Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/2374 E. 2022/1195 K. 15.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/2374
KARAR NO: 2022/1195
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: İSTANBUL ANADOLU 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 03/11/2021
DOSYA NUMARASI: 2020/363 Esas – 2021/1145 Karar
DAVA: Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
KARAR TARİHİ: 15/09/2022
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili …’nın, küçük …’nın annesi olup gebelik takibinin dava dışı Dr. … tarafından yapıldığını, anılan doktorun Tıbbi Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta poliçesinin 16.03.2020-16.03.2021 tarihlerinde geçerli olmak üzere … no. ile davalı … A.Ş. tarafından düzenlendiğini, sigortalı doktorun gebelik takibinde davacı anneyi down sendromunu tespit eden testler, doğruluk oranları, alternatif tespit seçenekleri ve bunların reddedilmesi halinde ortaya çıkacak riskler konusunda usulünce aydınlatmayarak küçük …’nın down sendromlu olarak doğmasına sebebiyet verdiğini, oysa down sendromunun gebelikte tespiti mümkün olan, tespiti halinde de 2827 SK’na göre gebeliğin sonlandırılmasına izin verilen bir özür olduğunu, Yargıtay’ın ise down sendromunu teşhise yönelik imkanlar konusunda hastayı aydınlatmayan doktorun sorumlu olacağını kabul ettiğini, davalarının, sigortalı doktorun davacıları aydınlatmaması sebebiyle down sendromlu doğumdan sorumlu olduğu iddiasına dayandığını, Yargıtay’ın kusur konusunda rapor almaktan veya bilirkişiye başvurmaktan bahsetmediğini, tam tersi “aydınlatma yoksa sorumluluk vardır” dediğini, bu nedenle kusur konusunda rapor almanın gereksiz olduğu kadar Yargıtay’ca da istenmediğinden mesnetsiz olduğunu, somut olayda, hekimin down sendromunu teşhise yönelik bir hatasının veya bu anomaliyi teşhise yönelik imkanlar konusunda hastayı aydınlatmamasının sorumluluğunu doğuracağını belirterek, fazlaya dair talep ve dava hakkı mahfuz kalmak kaydıyla, müvekkili küçük … için 450.000 TL iş göremezlik (bakıcı ücreti dahil maddi) tazminat, 40.000 TL manevi tazminat, müvekkili … (anne) için 20.000 TL manevi tazminat olmak üzere toplam 510.000.TL tazminatın dava tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacılar vekili 15/10/2021 tarihli dilekçesi ile, müvekkili … için: 740.000,00 TL iş göremezlik-maddi tazminat, (bakıcı ücreti dahil), 40.000,00 TL manevi tazminat; müvekkili … için 20.000,00 TL manevi tazminat olmak üzere dava değerini toplam 800.000,00 TL olarak artırmıştır. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Dr. …’in, müvekkili şirketin düzenlemiş olduğu … poliçe no.lu Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi ile sigortalı olduğunu, kusurlu hareket ederek davacının zararına neden olduğunun tespit edilmesi halinde müvekkili şirketin de sorumluluğunun doğacağını, dava konusu edilen olay tarihinin dava dilekçesinde 25.09.2018 olarak belirtildiğini, TKUİZMS: Genel Şartları A.1. maddesi uyarınca müvekkili şirketin ilgili poliçe kapsamında sorumluluğunun, ancak sözleşme süresi içinde sigortalıya dolayısıyla kendisine yapılan tazminat talepleri nedeniyle söz konusu olabileceğini, sigortalı doktorun, davacının iddiasının aksine, operasyon sırasında en üst düzeyde özen gösterdiğini, davacıya yapılan muayene ve operasyonda gerek tıbben ve gerekse teknik anlamda hiçbir hataya yer vermediğini, tüm tedbir ve gereken özeni gösteren, doğru bir tanı ve tedavi metodu uygulayarak davacıyı iyileştirmeye çalışan doktora herhangi bir kusur izafe edilemeyeceğini, dava konusu somut olayda sigortalının gerçekleştirmiş olduğu tıbbi uygulamada kusurlu davranışının, eylem ile zarar arasında illiyet bağının ve en önemlisi tıbbi uygulama hatasının ve davacı zararının ispatlanmasının şart olduğunu, tüm bu hususların tespitinin uzman bilirkişiler marifeti ile yapılması gerektiğini, davacının maddi ve manevi tazminat talep etmesinin mesnetsiz olduğunu, faizin de kabul edilemeyeceğini belirterek, müvekkili şirketin müdahil olarak duruşmalara kabulüne, müvekkili şirketin taraf sıfatı bulunmadığından aleyhine hüküm kurulmamasına, davanın reddine karar verilmesini vekaleten talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 03/11/2021 tarih ve 2020/363 Esas – 2021/1145 Karar sayılı kararı ile; “….Somut olayda davalının, dava dışı sigortalı Dr. …’in sağlık hizmetinin verilmesinde davacı annenin sosyal ve kültürel düzeyine uygun olarak aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirdiğini kanıtlayamadığı, sigortalının başkaca kusurunun aranmadığı, sadece bilgilendirme yükümülüğünü yerine getirmemesi davacıların tazminat talebinde bulunmaları için yeterli olduğu, davacıların taleplerinin davalı tarafından düzenlenen poliçe kapsamında olduğu, davacı …’nın down sendromlu olması nedeniyle % 100 maluliyetinin oluştuğu ve bu nedenle hayat boyu bakıma muhtaç olduğu, maddi zararın 5.223.028,32 TL olduğu, ancak davalı sigorta şirketinin sorumluluğunun poliçe limiti ile sınırlı olduğu gözetilerek talep artırım dilekçesindeki talep uyarınca 740.000 TL maddi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır. Davacıların manevi tazminat talepleri yönünden ise ; ” Genel kabul gören görüşe göre manevi tazminat; ne bir ceza ne de gerçek anlamda bar tazminattır. Zarara uğrayan kişinin çektiği açıyı, duyduğu elem ve üzüntüyü bir nebze olsa da dindiren, zarara uğratan olay nedeniyle oluşan ruhsal tahribatı onarmaya yarayan bir araçtır. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 47.6098 sayılı TBK’nın 58. maddesinde düzenlenen hükme göre, hakimin özel durumları göz önüne tutarak hükmedeceği manevi tazminat miktarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru gerçekleştirecek ve tazminata benzer bir fonksiyonu da olan özgün bir nitelik taşır. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. Zarar görenin zenginleşmemesi, zarar sorumlusunun da fakirleşmemesi gerekmektedir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Taktir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1976 günlü ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde de taktir edilecek manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hakim bu konuda taktir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. “Somut olayda davacı …’nın down sendromlu olarak dünyaya geldiği ve %100 malul olduğunun belirlendiği, yaşı ve maluliyet durumuna göre hayat boyu bakıcıya ihtiyaç duyacağı, dolayısıyla davacı annenin da çocukla birlikte ömür boyu bu sendromun getirdiği zorlukları birlikte yaşayacakları, sürecin ağır ve meşakkatli bir süreç olduğu bu durumun çocuk yanısıra anne içinde ciddi bir travma yarattığı, sigortalı hekimin ağır kusurlu olduğu, davalının sigortalısının kusurundan kaynaklı bu zarardan da poliçe limitleri dahilinde sorumluluğunun bulunduğu sonucuna varılarak davacıların manevi tazminat istemlerinin de kabulüne karar verilmesi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. ” gerekçeleri ile; “DAVANIN KABULÜ ile ; 1-Maddi tazminat yönünden; davacı … için 740.000,00 TL maddi tazminatın 19/08/2020 dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, 2-Manevi tazminat yönünden; davacı … için 40.000,00 TL, davacı … için 20.000,00 TL olmak üzere toplam 60.000,00 TL manevi tazminatın 19/08/2020 dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline,…” karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Sigortalının, tıp biliminin gerektirdiği bütün tetkik ve işlemleri yaptığını, mesleki sorumluluğunu yerine getirdiğini, davacı …’nın down sendromlu doğmasında herhangi bir kusurunun bulunmadığını, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2018/1849 Esas 2019/7606 Karar, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2018/5309 Esas 2019/7607 Karar sayılı kararlarından da anlaşılacağı üzere, hekimin sorumluluğunun kusur sorumluluğu olduğunu, yargılamanın her aşamasında hekimin kusursuz olduğu defalarca ifade edilmiş ise de, dosyaya kusur durumuna ilişkin herhangi bir tespit kazandırılmadığını, 24.02.2021 tarihli duruşmada sigortalının kusurunun olup olmadığının tespiti için dosyanın ATK’ya gönderildiğini, 02.04.2021 tarihli Adli Tıp Kurumu 7. İhtisas Kurulu tarafından dosyanın incelendiğini, bir takım eksikliklerin tamamlanması akabinde kusur durumuna ilişkin değerlendirme tespit edilebileceğinin belirtildiğini, davacı yanın mesnetsiz talepleri doğrultusunda kusura ilişkin inceleme yapılmasından vazgeçildiğini, Adli Tıp Kurumu tarafından dosya kapsamında talep edilen eksikliklerin giderilmediğini, dosyada kusura ilişkin bir tespit yapılmadığını, kusura ilişkin inceleme yapılmamasının adil yargılanma hakkının ihlali olduğunu, Kusur durumunun tespitine ilişkin denetime ve hüküm kurmaya elverişli inceleme yapılmadan hüküm kurulamayacağını, hasta dosyasının tam olup olmadığı, davacının gebelik sürecinde başka bir hekim tarafından takip edilip edilmediği, davacıya gerekli testlerin yapılıp yapılmadığı, risklerin bildirilmesi gibi hususların tespiti için tıbbi değerlendirme gerektiğini, Gebelik süresince tanzim edilmiş bir poliçe olmadığından teminat kapsamında sayılmayacağını, dava konusu olaya ilişkin gebelik başlangıç tarihi 04.01.2018 doğum tarihinin ise 25.09.2018 olduğunu, sigorta poliçesi tanzim tarihinin 16.03.2020 olup, 16.03.2020-16.03.2021 tarihleri arasında sigortalandığını, sigortalının mesleki faaliyetleri esnasında gebelik süresince müvekkili şirket tarafından verilmiş bir teminat bulunmadığını, gebelik tarihi süresince Dr. …’ın, … Sigorta tarafından sigortalandığını, bu tarihlerde meydana gelebilecek tazmine konu olaylar nedeniyle … Sigorta A.Ş’nin sorumluluğunun doğacağını, Müvekkili şirketin, genel şartlar gereği sadece sözleşme süresi içerisinde kendisine yöneltilen ilk taleplerden sorumlu olduğunu, bu nedenle dava konusu olaya ilişkin ilk talep tarihinin belirlenmesi gerektiğini, Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın … Sigortanın Kapsamı ve A.1. Sigortanın Konusu başlıklı maddesi uyarınca da: “Bu sigorta sözleşmesi, 1219 sayılı Kanunun Ek 12 nci maddesi çerçevesinde, serbest ya da kamu veya özel sağlık kurum ve kuruluşlarında çalışan tabipler, diş tabipleri ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanların poliçede belirtilen mesleki faaliyeti ifa ederken, sözleşme tarihinden önceki on yıllık dönemdeki veya sözleşme süresi içinde mesleki faaliyeti nedeniyle verdiği zararlara bağlı olarak sözleşme süresi içinde kendisine yapılan tazminat taleplerine ve bu taleple bağlantılı yargılama giderleri ile hükmolunacak faize ve sigortalı aleyhine ileri sürülen tazminat talebine ilişkin makul giderlere karşı poliçede belirlenen limitler dahilinde teminat sağlar. Ancak on yıllık dönemin başlangıcı 30 Temmuz 2009’u geçemez ve bir aydan fazla sigortasız kalınan dönemlerde meydana gelen olaylara bağlı olarak sigortalı dönemlerde yapılan ihbarlar için sigorta koruması yoktur….” şeklinde düzenlendiğini belirterek, itirazları doğrultusunda davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesine dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, karara karşı davalı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacılar vekili, davalı tarafça Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigota Poliçesi ile sigortalanan dava dışı doktorun, müvekkili …’yı hamileliği boyunca takip ettiğini, sigortalı doktorun müvekkili …’yı aydınlatmaması sebebiyle müvekkili …’nın down sendromlu olarak doğmasına neden olduğunu, bu nedenle müvekkillerinin maddi ve manevi zarara uğradıklarını belirterek, sigorta poliçesi kapsamında zararlarının tazminini talep etmiştir. Hekim ile hasta arasındaki ilişki vekalet sözleşmesine dayalı olup, uyuşmazlığın temelini teşhis ve tedavi hizmetini üstlenen doktorun bu kapsamda mevcut sorumluluğu ve özen borcu oluşturmaktadır. Buna göre vekil, vekalet görevini yerine getirirken yöneldiği sonucun elde edilememesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışlarının özenli olmayışından doğan zararlardan sorumludur. O nedenle vekil konumunda olan ve tedavi işlemlerini yapanların bilim ve teknolojinin getirdiği bütün imkanları kullanmak suretiyle söz konusu özen borcunu yerine getirmeleri gerekir. Vekil özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur. Doktor hastasının zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, bir tereddüt doğuran durumlarda bu tereddüdünü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. 04.04.1997 tarihinde imzalanan ve 09.12.2003 tarihinde yürürlüğe giren Avrupa Biyotıp Sözleşmesi, 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanununun 59/g maddesi uyarınca çıkarılan Hekim Etiği Yönetmeliği ile Hasta Hakları Yönetmeliği hükümlerinde de belirtildiği üzere, hasta tıbbi müdahaleyi gerçekleştirecek hekim tarafından tıbbi müdahale konusunda bilgilendirilmelidir. Bu kapsamda sağlık hizmetinin verilmesinde tıbbı gereklere uygun teşhis, tedavi ve bakımı özenle yapma görevi hekime ait olup, hastanın uygulanan ve diğer tanı, tedavi seçenekleri ve bu seçeneklerin getireceği fayda ve riskler ile hasta sağlığı üzerindeki muhtemel etkileri, komplikasyonları ve reddetme durumda ortaya çıkabilecek muhtemel fayda ve riskleri konusunda bilgi edinme hakkı bulunmaktadır. Bu bilgilendirme, hekim tarafından hastanın sosyal ve kültürel düzeyine uygun olarak anlayabileceği şekilde yapılması gerekmektedir. Hastayı bu şekilde aydınlatma yükümlülüğü bulunan hekim, bu yükümlülüğünü mevzuata ve usule uygun şekilde yerine getirdiğini kanıtlamakla yükümlüdür. Özetle, hekim görevini özenle yerine getirmeli ve hastanın bilgi alma hakkı kapsamında onu aydınlatmalıdır. Somut olayda, hekimin down sendromunu teşhise yönelik bir hatasının veya bu anomaliyi teşhise yönelik imkanlar konusunda hastayı aydınlatmamasının sorumluluğunu doğuracağı izahtan varestedir. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 28/11/2019 tarihli, 2018/1849 Esas 2019/7606 Karar sayılı içtihadı) Somut uyuşmazlıkta; davacı …’nın 05/03/2018 tarihinden, doğumun gerçekleştiği 25/09/2018 tarihine kadar gebelik takibinin … Merkezi’nde çalışan sigortalı hekim tarafından yapıldığı, yine sezeryan ile doğumun sigortalı hekim tarafından gerçekleştirildiği; Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Adli Sağlık Kurulu tarafından düzenlenen rapor ile, davacı …’nın down sendromuna bağlı kalp ilişkili rahatsızlıkları nedeniyle % 100 oranında meslekte kazanma gücünde azalma ve sürekli birinin bakımına muhtaç olduğunun belirlendiği görülmektedir. Mahkemece, davacı …’nın SGK’dan 25/09/2018 tarihinden geriye doğru 10 aylık kayıtları ve … Merkezi’nde bulunan hasta dosyası getirtilerek dosya arasına alınmış olup, dosya içeriğinden davacı …’nın Down sendromu konusunda bilgilendirildiğine dair yazılı bir belge (aydınlatma formu) düzenlenmediği anlaşılmaktadır. Bu durumda davacı annenin, uygulanan ve diğer tanı, tedavi seçenekleri ve bu seçeneklerin getireceği fayda ve riskler ile hasta sağlığı üzerindeki muhtemel etkiler, komplikasyonlar ve reddetme durumda ortaya çıkabilecek muhtemel fayda ve riskler konusunda bilgilendirmenin, davalının sigortalısı olan dava dışı … tarafından davacı annenin sosyal ve kültürel düzeyine uygun olarak anlayabileceği şekilde yapıldığının, davacı anneyi bu şekilde aydınlatma yükümlülüğü bulunan hekimin, bu yükümlülüğünü mevzuata ve usule uygun şekilde yerine getirdiğinin geçerli delillerle ispatlanamadığı, davalının sigortalısı hekimin aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirmediği anlaşılmaktadır. Bu itibarla teşhis ve tedavi hizmetini üstlenen sigortalı doktor, bebeğin down sendromlu olarak doğmasından dolayı değil, bu kapsamda aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirmeyerek vekalet sözleşmesinden kaynaklanan özen borcuna aykırı davranmasından sorumludur. Bu nedenle hekimin sigortacısı davalı sigorta şirketinin poliçe kapsamında meydana geldiği anlaşılan zarardan sorumlu tutulmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davacı tarafça davanın, hekimin aydınlatılmış onam yükümlülüğüne aykırı davranması sebebine dayandırılması ve gelen hasta dosyasında buna ilişkin belge bulunmaması nedeniyle mahkemece ayrıca bir kusur raporu alınmamış olması sonuca etkili görülmemiştir. Dava dışı hekimle davalı sigorta şirketi arasında düzenlenen 16.03.2020 başlangıç, 16/03/2021 bitiş tarihli … numaralı Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası poliçesinin “Sigortanın Kapsamı” başlıklı A.1 maddesinde “… Sözleşme tarihinden önceki 10 yıllık dönemdeki veya sözleşme süresi içinde mesleki faaliyeti nedeniyle verdiği zararlara bağlı olarak sözleşme süresi içinde kendisine yapılan tazminat taleplerine… poliçede belirlenen limitler dahilinde teminat sağlar.” düzenlemesi, “Rizikonun Gerçekleşmesi” başlıklı B.1 maddesinde ise, sigorta sözleşmesinin konusuna ilişkin olarak sigortalının tazminat talebinde bulunulduğunu öğrendiği anda riziko gerçekleşmiş sayılır. ” düzenlemesi yer almaktadır. Buna göre sigortacının sorumluluğu sözleşme tarihinden önceki on yıllık dönemi kapsamakla, belirtilen poliçenin 25.09.2018 tarihinde doğan davacı …’nın annesi davacı …’nın hamilelik süresini kapsadığı, dolayısıyla davalının işbu davada 800.000 TL limit ile sınırlı olmak üzere maddi tazminat ve manevi tazminattan sorumlu olduğu anlaşılmaktadır. Sonuç olarak, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak, aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 54.648,00 TL istinaf karar harcından, istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 13.662,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 40.986,00 TL’ nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 5-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde artan gider avansı varsa avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 15/09/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.