Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/2373 E. 2022/59 K. 19.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/2373 Esas
KARAR NO: 2022/59 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 16/09/2021
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 19/01/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkilinin İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasına konu 01/12/2016 keşide tarihli … A.Ş.’nin keşideci olduğu çekten dolayı takip tarihi itibari ile 492.500,00 TL alacaklı olduğunu, çekin süresi içerisinde muhatap bankaya ibraz olunmadığı için işlem yapılmadığını, ancak çek bedelinin tahsili için icra takibi başlatıldığını, davalıların icra takibine itiraz ettiklerini ve takibin durduğunu, davalıların icra dosyasına yapılan itirazın iptali ve %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini, tüm yargılama giderleri ve ücreti vekaletin davalı tarafa tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalılar vekili cevap dilekçesi ile, müvekkili şirkete İstanbul Anadolu 2.Sulh Ceza Hakimliği’nin 2016/4284 D.İş sayılı kararı ile Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında 674 sayılı Kanunun Hükmünde Kararname’nin 13. ve 19. maddeleri ile CMK 133/I maddesi kapsamında Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (“TMSF”) yetkililerinin kayyum olarak tayin edildiğini, işbu davaya konu icra dosyasında müvekkil şirket aleyhine yapılacak olası haciz ve/veya sair cebri icra işlemlerinin yapılamayacağını, dava veya takip şartının bulunmaması nedeniyle davanın reddine veya takibin düşmesine karar verilmesi gerektiğini, davanın görevli mahkemede açılmadığını, görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi olduğunu, davacı yanın usulüne uygun bir vekaletname sunması için davacıya kesin süre verilmesine, aksi halde davanın açılmamış sayılmasına, davacı yanın kötü niyeti olduğundan takip konusu alacağın %20’sinden az olmamak kaydıyla kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine, yargılama masrafları ve vekalet ücretinin davacı yana yükletilmesine, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 16/09/2021 tarih ve 2019/456 Esas – 2021/636 Karar sayılı kararında; “…Davalı şirketlere İstanbul Anadolu 4. Sulh Ceza Hakimliği’nin 2016/4400 D.İş sayılı kararı ile TMSF yetkililerinin kayyum olarak atandığı 675 sayılı KHK ‘nın ” Dava ve Takip usulü ” başlıklı 16 mad’de (3) 20/07/2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hal kapsamında yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnameler gereğince kapatılan kurum, kuruluş, özel radyo ve televizyonlar, gazete, dergi, yayınevi ve dağıtım kanalları ile bunların sahibi gerçek ve tüzel kişiler veya kapatılma ya da re’sen terkin üzerine Maliye Bakanlığı ile Vakıflar Genel Müdürlüğü aleyhine 17/08/2016 tarihi dahil bu tarihten sonra açılan davalar ile icra ve iflas takipleri hakkında 670 sayılı Kanun hükmünde kararnamenin 5.mad gereğince dava veya takip şartının bulunmaması nedeniyle davanın reddine veya takibin düşmesine karar verilir ” hükmüne yer verilmiş olmakla davalı hakkında 670 sayılı KHK ‘nın 5.mad gereğince dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiği sonuç ve vicdani kanaatine(Ay. m.138) varılarak davanın usulden reddine karar vermek gerekmiş…”gerekçesi ile, Davanın usulden reddine karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili ve davalılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … Esas numaralı dosyasına konu 01/12/2016 keşide tarihli 125.000,00 USD bedelli çekten dolayı müvekkilinin alacaklı olduğu davalılara karşı, anılan icra dosyası kapsamında takip başlatıldığı, davalıların icra takibine itirazının iptali ve icra inkar tazminatı istemiyle de huzurdaki davanın açıldığını, Yerel mahkeme tarafından davanın usulden reddine karar verildiğini, mahkemenin ciddi bir hukuki ve usuli bilgi noksanlığı çerçevesinde bu kararı verdiğini, Yerel mahkeme TMSF yetkililerinin kayyım olarak atandığı davalı şirketler sanki kapatılmışcasına somut olaya asla uygulanamayacak bir KHK hükmünü uygulamak suretiyle ret kararı verdiğini, yerel mahkemenin bir şirkete kayyım atanması ile şirketin kapatılmasının arasındaki farkı bilmediği anlaşılmakta olduğunu, Davalı şirketlerin kapatılmayıp yalnızca yönetimlerine TMSF’nin kayyım olarak atandığı mahkemenin de kabulünde olduğunu, buna rağmen 675 sayılı KHK’nın 16. Maddesinde yer alan “20/07/2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hal kapsamında yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnameler gereğince kapatılan kurum, kuruluş, özel radyo ve televizyonlar, gazete, dergi, yayınevi ve dağıtım kanalları ile bunların sahibi gerçek ve tüzel kişiler veya kapatılma ya da re’sen terkin üzerine Maliye Bakanlığı ile Vakıflar Genel Müdürlüğü aleyhine 17/08/2016 tarihi dahil bu tarihten sonra açılan davalar ile icra ve iflas takipleri hakkında 670 sayılı Kanun hükmünde kararnamenin 5.mad gereğince dava veya takip şartının bulunmaması nedeniyle davanın reddine veya takibin düşmesine karar verilir” düzenlemesini gerekçe göstererek tüzel kişiliği devam eden davalı şirketler kapatılmış gibi hüküm kurulmuş olması mahkemenin hukuki bilgi noksanlığından öte art niyetli bir karar verdiğini göstermekte olduğunu, Şirketlerin dava ve taraf ehliyetlerinin varlığı hususunda tereddüt hasıl olmuş olsa bile Mahkemece yapılacak iş TMSF’ye davanın ihbar edilmesi olacağını, ancak mahkemenin, davalı şirketlerde TMSF’nin kayyım olarak bulunduğunu bilmesine rağmen TMSF’ye davanın ihbarını da gerçekleştirmediğini, eğer TMSF’ye bu doğrultuda ihbarda bulunulmuş olsaydı TMSF’den gelecek cevapta görülecekti ki davalı şirketlerin tüzel kişilikleri haiz bir şekilde hak ve borçlarından olan sorumlulukları devam etmekte olduğunu, yerel mahkemece bu konuda bir tereddüt hasıl olmadığı düşünülerek taraflarınca böyle bir talepte de bulunulmadığını, zira yargılamanın son safahatına gelindiğinde mahkemece hukukla alakası olmayan bu karar verildiğini, ancak böyle bir kuşkunun varlığı halinde Mahkemece re’sen bu ihbar gerçekleştirilmesi gerektiğini, Davalı şirketlerin ticaret sicil kayıtlarında da şirket durumları aktif gözükmekte olup, kapatılmış olabileceğine dair ihtilafa açık hiçbir husus bulunmadığını, Taraflarınca iptali istenen itirazın vaki olduğu icra dosyasında icra müdür yardımcısı tarafından 08/02/2018 tarihinde resen borçlu şirketlerin TMSF’ye devredildiğinden bahisle takibin düşme ile kapatılmasına karar verilmesi sebebiyle İstanbul Anadolu 3. İcra Hukuk Mahkemesinin 2018/740 Esas, 2018/777 Karar sayılı dosyasında icra memur muamelesinin şikayeti için dava ikame edildiğini, yine somut uyuşmazlığa konu olayda olduğu gibi orada da taraflarınca dosya borçlusu şirketler TMSF yetkililerinin kayyım olarak atandığı, yalnızca kayyım ile yönetildikleri ve tüzel kişiliklerinin halen devam ettiği ifade edilerek takibin düşümüne yönelik kararın kaldırılarak borçlulara ödeme emri gönderilmesi gerektiğinin ifade edildiğini, neticede İstanbul Anadolu 3. İcra Hukuk Mahkemesi de ifade ettikleri hususun doğruluğunu sabit bulduğu, yalnızca şikayete konu işlem, icra hukuk mahkemesi kararı verilmeksizin icra müdür yardımcısı tarafından düzeltildiği için şikayetin reddine karar verildiğini, ancak burada da ileri sürdükleri gibi davalı/borçlu şirketlerin tüzel kişiliklerinin devam ettiği, yalnızca kayyım olarak TMSF’nin idaresinde olduğunun sabit görüldüğünü, Sonuç olarak şirketin kapatılması ile şirkete kayyım atanması arasındaki farkı bilmesi gereken yerel mahkemenin vermiş olduğu kararın oturtulabileceği hiçbir hukuki zemin olmadığını, davanın tamamıyla kabul aşamasına geldiğinde verilen bu karar tek kelimeyle akla ziyan bir karar olduğu ve bu kararın kaldırılmasını talep etmekte beraber, yargılamayı gerektiren bir husus kalmadığından doğrudan davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini, İstanbul Anadolu …İcra Müdürlüğünün … sayılı icra takibine konu çek incelendiğinde çek keşidecisinin … A.Ş olduğu ve çekin …’ya namına yazıldığının görüleceğini, çek daha sonra … tarafından …A.Ş’ye ciro edildiği ordan da şirketin o dönemki yetkilisi ve sahiplerinden …’a ciro edildiğini, …’ da daha sonra müvekkiline olan borcuna istinaden çeki ciro ederek müvekkiline verdiğini, Çek aslının dosyaya sunulmuş olduğu, bu ciro silsilesi çek suretinden ve arka yüzünden anlaşılabildiğini, bunun yanında bu ilişkinin şirket kayıtlarında da ortaya çıkacağını ifade ederek davalı şirketlerin ticari defter ve kayıtlarının incelenmesini talep ettiklerini, 16.02.2021 tarihli celse … no’lu ara kararında davalıların ticari defterleri üzerinde inceleme yapılmasına karar verilerek defterlerin ibrazı halinde ibrazı talep eden tarafın iddiasını ispat etmiş sayılacağına yönelik ihtarat yapıldığını, ancak davalı taraflar defterlerin ibrazından kaçındıklarını, bu suretle bile davanın ispatının gerçekleştiğini, Davalılar vekili çekin kayyım heyeti tarafından imzalanması gerektiğini de öne sürdüğü, ancak buna karşı 29.03.2021 tarihli beyanlarını sunarak çek tanzim edilirken ileri tarihli olarak tanzim edilebileceği tanzim tarihinin de yine davalı kayıtlarından tespit edilebileceği ifade edildiğini, buna yönelik olarak dilekçe ekinde istikrar kazanmış Yargıtay kararlarından birisi sunulduğunu, davalı taraflar tüm iddialarının doğruluğunun bilincinde olduğundan defter ibrazından kaçındıklarını, davanın ispatının gerçekleştiğini, Tüzel kişilikleri haiz bir şekilde tüm hak ve borçlarından sorumlulukları devam eden davalı şirketlerin kapatılmamış olmasına rağmen kapatılan şirketlere uygulanan KHK hükmünü uygulayan yerel mahkeme kararının kaldırılması zaruret teşkil etmekte olduğunu, bunun yanında yukarıdaki bentte ifade ettikleri ve tüm dosya aşamalarından ve beyanlarından da anlaşılacağı üzere esasen dosyanın davanın kabulüne yeter şekilde tekemmül ettiğini, Ayrıca davanın en başından incelenmesi gereken bir hususun uzun süren yargılamadan sonra incelenip karar verilmesi hak ihlali olup,bu konudaki talep ve haklarımızı saklı tuttuklarını, Ayrıca aleyhe hükmedilen yargılama giderleri ve vekalet ücreti de haksız olduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın kabulüne, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı taraf yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar vekili istinaf dilekçesi ile, Müvekkili şirkete İstanbul Anadolu 2.Sulh Ceza Hakimliği’nin 2016/4284 D.İş sayılı kararı ile Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında 674 sayılı Kanunun Hükmünde Kararname’nin 13. ve 19. maddeleri ile CMK 133/I maddesi kapsamında Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (“TMSF”) yetkilileri kayyum olarak tayin edildiğini, Müvekkili şirketin hali hazırda Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun gözetiminde, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu yetkililerinin/ ilgililerinin de aralarında bulunduğu yönetim kurulu / kayyum heyeti tarafından yönetilmekte olduğunu, Öte yandan Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Başkanlık Makamının, Olur’u ile Ticari ve İktisadi Bütünlük (TİB) kapsamına alınması kararı uygun görülmüş olup 6758 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun ile yasalaşan 674 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamında kayyumluk yetkisi Tasarruf Mevduat Fonuna devredilen müvekkili “… A.Ş.” nin tüm hak, mal ve varlıkları bir araya getirilerek kararın verilmesinden itibaren (…’e ilişkin karar 07.02.2019 tarihinde verilmiştir) iki yıl boyunca geçerli olacak şekilde Ticari İktisadi Bütünlük (TİB) kararı verilmiş bulunduğunu, Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında 22.11.2016 tarihli ve 29896 sayılı Resmi Gazete yayımlanarak yürürlüğe giren 678 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 33. Maddesi ile değişik 5411 sayılı Bankacılık Kanunu 134/5 maddesinin; “…Ticari ve iktisadi bütünlük oluşturulmasına karar verilmesinden itibaren iki yıl içerisinde ticari ve iktisadi bütünlük oluşturan varlıklar ile ilgili işletmelere ait menkul, gayrimenkul ve her türlü hak ve alacaklar ile üçüncü kişiler nezdindekiler de dahil nakit varlıklarının imtiyazlı alacaklılar dahil üçüncü kişiler tarafından haczi, muhafaza altına alınması ve satışı talep edilemez, mahcuzların maliklerinin iflasına karar verilemez, ilgili takyidatlar hakkında zamanaşımı ve hak düşürücü süreler işlemez…” şeklinde olduğunu, Bu nedenle işbu davaya konu icra dosyasında müvekkili şirket aleyhine yapılacak olası haciz ve/veya sair cebri icra işlemlerinin yapılamayacağı, yukarıda atıf ve alıntısı yapılan ilgili mevzuat ve TİB kararı gereği olduğunu, Ayrıca Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında 29.10.2016 tarihli ve 29872 sayılı Resmi Gazete yayımlanarak yürürlüğe giren 675 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin “Dava ve Takip Usulü” başlıklı 16. Maddesi uyarınca Olağanüstü Hal Kapsamında yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnameler ile ilişkili kurum ve kuruluşlar ile bunların sahibi gerçek veya tüzel kişiler aleyhine 17/8/2016 tarihinden sonra açılan davalar ile icra ve iflas takipleri hakkında 670 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 5 inci maddesi gereğince dava veya takip şartının bulunmaması nedeniyle davanın reddine veya takibin düşmesine karar verilmesi gerektiğinin düzenlendiğini, Bununla birlikte 670 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de nitelikleri “devralınan varlıklarla ilgili olup kanaat getirici defter, kayıt ve belgelerle tevsik edilen, asıl borçlu ve diğer kefiller hakkında kesin aciz vesikası bulunan haller hariç olmak üzere kefaletten doğmayan ve Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ/PDY)’ne aidiyeti, iltisakı veya irtibatı olmayan kişilerle gerçek mal veya hizmet ilişkisine dayanan” şeklinde belirtilen alacaklara ilişkin olarak, bir başka deyişle “kanaat getirici defter, kayıt ve belgelerle tevsik edilemeyen, Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ/PDY)’ne aidiyeti, iltisakı veya irtibatı olan kişilerle gerçek mal veya hizmet ilişkisine dayanmayan” nitelikteki alacaklar için şüpheli alacak karşılığı ayrılması veya değersiz alacak uygulanması mümkün bulunmakta olduğunu, Müvekkili şirket ilgili Kanun Hükmünde Kararnamelerin kapsamında giren şirketlerden olup İcra Müdürlüğü tarafından verilen takibin durdurulmasına ilişkin karar usul ve yasaya uygun olduğunu, Huzurdaki davanın görevli mahkemede açılmadığını, taraflar arasındaki mevcut uyuşmazlıkta görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunu, Davacı tarafından dosyaya usulüne uygun vekaletname sunulmadığını, Müvekkili şirkete tebliğ edilen dava ekranında dava dilekçesinin ekleri ve takibe konu edilen çek örneği ve / veya çek numarası ve sair bilgiler yer almadığını, kaldı ki takibe dayanak yapıldığı söylenen belgenin çek vasfı da olmadığını, Davacı yanın, müvekkili şirket eski yönetim kurulu üyesi olduğu müvekkili şirket kayıtlarından öğrenildiğini, davacı yan, alacaklı olduğu iddiası ile İstanbul Anadolu …İcra Müdürlüğü’nün … E. Sasyılı dosyası ile icra takibi başlattığını, Söz konusu icra takibine dayanak olarak ta “01.12.2016 keşide tarihli, keşidecisi .. A.Ş. Olan, 125.000-USD bedelli çek” nedeniyle alacak takibi yaptığını beyan ve iddia ettiğini, hiç bir şekilde davacının alacağını kabul anlamına gelmemek kaydıyla; icra dosyası incelendiğinde davacının, takibe dayanak yapılan çekin suretine ve/veya aslına takipte yer vermediği, çek numarasının dahi takipte belirtilmediği, çekin üzerinde keşideci olduğu iddia edilen şirketin ve/veya ciro silsilesinde kimlerin olduğu da görülmediğini, bu anlamda davacının alacağını ispatlaması gerektiğini, Davacı yan tarafından çekin keşide edildiği söylenen tarihte (01.12.2016) söz konusu çekin, müvekkil şirketin yönetim kurulu/ kayyum heyeti tarafından imzalanması gerekeceğini, ancak şirket kayıtları incelendiğinde anılan tarihte ki yönetim kurulu tarafından keşide edilmiş herhangi bir çeke rastlanmadığını, hal böyle olduğunda da davacının alacak yaratma gayreti ile hareket ettiği sonucu ortaya çıktığını, Yine davacı yan, bir yandan takibe dayanak yaptığı çekin ibraz süresi içinde bankaya ibraz edilemediğini belirtirken (bkz. Dava dilekçesinin “Açıklamalar” başlığı altında ki “1” numaralı bentteki iddiaları), diğer yandan takibe konu çek ile ilgili ödeme yapılmadığını ve müvekkil şirketin sebepsiz zenginleştiğini (bkz. Dava dilekçesinin “Açıklamalar” başlığı altında ki “5” numaralı bentteki iddiaları) beyan ve iddia etmekte olduğunu, davacı yanın bu beyanları bir anlamda kendi içinde de çelişmekte olduğunu, özetle söylemek gerekirse davacının her hangi bir alacağı olmadığı gibi takibe dayanak yaptığı gerekçede doğru ve yerinde olmadığını, Davacı …’in ismi, müvekkili şirket eski yöneticilerinin/ ilgilerinin yargılandığı ve silahlı terör örgütü kurma veya yönetme, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçlarından Fetö Terör örgütü soruşturması kapsamında İstanbul 28. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2019/3 Esas sayılı dosyasında devam etmekte yargılamada ve yargılamaya konu iddianame de sıklıkla geçtiği bilinmektedir. Bu anlamda şayet davacı yan, müvekkil şirketten kendince bir alacak oluşturmuş ise bu alacağın da devam etmekte olan yargılama kapsamında incelenmesi ve değerlendirilmesi gerekebileceği sonucu ortaya çıkmakta olduğunu, zira şirket kayıtlarında davacı yanın iddia ettiği şekilde müvekkili şirketin davacıya herhangi bir borcu bulunmadığını, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, davacının istinaf başvurusunun reddine, davacı yanın kötü niyeti sabit olduğundan, talep doğrultusunda İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 16.10.2021 tarihli 2019/456 Esas, 2021/636 Karar sayılı yasaya aykırı kararının aleyhe olan kısımlarının istinaf incelemesi neticesinde kaldırılarak, davacı yanın takip konusu alacağın %20’sinden az olmamak kaydıyla kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine, yargılama masrafları ve vekalet ücretinin davacı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, süresi içerisinde bankaya ibraz edilmeyen çeke dayalı ilamsız icra takibine itiraz üzerine açılan itirazın iptali davasıdır. Dava ve takibe konu çekte, davalı …’nin keşideci, diğer davalı şirketin ise ciranta olduğu anlaşılmıştır. Uyuşmazlık konusu ise; davalı şirketin 674 sayılı KHK,670 sayılı KHK’ nın 5. maddesi delaleti ile 675 sayılı KHK’nın 16. maddesi uyarınca kapatılıp kapatılmadığı, mahkemece verilen kararın davalının durumuna uygun olup olmadığı noktasındadır. Davalı şirketlere, İstanbul Anadolu 2.Sulh Ceza Hakimliği’nin 2016/4284 D.İş sayılı kararı ile Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında 674 sayılı Kanunun Hükmünde Kararname’nin 13. ve 19. maddeleri ile CMK 133/I maddesi kapsamında Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (“TMSF”) yetkililerinin kayyum olarak tayin edildiği anlaşılmaktadır. Davalı şirketlerin Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun gözetiminde, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu yetkililerinin/ ilgililerinin de aralarında bulunduğu yönetim kurulu / kayyum heyeti tarafından yönetilmektedir. 674 sayılı KHK’ nın Kayyımlık yetkisinin devri ve tasfiye başlıklı 19. maddesi şöyledir. MADDE 19- (1) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce terör örgütlerine aidiyeti, iltisakı veya irtibatı nedeniyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 133 üncü maddesi uyarınca kayyım atanmasına karar verilen şirketlerde görev yapan kayyımların yetkileri, hakim veya mahkeme tarafından Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilir ve devirle birlikte kayyımların görevleri sona erer. (2) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra ve olağanüstü halin devamı süresince terör örgütlerine aidiyeti, iltisakı veya irtibatı nedeniyle Ceza Muhakemesi Kanununun 133 üncü maddesi uyarınca şirketlere ve bu Kanun Hükmünde Kararnamenin 13 üncü maddesi uyarınca varlıklara kayyım atanmasına karar verildiği takdirde, kayyım olarak Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu atanır. (3) 20/7/2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hal kapsamında yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnameler gereğince kapatılan ve Vakıflar Genel Müdürlüğüne veya Hazineye devredilen şirketler hariç olmak üzere; birinci ve ikinci fıkra kapsamındaki şirketlerin mali durumu, ortaklık yapısı, diğer sorunları veya piyasa koşulları nedeniyle mevcut halin sürdürülebilir olmadığının Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından tespit edilmesi durumunda, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu şirketin yahut varlıklarının veya bu Kanun Hükmünde Kararnamenin 13 üncü maddesinde belirtilen varlıkların satılmasına veya feshi ile tasfiyesine karar verebilir. Satış ve tasfiye işlemleri Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından yerine getirilir. 667 sayılı KHK’ nın 2. maddesinde kapatılmasına karar verilen tüzel kişilikler liste halinde belirtilmiş olup, bunlar: Özel sağlık kurum ve kuruluşları, Özel öğretim kurum ve kuruluşları ile özel öğrenci yurtları ve pansiyonlar, Vakıf ve dernekler ile bunların iktisadi işletmeleri, Vakıf yükseköğretim kurumları, Sendika, federasyon ve konfederasyonlardır. Maddenin 2. fıkrasında ise: Kapatılan vakıfların her türlü taşınır ve taşınmazları ile her türlü mal varlığı, alacak ve hakları, belge ve evrakı Vakıflar Genel Müdürlüğüne bedelsiz olarak devredilmiş sayılır. Kapatılan vakıf yükseköğretim kurumlarının sağlık uygulama ve araştırma merkezleri ve kapatılan diğer kurum ve kuruluşlara ait olan taşınırlar ile her türlü mal varlığı, alacak ve haklar, belge ve evrak Hazineye bedelsiz olarak devredilmiş sayılır, bunlara ait taşınmazlar tapuda resen Hazine adına, her türlü kısıtlama ve taşınmaz yükünden ari olarak tescil edilir. Birinci fıkrada sayılanların her türlü borçlarından dolayı hiçbir şekilde Hazineden bir hak ve talepte bulunulamaz. Devire ilişkin işlemler ilgili tüm kurumlardan gerekli yardımı almak suretiyle ilgisine göre Maliye Bakanlığı veya Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yerine getirilir. Düzenlemesi bulunmaktadır. 675 sayılı KHK’ nın 16. maddesinde yer alan düzenlemenin, yukarıdaki düzenlemede yer alan Maliye Bakanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne yöneltilen davalarla ilgili olduğu anlaşılmaktadır. UYAP Raporlar sekmesinde yönetimi TMSF’ ye devredilen şirketler bölümü bulunmaktadır. Bu raporun 550. satırında davalı … ve 967. Satırında ise davalı …’nin adı bulunmaktadır. Bu durumda davalı şirketlerin yönetiminin TMSF’ ye devredildiği, şirketlerin KHK ile kapatılmadığı anlaşılmaktadır. İstinaf incelemesi mahkece verilen kararın mahiyetine göre yapıldığından davalılar vekilinin esasa yönelik istinaf sebepleri dairemizce incelenmemiştir. Sonuç itibariyle, taraf vekillerinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının, HMK 353/1-a4,6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, taraf delilleri toplanarak mahkemenin görevli olup olmadığının da değerlendirmek suretiyle davaya devam edilerek oluşacak sonuca göre karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Tarafların istinaf başvurularının KABULÜ ile; İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 16/09/2021 tarih ve 2019/456 Esas – 2021/636 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a4 ve 353/1-a6 maddeleri uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan 162,10’ar.TL istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 59,30’ar.TL istinaf karar harçlarının talep halinde yatıran tarafa iadesine, 3-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 4-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 5-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 19/01/2022 tarihinde HMK’nın 353/1-a4 -a6 maddeleri gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.