Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/234 E. 2023/706 K. 27.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/234 Esas
KARAR NO: 2023/706 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
DAVA: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 27/04/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkili …’ın oto aksesuarları imalatı ve toptan perakende satışı ile iştigal ettiğini, davalının müvekkilinden faaliyeti çerçevesinde ürün satın aldığını, bu nedenle … Otomotiv adına irsaliyeli faturalar tanzim edilerek kendilerine verildiğini, davalı borçlunun da itirazında faturalara ve fatura muhteviyatlarına bir itirazda bulunmadığını, yalnızca borcu bildirdiğini, müvekkili tarafından satılıp davalıya teslim edilen ürünlere ilişkin faturaların bir kısmının davalı borçlu tarafından ödendiğini, alacaklarının temini için İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile 07/11/2017 tarihinde davalı-borçlu aleyhinde icra takibi başlattıklarını, toplam 124.122,47 TL bedelli fatura alacaklarının bakiyesi olan 86.496,43 TL asıl alacağın, ticari faiziyle birlikte tahsilinin talep edildiğini, akabinde davalı borçlunun borca itirazda bulunmak suretiyle kötü niyetli olarak takibi durdurduğunu, ancak itirazında borcunun olmadığını bildiren davalı borçlunun ödeme yaptığına dair herhangi bir belge yada delil sunamadığını, aralarındaki ticari ilişkide müvekkilinin edimini eksiksiz yerine getirdiğini, davalı borçlunun yapılan satışlara ilişkin herhangi bir ihtirazi kayıt koymadan faturaları teslim aldığını, satın almış olduğu ürünlerin bedellerini ödeme konusunda ise temerrüde düştüğünü, borcu ödeyeceğini bildirerek taahhütte bulunmasına rağmen bu taahhütleri yerine getirmediğini, bu nedenle haksız ve kötü niyetli olarak takibi durdurduğunu beyanla davalı borçlunun takibe ve borca ilişkin haksız ve dayanaksız itirazının iptaline, İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takibinin devamına, davalı borçlu itirazında haksız ve kötü niyetli olduğundan takip konusu alacağın %20 sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile; müvekkilinin davacı …’a (… Oto) dava dilekçesinde sunulan faturalar karşılığında yapmış olduğu ödemeleri gösteren banka hesap ekstelerini dilekçe ekinde sunduğunu, ekstreler incelendiğinde müvekkilinin davacıya herhangi bir borcunun kalmadığının görüleceğini, davacının açmış olduğu işbu davanın haksız ve mesnetsiz olduğunu beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi’nin 10/09/2020 tarih ve 2017/1304 Esas – 2020/383 Karar sayılı kararında; “…Yukarıda belirtilen açıklamalar doğrultusunda ve belirlenen ispat yüküne göre taraflar arasında akdi bir ilişkinin kurulduğu sabit olduğundan,uyuşmazlıkta faturada davalıya teslim edilen mallardan davalının yaptığı ödeme bulunup bulunmadığı ve ödeme var ise davacının bakiye herhangi bir alacağın kalıp kalmadığı hususlarından uyuşmazlığın kaynaklandığı anlaşılmıştır.6100 Sayılı HMK’nun 222. maddesinde; “Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir. Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.” düzenlemesi bulunmaktadır. Belirtilen hüküm nedeniyle, taraf defter ve kayıtlarında özellikle davacının defter ve kayıtlarındaki ödeme noktasındaki hususların davacı aleyhine bulunması halinde davacıyı bağlayacağı anlaşılarak taraf defter ve kayıtlarının incelenmesi cihetine gidilmiş ve davacının ticari defter ve kayıtlarının irdelenmesi ile davalının kredi kartları ile yapmış olduğu ödemelerin davacının ticari defter kayıtları ile karşılaştırıldığında toplam 69.600,00 TL tutarındaki ödemelerin tarih tutar olarak örtüştüğü ve davacının ticari defter kayıtları ile davalıdan 86.496,43 TL olacağı olduğu anlaşılmıştır. Bu şekilde taraflar arasındaki çekişmenin davalının kredi kartları ile yapmış olduğu ödemelerden davacının ticari defter kayıtlarında yer almayan toplam 51.550,00 TL tutarındaki ödemenin davacıya ticari ilişki devamında yapılıp yapılmadığına yöneldiği anlaşılmış bu eksen de davacı tarafından deftere kaydedilmeyen 51.550,00 TL ödemenin davalıdan alınmadığının iddia edilmediği sadece ödemelerin taraflar arasındaki diğer satış ilişkileri için yapıldığı yargılama devamında iddia edilmiş ancak taraflar arasında faturaların teşkil ettiği açık hesap ilişkisi dışında her hangi bir ilişkinin varlığının ispatının davacı üzerinde bulunmasına rağmen davacı tarafından bu noktada bir kesin delil ortaya konulamadığından ve taraflar arasındaki açık hesap ilişkisinin uyuşmazlık konusu kılınan faturalardan ibaret bulunduğu mahkememizce alınan rapor denetimleri ile anlaşıldığından bu noktadaki davalı savunmasına itibar edilerek davacının aksi yöndeki iddiasını ispat edememesine göre (86.496,43 TL-51.550,00) 34.946,43 TL asıl alacak üzerinden takibin devamına karar verilmesi gerektiği anlaşılmıştır. Nihai olarak takibe konu alacağın mevcudiyeti ve miktarı önceden belirlenebilir ve likit bulunma özelliğini taşıdığından, icra inkâr tazminatı şartlarının oluştuğu anlaşılmakla kabule konu asıl alacağın %20 si nispetinde icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.”gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ve verilen karara karşı taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; Mahkemece kesin süreden sonra sunulan delillerin hükme esas alınarak sonuca gidildiğini, 24/05/2018 tarihli 1. duruşmanın (1) nolu ara kararı gereğince tarafların dilekçelerinde gösterdikleri ancak dosyaya sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları ve başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilmesi amacıyla gerekli açıklamayı yapmaları ve müzekkere yazılmasını sağlamaları için HMK’nın 140/5. maddesi uyarınca 2 haftalık kesin süre verildiğini, kesin süre içerisinde ara karar gereğinin yerine getirilmemesi halinde o delile dayanmaktan vazgeçilmiş sayılacakları konusunda ihtarat yapıldığını, aynı duruşmanın (5) nolu ara kararında da, (1) nolu ara kararda belirtilen davaya konu uyuşmazlığa ilişkin tarihleri kapsar tüm ticari defter ve belgeleri hazır etmeleri hususunda verilen sürenin kesin olduğu, aksi takdirde ibrazdan kaçınmış sayılacakları hususunda ihtarat yapıldığını, süresinde sunulmayan delillere ve beyanlara muvafakatlerinin olmadığının da duruşma sırasında belirtildiğini, inceleme günü olan 06/07/2018 günü saat 10:00’da mahkeme kaleminde dosyanın bilirkişiye teslim edildiğini, bu sırada davalı tarafından gelen olmadığını, bundan önce herhangi bir defter veya belge sunulmadığını, davalının ara kararı kesin süre içerisinde yerine getirmediği için ticari defter ve belgelere dayanmaktan vazgeçmiş sayılması gerektiğinin açık olduğunu, davalının kesin süre geçmiş olmasına rağmen, 15/08/2018 tarihinde kredi kartı ekstrelerini ibraz ederek bunların yargılamada dikkate alınmasını talep ettiğini, ileri sürülen bu delillere dayanılmasının HMK’nın emredici hükümlerine aykırı olduğunu, yerel mahkemece verilen 2017/1304 E., 2020/383 K. sayılı, 10/09/2020 tarihli kararın gerekçesinde bu hususa hiçbir şekilde değinilmediğini, davalının kesin süreden sonra sunmuş olduğu kredi kartı ekstreleri değerlendirmeye alınarak sonuca gidildiğini, kararın öncelikle bu nedenle kaldırılması gerektiğini, yerel mahkemece davalı tarafından kesin süre geçtikten sonra sunulan kredi kartı ekstrelerinin dikkate alınmasının ve icra takibine konu faturalarla ilgisi bulunmamasına rağmen alacaklarından mahsup edilmesinin yasalara aykırı olduğunu, davalının delil olarak dayandığı kredi kartı ekstrelerinde yalnızca tarih, bedel ve hangi kartın kullanıldığına ilişkin bilginin mevcut olup, bu ödemelerin neye karşılık yapıldığı sorusunun cevapsız kaldığını, bu ödemelerin hiçbirinin icra takibine konu faturalarla ilgisi olmadığını, yerel mahkemece neye istinaden yapıldığı belli olmayan ödemelerin icra takibine dayanak faturalara ilişkin olduğu varsayımıyla hareket edilmiş olmasının ve bu kredi kartı ekstrelerinin müvekkili şirketin ticari defter kayıtları ile sabit olan 86.496,43 TL alacağından mahsup edilerek 34.946,43 TL alacakları olduğuna hükmedilmesinin yasalara ve hakkaniyete aykırı olduğunu, kararın bu nedenle kaldırılması gerektiğini, terditli olarak düzenlenen bilirkişi raporundaki hatalı değerlendirmenin mahkemece esas alınarak hüküm kurulduğunu, bilirkişi raporunda davacının 2015-2016-2017 yıllarında davalı adına tanzim etmiş olduğu KDV dahil toplam 173.011,29 TL tutarındaki irsaliyeli faturalar ile muhteviyatı malların davalıya teslim edilmiş kabul edilmesi gerektiği kanaatine varıldığını, raporun sonuç bölümünde bu tutardaki davacı alacağının hesaplamada dikkate alınması gerektiğinin vurgulandığını, aynı bilirkişi raporunun değerlendirme başlığı altında düzenlenen 11. sayfasında, “…davacının 2015-2016-2017 yılları yasal ticari defter kayıtlarının incelenmesi sonucunda davalının fatura bazında ödeme yaptığı; ödemeler ve faturanın eşleştirilmesi sonucunda ödenmemiş faturalar bakiyesinin 86.493,37 TL olduğu davacının takip tutarı ile arasında 3.06 TL küsurat farkının davalının bazı ödemeleri kuruşları ödemeden yaptığı ve/veya davacının küsuratları ihmal ettiği dolayısı ile davacının ticari defter kayıtlarına göre ödenmemiş fatura bakiyesinin 86.496,43 TL olarak kabul edilmesi gerektiği…” kanaatine varıldığını ve taraflarınca bu kanaat doğrultusunda 86.496,43 TL üzerinden hüküm kurulması için talepte bulunulduğunu, bilirkişi raporunda alacağın varlığının ticari defter ve kayıtlarıyla tespit edilmiş olmasına rağmen, bilirkişinin kendisiyle çelişecek şekilde rapor tanzim ettiğini, müvekkilin 86.496,43 TL alacağının varlığını tespit eden bilirkişinin neticede tamamen farklı bir kanaat bildirdiğini, raporun sonuç bölümünde davalının süresi geçtikten sonra dosyaya sunduğu belgelere göre farklı sonuçlar içeren terditli rapor tanzim ettiğini, 15/08/2018 tarihinde davalı tarafından dosyaya sunulan banka ekstrelerinin itirazlarının yerinde görülmesiyle değerlendirmeye esas alınmamasına hükmedildiği takdirde 86.496,43 TL alacaklarının bulunduğu, bu belgelerin değerlendirilmesi halinde 34.946,43 TL alacaklarının bulunduğu yönünde rapor tanzim ettiğini, Mahkemece bu raporun hatalı olarak düzenlenen 34.946,43 TL’lik seçeneğine istinaden hüküm oluşturulduğunu, raporda tespit edildiği üzere davalının fatura bazında ödeme yaptığını, ödemeler ve faturanın eşleştirilmesi sonucunda ödenmemiş faturalar bakiyesinin 86.493,37 TL olduğunun açık olduğunu, raporda 173.011,29 TL tutarındaki fatura alacaklarının dikkate alınması gerektiğinin hiçbir duraksamaya yer vermeyecek derecede açık olarak tespit edildiğini, davalı tarafından süresinden sonra sunulan belgeleri kabul etmemekle birlikte, 121.150,00 TL tutarındaki bu ödemelerin fatura bedellerinden mahsup edilmesi halinde dahi kalan tutarın 51.861,29 TL olduğunu, bilirkişi raporunda maddi hata sonucu 34.946,43 TL olarak hesaplama yapılmış olup, Mahkemece bu hatalı tespite dayalı olarak hüküm kurulduğunu, takip talebinde ticari faiz talep edilmiş olmasına rağmen mahkemece yasal faiz üzerinden hüküm kurulması sebebiyle de kararın kaldırılması gerektiğini, İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyasında mevcut 07/11/2017 tarihli takip talebi incelendiğinde faiz taleplerinin ticari faiz olduğunun açıkça görüleceğini, tarafların tacir olmaları nedeniyle olayda ticari faizin uygulanması gerektiğini, taraflarınca ticari faiz talep edilmiş olmasına rağmen Mahkemece taleple bağlı kalınarak yasal faize hükmedilmesinin yasalara aykırı olduğunu beyanla yerel Mahkeme kararının kaldırılarak talepleri doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesi ile; Yargıtay içtihatları ve doktrinde faturaların tek başına bir akit olmayıp akdin ifasını gösteren bir belge niteliğine sahip olduğunun ifade edildiğini, faturaya dayalı bir borcun varlığının herşeyden önce muteber bir temel borç ilişkisinin varlığı şartına bağlı olduğunu, faturayı tanzim eden ve alan kimse arasında böyle bir temel borç ilişkisinin bulunmadığı hallerde faturanın hukuki bir sonuç doğurmasının da söz konusu olmadığını, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1978 tarihli bir içtihadında borç münasebeti olmaksızın düzenlenen ve muhatap tarafından her nasılsa teslim alınan faturaya sekiz günde itiraz edilmemiş olmasının onu borç altına sokacağı şeklindeki bir görüşün mantıki ve hukuksal dayanaktan yoksun olduğunun ifade edildiğini, yine bir başka içtihadında akdi ilişki kanıtlanmadığı sürece alacaklının borçlu adına fatura düzenlemesi ve ticari defterlerine göre bu faturalar nedeniyle alacaklı gözükmesinin borçluyu bağlayıcı bir yanı olmadığının belirtildiğini, iş bu kararlar uyarınca sabit olduğu üzere, yerel Mahkemenin gerekçesinde dayandığı, “…davacının tanzim ettiği faturalar ile ilgili olarak davacının TTK 21/2 maddesinde belirtilen sekiz gün içerisinde yapılmış bir itiraz ile ilgili TTK23 ve TBK 223 maddelerinde belirtilen ayıp bildiriminin olmadığı dolayısı ile davacının 2015- 2016-2017 yıllarında davalı adına tanzim etmiş olduğu KDV dahil toplam 173.011,29 TL tutarındaki irsaliyeli faturalar ile muhteviyatı malların davalıya teslim edilmiş kabul edilmesi gerektiği…” hükmünün sonuçsuz kaldığını, yerel Mahkemeye sundukları ödeme dekontlarının tamamı ile müvekkilinin davacı tarafa borcunun olmadığı ispat edildiği halde, bakiye borç çıkmış olmasının haksız olduğunu, faturanın tek başına delil olmadığı aşikar olmakla, dosyaya davacı tarafından, davalıya teslim ettiğini iddia ettiği emtianın ne kadar olduğu, davalı müvekkili ile arasında, emtia satışına ilişkin bir anlaşma varsa bu anlaşmanın ne kadar emtia için kaç TL bedel ödenmesine dair olduğu, bu durumda davacının ne kadar ücrete hak kazandığı yönünde, yazılı bir belge sunmadığı sabit olmakla davanın reddi gerektiğini, yerel Mahkeme tarafından alınan bilirkişi raporlarının çelişkili olduğunu, işbu raporlara taraflarınca itiraz edilmiş olduğu halde, mahkeme tarafından itirazları dikkate alınmayarak, dosyada alınan son rapora göre hüküm kurulduğunu, dosyada 04.01.2019 tarihli ilk bilirkişi raporunda, davacı firmanın öncelikle, dava konusu alacağın dayanağı olarak dosyaya ibraz ettiği irsaliyeli satış faturalarının ve içeriği malların, davalı firmaya teslimini kanıtlaması gerektiğini, aksi takdirde davacı firmanın bu faturalara dayanarak alacak talebinde bulunmasının yerleşik Yargıtay uygulamaları karşısında takdirin mahkemede olduğu yönünde görüş bildirildiğini, fatura içeriği malların teslim edildiği kanıtlandığı takdirde davacının, 22.124,61 TL bakiye alacağının kalacağı sonucuna varıldığını, bu rapora süresi içinde, davacının müvekkiline faturaya konu malları teslim ettiğini yazılı delille ispat etmesi gerektiği ve müvekkilinin teslim aldığı mallardan dolayı davacıya borcu bulunmadığı belirtilerek itiraz ettiklerini ancak 25.11.2019 tarihli bilirkişi ek raporda, bilirkişinin taraflarınca sunulan itirazları değerlendirmeyerek, dosyaya sunduğu mütalaayı tekrarladığını, bu rapordan sonra alınan yeni bilirkişi raporunda da davacının itirazlarına göre rapor tanzim edildiğini ve 34.946,43 TL bakiye alacak kaldığı yönünde görüş bildirildiğini, dosyada alınan bu son bilirkişi raporunda davalı müvekkili tarafından yapılan ödeme tutarlarının hatalı hesaplandığını, alınan son rapora göre süresi içinde yaptıkları itirazların yerel Mahkeme tarafından dikkate alınmadığını, işbu çelişkili bilirkişi raporları ile kurulan hükmün hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, alacağın likit olduğundan bahisle, davalı müvekkili aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğunu, borçlunun icra inkar tazminatına mahkum edilmesi için itirazında haksız ve alacağın likit olmasının zorunlu olduğunu, müvekkilinin davacı tarafa borçlu olmadığı için icra takibine itiraz ettiğini, dosyada alınan bilirkişi raporlarının birbirinden farklı olmasının borçlunun itirazında haklı olduğunu ve alacağın belirlenebilir olmadığını gösterdiğini, yerel Mahkemenin hükmettiği işbu icra inkar tazminatı yönünden de kararın kaldırılması gerektiğini beyanla yerel Mahkeme kararının istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır.Dava, fatura ve bakiye cari hesap alacağının tahsili amacıyla başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali, takibin devamı ve icra inkar tazminatı taleplerine ilişkindir.Davacı tarafından davalı aleyhine İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile 86.496,43 TL alacağın takip tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile tahsili amacıyla ilamsız icra takibi başlatılmış, davalının süresi içerisinde borca ve ferilerine itirazı üzerine takip durmuş, davacı somut dava ile davalıya fatura karşılığı mal satıp teslim ettiğini, davalının faturalara itiraz etmediğini, bir kısmının bedelini ödediğini, takip konusu olan fatura bedellerini ise ödemediğini beyan ederek itirazın iptalini talep etmiş, davalı taraf dava ve takip konusu fatura bedellerini ödediğini beyan ederek davanın reddini savunmuş, Mahkemece yukarıda açıklanan gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ve karara karşı her iki taraf vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. Dosya kapsamına göre; taraflar arasında mal alım satımına dair ticari ilişki bulunduğu, her ne kadar Mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesinde davalının ticari defterleri incelemeye sunulmamış ise de, dosyada mübrez aynı taraflar arasında görülen menfi tespit davasında alınan bilirkişi raporuna göre davalının takip konusu faturaları ticari defterlerine kaydettiği ve süresi içerisinde faturalara itiraz etmediği, bu şekilde malın teslim edildiği yönündeki karinenin aksinin davalı tarafından ispat edilmesi gerektiği, davalının takip konusu edilen faturaları ödediğini beyan etmekle, fatura içeriklerini ve fatura konusu malların tarafına teslim edildiğini kabul ettiği, Mahkemece de tespit edildiği üzere bu beyanının bağlantısız bileşik ikrar niteliğinde olduğu ve bu tür ikrarın bölünmesi sebebiyle ispat yükünün davalıya geçtiği, HMK’nın 282. maddesinde yer alan düzenleme uyarınca hakimin bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendireceği, Mahkemece alınan tüm bilirkişi raporlarında davacı tarafından toplam 173.011,29 TL tutarında fatura düzenlendiğinin, davacının kendi ticari defterleri uyarınca takip tarihi itibariyle 86.496,43 TL alacaklı olduğunun ve davalı tarafından kredi kartı ile toplam 121.150 TL ödeme yapıldığının tespit edildiği, raporlar arasında herhangi bir çelişki bulunmadığı, davalı tarafından kredi kartı ile yapılan ödemelerin bir kısmının davacının ticari defterlerine kaydedilmediği, her ne kadar davacı taraf ödeme belgelerinin kesin süreden sonra sunulmaları sebebiyle dikkate alınamayacağını, ayrıca ödemelerde açıklama olmadığını, faturalara karşılık yapıldıklarının kabul edilemeyeceğini iddia etmiş ise de, davalının kabul edilen ödeme savunması kapsamında sunduğu delillerin HMK’nın 31. maddesi uyarınca hakimin davayı aydınlatma ödevi kapsamında incelenmesi gerektiği, davalı tarafından aynı kredi kartları ile yapılmış ve açıklama içermeyen diğer ödemelerin fatura ödemesi olarak kabul edildiği ve defterlere kaydedildiği, taraflar arasında başkaca bir ticari ilişkinin ve buna dayalı alacağın var olduğuna dair dosya kapsamında bir delil bulunmadığı gibi davacı tarafça da bu yönde bir iddia ileri sürülüp kanıtlanamamış olduğundan, bilirkişi raporunda tespit edilen ve defterlerde kayıtlı olmayan 51.550 TL ödemenin davacının alacağından indirilmesi ile davanın kısmen kabulüne ve alacak her iki taraf için de muayyen ve icra takibine yapılan itiraz haksız olduğundan davalı aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesinde bir isabetsizlik olmadığı, taraflar tacir olup davacı tarafından takip dosyasında asıl alacağa takip tarihinden itibaren ticari faiz işletilmesi talep edilmiş olmasına rağmen Mahkemece yasal faiz yönünde hüküm kurulmasının ise hatalı olduğu anlaşılmıştır. Bu açıklamalar ışığında davalı vekilinin istinaf başvurusu haksız, davacı vekilinin istinaf başvurusu ise kısmen haklı bulunmuştur. Sonuç olarak, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere göre davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile, mahkemece deliller toplanılmış olup, yeniden yargılama yapılmasını gerektirir bir husus bulunmadığından HMK’nın 353/1-b-2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, Dairemizce esas hakkında yeniden hüküm kurulması gerektiği kanaatine varılmış ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Davacının istinaf başvurusunun KISMEN KABULÜ ile; İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin10/09/2020 tarih ve 2017/1304 Esas – 2020/383 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b-2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, Dairemizce yeniden hüküm kurulmak suretiyle; 3-Davanın Kısmen Kabulüne, davalı borçlunun İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyasına vaki itirazının kısmen iptali ile takibin 34.946,43 TL asıl alacak üzerinden takip tarihinden itibaren işletilecek avans faizi ile devamına, fazlaya ilişkin istemin reddine, 4-İcra takibine konu edilen ve mahkemece hüküm altına alınan alacağın %20’si oranında (6.989,28 TL) icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine,
İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN: 5-Davada harçlar kanuna göre alınması gerekli 2.387,19 TL karar ve ilam harcından davacıdan peşin olarak alınan 1.477,15 TL harcın mahsubu ile bakiye 1.474,76 TL’nin davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına6- Davacı tarafından yatırılan 1.477,15 TL peşin harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,7-Davacı tarafından yapılan 1.545,35 TL yargılama giderinden davanın kabul edilen kısmı üzerinden hesaplanan 624,32 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,8-Davacı taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesaplanan 9.200 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,9-Davalı taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesaplanan 9.200 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,10-Bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatırana iadesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN: 11-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından yatırılan 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 54,40 TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine, 12-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davalı tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 13-Dairemiz karar tarihi itibariyle ve Harçlar Kanunu gereğince davalıdan alınması gereken 2.387,19 TL istinaf karar harcından davalı tarafından istinaf aşamasında peşin olarak yatırılan 596,79 TL ( 54,40 TL + 542,39 TL ) harcın mahsubu ile bakiye 1.790,4‬0 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 14-İstinaf aşamasında davacı tarafından sarf edilen 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 15-İstinaf aşamasında davalı tarafından sarf edilen 55,00 TL dosyanın istinafa gidiş dönüş masrafının davalı üzerinde bırakılmasına,16-Artan gider avansı varsa talep halinde avansı yatıran ilgili tarafa iadesine,16-Kararın ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğe gönderilmesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 27/04/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.