Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/2330 E. 2022/324 K. 02.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/2330 Esas
KARAR NO: 2022/324 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 22/09/2021
NUMARASI: 2019/396 Esas 2021/687 Karar
DAVANIN KONUSU: Tapu İptali Ve Tescil (Satın Almaya Dayalı)
KARAR TARİHİ: 02/03/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, davacı … ile davalı arasında Beyoğlu …Noterliğinin … yevmiye numaralı 29/11/2016 tarihli ” hisse devri yönetim kurulu tutanağının” düzenlendiğini, taraflar arasında akdedilmiş bulunan hisse devri yönetim kurulu tutanağı kapsamında davacının davalıda olan ortaklığını sonlandırdığını, hissesini …’a devir ettiğini, davacının ortaklık hisselerini devir etmesinin karşılığı olarak, davalı tarafın ise mezkur tutanak hükümleri uyarınca belirtilen borç yükümlülüklerini üstlenmiş bulunduğunu, ancak davalı şirket tarafından taahhüdün yerine getirilmediğini ve tutanakta belirtilen edimlerin usulüne uygun ifa edilmediğini, tapuların davacı lehine tescil edilmesinin sebepsiz olarak sürümcemede bırakıldığını, farklı zamanlarda ihtarnameler gönderilmesine rağmen taahhüdün yerine getirilmediğini, ayrıca sıralı olarak verilen senetlerin ödenmesinde de her ay temerrüde düşüldüğünü, davalı şirkete gönderilen ihtarnamelere binaen karşı tarafın ihtara cevabına bakıldığında davalı şirketin önce ilgili hisse devir protokolünün tarafı olmadığını öne sürdüğünü, akabinde de tapu harç ve masraflarının hazır edilmesi halinde işbu tapuların devrinin şirketlerince yapılacağının belirtildiğini, tarafların devredilecek taşınmazlar üzerinde anlaşmış olmalarına rağmen tapu masrafları üzerinde herhangi bir yazılı beyanda bulunmadıklarını, ancak devretme borcunu yüklenen taraf olan davalının tapu masraflarını yüklenmesi kendi ediminin bir parçası hükmünde ve hatta yan edim olarak tanımlanması gerektiğini beyanla, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla ilgili şirketin … Projesi kapsamında “3 nolu ticari alan 54,80 m2, 30 nolu bağımsız bölüm 70 m2, 72 nolu bağımsız bölüm 70 m2 ve 90 nolu bağımsız bölüm 100,80m2” şeklinde belirtilen taşınmazların kanunen borcun hükmen yerine getirilmesi kapsamında mevcut tapu kayıtlarının iptali ile davacı adına tapu tesciline karar verilmesini ve devretme borcunu yüklenen taraf olan davalının bir yan edimi olarak tapu masraflarını karşılamasına, eksik ve geç ifadan kaynaklanan menfi zararların ve kira kaybının tespiti ile olay tarihinden işleyecek en yüksek faiz oranıyla birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
ISLAH :Davacı vekili 19/12/2017 tarihli dilekçesi ile, dava konusu edilen taşınmazların rayiç değer toplamının 1.050.000,00TL olduğunu beyan ederek, bu tutar üzerinden harcı tamamladığı anlaşılmıştır. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davacı tarafın harca esas değeri belirtmeden dava açmıl olduğunu, bu sebeple davanın usulden reddedilmesi gerektiğini, ayrıca davaya konu hisse devir protokolünün dava dışı … ile davacı arasında yapılmış olduğunu, kendilerinin sözleşmeye taraf olmadıklarını bu nedenle husumet itirazlarının bulunduğunu, ayrıca muaccel olmuş bir borcun söz konusu olmadığını taraflar arasındaki devir protokolü incelendiğinde taşınmazların devrine ilişkin tapu masraflarının kim tarafından karşılanacağının kararlaştırılmadığını, … ve …’ün tapu harç ve masraflarını hazır etmeleri halinde işbu tapuların devrinin davalı şirketçe yapılabileceğinin kendilerine ihtar edildiğini, bu şart yerine gelmeden davalının devir borcu doğmayacağının aşikar olduğunu, bu nedenle şirketin devir borcunun muacceliyetinden bahsedilemeyeceğini, ayrıca gayrimenkul mülkiyet devrini öngören sözleşmelerin resmi şekle tabi olduğunu, taraflar arasındaki sözleşmenin bu şekil şartına riayet edilmeden yapıldığının tartışmasız olduğunu, davacının dava konusu değir beyan ederek bu değer üzerinden harç yatırmadan dava açması ve tedbir kararı verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, bu nedenle tedbir talebinin de reddine karar verilmesi gerektiğini, davanın haksız olduğunu beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 22/09/2021 tarih ve 2019/396 Esas – 2021/687 Karar sayılı kararında; “…. Davalı şirketin, bir anonim şirket olup, TTK’da senede bağlanmamış payların devrine ilişkin özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak böyle olmasına rağmen payların devri her zaman mümkündür. Anonim şirketlerde senede bağlanmamış payların devri ise, yazılı şekilde yapılmış olmasına bağlıdır. Bu yazılı şekilde, payları devreden ve devralan imzasının bulunması ve devre konu paylar bakımından devir iradesinin yer alması gerekir. TK.madde 499/4’e göre şirketle ilişkilerde, sadece pay defterinde kayıtlı bulunan kimse pay sahibi ve intifa hakkı sahibi olarak kabul edilir. Pay defterine kayıt için ise devrin usulüne uygun şekilde yapılması ve pay defterine kayıt yönünde yönetim kurulu kararı gerekir. Bununla birlikte payın devri bakımından pay defterine kayıt kurucu niteliğini haiz değildir. 28/11/2016 tarih ve 2016/5 sayılı yönetim kurulu kararı altında hisseyi devreden olarak …’ün ve hisseyi devralan olarak …’un imzaları, devir konusu davalı şirket hisseleri ve bedelleri ile ödeme şekilleri yer almıştır. Bu devre yönelik olarak da pay defterine kayıt işlenmiştir. Bu nedenle davaya konu hisse devrinin usulüne uygun olduğu ve pay defterine işlendiği görülmüştür. Davacı ile dava dışı …arasında akdedilen hisse devir sözleşmesinin geçerliliği, senede bağlanmamış çıplak paylar yönünden alacağın temliki hükümlerine göre ve yazılı olarak yapılması yeterlidir. Ancak aynı sözleşme ile hisse devir bedeli olarak davalı şirket adına kayıtlı davaya konu taşınmazların devri de öngörülmüştür. 2644 sayılı Tapu Kanunun 26.maddesi, TMKnun 706.maddesi, TBKnn 237.maddesi, Noterlik Kanunu 60.maddesi uyarınca taşınmaz devrine daya taşınmaz devir vaadine ilişkin yapılan sözleşmelerin resmi şekilde ve kanunda ön görülen mahkemeler huzurunda onlar aracılığıyla yapılmalıdır. Bu kapsamda taşınmazların satışları Tapu Müdürlüğünde, taşınmaz satış vaadi sözleşmeleri ise Noterlikte düzenleme şeklinde yapılmalıdır. Somut olayda: hisse devir sözleşmesinde taşınmazların devrine ilişkin bu kısım geçersizdir. Her ne kadar hisse devrine ve taşınmaz devri vaadine ilişkin bu sözleşme noterden onaylatılmış ise de Noterlik Kanunun 60.maddesi uyarınca bu işlemin düzenleme şeklinde bizzat noter tarafından yapılması gerekmektedir. Dolayısıyla hisse devir sözleşmesinde yer alan taşınmaz satışına ilişkin kısım taşınmaz satış vaadi olarak kabul edilmeyecektir. Bu nedenlerle davacının taşınmazların davacı adına tesciline ilişkin davasını reddetmek gerekmiştir. Kaldı ki gerek taşınmaz tesciline ilişkin talep gerekse davacının ikinci istemi olan eksik ifa ve kira kaybı talepleri yönünden de; davacının hisse devir sözleşmesini … ile yaptığı, oysa davayı … dışında ayrı bir düzel kişiliği olan davalıya (hisseleri devredilen şirkete) karşı açtığı, … davalı şirketin %100 hisselerinin sahibi olsa da, her ikisinin hukukta ayrı kişiler olduğu, …’un gerçek kişi olduğu, davalı şirketin ise ayrı bir tüzel kişiliğinin bulunduğu, sözleşmelerin nispiliği ilkesi gereğince sözleşmenin tarafı olmayan davalı şirketin sözleşme gereği sorumlu tutulmasının mümkün bulunmadığı da anlaşıldığından davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm tesis olunmuştur. …”gerekçesi ile, Davacının davasının sübut bulmadığından REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, İlk derece mahkemesi kararının hukuka aykırı olduğunu, İlk derece mahkemesi gerekçeli kararında yapılan protokolün bir tarafının hisse devrine ilişkin olduğu ve devrin hukuka uygun şekilde yapıldığına karar vermişse de; protokolün diğer kısmını oluşturan taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin noterde düzenleme olarak yapılması gerektiğinden bahisle, noter onaylı olmasını şekli şartın yerine getirilmemesi olarak görerek davanın reddine karar verdiğini, İlk derece mahkemesinin kararında belirttiği üzere taşınmaz satış vaadi sözleşmesi için kanun koyucu noterde düzenleme şeklinde yapılmasını şekil şartı olarak öngörmüşse de; uygulamada bu şekil şartına uymayan birçok sözleşme, sözleşme taraflarının TMK md. 2’de düzenlenen iyi niyet ve dürüstlük kuralına riayet ederek karşılıklı edimlerini yerine getirmesi sebebiyle ayakta kalmakta olduğunu, Dava konusu olayda açıkça görüldüğü üzere müvekkili, taraflar arasında imzalanan protokolün kendisine borç yükleyen edimini iyi niyet ve dürüstlük kuralı çerçevesinde yerine getirdiğini, davalı taraftan edimini yerine getirmesini ise teamüller uyarınca öncelikle defaatle sözlü bir şekilde, ardından da noter aracılığı ile yolladığı ihtarname ile istediğini, Dava dosyası incelendiğinde davalı taraf ihtarnameye cevabında öncelikle davalı tarafın protokole taraf olmadığını belirttiğini, ancak aynı cevapta tapu ve harç masraflarının hazır edilmesi halinde şirketçe bu devirlerin yapılacağını belirttiğinin görüleceğini, ancak davalı taraf müvekkiline herhangi bir devir yapmadığını, nitekim masrafların ödenirse devrin yapılacağını davalı taraf ilk cevap dilekçesinde de dile getirdiğini, Bununla beraber anılan protokol uyarınca davalı tarafın kalan edimlerini içeren kambiyo senetlerini de ödemeyip karşılıksız bırakması sebebiyle müvekkili davacının cebri icra yoluyla tahsile girişmek zorunda kalması da; bu davanın temelini yani davalının kötü niyetini gözler önüne serdiğini, bir tarafta protokol uyarınca o an edimlerini yerine getiren davacı müvekkili var iken; protokolün diğer yanında edimi olan taşınmazların devrini engellemek için kanunu dolanan, hakkını kötüye kullanan ve borçlandığı edimleri ödememek için davacı müvekkilini yıllardır uğraştıran bir davalı olduğunu, Nitekim davalının son olarak da hala birlikte yaşadığı eşiyle muvazaa ile anlaşmalı bir şekilde boşanarak üzerindeki bütün aktifleri boşandığı eşinin üstüne geçirerek davacı müvekkili gibi kendisiyle ticaret yapan herkesi aldatmaya ve borçlarından hukuka aykırı şekilde kurtulmaya çalışmakta olduğunu, Yargıtay İçtihat Birleştirme Büyük Genel Kurul’un 1987/2E., 1988/2K. Sayılı kararında; “Bir hakkın kullanılmasının açıkca adaletsizlik teşkil ettiği ve gerçek hakkın tanınması ve ferdin korunması için bütün hukuki yolların kapalı bulunduğu hallerde MK. m.2.f.2 hükmünün amacı, zaruretten doğan ve olağanüstü bir imkan sağlamaktadır” şeklinde açıklanmaktadır… Medeni Kanunun 2. maddesinin ikinci fıkrasındaki kuralla, kanunun ve hakkın mutlaklığı ilkesine istisna getirilmiştir. Ancak, bu kuralın taliliği ( ikinciliği ) de gözetilerek, öncelikle her meseleye ona ilişkin kanun hükümleri tatbik edilmeli; uygulanan kanun hükümlerinin adalete aykırı olabileceği bazı istisnai durumlarda da, 2 nci maddedeki kural, haksızlığı tashih edici bir şekilde uygulanabilmelidir. Gerçekten de hukukun her alanında uygulanma niteliğine sahip olan hakkın kötüye kullanılması yasağı kuralının; şekle aykırılığı ileri sürme hakkı için de bir sınır teşkil ettiği, buyurucu niteliği itibariyle hakim tarafından re`sen gözetilmesi gerektiği bugün Türk-İsviçre öğretisi ve uygulamasında tartışmasız olarak kabul edilmektedir.” şeklinde belirtildiğini, Yargıtay HGK ise bir kararında; “bir akdin, tamamen icra edildikten sonra şekil noksanı sebebiyle iptalini istemek, hakkın kötüye kullanılmasıdır.” şeklindeki genel ve açık bir ifadeyle bu konudaki görüşünü ortaya koyduğunu, Davanın temelini oluşturan bu mesele yani, hakkın kötüye kullanılması yasağı ilk derece mahkemesi tarafından gözardı edildiğini, Somut olayın aynısı olan bir başka olayda Yargıtay 14. HD 18/12/2018 tarihli ve 2016/1669E. 2018/9159K. Sayılı kararında; “Somut olayın incelenmesinde; davacı ve yüklenici arasında yapılan protokolün adi yazılı şekilde yapıldığı, geçerli olmadığından bahisle tapu iptal ve tescil isteminin reddine karar verilmiş ise de; davacı ile yüklenici arasındaki temlikin 30.09.1988 tarihli ve 1987/2 1988/2 sayılı Yargıtay İBBGK Kararı gereğince yazılı olması yeterli olduğundan 20.7.2011 tarihli adi yazılı satış sözleşmesi geçerlidir.” diyerek yukarıda anılan içtihat birleşme kararına atıf yapılarak şekil şartı eksikliğinin TMK md.2’de düzenlenen dürüstlük ve iyi niyet ilkesi ile çelişmesi durumunda ilkenin önde tutulması ve şekil şartı ihmal edilmesi ile tescilin yapılabileceğini açıkça ortaya koyduğunu, Yukarıda açıklandığı üzere; edimini yerine getiren davacı müvekkilinin karşısında, kendi edimini yerine getirmemek için hakkını kötüye kullanıp dürüstlük kurallarına aykırı hareket eden bir davalı ile karşı karşıya olduklarını, binaenaleyh davalı tarafın hakkını kötüye kullanıyor olması sebebiyle protokoldeki şekil eksikliğinin öne sürülmesi ve şekil eksikliği sebebiyle davanın reddedilmesinin hukuka aykırı olduğunu, Dava konusu olayda davalı tarafın kötü niyeti davanın tamamına yayıldığını, yukarıda da bahsi geçtiği üzere davalı taraf ihtarnameye cevabında öncelikle davalı tarafın protokole taraf olmadığını belirttiği, ancak aynı cevapta tapu ve harç masraflarının hazır edilmesi halinde şirketçe bu devirlerin yapılacağını belirttiğini, nitekim masrafların ödenirse devrin yapılacağını davalı taraf ilk cevap dilekçesinde de dile getirdiğini, buradan açıkça davalı taraf bu borcun kendilerine ait olduğunun açık ve net bir şekilde farkında olduğunun ve mahkeme kayıtlarındaki bu ifadeleriyle de borcu kabul ettiklerinin görüldüğünü, bunun … ve …’nın resmi olarak farklı kişiler olsalar da; pratikte ve uygulamada esasen aynı yapı ve kişiler olduğunu açıkça göstermekte olduğunu, bu sebeple husumet itirazları ve ilk derece mahkemesinin hükmü bu ifade sebebiyle hukuka aykırı olduğunu, Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması, en temel anlamıyla tüzel kişinin ayrılığı ilkesinin somut olayda göz ardı edilmesi ve tüzel kişiden alacaklı üçüncü kişilerin, tüzel kişiyi oluşturan kişilere başvurulabilmesi anlamına geleceğini, Türk hukukunda bu kurumu ifade etmek için genellikle “tüzel kişilik perdesinin kaldırılması” kavramına rastlanılmakta olduğunu, kavramı açıklamak adına kullanılan kötüye kullanma teorisi (…), tüzel kişiliğin dürüstlük ve güven kurallarına aykırı olarak kullanılması hâlinde tüzel kişilik perdesinin kaldırılabileceğini savunduğunu, öğretinin büyük çoğunluğu ve Yargıtay kararları da bu teori üzerine şekillendiğini, Davalının kötü niyeti ile kendisi üzerindeki mal varlığını boşaltma ihtimaline binaen (ki yukarıda anlatıldığı üzere davalı muvazaalı boşanma ile bütün aktiflerini hala birlikte yaşadığı eski eşinin üzerine devrettiği); protokolün davacıya borç yükleyen edimlerinin davalı şirketteki davacının hisseleri olması; davalı şirketin tek ortağının … olması ve şirketin mal varlığı olup faal olması sebebiyle davacının hakkını ancak buradan alabileceği düşüncesiyle dava bu şekilde ikame edildiğini, … kendi aktiflerini azaltarak borçları kendine yüklemekte şirketi ise borçtan ari bir şekilde büyütmekte olduğunu, sonuç olarak …’un, …’yı kendi mal varlığı olarak kullandığını, resmi olarak iki farklı kişi olarak görünseler de esasen …, …’un kanunu dolanmak ve hakkını kötüye kullanmak için kullandığı bir araçtan fazlası olmadığını, Anılan sebepler göz önüne alındığında hem dava cevap dilekçesinde …’nın borcu açıkça kabul etmesi sebebiyle hem de yukarıda açıklanan tüzel kişiliğin kötüye kullanılması sebebiyle tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasının ve davalı şirketi kendi mal varlığı olarak kullanan …’un borçlarının davalı şirket tarafından ödenmesine karar verilmesi gerekirken; ilk derece mahkemesinin verdiği ret hükmünün hukuka aykırı olduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, davacının davalı şirketteki hisselerini dava dışı …’a devrine ilişkin 28/11/2016 tarihli yönetim kurulu kararına istinaden açılan tapu iptal ve tescil, eksik ve geç ifadan kaynaklı menfi zarar ve kira kaybının tahsili istemine ilişkin alacak davasıdır. Mahkemece, Davacının davasının sübut bulmadığından reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davalı şirketin, bir anonim şirket olup, TTK’da senede bağlanmamış payların devrine ilişkin özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Davacı ile dava dışı …un davalı şirketin ortakları iken Beyoğlu …Noterliğinin 29/11/2016 tarih ve … yevmiye numarası ile onaylı 28/11/2016 tarih ve 216-05 sayılı davalı şirketin yönetim kurulu kararı ile; davacının davalı şirketteki 140.000 paya denk gelen 3.500.000,00 TL.’lik hissesini dava dışı …’a devir ettiği ve davacının davalı şirketteki ortaklığını sonlandırdığı, dava dışı …’un hisse devri sonucu 280.000 adet hisse sahibi olarak davalı şirketin tek pay sahibi olduğu, böylece şirketin tek ortaklı anonim şirkete dönüştüğü, davacının davalı şirketin yönetim kurulu üyeliğinden ayrıldığı, taraflar arasında tüzel kişinin tek üyesi ve yetkilisi haline gelen …’ un davacının ortaklık hisselerini devretmesi karşılığında şirket adına kayıtlı … Projesi kapsamında 3 nolu ticari alan, 30 nolu bağımsız bölüm, 72 nolu bağımsız bölüm, 90 nolu bağımsız bölüm şeklinde belirtilen taşınmazların davacıya tapuda devir edileceğinin kararlaştırıldığı anlaşılmıştır. Ortaklar pay defterine göre, 23/12/2016 tarih ve … yevmiye nosu ile onaylı yönetim kurulu kararına göre 3.500.000TL ve 14.000 payın davacı … tarafından devredildiği söz konusu hissenin … tarafından devir alındığı hususunun pay defterinde usulüne uygun işlenerek devir işleminin tamamlandığı anlaşılmıştır. Davacı taraf, davalı şirketin yönetim kurulu kararı uyarınca edimlerini yerine getirdiğini, alınan karar uyarınca davalı şirket adına kayıtlı taşınmazların tapuda devredilmediği belirtilerek eldeki davayı açtığı anlaşılmıştır. Somut olayda, davacı alınan yönetim kurulu kararı uyarınca davalı şirketteki hissesini dava dışı …’a devrederek ortaklıktan ayrılmış ve davalı şirketin ortağı …’un davalı şirket adına kayıtlı taşınmazların davacıya devretmeyi yüklenmiş bulunmaktadır. Her ne kadar taşınmaz satış vaadi sözleşmeleri Türk Borçlar Kanununun 237 maddesi ile Türk Medeni Kanununun 706 ve Noterlik Kanununun 89 maddesi hükümleri uyarınca noter önünde re’sen düzenlenmesi gereken, bir başka anlatımla geçerliliği resmi şekil şartına tabi ise de, dava konusu olayda olduğu gibi durumlarda, yanı davacının üzerine düşen edimini yerine getirmesinden sonra şekle aykırılığa bağlanan geçersizlik müeyyidesi adalet duygularını ağır şekilde örseler. Kanunda özel bir hüküm bulunmadıkça şekilsizlik nedeniyle geçersiz bir sözleşmenin ifasının da geçersiz kalması genel kural ise de, bu kural, MK’nun 2 nci maddesinde yazılı dürüstlük kuralına aykırı düşecek tarzda uygulanamaz. Ayrıca, somut olaya uygulanması gereken 6098 sayılı TBK.nun 175/1. maddesinde koşulun gerçekleşmesine iki taraftan birinin dürüstlük kurallarına aykırı bir hareketle mani olması halinde, o koşulun gerçekleşmiş sayılacağı hükme bağlanmıştır. Davalı şirketin ortağı …’un gayrimenkul devri işlemini noterden onaylı yönetim kurulu kararı ile yüklendikten sonra davacının davalı şirketdeki hisselerini devrederek edimini ifa etmiş bulunmasına göre davaya konu devir kararındaki taahhütlere resmiyet kazandırmış bulunduğunun kabulü ile yönetim kurulunda alınan kararların geçerli olduğu ve taahhüt edilen gayrımenkullerin devri için resmi şekil şartı aranmasına gerek olmadığının kabulü zorunludur. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2008/13109 Esas – 2008/14347 Karar sayılı kararı benzer mahiyettedir.) Hisse devri kararı şirket yönetim kurulu kararı ile alındığı, alınan kararın noterde onaylatılıp pay defterine işlendiği, davacı tarafından çekilen ihtara davalı şirket tarafından verilen cevabi ihtarda davacının taleplerini …’a yöneltmesi gerektiği beyan edilmekle beraber aynı zamanda tapu harç ve masrafları hazır edilmesi halinde bu tapuların devri şirketçe yapılacağı belirtilmiş olup bu durumda hisseyi devredene karşı dava dışı …’un davalı şirketin tek ortağı oluşu ve hisse devrinin yönetim kurulu kararı ile yapılıp karar defterine işlendiği, alınan kararın şirketçede kabul edilip benimsendiği de gözetildiğinde alınan kararın şirketi de bağlayacağının kabulü gerektiğinden mahkemece tarafların delilleri toplanıp sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yukarıdaki şekilde karar verilmesi yerinde görülmemiştir. Davalı vekilinin istinafa cevabında davaya konu taşınmazlar üzerindeki ihtiyati tedbir kararının kaldırılması talebi olduğu, dairemizce verilen kararın mahiyeti gereği ihtiyati tedbir talebinin kaldırılması talebinin yerel mahkemece değerlendirilmesi gerektiğinden bu yönde değerlendirme yapılmamıştır. HMK.nun (Değişik: 22/07/2020-7251/35md.) 353/1-a/6 maddesinde; Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması.” hali, kararın kaldırılarak, dosyanın mahkemesine iadesi sebepleri arasında gösterilmiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile mahkeme kararının HMK 353/1-a6 maddesi uyarınca kaldırılarak, taraf delillerinin toplanarak sonucuna göre karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 22/09/2021 tarih ve 2019/396 Esas 2021/687 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-İstinaf eden tarafından yatırılan istinaf karar harcının talep halinde davacı tarafa iadesine, 4-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 02/03/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.