Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/2323 E. 2021/1926 K. 30.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/2323 Esas
KARAR NO: 2021/1926 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 25/10/2021 Tarihli Ara Karar
NUMARASI: 2021/177 Esas
DAVANIN KONUSU: İtrazın İptali)
KARAR TARİHİ: 30/12/2021
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, davalı hakkında İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile takip açılmış ise de davalılarca 18.09.2020 tarihli dilekçeleri ile haksız olarak takibe itiraz edildiği ve takibin durmasına sebebiyet verildiğini, davalının itirazlarının haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, müvekkili banka ile borçlu … A.Ş..arasında 12.01.2012 tarih 2.250.000.USD bedelli, 23.12.2012 tarih 2.000.000.USD bedelli, 03.12.2015 tarih 5.000.000.USD bedelli, 25.08.2016 tarih ve 1.000.000.USD bedelli, ve 27.12.2012 tarih 10.000.000.TL. tutarlı Genel Kredi Sözleşmeleri imzalandığını, borçlular tarafından sözleşmeden kaynaklanan borcun ödenmemesi nedeniyle, Beyoğlu …Noterliği’nin 07.07.2020 tarih ve … yevmiye nolu hesap kat ihtarnamesi keşide edilerek Genel Kredi Sözleşmesinin kat edildiği ve ihtarname tarihi itibarı ile toplam 3.151.536,15.TL. borcun ödenmesi ihtar edildiğini, söz konusu ihtarname tüm borçlulara 09.07.2020 tarihinde tebliğ edilmiş olmasına rağmen verilen süre içinde belirtilen borç ödenmediğini, diğer 7 davalı şahıs ve şirketler sözkonusu Genel Kredi sözleşmelerini müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatı ile imzalamış olup borcun tamamından sorumlu olduklarını, davalı borçlunun itirazlarına bakıldığında davalı …’nin herhangi bir borcunun bulunmadığı diğer 7 davalının ise ödeme emrinde talep edilen tutarda borçlarının bulunmadığı iddia edildiğini, ancak karşılıklı imzalanan Genel Kredi Sözleşmeleri, Hesap Kat İhtarnameleri ve müvekkil Banka kayıtları alacağı ispat etmekte olduğunu, davalı borçlular ayrıca faiz oranına itiraz etmiş iseler de faiz oranı tarafların karşılıklı olarak imzalamış bulundukları Genel Kredi Sözleşmesine dayanmakta olduğunu, temerrüt faizi GKS’nin 5. maddesinde belirlenmiş olup “Müşteri işbu sözleşmeden doğan borçlarını gününde ödemediği taktirde temerrüdün doğduğu tarihten itibaren bunları bankaya ödeyeceği tarihlere kadar geçecek günler için temerrüt tarihinde bankaca tespit edilmiş en yüksek ticari kredi faiz oranının yıllık %50 fazlası olarak hesaplanacak oranda temerrüt faizi ödeyecektir” şeklinde taraflarca kabul edildiğini, davalı gerçek kişiler kendilerinden gider vergisi alınmayacağı yönünde itirazda bulunduklarını, ancak sözkonusu kredi ticari bir kredi olduğundan BSMV kesintisi yapılması hukuki bir zorunluluk olduğunu, bu nedenle bu meyandaki itrazlarının hukuki bir dayanağı bulunmadığını, davalı borçlunun itirazları haksız olup hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, ayrıca davalı borçlunun icra müdürlüğüne verdiği itiraz dilekçesi ile bağlı olup ilgili dilekçelerini genişletmeleri ve yeni vakıalar eklemeleri hukuken mümkün olmadığını, bu meyandaki talepleri iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı kapsamında olacağını, bu nedenlerle bu meyandaki taleplerine şimdiden muvafakat vermediklerini beyan eder verilen itiraz dilekçesi kapsamında davanın incelenmesini talep ettiklerini, davalı borçlunun tüm itirazları haksız olup yapılan itirazlar icra takibini sürüncemede bırakmak ve uzatmak amacı ile yapıldığını, davalı borçlunun bu anlamda son derece kötü niyetli olduğu ve itirazlarının hiçbir mesnede dayanmadığını, bu gerekçeleri ile davalı borçluların davalı borçluların %20 den aşağı olmamak üzere tazminata hükmedilmesi gerektiğini ileri sürerek, davanın kabulü ile İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasına vaki itirazların iptali ile takibin devamına,davalı borçluların son derece kötü niyetli olmasından dolayı %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına,yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davalılar üzerine yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesi ile, davanın müvekkiline yöneltilmesinin başlı başına hukuka aykırı olduğunu, pasif husumet itirazları bulunduğunu, ödeme emri ekinde müvekkiline tebliğ edilen bir belge bulunmadığını, oysa icra dosyasına birbirinden bağımsız ve ilgisiz çok sayıda belge sunularak karmaşa yaratılmaya çalışıldığını, takibin usulsüzce başlatıldığını, oldu bittiye getirilerek müvekkili hakkında olmayan bir borç sebebiyle ihtiyati haciz kararı alındığı ve akabinde bu haksız dava açıldığını, müvekkilinin dosyaya sunulan kefalet sözleşmelerinden kaynaklı olarak bir borcu bulunmadığını, müvekkilinin davacı tarafa bir borcu bulunmadığını, davacı tarafın kredinin ne zaman, hangi genel kredi sözleşmesi tahtında kullandırıldığını ispatlaması gerekmektedir. davacı taraf bir bankadan beklenen özeni göstermemiş, bu hususta herhangi bir bilgi belge vermeden huzurdaki takibi başlatmıştır. davacı tarafın kredinin ne zaman, hangi genel kredi sözleşmesi tahtında kullandırıldığını ispatlaması gerektiğini, davacı taraf bir bankadan beklenen özeni göstermediğini, bu hususta herhangi bir bilgi belge vermeden huzurdaki takibi başlattığını, icra dosyasına sunulan müvekkilinin imzasını taşıdığı iddia olunan kefalet sözleşmelerinin tamamının geçersiz olduğunu, icra dosyasına sunulan müvekkilinin imzasını taşıdığı iddia olunan kefalet sözleşmelerinin tamamı davacı/alacaklı tarafça sona erdirildiği, varsa bu sözleşmelerden kaynaklı bir borç, bu borç yenilendiği (tecdit) ve 25.08.2016 tarihli yeni bir kredi sözleşmesi akdedildiğini, huzurdaki davaya konu borcun dayanağı olan 25.08.2016 tarihli 1.000.000 USD bedelli genel kredi sözleşmesi ve ekindeki aynı tarihli kefalet sözleşmesinde müvekkilinin imzası bulunmadığını, borçlu firmaların büyük hissedarı ve yönetim kurulu başkanı … davalı firmaları ve diğer firmaları kredi usulsüzlüğü de dahil zarara uğrattığı ve kredileri usulsüzce kullanarak zimmetine geçirdiğini, hakkında devam eden çok sayıda dava bulunmakta olduğunu, talep edilen faizin fahiş olduğunu, kredi ve kefalet sözleşmelerinde yer alan hükümlerin genel işlem şartı olup geçersiz olduğunu, kötü niyet tazminatı taleplerinin bulunmadığını, öncelikle ihtiyati haciz kararına itiraz ettiklerini, ihtiyati haciz kararının kaldırılmasına, davanın reddine, davacının basiretsiz olmanın ötesinde açıkça kötü niyetli olduğundan ve ihtarlarına rağmen müvekkiline takip başlatıp, dava açtığından, müvekkili lehine %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 25/08/2020 tarih ve 2020/436 D.İş Esas- 2020/445 D.İş Karar sayılı kararı ile; İhtiyati haciz talebinin 3.151.536,15 TL bedel üzerinden %15 teminat ile kabulüne karar verilmiştir. İhtiyati haciz kararına itiraz eden davalı … vekili itiraz dilekçesi ile, davacı tarafın, bir oldu bittiye getirerek bankalara yönelik güven kurumu algısının arkasına sığınmaya çalıştığını, bu hususu istismar ederek ve hukuksal karmaşa yaratarak, müvekkilinden olmayan bir alacağı tahsil etmeye çalıştığını, delilleri toplandığında, özellikle de bilirkişi incelemesi yapıldığında davacı tarafın, belge saklayarak, manipülasyon yaparak, müvekkilinin bir borcu olmadığını bile bile sayın Mahkemenizi de meşgul ederek kötüniyetli bir şekilde hareket ettiği açıkça ortaya çıkacağını, işbu nedenlerle öncelikle davanın müvekkili yönünden mesnetsizliği ve reddi gerektiği henüz bu aşamada dahi ortaya çıktığından, müvekkili aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı icra dosyasından icra edilen hacizlerin fekkini ve ihtiyati haciz kararının kaldırılmasını, müvekkili lehine ve davacı banka aleyhine %20’den aşağı olmamak üzere kötüniyet tazminatına hükmedilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı bankaya yükletilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ ARA KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 25/10/2021 tarih ve 2021/177 Esas sayılı ara kararında; “6100 sayılı Yasanın Geçici Hukuki Korumalar başlığı altında ihtiyati tedbir ve delil tespitinin hükme bağlanmasından sonra 406/2.maddede geçici hukuki korumalara ilişkin diğer kanunlarda yer alan hükümlerin saklı tutulduğu belirlenmiş, ihtiyati haciz de buraya misal olarak maddede belirtilmiştir. Madde gerekçesinde de belirtildiği üzere diğer hukuki korumaların bu kısımda düzenlenen korumalar karşısındaki durumu açıklanmış, özellikle uygulamada farklı geçici hukuki korumaların birbirinin yerine kullanılmasının hatta ” ihtiyati tedbir zımnında ihtiyati haciz kararı verilmesi” gibi aslında kanuna tamamen aykırı geçici hukuki koruma kararı oluşturulmasının önüne geçilmesi amaçlanmıştır; diğer geçici hukuki korumalar kendi özel hükümlerine tabi olup bu bölüm hükümlerinin diğer hukuki korumalara uygulanması mümkün değildir. Buradan hareketle ihtiyati haciz hukuki korumasının düzenlendiği 2004 sayılı Yasaya bakıldığında, Yasanın 257.maddesinin birinci fıkrasında vadesi gelmiş borçlar için ihtiyati haciz talep etme koşulları; ikinci fıkrada ise vadesi gelmemiş borçlar için ihtiyati haciz istenebilecek haller düzenlenmiştir. Gerek birinci, gerekse ikinci fıkra hükümleri dikkate alındığında, ihtiyati haciz talep edebilmek için, öncelikle ortada bir para borcunun bulunması, bir diğer deyişle ihtiyati haciz talep eden kişinin talep konusu borcun alacaklısı sıfatına sahip olması gerekir. Maddenin birinci fıkrasına göre ihtiyati haciz isteyebilmek için, alacağın kural olarak vadesinin gelmiş olması gerekir. Vadesi gelmiş borçlar için ihtiyati haciz istenebilmesinin diğer bir şartı ise alacak rehin ile temin edilmemiş olmalıdır. Rehin ile temin edilmiş olan bir alacak teminata haiz olduğu için ihtiyati hacize gerek yoktur. Fakat rehinli malın kıymetinin rehinli alacağı karşılamayacağı tahmin ediliyorsa, karşılanamayacağı (açık kalacağı) tahmin edilen bölümü için, ihtiyat haciz istenebilir. Yine alacağın rehin ile temin edilmiş olmasına rağmen, istisna olarak, ilk önce rehnin paraya çevrilmesi yolu ile takip yapmak zorunluluğu olmayan hallerde, alacaklı (rehinle temin edilmiş olan alacağı için) ihtiyat haciz isteyebilir (Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku El kitabı, Türkmen Kitabevi, İstanbul 2004, s. 883). Yukarıda belirtilen şartların bulunması halinde, vadesi gelmiş bir borcun alacaklısı başka bir şart aranmaksızın ihtiyati haciz isteme hakkına sahiptir. Vadesi gelmemiş bir borçtan dolayı ihtiyati haciz talep edilebilmesi ise; İİK.’nun 257 maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenmiştir. Söz konusu fıkraya göre, borçlunun muayyen yerleşim yeri yoksa, borçlu taahhütlerinden kurtulmak maksadıyla mallarını gizlemeğe, kaçırmağa veya kendisi kaçmağa hazırlanır yahut kaçar ya da bu maksatla alacaklının haklarını ihlal eden hileli işlemlerde bulunursa, bu hallerde ihtiyati haciz talep edilebilecektir. 2004 sayılı Yasanın “İhtiyati haczi tamamlayan merasim” başlıklı 264.maddesi gereğince de ihtiyati haciz, alacak davasının mahkemede görüldüğü sırada konulmuş veya alacaklı birinci fıkraya göre mahkemede dava açmış ise, esas hakkında verilecek hükmün mahkemece tebliğinden itibaren bir ay içinde alacaklı takip talebinde bulunmaya mecburdur. Alacaklı bu müddetleri geçirir veya davasından yahut takip talebinden vazgeçerse veya takip talebi kanuni müddetlerin geçmesiyle düşerse veya dava dosyası muameleden kaldırılıp da bir ay içinde dava yenilenmezse veya davasında haksız çıkarsa ihtiyati haciz hükümsüz kalır ve alakadarlar isterse lazım gelenlere bildirilir. Dava açıldıktan sonra ihtiyati haciz kararı ancak davaya bakan mahkemeden talep edilebilir. KURU, İcra ve İflas Hukuk El Kitabı, 2.baskı, 1040.sayfa. 2004 sayılı Yasanın 258 ve 259.maddesi gereğince alacaklı alacağı ve icabında haciz sebepleri hakkında mahkemeye kanaat getirecek deliller göstermeğe mecburdur.Mahkeme iki tarafı dinleyip dinlememekte serbesttir. İhtiyatî haciz talebinin reddi halinde alacaklı istinaf yoluna başvurabilir. Bölge adliye mahkemesi bu başvuruyu öncelikle inceler ve verdiği karar kesindir. İhtiyati haciz istiyen alacaklı hacizde haksız çıktığı taktirde borçlunun ve üçüncü şahsın bu yüzden uğrayacakları bütün zararlardan mesul olup mahkemece istenilen teminatı yatırmaya mecburdur. Ancak alacak bir ilama müstenid ise teminat aranmaz.Alacak ilam mahiyetinde bir vesikaya müstenid ise mahkeme teminata lüzum olup olmadığını takdir eder. Somut durumda talep dilekçesi incelendiğinde; Davaya konu alacağın bulunduğu kredilerin imzalanan 5 ayrı GKS’lerinden sadece 25.08.2016 tarihli GKS kapsamında kullandırıldığı ve bu nedenle davalının bu borçlardan sorumlu olmadığı iddiasının yargılamayı gerektirip, hesap katı, bunun tebliği ve GKS’leri dikkate alındığında ihtiyati haciz kararının hukuka uygun olduğu anlaşılmakla…”gerekçesi ile, İhtiyati hacze itirazın reddine karar verilmiş ve karara karşı davalı … vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı … vekili istinaf dilekçesi ile, Yerel mahkemenin söz konusu kararının hukuka aykırı olduğunu, Sayın Yerel Mahkeme, huzurdaki istinafa konu dosyada ihtiyati haciz kararını dahi incelemeden, ihtiyati haciz kararı verilen Mahkeme dosyasını hiçbir şekilde incelemeden, itirazın reddedildiğini, zira, Yerel Mahkeme ilgili kararın dosyasını mahkemesinden celp ettirmediği gibi, dosyanın esasına, kararın içeriğine bile vakıf olunmaksızın itirazları hakkında karar verildiğini, kararın tesis edilmesi anında ihtiyati haciz kararı verilen dosya celp edilmediğinden ve Yerel Mahkeme tarafından incelenmediğinden, ilgili ihtiyati haciz kararının kendisi dahi sayın heyetin talebi üzerine sayın mahkeme heyetine duruşma esnasında taraf vekillerince telefondan fotoğraf olarak gösterildiğini ve ihtiyati haczin kaldırılmasına ilişkin talebin reddine dair ilgili karar bu şekilde tesis edildiğini ancak, çok daha sonrasında gerekçeli kararın yazılması için Mahkemece dosya celp ettirilmiştir. Sayın Mahkeme dosyayı ve kararı dahi incelemeden, duruşmada taraf vekillerinden birisinin cep telefonundan ihtiyati haciz kararını okuyarak, bilmediği, incelemediği bir dosyada ihtiyati hacze itirazı reddetmiş, sonra ihtiyati haciz kararı verilen dosya celp ederek dosyayı incelemiştir. 30.09.2021 tarihli celsesinde verilen 4 numaralı ara karar bu durumu açıkça ortaya koymaktadır. Dosya, hiçbir şekilde esaslı ve hakkaniyetli bir şekilde incelenmemiştir ve iddialarımız ile taleplerimiz değerlendirilmemiştir. İhtiyati haciz için gerekli şartların oluşmadığını, “alacağın varlığı ve muaccel olduğu (ya da; İİK.’nun 257/II. maddesindeki koşulların gerçekleşmiş olduğu) konusunda mahkemece ‘yaklaşık ispat’ kurallarına göre ‘ihtiyati haciz isteminin kabulüne’ karar verilebilmesi gerekir.” (Uyar s. 2608) Dolayısıyla ihtiyati haciz talep eden taraf, davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek durumunda olduğunu, ne var ki, davacının sunduğu belge ve deliller dahi açıkça taraflarının yani müvekkilinin haklılığını ispat etmekteyken, davacının iddiasının yaklaşık olarak ispat edildiğinin kabulü mümkün olmadığını, (Yargıtay 19. HD. 12.03.2015 T. 19110/3545 sayılı kararı, Yargıtay 11. HD. 06.10.2015 T. 8613/9978 sayılı kararı) Dosyaya mübrez belgeler, gerekçeler ve dayanaklar davacı bakımından yaklaşık ispata şayan olmadığını, davacı taraf, yüzlerce ilgisiz GKS ve kefalet sözleşmesi sunarak, bir karmaşa yarattığını, bu karmaşa sonucu da ihtiyati haciz kararını veren Mahkeme, davacı tarafından sunulan hiçbir belgeyi ve delili incelemeden hüküm tesis ettiğini, davacının kendisinin sunduğu belgeler, davacı bankanın kendi kayıtları, kendi risk- teminat ekranları dahi müvekkilinin bir borcunun olmadığını ortaya koymakta iken, müvekkili aleyhine hiçbir gerekçe sunulmadan ihtiyati haciz kararı verildiğini, oysa inceleme yapılsaydı, davacının sunduğu belge ve delillerin dahi açıkça müvekkilinin haklılığını ispat ettiği görüleceğini, böyle bir durumda hakimin iddianın ağırlıklı ihtimalle doğru olduğuna karar vermesine sebep olabilecek herhangi bir delilin olmadığını, bu halde ihtiyati haciz kararının hukuka uygun olmadığını, Davacı banka, ihtiyati haciz talebine ilişkin dava dilekçesinde görüleceği üzere “teminatta kefaletten başka bir teminat olmaması” gibi bir gerekçe ile ihtiyati haciz kararı aldığını, davacı bankanın başka bir iddiası ve herhangi bir delili vs. olmadığını, bu şartlar altında, hele hele borçtan sorumlu olmadığı davacı bankaca sunulan belgelerden açıkça anlaşılan bir kişi hakkında ihtiyati haciz kararı verilmesi hukuka aykırı olduğunu, davacı banka ise, sunulan her belge karşı taraf aleyhine delil olarak kabul edilmek ve bu belgeler incelenmeden karar verilmek şeklinde bir usul hükmü yasalarımızda bulunmadığını, ihtiyati haciz kararını veren mahkemenin ve itirazı inceleyen Mahkemenin en azından hangi kredi sözleşmesinin tarafları kimler, kredi hangi kredi sözleşmesine istinaden kullandırılmış, burada kimler borçlu, kimler kefil şeklinde bir inceleme yapması ve buna uygun olarak delilleri tartışarak bir karar vermesi ve buna uygun bir gerekçe yazması hukuk devletinin asgari gereği olduğunu, ihtiyati haciz kararının kim hakkında hangi gerekçe ve sıfatla verildiği dahi belli olmadığını, Davacı taraf 23.08.2011, 12.01.2012, 27.12.2012, 03.12.2015 ve 25.08.2016 tarihli genel kredi sözleşmeleri ile aynı tarihleri taşıyan kefalet sözleşmelerine istinaden müvekkiline İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E. Sayılı dosyalarından takip başlattığı ve hukuka aykırı olarak ihtiyati haciz işlemleri başlattığını, … A.Ş.’nin tahsis ve teminat kararları incelendiğinde eski borçların yenileme yoluyla sona erdiğinin görüleceğini, dolayısıyla, 23.08.2011, 12.01.2012, 27.12.2012, 03.12.2015 tarihli genel kredi ve kefalet sözleşmeleri 25.08.2016 tarihli Genel Kredi Sözleşmesi ile yenilendiğini, bu sebeple, daha önce imzalanmış olan kredi ve kefalet sözleşmeleri sona erdiğini, buna ilişkin müstekar içtihatları dosyaya sunduklarını, sona eren genel kredi ve kefalet sözleşmelerinden kaynaklanan herhangi bir borç veya alacak hakkı bulunmadığından davacı taraf ile müvekkili arasında herhangi bir husumet olmadığını, Kaldı ki, 25.08.2016 tarihli Genel Kredi Sözleşmesi’yle her ne kadar daha önceki tarihli kredi ve kefalet sözleşmeleri sona ermiş olsa da, sözleşmeler tecdit edilmeseydi dahi, her halükarda müvekkilinin imzasının olduğu iddia edilen bu kefaletler de Borçlar Kanunu, Borçlar Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun ve Yargıtay içtihatlarına aykırı olmaları sebebiyle geçersiz olduğunu, 25.08.2016 tarihinde … Bank A.Ş. ve … A.Ş. arasında imzalanan Genel Kredi Sözleşmesi’nde ise müvekkil …’nin ne borçlu olarak ne de kefil olarak imzası bulunmadığını, müvekkilinin davacıya bir borcu bulunmadığını, davacı tarafın bunu iyi bildiğini, davacının kendi tahsis kararları ve risk teminat ekranları dahi müvekkilinin sorumlu olmadığını teyit etmekte iken, davacı taraf bilgi- belge karmaşası yaratarak, ilgisiz, geçerliliği kalmayan kredi ve kefalet sözleşmelerini dosyaya sunarak Mahkemelerin iş yükünden kaynaklı olarak binlerce sayfadan müteşekkil kredi sözleşmeleri ve eklerinin incelememesinden istifade ederek, mahkemeyi yanılttığı ve Mahkemeden ihtiyati haciz kararı aldığını, müvekkilinin yüzlerce milyonluk malvarlığı üzerine bu dava kapsamında ihtiyati haciz şerhi işlendiğini, mahkemelerin orantılığı da gözetmeden karar verdiklerini, davacı tarafın müvekkili üzerinde kurmak istediği, haksız tahsilat yapmak yönündeki baskıya, ihtiyati haciz kararı vererek böylelikle izin verdiklerini, Borcun dayanağı olan genel kredi sözleşmesinde ve ekinde yer alan aynı tarihli kefalet sözleşmesinde müvekkilinin imzası olmadığı halde, müvekkiline hesap kat ihtarı gönderilmesi, imzaladığı iddia edilen kefalet sözleşmelerinin Beyoğlu … Noterliğinden keşide ettiğimiz 10.07.2020 tarihli, … yev. Nolu ihtarnameye rağmen müvekkiline iletilmemesi, buna rağmen müvekkiline karşı takip yapılması, takip yapmakla yetinilmeyip haksız bir şekilde ve usulsüz bir şekilde müvekkilinin tüm varlığına ihtiyati haciz konulması, dosyadaki borcu müvekkili ile ilişkilendirebilmek için daha önce alınan ve hiçbir geçerliliği kalmamış olan 4 adet genel kredi sözleşmesinin ve kefalet sözleşmelerinin dosyaya icra dairesini ve Mahkemeyi yanıltmak için sunulması, davacı tarafın açıkça kötü niyetli olduğunu ortaya koyduğunu, hukuk düzeninin kötüniyeti himaye etmeyeceğini, Dolayısıyla, müvekkilinin davacı bankaya belirtilen şekilde bir borcu bulunmadığından, müvekkiline husumet yöneltilmesinin mümkün olmadığını, müvekkilinin borçlu veya kefil olmadığı bir sözleşme dayanak gösterilerek uygulanan ihtiyati haciz açıkça hukuka aykırı olduğunu, müvekkilinin malvarlığı haczedilerek davacı tarafından bilerek ve isteyerek zor durumda bırakılmak istenmesi söz konusu olduğunu, taraflar arasında husumet bulunmadığından bu nedenle başlatılan icra takibi ve müvekkili dinlenilmeden verilen ihtiyati haciz kararı hukuka aykırı olup, iptali gerektiğini, İddia edilen borç 25.08.2016 tarihli genel kredi sözleşmesi ile tecdit edildiği ve kabul anlamına gelmemekle beraber 25.08.2016 tarihli genel kredi sözleşmesi öncesindeki tüm kredi sözleşmelerine ilişkin, varsa, borçlar sona erdiğini, Davacı taraf 23.08.2011, 12.01.2012, 27.12.2012, 03.12.2015 ve 25.08.2016 tarihli genel kredi sözleşmeleri ile aynı tarihleri taşıyan kefalet sözleşmelerine istinaden müvekkiline İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E. Sayılı dosyalarından takip başlatmış ve hukuka aykırı olarak ihtiyati haciz işlemleri başlattığını, … A.Ş.’nin tahsis ve teminat kararları incelendiğinde eski borçların yenileme yoluyla sona ereceğini, dolayısıyla, 23.08.2011, 12.01.2012, 27.12.2012, 03.12.2015 tarihli genel kredi ve kefalet sözleşmeleri 25.08.2016 tarihli Genel Kredi Sözleşmesi ile yenilendiğini, bu sebeple, daha önce imzalanmış olan kredi ve kefalet sözleşmeleri sona erdiğini ve müvekkilinin imzasının olduğu iddia edilen bu kefaletler de Borçlar Kanunu, Borçlar Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun ve Yargıtay içtihatlarına aykırı olmaları sebebiyle geçersiz olduklarını, Kredi yapılandırma işlemi bir tür yenileme (tecdit) niteliğinde olduğunu, zira yenilemeyle birlikte eski kredi borcu vade ve taksit miktarı gibi bütün modülleriyle birlikte sona ermekte olduğunu, ikinci ve yenilen kredi borcu bütün bu modülleriyle birlikte yeni bir borç olarak ortaya çıkmakta olduğunu, bundan başka eski kredi borcuna bağlı kefalet ve ipotek gibi teminatlar da kendiliğinden sona ermekte olduğunu, bunun için eski borca kefil olanların yenilenen kredi borcuna da ayrıca kefil olarak imza atmaları gerektiğini, aksi halde önceki krediye kefillerin yapılandırılmış yeni kredi sözleşmelerinden kefil olarak sorumlu tutulmaları mümkün olmayacağını, Gerek yenilemede gerekse de borç doğuran sözleşmenin alacaklı tarafından feshedilmesinde aslilik- ferilik ilişkisi gereği kefilin sorumluluğu sona ermekte olduğunu, (Özgür Başyiğit, Kefalet Sözleşmesinin Sona Ermesi, Legal Hukuk Dergisi, s:33, 2005, s. 3318 vd) Yargıtay 19. Hukuk Dairesi .2016/20198, K.2018/5840 sayılı kararında , kredi yapılandırmalarını ve yapılandırma için imzalanan kredi sözleşmelerini yenileme niteliğinde görmekte olduğunu, Yüksek Daire’nin bu konuda istikrar kazanmış uygulamasına göre, kredi borcunun yapılandırılması halinde, yapılandırma/kredi sözleşmesini imzalamayan önceki kredi sözleşmesinin kefilinin yenilemeyle sona eren önceki borçtan sorumluluğun kalkacağı ve imzası bulunmayan yapılandırma kredisinden sorumlu tutulamayacağı yönünde olduğunu, İddia edilen borç tecdit edilmeseydi dahi, her halükarda icra dosyasına sunulan ve müvekkilinin imzasını taşıdığı iddia olunan kefalet sözleşmelerinin tamamı geçersiz olduğunu, Müvekkilinin huzurdaki takibe kefil olarak dahil edilmiş ve icra dosyasına 5 tane kefalet sözleşmesi sunulduğunu, Tecdit edilen 23.08.2011, 12.01.2012, 27.12.2012, 03.12.2015 tarihli genel kredi sözleşmesi ekindeki aynı tarihli kefalet sözleşmeleri incelendiğinde, sözleşmelerin Borçlar Kanununda ve Yargıtay içtihatlarında aranan hiçbir kriteri taşımadığını, Yargıtay içtihatları uyarınca doğduğunu, doğacak tüm borca kefil olunacağını belirten, kefalet türünü belirtmeyen, kefalet süresi ve tarihini belirtmeyen, eş rızasını içermeyen kefalet sözleşmeleri geçersiz olduğunu, Yargıtay’ın bu içtihatları yeni Kanun olan 6098 sayılı Kanun’un 582, 583 ve 584. Maddesinde yasalaştığını, ayrıca işbu genel kredi sözleşmelerinden kaynaklanan bir alacak da söz konusu olmadığını, dolayısıyla tecdit edilen kredi sözleşmelerinin ve kefalet sözleşmelerinin dosyaya sunulması, davacı tarafın kötü niyetini açıkça ortaya koymakta olduğu, daha sonra 25.08.2016 tarihli Genel Kredi Sözleşmeleri ile geçersiz kılınan, bir geçerliliği ve güncelliği bulunmayan ve teminat değeri kalmamış sözleşmelerin dosyaya sunulması, bilgi kirliliği sureti ile dosyayı şişirmekten ve Mahkemeyi yanıltmaktan başka bir anlama gelmediğini, hukuk düzenince kötü niyetin korunmayacağını, Yukarıda belirtilen 03.08.2011, 12.01.2012, 27.12.2012, 03.12.2015 tarihli kefalet sözleşmeleri, Borçlar Kanununun 582,583.584, düzenlemelerine uygun olma, Yargıtay içtihatlarına uygun olma, kefalet tarihi, türü, tutarı gibi hususların elle yazılması, kefalet kapsamındaki borcun açıkça belirtilmesi, kişilik haklarına aykırı olmama ve eş rızası olması şartlarını sağlamadığından, yine aşağıda belirtiltildiği üzere bu sözleşmeler alacaklı tarafça feshedildiğinden ve varsa, bu borç tecdit edildiğinden geçersiz olduğunu, Yanılma veya ehliyetsizlik sebebiyle borçlunun sorumlu olmadığı bir borç için kişisel güvence veren kişi, yükümlülük altına girdiği sırada, sözleşmeyi sakatlayan eksikliği biliyorsa, kefaletle ilgili kanun hükümlerine göre sorumlu olacağı, aynı kural, borçlu yönünden zamanaşımına uğramış bir borca kefil olan kişi hakkında da uygulandığını, Kanundan aksi anlaşılmadıkça kefil, bu bölümde kendisine tanınan haklardan önceden feragat edemeyeceğini, ( Şekil MADDE 583- Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır.) Kendi adına kefil olma konusunda özel yetki verilmesi ve diğer tarafa veya bir üçüncü kişiye kefil olma vaadinde bulunulması da aynı şekil koşullarına bağlı olduğunu, taraflar, yazılı şekle uyarak kefilin sorumluluğunu borcun belirli bir miktarıyla sınırlandırmayı kararlaştırabileceğini, Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumluluğunu artıran değişiklikler, kefalet için öngörülen şekle uyulmadıkça hüküm doğurmayacağını, (Eşin rızası MADDE 584- Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır.) Ödeme emri ekinde müvekkiline tebliğ edilen bir belge bulunmadığını, ödeme emrinin hukuka aykırı olduğunu, İhtiyati haciz kararının meşruiyet zeminini teşkil etmesi gereken ödeme emri kanuna aykırı olduğundan, evleviyetle ihtiyati haciz kararı da dayanaksız ve hukuka aykırı olduğunu, Davalı banka tarafından dosyaya gönderilen müzekkere tüm iddialarını doğrulamakta olduğunu, Dosyaya sunulan 08.09.2021 tarihli davalı banka müzekkeresi huzurdaki davaya konu kredilerin tamamının 27.09.2018 tarihinden sonra kullandırıldığını ve 25.08.2016 tarihli Genel Kredi Sözleşmesi ve kefalet sözleşmeleri tahtında kullandırıldığını açıkça ortaya koymakta olduğunu, davalı banka kayıtları müvekkilin borçlu olduğunu değil, borçlu olmadığını açıkça ortaya koymakta iken ne ihtiyati haciz kararını veren Mahkeme ne de ihtiyati haczin kaldırılmasına yönelik taleplerini inceleyen Mahkeme bu hususları irdeleme, inceleme gereği dahi duymadığını, Tüm bu nedenlerle yaklaşık ispat dikkate alınmadan, dosyadaki kredilerin ne zaman kullandırıldığı, müvekkilinin bunlardan herhangi bir sıfatla sorumlu olup olmadığı dikkate alınmadan, dosya ve belgeler incelenmeden, davacının iddialarını teyit eden 08/09/2021 tarihli müzekkeresi dikkate alınmadan verilen kararın hukuka aykırı olduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi ara kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, ihtiyati haciz kararının kaldırılmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Alacaklı Davacı vekili, eldeki davadan önce 20/08/2020 tarihinde İstanbul 5 ATM. ‘den Genel Kredi Sözleşmelerinden kaynaklı ihtiyati haciz talebinde bulunmuştur. İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 25/08/2020 tarih ve 2020/436 D.İş Esas- 2020/445 D.İş Karar sayılı kararı ile; İhtiyati haciz talebinin 3.151.536,15 TL bedel üzerinden %15 teminat ile kabulüne karar verilmiştir. 15/03/2021 tarihinde eldeki davanın açılması üzerine istinaf eden davalının ihtiyati haciz kararına itirazı üzerine duruşma açılarak itirazın duruşmalı olarak incelenmesi üzerine itirazın reddine karar verildiği anlaşılmıştır. Davacı Banka ile borçlu … A.Ş. arasında 12.012012 tarihli 2.250.000.USD bedelli, 23.12.2012 tarih 2.000.000.USD bedelli,03.12.2015 tarih 5.000.000.USD bedelli , 25.08.2016 tarih 1.000.000.USD bedelli ve 27.12.2012 tarih ve 10.000.000.TL. Bedelli beş adet Genel Kredi Sözleşmelerinin imzalandığı ve kredi borcunun ödenmemesi üzerine hesabın kat edildiği anlaşılmıştır. İhtiyati haciz kararı verilebilmesi için İİK’nın 257.maddesindeki şartların oluşması gerekir. İİK’nın 257/1.maddesine göre, rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı… ihtiyati haciz talebinde bulunabilir. İİK’nın 258/1. maddesi hükmüne göre ihtiyati haciz kararı verilebilmesi için mahkemenin ”alacağın varlığı hakkında kanaat edinmiş olması” yeterlidir. Mahkemenin ”alacağın varlığına kanaat edinmiş olmasından” anlaşılması gereken alacağın usul hukuku kurallarına göre kesin veya tam olarak ispat edilmesi değildir. Diğer hukuki himaye tedbirlerinde olduğu gibi ihtiyati hacizde de amaç davaya ilişkin yargılamadan farklı olarak, maddi hukuka dayanan hak bakımından nihai bir karar verip, uyuşmazlığı esastan sona erdirmek değildir. Yani ihtiyati haciz kararı verilebilmesi için ispat gerekmez, yaklaşık ispat için delil sunulması yeterli olup, alacaklının ilişkisinin varlığını ve muaccel olduğunu tam ve kesin olarak ispat etmesi aranmamaktadır. (Yargıtay 19. HD 2016/18235 E. 2018/731 K.) Yine 6098 sayılı TNK’nun 586/1 maddesi “Kefil, müteselsil kefil sıfatıyla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girmeyi kabul etmişse alacaklı, borçluyu takip etmeden veya taşınmaz rehnini paraya çevirmeden kefili takip edebilir. Ancak, bunun için borçlunun, ifada gecikmesi ve ihtarın sonuçsuz kalması veya açıkça ödeme güçsüzlüğü içinde olması gerekir.” hükmünü içermektedir. Taraflar arasında akdedilen kredi sözleşmeleri, hesap kat ihtarı ve dosya kapsamına göre, yaklaşık ispat olgusunun gerçekleştiği, kredi hesabının kat edilerek, asıl borçlu ve kefillere tebliğ edildiği, hesabın kat edilmesi ile borcun muaccel hale geleceği, kat ihtarında ve ihtiyati haciz talebinde borcun dayanağı olarak tüm Genel Kredi Sözleşmelerinin gösterildiği, muterizin borçlu şirketin sözleşme tarihinde ortağı ve yönetim kurulu üyesi olduğu, buna göre TBK. Döneminde imzalanan GKS. Lerinde TBK. 584 Madde hükmü uyarınca eş muvafakati aranmayacağı, borcun hangi sözleşmeden kaynaklandığı ve tesbitinin yargılama sonucu kesin olarak tesbit edilebileceği, dosyaya sunulan belgelere göre yaklaşık isbatın gerçekleştiği, kefile müracaat şartının da mevcut olduğu, sair itiraz sebeplerinin İİK’nın 265. maddesinde sayılan itiraz sebepleri arasında yer almadığı anlaşılmakla, ilk derece mahkemesince ihtiyati hacze itirazın reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygundur. Açıklanan nedenlerle, itiraz eden davalı … vekilinin, istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalılardan …’nin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf talep eden tarafından yatırılan 162,10.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince istinaf talep eden taraftan alınması gereken 59,30.TL istinaf karar harcı, istinaf aşamasında peşin olarak yatırıldığından, yeniden harç alınmasına yer olmadığına, yatırılan harcın hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden taraf üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 30/12/2021 tarihinde HMK’nın 362/1-f maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.