Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/230 E. 2023/406 K. 09.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/230 Esas
KARAR NO: 2023/406 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2017/83 Esas – 2019/1009 Karar
TARİHİ: 23/10/2019
DAVA: Genel Kurul Kararının İptali (Anonim Şirket)
KARAR TARİHİ: 09/03/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, davalı şirkette …’ın %27, …, … ve …’dan her birinin de %1 oranında hisseye sahip olduğunu, 08.06.2016 tarihinde yapılan genel kurula müvekkillerince iştirak edildiğini, müvekkillerinin cevaplanmasını istediği sorular ve şirket hesaplarının bağımsız bir denetim firması tarafından denetlettirilmesi talebi dolayısıyla toplantının TTK m.420 doğrultusunda ertelenerek 20.12.2016 tarihinde yapıldığını, 08.06.2016 tarihinde açılan genel kurul oturumunda müvekkillerince gelir tablosu ve bilanço üzerine yönetim kurulu tarafından cevaplanmak üzere bir takım sorular sorulduğunu, sorular üzerine genel kurulun ertelendiğini, soruları ve eleştirileri inceletmek üzere … Denetim ve … A.Ş. “…” isimli bir denetim firması ile anlaşma yapıldığını, firma tarafından Eylül/2016 sonu itibariyle bir durum tespit raporu hazırlandığını, yönetim kurulunun söz konusu raporu ve kendileri tarafından hazırlanan bir yazıyı 20.12.2016 tarihli genel kurul oturumundan öncesinde kendilerine gönderildiğini, davalı şirket yönetim kurulunun tamamen hakim ortak çalışanlarından oluştuğunu, şirketin hakim ortağın sevk ve idaresi altında olduğunu, müvekkillerinin hak, para ve itibar kaybetme olasılıkları nedeniyle endişe taşıdıklarını, denetim firmasının raporunda veri kısıtlamalarından bahsettiğini, raporuna dayanak yaptığı hemen her bilgi ve tespiti yönetim bilgisine dayandırdığını, denetim yaptırdığı Kuruma denetim için gerekli bilgi ve belgeyi vermenin yönetim kurulunun asli görevlerinden olduğunu, raporun dayanağının muhasebe verileri olmasının kuşku uyandırdığını, söz konusu bilgilerin şirketin yasal defter, kayıt ve belgelerinden doğrulanması gerektiği halde bunun yapılamadığını, rapor hazırlanırken sadece yönetim kurulu tarafından verilen bilgilerle yetinildiğini, şirketin hakim ortağın baskısıyla cirosunu arttırmak için birim satış fiyatlarında indirime gittiğini, indirim yapılan pek çok üründe zararına satış yapıldığını, denetim raporunda 2015 yılında birim satış fiyatlarındaki indirimlerin 2014 yılı satış adetleri bazında ürün cirolarında ne kadar azalmaya yol açtığının tablolaştırıldığını, yapılan tablonun kaynağının yönetim bilgisi olduğunu, 2015 yılında şirketin mali tablolarının bozulduğunu, yasal bilançoda 2015 yılının kar ile kapatıldığı raporlandığı halde denetim raporunda vadelerinde ödeme alınamadığı için şüpheli hale gelmiş 2.441 bin TL alacak olduğundan bahsedildiğini, bu durumda şirketin kar etmek bir yana zarara düştüğünü, bu batağın bilançolara yansıtılmadığını, genel kuruldan gizlendiğini, satılan mal maliyetinin %32.5 oranında arttığını, bunun hakim ortak …’dan tedarik edilen mallardaki birim fiyat artışlarından kaynaklandığını, yönetim kurulu tarafından gönderilen yazıda şirketin … mallarını satmak için kurulduğunun belirtildiğini, bununla hakim ortağın amacını ifşa ettiğini, şirketin üretim yapmak için kurulduğunu, buraya kadar anlatılanların yönetim kurulunun ibrasına ilişkin kararın iptalini gerektiren sebeplerin ve müvekkillerinin elde edecekleri faydanın engellenmesine yönelik iş ve işlemlerin açıklanmasın mahiyetinde olduğunu, toplantıda huzur hakkı olarak belirlenen 34.820 Euro’nun fahiş olduğunu, “yönetim kurulu üyesi …’a 2016 yılı için ödenen 34.920 Euro huzur hakkının onaylanmasına” şeklinde karar alındığını, karar alınmaksızın yapılan ödemelerin sonradan alınan kararla yasal hale getirilmeye çalışıldığını, davalı şirket yönetim kurulu şirketi zarara uğratmaktan başka bir işlem yapmadıkları halde yüksek miktarda huzur hakkı ödendiğini, kar payı dağıtılmasına ilişkin kararların müvekkillerinin azlık haklarının ihlali olduğunu, müvekkillerinin şirketten uzaklaştırılmak istendiğini, hakim ortağın kötü niyetli olarak kendisine dolaylı yoldan kar dağıtımı yaptığını, müvekkillerinin şirketten elde etmeyi umdukları faydayı elde etmelerine engel olunduğunu, davalı şirketin 20.12.2016 tarihli olağan genel kurul toplantısında alınan yönetim kurulu üyelerinin ibrası, kar dağıtımı ve huzur hakkı ödemelerinin onaylanmasına ilişkin kararlar ile nihayetinde 20.12.2016 tarihli genel kurulun iptaline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, toplantının %98 nisapla gerçekleştirildiğini, … ve …’ın 20.12.2016 tarihli genel kurul toplantısına iştirak etmediklerini iptal davacı açabilecek kişilerin TTK m.446’da sayıldığını, davacıların çağrının usulüne göre yapılmadığı, gündemin gereği gibi ilan edilmediği, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullandıkları, genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmediği yönünde bir iddialarını ve itirazları bulunmadığından toplantıya katılmamış olmaları sebebi ile taleplerinin reddinin gerektiğini, müvekkili şirketin ertelenen genel kurulda kendisine yöneltilen soruları basit bir beyanla geçiştirmek yerine dünyanın en büyüklerinden olarak bilinen ve bu alanda rüştünü ispatlamış bir firmaya hatırı sayılır bir maliyete katlanarak rapor hazırlattığını, bu durumun daha müvekkilinin şeffaf ve dürüst bir yönetim tarafından idare edildiğini gözler önüne serdiğini, açıklayamayacakları herhangi bir durumun olmadığını, azınlık hissedarların bu davayı kötü niyetli bir şekilde, şirketin kilitlenmesi amacıyla ikame ettiklerini, yönetim kurulunun çoğunluk hissedarlarından oluştuğu yönündeki iddianın ispata muhtaç olup maddi gerçeklerle çeliştiğini, davacılardan … ve …’ın 30.06.2015 tarihli genel kurul toplantısına kadar yönetim kurulu üyesi sıfatını haiz olduklarını, şirketin kötü yönetildiği iddia edilen dönemin yarısına kadar …’ın yönetim kurulu başkanlığını bizzat yürüttüğünü, sonrasında kendi isteği ile görevinden davacıların iddia ettikleri veri kısıtlamalarının kasten ve mahkemeyi yanlış yönlendirmek maksadıyla ileri sürüldüğünü, hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, müvekkili şirketin büyük hissedarı …’ın da aynı sektörde faaliyet gösterdiğini, avantajlı fiyat alabilmek maksadıyla mal tedariklerini tek elden yaptığını, malları Çin’den tedarik eden …’ın transfer fiyatlandırması uygulamaları sebebiyle maliyet üzerine %4 oranında bir satış karı koyarak müvekkili şirkete sattığını, raporda bahsedilen veri kısıtlamaları ibaresinin gerek Çin’de gerekse de diğer ülkelerde satışı yapılan malların birim fiyatlarına ilişkin olduğunu, …’ın alımları peşin olarak yapmasına rağmen müvekkili şirkete 150 güne varan vadelerle sattığını, bu doğrultuda müvekkiline büyük bir ticari avantaj sağladığını, yönetim kurulunun sağladığı ve inceleme raporuna dayanak teşkil eden bilgilerin doğruluğundan kuşku duyan davacıların bu kuşkunun gerekçesini açıklamaları gerektiğini, incelemede şirket mizanı da dahil olmak üzere talep edilen tüm bilgi ve belgelerin sunulduğunu, raporun içerisinde defalarca yapılan denetleme sırasında yıllık mali tabloların, yasal mizanların ve yönetim hesaplarının incelendiğinin belirtildiğini, müvekkili şirketin mevcut müşteri portföyünü kaybetmemek adına ödenmesi muhtemel görünen alacakları takibe koymayıp beklediğini, keyfiyetin yasal bilançolarda yansıtılmadığını ve hatta bu kabul anlamına gelmeme kaydıyla bir an için şirketin 2015 yılı faaliyetlerinden kaynaklı zarara uğratıldığı ön görülse dahi davacılardan …ve …’ın da şirket yönetiminde 30.06.2015 tarihine kadar bilfiil görev almış olmaları sebebiyle sorumlu olduklarını, davacıların … Ticaret Anonim Şirketi ve … Ticaret Anonim Şirketi adı altında aynı sektörde faaliyet gösterene iki adet firmalarının bulunduğunu, bahsi geçen firmaların müvekkili şirketten mal alımı yapmakla birlikte kendilerine ortalama müşterilere uygulanan vadelerinde üstüne süreler tanındığını, … Ticaret A.Ş. üzerine kayıtlı gayrimenkulde kiracı olarak bulunan müvekkili şirketin teamüllere aykırı olmasına rağmen yaklaşık 7 yıla tekabül eden 810.000,00 Euro tutarındaki kira bedelini ortada bina dahi yokken davacılardan …’ın ihtiyacına binaen peşin olarak ödediğini, davacıların doğrudan ve dolaylı olarak menfaat elde ettikleri şirketin işlemlerini yermelerinin adil görülmediğini, davacıların müvekkili şirketin … ürünlerini satmasının normal olmadığı iddialarının izahtan vareste olduğunu, Yönetim Kurulu Başkanı …’a ödenen huzur hakkının emsallere uygun olduğunu, davacıların huzur hakkının fahiş olduğu yönündeki iddialarının ispatlamaları gerektiğini, davacıların huzur hakkının ödenmesi usulüne ilişkin itirazlarının yersiz olduğunu, bahse konu uygulamanın hukuki anlamda icazet niteliğinde olduğunu, şirketin süregelen bir uygulaması olduğunu, teamül özelliği kazandığını, davanın müvekkili şirketin işleyişini kilitlemeye yönelik olarak ikame edildiğini, açıklanan nedenlerle davanın reddine, yargılama giderleri ve Avukatlık ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 23/10/2019 tarih 2017/83 Esas -2019/1009 Karar sayılı kararında;” Dava, anonim şirketin genel kurulunda alınan kararların iptali istemine ilişkindir. Davacılar, davalı anonim şirketin 20.12.2016 tarihinde yapılan olağan genel kurulunda alınan kararların iptalini talep etmektedir. Ön inceleme duruşmasına kadar, taraflar arasındaki uyuşmazlığın “davacılar İ…ve …’ın ilgili genel kurul toplantısına katılıp katılmadıkları, katılmamışlarsa taraf ehliyetlerinin olup olmadığı, davalı şirketin 08/06/2016 tarihli genel kurul toplantısında alınan kararların geçerli olup olmadığı, toplantıda alınan ibra kararının iptali gerekip gerekmediği, huzur hakkı olarak belirlenen miktarın fahiş olup olmadığı, kâr payı dağıtımına ilişkin kararın iptalinin gerekip gerekmediği” noktalarında toplanmaktadır. 2-Deliller, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hukuki nedenler ve sonuç: Mahkememizce davacı tarafın delilleri toplandıktan sonra uzman bilirkişi kurulu vasıtasıyla yukarıdaki uyuşmazlık konularında gerekli incelemeler yaptırılarak uyuşmazlığın çözümü yoluna gidilmiştir. 2-a)Davalı şirketle ilgili genel bilgiler: Davalı … Ticaret Anonim Şirketi, İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne … sicil numarasıyla kayıtlıdır. Davalı şirketin, davaya konu 2015 yılına ilişkin olağan genel kurul toplantısı, 20.12.2016 tarihinde yapılmıştır. Genel Kurulda alınan kararlar 30.12.2016 tarihinde tescil edilmiş, 5.1.2017 tarih ve 9235 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde yayımlanmıştır. Davalı şirketin sermayesi her biri 1 TL kıymetinde 1.300.000 adet hisseye ayrılmış olup, 1.300.000 TL’dir. Şirketin ortaklarından … 910.000 adet hisseye sahip olup, sermaye tutarı 910.000 TL’dir. Şirketin diğer ortağı … 351.000 hisseye sahip olup, sermaye tutarı 351.000 TL’dir. … 13.000 hisseye sahip olup, sermaye tutarı 13.000 TL’dir. … 13.000 hisseye sahip olup, sermaye tutarı 13.0000 TL’dir. … ise 13.000 hisseye sahip olup, sermaye tutarı 13.0000 TL’dir. 2-b)İptali istenen genel kurul kararları: Ticaret Sicil Gazetesi’nde ilân edilen toplantı tutanağına göre, genel kurul toplantısına; 910.000 adet paya sahip olan … firması temsilen, 351.000 adet paya sahip olan … asaleten, 13.000 adet paya sahip olan … vekâleten katılmışlardır. Bu şekilde % 98 oranında toplantı nisabı sağlanmıştır. Tüzel kişi ortağın temsilcisi …’dır.İptali istenen genel kurul kararları şunlardır: 4. Madde: Söz konusu 4. Gündem maddesi kapsamında alınan karar “4. 2015 yılları çalışmalarından dolayı Yönetim Kurulu Üyelerinin ibrasına geçildi. İlk toplantıda sorulan sorula verilen cevapların yetersiz eksik olması ve bazı sorulara cevap verilmemesi ile hâkim ortak bağlı ortak ilişkisine dair herhangi bir bilgi verilmediği sebep gösterilerek … ve …’ın 364.000 adete isabet eden olumsuz oyuna karşılık …’nın 910.000 adete isabet eden olumlu oyu ile oyçokluğu ile ibra edildi.”. Şeklindedir. Görüldüğü üzere genel kurulun 4’üncü maddesi yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin olup, yapılan görüşmelerde eksik bilgi verilmesini sebep göstererek, 364.000 adet paya sahip … ve … olumsuz oy kullanmışlar, buna karşılık …’nın kullandığı 910.000 adet olumlu oyla, yönetim kurulu oy çokluğuyla ibra edilmiştir. Davacılardan … ve …, olumsuz oy kullanmalarının sebebini bildirmişlerdir. Bu şekilde muhalefet beyanında bulunmuşlardır. 5. Madde: Söz konusu 5. Gündem maddesi kapsamında alınan karar “5.2015 yılı mali bilançosu kar ile kapanmış olup, 2015 yılı dönem net karlarının yasal yükümlülüklerin ayrılmasından sonra kalan tutarın brüt %10’unun ortaklara payları oranında 31.12.2016 tarihine kadar kâr payı olarak dağıtılmasına … ve …’ın 364.000 olumsuz oyuna karşılık …’nın 910.000 olumlu oyu ile oyçokluğu ile karar verildi.”şeklindedir. Görüldüğü üzere, genel kurulun 5 inci maddesinde kâr dağıtım kararı alınmıştır. 2015 senesi dönem net kârından yasal yükümlülüklerin ayrılmasından sonra, kalan tutarın brüt % 10’unun ortaklara payları oranında 31-12-2016 tarihine kadar kâr payı olarak dağıtılmasına, … ve …’ın 364.000 adet olumsuz oyuna karşılık, …’nın 910.000 adet olumlu oyu ile oy çokluğuyla karar verilmiştir. 5inci madde içerinde bir muhalefet beyanı yazılı değildir. 6. Madde: Söz konusu 6. Gündem maddesi kapsamında alınan karar “6.Yönetim kurulu üyesi … ’a 2016 yılı için net ödenen 34.920 EURO huzur hakkının onaylanmasına … ve …’ın 364.000 olumsuz oyuna karşılık …’nın 910.000 olumlu oyu ile oyçokluğu ile karar verildi.” şeklindedir. Görüldüğü üzere, genel kurulun 6 ıncı maddesinde huzur hakkı konusunda karar alınmıştır. Yönetim kurulu üyesi …’a 2016 yılı için net ödenen 34.920 Euro huzur hakkının onaylanmasına, … ve …’ın 364.000 adet olumsuz oyuna karşılık, …’nm 910.000 adet olumlu oyu ile oy çokluğuyla karar verilmiştir. 6’ıncı madde içeriğinde bir muhalefet beyanı yazılı değildir.İptali istenen genel kurul kararları yukarıya alıntılanan kararlar olup, gündemin 9. Maddesi “9.Şirket Ortaklarından … söz aldı: “Şirketin hâkim ortak lehine ve azınlık ortaklar aleyhine olacak biçimde ticari ilişkilere taraf edilmesi mevcut ticari ilişkilerinin hakim ortak tarafından alınması ve hakim ortakla ticari ilişkilerinin şirket aleyhine olacak biçimde düzenlenerek şirketin zarara uğratıldığı, şirket faaliyetinden elde edilen karın bu yolla hakim ortağa aktarıldığı düşüncesindeyiz. 2015 Yılı için yönetim kurulu faaliyetleri nedeniyle tarafımızca dava açma hakkımız kullanılacaktır.” şeklinde yazılmıştır. Görüldüğü üzere, 5 inci ve 6 ıncı maddelerdeki kararların içerinde muhalefet beyanı yoksa da, toplantının sonunda söz alan …; “azınlık ortakların aleyhine olacak şekilde hareket edildiğini, şirketin zarara uğratıldığını, elde edilen kârın hakim ortağa aktarıldığını, yönetim kurulu faaliyetleri için dava açma hakkını kullanacağını” ileri sürerek, bu hususu toplantı zaptının sonuna yazdırmıştır.2-c)Davacılar … ve …’ın taraf ehliyeti olup olmadığına ilişkin inceleme ve değerlendirme: Bilindiği üzere HMK m. 114/1-d uyarınca davanın taraflarının taraf ve dava ehliyetini haiz olup olmaması dava şartlarından olup HMK. m. 115/1 uyarınca res’en mahkeme tarafından dikkate alınır. TTK. 414/1 maddesinde ”Genel kurul toplantıya, esas sözleşmede gösterilen şekilde, şirketin internet sitesinde ve Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde yayımlanan ilanla çağrılır. Bu çağrı, ilan ve toplantı günleri hariç olmak üzere, toplantı tarihinden en az iki hafta önce yapılır. Pay defterinde yazılı pay sahipleriyle önceden şirkete pay senedi veya pay sahipliğini ispatlayıcı belge vererek adreslerini bildiren pay sahiplerine, toplantı günü ile gündem ve ilanın çıktığı veya çıkacağı gazeteler, iadeli taahhütlü mektupla bildirilir.” Yine, 6102 sayılı TTK ”İptal sebepleri” başlıklı 445. maddesine göre de, ”446 ncı maddede belirtilen kişiler, kanun veya esas sözleşme hükümlerine ve özellikle dürüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararları aleyhine, karar tarihinden itibaren üç ay içinde, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinde iptal davası açabilirler.”, ”İptal davası açabilecek kişiler” başlıklı 446/1-b maddesinde ”Toplantıda hazır bulunsun veya bulunmasın, olumsuz oy kullanmış olsun ya da olmasın; çağrının usulüne göre yapılmadığını, gündemin gereği gibi ilan edilmediğini, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullandıklarını, genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmediğini ve yukarıda sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu ileri süren pay sahipleri…” hükmü mevcuttur.Yani TTK’nin 446/1-a maddesi uyarınca genel kurul kararları aleyhine iptal davası “Toplantıda hazır bulunup da karara olumsuz oy veren ve bu muhalefetini tutanağa geçirten” pay sahipleri tarafından açılabilir. Görüldüğü üzere, anılan hüküm genel kurul kararlarının iptali davasında dava şartı olan taraf ehliyetini düzenlemektedir.Bu açıklamalardan sonra somut olaya gelirsek, dava dosyasında bulunan 20.12.2016 tarihli genel kurul toplantısına ilişkin hazirun cetveli incelendiğinde, davacılardan … ve …’ın genel kurul toplantısına katılmadıkları anlaşılmaktadır. Buna göre, … ve … açısından TTK m. 446/1-a’da düzenlenen genel kurula katılma, olumsuz oy verme ve muhalefetini toplantı tutanağına geçirtme şartlarını gerçekleşmediğinden anılan davacılar açısından dava şartının gerçekleşmediği kanaatine varıldığından, bu iki davacı açısından davanın HMK’nin 114/1-d ve 115/1. Maddeleri uyarınca taraf ehliyeti yokluğu nedeniyle usulden reddine karar vermek gerekmiştir. 2-ç)4. Madde açısından inceleme ve değerlendirme: Yukarıda belirtildiği üzere, Genel kurulun 4’üncü maddesi yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin olup, yapılan görüşmelerde eksik bilgi verilmesini sebep göstererek, 364.000 adet paya sahip … ve … olumsuz oy kullanmışlar, buna karşılık …’nın kullandığı 910.000 adet olumlu oyla, yönetim kurulu oy çokluğuyla ibra edilmiştir. Davacılardan … ve …, olumsuz oy kullanmalarının sebebini bildirmişlerdir. Bu şekilde muhalefet beyanında bulunmuşlardır. Buna göre bu davacılar açısından, taraf ehliyetine ilişkin dava şartı gerçekleşmiştir. Bu nedenle, istemle ilgili olarak gerekli olduğundan ikinci olarak yönetim kurulu üyelerinin kendilerine ilişkin ibra oylamasında oy kullanmalarının yokluk olarak mı, yoksa genel kurul kararının iptali kapsamında da mı kabul edileceği hususunda inceleme yapmak gerekmiştir. TTK m.436/II “Şirket yönetim kurulu üyeleriyle yönetimde görevli imza yetkisini haiz kişiler, yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmelerine ilişkin kararlarda kendilerine ait paylardan doğan oy haklarını kullanamaz.” şeklindedir. Yokluk, bir hukuki işlemin kurucu nitelikteki unsurlarının bulunmaması sebebiyle işlemin hiç kurulmamış olması olarak tanımlanabilir. Genel kurul kararının varlığından söz edebilmek için de iki kurucu unsura ihtiyaç duyulmaktadır. Bunlar, genel kurul toplantısının yapılması ve pay sahiplerinin bu toplantıda karar almasıdır. Bu ikisinden birinde bir eksiklik meydana gelmesi halinde, karar hiç doğmamış sayılır ve en baştan itibaren yok sayılır. Yargıtay uygulamasına göre, genel kurul kararının oluşabilmesi için toplantının yapılması ve karar alınması gerektir bu iki kurucu unsurdan biri yoksa genel kurul kararı yok hükmündedir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2013/11-1048 K. 2014/430 T. 2.4.2014 kararı) Bu iki kurucu unsur kapsamında yoklukla malul sayılacak kararlara örnek olarak, • Öncelikle yetkili olmayan kişi tarafından çağrı yapılması ve karar alınması, • Çağrıda toplantı yer ve/veya saatinin yazılmamış olması hali, • Pay sahibi olmayan kişiler tarafından karar alınması, • Kanunda öngörülen asgari toplantı ve karar yeter sayılarına aykırı karar alınması, verilebilir. Aynı şekilde, genel kurul toplantısında Bakanlık temsilcisinin bulunmamış (TTK m. 407/III) veya toplantı tutanaklarını imzalamamış olması halinde (TTK m. 422/I), genel kurul kararı yok hükmündedir. TTK m.446/I-b “Toplantıda hazır bulunsun veya bulunmasın, olumsuz oy kullanmış olsun ya da olmasın; çağrının usulüne göre yapılmadığını, gündemin gereği gibi ilan edilmediğini, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullandıklarını, genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmediğini ve yukarıda sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu ileri süren pay sahipleri,” şeklindedir. Pay sahiplerinin aynı zamanda Yönetim Kurulu üyesi olmaları halinde, TTK’nın 436. maddesinin 2. fıkrasında belirtilmiş olduğu üzere, Yönetim Kurulu ibrasında da oy hakkından yoksun kalacaklardır. Bu durumdaki yoksunluk, Yönetim Kurulu üyesi olan pay sahibinin kendi payından doğan oy kullanamaması halidir. Ancak bu noktada özellikle belirtilmesi gereken husus, Yönetim Kurulu üyesi olan pay sahiplerinin bu oy haklarını sadece kendi ibralarında kullanamamaları değil; aynı zamanda diğer üyelerin ibralarında da kullanamıyor olmalarıdır. Bir başka deyişle yüksek Yargıtay, şirket ortağı olan Yönetim Kurulu üyelerinin paylarının şirketin çoğunluk hissesine karşılık geliyor olması halinde ibra kararını hükümsüz saymaktadır. Oy hakkından yoksunluğa ilişkin kurallara aykırı bir şekilde genel kurulda ibra kararı alınmış ve oy hakkından yoksun paylar ibra kararının alınmasında etkili olmuş ise başkaca bir sebebe gerek olmadan alınan ibra kararının iptali TTK’nın 445’inci maddesine göre dava edilebilir (Pulaşlı, 2016: 590; Şener, 2017: 512). TTK’nın 436’ncı maddesinin 2. fıkrası emredici nitelikte olduğu için, oy hakkından yoksun bulunanların ibra kararında oy kullandığı bir genel kurulda herhangi bir pay sahibi, oy hakkından yoksun kişilerin oy kullandığına ilişkin muhalefetini tutanağa geçirtmesine gerek olmadan alınan ibra kararının iptalini isteyebilir (Pulaşlı, 2015: 2152). Yargıtay 11. HD. 31.05.2016 tarih E.9554/K.5992 sayılı kararının ilgili bölümü “…Somut olayda, yönetim kurulu üyeleri birbirlerinin ibra oylamasına katılmışlar ve olumlu oy kullanmışlardır. Yukarıda açıklanan hüküm [TTK.m.436/2] uyarınca yönetim kurulu üyelerinin birbirlerinin ibralarında oy kullanamayacak olmaları ve yönetim kurulu üyelerinin oyları çıkarıldığında yeterli nisabın sağlanamaması nedeniyle 12.09.2013 tarihli genel kurulda alınan yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmelerine ilişkin kararın da iptaline karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş ve hükmün bu yönden asıl ve birleşen davacılar yararına bozulması gerekmiştir.” şeklindedir. Yargıtay 11. HD Esas No:2016/12403, Karar No:2018/4469 ve K. Tarihi:18.6.2018 sayılı kararının ilgili bölümü “Bu durumda, mahkemece, yönetim kurulu üyeleri ve şirketi zararlandırıcı işlem yapan yöneticiler aleyhine sorumluluk davası açılması hususunda da TTK’nın 436/2 maddesinde öngörülen oydan yoksunluk halinin aranması gerektiği ve somut olayda yönetim kurulu üyelerinin oy kullanmasının sonuca etkili olduğu gözetilerek genel kurulda alınan (6) numaralı kararın iptaline karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeye dayalı olarak yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.” şeklindedir. Yine, yüksek Yargıtay 11. HD Esas No:2018/353Karar No:2019/2685 sayılı kararının ilgili bölümü “Öte yandan, davalı şirketin 5 ortağı bulunduğu ve her bir ortağın aynı zamanda yönetim kurulu üyesi olarak da görev yaptığı anlaşılmaktadır. 6102 sayılı TTK’nın 436/2. maddesi, “Şirket yönetim kurulu üyeleriyle yönetimde görevli imza yetkisini haiz kişiler, yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmelerine ilişkin kararlarda kendilerine ait paylardan … oy haklarını kullanamaz. hükmünü haizdir. Somut olayda, davaya konu genel kurulda yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin alınan 7 ve 8 numaralı kararlarda anılan yasa hükmüne aykırı olarak yönetim kurulu üyelerinin kendileri dışında kalan yönetim kurulu üyelerinin ibrası için oy kullandığı, bu nedenle anılan kararların yoklukla malul olduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece, bu hususun gözden kaçırılarak anılan kararların yoklukla malul olduğuna hükmedilmemesi doğru görülmemiştir.” şeklindedir. Yargıtay kararlarında da tam bir birlik olmamakla birlikte, ağırlıklı kabul edilen görüş TTK m.436/II uyarınca kendisi veya diğer yönetim kurulu üyelerinin ibra oylamasında oy kullanan yönetim kurulu üyelerinin bulunması halinde, alınan bu karar iptal edilebilir niteliktedir. Yüksek Yargıtay’ın bu yönde çok sayıda kararı vardır. TTK m.446/I-b’nin açık hükmü de bu görüşü desteklemektedir. Bu nedenle, Mahkememiz oydan yoksun pay sahiplerinin genel kurula katılıp oy kullanmasının, yokluk yaptırımını gerektirecek ağırlıkta bir hukuka aykırılık olmadığı kanaatindedir. Bu açıklamalardan sonra somut olaya gelirsek, davalı şirketin 20.12.2016 tarihinde yapılan 2015 yılı olağan genel kurulda 4. Gündem maddesi kapsamında alınan ibra kararında oy kullanan bütün pay sahiplerinin ilgili 2015 yılı döneminde şirketin yönetim kurulu üyesi olduğu ve TTK m.436/II uyarınca ibra kararının alınmasında oydan yoksun bulundukları, oydan yoksun pay sahiplerinin genel kurul kararında oy kullanmaları sebebiyle TTK m.445 ve 446 uyarınca davalı şirketin 20.12.2016 tarihinde yapılan 2015 yılı olağan genel kurulda 4. Gündem maddesi kapsamında alınan ibra kararının iptaline karar vermek gerekmiştir. İptal gerekçesine göre gerekli olmadığından, şirketin mali durumunun değerlendirilmesine gerek kalmamıştır. 2-d)6. Madde açısından inceleme ve değerlendirme: Gündemin 5. Maddesi ile 6. Maddesinin iptali istemleri benzer gerekçelere dayandırıldığından, Mahkememizce öncelikle 6. Madde incelenip değerlendirilmiştir.Davacılar, yönetim kurulu üyesi …’a 2016 yılı için ödenen 34.920 Euro huzur hakkının onaylanmasına ilişkin 6 no.lu kararın iptalini talep etmişlerdir. Bu taleplerine gerekçe olarak “TTK m. 394 uyannca genel kurul kararı olmadan ödenen huzur hakkının karar alınarak yasal hale getirilmeye çalışıldığını, davalı yönetim kurulu üyelerinin şirketin zarara uğramasından başka bir iş yapmadığını, buna karşın yüksek miktarda huzur hakkı ödendiğini, karar olmaksızın ödenen bu bedellerin ise genel kurul kararıyla aklanmasına karar verildiğini, şirketin iyiliği ve bekası için çalışmayan yönetim kurulu başkanına bu bedelin ödenmesinin ‘ancak’ karşılık olarak, şirket için gerek maddi ve gerekse manevi risk alan müvekkillere yok denecek kadar küçük meblağlarda pay verilmesinin hakkaniyete aykırı olduğunu göstermişlerdir. TTK m. 394’e göre “Yönetim kurulu üyelerine, tutarı esas sözleşmeyle veya genel kurul kararıyla belirlenmiş olmak şartıyla huzur hakkı, ücret, ikramiye, prim ve yıllık kârdan pay ödenebilir. Görüldüğü üzere esas sözleşmede bulunmaması halinde yönetim kurulu üyelerine yönetimde gösterdikleri mesai ve emeğin karşılığı olarak huzur hakkı vs. gibi ödemelerin miktarının genel kurul tarafından karara bağlanması gerekmektedir. Somut olayda genel kurulun bu konuda almış olduğu bir karar olmaksızın yönetim kurulu üyesine huzur hakkı adı altında belirli bir meblağ ödenmiştir. Daha sonra yapılan bu ödeme dava konusu genel kurulda alınan 6 no.lu kararla oy çokluğuyla onaylanmıştır. Bu onay kararının niteliğinin huzur hakkı olarak yapılan ödemeye, yine yetkili organ olan genel kurul tarafından sonradan verilen “icazet” olduğu kanaatine varılmıştır. Bir diğer ifadeyle, her ne kadar ödeme yapılmadan önce alınan bir genel kurul karan yoksa da, bu konuda karar alma yetkisi olmayan yetkisiz olan yönetimin almış olduğu karara istinaden yapılan ödemeyi, yetkili organ olan genel kurul uygun bularak buna İcazet (onay) vermiştir. Dolayısıyla, yetkisiz temsilde temsil olunanın işlemi onamasına ilişkin BK. m. 46/1’in kıyasen uygulanmasıyla yapılan genel kurulun onay kararın yapılan ödemeye geçerlilik kazandırdığı anlaşılmıştır. Davacılar ayrıca ödenen 34,920 Euro’nun fahiş olduğunu ileri sürmüşlerdir. Yüksek Yargıtay 11. HD’nin 07.12.2017 tarih ve 2017/3253 esas,, 2017/7015 karar sayılı ilâmının ilgili bölümü “Dava konusu davalı şirket genel kurul toplantısında 14.gündem maddesiyle alınan yönetim kurulu üyelerinin ücretlerinin toplam aylık 3.000,00 TL olarak belirlenmesine ilişkin bölümünün, yönetim kurulu üyeleri için öngörülen ücretin makul miktarda olmadığı, bunun da dürüstlük kurallarına aykırı bulunduğu gerekçesiyle iptaline karar verilmiştir. Dava konusu genel kurul ve dava tarihinde yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK’nın 394. maddesinde, yönetim kurulu üyelerine tutarı esas sözleşme veya genel kurul kararıyla belirlenmiş olmak şartıyla huzur hakkı, ücret, ikramiye, prim ve yıllık kârdan pay ödenebileceği hükmü düzenlenmiştir. Huzur hakkı her toplantı için ayrı ayrı belirlenebileceği gibi aylık olarak belirli bir ücret biçiminde de tespit edilebilir. Ücretin miktarı ise şirketin mali yapısı, şirketin bu yöndeki uygulaması, yönetim kurulunun bu iş için harcadığı emek ve mesai ile orantılı olmalıdır. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporlarında “yönetim kurulu üyelerine ödenecek olan belirlenen ücretin zarar eden ve uzun zamandan beri gelir getirici faaliyette bulunmayan bir şirket için yüksek olduğu” görüşüne varılmış ise de bu görüş şirketin defter ve kayıtları ile mali yapısı incelenmeden bildirilmiştir. Yönetim kurulu üyeleri için belirlenen ücretlerin fahiş olup olmadığı değerlendirilirken genel kurulun yapıldığı dönemde şirketin ortaklık yapısı, finansal durumu, şirketin geçmiş uygulamaları, ortaklık yapısı ve mali durum açısından davacı şirketle aynı-benzer durumda bulunan şirketlerin yöneticilerinin aldığı emsal ücretler göz önünde bulundurulup karşılaştırılmak suretiyle yönetim kurulunun harcadığı emek ve mesai ile orantılı, pay sahiplerinin vazgeçilmez nitelikteki kârdan pay alma haklarını da ihlal etmeyecek şekilde tespiti gerekmektedir. Bu itibarla mahkemece, davalı şirketin defter ve kayıtları celp edilip açıklanan şekilde araştırma ve değerlendirme yapılıp sonucuna göre karar verilmek gerekirken yetersiz bilirkişi raporlarına göre yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.” şeklindedir. Mali müşavir bilirkişi tarafından yapılan ve taraflarca itiraz edilmeyen tespite göre, davalı şirket 2015 senesi içinde 53.634.000 TL net satış yapmış ve 1.057.000 TLnet kâr elde etmiştir. Genel kurulda yasal yükümlülükler ayrıldıktan sonra bu kârın %10’unun dağıtılmasına karar verilmiştir.Davalı şirketin sermayesi 1.300.000 TLolup, yasal olarak dağıtması gereken asgari kâr tutarı ödenmiş sermayesinin % 5’idir. Bu da 65.000 TL’dir. Davalı şirket bunun üzerinde bir dağıtım kararı almıştır.Kârlılığa göre davalı şirket % 10’dan daha fazla kâr dağıtabilecek durumdadır. Ancak, davalı şirket 6.325.000 TL’ye ulaşan şüpheli alacakları sebebiyle ihtiyatlı davranmış ve % 10 oranında kâr dağıtımı ile yetinmiştir.Genel kurul tarihi itibarıyla 34.920.- Euro’nun, T.C. Merkez Bankası döviz alış kuruna göre karşılığı 127.353.- TL’dir. Buna göre huzur hakkının aylık tutarı 10.612 TL olup, mali müşavir bilirkişi raporunda yer verilen mali bilgilere göre bu miktarın fahiş olmadığı, üst seviyede bir yöneticinin alması gereken ücret olduğu sonucuna varılmış olup, bu nedenle işbu gündem maddesinin iptali isteminin reddine karar verilmiştir. 2-e)5. Madde açısından inceleme ve değerlendirme: Davacılar, dava konusu genel kurulda 5. No.lu karar ile alınan 2015 dönem net kârından yasal yükümlülüklerin ayrılmasından sonra kalan brüt tutarın %10,unun ortaklara payları oranından dağıtılmasına ilişkin kararın iptalini talep etmişlerdir.Davacılar iptal taleplerine gerekçe olarak dava dilekçesinde “bu kararın azlık haklarının ihlali niteliğinde olduğunu, şirketten bekledikleri faydayı elde etmesine engel olunmak ve şirketten uzaklaştırılmak istendiklerini, şirketin çoğunluk hissesine sahip olan …’ın kötü niyetli olarak kendisine dolaylı yoldan kâr dağıtımı yaptığını, küçük ortak olan müvekkillerinin şirketten ortak olmakla elde etmeyi umdukları faydayı elde etmelerine engel olduğunun ortada olduğunu” ileri sürmüşlerdir.Yukarıda belirtildiği üzere, yönetim kuruluna ödenen ücretin fahiş nitelikte olmadığı ve buna bağlı olarak dolaylı bir kâr aktarımı niteliğinde olmadığı kanaatine varılmıştır. “Kar payı ile yedek akçeler arasındaki ilgi” başlığını taşıyan TTK’nin 523 maddesi;” (I) Kanuni ve esas sözleşmede öngörülen isteğe bağlı yedek akçeler ayrılmadıkça pay sahiplerine dağıtılacak kâr payı belirlenemez.(2) Genel kurul; a) Aktiflerin yeniden sağlanabilmesi için gerekliyse, b) Bütün pay sahiplerinin menfaatleri dikkate alındığında, şirketin sürekli gelişimi ve olabildiğince kararlı kâr payı dağtitntı yönünden haklı görülüyorsa, Kanunda ve esas sözleşmede öngörülenlerden başka yedek akçe ayrılmasına da karar verebilir.” şeklindedir. Kârlılığa göre davalı şirket % 10’dan daha fazla kâr dağıtabilecek durumdadır. Ancak, davalı şirket 6.325.000 TL’ye ulaşan şüpheli alacakları sebebiyle ihtiyatlı davranmış ve % 10 oranında kâr dağıtımı ile yetinmiştir. İhtiyatlılık prensibi gereği bu dağıtım oranının uygun olduğu kanaatine varılmış olup, dava konusu genel kurulda alınan 5 no.lu kararın kanuna, esas sözleşmeye veya dürüstlük kuralına aykırı olmaması nedeniyle bu maddenin iptali talebinin de reddine karar vermek gerekmiştir. 2-f)Sonuç: Yukarıda belirtilen nedenlerle, davacılar … ve …’ın davalarının HMK’nin 114/1-d ve 115/1. maddeleri uyarınca taraf ehliyeti yokluğu nedeniyle usulden reddine, davacılar … ve …’ın açtığı davanın KISMEN KABULÜ ile davalı … Sanayi ve Tic. A.Ş.’nin 20.12.2016 tarihli genel kurulunda alınan 2015 yılı çalışmalarından dolayı şirket yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin 4 numaraları kararın iptaline, davalı … Tic. A.Ş.’nin 20.12.2016 tarihli genel kurulunda alınan diğer kararların iptali talebinin reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. “gerekçesi ile, “-Davacılar İ… ve …’ın davalarının HMK’nin 114/1-d ve 115/1. maddeleri uyarınca taraf ehliyeti yokluğu nedeniyle USULDEN REDDİNE,-Davacılar … ve …’ın açtığı davanın KISMEN KABULÜ ile davalı … Sanayi ve Tic. A.Ş.’nin 20.12.2016 tarihli genel kurulunda alınan 2015 yılı çalışmalarından dolayı şirket yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin 4 numaraları kararın İPTALİNE, -Davacılar … ve …’ın açtığı davanın kısmen reddi ile davalı … Tic. A.Ş.’nin 20.12.2016 tarihli genel kurulunda alınan diğer kararların iptali talebinin reddine,” karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle, yerel mahkeme kararının, 4 no.lu genel kurul kararının iptali yönünden isabetli olmakla 5 ve 6 no.lu genel kurul kararının iptal talebinin reddine dair kararının haksız ve mesnetsiz olduğunu;Huzur hakkı bedeli fahiş olup özellikle müvekkillerin yönetim kurulu üyeliğinden ayrılmasından sonra zamanlamanın manidar olduğunu; bir sonraki yıldaki huzur hakkı oranındaki artışın nazara alınmadığını; iş bu nedenle iptal talebinin reddi kararının haksız ve hukuka aykırı olduğunu, Yerel mahkeme tarafından davalı … San. Ve Tic. A.Ş.’nin 20.12.2016 tarihli 2015 yılı genel kurulundaki ; 2016 yılı için net ödenen 34.920-€ huzur hakkının onaylanmasına dair 6 no.lu genel kurul kararlarının iptal talebinin reddine karar verildiğini, iş bu ret gerekçesi olarak da; huzur hakkının aylık tutarının 10.612-TL. olup mali müşavir bilirkişi raporunda yer verilen mali bilgilere bu miktarın fahiş olmadığı, üst seviyede bir yöneticinin alması gereken ücret olduğu sonucuna varıldığı şeklinde açıklandığını, Davalı şirketin 30.06.2015 tarihli 2013 ve 2014 yılları olağan genel kurul toplantısına dair tutanak incelendiğinde görüleceği üzere, 2014 yılı için 20.399-€, 2015 yılı için 23.120-€ ve 2016 yılı içinse 34.920-€ olarak yönetim kurulu üyesi …’a huzur hakkı ödenmesi kararının alındığını, Kararlardaki huzur hakkı miktarları incelendiğinde; 2014 yılındaki 20.399-€ luk miktara % 13,33 oranında artırım yapılarak 2015 yılı için 23.120-€ luk huzur hakkı bedeline çıkartıldığını; 30.06.2015 tarihinde müvekkilinin yönetim kurulu üyeliğinden ayrılmasından sonraki yıl olan 2016 yılı içinse % 51,03 lük oranda artırım yapılarak huzur hakkı miktarının 34.920-€ ya çıkartıldığını; yıllar arasındaki ciddi farkın ve özellikle müvekkilin yönetim kurulu üyeliğinden ayrılmasından sonra yapılan fahiş artırımın düşündürücü olduğunu, İş bu hesaplamayla dahi, yüksek miktarlı huzur hakkı ile yönetim kurulu üyesi olmayan ortakların kar payı alma haklarının zayıflatıldığının, belli ortaklara örtülü kar dağıtılması sonucunu doğurduğun ortada oludğunu; şirketin ekonomik yapısı ve faaliyetleriyle uyumlu olmayıp adeta örtülü kazanç transferi niteliğindeki fahiş miktardaki huzur hakkı kararının dürüstlük kuralına aykırı olduğunu; iş bu nedenle yerel mahkeme tarafından iptal talebinin reddine dair verilen kararın haksız ve mesnetsiz olduğunu, (Yargıtay 11. H.D.’nin 03.11.2015 tarih, 2014/16299 E 2015/11460 K sayılı , B.A.M. İstanbul 14. H.D.’ nin 10.05.2018 tarih, 2017 / 575 E 2018 / 486 K sayılı kararları) Huzur hakkına dair genel kurul kararının iptal talebinin reddine karar verilirken ; aynı nitelikteki emsal ücretlerin araştırılıp değerlendirilmediğini, davalı şirketin büyüklüğü-yaptığı iş ve yönetim kurulu üyelerinin üstlendiği sorumluluk vb. hususlar araştırılmadan hiç bir somut ve resmi veriye dayanmadığını düşündükleri kararın haksız ve mesnetsiz olduğunu, Huzur hakkı vb. ödemelerdeki ücretin belirlenmesinde şirketin mali yapısı,, şirketin bu yöndeki uygulaması dikkate alınarak tayin olunan ücretin yönetim kurulu üyelerinin bu iş için harcadığı emek ve mesai ile orantılı olması gerektiğini; yönetici ve denetçiler için belirlenen ücretlerin fahiş olup olmadığı değerlendirilirken, ; şirketin ortaklık yapısı, finansal durumu, şirketin geçmiş uygulamaları, mali durum açısından davalı şirketle aynı-benzer durumda bulunan şirketlerin yöneticilerinin aldığı emsal ücretler göz önünde bulundurulup karşılaştırılmak suretiyle yönetim kurulu ve denetçilerin harcadığı emek ve mesai ile orantılı, pay sahiplerinin vazgeçilmez nitelikteki kardan pay alma haklarını da ihlal etmeyecek şekilde tespitinin gerektiğini, Yerel mahkeme tarafından hükme esas teşkil eden bilirkişi raporlarında ; raporların kendi içlerinde dahi çelişkileri mevcut iken ; davalı şirketin büyüklüğü, yaptığı iş ve yönetim kurulu üyelerinin üstlendiği sorumluluk ile aynı nitelikte emsal ücretler, ödenen aylık ücret ve huzur hakkının şirketin mali yapısı, geçmişteki uygulamaları ve bu kişilerin harcadığı emek ve mesai dikkate alınarak belirlenen ücret miktarının şirketin mali bünyesi ile uyumlu olup olmadığı değerlendirilmeden 6 no.lu huzur hakkı ödenmesi kararının iptali taleplerinin reddedildiğini; iş bu hususlar araştırılmadan, somut ve maddi veriler olmadan, Yargıtay denetimine elverişli olmadan verilen iptal talebinin reddi kararının haksız ve hukuka aykırı olduğunu, ( Yargıtay 11. H.D.’nin 03.12.2015 tarih, 2014/18093 E 2015/12978 K sayılı kararı) Genel Kurulda dahi karar alınmadan yönetim kurulu üyesine peşinen ödeme yapıldığını; daha sonra toplantı yapılarak yapılan ödemenin meşrulaştırılmaya çalışıldığını; emrivaki yapılarak dürüstlük kuralına aykırı şekilde haksız karar alındığını; yerel mahkemece verilen kararda ise iş bu hususun nazara alınmadığını, Yönetim Kurulu üyelerine kanun gereği Genel Kuruldan onay alındıktan sonra huzur hakkının ödenmesi gerekirken, dava konusu olayda karar dahi alınmadan huzur hakkının önceden ödendiğini; ödenen tutarın onayının ise olağan Genel Kurulda sağlandığını; iş bu hususun kanuna, esas sözleşmeye özellikle dürüstlük kuralına aykırı olduğunun açıkça ortada olduğunu, verilen kararın haksız ve mesnetsiz olduğunu, Yine davalı şirketin 2017 yılı olağan Genel Kurul kararının iptaline dair taraflarınca açılan İstanbul Anadolu 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/177 Esas sayılı dosyasındaki 26.07.2019 tarihli bilirkişi raporunun 11. sayfasında (EK-4) iş bu hususun incelendiğini; Davalı şirket zarar etmesine rağmen kayıtların yeterli incelenmediğini, azlık haklarının ihlaline yönelik yerel mahkeme kararının kaldırılmasının gerektiğini, Davalı şirketin hakim ortak- bağlı ortak ilişkisinin müvekkillerin ortağı olduğu şirketi her geçen gün daha kötü bir ekonomik duruma sürüklemesinin yanında, 2015 yılında şirketin Mali Tablolarının bozulduğunu ve şirketin daha borçlu, aktif yapısı daha bozuk bir şirket haline geldiğini; yerel mahkeme kaarına dayanak olan bilirkişi raporlarında, yasal bilançoda 2015 yılının kar ile kapatıldığı, davalı şirketin 1,3 milyon TL kar ettiğinin tespit edildiğini; ne var ki, dosyada mübrez KPMG’nin Raporunun 14 sayfasındaki tablodan anlaşılacağı üzere, aslında vadelerinde ödeme alınamadığı için şüpheli hale geldiğini ve tahsil imkanının oldukça daraldığını 2.441 bin TL daha şüpheli alacağın olduğunu; bu durumda vergi öncesi 1,3 milyon TL kar etmek bir yana aslında davalı şirketin 2015 yılında zarara düştüğünü, Bilirkişi raporunda şirketin mali zararının yüksekliğinde şüpheli alacaklar için ayrılan karşılığın etkili olduğunun belirtildiğini; nitekim, KPMG Raporunda da Şirket’in 31.12.2015 tarihi itibarıyla ilave 3 milyon 500 bin TL şüpheli alacağı bulunduğunun belirtildiğini; KPM Raporunda Şirketin bilançosunda alacak olarak aktifte yer alan 3,5 milyon TL daha şüpheli alacağının bulunduğunu, üstelik bunun yaklaşık yüzde 70’i olan 2.441 bin TL’sinin 2015 yılı faaliyetinden kaynaklandığının belirtildiğini; şirketin 12 yıllık tarihinde toplam 6,3 milyon TL alacak batırılmışken, bunun yaklaşık yüzde 40’ı oranında batağın (2.441 bin TL) sadece bir yılda verildiğini; üstelik bu batağın bilançolara yansıtılmadığını; Genel Kuruldan gizlendiğini; bu şekilde, davalı şirketin ekonomik yapısındaki ciddi aksaklıkların bilançolara yansımadığını, tam aksine bilançolarda kar gösterildiğini, Bu bağlamda, 30.09.2019 tarihli Bilirkişi Heyet Raporu ile de tespit edildiği üzere; davalı şirketin 2013, 2014 ve 2015 yıllarında net satışa göre sırasıyla 4,7 milyon TL, 1,37 milyon TL ve 1,3 milyon TL kar ettiğini, bilançoda kar görünen 31.12.2015 tarihi itibarıyla ilave 3 milyon 500 bin TL şüpheli alacağının bulunduğunu, nitekim müteakip 2016 yılı bilançosunda 3,6 milyon TL zarar ettiğinin görüldüğünü, şirketin mali zararının yüksekliğinde şüpheli alacaklar için ayrılan karşılığın etkili olduğu ortada iken; davalı şirketin zarara uğramasından başka bir işlem yapmamış olmasına karşın yerel mahkemece huzur hakkı ile kar payı dağıtılmasına dair kararların iptal taleplerinin reddine dair kararın haksız ve mesnetsiz olduğunu, Huzur hakkı ve kar payı ödemeleri ile zaten mali açıdan zor durumda olan şirketin içinin boşaltılacağını; davalı şirket ekonomik sıkıntıdayken iş bu hususların bilirkişiler tarafından nazara alınmadığını ve yerel mahkemece 5 ve 6. No.lu Genel Kurul kararlarının iptal talebinin reddine dair kararın hukuken hiçbir şekilde kabulünün mümkün olmayıp iptalinin gerektiğini, Kar payı dağıtılmasına dair Genel Kurul Kararının iptal talebinin reddine karar verilirken, şirket yatırımları-uzun ve kısa vadeli kredi borçlarının bulunup bulunmadığı-şirketin yatırım giderlerini nasıl karşıladığı-geçmiş dönem karlarının da şirket yatırımlarında kullanılıp kullanılmadığı-kar dağıtım kararının yasaya ana sözleşmeye ve iyiniyet kurallarına aykırı olup olmadığı-kar dağıtımının şirket sermayesinin düşmesi sonucunu doğurup doğurmayacağı-dağıtılması öngörülen kar payı dışında kalan kısmın ortaklığın devamlı gelişmesi ve düzenli kar payı dağıtılmasının temini bakımından uygun ve yararlı olup olmadığı vb. hususların araştırılmadan hiç bir somut ve resmi veriye dayanmadığını düşündükleri kararın haksız ve mesnetsiz olduğunu, Yerel mahkeme tarafından 2015 yılı yasal yükümlülüklerin ayrılmasından sonra kalan tutarın brüt %10’unun ortaklara payları oranında 31.12.2016 tarihine kadar kar payı olarak dağıtılmasına dair 5 no.lu Genel Kurul Kararlarının iptal talebinin reddine karar verildiğini, ret gerekçesi olarak da, karlılığa göre davalı şirketin %10’dan daha fazla kar dağıtabilecek durumda olduğunun, ancak davalı şirketin 6.325.000-TL’ye ulaşan şüpheli alacakları sebebiyle ihtiyatlı davrandığının ve % 10 oranında kar dağıtımı ile yetindiğinin; İhtiyatlılık prensibi gereği bu dağıtım oranının uygun olduğu kanaatine varıldığının belirtildiğini, Her ticaret ortaklığı gibi anonim ortaklığının nihai amacının, kâr elde edip ortaklarına dağıtmak olduğunu; bu amacın, ana sözleşmelerde yer almadığını, çeşitli kanunlardaki kişi birliklerini ayıran, “müşterek gaye” kıstasından ve “ortaklık” kavramından doğduğunu; başka bir deyişle “anonim şirketin kanunen yasak olmayan her türlü iktisadi maksat ve konular için kurulduğunu” ve kâr elde etmek ve paylaştırmak nihai amacını elde etmek hedefine yöneldiğini ve bu yolda çaba harcadığını; ortaklığın bütün organlarının bu nihai amaca uygun kararlar almak zorunda olduklarını, Ancak yukarıda da izah ettikleri üzere şirketin aslında zarar etmekteyken finansal tablo ve veriler bilirkişilerce detaylı olarak incelenmediğinden kar edilmiş şekilde tespitte bulunulduğunu, Yerel mahkeme tarafından davalı şirket yatırımları, şirketin uzun ve kısa vadeli kredi borçlarının bulunup bulunmadığı, şirketin yatırım giderlerini nasıl karşıladığı, geçmiş dönem kârlarının da şirket yatırımlarında kullanılıp kullanılmadığı, kâr dağıtım kararı alınmasının yasaya, ana sözleşmeye ve iyiniyet kurallarına aykırı olup olmadığı, kâr dağıtımının şirket sermayesinin düşmesi sonucunu doğurup doğurmayacağı, dağıtılması öngörülen kâr payı dışında kalan kısmın ortaklığın devamlı gelişmesi ve düzenli kâr payı dağıtılmasının temini bakımından uygun ve yararlı olup olmadığı, davalı şirketin faaliyet gösterdiği sektörün genel gelişimi, davalı şirketin ekonomik faaliyet ve amaçları ayrıca şirket işlemlerinin devamlı gelişmesini veyahut mümkün olduğu kadar istikrarlı kâr payı dağıtılmasını temin bakımından davalı şirketin ne oranda kâr payı dağıtması gerektiği vb. hususlarda inceleme yapılmadan haksız ve mesnetsiz olarak karar verildiğini, (Yargıtay 11. H.D.’ nin 26.12.2017 tarih, 2016 / 8800 E 2017 / 7610 K sayılı kararı), İş bu şekilde yerel mahkemece verilen 5. No.lu kaarın iptal talebinin reddine dair karar ile, adeta kazanç payı ödenmesine karar verilerek dolaylı biçimde şirket karından ayrıca bir menfaat temin edilmekte olduğunu, davalı şirkette Yönetim Kurulu üyesi olmalarına rağmen şirkette fiilen çalışmayan ve şirket içinde icrai görevleri bulunmayan, şirkette icrai faaliyeti olmayan, yalnızca birlikte şirketin hakim ortak olmaları nedeniyle Yönetim Kurulu üyesi olan bu kişi ve kişilere kazanç payı dağıtımı yapılmasının, kazanç payının TTK’daki düzenlenme amacına aykırılık teşkil ettiğini, Müvekkillerin azınlık ortağı olduğu davalı … San. ve Tic. A.Ş.’nin hâkim ortağının Yunanistan’da mukim … firması olduğunu; bu firmanın … A.Ş.’nin % 70 hissesine sahip olduğunu; diğer % 30 hissenin … ailesine ait olduğunu ve azınlık ortak konumunda olduğunu; davalı şirketin Yönetim Kurulu’nun tamamen … (Hakim Ortak) çalışanlarından oluştuğunu; dolayısıyla şirketin tamamen hakim ortağın sevk ve idaresi altında olduğunu; kar payı dağıtılmasına ilişkin alınan kararların müvekkillerin azlık haklarının ihlaline yönelik olduğunu; müvekkillerin, şirketten bekledikleri faydayı elde etmelerine engel olunmak istendiğini; davalı şirketin çoğunluk hissesine sahip olan Yunanistan’da mukim … …ın kötüniyetli olarak kendisine dolaylı yoldan kar dağıtımı yapmakta iken küçük ortak olan müvekkillerin şirketten ortak olmakla elde etmeyi umdukları faydayı elde etmelerine engel olduğunu, İleri sürerek, istinaf taleplerinin kabulüne; İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 23.10.2019 tarih, 2017 / 83 Esas 2019 / 1009 Karar sayılı mahkemenin 20.12.2016 tarihli genel kurulun 4 no.lu kararının iptaline dair kararının onanmasına; İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 23.10.2019 tarih, 2017 / 83 Esas 2019 / 1009 Karar sayılı mahkemenin 20.12.2016 tarihli genel kurulun 5 ve 6 no.lu kararının iptal taleplerinin reddine dair kararının kaldırılmasına,; yargılama gideri ile vekâlet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava; davalı şirketin 2015 yılı faaliyet dönemine ilişkin 20/12/2016 tarihli olağan genel kurul toplantısında alınan, yönetim kurulunun ibrasına ilişkin 4 nolu, yöneticiye huzur hakkı ödenmesine ilişkin 5 nolu ve kar payı dağıtılmasına ilişkin 6 nolu kararların iptali istemine ilişkin olup, mahkemece genel kurula katılmayan davacılar … ve …’ın açtıkları davanın taraf ehliyeti yokluğundan usulden reddine, diğer davacıların davasının ise kısmen kabulü ile genel kurulda alınan 4 nolu kararın iptaline, 5 ve 6 nolu kararların iptali isteminin reddine karar verildiği, davacılar vekilince karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır. İstinaf dilekçesi incelendiğinde, davacılar vekilinin… tarafından açılan davanın usulden reddine yönelik mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmediği, netice-i talebin; genel kurulda alınan 5 ve 6 nolu kararların iptali talebinin reddi kararının kaldırılmasına yönelik olduğu anlaşılmıştır. 6102 sayılı TTK’nın 446/1 maddesi uyarınca anonim şirket genel kurul toplantısında hazır bulunup karara olumsuz oy veren ve bu muhalefetini tutanağa geçirten pay sahipleri alınan kararlara karşı 445. maddede sayılan sebeplere dayalı olarak iptal davası açabilirler. Pay sahibi tarafından açılmış genel kurul kararlarının iptali davasında, iptali istenen kararın görüşülmesi sırasında olumsuz oy verilmesi verilmesi yeterli olmayıp, muhalefetin tutanağa geçirilmesi dava şartı olduğundan Mahkemece re’sen araştırılması gerektiği gibi, istinaf aşamasında da HMK’nun 355 maddesi re’sen nazara alınması zorunludur. İptali talep edilen kararların alındığı 20/12/2016 tarihli toplantı tutanağı örneği dosya arasına alınmamıştır. Dosya arasında bulunan 05/01/2017 tarihli sicil gazetesi örneği incelendiğinde, istinafa konu ve iptali talep edilen, yöneticiye huzur hakkı, ortaklara kay payı ödenmesine ilişkin 5 ve 6 nolu kararlara davacılar …’ın asaleten ve …’ın vekaleten olumsuz oy kullandıkları, kararların oy çokluğu ile alındığı, ancak bu kararlar altında muhalefet şerhi bulunup bulunmadığının anlaşılamadığı tespit edilmiştir. Her ne kadar toplantı sonunda; ortak …’ın söz alarak, 2015 yılı için yönetim kurulu faaliyetleri nedeniyle tarafınca dava açma hakkının kullanılacağı belirtilmiş ise de; iptali talep edilen kararlara muhalif olunduğuna dair açık bir muhalefet şerhinin bulunmadığı anlaşılmıştır. Şu halde mahkemece dava konusu genel kurul toplantı tutanağı örneği, bakanlık temsilcisi mevcut olmadığından, İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’nden celbedilmeli ve toplantıya asaleten ve vekaleten katılan davacıların iptalini talep ettikleri 5 ve 6 nolu kararlara muhalefet şerhi düşüp düşmedikleri değerlendirilmelidir. Bu delil celbedilmeden, sicil gazetesi örneği esas ve toplantı sonunda söz alan davacı …’ın açık muhalefet şerhi içermeyen beyanları esas alınarak eksik inceleme ile, her iki davacı yönünden dava şartının mevcut olduğu sonucuna ulaşılması isabetsiz olmuştur. Kabule göre de; mahkemece aldırılan mali bilirkişi raporları; yerleşik Yargıtay uygulamalarına göre, kar payı dağıtım ile yönetim kuruluna ödenen huzur hakkı tutarına ilişkin kararların, kanun ve esas sözleşme ile dürüstlük kuralına uygun olup olmadığının değerlendirilmesi bakımından, davacılar vekili tarafından raporlara yapılan itirazları karşılar mahiyette, yeterli veriye dayalı ve denetime açık bulunmamıştır. Mahkemece; davacı itirazlarını da karşılayacak şekilde; genel kurulun yapıldığı dönemde şirketin ortaklık yapısı ile finansal durumu, şirketin geçmiş uygulamaları, davacı şirketle aynı-benzer durumda bulunan şirketlerin yöneticilerinin aldığı emsal ücretler de göz önünde bulundurulup karşılaştırılarak yönetim kuruluna ödenmesine karar verilen huzur hakkının, sarfedilen emek ve mesai ile orantılı olup olmadığı, pay sahiplerinin kardan pay alma haklarını ihlal edecek nitelikte bulunup bulunmadığı; yine davalı şirketin uzun ve kısa vadeli borçlarının bulunup bulunmadığı, şirketin yatırım giderlerini nasıl karşıladığı, geçmiş dönem kârlarının da şirket yatırımlarında kullanılıp kullanılmadığı, davalı şirketin 2016 yılında zararda göründüğü de nazara alınarak, yasal yükümlülükler ayrıldıktan sonra ortaklara ödenmesi kararlaştırılan %10 oranındaki kâr dağıtımının şirket sermayesinin düşmesi sonucunu doğurup doğurmayacağı, dağıtılması öngörülen kâr payı dışında kalan kısmın şirketin devamlı gelişmesi ve düzenli kâr payı dağıtılmasının temini bakımından uygun ve yeterli olup olmadığı hususlarında, son bilirkişi heyetinden ek rapor alınması veya içinde finans yada muhasebe uzmanının da bulunduğu yeni bir bilirkişi heyetinden, denetime açık rapor alınması gerekirken, davacılar vekilinin istinaf aşamasında da ileri sürdüğü itirazlar hakkında olumlu olumsuz bir karar verilmeksizin sonuca gidilmesi yerinde olmamış, davacılar vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde bulunmuştur. Yukarıda izah edilen gerekçelerle; davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının 6100 Sayılı HMK’nun 355, 353/1-a4, 353/1-a6 maddeleri uyarınca kaldırılmasına, kaldırma kararı doğrultusunda dosyanın mahkemesine iadesine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacıların istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 23/10/2019 tarih ve 2017/83 Esas – 2019/1009 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, istinaf karar harcının talep halinde davacılara iadesine, 3-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 4-Artan gider avansı olması halinde, avansı yatıran tarafa iadesine, 5-Kararın ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 09/03/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.