Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/2210 E. 2022/1085 K. 30.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/2210 Esas
KARAR NO: 2022/1085 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 17/06/2021
NUMARASI: 2020/836 Esas 2021/534 Karar
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit
KARAR TARİHİ: 30/06/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı bankanın, müvekkili aleyhine davaya konu kredi kefaleti sebep gösterilmek sureti ile İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile 577.483,12 TL asıl alacak üzerinden takip başlattığını, işbu dosya üzerinden ödeme emrinin müvekkiline tebliğ edilmesinin ardından çalışmakta olduğu işyeri marifeti ile maaşının belli bir kısmına haciz uygulandığını, müvekkilinden haciz yolu ile tahsil edilen bu tutarın haksız olduğunu, müvekkilinin davalı banka yararına ilk kez 21.11.2017 tarihinde dava dışı 3. kişi olan abisinin boşanmalarına rağmen birlikte yaşadığı eski eşinin istemi ve özellikle abisinin baskısı ile 18.000 TL lik borç için kefalet sözleşmesi imzaladığını, bu imza sırasında banka yetkili memuresi tarafından yengesinin ve ve abisinin yanında yengesinin kredi başvurusuna usulen banka genel müdürlüğünce kefil istendiği, bankanın vereceği tüm kredilerin asıl teminatı olarak yengesinin adına kayıtlı iki adet dairenin banka lehine ipoteğe alındığı, müvekkilin hiç bir sıkıntı yaşamayacağının söylendiğini, verdiği kefaletin bankadan alınacak çek yapraklarının güvence bedeli teminatı olduğunu, çeklerin ödenmese bile bedellerin gayrimenkul teminatından tahsil edileceğinin belirtildiğini, müvekkilinin bu imza sırasında bekar olup evde özellikle abisi tarafından kendi geçimi sağlanan birisi olduğunu, geleneksel Türk Aile yapılanması içinde abisinin sözünü dinlememesi ve buna aykırı davranmasının ayıplanacağı ve özellikle korkusundan banka memurunun uzattığı ve dikte ettiği şekilde sözleşme ön yüzünü ve kefalet kısmını imzaladığını, müvekkilinin kefaletine imza koyduğu davalı banka alacağının bu kısmının dava dışı üçüncü kişi …’un şahsı adına kullanacağı çek yapraklarının güvence bedeli kadar olduğunu, buna göre banka tarafından imzalatılan kefaletin ilk bölümündeki 18.000 TL lik kısmı çek yaprağı güvence bedeli teminatı olacağından geçersiz bir kefalet olarak kabul edilmesi ve müvekkilinin borçlu olmadığına karar verilmesi gerektiğini, müvekkilinin bu kefalet sözleşmesini imza ettikten yaklaşık 1 yıl sonra 13.11.2018 tarihinde bu sefer babasının ve abisinin baskısı ile banka yetkilisinin kendisi ile görüşmek istediği bahanesi ile şubeye götürüldüğünü, banka yetkilisinin yine hileli şekilde kendisi ile bankada yengesinin borçlu olduğu kredi borç miktarının yaklaşık üç katı bedel tutarında daireler olduğu, şayet kendisi bu kredilere genel müdürlük talebi ile usulen kefil olursa yengesinin kredi kullanabileceği,en kötü şartlarda borcun müvekkilince ödenmesi söz konusu olsa dahi dairelerin müvekkiline kalacağı, bankanın bu şekilde kıymetli mülkler dururken müvekkilden alacak talebinde bulunmayacağı şeklinde konuşmalarla müvekkiline bu defa 350.000 TL bedelli müteselsil kefalet imzalatıldığını, müvekkilinin daha sonra yengesinden bu imzalama olayındaki miktarda kredi limitinin evvelen tanımlandığı ve kredinin bir yıl kadar önce kullandırıldığını, yani kullandırılmış bir krediye banka memuresi tarafından kendisinden kefalet alındığını öğrendiğini, tam evlilik arefesinde olması ve müstakbel eşinin bu kefaleti kabul etmemesi sebebi ile yengesi … ile banka şubesine giderek kefaletin iptal edilmesi gerektiğini banka memuresine bildirdiğini, banka memuresinin bir süre beklettikten sonra müvekkiline artık kredi kefaleti ile ilgili bir sorunun kalmadığını, genel müdürlük nezdinde kefaletin iptal edildiğini, kredi teminatı olarak bundan sonra … adına kayıtlı gayrimenkullerin olduğunu söylediğini, Türk Borçlar Kanunum. 589/3 hükümüne göre; “Sözleşmede açıkça kararlaştırılmamışsa kefil, borçlunun sadece kefalet sözleşmesinin kurulmasından sonraki borçlarından sorumludur” denildiğini, bu durumda, önceden doğan borçların değil, yalnızca kefalet sözleşmesi kurulduktan sonra doğacak borçların kefilin sorumluluğunun kapsamına gireceğini, olayda müvekkilinin ikinci kez imzaladığı 350.000 TL bedelli kefaletin, önceden taahhuk ettirilmiş ve ödenmiş bir kredi borcuna dair olup müvekkilinin imzasından yani 13.11.2018 tarihinden sonra 3. Kişi …’a kullandırılan bir kredinin söz konusu olmadığını, buna dair kefaletin kanunun açık hükmü gereği geçersiz bir kefalet olduğunu, genel işlem şartları olarak kaleme alınmış maktu banka genel kredi sözleşmesindeki şartlarda kredi sözleşmesi müvekkilince imzalanmadığından (Son sayfası müvekkilce imzalanmamıştır) geçersiz şartlar olup, müvekkilinin imzası ile haksız ve hile ile oluşturulan kefaletin iptali gerektiğini belirterek, müvekkilinin davalı banka nezdinde imzaladığı kefaletlerin hukuken geçersiz haksız kefalet olduğunun tespitine, kefaletlerin iptaline, müvekkilinin maaşından icra dosyasından tahsil edilen tutarın tespiti ile bankaların en yüksek ticari faiz ile müvekkili lehine istirdadına, kötü niyetli bankanın haksız icrası sebebi ile %20 den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının ailesi ile birlikte yaşadığı, bu nedenle ağabeyinden, ailesinden korkusu, aile baskısı ile ve banka memurunun aldatması ile imza attığına dair iddialar gerçek dışı olduğu gibi, Türk Borçlar Kanunu’nun 37. madde hükmünün somut dosyada hiç bir şekilde uygulama alanı bulunmadığını, ayrıca Türk Borçlar Kanunun 39. Maddesi gereğince davanın 1 yıllık süre içinde açılmadığını, davacının 18.000 TL ‘lik ilk kefalet tarihi olan 21. 11. 2017 tarihi itibarıyla 23 yaşında, 350.000,00 TL’lik kefalet tarihi olan 13. 11. 2018 tarihi itibarıyla ise 24 yaşında olduğunu, yaşı itibarıyla ailesinden korkması için bir neden bulunmadığı gibi, banka memurunun da kendisini aldatması iddiasının hayatın olağan akışına aykırı bir iddia olup, korkutma ve aldatma iddiasına dair 2018 yılından 2022 yılına kadar 4 yıllık sürede bu hususta bir dava açmadığı gibi savcılığa da şikayette bulunmadığını, davacının evlendikten sonra ailesinden ayrıldığını, bu nedenle evlilik sonrası aile baskısından da söz edilemeyeceğini, TBK 38. madde şartları gerçekleşmediği gibi TBK. madde 39’da yer alan 1 yıllık zamanaşımı süresinin de açıkça dolduğunu, ayrıca icra takibine herhangi bir itiraz yapmadığından takibin de kesinleştiğini, kesinleşen takip nedeniyle çok cüz-i miktarda tahsilat yapıldığını, davacının kefaletinin geçerli olduğunu belirterek, davanın reddine, davacı aleyhine kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 17/06/2021 tarih 2020/836 Esas – 2021/534 Karar sayılı kararında; ” davacı yan, her ne kadar dava konusu kredi sözleşmelerinin kendisine hile ile imzalatıldığını iddia etmiş ise de, icra dosyasının UYAP sistemi üzerinden incelenmesinde ödemelerin 01/10/2019 tarihinde başladığı ve düzenli olarak devam ettiği, davacı kefaletin hile ile imzalatıldığını iddia etmiş ise de davacının hilenin varlığını en geç ilk ödemenin yapıldığı 01/10/2019 tarihinde öğrendiği, öğrenme tarihi ile dava tarihi olan 02/11/2020 tarihi arasında 6098 sayılı TBK’nın 39. maddesinde öngörülen 1 yıllık hak düşürücü sürenin dolduğu, TBK’nın 39.maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü sürenin geçerli bir şekilde kurulmuş sözleşmelerin iptalinde uygulanacak süre olduğu, eldeki davada da kefalet işlemlerine ilişkin yapılan sözleşmeler usulüne uygun olup geçerli olduğundan sürenin hak düşürücü süre olduğu, davacı bir yılık hak düşürücü süre içerisinde akitle bağlı kalmadığını karşı tarafa bildirmediğine göre akde onam vermiş sayıldığı ve akde onam verdiğine göre artık akit dolayısıyla hata ve hile sebebine dayalı olarak borçlu olmadığının tespiti yönünde talepte bulunamayacağı açık olup davanın hak düşürücü süre yönünden reddine, davalı tarafın kötüniyet tazminat talebinin ispatlanamadığından reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur….”gerekçesi ile, 1-Davanın hak düşürücü süre yönünden REDDİNE, 2-Davalı tarafın kötü niyet tazminat talebinin REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Dava dilekçesinde müvekkilinin davalı banka ile akdettiği kefalet sözleşmesinden kaynaklı vakıaların; A- İlk imzalatılan kefalet sözleşmesinin dava dışı …’un çek yaprağı teminat bedeli olduğu ve çek yaprağı teminat bedellerine kafaletin iptali gerektiği, B-Banka şube görevlisinin ikinci imzalatılan kredi kefaletinde hileli davranarak müvekkilini kefalet sözleşmesini imzalamaya zorladığına dair iddia C- Türk Borçlar Kanunu m. 589/3 maddesi gereği ikinci imzalanan kefalet sözleşmesinin kredinin kullandırılmasından yaklaşık bir yıl sonra imzlanmış olması hasebi ile açık olarak kanunla yasaklanmış olduğu ve dolayısı ile kefalet sözleşmesinin geçersizliğine dair olduğunu, Mahkemece, dava dilekçesi ile sunulmuş vakıaların hiç biri gözetilmeksizin, davayı haksız fiil neticesinde hileye dayalı taleplerin 1 yıllık hak düşürücü zamanaşımına tabi olacağı gerekçesi ile reddedildiğini, Borçlar Kanunu 60. maddesi sorumluluk sebeplerinin çokluğu üst başlığı altında sebeplerin yarışması, yani hakların telahukunu düzenlendiğini, bu düzenlemeye göre, bir kişinin sorumluluğu birden çok sebebe dayandırılabiliyorsa hâkimin, zarar gören aksini istemiş olmadıkça veya kanunda aksi öngörülmedikçe zarar görene en iyi giderim imkanı sağlayan sorumluluk sebebine göre karar vereceğini, yani, bir maddi vakıa birden fazla hukuki sebep zemininde ileri sürülebiliyorsa, burada hakların yarışmasının söz konusu olduğunu, başka bir ifade ile; bir şahsın diğer bir şahsa karşı aynı dava sebebi ve hakka istinaden belli bir hukuki himaye sağlamak amacıyla değişik hukuksal nedenlere dayanarak istemde bulunmasının hakların yarışması olarak isimlendirildiğini,Hakim, davacının bildirdiği hukuki sebeple bağlı olmayıp, davacının dayandığı dava sebebine uygulanacak kanun hükmünü resen araştırıp bulmak ve uygulamakla yükümlü olduğundan, hakların yarışması halinde de davacının kanun hükümlerini eksik göstermesi veya hiç göstermemesinin önemli olmadığını (HMK m.33), bununla birlikte, hakimin bu kanun hükümlerinden davacı için daha elverişli olan kanun hükmünü resen gözeterek uygulamasının daha doğru olacağını, dava dilekçelerinde müvekkili ile davalı banka arasında akdedilen kefalet sözleşmesinin Borçlar Kanunu 589/3 gereği açık olarak kanuna aykırılığı düzenlenmiş iken mahkemenin bu vakıaya yani davacı tarafın lehine olacak ve haklılığının ispatı için en elverişli hukuki sebep olacakken bu vakıaya ve uygulanacak hukuki sebebe değer vermeksizin davayı zamanaşımından reddetmesinin kabul edilemeyeceğini, Borçlar Kanunu düzenlemesi ile şayet haksız fiile konu edilen olay aynı zamanda bir suç olarak kabul edilebiliyorsa zaman aşımı süresi ceza kanunun düzenlediği zamanaşımı kadar olduğunu, davaya konu olayda kamu bankası çalışanı dava dışı …’un kredi borçlarının teminatsız kalmış olduğuna vakıf olduktan sonra bir takım hilelerle müvekkili kandırarak kefalet sözleşmesi imzalamaya zorladığını, memurun fiilinin ceza kanunu anlamında en basit hali ile “Görevi kötüye Kullanma” olarak kabul edilebileceğini, dolayısı ile davaya konu bu fiil sebebi ile uygulanacak zaman aşımı ceza kanununda belirtilen 8-12 yıllık zaman aşımı süresi olduğunu, haksız eylemden doğan tazminat davalarının BK’nun 60/1 maddesi gereğince 1 ve 10 yıllık zamanaşımı sürelerine tabi olduğunu, bir yıllık zamanaşımı süresinin; zarara uğrayanın, zararın varlığını ve zarar vereni öğrendiği günden itibaren işlemeye başlayacağını, aynı Yasa’nın 60/2. maddesi gereğince zarara yol açan eylemin aynı zamanda suç sayılan bir eylemden doğmuş olması durumunda olayda uygulanacak zamanaşımı süresinin, o suçun bağlı olduğu (uzamış) ceza zamanaşımı süresi olacağını, buna göre tazminata konu eylemin aynı zamanda suç teşkil etmesi halinde o suç için öngörülen ceza zamanaşımı süresinin hukuk hakimi tarafından uygulanacağını (HGK.’nun 22/02/2012 tarih ve 2011/4 E.- 2011/640 K; 2012/89 sayılı ve HGK.’nun 06/05/2009 tarih 2009/4-152 Esas ve 2009/155 Karar sayılı kararları) Ceza zamanaşımı süresinin uygulanması için ceza davasının açılmış olması gerekmediğini(Y.4.H.D., 08.04.1999 gün ve E.1163, K.3022; Y.4.H.D., 09.03.1990 gün ve E. 7805 K.2103; Y.II.H.D., 11.12.1996 gün ve E. 1996/6678, K. 1996/8686; Y.II.H.D., 24.02.1997 gün E. 1997/489, K. 1997/1067; HGK; 11.06.2003 gün ve 2003/4-359-406 E., K.) belirterek, İlk Derece mahkemesi hükmünün bozulmasına, yargılamaya devam edilerek davanın kabulüne ile davaya konu kefalet sözleşmesinin iptaline, müvekkilinden cebri icra yolu ile tahsil edilen bedellerin en yüksek ticari faiz uygulanarak davalı bankadan istirdadına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, davalı bankadan kullanılan kredilere müteselsil kefil olan davacının kefaletinin geçersiz olduğunun tespiti ile kefaletlerin iptali, kefalet nedeniyle icra takip dosyasına yapılan ödemelerin istirdatı istemine ilişkindir. Mahkemece davanın hak düşürücü süre yönünden reddine karar verilmiş, karara karşı davacı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu Madde 60 hükmü ” Bir kişinin sorumluluğu, birden çok sebebe dayandırılabiliyorsa hâkim, zarar gören aksini istemiş olmadıkça veya kanunda aksi öngörülmedikçe, zarar görene en iyi giderim imkânı sağlayan sorumluluk sebebine göre karar verir.” şeklindedir. Hâkim, davacının bildirdiği hukuki sebeple bağlı olmayıp, davacının dayandığı dava sebebine uygulanacak kanun hükmünü kendiliğinden araştırıp bulmak ve uygulamakla yükümlü olduğundan, hakların yarışması durumunda da davacının yarışan kanun hükümlerini noksan göstermiş veya hiç göstermemiş olmasının bir önemi yoktur. Hâkim davaya uygulanacak kanun hükümlerini kendiliğinden araştırıp bulmakla yükümlüdür. Burada, hâkimin yarışan kanun hükümlerinden davacı için daha elverişli olan kanun hükmünü kendiliğinden gözetip uygulaması gerekmektedir. TBK madde 60′ da ”zarar gören aksini istemiş olmadıkça veya kanunda aksi öngörülmedikçe ” ifadesi bulunmaktadır. Bir davada maddi olayları anlatmak davacıya, bu maddi olayların hukuki tavsifini yapmak ise mahkemeye aittir. Bir uyuşmazlıkta birden çok hukuki sorumluluk sebebi yarışıyorsa, bu durumda zarar gören aksini kararlaştırmadıkça veya kanunda aksi öngörülmedikçe, hâkim, zarar görene en iyi tazminatı sağlayan sorumluluk sebebine göre karar verecektir. Somut uyuşmazlıkta davacı vekili dava dilekçesinde, davalı banka ile dava dışı şahıs arasında imzalanan kredi sözleşmelerindeki müvekkilinin kefaletlerinin hile, korkutma şeklinde irade sakatlığı yanında, ilk imzalatılan 21.11.2017 tarihli kefalet sözleşmesinin dava dışı …’un çek yaprağı teminat bedeli olduğu ve çek yaprağı teminat bedellerine kafaletin geçersiz olduğu; 13.11.2018 tarihli kredi sözleşmesi yönünden ise TBK 589. maddesinde yer alan “Sözleşmede açıkça kararlaştırılmamışsa kefil, borçlunun sadece kefalet sözleşmesinin kurulmasından sonraki borçlarından sorumludur.” hükmüne aykırılık nedeniyle de geçersiz olduğunu ileri sürmüştür. Yani akdi ilişkiye de dayanılmıştır. Bu durumda mahkemece davacının ileri sürdüğü bu olgular yönünden de inceleme ve değerlendirme yapılarak varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekir iken, eksik inceleme ile karar verilmesi doğru görülmemiştir. HMK.nın (Değişik:22/07/2020-7251/35md.)353/1-a6 maddesinde; “Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması.” hali, kararın kaldırılarak, dosyanın mahkemesine iadesi sebepleri arasında gösterilmiştir. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a.6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dosyanın davanın yeniden görülmesi için mahkemesine iadesine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak, aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul Anadolu 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 17/06/2021 tarih 2020/836 Esas 2021/534 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine, 3-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 4-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 5-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 30/06/2022 tarihinde HMK’nın 353/1-a4, a6 maddeleri gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.