Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/215 E. 2022/1399 K. 06.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/215 Esas
KARAR NO: 2022/1399 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 22/12/2020
NUMARASI: 2020/625 Esas 2020/855 Karar
DAVA: Alacak ve Menfi tespit (Satış Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 06/10/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkili ile davalılar arasında makina alımına dayalı ticari ilişki bulunduğunu, müvekkili tarafından davalılara 24.000 USD nakit ve 45.000 USD çek ve senet olmak üzere toplam 69.000-USD ödeme yapıldığını, davalı …’ın senetlerin bazılarını kendi şirketlerine ciro ettiğini, ancak daha sonra taraflar arasındaki ticari ilişki bozulduğu halde davalılar tarafından ellerinde kalan 20 (yirmi) adet senedin müvekkiline iade edilmediğini, müvekkilinin davalılara bu kadar büyük meblağ ödeme yapması karşılığında davalılardan birşey almadığını, davalıların sebepsiz zenginleşmiş olduklarını, davalılar tarafından iade edilmeyen senetler nedeni ile de müvekkilinin icra tehditi altında kaldığını, dava sonunda alınabilecek maddi tazminatın sonuçsuz bırakılma girişimine karşılık davalı adlarına olan araç ve gayrimenkul kayıtlarına teminatsız ihtiyati tedbir konulmasına, davalıların yanlarında çalıştığı öğrenilen … adlı şahsa senetlerin bir kısmının ciro edilmesi sonucu bu kişi tarafından senetlerin icraya konu olması ile başlatılan icra takibinin ihtiyaten durdurulmasına, davalılar tarafından iade olunmayan 20 (yirmi) adet senedin iadesine, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 1.000,00-TL bedelin ödeme tarihinden itibaren bu işlere uygulanan en yüksek ticari faiz ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.Davalılar vekili cevap dilekçesi ile, 69.000 USD fazla ödeme nedeni ile açılan sebepsiz zenginleşme davasında 1.000-TL üzerinden kısmi dava görülemeyeceğini, eksik harcın tamamlattırılması gerektiğini, davacı tarafından iptali istenen 20 adet senedin beyan edilerek harcının tamamlattırılması gerektiğini, dava dilekçesinde davacı ile müvekkilleri arasında ticari ilişki bulunduğu iddia edilmesine karşın bunun doğru olmadığını, … ve … Ltd.Şti.’nin davacı ile bir makina alım satım ilişkisi olmadığını, davacı ile … Ltd.Şti arasında makina kiralama ilişkisi olduğunu, ancak Davacı tarafından sunulan bazı senet fotokopilerinin bu kiralama ilişkisi ile ilgisi olmadığını, davacı tarafından 24.000 USD nakit ödeme yapıldığı iddia edilmekle birlikte böyle bir ödemenin yapılmadığını, 45.000-USD’lik çek ve senet ödediği iddiası ile ilgili olarak, ödeme tarihleri, yeri ve kime ödeme yapıldığı bildirilene kadar kabul etmediklerini, 30/08/2012 vadeli 5.000-USD tutarlı … keşideli, … lehdarlı senet fotokopisi, 30/09/2012 vadeli, 5.000-USD tutarlı … keşideli, … lehdarlı senet fotokopisi, 30/10/2012 vadeli, 5.000-USD tutarlı … keşideli, … lehdarlı senet fotokopisi, 30/11/2012 vadeli, 5.000-USD tutarlı … keşideli, … lehdarlı senet fotokopisi, 30/12/2012 vadeli, 5.000-USD tutarlı … keşideli, … lehdarlı senet fotokopisi, 30/01/2013 vadeli,5.000-USD tutarlı … keşideli, … lehdarlı senet fotokopisi, 28/02/2013 vadeli, 5.000-USD tutarlı … keşideli, … lehdarlı senet fotokopisi, 30/03/2013 vadeli, 5.000-USD tutarlı … keşideli, … lehdarlı senet fotokopisi, 30/04/2013 vadeli, 5.000-USD tutarlı … keşideli, … lehdarlı senet fotokopisinin asıllarının kasaya alınarak nerde, ne zaman ve kime ödendiği bilgisinin davacı tarafından verilmesi gerektiğini, davacı ile diğer davalı … Ltd.Şti arasında kira sözleşmesi ilişkisi olduğunu, bu sözleşme sebebi ile müvekkili ile davacı arasında sorunlar yaşandığını, davacının aylık kira bedellerini ödemediği için müvekkili ile aralarında sorunlar yaşandığını, ve kira sözleşmesinin 07/05/2014 tarihli ihtarname ile feshedildiğini, buna karşılık davacının 19/11/2014 tarihinde müvekkili şirkete ve müvekkili …’a ihtar göndererek gerçek sözleşmenin alımsatım sözleşmesi olduğunu, 69.000 USD istediğini, daha sonra … Ltd.Şti’nden kiraladığı makinaları nakliyeci vasıtasıyla iade ettiğini bildirerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.Dava değeri, 20.06.2017 tarihinde davacı vekili tarafından 157.585,50 TL olarak ıslah edilmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 24/04/2018 tarih ve 2015/752 Esas – 2018/475 Karar sayılı kararında;”…Davacı tarafça yapılan ödemelerin davalı …’a yapılmış olması nedeniyle, davalılar … Sanayi Ve … İthalat İhr. San ve Tic. Ltd Şti. Ne karşı açılmış olan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine dair verilen 2018/475 sayılı 24/04/2018 tarihli karar taraflarca istinaf edilmeksizin kesinleşmiş olduğundan, bu nedenle bu davalılar yönünden hüküm oluşturulmasına yer olmadığı kararı verilmiştir.Dosyaya sunulan dekont örnekleri, celbedilen banka kayıtları ve davacı defterlerinde yapılan inceleme sonucunda düzenlenmiş denetime açık rapor ile davacının makine alımı için davalı …’a 45.000,00 USD ödeme yaptığı, davalı …’ın davacıya makine teslimi yapmadığı ve davacının davalı …’tan 45.000,00 USD alacaklı olduğu tespit edilmiş olduğundan, davalı … vekilince ödendiği iddia edilen son senedin tarihinin 30.04.2013 olduğu, bu tarihin üzerinden yaklaşık 2,5 sene sonra dava açıldığı, bu süre zarfında zamanaşımı işlediği, davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiği savunulmuş ve mahkememizin 2018/475 sayılı 24/04/2018 tarihli hükmü zaman aşımı defiinin değerlendirilmesi bakımından kaldırılmış olmakla, davacının müvekkili ile davalılar arasında makina alım satışına dayalı ticari ilişkide, müvekkili tarafından 25.000 USD nakit ve 45.000 USD çek ve senet olmak üzere toplam 69.000-USD ödeme yaptığını, davalı …’ın senetlerin bazılarını kendi şirketlerine ciro ettiğini, ancak daha sonra taraflar arasındaki ticari ilişki bozulduğu halde davalı tarafından ellerinde kalan 20 adet senedin müvekkiline iade edilmediğini iddia eder olduğu, davalının davacı tarafından sunulan bazı senet fotokopilerinin bu kiralama ilişkisi ile alakası olmadığını, davacı tarafından 24.000 USD nakit ödeme yapıldığı iddia edilmekle birlikte böyle bir ödemenin yapılmadığını, 45.000-USD’lik çek ve senet ödediği iddiası ile ilgili olarak, birden fazla senet fotokopisinin asıllarının kasaya alınarak nerde,ne zaman ve kime ödendiği bilgisinin davacı tarafından verilmesi gerektiğini savunduğu, davalının savunmasına ve zaman aşımı itirazına konu ettiği senetlerden sonuncusunun keşidecisi …, lehdarı … olan 30/04/2013 vadeli, 5.000-USD tutarlı senet olduğu, davanın ise 21/07/2015 tarihinde açıldığı, dava konusu alacağın 10 yıllık zaman aşımına tabi olduğu ve davalı …’ın zaman aşımı itirazının BK 147 maddesi gereğince reddinin gerektiği kanaatine varılmış, dosyaya sunulan dekont örnekleri, celbedilen banka kayıtları ve davacı defterlerinde yapılan inceleme sonucunda düzenlenmiş denetime açık rapor ile davacının makine alımı için davalı …’a 45.000,00 USD ödeme yaptığı, davalı …’ın davacıya makine teslimi yapmadığı ve davacının davalı …’tan 45.000,00 USD alacaklı olduğu tespit edilmiş olmakla davacının davasının kabulüne, 1.000 TL nın dava tarihinden itibaren 156.585,50 TL nın ıslah tarihi olan 20/06/2017 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalı …’tan tahsili ile davacıya ödenmesine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.”gerekçesi ile, “1-Davalılar … Tic. Ve San Ltd Şti ve … San ve Tic. Ltd Şti hakkındaki mahkememizce verilmiş olan 2015/752 Esas 2018/475 Karar sayılı karar istinaf edilmeyerek kesinleşmiş olduğundan, bu davalılar yönünden yeniden hüküm oluşturulmasına yer olmadığına, 2-Davacının davasının kabulüne, 1.000 TL nın dava tarihinden itibaren 156.585,50 TL nın ıslah tarihi olan 20/06/2017 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalı …’tan tahsili ile davacıya ödenmesine,” karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili ve davalı … vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı … vekili istinaf dilekçesi ile, Davacı tarafın iddia ettiği alacağını sebepsiz zenginleşmeye dayandırdığını, Davacının, keşidecisi olduğu, lehdarı ise … olan senetlerin makine alımı için verildiğini, makinelerin verilmediğini bu nedenle sebepsiz zenginleşmenin meydana geldiğini iddia ettiğini,Mahkemenin önceki kararındaki yanlışından dönmemek için bu kez başka bir yanlış karar verdiğini, kararda “davalının savunmasına ve zaman aşımı itirazına konu ettiği senetlerden sonuncusunun keşidecisi …, lehdarı … olan 30/04/2013 vadeli, 5.000-USD tutarlı senet olduğu, davanın ise 21/07/2015 tarihinde açıldığı, dava konusu alacağın 10 yıllık zaman aşımına tabi olduğu ve davalı …’ın zaman aşımı itirazının BK 147 maddesi gereğince reddinin gerektiği kanaatine varılmış,” denildiğini, Dosya kapsamında davacı … ile davalı … arasında makine alım satımını içeren herhangi bir yazılı belge olmadığını, Senetlerin üzerinde nakten alındıklarına lişkin beyan bulunduğunu, bu beyan karşısında mahkemenin genel zamanaşımına dayanmasının açıkça hukuka aykırı olduğunu, yerel mahkemenin hukuk normları yerine sübjektif görüşlerine dayanarak karar verdiğini, davacı … ile … arasında makine alım satımını içeren herhangi bir yazılı sözleşme bulunmadığından dolayı, yine davacı … ile … arasında herhangi bir faturalaşma bulunmadığından dolayı, genel zamanaşımından bahsetmenin mümkün olmadığını, TBK’nun 82. maddesinde;  “Sebepsiz zenginleşmeden doğan istem hakkı, hak sahibinin geri isteme hakkı olduğunu öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde zenginleşmenin gerçekleştiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar.Zenginleşme, zenginleşenin bir alacak hakkı kazanması suretiyle gerçekleşmişse diğer taraf, istem hakkı zamanaşımına uğramış olsa bile, her zaman bu borcunu ifadan kaçınabilir.” denildiğini, Davacı taraf makine alımı ve makinenin kendisine verilmediği iddiasına dayandığından, davacının her ödediği senedin tarihinde iki yıllık sürenin işlediğini, son senedin üzerinden de iki yıldan fazla bir zaman geçtiğini, davanın zamanaşımı nedeni ile dava reddinin gerektiğini, Davacının kısmi dava açtığını, açılan davalardan bir tanesinin değerinin 1.000,00-TL olduğunu, ikinci talebin ise 20 adet senedin iptali ya da taraflarına iadesine yönelik olduğunu, bu 20 adet senedin miktarının belirsiz olduğunu, bu talep yönünden harç ödenmediğini, mahkemece senetlerin iptaline, iadesine yada davanın reddine ilişkin bir karar da oluşturmadığını, Mahkemece hükme esas yapılan bilirkişi raporları yetersiz olup, hükme esas alınamayacağını, mahkemenin davayı kabul gerekçesi iki ana unsura dayandığını, Mahkemece “taraflar arasında makine satımı konusunda fatura, irsaliye ile belgeli ticari ilişki bulunmadığının” beyan edildiğini, davcı ile davalı … arasında makine alım satımı konusunda bir anlaşma olmadığını, bunu iddia eden davacının ispatla yükümlü olduğunu, davacnın senetlerin makine satımı için verildiğini ispatla mükellef olduğunu, Davadaki temel dayanağın, davacı …’in müvekkilleri ile makine alım satımına dayalı bir ticari ilişki kurduğu iddiası olduğunu, dosya kapsamında ve bilirkişi raporunda böyle bir makine alım satım ilişkisi bulunamadığını, davacı … tarafından davalı …’a verilen senetlerin kendi başına bir borç belgesi olduğunu, bu senetlerin karşılığında makine alması gerektiğini söyleyen davacının bu iddiasını ispatlaması gerektiğini, bu nedenle bilirkişinin …’a ödendiğini ifade ettiği senetler ile müvekkilini borçlu çıkarmanın mümkün olmadığını, davacının kambiyo senetleri gereğince borcunu ödediğini, Dosyadaki tek yazılı belgenin kira sözleşmesi olduğunu, kira sözleşmesi gereğince aylık 600,00-TL kira bedeli kararlaştırıldığını, eğer dosyadaki hukuki sorun kira sözleşmesi ile ilgili olsaydı, davanın Sulh Hukuk Mahkemesinde BK’nun kira babına ilişkin hükümleri ile görülmesi gerekeceğini, oysa mahkemedeki iddianın senetlerin bedelsizliğine ilişkin olduğunu, Bilirkişi tarafından …’a keşide edilen senedin ödemesi …’a ödenmiş gibi hesap yapıldığını, bilirkişinin böyle bir hesap yapmasına ne TTK’nunda nede HMK’da uygun bir madde bulunmadığını, Bilirkişinin ayrıca gerçek kişilerle tüzel kişilik ayrımını yok sayarak, MK’nun birinci babını yok saydığını, davacının …’a yaptığı ödemenin, …’a yapılmış sayılması gerektiğini, aksine bir düşünce ile davacının …’a yaptığı ödemenin … şirketine yapılmış sayamayacaklarını, Mahkemenin gerekçeli kararının sonuç bölümünde “davacının makine alımı için …’a 45.000.-USD ödeme yaptığı, davalı …’ın da davacıya makine teslimi yapmadığı” denildiğini, fakat mahkemenin yukarıdaki beyanları hangi ispat ve delil kuralına dayandırdığını göstermediğini, her ne kadar mahkemece davacı defterlerinde yapılan inceleme sonucunda denetime açık rapor ile davayı ispatlanmış saymış ise de, bilirkişi raporunun hükme esas alınacak bir tarafı bulunmadığını, Davacının makine almak için ödeme yaptığı iddiasını ispatlaması gerektiğini, dosya kapsamında davacının müvekkillerinden makine alacağını gösteren bir yazılı anlaşma bulunmadığını, mahkemenin bu gerçeğe gözünü kapattığını, Herhangi bir kişinin, herhangi bir kişiye kambiyo senedi vermesi ve onu ödemesinden sadece; kambiyo senedi veren kişinin borçlu olduğu, kambiyo senedi için yapılan ödemenin de bir borcun ödenmesi olduğu sonucunun çıkarılabileceğini, kambiyo senedinin ödenmesinden dolayı keşidecinin lehtarından alacaklı olduğuna ilişkin bir sonuç çıkarılamayacağını, kambiyo senetlerinin sebebinden ari olduğunu, kambiyo senedinden dolayı borçlu olmadığını iddia eden kişinin, kambiyo senedini değerinden düşürecek kuvvette bir yazılı delil ile iddiasını ispatlaması gerektiğini, dosya kapsamı içerisinde böyle bir delil olmadığını, Eski TTK’da yer alan 83/2 fıkrasına göre davacının hasmının ticari defterlerine dayanmadığını, taraflarında davalı şirketlerin ticari defterleri ibraz edilmediğinden, yalnızca davacının defterleri üzerinden yapılan inceleme ile davacının iddiasını ispat etmiş sayılamayacağını, zira davacının münhasıran davalıların defter ve kayıtlarına dayanmadığını, Mahkemenin kendisine ibraz edilen Yargıtay kararlarını da değerlendirmediğini, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2013/19-1622 E sayılı kararında bononun sebepten mücerret olmadı nedeniyle, bononun muvazaalı alındığını iddia eden tarafın bunu ispatla yükümlü olduğunun belirtildiğini, Bonoda kural olarak ispat yükünün senedin bedelsiz olduğunu iddia eden tarafa ait olduğu, ancak, bir defa bir mal alışverişine dayandığı “malen” kaydıyla ya da bir alacak borç ilişkisine dayandığı “nakden” kaydı ile senede yazılmışsa, artık buna uyulmak gerektiğini, bu kayıtların aksinin savunulmasının senedin ta’lili anlamına geleceğini, böyle bir durumda ispat yükünün yer değiştireceğini, senedi ta’lil edenin, savını kanıtlamak yükümlülüğü altına gireceğini, senette borcun nedeni “mal” ya da “nakit” olarak belirtilmişse, tarafların yazılı borç sebebine dayanmaya hakkı olacağından, ispat yükünün bunun aksini ileri süren tarafa ait olacağını, eğer yanlardan biri senet metninde yazılı kaydın doğru olmadığını söylüyorsa, lehine olan senet karinesinin çürümüş sayılacağını, bunun sonucu olarak da, iddiası paralelinde ispat yükünü de üstleneceğini, buna senedin ta’lili denmekte olduğunu, bu anlamda ta’lilin senet metninde açıklanan düzenleme ( ihdas ) nedenine aykırı beyanda bulunma anlamına geldiğini, nihayet, “malen” ibaresi bulunan bir bonoda malın teslim alındığının, borçlu tarafından ikrar edildiğini, alacaklının malı teslim ettiğini kanıtlamak yükümlülüğü olmadığını, yazılı ikrarın aksini diğer bir deyişle, malın teslim edilmediğini borçlunun kanıtlamak yükümlülüğünde olduğunu (HGK’nun 17.12.2003 gün ve E:2003/19-781, K:2003/768 Sayılı ilamı), Menfi tespit davasında kural olarak, hukuki ilişkinin varlığını ispat yükünün davalı/alacaklıda olduğunu ve alacaklının hukuki ilişkinin ( borcun ) varlığını kanıtlamak durumunda olduğunu, borçlu bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmiş, ancak bu hukuki ilişkinin senette görülenden farklı bir ilişki olduğunu ileri sürmüşse bu kez, hukuki ilişkinin kendisinin ileri sürdüğü ilişki olduğunu ispat külfetinin borçluya geçeceğini, zira davacı borçlunun senedin bir hukuki ilişkiye dayanmadığını değil, başka bir hukuki ilişkiye dayandığını ileri sürerek temel bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmekte olduğunu, (HGK’nun 17.12.2003 gün ve E:2003/19-781, K:2003/768, 12.10.2011 gün ve E:2011/19-473, K:2011/607, 4.12.2013 gün ve E:2013/19-89, K:2013/1645, 14.5.2014 gün ve E:2013/19-1155, K:2014/660 sayılı ilamları ) Dosyaya davacı tarafından sunulan fotokopilerin herhangi bir delil değeri olmadığını, her zaman temin edilebilecek belgelerden olduğunu, ibraz edilen senet fotokopilerini kabul etmediklerini başından beri ifade ettiklerini, Yargıtay içtihatları göz önüne alındığında davacı tarafın iddiasını ispatlayamadığını, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, kabulüne karar verilmesinde herhangi bir isabet bulunmadığını, Mahkemece 2.718,87.-TL harç ile 953.-TL yargılama giderinin müvekkili …’tan alınmasına karar verildiğini, oysa diğer iki davalıya karşı açılan davanın red edildiğini, mahkeme masraflarının üçe bölünmesi gerekirken, tamamının müvekkiline yüklenmesinde isabet bulunmadığını, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın reddine yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, ilk derece mahkemesinin zamanaşımı yönünden vermiş olduğu red kararının hukuka uygun olduğunu, davalı her ne kadar sürekli olarak senetlere dayanarak zamanaşımı definde bulunduysa da Borçlar Kanunu ve TTK’nın amir hükümlerine ve yapılan işin sözleşmeye bağlı bir borç olması sebebiyle; hem borcun doğumu hem de dava tarihi itibariyle bir zamanaşımı söz konusu olmadığını, bu bakımdan ilk derece mahkemesinin zamanaşımı definin reddine ilişkin kararının onanmasını talep ettiklerini, Her ne kadar ilk derece mahkemesince daha evvel davacı tarafın kararı istinaf etmediği belirtilmişse de; 27/06/2018 tarihli istinaf dilekçesi ile mahkemenin pasif husumet yönünden reddettiği diğer davalılar açısından; tüm davalıların müşterek ve müteselsil sorumluluklarına karar verilecek şekilde hükmün düzeltilmesinin talep edildiğini, bu durumun ilk derece mahkemesinin gözünden kaçtığını, Tüm dava süresince davalının sunmuş olduğu beyanlar, toplanan deliller, senet örneklerinden açıkca görüleceği üzere; davalı …’ın tekstil makineleri alım-satımı yapan bir tüccar olduğunu, diğer davalıların ise kendisinin sahibi olduğu şirket olduklarını, davalının alım satımları bu şirketler üzerinden yaptığını; ancak kanaatlerine göre, şirketlerinde az vergi ödemek ya da başka sebeplerle senet ve diğer ödemeleri kendi ismi üzerine aldığını, belgeler incelendiğinde de bu görüleceğini, zira davalının senetlerin bir kısmını kendi şirketine ciro ederek tahsil ettiğini, bir kişinin kendi namına olan bir senedi kendi şirketine ciro etmesindeki maksadının, kanaatlerince alım-satım yaptığı makinelerde kar marjının çok ciddi olması sebebiyle çıkacak vergi farkını ödemekten kaçınmak olduğunu, yoksa tekstil makineleri satan iki şirketi olan bir kişinin makineleri sanki satmıyormuş da kiralıyormuş gibi şirketleri üzerinden kiralama sözleşmesi yapmasının; ancak senetleri kendi namına almasının başka bir açıklaması olamayacağını,Davalının kendince sebeplerle işlerini bu şekilde yürüttüğünü, ticari yaşamın düzenini, insanların birbirlerine olan güvenlerini, yasanın etrafından dolanmak ya da başkaca haksız yöntemler bularak sömürülmesini; haliyle müvekkili gibi dürüst iş adamlarının mağdur olmasını hukuk sisteminin korumayacağını düşündüklerini, Davalı …’ın yöneticisi ve sahibi olduğu, üzerinden alım-satımlar yaptığı; yani hem kendisiyle şirketlerinin iş kolu yönünden kurulan bağ açısından hem de husumet yönünden diğer davalılar olan şirketlerinin de kararda müşterek ve müteselsil sorumlu tutulması gerektiğini, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının davalı … yönünden onanmasına, mahkemenin pasif husumet yönünden reddettiği diğer davalılar açısından ise tüm davalıların müşterek ve müteselsil sorumluluklarına karar verilecek şekilde hükmün düzeltilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, ticari satış ilişkisine dayalı olarak davalılara verildiği iddia olunan senet ve çeklerden bedeli ödenenlerin bedelinin iadesi, aynı ilişki kapsamında ödendiği iddia olunan nakit tutarın iadesi, bedeli ödenmeyen yirmi adet senedin iptali veya iadesi istemine ilişkindir. Davacı vekilince 20/06/2017 harçlandırma tarihli ıslah dilekçesi ile dava değeri 45.000,00-USD’ye yükseltilmiştir. İlk derece Mahkemesi’nin 2015/752 esas, 2018/745 karar sayılı ve 02/05/2018 tarihli kararı ile; davalılar … Ltd Şti ve … Tic Ltd Şti’ye karşı açılan davanın reddine, davalı …’a karşı açılan davanın kabulüne, 1.000,00-TL’nin dava tarihinden itibaren, 156.585,50 TL’nin ıslah tarihi olan 20.06.2017 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalıdan alınarak davacıya ödenmesine dair verilen karara karşı davalı … ve davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.Dairemizin 2019/218 esas, 2020/1111 karar Sayılı, 15/10/2020 tarihli kararı ile; davalılar vekilinin 18/08/2015 tarihli cevap dilekçesinde, davanın zamanaşımına uğradığını belirterek zamanaşımı definde bulunduğu halde ilk derece mahkemesince zamanaşımı defi konusunda olumlu veya olumsuz bir karar verilmediği, yine davacı tarafından verilen ıslah dilekçesine karşı davalılar vekili tarafından verilen beyan dilekçesinde ıslah edilen miktarın zamanaşımına uğradığını belirtip zamanaşımı itirazında bulunmasına rağmen mahkemece ıslah edilen miktara yönelik zamanaşımı itirazı yönünden olumlu veya olumsuz bir karar verilmediği, 11/01/1940 T. 15/70 sayılı İçtihatı Birleştirme Kararında da “Zamanaşımı defi davanın esası hakkında her türlü muameleye manidir. Bu sorun halledilmeden davanın esası incelenemez,” denildiği, HMK’daki emredici usul kuralı ve İçtihatı Birleştirme Kararı’na göre mahkemenin tahkikatten önce zamanaşımı konusunda olumlu veya olumsuz bir karar vermesinin zorunlu olduğu (Bkz: Yargıtay 19. HD. 20/06/2013 T. 2013/7760 E. 11536 K., Yargıtay 11. HD. 21/01/2014 T. 2012/10582 E. 2014/1283 K., Yargıtay 4. HD. 19/10/2016 T. 2016/8273 E. 2016/10213 K.), HMK’ nın 297/2 maddesine göre mahkemenin tarafların taleplerinin her biri hakkında karar vereceği düzenlenmiş olup, yine 297/1-c. fıkrasına göre gerekçe yazılmasının zorunlu bulunduğu, HMK’ nın 297. maddesine uygun olarak verilmeyen kararın istinaf aşamasında denetlenmesine imkan bulunmadığı, HMK’nın 353/1-a-6. maddesinde tarafların davanın esası ile gösterdikleri delillerin toplanmadan veya deliller değerlendirilmeden karar verilmiş olmasının, inceleme yapılmadan kararın kaldırılarak yeniden karar verilmek üzere mahkemesine gönderilmesi sebeplerinden sayıldığı, tarafların taleplerinin biri hakkında her hangi bir karar verilmemesi halini de bu madde kapsamında değerlendirmek gerekeceği, sonuç itibariyle, somut olayda zamanaşımı def’inin davalı vekili tarafından istinaf sebepleri arasında ileri sürüldüğü, istinafa konu zamanaşımı def’ine ilişkin istinaf talebinin incelenmesi için öncelikle ilk derece mahkemesi tarafından zamanaşımı konusunda fiilen verilmiş bir karar bulunmasının zorunlu olduğu, dar istinaf kanun yolu isteminde HMK. 341, 353/1-a/6 maddesi uyarınca mahkeme yerine geçerek karar vermenin de mümkün olmadığı, gerekçeleri ile davalı … vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, davalıların zamanaşımı defi karara bağlanmadan ve deliller değerlendirilmeden karar verildiğinden, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının davalı … vekilinin diğer istinaf sebepleri incelenmeden ve davacı vekilinin istinaf sebepleri bu aşamada incelenmeden HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca kaldırılmasına ve davanın usulüne uygun şekilde yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir. Dairemizin kaldırma kararı üzerine ilk derece mahkemesi tarafından dosya yeniden 2020/625 esas numarasına kaydedilmiş ve kaldırma sonrası 22/12/2020 tarihli ilk celsede verilen ara karar ile, dava konusu alacak 10 yıllık zaman aşımına tabi olduğundan, zaman aşımı itirazı BK 147 maddesi gereğince reddedilerek, aynı celsede tahkikat bitirilmiştir. İlk derece Mahkemesi 2020/625 esas, 2020/855 karar sayılı ve 22/12/2020 tarihli kararında; yukarıda alıntılan gerekçe ile, davalılar … Ltd Şti ve … Ltd Şti hakkındaki mahkemece daha önce verilmiş olan 2015/752 Esas 2018/475 Karar sayılı kararın istinaf edilmeyerek kesinleşmiş olduğundan bahisle bu davalılar yönünden yeniden hüküm oluşturulmasına yer olmadığına, davacının davalı …’a karşı açtığı davanın kabulü ile 1.000,00-TL nın dava tarihinden itibaren, 156.585,50-TL nın ıslah tarihi tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalı …’dan tahsili ile davacıya verilmesine karar vermiş, karara karşı davacı vekili ve davalı … vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Dava dilekçesi incelendiğinde davacının iddiasının; davalılarla arasında makina satışı konulu ticari satış ilişkisi bulunduğu, davalılara satış bedeli olarak 24.000,00-USD nakden ödeme yaptığı, ayrıca bir kısım bono ve çekler verdiği, bu kambiyo senetlerinden toplam 45.000,00-USD tutarlı 7 adet bono ve bir adet çekin vadelerinde ödendiği, vadeleri gelmeyen yirmi adet bonoun ise henüz ödenmediği, davalıların satış ilişkisine konu makinaları kendisine teslim etmedikleri yönünde olduğu anlaşılmaktadır. Dava dilekçesinin sonuç kısmında iki ayrı talep ileri sürülmüş olup, bunlardan ilki ödenen tüm bedellerin davacıya iadesi, ikincisi ise bedelsiz kalan yirmi adet bononun bononun iptali yahut davacıya iadesi talebidir. Davalı … vekilince istinaf dilekçesinde; mahkemece bu yirmi adet bononun belirlenmesi ve bonoların değeri üzerinden eksik nispi harcın tamamlanması gerektiği, bu eksiklik giderilmediği gibi, davacının talebi hakkında herhangi bir karar da verilmediği ileri sürülmüştür. Davacı yan dava dilekçesinde, davalılar ile arasındaki makina satışı ilişkisinden doğan satış bedeli borcunun ifası uğruna verilen yirmi adet bononun bedelsiz kaldığını iddia etmiş ve bu bonoların iptalini talep etmiştir. Davacının bu talebi bedelsiz kalan yirmi adet bonodan ötürü borçlu olmadığının tespitine yönelik olup, ödenmiş bedellerin iadesi talebinden bağımsız ikinci bir taleptir. HMK’nun 297/1-c ve 297/2 maddelerine göre mahkeme tarafların taleplerinin her biri hakkında karar vermek ve kararını gerekçelendirmek zorundadır. Mahkemece davacının menfi tespit talebi yönünden, istinaf denetlenmesine açık olumlu veya olumsuz bir hüküm kurulmadığı anlaşılmıştır. Öte yandan davacının menfi tespit talebi nispi harca tabidir. Nispi harca tabi davalarda davacı, 6100 Sayılı HMK’nun 119/1-d maddesi uyarınca davanın konusu ve değerini dilekçede belirtmek, aynı Kanunun 120 maddesi uyarınca da bu değer üzerinden peşin nispi harcı yatırmak zorundadır. Mahkemece menfi tespit talebi yönünden yargılamaya devam olunması ve bir karar verilebilmesi için peşin nispi harcın yatırılması zorunludur. Mahkemece menfi tespit talebine konu bonoların dava tarihi itibariyle değerini açıklaması ve bu değer üzerinden eksik peşin nispi harcı tamamlaması için davacı yana 6100 Sayılı HMK’nun 120/1 ve Harçlar Kanunun 30, 32 maddeleri uyarınca kesin süre verilmesi, harcın verilen kesin süre içerisinde yatırılması halinde yargılamaya devam olunması, harcın yatırılmaması halinde menfi tespit talebi yönünden dosyanın işlemden kaldırılması, kanuni süre içerisinde yenileme yapılmaması halinde buna göre işlem yapılması gerekirken, harç tamamlatılmadığı gibi talep hakkında herhangi bir hüküm kurulmamış olması yerinde olmamış, davalı vekilinin bu yöndeki istinaf talebi yerinde görülmüştür. Davacının, hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmeyen menfi tespit talebi bakımından aydınlatılması gereken diğer husus ise; bu bonoların dayanağı olduğu iddia olunan satış ilişkisinin davalılardan hangisi ile kurulduğu, bonoların kambiyo vasfı taşıyıp taşımadığını tespit bakımından, keşideci, lehdar, vade, tanzim tarihi bilgilerinin neler olduğu hususlarıdır.Davacının dava dilekçesinde; 6100 Sayılı HMK’nun 119/1 maddesinin (e) bendi uyarınca iddiasının dayanağı olan tüm vakıaların sıra numarası altında özetlerini, (f) bendi uyarınca iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğini belirtmesi zorunludur. Bu düzenlemeler; aynı Kanunun 194. maddesinde ifadesini bulan, tarafın somutlaştırma yükümlülüğünün bir görünümüdür. Buna göre; taraflar, dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırmakla ve dayandıkları delilleri ve hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtmekle yükümlüdürler. 6100 sayılı HMK.’nun 31. maddesinde ise; hakimin, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz ya da çelişkili gördüğü konular hakkında taraflara açıklama yaptırabileceği, soru sorabileceği, kanıt gösterilmesini isteyebileceği belirtilmiştir. Bu hüküm dava malzemesinin taraflarca getirilmesi ilkesinin bir istisnası olmayıp, tarafların iddiasının ve savunmasının yeterince açık olmaması, belirsiz veya çelişki olması durumunda, uyuşmazlığı çözmekle ödevli hakimin, tarafların ne dediklerini tam olarak öğrenip doğru karar vermesi gereğinden kaynaklanmaktadır. Şüphesiz burada hakim davanın taraflarının iddia ve savunmalarının sınırları içerisinde kalmak koşulu ile tarafları dinleyebilir ve delil göstermelerini isteyebilir(Yılmaz,Ejder; Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, 2. Bası, Yetkin Yayınları, Ankara 2013, s. 354 ila 355, 362 ila 363) Davacının iddiasının dayanağı olan tüm vakıaların sıra numarası altında özetleri ve iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği hususlarında, mahkemenin, davayı aydınlatma yükümlülüğü gereği, davacıya soyut ve belirsiz hususları somutlaştırması için süre vermesi gerekir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2020/10-559 esas, 2022/674 Karar Sayılı, 18/05/2022 tarihli ilamında; HMK’nın 119. maddesinin 1. fıkrasının (e) bendi ve 194. maddesi gereğince dava dilekçesinde somutlaştırma yükünün yerine getirilmemiş olması hâlinde, davayı aydınlatma ödevi ve ön incelemedeki görevi gereği hâkimin, soyut ve belirsiz hususların somutlaştırılmasını (yeni bir vakıa ileri sürülmeden, sadece mevcut vakıa çerçevesinde) davacıdan istemesi ve bu eksiklik tamamlanırsa yargılamaya devam edilerek karar verilmesi gerektiğine hükmetmiştir. Şu halde mahkemece; menfi tespit talebine konu bonoların dayanağı olduğu iddia olunan satış ilişkisinin davalılardan hangisi veya hangileri ile kurulduğu, bonoların kambiyo vasfı taşıyıp taşımadığını tespit bakımından, keşideci, lehdar, vade, tanzim tarihi bilgilerinin neler olduğu hususlarını açıklamak ve bu konudaki delillerini sunmak üzere sonuçları hatırlatılarak kesin süre verilmesi ve sonucuna göre işlem yapılması gerekirken, gerek dilekçe teatisi aşamasında, gerekse tahkikat aşamasında bu konuda herhangi bir değerlendirme yapılmamış olması yerinde olmamıştır. Bu gerekçelerle davalı … vekilinin, davacının menfi tespit talebine konu yirmi adet bonoya yönelik istinaf sebepleri haklı bulunmuştur. Davalı vekilince, taraflar arasında bir satış ilişkisi olmadığı, bedel iadesi iddiasına dayanak gösterilen ödenmiş bonoların ve çekin, davacının davalı …’a olan borcundan ötürü verildikleri ve ödendikleri, diğer davalılardan … Şirketi ile davacı arasında makina kirası ilişkisi bulunduğu, ancak toplam 45.000,00-USD bedelli bonoların ve çekin bu kira ilişkisi ile ilgisi bulunmadığı, kambiyo senetlerinin sebepten mücerret oldukları, bu nedenle bu senetlerin makina satışı ilişkisinden doğan satış bedeli borcunun ifası uğruna verilip ödendiklerini ispat yükünün davacı üzerinde olduğu, tüm senetlerin keşidecisinin davacı, lehdarının ise davalı … olduğu, senetlerin diğer davalı şirketlere ciro edilmiş olmasının davacı ile davalı şirketler arasında bir satış ilişkisinin varlığını göstermeyeceği, öte yandan bu senetlerin asıllarının dosyaya sunulmadığı, fotokopi belgelerin de kabul edilmeyeceği, davalı …’ya karşı açılan ve ispat olunamayan davanın reddinin gerektiği ileri sürülerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması talep edilmiştir. İlk derece mahkemesinin kabul kararının dayanağı bonolar ve çekin suretleri ile ödeme dekontları ve ibraz bilgileri incelendiğinde; bonoların ve çekin keşidecisinin davacı, lehdarının davalı … olduğu, bonoların vadelerinde davalı …’ya ödendikleri, çekin ise davalı … tarafından üçüncü kişiye ciro edildiği, hamil tarafından muhatap bankaya ibraz sonucu tahsil edildiği, böylece davacının davalı …’ya toplam 45.000,00-USD ödeme yaptığı hususunda çekişme bulunmadığı, çekişmenin bu kambiyo senetlerinin veriliş nedenine ilişkin olduğu anlaşılmıştır. Davacı tarafından, davalı şirketler ile aralarında makine satış ilişkisi olduğu, davalı …’nın davalı şirketlerin sahibi olduğu, ödemelerin şirkete değil davalı …’ya yapıldığı, bu nedenle bonoların ve çekin lehdarının davalı … olduğu, mal teslimi yapılmadığı, ödenen bedellerin iadesinin gerektiği, şirketlerin sahibi olan davalı …’nın da bedel iadesi’nden sorumlu olduğu iddia olunmuş, davalı … tarafından kambiyo senetlerinin davacının davalıya olan borcuna istinaden verildikleri ve ödendikleri, davalı şirketlerle ilgilerinin bulunmadığı, kaldı ki davalı şirketler ile davacı arasında bir satış ilişkisinin de mevcut olmadığı savunulmuştur. Bonoların üzerinde “malen” veya “nakden” kaydı bulunmamaktadır. Bonoların ve çekin aslı mahkemece dosyaya ibraz ettirilmediğinden, asılları üzerinde bu türden bir kayıt bulunup bulunmadığı incelenememiştir. Mahkemece senet asılları getirtilerek incelenmesi, dosyaya sunulan fotokopiler ile asılların karşılaştırılması gerekirken fotokopi belgeler üzerinden değerlendirme yapılması yerinde olmamıştır. Davacı yanın alacak talebi bakımından yapılan incelemde; dava dilekçesinin içeriğinden 69.000,00-USD ödemenin iadesinin istendiği anlaşılmaktadır. Dava dilekçesinde, davanın kısmi dava mı belirsiz alacak davası mı olduğu hususunda açıklık bulunmamakla birlikte, cevaba cevap dilekçesi ile bedel iadesi talebi bakımından davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı açıkça beyan edilmiştir. Şu halde; mahkemece, davacının iade alacağı talebi bakımından; belirsiz alacak davası açmakta hukuki yararı bulunup bulunmadığı hususunda değerlendirme yapılması gerekirken, dava şartı olan bu hususunun tartışılıp değerlendirilmemesi yerinde olmamıştır. Davacı vekilinin, davalı şirketler yönünden davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddedilmesinin doğru olmadığı, istinafa konu ikinci kararda daha önce verilen red kararının istinaf edilmeden kesinleşmesi nedeniyle yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmiş ise de; mahkemenin ilk kararının da taraflarınca istinaf edildiği, bu hususun mahkemenin gözünden kaçtığı, davalı …’nın alım satımları davalı şirketler üzerinden yaptığı; ancak senet ve diğer ödemeleri kendi ismi üzerine aldığı, zira davalı …’nın senetlerin bir kısmını kendi şirketine ciro ederek tahsil ettiği, davalı şirketlerin de alacaktan müteselsilen sorumlu olmalarının gerektiği yönündeki istinaf sebebine gelince; öncelikle davacı vekilinin İlk derece Mahkemesi’nin 2015/752 esas, 2018/745 karar sayılı ve 02/05/2018 tarihli, davalı şirketler yönünden verilen ilk red kararına karşı istinaf başvurusunda bulunduğu, dairemizin 2019/218 esas, 2020/1111 karar Sayılı, 15/10/2020 tarihli kararı ile; davalıların zamanaşımı defi değerlendirilmeksizin tahkikata geçildiğinden bahisle, tarafların sair istinaf sebepleri incelenmeksizin ilk derece mahkemesi kararının 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-a6 maddesi uyarınca kül halinde kaldırıldığı, kaldırma kararı ile davalı şirketlere karşı açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine ilişkin hükmün de ortadan kalktığı anlaşılmıştır. Bu nedenle ilk derece mahkemesi tarafından, davalı şirketler hakkında verilen 2015/752 Esas 2018/475 Karar sayılı kararın istinaf edilmeyerek kesinleşmiş olduğundan bahisle ve infazda tereddüt oluşturacak şekilde, bu davalılar yönünden yeniden hüküm oluşturulmasına yer olmadığına karar verilmesi hatalı olmuş, davacı yanın bu yöndeki istinaf istemi yerinde görülmüştür. Yukarıda izah edilen gerekçelerle ve sonuç olarak; mahkemece davacının menfi tespit talebini karşılar şekilde 297/1-c ve 297/2 maddeleri uyarınca olumlu veya olumsuz bir hüküm kurulmamış olması, yine menfi tespit talebi bakımından dava konusu ve değerinin açıklattırılarak, nispi harca tabi bu talep bakımından harcın tamamlatılmamış olması, menfi tespit talebine konu bonoların dayanağı olduğu iddia olunan satış ilişkisinin davalılardan hangisi ile kurulduğu, bonoların kambiyo vasfı taşıyıp taşımadığını tespit bakımından, keşideci, lehdar, vade, tanzim tarihi bilgilerinin neler olduğu hususlarının HMK’nun 31 maddesi uyarınca davacıya açıklattırılmaması; alacak talebi bakımından, davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasında davacının hukuki yararının bulunup bulunmadığının yerinde tartışılıp değerlendirilmemesi, dairemizin ilk kaldırma kararı ile mahkemece verilen bir önceki hüküm kül halinde ortadan kalktığından, ayrıca davalı şirketler lehine verilen ilk red kararına karşı davacı tarafça istinaf kanun yoluna başvurulduğu dosya kapsamı ile sabit olduğundan, davalı şirketler yönünden “hüküm kurulmasına yer olmadığına” karar verilmesi hatalı olup taraf vekillerinin bu yöndeki istinaf başvurularının kabulüne, sair istinaf sebeplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, kararın 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-a4 ve 353/1-a6 maddeleri uyarınca kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Taraf vekillerinin istinaf başvurularının KABULÜ ile; İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 22/12/2020 tarih ve 2020/625 Esas- 2020/855 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a4, a6 maddeleri uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, istinaf karar harçlarının talep halinde iadesine, 3-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 4-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 5-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 06/10/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.