Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/2096 E. 2021/1684 K. 25.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/2096
KARAR NO: 2021/1684
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 21. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 16/06/2021 Tarihli Ara Karar
NUMARASI: 2020/707 Esas
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Alım Satım)
KARAR TARİHİ: 25/11/2021
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, dava konusu protokolün sahte olduğunun savcılıkça tespit edildiğini, sahte protokole dayalı takibin mahkemece durdurulmamasının TMK 2. maddesine aykırılık oluşturacağını, takipten sonra aldırılan uzman kişi raporu ve soruşturma kapsamında savcılıkça alınan raporda bir kısım imzaların borçlulara ait olmadığına dair rapor düzelindiğini ve HMKnın 209. maddesi ve TMK nın 2. maddesi uyarınca takibin durdurulmasını, teminatsız olarak tedbir kararı verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili duruşmadaki beyanı ile, savcılık raporu eksik belge ile alındığı için bir bağlayıcılığının olmadığını, şu anda itirazları üzerine yeni belgeler toplanmakta olduğunu ve yeni rapor alınacağını, savcılık kesin bir tespit ve karar verdikten sonra mahkemece imza sıhhatine ilişkin değerlendirme yapılması gerektiğini ve tedbir talebinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 16/06/2021 tarih ve 2020/707 Esas sayılı ara kararında; “…Dosyadaki bilirkişi raporları, protokol, icra takip dosyaları, haciz zabıtları ve ödeme kayıtları nazara alındığında davacı tarafın sahtecilik iddiası dışında takibi durdurmayı gerektirir bir neden olmadığı gibi, İİKnın 72/3. Maddesi uyarınca takipten sonra ancak icra veznesine yatırılacak paranın alacaklıya ödenmemesine karar verilebileceği, davacıların icra takibine itiraz etmeyip takibin kesinleşmesi üzerine yapılan haciz ve bir kısım ödemeler sonrası tedbiren takibin durdurulmasını istemesinin yasal dayanağının olmadığı, HMK 209. Maddesi uyarınca sahteliği iddia edilen belgenin bir işleme esas alınamayacağı hükmünün sadece belgeyle işlem yapılmasını yasakladığı, takip hukukuna ilişkin bir düzenleme olmadığı, takip hukuku kapsamında davacı borçlunun itiraz hakkının bulunduğu, bu hakkı kullanmayan borçluların artık takibin durdurulmasını isteyemeyeceğinin İİK nın 72/3. Maddesinde kesin olarak düzenlendiği, bu durumda davacıların, takibin durdurulması istemi yerinde görülmediğinden tedbir isteminin reddine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir. …”gerekçesi ile, Davacı tarafın takibin durdurulması yönündeki tedbir isteminin REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı davacılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacılar vekili istinaf dilekçesi ile, Huzurdaki davada, menfi tespit davasına konu icra takip dosyalarının esasını oluşturan 07/08/2019 tarihli “Sulh ve Yapılandırma Protokolü” başlıklı belgenin sahte olarak düzenlendiği, kaldı ki müvekkilleri ile davalı arasındaki ticari ilişkiden doğan borçların müvekkilleri tarafından ödendiği ileri sürülerek müvekkillerinin borçlu olmadıklarının tespiti ile ayrıca sahtecilik esasına dayalı olarak açılan davada HMK. 209.maddesi uyarınca teminatsız olarak ihtiyati tedbir kararı verilmesi ve söz konusu belgenin hiçbir işleme esas alınamayacağı yönünde hüküm tesis edilmesi talep edildiği, ancak mahkemece düzenlenen tensip zaptı ile teminatsız tedbir talebinin reddedildiğini, Bilahare; taraflarından özel belgede sahtecilik suçu yönünden İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2021/15023 S. Dosyasından davalı şirket yetkilisi aleyhine suç duyurusunda bulunulduğu, işbu savcılık dosyasından öncelikle belge aslı celp edildiği ve müvekkillerinin imza örneklerinin alındığını, sonrasında dosya imza tetkikinin yapılabilmesi için grafoloji ve sahtecilik konularında istanbul bilirkişilik bölge kurulu yeminli bilirkişisi …’ya tevdi edilmiş olup, bilirkişi tarafından düzenlenen 23.05.2021 tarihli raporda; müvekkillerinden … ve …’ın imzalarının takliden atılmış (sahte imzalar) olduğu ve dolayısıyla belgenin sahte olarak düzenlendiği kesin bir şekilde tespit edildiği, bunun üzerine ikinci kez mahkemeden talepte bulunularak müvekkillerinin mağduriyetleri dile getirilmek suretiyle, teminatsız ihtiyati tedbir kararı verilmesi talep edildiği, mahkemece 16.06.2021 tarihli celse ara kararı ile, bu talebin yine reddedildiğini, ret kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, Dava dilekçesinde de izah edildiği üzere, davalı tarafından müvekkillerinin başka belgelerde kullandığı imzalar kullanılmak (fotokopilerinin çekilmesi, eklenmesi vb) ve/veya tahlit edilmek suretiyle 07.08.2019 tarihli “Sulh ve Yapılandırma Protokolü” başlıklı belge düzenlendiği, bilahare bu belge üç ayrı dosyadan icra takibine konulduğu, müvekkillerinin tamamı hiçbir borcu olmadığı halde borçlandırıldığını, Söz konusu protokol müvekkilleri tarafından imzalanmadığı gibi, belgenin tamamı sahte olarak düzenlendiğini, bu hususta belgenin incelenmesi için Adli Tıp Uzmanı ve Adli Belge İnceleme Uzmanı olan Prof. Dr. …’ten rapor talebinde bulunulmuş olup, bilirkişi tarafından rapor tanzim edildiğini, rapora göre; protokolün üzerinde bulunan … ve … hakkında yapılan değerlendirmelerde; imzaların başlangıç ve bitirme noktaları, genel şekil, tersim, istif, eğim, doğrultu ve seyir bakımından benzerlik bulunmakta olsa da; işlerlik derecesi ve hız bulgularının imzaların olgunluk derecelerinin uyumsuz olduğu belirlendiğini, inceleme konusu belgede bulunan imzaların …’IN VE …’IN ELİ ÜRÜNÜ OLMADIĞI, ilgili imzaların serbest taklit yöntemi ile atılmış sahte imzalar olduğunun belirlendiğini, Bilahare, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2021/15023 S. Sayılı dosyasından bilirkişi … tarafından tanzim edilen 23.05.2021 tarihli raporda da, belge üzerindeki … VE … İMZALARININ TAKLİDEN ATILMIŞ (SAHTE İMZALAR) OLDUĞU tespit edilmiş olup, şu suretle; dosyada mevcut iki bilirkişi raporundan da anlaşılacağı üzere, icra takibine konu protokolün sahte olduğu sabit hale geldiğini, HMK’nın 209.maddesinde; “Adi bir senetteki yazı veya imza inkâr edildiğinde, bu konuda bir karar verilinceye kadar, o senet herhangi bir işleme esas alınamaz.” hükmünün bulunduğunu, Adi Senet, bir borç ve hak doğurmak ya da bir borcu veya hakkı kanıtlamak amacıyla oluşturulan borçlunun imzasını içeren belge olup, olay ve davamızda söz konusu protokol, adi senet hükmünde olduğu, bu nedenle; Mahkemece bu konuda bir karar verilinceye kadar söz konusu protokolün hiçbir işleme esas alınamayacağı açık olduğundan Mahkemece müvekkilleri aleyhine açılan üç ayrı icra takibinin de ihtiyati tedbir kararı ile durdurulması gerektiğini, Her ne kadar İİK.72.maddesinde menfi tespit davalarında ihtiyati tedbir kararı verilemeyeceği ve fakat % 15 teminat yatırılmak kaydıyla icra veznesine giren paranın alacaklıya ödenmemesi yönünde karar verilebileceği düzenlenmiş ise de; bu husus genel menfi tespit davaları için uygulama alanı bulmakta olduğunu, oysa ki somut olayda belgenin sahteliği söz konusu olduğundan HMK 209.maddesi uygulanması gerektiğini, Sahtelik davası (menfî tespit davası) açılmış ise ya da derdest davada sahtelik iddiasında bulunulmuşsa, başlatılmış bulunan takip hakkında da İİK m. 72 değil, HMK m. 209, 1 uygulanacağını, çünkü İİK m. 72’deki menfî tespit davası, icra takibine konu olan borcu sona erdiren her türlü sebebe (ödeme, ibra, takas, feragat, butlan vb.) dayanılarak açılabileceğini, oysa bu sebeplerden biri olan sahtelik iddiası kanun koyucu tarafından diğerlerinden ayrılarak HMK’da özel olarak düzenlendiğini, dolayısıyla, sahtelik iddiası dışındaki diğer tüm sebeplere dayanılarak açılan menfî tespit davaları İİK m. 72’nin kapsamına girerken, sahtelik sebebine dayanan menfî tespit davası HMK m. 209’daki özel düzenlemenin konusunu oluşturduğunu ve bu tür bir iddia ya da davanın icra takibine etkisi de İİK m. 72’ye göre değil, HMK m. 209’a göre tayin edildiğini, Nitekim eski Kanun döneminde de HMK m. 209’a denk gelen HUMK m. 317’nin, İİK m. 72’ye nazaran özel hüküm olduğu ve öncelikle uygulanması gerektiği kabul edilmekte olduğunu, (Bknz: Hakan Pekcanıtez/Oğuz Atalay/Meral Sungurtekin Özkan/Muhammet Özekes, İcra ve İflâs Hukuku, 11. B., Ankara 2013, s. 426-427.// Oğuz Atalay, Adi Senetler Hakkında Sahtelik İddiası ve Sonuçları (Ersin Çamoğlu’na Armağan, İstanbul 2013, s. 547-556), s. 547 vd.) Prof. Dr. …’a göre de, takip konusu senedin sahte olarak düzenlenmiş olduğunu ileri süren borçlu, bu konuda hukuk mahkemesine başvurarak sahtelik iddiasına dayalı menfî tespit davası açabileceği gibi, savcılığa başvurarak, hakkında sahte bir senet düzenlendiğini belirtip ceza mahkemesinde sahte senet düzenlemek suçundan dolayı kamu davası açılmasını sağlayabileceğini, borçlu daha sonra açılan kamu davasının konusu hakkında açıklamalı yazı alıp, bunu senedin takip konusu yapıldığı icra dairesine ibraz ederek hakkındaki takibin durdurulması konusunda bir karar verilmesini isteyebileceği gibi, sahtelik iddiasına dayalı olarak açtığı menfî tespit davasına bakan hukuk mahkemesine başvurarak HMK m. 209, 1 uyarınca teminat aranmaksızın icra takibinin durdurulması kararı verilmesini de talep edebileceğini, bu başvuralar üzerine icra müdürü ya da icra ve hukuk mahkemeleri İİK m. 72, III hükmünü öne sürerek teminat karşılığında takibin durdurulması ya da teminat karşılığında icra dosyasına yatırılacak paranın alacaklıya ödenmemesi şeklinde bir karar veremeyeceğini, HMK m. 209, 1 hükmünü uygulayarak, teminat aranmaksızın icra takibinin durdurulmasına karar vermek zorunda olduklarını, (Bknz: Talih Uyar, Takip Konusu Senedin Sahte Olarak Düzenlenmiş Olduğu İleri Sürülerek İcra Takibinin Durdurulması Nasıl Sağlanabilir? (İBD 2012/2, s. 199-207), s. 206; Talih Uyar, “Takip Dayanağı Senedin Sahte Olduğu” İleri Sürülerek İcra Takibinin Teminatsız – Durdurulması (İBD 2013/2, s. 488-516), s. 488. 12 Uyar, Makale II, s. 488-489. ) (Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 17.05.2012 gün ve 3644/8311 sayılı ilamı, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 16.10.2012 gün ve 11268/15122 sayılı emsal ilamı) Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; icra takiplerine konu “sulh ve yapılandırma protokolü” başlıklı belgenin sahte olarak düzenlendiği, müvekkillerinin böyle bir borcunun bulunmadığı, bu hususun alınan bilirkişi raporlarıyla da sabit hale geldiği dikkate alınarak Mahkemece teminatsız ihtiyati tedbir talebinin kabulüne karar verilmesi gerekirken, reddedilmesi; usul ve yasaya aykırı olduğu gibi hakkaniyete de aykırı olduğu, zira, belgelerin sahteliği ispatlandığı halde müvekkilleri yüklü miktardaki teminatı ödeme gücü olmadığı için icra takiplerini durduramamakta ve haciz işlemleri devam etmekte olduğunu, bu durumun müvekkilleri yönünden büyük mağduriyetlere sebebiyet verdiğini, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, tedbir talebinin kabulüne, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Talep, davacılar hakkında başlatılan icra takiplerine konu protokole yönelik sahtelik iddiası nedeniyle açılan menfi tespit davasında icranın durdurulması yönünde tedbir kararı verilmesi talebidir. Mahkemece, takibin durdurulması yönündeki tedbir isteminin reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinafa gelen uyuşmazlık, takibe konu edilen SULH VE YAPILANDIRMA PROTOKOLÜ başlıklı protokol hakkında sahtelik iddiasında bulunulması nedeniyle 6100 sayılı HMK’nın 209/1. Maddesi uyarınca tedbir kararı verilip verilemeyeceği noktasındadır. HMK’nın 209/1. Maddesine göre; adi bir senetteki yazı veya imza inkâr edildiğinde, bu konuda bir karar verilinceye kadar, o senet herhangi bir işleme esas alınamaz. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu yargılama usullerini düzenleyen genel nitelikte bir kanun iken, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu ise takip hukukuna ilişkin özel nitelikte bir kanundur. Eldeki davadan önce, icra takibine girişilmiş olması nedeniyle takip hukukuna ilişkin kurallar uygulanmaya başladığından özel nitelikteki İİK’nın 72/3. Maddesindeki “İcra takibinden sonra açılan menfi tesbit davasında ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemeyeceği” şeklindeki özel nitelikteki emredici düzenlemeye rağmen genel kanun olan HMK’nın 209/1. maddesine göre takip hukukuna ilişkin sonuç doğuracak şekilde ihtiyati tedbir yoluyla icra takibinin durdurulmasına karar verilmesi mümkün değildir. HMK’nın 209/1. maddesi mahkemelerdeki yargılamalara ilişkin olarak adi senedin hiçbir işleme esas alınamayacağını ve delil olarak kullanılamayacağını öngörmekte olup icra takibine etkisi yoktur. ( Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 2016/31754 Esas – 2018/3908 Karar sayılı kararı da benzer mahiyettedir.) Borçlunun sahtelik nedenine dayalı olarak açtığı menfi tespit davası, İİK’nun 72. maddesi kapsamında bir dava olup, anılan maddedeki usule göre mahkemeden alınacak ihtiyati tedbir kararı ile icra takibi durdurulabilir. Somut olayda dava, icra takibinden sonra açıldığından, maddenin açık lafzından da anlaşılacağı üzere ihtiyati tedbir yoluyla icra takibinin durdurulmasına karar verilemez. Öte yandan İİK, icra takip hukuku açısından HMK’na göre özel kanun olup takip hukukuna ilişkin uyuşmazlıklarda öncelikle İİK hükümlerinin uygulanması gerekir. Önceleri icra takibinden sonra açılan menfi tespit davalarında HMK’nun 209.maddesi uyarınca tedbir kararı verilebileceği yönünde Yargıtay 12. ve 19.Hukuk Dairelerinin kararları bulunmakta ise de, anılan Daireler daha sonra bu görüşlerinden vazgeçmişlerdir. Nitekim Yargıtay 12.HD’nin 17/02/2015 tarih ve 2014/28104 E., 2015/3050 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere takibin kesinleşmesi öncesi veya sonrasında takibe konu senedin sahteliğinin iddia edilmesi HMK’nun 209.maddesi uyarınca takibin durdurulması sonucunu doğurmaz. Anılan hüküm genel mahkemelerde açılan davalarla ilgili olarak senedin hiçbir işleme esas alınamayacağını, başka bir anlatımla delil olarak kullanılamayacağını öngörmekte olup icra takibine etkisi yoktur. Yine Yargıtay 19.Hukuk Dairesi’nin 10/09/2018 tarih ve 2017/1388 E., 2018/3978 K. sayılı ilamında da İİK’nun 72.maddesi uyarınca açılan menfi tespit davalarında HMK’nun 209/1 maddesinin uygulama yerinin olmadığı belirtilmiştir. İhtiyati tedbir talebinin reddi yönündeki ilk derece mahkemesi ara kararı dosya kapsamına, usul ve yasaya uygun olup davacılar vekilinin aksi yöndeki istinaf sebeplerinin HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine yönelik aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacıların istinaf başvurularının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf talep edenler tarafından yatırılan 162,10’ar.TL istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince istinaf talep edenlerden alınması gereken 59,30.TL istinaf karar harcı, istinaf aşamasında peşin olarak yatırıldığından, yeniden harç alınmasına yer olmadığına, yatırılan harcın hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep edenler üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 25/11/2021 tarihinde HMK’nın 362/1-f maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.