Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/2 E. 2021/48 K. 25.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/2 Esas
KARAR NO: 2021/48 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2018/1325 Esas – 2020/410 Karar
TARİH: 07/10/2020
DAVA: Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 25/01/2021
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, davalının temsilcisi aracılığı ile, istenildiğinde geri alınabileceği garantisi ve yüksek faiz taahhüdü ile 19/12/1998 tarihinde … Başlıklı tahsilat makbuzu ile para aldığını, müvekkilinden tahsil edilen şimdilik 12.100,00-DM karşılığı 6.186,63-Euro’nun paranın tahsil edildiği 19.12.1998 tarihinden itibaren 3095 sayılı kanunun 4/A maddesi uyarınca devlet bankalarının yabancı para ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yüklenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, müvekkili … AŞ.’ne ait hisse senetlerinin “hamiline yazılı” olduğunu, davacının ise bir başka şirketle irtibatlandırmaya çalışarak müvekkiline karşı dava açtığını, bu talebin ve davanın kabulünün mümkün olmadığını, davacının öncelikle elinde müvekkiline ait hisse senedi olduğunu ispatlaması, hamil olduğunu ihbar etmesi ve açtığı davada varsa elinde olan hamiline hisse senedi asıllarını mahkeme kasasına ibraz etmesi gerektiğini, aksi takdirde davanın dava şartı yokluğu nedeniyle ve usulden reddi gerektiğini, davacı tarafından dikkatle seçilerek kullanılan kelimelerle mahkemenin algısını kasıtlı olarak aleyhe yönlendirmeye çalışılan bütün iddiaların asılsız olduğunu, gerçekle uzak yakın ilgisi olmayan iddiaların yer aldığı dava dilekçesinin ve davanın kabul edilmesinin mümkün olmadığını, davacının ilk beyanlarıyla, ardından gelen beyanların birbirini çürüttüğünü, Eğer davacı elinde müvekkiline ait hisse senetlerinin asılları mevcutsa, (ki suretleri ibraz edilenlerin müvekkilimizle ilgisi bulunmamaktadır) bu durumda davacı ile davalı arasındaki ilişkinin şirketler hukukuna -hamiline hisse senedi alımına- dayalı olduğunu, davacının hisse senetlerinin sahibi ve şirkete hissedar olduğunu, müvekkili şirketin SPK mevzuatına tabi olup ve bütün işlemlerini SPK mevzuatına göre yürüttüğünü, müvekkilinin şirket pay senedi çıkararak üçüncü kişilere bu durum ilan ettiğini, üçüncü kişilerin de bildirilen değerler üzerinden istedikleri miktarda pay senedi alma haklarını kullandıklarını, bütün şartları ile yasaya uygun gerçekleştirilen bu işlemi bir kısım kanun maddelerini dolanmak ve olaya hukuki açıdan değil, kişisel açıdan yaklaşarak batıl saymanın mümkün olmadığını, Davacının faizin başlangıç tarihi ve oranı açısından yerinde olmayan, fahiş taleplerinin de reddi gerektiğini, öncelikle dava şartı yokluğu, husumet ve zamanaşımı yönünden davanın reddine, esasa girilmesi halinde alacak, faiz, faiz oranı ve faizin başlangıç tarihi yönünden reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 07/10/2020 tarih 2018/1325 Esas – 2020/410 Karar sayılı kararında; “yargılama sırasında 7194 Sayılı Kanunun 41. Maddesi ile yapılan ödemelerin pay karşılığı yapılmış kabul edildiği anılan yasanın geçici 4. Maddesinde bu nedenlerle açılan davalarda karar verilmesine yer olmadığına dair karar verileceğinin düzenlendiği, davacı tarafından yapılan ödemelerin pay karşılığı yapılmış olduğu ve ortaklık ilişkisi kurulduğu tespit edilmiştir. Buna göre bu kapsamda kurulan ortaklık ilişkileri nedeniyle ve primli pay satışları nedeniyle açılan sebepsiz zenginleşme, haksız fiil, sözleşme öncesi görüşmelere aykırılık veya sözleşmeye aykırılık nedenlerine dayalı olarak açılan ve kanun yolu incelemesindekiler dahil görülmekte olan menfi tespit, tazminat veya alacak davalarında, karar verilmesine yer olmadığına dair karar vermek gerektiği …”gerekçesi ile, 7194 sayılı kanunun 41. Maddesine eklenen geçici 4. Maddesi uyarınca davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, davalı şirketin kanunda bulunan şartları taşıyıp taşımadığı araştırılmaksızın eksik incelemeye hüküm kurulduğunu, 7194 sayılı kanunun 41.maddesine eklenen 4.maddenin davalı şirketi kapsadığını kabul anlamına gelmemekle birlikte Anayasaya aykırı olduğunu, düzenlemenin Anayasanın 35. maddesi ile korunmakta olan mülkiyet hakkını ihlal ettiğini, söz konusu düzenleme ile Anayasa 36. maddesinde düzenlenen hak arama hürriyetinin özüne dokunulduğunu, düzenlemenin kanunların geriye yürümezliği, hukuk devleti ve hukuk güvenliği ilkesini ihlal ettiğini, Anayasa 10.maddesinde kanun önünde eşitlik ilkesini ve 48. maddesinde düzenlenen girişim ve sözleşme özgürlüğü ilkesini de ihlal ettiğini, Anayasanın 138. maddesinde düzenlenen mahkemelerin bağımsızlığı ilkesinin ihlal edildiğini ve yasama tarafından yargıya müdahale edilerek görülmekte olan bir dava hakkında mahkemelere talimat verildiğini, İlgili kanun maddesinin davalı şirketi kapsadığı anlamına gelmemek üzere yerel mahkemenin hem ilgili kanun maddesine uyarak davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığı hükmünü kurmuş hem de yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesi gerekirken taraflarına yüklediğini bu yönden de kararın kaldırılması gerektiğini, İleri sürerek, davalı şirketin kanunda bulunan şartları taşıyıp taşımadığı araştırılmaksızın yerel mahkemece doğrudan hüküm kurulduğunu bu nedenle SPK’ye müzekkere yazılarak davalının 31/12/2014 tarihine kadar pay sahibi sayısı nedeniyle halka arz edilmiş sayılan ve borsada işlem gören şirketlerden olup olmadığının araştırılmasına, Dairemizin davalının ilgili kanun maddesi kapsamında olduğu kanaatine varılması durumunda 7194 sayılı ”Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”un 41. maddesinde yer alan Geçici 4. Madde Anayasa’nın 2., 5., 10., 35., 36., 48. ve 138. Maddeleri ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olduğunu, dairemizce dosyanın Anayasa’ya aykırılık iddiamızın incelenmesi için Anayasa Mahkemesi’ne gönderilmesini, Dairemizin aksi kanaatinde ve kabul anlamanına gelememek üzere, tarafımıza haksız yere yüklenen vekalet ücreti ve yargılama giderinin karsı yana yüklenmesine, yerel mahkeme kararının kaldırılarak yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, davacı tarafça, davalının var olduğu ileri sürülen haksız ve hukuka aykırı fiilleri sonucu davalı şirkete yatırılan paranın tahsili istemine ilişkindir. Davacı vekili, davalının temsilcilerine tahsilat makbuzları ve hisse senetleri karşılığında 12.100 DEM (Alman Markı) tutarında para verdiğini, bu paranın davalının istenildiğinde her an geri alınabileceği ve yüksek faiz kazancı vaatlerine karşılık verildiğini, paranın verildiği şirket ile davalı şirketin organik bağı olduğunu, davalının para toplama faaliyetlerinin Bankalar Kanunu, Sermaye Piyasası Kanunu, eski TTK’nın ve Borçlar Kanunu hükümlerine aykırı olduğunu, davacı müvekkiline verilen hisse senetlerinin de geçerli olmadığını ileri sürerek davacıdan tahsil edilen bedelin tahsil tarihi itibarı ile 3095 sayılı Kanun’un 4/A maddesi uyarınca işleyecek faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi talep ve dava etmiş, mahkemece yargılama sırasında 7194 sayılı kanunun 41. Maddesi ile yapılan ödemelerin pay karşılığı yapılmış kabul edildiği ve ortaklık ilişkisi kurulduğu tespitinin yapıldığı gerekçesi ile 7194 sayılı kanunun 41. Maddesine eklenen geçici 4, maddesi uyarınca davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş, karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. 07.12.2019 tarih, 30971 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 7194 sayılı Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’nun 41. maddesinde 25/3/1987 tarihli ve 3332 sayılı Sermaye Piyasasının Teşviki, Sermayenin Tabana Yaygınlaştırılması Ve Ekonomiyi Düzenlemede Alınacak Tedbirler İle 5422 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu Ve 3182 Sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici maddenin eklendiği belirtilmiş olup, işbu geçici 4. maddede ”31.12.2014 tarihine kadar, pay sahibi sayısı nedeniyle payları halka arz olunmuş sayılan ve payları borsada işlem gören anonim ortaklıklar tarafından doğrudan veya dolaylı olarak nominal ya da primli değer üzerinden pay veya pay adı altında satışı yapılmış olan her türlü araç, 06.12.2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun kaydileştirmeye ilişkin şartlarına tabi olmaksızın 29.06.1956 tarihli ve 6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu ile 13.1.2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu kapsamında pay addolunur, bu ortaklıklara yapılan ödemeler pay karşılığı yapılmış kabul edilir ve ortaklık ilişkisi kurulmuş sayılır. Bu payların kaydileştirilmemiş olması ortaklık haklarına halel getirmeyeceği gibi ortaklık ilişkisinin kurulmadığı da iddia edilemez. Birinci fıkra kapsamında kurulmuş olan ortaklık ilişkileri hakkında; geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı veya primli pay satışı yapıldığı ileri sürülerek sebepsiz zenginleşme, haksız fiil, sözleşme öncesi görüşmelere aykırılık veya sözleşmeye aykırılık nedenlerine dayalı olarak açılan ve kanun yolu incelemesindekiler dahil görülmekte olan menfi tespit, tazminat veya alacak davalarında, karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilir ve yargılama gideri ile maktu vekalet ücreti ortaklık üzerinde bırakılır.” hükmü düzenlenmiş, aynı Kanun’un 52/1-h maddesinde de işbu hükmün yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği hükme bağlanmıştır. Dosya içinde bulunan bilirkişi raporunda yer alan tespitler, benzer davalarda Yargıtay 11. HD’nin verdiği kararlar dikkate alındığında davalı şirketin 7194 sayılı kanunun 41. Maddesi ile 25/3/1987 tarihli ve 3332 sayılı Sermaye Piyasasının Teşviki, Sermayenin Tabana Yaygınlaştırılması Ve Ekonomiyi Düzenlemede Alınacak Tedbirler İle 5422 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu Ve 3182 Sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanuna eklenen geçici 4. Maddesi kapsamında olduğu anlaşıldığından, davalı şirketin anılan yasa kapsamında olup olmadığının SPK’dan araştırılmasına gerek bulunmamaktadır. Davacı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf sebepleri yerinde değildir. Davacı, dava dilekçesinde anılan yasal düzenlemenin anayasaya aykırılığı itirazında bulunmamıştır. Anayasaya aykırılık itirazı ilk derece mahkemesinde ileri sürülmemiştir. HMK’nın 357/1 maddesine göre ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen hususların istinaf aşamasında dinlenilmesine olanak bulunmamaktadır. Ancak söz konusu yasal düzenleme ile bu tür davalarda karar verilmesine yer olmadığına karar verileceği ve “yargılama gideri ile maktu vekalet ücretinin ortaklık üzerinde bırakılacağı” düzenlenmiştir. Anılan yasal düzenlemeye göre yargılama giderlerinin davalı şirket üzerinde bırakılmasına ve davacı yararına maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğinden mahkemece davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına ve vekalet ücretinin davacıdan tahsiline karar verilmesi hatalı olmuştur. Bu nedenle davacı vekilinin istinaf başvurusunun yargılama giderleri ve vekalet ücreti yönünden kısmen kabulü ile mahkeme kararının HMK’nın 353/1-b2 maddesi ile kaldırılmasına ve yeniden hüküm kurularak davada karar verilmesine yer olmadığına, yargılama giderlerinin davalıdan tahsiline ve davacı yararına maktu vekalet ücretine hükmedilmesine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davacının istinaf başvurusunun KISMEN KABULÜ ile, Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 07/10/2020 tarih ve 2018/1325 Esas – 2020/410 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, 1-Konusuz kalan davanın esası hakkında bir karar verilmesine yer olmadığına,
İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN; 2-Dairemiz karar tarihi itibari ile alınması gereken 59,30.TL harcın davacı tarafından dava açılırken peşin olarak yatırılan 640,45.TL harçtan mahsubu ile bakiye 581,15.TL’nin talep halinde davacıya iadesine, 3-Davacı tarafından yatırılan 35,90.TL başvurma harcının ve 59,30.TL karar harcının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 4-Davacı tarafından sarf edilen 1,900,00.TL bilirkişi ücreti ile 87,50.TL posta/ tebligat gideri olmak üzere; toplam 1.987,50.TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 5-Davalı tarafça sarf edilen yargılama gideri bulunmadığından, bu hususta bir karar verilmesine yer olmadığına, 6-Davacı kendisini duruşmalarda vekil ile temsil ettirdiğinden, dairemiz karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince belirlenen 4.080,00 TL vekalet ücretinin, davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 7-Taraflarca yatırılan ve artan gider avansı varsa, talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN; 8-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından yatırılan 148,60.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 54,40.TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine, 9-Davacı tarafından sarf edilen 148,60.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 10-Artan gider avansı varsa talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, 11-Taraflarca yatırılan ve artan gider avansı varsa, talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, 12-Kararın ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 25/01/2021 tarihinde HMK’ nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.