Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/1941 E. 2021/1489 K. 26.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1941
KARAR NO: 2021/1489
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 23/08/2021
DOSYA NUMARASI: 2021/239 D. İş – 2021/262 Karar
KARAR TARİHİ: 26/10/2021
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Talep eden vekili talep dilekçesinde özetle; müvekkilinin, karşı taraf aleyhine Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile ilamsız icra takibi başlattığını, karşı tarafın borca itiraz ederek takibi durdurduğunu, bunun üzerine müvekkili tarafından Bakırköy 12. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2021/630 Esas sayılı dosyası ile itirazın iptali davası açıldığını, itirazın iptali davası devam ederken, karşı taraf şirket hakkında tasfiye işlemleri başlatıldığını, tasfiyeden haberdar olunması üzerine TTK m. 541 hükmü uyarınca gerekli başvuruların yapılması için ticaret sicil kayıtlarının incelendiğini, tasfiyeye giren karşı taraf şirketin TTSG’nin 24.02.2021 tarih ve 10274 sayılı nüshasında “Tasfiyeden dolayı alacaklılara çağrı” konulu 3. İlanı (EK-1) yaptırdığı ve alacaklıların, “… Mah. … Bulvarı … Apt. No:… Fatih İSTANBUL” adresinde bulunan tasfiye memurluğuna en geç 6 ay içerisinde alacak kaydı yaptırmak üzere başvurularının istendiğinin görüldüğünü, 27.05.2021 tarihinde, Bakırköy Adliyesinden PTT kanalı ile … barkod numaralı iadeli taahhütlü gönderi ile başvuru belgeleri ilandaki tasfiye memurluğu adresine gönderilmiş ise de, tasfiye memurluğunun adreste bulunmadığı gerekçesi ile başvuru evraklarının bila tebliğ iade olduğunu ve böylece alacak kaydı başvurusu yapılamadığını, bunun üzerine 17.06.2021 tarihinde İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğüne yazılı başvuru yapıldığını, tasfiyeye giren karşı taraf şirketin tasfiye memurluğunun ilandaki adreste bulunmadığı bildirilerek TTK m.541 ve ilgili mevzuat hükümleri gereğince, tasfiye işlemlerinde usulsüzlük bulunduğu, yasal yükümlülüklerin yerine getirilmediğinin bildirildiğini, Bakırköy … Noterliğinden 26.07.2021 tarihinde … yevmiye numaralı alacak kaydı başvurusunun tasfiye memurluğuna noter kanalı ile gönderildiğini, ancak yine, “Tebliğ adresinde isim ve imza vermekten imtina edilerek, muhatabın tanınmadığı beyan edildi. Muhatap ilgili cihet içinde ismen de tanınmıyor. Evrakın teslimi veya sevki mümkün değildir.Mahalle muhtarı onayı ile çıkış merciine iade.” açıklaması ile bu alacak başvurusunun da tasfiye memurluğu fiilen gösterilen adreste bulunmadığından yapılamadığını, alacak kaydı yapılması için son başvuru tarihinin de 24.02.2021 tarihli 3. ilanın üzerinden 6 ay geçmekle 24.08.2021 tarihinde dolacağını, karşı tarafın hileli işlemleri nedeniyle müvekkilinin hak kaybına uğrayacağını belirterek, İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün 17.06.2021 tarihli cevabı kapsamında tasfiye halindeki karşı taraf şirketin tasfiye sonu tescilinin yapılmamasına dair ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 23/08/2021 tarih ve 2021/239 D. İş – 2021/262 Karar sayılı kararı ile; ” … her ne kadar tasfiye işlemlerinin durdurulmasına yönelik ihtiyati tedbir talep edilmişse de, tebligatın yapılamaması hususu başlı başına karşı tarafın kötü niyetli olduğunu göstermeyeceği gibi, kabule göre ise tebliğ yapılamayan tarafa Tebligat Kanunu ilgili hükümlerine göre başkaca yollarla tebligat yapılması hususu da belirlenmiştir. Ayrıca tasfiye işlemlerinin usulsüz bir biçimde tamamlanmış olacağı iddiasına ilişkin olarak, bu husus da ihya davasına konu olabilecek nitelikte olup talep edenin hakkının kaybolacağına ilişkin mahkememizde kanaat hasıl olmadığından tedbir talebi hakkında aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir ” gerekçeleri ile; ” 1-İhtiyati haciz isteyen vekilin ihtiyati tedbir talebinin REDDİNE, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, talep eden asil tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Talep eden asil … istinaf dilekçesinde özetle; Mahkemece, tebligatın yapılamaması hususu başlı başına (karşı yanın) kötü niyetli olduğunu göstermeyeceği” şeklinde gerekçeye dayanılmış ise de, HMK m.389 hükmüne göre, aleyhte tedbir kararı verilmesi için iyi niyet veya kötü niyet şartının kanun koyucu tarafından aranmadığını, dolayısıyla yasada aranmayan kötü niyet şartının ret kararına gerekçe yapılarak hükme alınmasının hatalı olduğunu, Yapılan tebligatların tebliğ mazbatalarında, adresin boş olduğu, tasfiye memurunun civarda tanınmadığı ve adreste bulunmadığının belirtildiğinin görüldüğünü, tasfiye sürecinde usulsüzlük ve kanuna aykırılık olduğu, ilan olunan adreste zorunlu olmasına rağmen ve gerçekte tasfiye memurluğu bulunmadığı hususlarının sabit olduğunu, bu halde kanuna aykırı hareket eden ve tasfiye sürecini alacaklılar aleyhine hak kaybı yaratacak şekilde sürdüren karşı yana kusur yüklemek ve yasal gereğine hükmetmek yerine, alacaklı tarafa kanuna aykırı bir sorumluluk ve külfet yüklemenin yanlış olacağını, ayrıca TTK md 541 vd hükümleri kapsamında, alacaklının hangi adrese tebligat yapacağı veya başvuracağının belli olduğunu ve bu adresin de sicil gazetesinde ilan edilen adres olduğunu, bu adrese Tebligat Kanunu hükümlerine uygun olarak hem iadeli taahhütlü olarak hem de noter kanalı ile yapılan tebligatların iade olduğunu, fiilen gidildiğinde adresin boş olduğu görüldüğünden elden de tebligat yapılamayacağına göre, başkaca bir tebligat yapma yolu olmadığını, zira tasfiye memurluğunun ilanda belirtilen adresi, muhtarlığa kayıtlı olmadığından yani mernis adresi sayılmadığından TK m.21/2 hükmü uygulanamadığı gibi, TK m.35 hükmünün de noterler kaza mercii kabul edilmediğinden uygulanamadığını, yine noterlerin ilanen tebligat yapma yetkisi de bulunmadığını, muhatabın beyan ve ilan ettiği adreste bulunmaması karşısında, söz konusu başvurunun Tebligat Kanununun hangi hükmüne göre muhataba tebliğ edilebilecek olduğunun anlaşılamadığını, mahkemenin salt ‘başkaca tebligat yolları da olduğundan’ bahisle tamamen soyut ve denetime kapalı bir ret kararı vermek yerine, gerekçeli kararında, bu başvurunun Tebligat Kanununun hangi hükümlerine göre yapılabileceğini de kararında açıkça göstermesi gerektiğini, Mahkemece, tasfiye işlemlerinin usulsüz bir biçimde tamamlanmış olacağı iddiasına ilişkin olarak, bu husus da ihya davasına konu olabilecek nitelikte olup talep edenin hakkının kaybolacağına ilişkin kanaat hasıl olmadığı gerekçede belirtilmiş ise de, bu gerekçelinin hatalı olduğunun, HMK m.389 madde metninde, hakkın kaybolmasının mutlak bir gereklilik veya şart olarak öngörülmediğini, kanun koyucunun “mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından” bahsettiğini, yine “gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi” kriterlerini düzenlediğini, mahkemenin usulsüz tasfiyenin durdurulması ve sicilden terkinin önlenmesi konusunda ihtiyati tedbir kararı vermek yerine, tedbir talebini reddederek hakkın elde edilmesini zorlaştırdığını, tasfiye halindeki karşı yan tasfiyeyi sonlandırıp sicilden terkin olduğunda, hukuki varlığının sona ereceğini ve devam eden alacak davası ve icra takibi bakımından taraf sıfatının sona ereceğini, bu durumda alacak davasına bakan Bakırköy 12. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin, kendilerine ihya davası açmak üzere süre vereceğini ve kendilerinin usulsüz olarak tasfiye edilen karşı yan şirketi ihya etmek için yeni baştan dava açmak zorunda kalacaklarını ve tasfiye memuru ile devletin Ticaret Sicil Memurluğuna birlikte husumet yöneltip yeni baştan dava ikame edeceklerini, ihya davası neticelenip kesinleşene kadar alacak davasının bekletici mesele nedeniyle duracağını ve yıllarca kesinleşmeyi bekleyeceğini, ihya davası kesinleştikten sonra, gerçekte ölen karşı yan şirketin hukuken yeniden diriltileceğini, sicile tescil edileceğini, sonra alacak davasına devam edileceğini ve bu arada karşı yan şirketin fiili varlığının ve borcunu ödeme kabiliyetinin tamamı ile yok olup gideceğini, sonunda da, alacak davası lehlerine sonuçlansa dahi, o hükmün icra ve infaz kabiliyetinin kalmayacağını, mahkeme kararının kanuna, hukuka veya usul ekonomisine uygun olmadığını, mahkemenin ret kararı ile ortaya çıkardığı sonucun, kanun koyucunun “mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağı” durumda ihtiyati tedbir kararı verilmesi gerektiği emrinin ihlali şeklinde olduğunu belirterek, İlk Derece Mahkemesinin ret kararının ortadan kaldırılarak, ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Talep eden tarafça Bakırköy 12. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2021/630 Esas sayılı dosyası ile karşı taraf şirket aleyhine itirazın iptali davası açıldığı, dava devam ederken, karşı taraf şirket hakkında tasfiye işlemleri başlatıldığı, TTK m. 541 hükmü uyarınca karşı taraf şirketin TTSG’nin 24.02.2021 tarihli nüshasında “Tasfiyeden dolayı alacaklılara çağrı” konulu 3. ilanında belirtilen adresinde bulunan tasfiye memurluğuna iadeli taahhütlü ve noter aracılığı ile olmak üzere iki gönderilen başvuru evraklarının bila tebliğ iade edildiği belirtilerek, karşı taraf şirketin tasfiye sonu tescilinin yapılmamasına dair ihtiyati tedbir kararı verilmesi talep edilmiştir. Mahkemece talebin reddine karar verilmiş, karara karşı talep eden vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur. 6102 sayılı TTK’nın “Alacaklıların çağrılması ve korunması” başlıklı 541 maddesinde ” (1) Alacaklı oldukları şirket defterlerinden veya diğer belgelerden anlaşılan ve yerleşim yerleri bilinen kişiler taahhütlü mektupla, diğer alacaklılar Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ve şirketin internet sitesinde ve aynı zamanda esas sözleşmede öngörüldüğü şekilde, birer hafta arayla yapılacak üç ilanla şirketin sona ermiş bulunduğu konusunda bilgilendirilirler ve alacaklarını tasfiye memurlarına bildirmeye çağrılırlar. (2) Alacaklı oldukları bilinenler, bildirimde bulunmazlarsa alacaklarının tutarı Gümrük ve Ticaret Bakanlığınca belirlenecek bir bankaya depo edilir. (3) Şirketin, henüz muaccel olmayan veya hakkında uyuşmazlık bulunan borçlarını karşılayacak tutarda para notere depo edilir; meğerki, bu gibi borçlar yeterli bir şekilde teminat altına alınmış veya şirket varlığının pay sahipleri arasında paylaşımı bu borçların ödenmesi şartına bağlanmış olsun. (4) Yukarıdaki fıkralarda yazılı hükümlere aykırı hareket eden tasfiye memurları haksız olarak ödedikleri paralardan dolayı 553 üncü madde uyarınca sorumludur. ” düzenlemesi yer almaktadır. Şirket tasfiyesi ile ilgili olan TTK’nın 541. maddesine ilişkin ihtiyati tedbir hususunda özel bir düzenleme bulunmadığından, uyuşmazlığın ihtiyati tedbirin genel olarak düzenlendiği HMK’nın 389 vd. maddeleri uyarınca çözümlenmesi gerekmektedir. 6100 sayılı HMK’nın 389. maddesinde “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir” hükmü yer almaktadır. Somut uyuşmazlıkta, dosyadaki belgelere ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesince ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, tasfiye memurlarının üçüncü şahısları ve ortakları zararlandırıcı hareketlerinden kusursuz olduklarını ispat etmedikçe sorumlu oldukları ve adli yargıda idareyi bağlayacak şekilde hüküm verilemeyeceği de nazara alındığında, ilk derece mahkemesi hüküm ve gerekçesinde talepte bulunan vekilinin istinaf nedenleri karşılanmış olup, yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, talepte bulunan vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak, aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Talep eden …’nın istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf talep eden tarafından yatırılan 162,10.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince istinaf talep edenden alınması gereken 59,30 TL istinaf karar harcı, istinaf aşamasında peşin olarak yatırıldığından, yeniden harç alınmasına yer olmadığına, yatırılan harcın hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 26/10/2021 tarihinde HMK’nın 362/1-f maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.