Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1936 Esas
KARAR NO: 2023/1440 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 2016/714 Esas – 2021/304 Karar
TARİHİ : 20/04/2021
DAVA: Menfi Tespit
KARAR TARİHİ: 05/10/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; … Ltd. Şti.’nin … Bankası Haznedar Şubesi’nden kullanacağı 15.000.000 TL bedelli, 36 ay taksitli kredi için müvekkilinin 16.04.2014 tarihinde kefil olduğunu, bu esnada banka yetkilisinin ayrıca teminat olarak birde prosedür gereği bono istemesi üzerine banka şube yetkilisinin hazırladığı ve …’in keşide ettiği miktar ve vade tarihi yazılı olmayan bonoyu müvekkilinin ciro edip verdiğini, müvekkilinin … Ltd. Şti.’deki hissesini devrettikten sonra … Haznedar şubesine giderek durumu bildirip belgeleri ibraz ettiğini, kefaleti alınan kredi ile bir ilgisinin kalmamasını istediğini, şube personelinin sorumluluğunun bittiğini sözlü olarak söylediğini, aradan seneler geçtikten sonra İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasından gelen ödeme emri ile şok olduğunu, söz konusu kredinin teminatı olan ciro ettiği miktar ve vade tarihi yazılı olmayan keşidecisi … olan bonoya 225.000 TL bedel ve 04.04.2016 vade tarihi yazılarak protesto ettirildiğini ve icraya konulduğunu, kredi kurumu olan davalı bankanın bonoya dayalı olarak kredi vermesinin hukuken mümkün olmaması, şirkete 16.04.2014 tarihinden sonra kullandırılan kredilerde müvekkilinin herhangi bir kefaletinin bulunmaması, kullandırılan 15.000.000 TL bedelli, 36 ay vadeli taksitli kredi borcunun ödendiğinin beyan edilmesi nedeniyle davalılara herhangi bir borcunun tespit edilmesi zorunluluğu doğduğunu beyanla İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasından davalı bankaya borcunun bulunmadığının tespitine, davalı şirkete de borcu olmadığının tespitine, % 20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı … Anonim Şirketi vekili cevap dilekçesi ile; davacının dava dilekçesinde bahsettiği genel kredi sözleşmesinin 15.000 TL değil 500.000 TL limitli olduğunu, belirli vade değil cari hesap şeklinde işlediğini, davacının kredilere kefil olması nedeniyle sorumluluğunun devam ettiğini, dava dilekçesinde kredinin geri ödenmesi maksadıyla tanzim edilip müvekkiline ciro ve teslim edilen bononun kullanılan kredinin teminatı olarak verildiği ileri sürülmüşse de, bunun doğru olmadığını, söz konusu senedin bir teminat senedi değil kambiyo senedi olan bono olduğunu, müvekkili bankanın bonoya dayalı olarak kredi vermesinin hukuken mümkün olmadığının ileri sürüldüğünü, genel kredi sözleşmesi kapsamında kredi kullandırıldığını beyanla davanın reddine, davacı aleyhine % 20 den az olmamak kaydıyla tazminata hükmedilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … Tic. Ltd. yetkilisi cevap dilekçesi ile; şirketleri adına davalı … Bankası Haznedar Bahçelievler Şubesi’nden 15.000 TL bedelli, 36 ay vadeli taksitli kredi talebinde bulunulduğunu, şirket hissedarlarının tamamının gelerek prosedürlerin yerine getirileceği bilgisi verilince 16.04.2014 tarihinde krediyi kullanmak üzere … ile gidildiğini, imzaların atıldığını ayrıca prosedür gereği …’in keşide ettiği miktar ve vadesi yazılı olmayan bononun düzenlendiğini, davacının lehdar ve ciranta olduğunu, senedin bankada kaldığını, daha sonra davacının şirketteki hissesini devredip ortaklıktan ve şirketten ayrıldığını, 16.04.2014 tarihinde kullandırılan kredi ile ilgisi olmayan başka kredilerin kullanıldığını, daha sonra miktar ve vadesi yazılı olmayan senedin 225.000 TL bedel ve 04.04.2016 vade yazılarak protesto ettirildiğini ve İstanbul ….İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasında icra takibine konu edildiğini, davalı bankanın bonoya dayalı olarak kredi vermesinin hukuken mümkün olmadığını, şirkete 16.04.2014 tarihinden sonra kullandırılan kredilerde davacının herhangi bir kefaletinin olmadığını, şirketin davacıdan alacağının bulunmadığını, davayı kabul ettiğini beyan etmiştir .
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi’nin 20/04/2021 tarih ve 2016/714 Esas – 2021/304 Karar sayılı kararında;” Dava, icra dosyası kapsamında borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olayda, takip konusu senedin kredi sözleşmesi kapsamında teminat oluşturmak üzere düzenlendiği, davalı bankanın cevap dilekçesinde de bankadan alınan kredinin geri ödenmesi maksadıyla verilen bononun vadesinde ödenmemesi nedeniyle dava konusu takibin başlatıldığının beyan edildiği, ancak davacı ile davalı banka arasında düzenlenen kefalet sözleşmesinde, davacının kefil sıfatıyla imzası bulunmakta ise de kefil olunan miktarın ve kefalet tarihinin kefilin kendi el yazısıyla yazılıp imzalanmadığı, dolayısıyla sözleşmenin kefil olan davacı açısından geçersiz olduğu, davalı bankanın kefil olarak müteselsil sorumluluğunun bulunduğundan bahisle teminat oluşturmak üzere düzenlenen takip konusu senet kapsamında ödenmeyen kredi borcu nedeniyle davacıdan alacak talebinde bulunmasının mümkün olmadığı, davacının iddiasında ve davasında haklı olduğu, davalının kefalette usulüne uygun olarak kefilin imzasının olmadığını bilmesine rağmen davacı hakkında takip yaptığı, kötü niyetli olduğu kanaatine varıldığı, diğer davalı şirketin de davayı kabul ettiğine yönelik beyanlarını sunduğu anlaşıldığından davanın kabulü ile davacının İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı icra dosyası kapsamında davalılara borçlu olmadığının tespitine, davacının kötü niyet tazminatı talebinin kabulü ile % 20 oranında tazminatın davalı bankadan alınarak davacıya verilmesine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.”gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiş ve verilen karara karşı davacı vekili ve davalı … Şirketi vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; dava konusu senedin kambiyo senedi vasfını taşımadığını, dava konusu senet bedelinin 225.000,00 TL olarak yazı ve rakamla belirtildikten sonra senede, “iş bu emre muharrer senet AYNEN DÖVİZ CİNSİ üzerinden ödenecektir.” kaydının düşüldüğünü, bilindiği üzere bononun “kayıtsız ve şartsız belirli bir bedeli ödemek vaadini” içermesinin geçerlilik şartı olduğunu, (TTK. md 776/1-b) bu şartı taşımayan bir senedin kambiyo senedi vasfını taşımayacağını, (TTK md. 777/1) TTK md. 778/1-c hükmündeki atıf gereği, poliçeye ilişkin TTK’nın 711. maddesinin bonolar hakkında uygulama alanı bulacağını, TTK madde 711’e göre poliçe bedelinin yabancı para ile ödenmesinin şart koşulabileceğini, eğer poliçede aynen ödeme kaydı var ise, bu bedelin yabancı para ile ödenmesinin zorunlu olduğunu, (TTK md. 711/3 ) yukarıda verilen açıklamalar bir arada değerlendirildiğinde, dava konusu senet üzerinde bedelin “Aynen Döviz Cinsi Üzerinden” ödenmesi kaydı bulunduğunu, ancak burada dövizden kastın hangi yabancı para birimi olduğu ve ödenecek yabancı para miktarı konusunda hiçbir belirlilik bulunmadığını, dolayısıyla ödenecek bedelin belirli olmadığını, bu sebeple senedin kambiyo senedi vasfını taşımadığını, işbu hususun Yerel mahkemece gözetilmemesi yerinde olmamışsa da, neticeten verilen kararın hukuka uygun olduğunu, Doktrin ve Yargıtay’ın da aynı görüşte olduğunu;Tüm dosya kapsamına ve Yargıtay yerleşik içtihatlarına göre dava konusu senedin bir teminat senedi olduğunu, emsal nitelikteki Yargıtay içtihatlarına göre kredi sözleşmesiyle senedin tanzim tarihlerinin aynı olması, davanın tarafları arasında önceye dayalı başkaca bir ilişkinin bulunmaması, senet bedelinin altında bir tutarla takibe girişilmesi hususlarının bulunması halinde bankaya verilen senedin teminat senedi olduğunun kabul edildiğini, bu kapsamda; davaya konu senedin tanzim tarihi 16.04.2014 olup, kredi sözleşmesinin tanzim tarihi (16.04.2014) ile aynı olduğunu, senet bedeli 225.000,0 TL olmasına rağmen davalı tarafından 214.050,00 TL tutarla icra takibine girişildiğini, müvekkili ile davalı banka arasında önceye dayalı başkaca bir ilişki bulunmadığını;Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2016/64343 Sor. sayılı dosyasında ifade veren banka çalışanı … 04/10/2016 tarihli ifadesinde; “Ben …Bankası Haznedar Şubesi’inde 16/08/2013-30/10/2014 tarihinde İşletme Portföy yöneticisi olarak çalıştım. …San. Şirketi kredileri geri ödemek maksadıyla şikayet dilekçesinde bahsi geçen senedi bankamıza ciro ve teslim etmiştir.” dediğini, söz konusu banka görevlisinin Haznedar Şubesi’nde çalışma tarihleri olarak belirttiği tarihlerin 16/08/2013 ile 30/10/2014 tarihleri olduğunu, banka kayıtlarından görüldüğü üzere, ilk olarak 16.04.2014 tarihinde 15.000,00 TL tutarlı kredi kullandırılmış olup, bu tarihten sonraki ilk kredinin 03.12.2014 tarihli ve 30.000,00 TL bedelli kredi olduğunu, … döneminde kullandırılan tek kredinin 15.000,00 TL bedelli kredi olduğunu, dolayısıyla bu dönemde kredi sözleşmesi gereği davalı bankaya senet üzerindeki bedel kadar borçlu bulunulmadığının açık olduğunu, gerek savcılık ifadesi gerekse de banka kayıtlarının dava konusu senedin teminat senedi olduğunu açıkça ortaya koyduğunu;Davalı bankanın dava konusu senedin kredi sözleşmesine istinaden tanzim, ciro ve teslim edildiğini ikrar ettiğini, davalı bankanın, davaya cevap dilekçesinin çeşitli bölümlerinde açıkça dava konusu bononun kredi sözleşmesi için tanzim edildiğini, yine bu sözleşme gereği ciro ve teslim edildiğini ifade ettiğini, davalının bu ikrarının, dava konusu senedin temel ilişki olan kredi sözleşmesi gereği düzenlendiğini, ciroların bu amaçla yapıldığını ortaya koyduğunu, davalı banka ile müvekkili arasında geçerli bir temel hukuki ilişkinin mevcut olmadığını, kredi sözleşmesindeki kefaletin geçersiz olduğunu, davalı bankanın bu savunması ile senedi talil ettiğini, ispat yükünü üzerine aldığını, banka ile aradaki temel ilişkinin bu şekilde geçersiz olduğundan bahisle dava konusu senedin bedelsiz olduğunu, davalı bankaya müvekkilinin borcunun bulunmadığını,Temel ilişki olan kefalet sözleşmesinin geçersizliğinin gerek Adli Tıp raporuyla gerekse de uzman raporuyla tespit edildiğini, 6098 Sayılı TBK md. 583′ e göre kefalet sözleşmesinin geçersiz olduğunu, bunun gibi kredi sözleşmesinin bir çok yerinde müvekkilinin imzası bulunmadığını, kefilin, kefil olarak imzalamadığı sözleşmelerden doğan borçtan sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını; ( Bkz. Yarg. 19 H.D. 2012/15421 E., 2013/1789 K. 30.01.2013 T.)Yerel mahkemece verilen karar netice itibariyle doğru ve hukuka uygunsa da, gerekçelendirme kısmında yukarıda değinilen senedin kambiyo senedi vasfında olmadığı, olduğu farz edilse dahi Yargıtay yerleşik içtihatları uyarınca senet ile kredi sözleşmesinin tanzim tarihlerinin aynı olmaları, davanın tarafları arasında önceye dayalı başkaca bir ilişkinin bulunmaması, senet bedelinin altında bir tutarla takibe girişilmesi, davalı Banka çalışanın Savcılık beyanı ve davalı bankanın ikrarı ile senedi talilleri hususlarına yer verilmemesi sebebiyle gerekçesinin düzeltilerek davalının istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini talep etme zaruretinin hasıl olduğunu beyanla Yerel mahkemece verilen kararın gerekçesinin düzeltilmesini talep etmiştir.Davalı … Bankası Anonim Şirketi vekili istinaf dilekçesi ile; Yerel mahkemenin cevap dilekçesinde açıkça; “…kredinin geri ödenmesi maksadıyla tanzim edilip müvekkile ciro ve teslim edilen bononun, kullanılan kredinin teminatı olarak verildiğini” beyan ettiklerini ileri sürmüşse de bunun doğru olmadığını, söz konusu senedin bir teminat senedi değil bir kambiyo senedi olan bono olduğunu, bu senetlerin TTK’da sınırlı sayıda olan sıkı şekil şartlarına bağlandığını, söz konu senet aslı incelendiğinde takip konusu senedin geçerlilik şartlarını haiz bonodur denildiği halde gerekçeli kararda yazılı yahut sözlü böyle bir beyanları bulunmadığının görüleceğini, Mahkemenin takibe konulan bononun kullanılan kredinin teminatı olarak verildiğini beyan ettikleri ifadesine yer vererek davanın kabulüne karar verdiğini, cevap dilekçesinde açıkça müvekkili banka tarafından kullandırılan kredinin geri ödenmesi maksadıyla tanzim edilmiş bono denilmesine rağmen ve taraflarınca sunulmamış beyanlarda bulunulduğu ifadesine yer verilerek böyle bir kararın nasıl verildiğinin taraflarınca anlaşılamadığını;Takibe konu senedin teminat senedi değil bir kambiyo senedi olduğunu, yargılama süresi boyunca aksi yönde herhangi bir kabul ve beyanlarının olmadığını, diğer bir önemli hususun ise müvekkilinin banka olduğunu, faaliyet alanının ise mevduat kabulü, katılım fonu kabulü, nakdî, gayrinakdî her cins ve surette kredi verme işlemleri vb. her türlü ödeme ve tahsilat işlemleri olduğunu, hal böyleyken müvekkili bankanın ticari faaliyetleri neticesinde doğan alacağının karşılığında bono almasında herhangi bir usulsüzlük, hukuka aykırılık bulunmadığını, dosya kapsamında izah edildiği üzere mezkur bononun, kredi borcunun geri ödenmesi amacı ile alındığını, kararın bir kısmında taraflarınca takibe konu senedin bono olduğunun beyan edildiğinin, bir kısmında teminat senedi olduğunun beyan edildiğinin yazdığını, böyle bir beyanlarının bulunmadığını;Mahkemenin taraflarınca verilen beyanı “kredi borcunun ödenmemesi halinde teminat olarak alınan senedin takibe konması” şeklinde aleyhlerine yorumlama yoluna gittiğini, senedin borcun ödenmesi için alınması ile senedin borcun ödenmemesi halinde işleme konulmak üzere alınması arasında fark olduğunu, birinci halde senedin ödeme aracı olduğunu, ikinci halde ise teminat olduğunu, müvekkili bankanın kendisine olan borcu tahsil etmek maksadıyla borçlu taraftan, ödeme aracı olarak senet aldığını, bononun vadesinde ödenmemesi üzerine de icra takibi başlatıldığını, mezkur bononun borç ödeme aracı olarak alındığını, aksi yöndeki iddiaların, yerleşik Yargıtay kararlarına, Bölge Adliye Mahkemesi kararlarına, kanuna ve doktrindeki hakim görüşe aykırı olduğunu (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi’nin 2019/2291 E. 2020/903 K. Sayılı, 11.06.2020 tarihli kararı) (12. HD. 01.07.2020 T. E: 2019/14593, K: 6059 sayılı ilamı);Davacının teminat senedi iddialarına cevap, ikinci cevap ve beyan dilekçesinde ayrıntılı olarak belirttiklerinden bahisle tekrara düşmemek adına yeniden yer vermediklerini ve itirazlarını aynen tekrar ettiklerini bildirdiklerini, bononun teminat amaçlı verildiğinin kabul edilebilmesi için, neyin teminatı olarak verildiğinin ya bononun önündeki veya arkasındaki yazılar veya ayrı bir belge (İİK’nun 169/a maddesinde öngörülen) ile kanıtlanması gerektiğini, davacı tarafından bu iddia için dosyaya sunulmuş herhangi bir delil bulunmadığını, bu hususta Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 28.03.2018 tarih E:2017/12-1140, K:563 kararında da belirtildiğini;Bu karardan anlaşılacağı üzere, bono üzerinde “teminat” ibaresi bulunsa dahi, senedin teminat senedi olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığını, kayıtsız şartsız bir borç ödeme ikrarına havi kambiyo senedi olan bononun ödeme için alındığına dair beyandan yola çıkarak, taraflarınca yapılmayan bir beyanın anlaşılamayan bir şekilde kendilerine atfedilerek, teminat olduğu yorumu ile dava konusu olan bononun teminat niteliğini haiz olduğunun kabul edilerek davanın kabulüne karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, Yerel mahkemenin kararında, 14/10/2020 tarihli ATK raporunu dayanak göstererek “…davacı ile davalı banka arasında düzenlenen kefalet sözleşmesinde, davacının kefil sıfatıyla imzası bulunmakta ise de kefil olunan miktarın ve kefalet tarihinin kefilin kendi el yazısıyla yazılıp imzalanmadığı,..” gerekçesi ile davanın kabulüne karar verdiğini, ancak kararın bu yönüyle de hukuka aykırı olduğunu, 14/10/2020 tarihli ATK raporuna taraflarınca itiraz edildiğini, ancak Mahkeme tarafından itirazlarının dikkate alınmadığını;Bahsi geçen raporun hükme esas alınmaya elverişli olmadığını, takibe konu bononun aslı incelenmeden, yalnızca kredi sözleşmesi ve davacıya ait imza örneklerinin aslı değil fotokopileri ve davaya konu evrak asıllarından 6 yıl sonra alınmış imza örneklerinin incelendiğini, denetime elverişli bir rapordan bahsedilebilmesi için davacının dava konusu belgelerin tanzim tarihlerine yakın tarihlere ait imza ve yazı asıllarının incelenmesi gerektiğini, rapor tanzim edilirken herhangi bir yazı örneğinin dahi aslının incelenmediğini, yalnızca fotokopilerde bulunan imzalar üzerinden davacı yanın yazısının sıhhati hakkında yorumda bulunulduğunu, bu hususun dahi Mahkeme tarafından yeterli inceleme yapılmadan hukuka aykırı şekilde karar verildiğini ortaya koyar nitelikte olduğunu;Bir an için ATK raporunun sıhhatli bir rapor olduğu düşünülse dahi davanın reddinin gerekeceğini, huzurdaki davaya konu İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyasının davacının kefil sıfatı ile yer aldığı kredi sözleşmelerine dayalı değil, davacının lehtar ve ilk ciranta sıfatı ile imzasının bulunduğu bonoya dayalı kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile açılmış bir takip olduğunu, davacı borçlunun söz konusu takipte, kefil değil lehtar ve ciranta olduğunu, mezkur bononun bir kambiyo senedi olduğundan bahisle TBK değil, bononun tanzim tarihinde yürürlükte olan 6102 sayılı TTK hükümlerine tabi olduğunu, kambiyo senetlerinin kayıtsız şartsız bir borç ikrarını ihtiva edeceğini ve TTK’da sınırlı sayıda olan sıkı şekil şartlarına bağlandığını, takibe konu bonoda TTK madde 776′ da yer alan zorunlu şekil şartlarına uygun bir biçimde düzenlendiğini, evrak metninde ve şeklinde bu şartlara aykırı olan ve kambiyo senedi vasfını sakatlayacak herhangi bir unsur bulunmadığını;Yerel mahkeme tarafından müvekkili aleyhine hüküm kurulurken “…davalı şirket ise cevap dilekçesi ile davayı kabul etmiştir…” denmesine anlam verilemediğini, müvekkilinin bu yönde bir kabulü olmayıp diğer davalı borçlu tarafın salt sözlü beyanı ile müvekkili yönünden hüküm kurulmasının hukuka aykırı olduğunu, Yerleşik Yargıtay kararları, BAM kararları, açık kanun hükümleri, doktrinde yer alan açıklamaların aksine, taraflarınca anlaşılamayan bir yorum ile dava konusu olan bononun teminat niteliğini haiz olduğu kabul edilerek ve diğer davalı borçlunun kendi açısından sunduğu sözlü beyanları esas alınarak davanın kabulüne karar verilmesi ve müvekkili aleyhine tazminata hükmedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu beyanla Yerel Mahkeme kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, kambiyo senedi ve bu senede dayalı takip nedeniyle borçlu olmadığının tespiti talebine ilişkindir.Davacı taraf, davalı banka ile dava dışı … Ltd. Şti. arasında imzalanan 16.04.2014 tarihli, 15.000.000 TL bedelli, 36 ay taksitli krediye kefil olduğunu, daha sonra hisselerini devrederek şirketten ayrıldığını ve kefaletinin sona erdiğini davalı bankaya bildirdiğini, dava ve takip konusu bononun kredi sözleşmesinin imzalanması sırasında bedel ve vade kısmı boş olarak, davacının talebi üzerine teminat olarak verildiğini, daha sonra bu kısımların davalı banka tarafından doldurulduğunu, davalı banka ile dava dışı şirket arasında imzalanmış 500.000 TL bedelli kredi sözleşmesindeki yazıların tarafına ait olmadığını, şirket ortaklığından ayrıldıktan sonra kullandırılan kredilerden sorumluluğunun bulunmadığını, ayrıca dava ve takip konusu senedin bono vasfını haiz olmadığını beyan ederek davalılara borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiş, davalı banka dava konusu bononun kredinin geri ödenmesi amacıyla ciro edilerek verildiğini, teminat senedi olmadığını, davacının kefil olduğu kredi sözleşmesinin 500.000 TL limitli olduğunu ve kefaletinin sona ermediğini beyan ederek davanın reddini savunmuş, davalı … Ltd. Şti. cevap dilekçesi ile davayı kabul etmiş, Mahkemece yukarıda açıklanan gerekçe ile her iki davalı yönünden davanın kabulüne karar verilmiş ve karara karşı davalı banka vekili esas yönünden, davacı vekili ise gerekçe yönünden istinaf başvurusunda bulunmuştur.Dava konusu İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyası ile davalı banka tarafından davacı, davalı … Ltd. Şti. ve dava dışı … aleyhine, 16.04.2014 keşide, 04.04.2016 vade tarihli, 225.000 TL bedelli, keşidecisi dava dışı …, lehtarı ve ilk cirantası davacı, son cirantası davalı …Limited Şirketi ve yetkili hamili davalı banka olan bono dayanak yapılmak suretiyle toplam 214.815,30 TL alacağın tahsili amacıyla kambiyo senetlerine özgü ilamsız icra takibi başlatılmıştır.Bononun belirli bir bedelin ödenmesi konusunda kayıtsız ve şartsız bir ödeme vaadi niteliğinde olması gerektiği TTK’nın 776. maddesinde düzenlenmiştir. Bedelin belirli olması, senette bedelle birlikte para biriminin de belirtilmesi ile gerçekleşir. Bu husus bononun zorunlu unsuru olup aksi halde kambiyo vasfını haiz bir bonodan bahsedilemeyecektir. Bonoda bedelin yabancı para cinsinden belirlenmesi de mümkün olup, senet metninde aynen ödeneceği belirtilmiş ise vadesinde bu para cinsinden ödeneceği, aynen ödeneceği belirtilmemiş ise vade tarihindeki resmi kur üzerinden TL’ye çevrilerek ödeneceği kabul edilir. Takibe dayanak bononun bedeli el yazısı ile hem yazı, hem de rakam olarak 225.000 TL (İkiyüzyirmibeşbin TL) şeklinde belirtilmiş olup alt kısmında yer alan “işbu emre muharrer senet aynen döviz cinsi üzerinden ödenecektir.” ibaresi el yazısı ile yazılmış bir ibare değildir. Senedin bütününden, bu ifadenin senet bedelinin TL olarak değil, yabancı para cinsinden belirlenmesi halinde geçerli olacağı ve matbu olarak senette yer aldığı açık şekilde anlaşılmaktadır. Ayrıca senedin ön yüzünde zorunlu unsurlar dışında yer alan kayıtlar yazılmamış sayılır ve İİK’nın 168/3. maddesi uyarınca borçlunun (davacı), kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takipte senedin kambiyo vasfını haiz olmadığına yönelik iddiasını ödeme emrinin tebliğinden itibaren 5 günlük süre içerisinde şikayet yolu ile İcra Mahkemesi’nde ileri sürmesi gerekir. Açıklanan nedenlerle takibe dayanak senet 6102 sayılı TTK’nın 776. maddesi uyarınca tüm unsurları içeren kambiyo senedi niteliğini haiz bonodur. Bu nedenle davacı tarafın bononun belirli bir bedeli içermediği ve kambiyo senedi vasfında olmadığına yönelik savunma ve istinaf sebepleri yerinde değildir.TTK’nın 778/2 ve 680. maddeleri uyarınca açığa bono düzenlenmesi mümkündür. Davacının, bononun sonradan doldurulduğu yönündeki iddiasını yazılı delille ispat etmesi gerekir. Kambiyo senetleri temel hukuki ilişkiden bağımsız bir nitelik taşır ve soyut bir borç ikrarı içerir. Bu nedenle de bono düzenlenirken temel ilişkinin kaynağına yönelik “bedelin malen-nakden ya da teminat olarak alındığına” dair ibarelerin üzerine yazılması zorunlu değildir. Bononun teminat amaçlı verildiğinin kabul edilebilmesi için, neyin teminatı olarak verildiğinin bono üzerindeki yazılar veya ayrı bir yazılı belge ile ispat edilmesi gerekir. Takibe konu bono üzerinde teminata ilişkin bir kayıt bulunmadığı gibi nakden kaydı bulunmaktadır. Bu nedenle davacının, bononun üzerinde yer alan nakden kaydının aksine genel kredi sözleşmesinin teminatı olarak verildiğini yazılı delil ile ispat etmesi gerekir. Dosya kapsamından davalı banka ile davalı … Ltd. Şti. arasında imzalanmış ve davacının kefil olduğu 15.000 TL limitli bir genel kredi sözleşmesinin olmadığı anlaşılmaktadır. Davacının kefalet yazılarının kendisine ait olmadığını iddia ettiği 500.000 TL limitli ve 16.04.2014 tarihli genel kredi sözleşmesinde ise dava ve takip konusu bononun, kredinin teminatı olarak alınacağına dair bir açıklama bulunmamaktadır. Bononun keşide tarihi genel kredi sözleşmesinin tarihi ile aynı ise de, keşidecisi davacı ve lehtarı davalı olmadığı gibi, bonoyu ciro ederek davalı bankaya veren de davalı asıl borçlu şirkettir. Bono davalı bankaya ciro edilmek suretiyle verilmiş olup, vadesi davalı bankanın diğer davalı şirkete kullandırdığı kredi tarihlerinden sonradır. Davalı banka tüm cevap ve beyan dilekçelerinde bononun, teminat amacıyla değil kredinin geri ödenmesi amacıyla verildiğini beyan etmiştir. Bu beyan bononun teminat olarak verildiği değil, davalı şirkete kullandırılan kredinin geri ödemesi olarak “ifa uğruna” verildiği anlamına gelmektedir. Davacı bonoda yer alan imzasına itiraz etmediğinden, bono davalı şirket tarafından ciro edilerek davalı bankaya verildiğinden, davalı bankanın, diğer davalı şirketten genel kredi sözleşmesinden doğan alacağı bulunduğundan, davacının genel kredi sözleşmesinde geçerli bir kefaletinin bulunup bulunmaması önemli değildir. Bu nedenle Mahkemece, davacının bononun teminat amaçlı olarak verildiğini yazılı delil ile ispat edemediği gerekçesi ile davalı banka yönünden davanın ve dava konusu takip ihtiyati tedbir kararı ile durdurulmamış olduğundan davalının şartları oluşmayan tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, bononun genel kredi sözleşmesinin teminatı olarak verildiği ve kredi sözleşmesinde yer alan kefaletin geçersiz olması sebebiyle bonoya dayalı alacak talep edilemeyeceğinden bahisle her iki davalı yönünden kabulüne karar verilmesi hatalı olmuştur. Davalı vekilinin istinaf başvurusu haklı, davacı vekilinin istinaf başvurusu ise haksızdır.Açıklanan nedenlerle, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere göre davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, Mahkemece deliller toplanılmış olup, yeniden yargılama yapılmasını gerektirir bir husus bulunmadığından HMK’nın 353/1-b-2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, Dairemizce esas hakkında yeniden karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmış ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davalı … Bankası Anonim Şirketi’nin istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 20/04/2021 tarih ve 2016/714 Esas 2021/304 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b-2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, Dairemizce yeniden hüküm kurulmak suretiyle; 3-Davanın davalı banka yönünden Reddine,4-Davalı bankanın şartları oluşmayan tazminat talebinin Reddine,5-Davanın davalı …Limited Şirketi yönünden kabul nedeniyle Kabulü ile davacının davalıya 04.04.2016 vade, 16.04.2014 keşide tarihli, 225.000 TL bedelli, keşidecisi …, lehtarı davacı olan bono nedeniyle borçlu olmadığının tespitine,İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN: 6-Dairemiz karar tarihi itibariyle alınması gereken 15.369,75 TL harçtan, dava açılırken peşin olarak yatırılan 3.668,51 TL harcın mahsubu ile kalan 11.701,24 TL harcın davalı … Limited Şirketinden alınarak Hazineye irad kaydına,7-Davacı tarafından yapılan 1.200,00 TL bilirkişi ücreti, 376,50 TL tebligat ve müzekkere gideri, 3.697,71 TL peşin harç olmak üzere toplam 5.274,21 TL yargılama giderinin davalı … Limited Şirketinden alınarak davacıya verilmesine,8-Davalı banka tarafından herhangi bir yargılama gideri sarf edilmediği anlaşıldığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,9-Davacı kendini vekille temsil ettirdiğinden Dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesaplanan 17.875,00 TL vekalet ücretinin davalı … Limited Şirketinden alınarak davacıya verilmesine,10-Davalı banka kendisini vekille temsil ettirdiğinden Dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesaplanan 34.223 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 11-Bakiye gider avansı varsa talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, İSTİNAF YÖNÜNDEN: 12-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı ve davalı banka tarafından ayrı ayrı yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 13-Harçlar Kanunu gereğince ve dairemiz karar tarihi itibariyle davacıdan alınması gereken 269,85 TL istinaf karar harcından, davacı tarafından istinaf aşamasında peşin olarak yatırılan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 210,55 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 14-Davalı banka tarafından yatırılan 3.830,60 TL istinaf karar harcının talep halinde davalı bankaya iadesine, 15- Davalı banka tarafından istinaf aşamasında sarf edilen 162,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile 25,00 TL dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine gidiş dönüş gideri olmak üzere toplam 187,10 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı bankaya verilmesine, 16-Davacı tarafından istinaf aşamasında sarf edilen harç ve yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 17-Bakiye gider avansı varsa talep halinde avansı yatıran ilgili tarafa iadesine, 18-Kararın ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğe gönderilmesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak 05/10/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.