Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/1765 E. 2022/249 K. 16.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1765 Esas
KARAR NO: 2022/249 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2021/35 Esas – 2021/531 Karar
TARİH: 23/06/2021
DAVA: Tazminat (Şirket Kurucularının ve Yöneticilerinin Sorumluluğundan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 16/02/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili, davalıların müvekkili şirketteki hisselerini 26/01/2015 tarihinde şu an şirket ortakları olan … ve …’e devrettiklerini, şirket hisse devrinden sonra, 25/11/2015 Tarih ve … sayılı yazı ile Sarıgazi Vergi Dairesince 2012 dönemine ait sahte belge kullanımı tespit ettiklerini beyan ile olumsuzluğun giderilmesine davet yazısı gönderildiğini, müvekkilinin “özel esaslara ilişkin hükümlerin” uygulanmaması için düzeltme beyanı verip ödeme yaptığını, devamında 19/12/2016 tarihinde Vergi Denetim Kurulu Başkanlığı’nın 2012, 2013 ve 2014 dönemine ait vergi incelemesi başlattığını, inceleme sonucu 27/01.2017 tarih …, … ve … rapor sayılı 3 adet vergi inceleme raporu düzenlendiğini, bu raporlara itiraz edilmiş ise de itirazın sonuçsuz kaldığını, bunun üzerine uzlaşma yoluna gidilerek vergi ceza miktarından indirim yaptırıldığını, itirazlardan netice alınamaması üzerine tahakkuk ettirilen 73.144,72 TL’nin ödenmek zorunda kalındığını, Üsküdar … Noterliğinin 18/07/2019 Tarih … yevmiye nolu tasdik edilen genel kurul kararı ile vergi cezalarının eski şirket yöneticileri, ortakları, müdürleri, imza yetkilileri, pay sahipleri, şirket yönetici ve çalışanları ve bu hususta kusur ve ihmali olan kişilerden tazmin edilmesine, bunun için icra takibi açılması, dava açılması ve diğer bütün hukuki yollara müracaat edilmesine ilişkin genel kurul kararı alındığını, davalıların ödeme yapmaması üzerine 10/04/2018 tarihinde başlatılan icra takibinin itiraz üzerine durduğunu, itirazın iptali davasının ise İstanbul Anadolu 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/1211 Esas, 2019/1169 sayılı kararı ile usulden reddedildiğini ve kararın 25/02/2020 tarihinde kesinleştiğini, 22/06/2020 tarihinde dava şartı arabuluculuk yoluna başvurulduğunu ancak anlaşma sağlanamadığını ve son tutanağın 27/07/2020 tarihinde düzenlendiğini, eski şirket ortakları ve yöneticilerinin sahte belge, yanıltıcı belge kullanmak suretiyle şirketin zarara uğramasına sebep olduklarını ileri sürerek fazlaya ilişkin bütün hakları ile ek dava açma hakları saklı kalmak kaydıyla, davalılar döneminde yapılan usulsüzlükler sebebi ile vergi dairesine ödenmiş olan toplam 73.144,22-TL’nin davalılardan şirket hisselerinin oranına göre ve usulsüzlüğün yapıldığı dönem itibariyle şirket yöneticisi ve şirketi münferiden imza yetkilisi olan davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili, şirket müdürü olmayan müvekkili …’a husumet yöneltilemeyeceğini, zamanaşımı definde bulunduklarını, zararın öğrenilmesinden itibaren 2 yıl içinde talep edilmesi gerektiğini, ancak vergi inceleme ve uzlaşma evraklarına göre uzlaşmanın yapıldığı tarih 2017 olup davada zamanaşımı süresinin dolmuş olduğunu, arabuluculuk başvurusunun yetkisiz yerde yapıldığını ve müvekkillerine ulaşan bir tebliğ olmadığını, hisse devirleri yapılırken vergi dairesinden borç olmadığına dair yazı alındığını, devir tarihi itibariyle müvekkillerinin sorumluluklarının da sona erdiğini, vergi inceleme raporlarında suç unsuru tespiti yapılmadığını, bir delil tespit edilmemiş olması nedeniyle kaçakçılık suçuna ilişkin yapılacak işlem bulunmadığının ifade edildiğini, dolayısıyla sahte belge kullanılmasının ve bu husus bilinerek şirket hisselerinin devrinin söz konusu olmadığını, kaldı ki vergi dairesi ile uzlaşan davacı tarafın ödemesi gereken borcun 12.167,21 TL olduğunu, davacıların kendi kusurları ile uğradıkları zararı talep edemeyeceklerini savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 23/06/2021 tarih ve 2021/35 Esas 2021/531 Karar sayılı Kararı ile; ” ….… Davalı …, şirketin yetkili müdür olmadığından bahisle, husumet itirazında bulunmuş ise de yukarıda incelenen ticaret sicil kayıtlarına göre şirketin kurucu ortağı olduğu , bu nedenle şirket tarafından limited şirketlere uygulanan 6102 sayılı TTK’nın 644/1-a maddesi atfiyle TTK 553 ve 555 maddeleri gereğince şirket kurucu ortağı sıfatını taşıyan şahıslar aleyhine de sorumluluk davası açılabileceği belirlendiğinden, davalı yanın husumet itirazının reddine karar vermek gerektiği kanaatine varılmıştır. Davalıların zaman aşımı itirazları yönünden yapılan incelemede; Dava konusu, davacı şirketin davalıların eylemi ile oluşan zararın tazminine ilişkin, yapılan ödemeye yönelik başlangıçta İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasında vergi cezalarının ödenmesine ilişkin makbuzlar dosyaya sunularak davalılar aleyhine 13/04/2018 tarihinde ilamsız icra takibi başlatıldığı, borca itiraz üzerine İstanbul Anadolu 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/211 Esas sayılı dosyada 17/10/2018 tarihinde itirazın iptali davası açıldığı, mahkemece, ” davacı şirketin işbu davayı açabilmesi için 6102 Sayılı TTK’nın 479/3-c maddesi gereğince şirket genel kurulunca, sorumlular aleyhine dava açılması yönünde karar alınması gerektiği halde, işbu dava şartı yerine getirilmeden dava açıldığı, icra takibine dayalı işbu itirazın iptali davasında , takip yapıldığı tarihte dava şartını var olması gerektiği, sonradan dava şartının tamamlanamayacağı” gerekçesi ile davanın reddedildiği ve kararın 25/02/2020 tarihinde kesinleştiği tartışmasızdır. Davacı tarafından mahkememize işbu sorumluluk davası, 18/01/2021 tarihinde açıldığı tartışmasız olup davalıların süresinde zaman aşımı itirazında bulunduğu tartışmasızdır. 6102 sayılı TTK’nın 560. Maddesinde ,sorumluluk davalarında uygulanması gereken zaman aşımı süresi, “Sorumlu olanlara karşı tazminat isteme hakkı davacını zararı ve sorumluluğu öğrendiği tarihten itibaren 2, her halde zararı doğuran fiilin meydana geldiği günden itibaren 5 yıl geçmekle zaman aşımına uğrar. Şu kadar ki bu fiil cezayı gerektirip TCK’da daha uzun dava zaman aşımına tabi bulunuyorsa , tazminat davasına bu zaman aşımı uygulanır.” şeklinde düzenlemeleri içermektedir. 6098 sayılı TBK’nın 154. Maddesinde zaman aşımın kesilmesi düzenlenmiş olup, alacaklının dava ve defi yoluyla mahkemeye başvurması, icra takibinde bulunması zaman aşımını kesen sebepler yasada düzenlenmiş bulunmaktadır. Dava konusu mahkememizdeki tazminata konu eylemlerin 2012 yılında gerçekleştiği ve dava konusu ödemenin vergi dairesine 2016 yılında başlayıp en son 10/04/2018 tarihinde ödemenin yapıldığı ve ödemenin yapıldığı tarih itibariyle davacının borçtan ve zarardan kesin olarak bilgi sahibi olduğu, kaldı ki vergi raporları ve buna dayalı tahakkukların oluşması ile borç doğuran işlemden davacı şirketin haberdar olduğu açıktır. 10/04/2018 tarihli ödemeden sonra 13/04/2018 ‘de takibe geçilip itirazın iptali davasının 17/10/2018 tarihinde açıldığı, bu tarihle kesilmekle , TTK 560 ve TBK 154 maddesi gereğince yeniden başlayan 2 yıllık zaman aşımı süresinin 17/10/2020 tarihinde dolduğu, 5 yıllık zaman aşımı süresinin de esasen ödeme yapıldığı tarihlere göre pek çok alacak yönünden dava açılmadan önce dolmuş olduğu mahkememizce belirlenmiş olup, davanın 17/10/2020 tarihinden sonra açılmış bulunması sebebiyle davacı yanın davalı şirket müdür ve eski kurucu ortakları aleyhine açtıkları davanın zaman aşımına uğradığı mahkememizce belirlenmiştir. Bu nedenle; davacı şirketin, davalı eski şirket kurucu ortak ve yöneticileri hakkında TTK 644/1/a atfiyle TTK 553 ve 555 maddeleri gereğince açtıkları sorumluluk davasına ilişkin zamanaşımı itirazının kabulü ile, TBK 154 ve TTK 560. Maddesi gereğince davanın zaman aşımı yönünden reddine ilişkin aşağıdaki gibi hüküm tesis etmek gerekmiştir.” gerekçeleri ile; ” 1-Davalı yanın, davalı … yönünden , husumet itirazının davalının celp edilen ticaret sicil kayıtlarına göre kurucu şirket ortağı olduğu, 6102 sayılı TTK’nın 644/1/a maddesi atfiyle uygulanması gereken 553 ve 555 maddeleri gereğince , şirket kurucu ortağı sıfatını taşıyan şahıslar aleyhine de sorumluluk davası açılabileceği ve zarara sebebiyet verilen dönemde işbu şahsın ticaret kayıtlarına göre kurucu ortak olduğu anlaşılmakla, husumet itirazının reddine, 2-Davacı yanın , davalı eski şirket kurucu ortak ve yöneticileri hakkında TTK 644/1/a atfiyle TTK 553 ve 555 maddeleri gereğince açtıkları sorumluluk davasına ilişkin zamanaşımı itirazının kabulü ile, TBK 154 ve TTK 560. Maddesi gereğince davanın zaman aşımıyönünden reddine,” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Dava ön inceleme duruşmasında tahkikata geçilmeden zamanaşımı nedeniyle reddedildiği halde müvekkili aleyhine NİSPİ vekalet ücretine hükmedilmesinin doğru olmadığını, Davanın zamanaşımına uğramadığını, takip, dava ve arabuluculuk süreçleri ile vergi dairesi prosedürlerinin dikkate alınmadığını, cezalara ve raporlara itiraz edildiğini, bu kayıtlar celp edilmeden karar verilmesinin doğru olmadığını, müvekkilinin özel esaslara alınmamak için cezaları vergi raporları düzenlenmeden ödemek zorunda kaldığını, vergi inceleme raporlarının çok sonra yazıldığını ve raporlara itiraz edildiğini, netice alınamadığını, vergi dairesi nezdinde yapılan her işlemin zamanaşımını kestiğini, uzman bir bilirkişinden rapor alınmaksızın karar verilmesinin doğru olmadığını belirterek hükmün kaldırılmasını ve mahkemeye iadesini istemiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, TTK 553 vd m. uyarınca şirket kurucularının ve yöneticilerinin sorumluluğundan kaynaklanan zararın tazmini istemine ilişkin olup, mahkemece yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir. Davacı, daha önce davacı şirket bünyesinde kurucu ve yönetici ortak olan davalıların şirket hisselerini devretmek suretiyle şirket ortaklığından ayrılmalarından sonra, vergi dairesince gönderilen yazı ile sahte belge kullanımı ile usulsüz işlem yapıldığının bildirildiğini ve düzeltme talep edildiğini, akabinde vergi incelemesi başlatıldığını, düzenlenen vergi inceleme raporlarına itiraz edilmiş ise de sonuç alınamadığını, vergi dairesince tahakkuk ettirilen tutarın ödenmek durumunda kalındığını, zarardan davalıların sorumlu olduklarını ileri sürmüş, davalı taraf yasal sürede zamanaşımı definde bulunmuştur. Konuya ilişkin zamanaşımı süresini düzenleyen TTK 560.m. “Sorumlu olanlara karşı tazminat istemek hakkı, davacının zararı ve sorumluyu öğrendiği tarihten itibaren iki ve her hâlde zararı doğuran fiilin meydana geldiği günden itibaren beş yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Şu kadar ki, bu fiil cezayı gerektirip, Türk Ceza Kanununa göre daha uzun dava zamanaşımına tabi bulunuyorsa, tazminat davasına da bu zamanaşımı uygulanır.” şeklinde düzenlenmiştir. Bununla birlikte TBK’nun 154/2.m. uyarınca alacaklı, dava veya def’i yoluyla mahkemeye veya hakeme başvurmuşsa, icra takibinde bulunmuşsa ya da iflas masasına başvurmuşsa zamanaşımı kesilecektir. Aynı Yasanın 157.m. uyarınca bir dava veya def’i yoluyla kesilmiş olan zamanaşımı, dava süresince tarafların yargılamaya ilişkin her işleminden veya hâkimin her kararından sonra yeniden işlemeye başlayacak, icra takibiyle kesilmişse, alacağın takibine ilişkin her işlemden sonra yeniden işlemeye başlayacaktır. 158.m. uyarınca ise dava veya def’i; mahkemenin yetkili veya görevli olmaması ya da düzeltilebilecek bir yanlışlık yapılması yahut vaktinden önce açılmış olması nedeniyle reddedilmiş olup da o arada zamanaşımı veya hak düşürücü süre dolmuşsa, alacaklı altmış günlük ek süre içinde haklarını kullanabilecektir. Somut olaya döndüğümüzde davacının 2017 tarihli vergi inceleme raporları ile zararı ve sorumluyu öğrenmesinden sonra ve iş bu davayı açmadan önce 13/04/2018 tarihinde icra takibi başlatmış olduğu, takibe itiraz edilmesi üzerine 17/10/2018 tarihinde itirazın iptali davası açtığı anlaşılmakta olup, gerek icra takibi gerekse dava 2 yıllık zamanaşımı süresi içinde açılmış ve her iki işlemle de zamanaşımı kesilip yeniden işleme başlamıştır. İstanbul Anadolu 7.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 10/10/2019 tarih 2018/1211 E. 2019/1169 K. sayılı davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir. Davacı tarafça 2 yıllık zamanaşımı süresi dolmadan 22/06/2020 tarihinde arabuluculuk yoluna başvurulmuş, 27/07/2020 tarihinde anlaşma sağlanamadığına ilişkin son tutanak düzenlenmiş olup, 22/06/2020-27/07/2020 tarihleri arasında zamanaşımı durmuş ise de, 27/07/2020 tarihinde işlemeye devam eden süre 22/11/2020 tarihi itibariyle yani bu dava açılmadan önce dolmuştur. Keza TTK 560.m. uyarınca alacak talep hakkı, her hâlde zararı doğuran fiilin meydana geldiği günden itibaren beş yıl geçmekle zamanaşımına uğrayacaktır. Somut olayda ise dosya kapsamında mevcut vergi inceleme raporlarına göre davalılara isnat edilen fiiller 2012, 2013 ve 2014 yıllarına ait olup, en geç 2019 yılı sonu itibariyle 5 yıllık zamanaşımı süresinin de dolduğu açıktır. Bununla birlikte davacı tarafça sahtecilik eylemlerinden söz edilmişse de, dosya kapsamında davalılar hakkında başlatılan bir ceza soruşturması bilgisine rastlanılmadığından, somut olayda ceza zamanaşımı sürelerinin uygulama olanağının bulunmadığı kabul edilmiştir. Bu itibarla mahkemenin davanın zamanaşımı nedeniyle reddi yönünde verdiği kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Öte yandan davanın zamanaşımı nedeniyle reddi halinde yargılamanın hangi aşamada olduğu dikkate alınmaksızın nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğinden, kararda bu yönüyle de usul ve yasaya aykırı bir yön görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından yatırılan 162,10.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70.TL istinaf karar harcından, istinaf eden davacı tarafından peşin olarak yatırılan 59,30.TL harcın mahsubu ile bakiye 21,40.TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 16/02/2022 tarihinde HMK’ nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.