Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/1682 E. 2021/1282 K. 29.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1682 Esas
KARAR NO: 2021/1282 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2021/295 Esas (Derdest Dava Dosyası)
TARİH: 16/07/2021
DAVA: Tespit
KARAR TARİHİ: 29/09/2021
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen ara karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle ; müvekkili …’un 07.09.2016 tarihinde vefat eden dava dışı müteveffa …’un 1/2 oranında miras payına sahip mirasçısı olduğunu, müteveffa … ‘un , vefat tarihine kadar davalı …’nın %90 oranında paya sahip hissedarı olduğunu, …’un 07.09.2016 tarihinde vefatı ile söz konusu %90 esas sermaye payının ipso jure (hukuken) mirasçılarına geçtiğini, davalı şirketin toplamda % 10 sermaye payına sahip iki hissedarı tarafından alınan 01.12.2016 tarihli Müdürler Kurulu Kararı ve 01.12.2016 tarihli Genel Kurul kararı ile, “Müvekkilimizin, Davalı Şirkete ortak olarak kabul edilmemesine ve % 45 oranındaki payının ve ilgili pay ile bağlı hak ve alacaklarının mevcut ortaklardan … ve … hesabına eşit oranlarda devralınmasına, pay için tespit edilen 500.000-TL gerçek değerin Mirasçı hesabına ödenmesine” karar verildiğini, TTK. 596’ncı maddesinin 4’üncü fıkrası gereği, Şirket, 3 (üç) ay içerisinde geçerli bir karar ile açıkça ve yazılı olarak sermaye payının geçişini reddetmemişse, onay vermiş sayılacağını, davalı şirket tarafından geçerli ve usulüne uygun bir genel kurul kararı alınmamış olduğundan, müvekkilinin …’nın hissedarı olduğunu, davalı şirket tarafından, müvekkiline ait sermaye pay bedelinin tespiti için dava açıldığını, anılan davanın TTK 596. Madde uyarınca alınan usulüne uygun bir ret kararı bulunmadığından dava şartı yokluğundan reddinin talep edildiğini, müvekkilinin …’da pay sahipliğinin tespiti ve Ticaret Sicil’e tescili için karşı dava açıldığını, İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/872 E. sayılı dosyası kapsamında görülen dava kapsamında tefrik kararı verildiğini, ikame edilen davanın İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/755 E. sayılı dosyası kapsamında görülmesine karar verildiğini, İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/755 E.-2018/989 K. Sayılı dosyası kapsamında üye hâkim …’in muhalefetiyle oy çokluğuyla karar alındığını, anılan karara karşı istinaf yoluna başvurulduğunu, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi’nin 2019/1476 E. 2020/1097 K. Sayılı ilamında davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği ve davacının davalı şirkete mirasçı sıfatıyla % 45 pay oranıyla ortak olduğunun tespiti ile sicile tesciline karar verildiğini, müvekkilinin hissedarlığının tespiti ile pay sahipliğinin …’nın pay defterine işlenerek Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne tesciline dair karar verilmesi talepli dava İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/755 E. -2018/989 K. Sayılı dosyası kapsamında görüldüğünü, İstinaf incelemesi neticesinde alınan İstinaf Kararı ile, müvekkilinin şirket nezdindeki hissedarlığının tespit edilerek pay sahipliğinin Şirket pay defterine işlenmesi ve Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne tesciline dair karar verildiğini, İstinaf Kararı ile müvekkilinin, Muris …’un vefat tarihinden itibaren … nezdinde % 45 sermaye payına sahip hissedar olduğu teyit edildiğini, davalı şirket Genel Kurullarının, hiçbir çağrı usulüne uymaksızın, müvekilinin dışlanması suretiyle yapılmaya devam ettiğini, bunun son örneğinin ise 15.04.2020 tarihli Genel Kurul kararı olduğunu, usule aykırı Genel Kurul kararı ile Müdürler Kurulu ataması yapıldığını, Bu kararın yok hükmünde olduğunu, zira müdürler kurulu ataması için bir genel kurul yapılması ve genel kurula da tüm pay sahiplerinin davet edilmesinin yasal zorunluluk olduğunu, davalı şirket tarafından yapılan genel kurulun çağrı usulüne uyulmaksızın gerçekleştirildiğini, çağrı usulüne uyulmaksızın yapılan genel kurul ve alınan tüm kararların butlanla batıl olup yok hükmünde olduğunu, müvekkilinin hissedarı olduğu … Ltd. Şti. adına 15.04.2020 tarihli Genel Kurul Kararının usulüne uygun alınmaması sebebiyle müdürler kurulunun seçimine ilişkin kararın yok hükmünde olduğunun tespiti ve TTK 530. maddesi uyarınca organ eksikliğinin giderilmesine, organ eksikliği giderilinceye kadar TMK 427/4 maddesi uyarınca davalı şirkete tedbiren yönetim kayyımı atanmasına, davalı …’nın ticari defter kayıtlarının fiktif olarak tertip edilip edilmediğinin tespitine, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. İlk Derece Mahkemesi 21/05/2021 tarih 2021/295 Esas sayılı ara kararında; 1-İhtiyati tedbir isteminin KISMEN KABULÜ İLE; Şirket müdürlerinin, şirketin malvarlığını azaltan ve davalı şirketi borçlandıran kararlarının denetim kayyımı onayıyla yürürlüğe girmesine şeklinde İHTİYATİ TEDBİR KARARI VERİLMESİNE, 2-Denetim kayyımı olarak aylık 2.500-TL ücret ile … (TC:…)’in Denetim kayyımı olarak atanmasına, karar vermiştir. Davalı vekili 29/06/2021 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Limited şirket genel kurul kararının butlanı ve iptalini düzenleyen TTK m. 622’de, anonim şirketlere ilişkin hükümlerin kıyas yoluyla uygulanacağının hükme bağlandığını, anonim şirketlere ilişkin 445. maddede ise, genel kurul kararı aleyhine açılacak dava için üç aylık hak düşürücü süre belirlendiğini, iş bu sebeple açılan davanın evvela başkaca bir husus araştırılmaksızın, süre yönünden reddi gerektiğini, davacının dava hakkının zamanaşımına uğradığını, davacının 15.04.2020 tarihli genel kurul kararının yok hükmünde olduğunun tespiti ile TTK 530. Maddesi uyarınca organ eksikliğinin giderilmesine karar verilmesini talep ettiğini, davacının 15.04.2020 tarihli genel kurul kararının iptalini, genel kurul kararı ile atanan yönetimin yokluğundan bahisle kayyım atanmasını vs…. talep edebilmesinin ilk şartının, TTK 630/2. hükmünde de açıkça ifade edildiği üzere, şirketin kayıtlı ortağı olması gerektiğini, hem şirket pay defteri, hem de ticaret kayıtları ile sabit olduğu üzere, davacının şirket ortağı olmadığını, bu sebeple 15.04.2020 tarihli genel kurula katılmamış, oy kullanmamış, muhalefet şerhi derç ettirmediğini, iş bu sebeple ortaklık sıfatına haiz olmayan davacının davasının evvela aktif husumet ehliyeti yokluğu sebebi ile reddi gerektiğini, davacının müvekkili şirketin ortağı olmadığını, İstanbul BAM 13 H.D.’nin 2019/1476 E. 2020/1097 K. Sayılı ilamının henüz kesinleşmediğini, söz konusu tespit hükmü kesinleşmeden, davacının şirket ortağı olduğunun ileriye sürülemeyeceğinden, şirketin kanundan ve esas sözleşmeden kaynaklanan mutat işleyişini sürdürmek için tamamen kanuna uygun bir biçimde yaptığı 15.04.2020 tarihli genel kurulu ve söz konusu genel kurulda yapılan yönetici seçimini dava etmekte hukuki menfaati olmadığını, davacının 01.12.2016 tarihli genel kurul kararının iptali için dava açtığı için, müvekkilin tüm faaliyetlerini dondurup, bu davada verilecek kararın kesinleşmesini bekleyemeyeceği, esas sözleşmesine ve kanuna uygun biçimde faaliyetlerinin devamının zorunlu olduğunu, iş bu sebeple davacının ortağı olmadığı bir şirketin, olağan faaliyetlerinin durdurulmasına yönelik dava açmakta hukuki menfaatinin mevcut olmadığını, 15.04.2020 tarihli genel kurul kararı ve yönetici seçiminin tamamen hukuka uygun olduğunu, somut olayda davacının şirket ortağı olmadığını, müvekkili şirketin organsız kalması gibi bir durum da söz konusu olmadığını, müvekkili şirketin davacının iddia ettiğinin aksine 01.12.2016 tarihinden bu yana herhangi bir organından yoksun olmayıp, 2016 yılından bu yana 5 yıldır mutad faaliyetlerine devam ettiğini, şirketin esas sözleşmesi ve kanuna göre müvekkili şirketin genel kurulunun toplanarak, 15.04.2020 tarihli genel kurul kararı ile yeni yöneticilerini seçtiğini, limited şirketlerde cari olan TTK 636. maddesi de, davacının “organ eksikliğinin giderilmesine karar verilmesi” talebini karşılayacak herhangi bir düzenlemenin mevcut olmadığını, iş bu sebeple davacının “organ eksikliğinin giderilmesine karar verilmesi” yönündeki hukuki dayanaktan yoksun talebinin her halükarda reddi gerektiğini, bu nedenlerle mahkemenin denetim kayyımı atanmasına ilişkin 21.05.2021 tarihli ihtiyati tedbir kararına itirazın kabulüne, 21.05.2021 tarihli kararın kaldırılmasına, ihtiyati tedbir talebinin tümden reddine, davaya cevapların kabulüne, yargılama sonunda davanın reddine, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmasına, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili beyan dilekçesinde özetle; Huzurdaki davada hükmedilen tedbir kararının müvekkili nezdinde doğması muhtemel zararları önleyici mahiyette olduğunu, verilen tedbir kararının sadece denetçi kayyımı atanmasına ilişkin olup müvekkilinin pay sahipliğinin sağlayacağı haklardan tamamen bağımsız bir etkiye sahip olduğunu, müvekkilinin pay sahipliğinin tespiti için açtığı ve halihazırda Yargıtay incelemesinde olan davanın ise, dava dilekçesinde de detaylı olarak izah edildiği üzere müvekkilinin mirasçı sıfatıyla elde ettiği kanuni hakkın tespiti ve bu hakkın kullanımının sağlanmasına ilişkin olduğunu, denetçi kayyımı atanmasının, pay sahipliğinin tespiti davasının sonuçlarını sağlamaya yönelik herhangi bir işlevi olmadığını, Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/755 E. -2018/989 K. Sayılı dosyası kapsamında görülen ve halihazırda Yargıtay incelemesinde olan dava kapsamında alınan İstinaf Kararı uyarınca … nezdinde pay sahipliğinin şüpheye mahal vermeyecek şekilde tespit edilen, anılan dosyanın temyiz incelemesi neticesinde kesin olarak tescil edilecek payını korumak adına huzurdaki davada ihtiyati tedbir talep ettiğini, müvekkilinin henüz şirket ortağı olmadığından bahisle genel kurul kararı iptali veya kayyım atanmasını talep edemeyeceğinin ise hukuki gerekçeden yoksun bir itiraz olduğunu, müvekkilinin şirket ortağı olduğu buna ilişkin açılan davada İstinaf Kararı ile tespit ve teyit edilmiş olup sadece temyiz incelemesi beklendiğini, mahkemece müvekkilinin pay sahipliği tescillenene kadar davalı tarafın yaratabileceği tehlike ve risklerin varlığı anlaşılmış ve son derece isabetli bir şekilde şirkete denetim kayyımı atanmasına dair ihtiyati tedbir kararı verildiğini, hukuka uygun olarak verilen denetçi kayyımı atanması kararına yönelik gerekçesiz itirazların reddi gerektiğini belirtmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 16/07/2021 tarih 2021/295 Esas sayılı ara kararında; “Mahkememiz dosyasına sunulan bilgi ve belgeler ve bizzat davalı şirketin vekilinin de itiraz ve cevap dilekçesinde bahsini ettiği İstanbul BAM 13. H.D 2019/1476 Esas, 2020/1097 sayılı kararı ile İstanbul Anadolu 6 ATM’nin 2018/755-989 sayılı dosyada davacı … ‘un davalı şirket aleyhine açtığı, Beyoğlu … Noterliğinin 19/09/2016 gün ve … yevmiye numaralı mirasçılık belgesine dayalı, davalı şirketin %90 oranında sermaye payına sahip …’un mirasında 1/2 oranında miras hissesine sahip olup şirketin %45 oranında payının davacıya ait olduğunun tespitine ilişkin karar verildiği ve kararın istinaf aşamasında olduğu tartışmasızdır. Dosya içerisinde sunulan davalı şirketin 01/12/2016 gün ve 2016/16 sayılı kararı ile şirketin müdürleri … ve … tarafından …’un şirketteki %90 oranında payının, sunulan veraset ilamına göre 1/2’si olan %45’ine davacının sahip olduğu ancak muris mirasçılarından …’in mirasçı sıfatıyla şirket ortaklığına kabul edildiği, davacının ise TTK 596 ve 597. Maddeleri gereğince … ve … adına eşit olarak devralınmasına ve işbu pay için 500.000-TL gerçek değerin mirasçıların bildirileceği hesaba ödenmesine karar verildiği, işbu kararın 01/12/2016 tarihli olağanüstü genel kurulda genel kurul kararı haline getirildiği, davacının genel kurula davet edilmediği dosya kapsamı ile sabittir. Davacı mahkememizde açtığı işbu davada davalı şirketin 15/04/2020 günlü genel kurul kararlarının yok hükmünde olduğunu tespit, TTK 530 maddesi uyarınca müdür seçimi kararının yok hükmünde olması sebebiyle organ eksikliğinin giderilmesine kadar TMK 427/4 maddesi gereğince mahkememizce şirkete yönetim kayyumu atanmasını talep etmiştir. Mahkememizce, şirketin faaliyetlerinin engellenmemesi ve mevcut bir şekli yönetimin açılan davalardaki verilen kararların kesinleşmesine kadar görevlerinin hukuken devam ettiği, yönetim mevcut olması sebebiyle, müdürlerin azledilmeden yerlerine yönetim kayyumu atanamayacağı benimsenerek, açılan işbu davada alınan kararların şirket ve davacı yönünden etkileri göz önünde bulundurularak, davacının mirasen TTK 496 ve 497. Maddesine göre davalı şirkette miras bırakan ortak babasından intikal eden pay yönünden bedeli usulüne uygun olarak ödenmeden, davacının şirket ortaklığına kabul edilememesinin hukuki gerekçesine 01/12/2016 günlü kararda yer verilmeksizin, oy hakkı ve mirasen intikal eden haklarından yoksun kalınması sonuçlarını doğuran nitelikteki kararın etkilerini azaltmak ve şirketin mal varlığının devam eden genel kurul iptal davaları sonucuna kadar muhafaza edilmesi ve işbu davada karar verilene kadar doğacak hukuki sonuçların etkilerini azaltmak ve şirket mal varlığının muhafazası için, şirket faaliyetine engel olmamak kaydıyla şirketin kararlarının mahkememizin 21/05/2021 günlü ihtiyati tedbir kararı doğrultusunda denetim kayyumu onayına sunulması, haklar dengesi ve hak ve nefaset kuralları ile TTK 530,596 ve 597 ile TMK 427 maddesine uygun olduğu, bu nedenle davalı müteriz şirketin itirazının reddi gerektiği sonuç ve kanaatine varılarak aşağıdaki gibi karar tesis etmek gerekmiştir…”gerekçesi ile, 1-Mahkememizin 21/05/2021 günlü ihtiyati tedbir kararı doğrultusunda denetim kayyumu onayına sunulması, haklar dengesi ve hak ve nefaset kuralları ile TTK 530,596 ve 597 ile TMK 427 maddesine uygun olduğu, bu nedenle davalı müteriz şirketin itirazının HMK 389 ve devamı maddeleri gereğince REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile, yerel mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, Davacının da kabul ettiği üzere İstanbul BAM 13 H.D.’ nin 2019/1476 E. 2020/1097 K. Sayılı ilamının Yargıtay’ da temyiz incelemesinde olup henüz kesinleşmediğini, İstanbul BAM 13 H.D.’ nin 2019/1476 E. 2020/1097 K. Sayılı ilamının bir tespit hükmü olup bu sebeple kesinleşmedikçe icra edilmesinin hukuken olanaksız olduğunu, Davacının, müvekkili şirkete hissedar olup olmayacağı ancak 01.12.2016 tarihli genel kurul kararının iptali için açtığı tespit davasının kesinleşmesi neticesinde sübuta ereceğini, Bir başka ifade ile, davacının iddia ettiğinin aksine İstanbul BAM 13 H.D.’ nin 2019/1476 E. 2020/1097 K. Sayılı ilamına dayalı biçimde bir sonuca varılmasının mümkün olmadığını, İstanbul BAM 13 H.D.’ nin 2019/1476 E. 2020/1097 K. Sayılı ilamının birçok yönü ile hukuka aykırı bir karar olduğunu, Yerel mahkemenin Yargıtayın yerine geçerek İstanbul BAM 13 H.D.’ NİN 2019/1476 E. 2020/1097 K. sayılı ilamı ile ilgili esastan bir değerlendirme yapmasının hukuka aykırı olduğunu, Davalının şirket ortağı olmadığını, ortaklık pay defterinde davacıya ait herhangi bir hisse kaydı bulunmadığını, Davacı tarafın, dava dışı müteveffa …’ un ½ miras payına sahip mirasçısı olduğunu, murisin müvekkili … şirketinde %90 hissedar olduğunu, bu sebeple %45 şirket hissesinin mirasçı olması sebebi ile kendisine geçtiğini, bu pay için tespit edilen 500.000,00 TL’ nin kendisine ödenmesi ile hissesinin … ve … adına kaydına karar verildiğini, bu sebeple 01.12.2016 tarihli genel kurul kararının iptali için dava açtığını, her ne kadar açtığı dava reddedilmiş ise de netice itibari ile İstanbul BAM 13 H.D.’ nin 2019/1476 E. 2020/1097 K. Sayılı ilamı ile davanın kabulüne, genel kurul kararının iptaline, %45 şirket hissesinin davacı adına tesciline karar verildiğini ileriye sürerek dava açtığını, yerel mahkeme şirket kayıtlarına, ortaklık pay defterine bakarak yargılama yapması ve hüküm kurması gerektiğini, yerel mahkemenin Yargıtay tarafından temyiz incelemesinde tartışılıp karara bağlanacak hususlar ile değerlendirme yapması, bu değerlendirme üzerinden itirazlar ile ilgili sonuca gidilmesi görevine ve hukuka aykırı bir durum olduğunu, Davacı, şirket ortağı olmadığından, 15.04.2020 tarihli genel kurul kararının iptalini, şirketin organ eksikliğinin giderilmesini dava etmesi, açtığı bu davada kayyım tayinini talep etmesinin hukuken olanaksız olduğunu, 01.12.2016 tarihli genel kurul kararının iptali yönünden verilen kararın henüz kesinleşmediğini, karar kesinleşmediğinden ortaklar pay defterine davalı lehine herhangi bir hisse kaydının da yapılmadığını, davanın açıldığı tarih itibari ile davacının şirket ortağı olmadığı şirkete ait ortakların pay defteri ile sabit olduğunu, Genel kurul kararlarının iptalini dava edebilecek kişilerin şirket ortakları olduğunu, şirket ortağı olmayan davacı gibi kişilerin, müvekkilinin herhangi bir genel kurul kararının iptalini dava etmek hakkı, husumet ehliyetinin mevcut olmadığını, yerel mahkeme tarafından bu kuralın gözetilmediğini,, davacının hukuki menfaati bulunduğu gerekçesi ile davanın ele alınması ve denetim kayyımı atanmasının kanuna ve yüksek mahkeme içtihatlarına açıkça aykırı olduğunu, (TTK 630/2. Maddesi) (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’ nin 2014/8985 E. 2014/12926 K. Sayılı ilamı) Bu sebeple yerel mahkemenin ortak olmayan, ortaklar pay defterinde kaydı bulunmayan davacının ortak kabul edilerek, olaya TTK 630/2. hükmünü tatbik etmek sureti ile denetim kayyımı atamasının açıkça usul ve yasaya aykırı olduğunu, davacının hukuki menfaatinden bahsedilerek itirazların reddedilmesi ile 16.07.2021 tarihli ara kararın sadece esas yönünden hukuka aykırı olmadığını, usul yönünden de hukuka aykırı olduğunu, itirazların cevaplanmadan reddinin adil yargılanma hakkının ihlali neticesini doğurduğunu, Davanın 3 aylık hak düşürücü süre nedeniyle de reddi gerektiğini, bu sebeple esasa girilmesi ve denetim kayyımı atanmasının hukuka aykırı olduğunu, Hak düşürücü sürenin, yargılamanın her aşamasında resen nazara alınması gereken bir itiraz olduğunu, şirketin genel kurulu tarafından seçilmiş ve halen yönetimde olan müdürleri bulunduğunu, pandemi döneminde dahi şirketin gelişmeye ve kar etmeye devam ettiğini şirkete kayyım atanmasının, müvekkiline haksız ve hukuka aykırı bir mali mesuliyetin yüklenmesi, boşuna yargılama gideri yüklemesi olduğunu, Davacı, zarar iddiasını ispat edecek herhangi bir delil sunamadığı, şirketin herhangi bir mali sorunu bulunmadığını, şirketin hali hazırda çoğunluğun oyu ile seçilmiş bir yönetim organı bulunduğu halde tedbiren kayyım kararı verilmesinin hukuka açıkça aykırı olduğunu, Somut olayda her ne kadar davacı taraf şirket ortağı değil ise de, kabul anlamına gelmemekle birlikte bir an için mahkemenin kabul ettiği gibi davacı %45 şirket ortağı kabul edilse dahi, dava dışı %55 pay sahibi ortakların seçtiği müdürlerin şirketi yönetmesinin hukuka uygun olduğunu, azınlığın çoğunluğa tahakkümüne sebebiyet verecek uygulamalara müsaade edilmemesi gerektiğini, Davacıya göre İstanbul BAM 13 H.D.’ nin 2019/1476 E. 2020/1097 K. Sayılı ilamı ile ilgili temyiz incelemesi sonuçlanana kadar şirkete kayyım tayin edilmesi gerektiğini, oysa şirketin hisse yapısındaki değişiklik ile, şirketin mutad işleyişinin devamının birbirinden farklı olduğunu, Denetim kayyımı atanmasının, TTK 630/2. maddesindeki yasal koşulların mevcut olmadığını, mahkemenin yönetici kayyım atanması talebinin reddi gerekçesi ile, denetim kayyımı atama gerekçesinin çelişkili olduğunu, Davacının İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/872 Esas sayılı dosyasında açtığı müvekkili şirkete kayyım atanma talebinin reddedildiğini, dosyaya karar örneği sunulduğunu, davacının henüz şirket ortağı olmadığından, genel kurul kararının iptalini talep etme ve kayyım tayini talep etme hak ve yetkisi bulunmadığını. (TTK 630/2. Maddesi) Davacının “denetim kayyımı atanması talebi bulunmadığı halde” bu yönde ihtiyati tedbir kararı verilmesiısı HMK’ ya ve taleple bağlılık ilkesine aykırı olduğunu, İleri sürerek istinaf talebinin esastan kabulü ile denetim kayyımı atanmasına ilişkin 21/05/2021 tarihli tedbir kararına itirazın reddine dair 16/07/2021 tarihli ara kararın ve denetim kayyımı atanmasına dair ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasına, davacının şirket ortağı olmadığı dava şartı yokluğu sebebi ile davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Talep, davalı şirket genel kurulunda alınan kararların butlanının tespiti, iptali davasında tedbiren şirkete denetim kayyımı atanmasına ilişkin karara itiraza ilişkindir. İhtiyati tedbir talep eden davacı, davalı şirketin %90 hissesine sahip ortağı müteveffa …’un 1/2 oranında mirasçısı olduğunu, müvekkilinin davalı şirkette pay sahipliğinin tespiti ve Ticaret Sicil’e tescili için dava açıldığını, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi’nin 2019/1476 E. 2020/1097 K. Sayılı kararı ile davanın kabulüne karar verilerek davacının davalı şirkete mirasçı sıfatıyla % 45 pay oranıyla ortak olduğunun tespiti ile sicile tesciline karar verildiğini, istinaf kararı ile müvekkilinin, muris …’un vefat tarihinden itibaren davalı … nezdinde % 45 sermaye payına sahip hissedar olduğunun teyit edildiğini, davalı şirket genel kurullarının, hiçbir çağrı usulüne uymaksızın, müvekilinin dışlanması suretiyle yapılmaya devam ettiğini, bunun son örneğinin15.04.2020 tarihli Genel Kurul kararı olduğunu, usule aykırı Genel Kurul kararı ile Müdürler Kurulu ataması yapıldığını, bu kararın yok hükmünde olduğunu, zira müdürler kurulu ataması için bir genel kurul yapılması ve genel kurula da tüm pay sahiplerinin davet edilmesinin yasal zorunluluk olduğunu, davalı şirket tarafından yapılan genel kurulun çağrı usulüne uyulmaksızın gerçekleştirildiğini, çağrı usulüne uyulmaksızın yapılan genel kurul ve alınan tüm kararların butlanla batıl olup yok hükmünde olduğunu, bu nedenle şirketin organsız kaldığını, davalı şirketin 15.04.2020 tarihli genel kurulunda alınan kararların ve müdürler kurulu atanmasına ilişkin kararın butlanla sakat olduğunun tespitine, iptaline, tedbiren şirkete yönetim kayyımı atanmasına karar verilmesini istemiş, mahkemece ihtiyati tedbir talebinin kısmen kabulü ile davalı şirkete tedbiren denetim kayyımı atanmasına karar verilmiş, karara karşı davalının itirazı üzerine, itirazın reddine dair verilen mahkeme kararına karşı davalı istinafa başvurmuştur. İhtiyati tedbir genel olarak HMK’nın 389 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir. İhtiyati tedbir için yaklaşık ispat yeterli görülmüş olup sunulan belgelerle talep edenin, davada haklılığını yaklaşık olarak ispat etmesi ve diğer şartlarında varlığı halinde ihtiyati tedbir kararı verilebilecektir. İhtiyati tedbire itiraz HMK’nın 394. Maddesinde düzenlenmiş olup 2. Fıkrada itiraz sebepleri sınırlı olarak sayılmıştır. Tedbire itiraz eden fıkrada sayılanların dışında bir sebeple tedbire itiraz edemeyecektir. İlk derece mahkemesi kararında da belirtildiği üzere, dosyaya sunulan belgelerin davanın esası yönünden haklılığı yaklaşık ispata yeterli olduğu, şirketin mal varlığının devam eden genel kurul iptal davaları sonucuna kadar muhafaza edilmesi ve işbu davada karar verilene kadar doğacak hukuki sonuçların etkilerini azaltmak ve şirket mal varlığının muhafazası için, şirket faaliyetine engel olmamak kaydıyla şirketin kararlarının denetim kayyumu onayına sunulması, haklar dengesi, hak ve nefaset kuralları ile TTK 530, 596 ve 597 ile TMK 427 maddesine uygun olduğu, itiraz eden davalının itiraz sebeplerinin HMK’nın 394/2 maddesinde sınırlı olarak sayılan itiraz sebeplerinden olmadığı, esasen itiraz sebeplerinin esas yargılamada çözülerek karara bağlanacak hususlardan olması karşısında ilk derece mahkemesi kararında usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından itiraz eden davalı vekilinin istinaf sebepleri yerinde değildir. Sonuç itibariyle, yargılamayı yürütüp uyuşmazlığı esastan karara bağlayacak olan ilk derece mahkemesinin takdirine göre ihtiyati tedbire itirazın reddine ilişkin karar ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, tedbire itiraz eden davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davalı tarafından yatırılan 162,10.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince istinaf talep eden davalıdan alınması gereken 59,30.TL istinaf karar harcından, istinaf aşamasında peşin olarak yatırıldığından yeniden alınmasına yer olmadığına, yatırılan harcın hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 29/09/2021 tarihinde HMK’ nın 362/1-f maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.