Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/160 E. 2023/97 K. 26.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/160 Esas
KARAR NO: 2023/97 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2016/1361 Esas – 2020/646 Karar
TARİH: 21/10/2020
DAVA: Ticari Şirket (Şirket Ortaklık Payı Alacağının Tahsili Kaynaklı)
KARAR TARİHİ: 26/01/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkilinin % 28 ortağı olduğu … Anonim Şirketi’ne İstanbul 4. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2016/3802 D. İş sayılı dosyasından 18.08.2016 tarihinde verilen kararla kayyum atandığını, 21.10.2016 tarihinde İstanbul 1. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2016/4512 sayılı kararıyla Şirketin Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na (TMSF) devredildiğini, atanan kayyum sebebiyle, müvekkili hakkında hiçbir soruşturma açılmadığı halde hisselerinin elinden alındığı ve müvekkilinin mağdur olduğunu, mağduriyetin giderilmesi için gerekli itirazların yapıldığını, bir yılı aşkın süredir sağlık problemleri sebebiyle Yunanistan’da olduğunu ve Türkiye’ye hiç dönmediğini, davalı şirket ile ilgili hiçbir işleme dahil olmadığını, imza atmadığı ve yapılan işlerden yönetim kurulu tarafından haberdar edilmediğini, yönetim mekanizmasında hiçbir şekilde görev almadığını, gelir ve giderine veya şirketten çeşitli hesaplara, çeşitli gerekçelerle gönderilen paralara hiçbir şekilde müdahil olmadığını, rıza göstermediği ve imza atmadığını, şirketin 15.04.2016 tarihinde Olağan Genel Kurul toplantısının yapıldığını, yapılan Genel Kurulun 2013, 2014 ve 2015 yıllarına ait olduğunu, 2013 ve 2014 yıllarında Genel kurul yapılmadığı ve bu suretle TTK ve TTK Yönetmeliğinin ihlal edildiğini, yine bahse konu Olağan Genel Kurul toplantısında TTK’nun ve Yönetmeliğin çağrı usullerine uyulmadığı ve müvekkilinin haberdar dahi olmadığı gibi, Genel Kurulda bulunmadığı halde varmış gibi gösterildiğini, Genel Kurulun “Yok Hükmünde” olduğunun tespit edilmesiyle ile ilgili olarak dava açıldığını, şirket yöneticileri tarafından şirketten usulsüz olarak başka şirketlere ve çeşitli dernek ve vakıflara para aktarıldığını, davalı şirketten hakim hissedarların ortağı olduğu … Tic. A.Ş.’ye para aktarıldığını, şirket Ana Sözleşmesinde yeri olmadığı halde inşaat firması … Adi Ortaklığı İşletmesine para aktarıldığını, şirketin Esas Sözleşmesi ve unvanında faaliyet alanı olarak “inşaat” bulunmadığı ve Genel Kuruldan böyle bir yatırım için yetki de alınmadığını, müvekkilinin ve Genel Kurul’un bu para transferlerine veya yatırımlarına, onayı veya yetkisi olmadığı gibi, Genel Kurul’un yetkilendirmesi de bulunmadığını, bunun dışında müvekkilinin ilgisi ve bilgisi olmadan meblağını bilmediği bir paranın şirketin hakim ortaklarının Amerika’da kurulu başka bir şirketine transfer edildiğinin öğrenildiğini, şirketten çıkarılan bu usulsüz paraların bilirkişilerce tespit edilerek ortaya çıkacak kesin miktara göre eksik harcın tamamlanacağını, müvekkilinin, hissedarı olduğu … A.Ş’ye fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 25.000,00-TL borcu olmadığının tespiti ite yine fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 25.000,00-TL alacağın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili şirkete, İstanbul Anadolu 4. Sulh Ceza Hakimliği’nin 18/08/2016 tarih ve 2016/3802 D. îş sayılı kararı ile kayyum atanmış olup, akabinde İstanbul Anadolu 1. Sulh Ceza Hakimliği’nin 21/10/2016 tarih ve 2016/4512 D. İş sayılı kararı ile şirketin tümüyle TMSF’ye devrine karar verildiğini, bu itibarla yönetim kurulu görevlerini ifa yetkisinin tümüyle yeni yönetim kuruluna devrolunduğunu, ülkemizde yaşanan hain FETÖ darbe girişimi neticesinde müvekkili şirketin tümüyle TMSF’ye devredildiğini, bu nedenle bu aşamada şirketin hisse ayrımı gözetilerek devrinin mümkün olmadığını, bununla beraber davacının 1 yılı aşkın süredir yurt dışında Yunanistan’da olması ve çıktığı günden bugüne Türkiye’ye hiç dönmemesinin, hakkında şüphe duyulmasına yol açtığını, davacının 1 yılı aşkın süredir sağlık sorunları nedeni ile Yunanistan’da olduğunu iddia ettiğini, ancak bu sağlık sorunlarının içeriği ve Türkiye’ye dönüşüne engel teşkil edip etmediği hususunun araştırılması gerektiğini, davacının yurt dışında tedavi amacıyla mı, yoksa kaçmak maksatlı mı olduğunun araştırılması gerektiğini, davacının yurtdışında olması veya işlemlerden haberdar olmamasının sonucu değiştirmeyeceğini, şirket yetkililerinin yaptığı işlemlerin tüm ortakları bağladığını, şirket ortaklarının şirketin borçlarından yalnızca şirket mal varlığı ile sorumlu olduğunu, ortakların şahsi mal varlığı ile sorumlu olmadığını, ortakların yalnızca SGK ve vergi borçlarından sorumlu olup, şirketin de böyle bir borcu olmadığını, davacının alacak talebinde bulunmasının mümkün olmadığını, şirketin, genel kurulu ile kar dağıtım yönünde bir karar almadığını, davacının, 15.04.2016 tarihinde yapılan Olağan Genel Kurul’unun TTK ile TTK yönetmeliğini ihlal edilerek yapıldığı, kendisinden habersiz ve onaysız olarak yapılan işlemlerin hepsinin şirket esas sözleşmesi ve teamüllere aykırı olduğu iddialarının, müvekkili şirketin 21/10/2016 tarihi itibariyle TMSF’ye devredildiğinden, bu tarihten önce gerçekleştirilen Olağan Genel Kurula ilişkin iddiaların kabulünün mümkün olmadığını, bu hususta husumet itirazlarının olduğunu, anonim şirket olağan genel kurul kararlarının ticaret sicil gazetesinde ilanı zorunlu kararlardan olduğunu, 15.04.2016’da yapılan Olağan Genel Kurul kararlarının da 13.05.2016 tarihli Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde ilan edildiğini, bu kararların iptaline yönelik davanın açılma şeklinin ise TTK’nın 445. Maddesinde açıkça düzenlendiğini beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İhbar olunanlar vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkillerinin ihbar edilmek suretiyle davaya dâhil edilmesinin usulen mümkün olmadığını, TTK’nun 329/2 maddesinde pay sahiplerinin sadece taahhüt ettikleri sermaye payları ile şirkete karşı sorumlu olduklarını, yönetim kurulu tarafından yapılan işlemlerden haberdar olmadıklarını, olağan genel kurul toplantılarının TTK’daki çağrı usullerine uyulmayarak yapıldığı iddialarının, yine kendilerince açıldığı iddia edilen “Genel Kurulun yok hükmünde olduğunun tespiti” davasında ileri sürülmesi gerektiğini, Yönetim Kurulunun aldığı her kararı ortaklara bildirme yükümlüğünün olduğuna dair bir kanun hükmünün de bulunmadığını, her pay sahibinin TTK m. 437 gereği bilgi edinme ve inceleme hakkına sahip olduğunu, ancak davacının, hakkındaki soruşturmalardan kaynaklı olarak tutuklanmamak için uzun süre önce yurtdışına çıkmış olduğunu, yönetim kurulunun aldığı kararlardan haberdar olamamasının kendi kusurundan kaynaklandığını, davacının, şirket yöneticilerinin usulsüz olarak başka şirketlere usulsüz olarak para aktardığı iddialarının gerçeği yansıtmadığını, yönetim kurulunca yapılan tüm işlemlerin usule uygun olduğunu, davacının dava dilekçesinde şirket esas sözleşmesinde inşaat bulunmadığı yolundaki beyanlarının da doğru olmadığını beyanla davanın usul ve esas yönünden reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 21/10/2020 tarih 2016/1361 Esas 2020/646 Karar sayılı kararında;”….Yapılan yargılama sonucu toplanan tüm deliller ve aldırılan bilirkişi raporlarına göre; açılan dava, kar payı alacağının tahsili amacıyla açılmış alacak ve davacının, ortağı olduğu şirkete borçlu olmadığına dair menfi tespit davası olup, davalı şirket bir sermaye şirketi olmakla davacı ortağın borcu, taahhüt edilmiş ve ödenmemiş sermaye borcunu ödeme olup, davalı şirket tarafından bu mahiyette davacıdan talep edilen bir alacağın ve bu konuda çıkartılmış bir muarazanın bulunmadığı, kaldı ki gerek ödenmemiş sermaye borcunun ödenmesi, yada yan edim borcu veya ek ödeme yükümlülüğü gibi bir alacak talebi de ileri sürülmediği anlaşılmakla borçlu olunmadığına dair davada hukuki bir yararın bulunmadığı, kar payına yönelik alacak talebinin de, bir ortağın genel kurul tarafından kabul edilmiş ve kesinleşmiş kar dağıtımı kararı olmadığı sürece paylarından dolayı şirketten bir alacak talebinde bulunamayacağından bu konudaki davanın da haklılık yanı ve yerindeliğinin bulunmadığı, başka şirketlere usulsüz olarak para aktarıldığı yolundaki iddiaların ancak sorumluluk davasının konusu olabileceği anlaşılmakla açılan davanın reddine karar vermek gerekmiş, bu nedenle aşağıdaki hüküm kurulmuştur….”gerekçesi ile, Açılan davanın reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, yerel mahkeme kararının hukuka ve kanuna aykırı olduğunu,Davalı şirkete ait 03.05.2016 tarihli olağan genel kurul toplantısının usulsüz olarak toplandığı ve söz konusu toplantıda müvekkili …’un yetkisiz vekaletnameyle temsil edildiği gerekçesiyle İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/1330 Esas sayılı dosyası kapsamında toplantıda alınan kararların TTK m. 447 uyarınca yok hükmünde sayılması için müvekkilim dava açtığını, akabinde dosyaya sunulan 20.07.2018 tarihli bilirkişi raporunda bu iddianın doğruluğunun ispatlandığını, İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/1330 Esas sayılı 2018/928 Karar sayılı ve 19.09.2018 tarihli gerekçeli kararı ile ortaya konulduğunu, İstanbul 4. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2016/3802 Değişik İş sayılı dosyası kapsamında 18.08.2016 tarihinde verilen kayyum atama kararının akabinde müvekkilinin büyük zarara uğradığını, kendisi sağlık problemleri sebebiyle yurtdışında olduğundan şirket ile ilgili hiçbir işleme dahil olmadığını imza atmadığını ve yönetim kurulunun gerçekleştirdiği faaliyetlerden haberdar edilmediğini, yönetim kurulunun kötü niyetli davranarak çeşitli şirket, dernek ve vakıflara usülsüz bir şekilde para aktararak kötü niyetini ortaya koyduğunu, müvekkilinin hiçbir işlemden haberdar edilmemesi ile Yönetim Kurulu TTK’nun 437. Maddesini ihlal ettiğini, Hissedarın ortağı olduğu “… tic. A.Ş.”ye para aktarımı ise şirket yönetiminin ne kadar yanlış ve kötü niyetli bir şekilde yönetildiğinin önemli bir göstergesi olduğunu, dava dışı şirketlere gerçekte hiçbir mal ve hizmet alımı söz konusu olmaksızın aktarılan paraların, şirketin ve dolaylı olarak da ortak konumundaki müvekkilinin zararına sebebiyet verdiğini, davalı tarafın ise konuyla ilgili hiçbir ticari defter ve belgeyi dosyaya ibraz etmediğini, eksik ve hatalı inceleme sonucu düzenlenen bilirkişi raporunun dikkate alarak hüküm tesis edilmesinin hukuka ve kanuna aykırılık teşkil ettiğini, Müvekkilinin davalı şirkete karşı herhangi bir borcu olmadığını, bilirkişi raporunda uzmanlık alanı dışında görüş bildirildiğini, Şirket ana sözleşmesinde yeri olmadığı halde inşaat firması olan … Adi Ortaklığı İşletmesi”ne de usulsüz olarak para aktarımı gerçekleştiğini, şirketin esas sözleşmesi ve unvanında faaliyet alanı olarak “inşaat” bulunmadığını, aynı zamanda Genel Kuruldan da böyle bir yatırım için yetki alınmadığını, şirketin, esas sözleşmede belirtilen işletme konusu dahilinde faaliyet göstermekle yükümlü olduğunu, müvekkilin bilgisi olmadan meblağını bilmediği kadar bir paranın şirketin hakim ortaklarının Amerika’da kurulu başka bir şirketine transfer edildiğini öğrendiğini, Müvekkilinden habersiz ve onaysız olarak yapılan işlemlerin hepsi TTK ve yönetmeliğe aykırı olduğu gibi şirket esas sözleşmesine ve teamüllere de aykırı olduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, TBK ve TTK hükümler gereğince, borcun doğumunu gerektirecek hiçbir iş ve işlemde yer almadığından; hissedarı olduğu … A.Ş.’ye ilişkin borcunun olmadığının tespiti ile fazlaya kalan haklar saklı kalmak kaydı ile şimdilik 25.000,00 TL alacağın davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin karşı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, şirket ortağı ve aynı zamanda eski yönetim kurulu üyesi olan davacının davalı şirkete borcu olmadığının tesbiti talebiyle açılan menfi tespit ve alacak davasıdır.Mahkemece, açılan davanın reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davalı şirkete, İstanbul Anadolu 4. Sulh Ceza Hakimliği’nin 18/08/2016 tarih ve 2016/3802 D. îş sayılı kararı ile kayyum atanmış olup, akabinde İstanbul Anadolu 1. Sulh Ceza Hakimliği’nin 21/10/2016 tarih ve 2016/4512 D. İş sayılı kararı ile şirketin TMSF’ye devrine karar verildiğini, bu itibarla yönetim kurulu görevlerini ifa yetkisinin tümüyle yeni yönetim kuruluna devrolunduğu anlaşılmıştır. Ön inceleme duruşmasında neler yapılacağı HMK.nın 140.mad.’sinde düzenlenmiştir. Düzenlemeye göre, tarafların iddia ve savunmalarına göre uyuşmazlık tutunakla tesbit edilerek hazır bulunan taraflarca imzalanır ve tahkikat işlemleri bu tutanak esas alınmak suretiyle yürütülür. Somut olayda mahkemece ön inceleme duruşmasında uyuşmazlığı; ” Taraflar arasında davacının ortağı olduğu davalı şirkettin faliyetleri sebebiyle borçlu olmadığının tespiti ve alacağın tahsili şartlarının bulunup bulunmadığı noktalarında toplandığı, ” tesbit edilip yapılan uyuşmazlık tesbitine taraf vekillerinin itirazının olmadığı ve uyuşmazlık tesbiti yapılan ön inceleme duruşma tutanağını imzaladıkları anlaşılmaktadır. İlk derece mahkemesince verilen karar, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mevcut yasal düzenlemeler ve ön inceleme tutunağındaki uyuşmazlık tesbitine göre usul ve yasaya uygun olup mahkemenin kabul ve gerekçesine göre davacı vekilinin aksi yöndeki istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Sonuç itibariyle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, fazla yatırılan başvurma harcının talep halinde iadesine, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince davacıdan alınması gereken 179,90.TL istinaf karar harcından, davacı tarafından peşin olarak yatırılan (54,40.TL + 54,40.TL=) 108,80.TL harcın mahsubu ile bakiye 71,10.TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Bakiye gider avansı bulunduğu takdirde, karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 26/01/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.