Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/1569 E. 2023/1854 K. 30.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1569 Esas
KARAR NO: 2023/1854 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 24/06/2021
NUMARASI: 2020/20 Esas 2021/558 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 30/11/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, davacı müvekkil, … Türkiye’nin bayisi olduğunu, usulüne uygun olarak yapmış olduğu sözleşme ve almış olduğu yetkiye istinaden … İli, … İlçesi … … Cadde … Ada … Parsel’de bulunan arsayı; davalı ile yapmış olduğu 29.11.2018 tarihli özleşmeye istinaden pazarlamaya başladığını ve müvekkilin gayretleriyle satıcı ve alıcı arasında ( Satıcı: …- Alıcı: … A.Ş. Firmasına) 23.08.2019 tarihinde 10.000.000,00TL bedelle alım satım işlemi gerçekleştiğini, bu süreçten sonra davacı, davalı ile görüşerek sözleşme gereği, satış bedeli üzerinden %2+KDV olan ödeme yükümlülüğünü yerine getirmesini istediğini, davalı her defasında ödeme yapacağını beyan etmesine rağmen ödeme yükümlülüğünü yerine getirmediğini, alacağın tahsili amacıyla başlatılan Bakırköy …. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasında açtığımız icra takibine haksız ve kötü niyetli olarak itiraz ederek takibin durdurulmasına sebebiyet verdiğini belirterek, Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … Esas Sayılı Dosyasında Borçlunun tüm itirazlarının iptaline ve icra takibinin devamına, alacağın likit olması sebebiyle %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davacı tarafın iddialarının gerçeği yansıtmadığını, müvekkili ile davacı taraf arasında ilk olarak 29/11/2018 tarihli 120 gün süreli sözleşme imzaladığını, müvekkiline ait taşınmazı davacının 11.000.000,00TL bedel ile satmayı vaat ettiğini, ancak davacının bahsettiğinin aksine satış konusunda başarılı olamadığını ve 120 günlük sürede taşınmaza müşteri bulamadığını, yapılan sözleşmelerin örneklerinin müvekkile verilmediğini, davacıya güvenen müvekkil sözleşme bedeli olarak taşınmaz bedelinin %1’i oranında ödeme yapabileceğini söylemişken yapılan sözleşmelerde sonradan bedelin %2 olarak belirtildiğini görerek büyük bir üzüntü yaşadığını belirterek haksız ve hukuka aykırı davanın reddine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 24/06/2021 tarih 2020/20 Esas 2021/558 Karar sayılı kararında;”…Davacının alacağının bulunduğu sabit olmakla davalının Bakırköy … İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasında 200.000TL asıl alacak için yaptığı itirazın iptaline, alacak likit olduğundan davacının icra inkar tazminat talebinin kabulüne karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur…”gerekçesi ile, 1-Davanın KISMEN KABULÜNE, Bakırköy …. İcra Dairesinin … sayılı dosyasında davalı tarafın 200.000,00TL borçlu olduğunun tespiti ile bu miktar üzerinden itirazın iptali ve takibin devamına, fazlaya ilişkin talebin REDDİNE
2-200.000,00 TL’sına takipten tahsile kadar ticari avans faizi uygulanmasına,3-200.000,00TL’sına %20 icra inkar tazminatı uygulanmasına, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili ve davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, yerel mahkeme kararında; “Davacının aracılık edimlerini yerine getirmiş olması karşısında davalının ücretini ödememekte haklı olmadığı, davacı tellalın bulduğu bu üçüncü şahıs ile davacıyı aradan çıkartarak taşınmazın satış işlemini yaptığı, dolayısıyla davalının dürüstlük kuralına aykırı davrandığı ve böylece BK’nun 154.maddesinde öngörülen dürüstlük kurallarına aykırı davranarak şartın tahakkukuna -tellalın ücrete hak kazanmasına-engel olmama yükümlülüğünü ihlal ettiği sonuç ve kanaatine varılmıştır. Ancak davalının BK’nun 154.maddesinde yazılı dürüstlük kurallarına aykırı bu davranışının sözleşmeden kaynaklanan davacıya olan borcunu ortadan kaldırmadığı, sözleşmenin 5.2 maddesi gereğince davacının taşınmazın satış bedeli olan 11.000.000.TL’nin %2 sine tekabül eden 200.000TL ile %18 KDV si olan 36.000TL olmak üzere toplam 236.000TL tellallık ücret alacağına hak kazandığı kanaatine varılmıştır…” denildiğini, maddi hatanın düzeltilmesi gerektiğini, icra takibinde ve itirazın iptali dava dilekçesinde taşınmazın gerçek satış bedeli olan 10.000.000.TL’ nin %2′ sini talep ettiklerini, her ne kadar sözleşmede 11.000.000.TL nin %2′ si yazılmış olsa da müvekkilinin iyi niyetli olarak gerçek satış bedeli olan 10.000.000.TL’ nin %2′ sini ve %18 KDV bedelini talep ettiğini, gerekçeli karardaki maddi hatanın düzeltilmesi gerektiğini, Yerel mahkeme gerekçeli kararında davayı haklı bularak 236.000.TL’ lik davanın 200.000.TL si yönünden kabulüne şeklinde hüküm verdiğini, açıkça belirtilmese de + %18 KDV talebimiz reddedilmiş gözüktüğüünü, kararda muğlaklık bulunduğunu, Dava konusu icra takibinde alacak %18 KDV ile birlikte talep edilmişken böylesine bir karar hakkaniyetli olmadığını, KDV alacağının, asıl alacağa bağlı, feri alacak olduğunu, feri alacaklar, asıl alacaklarla aynı akıbete sahip olmak durumunda olduğunu, tellallık ücret alacağına %18 lik KDV tutarını da dahil ederek 236.000 TL yönünde kanaat belirttiğini, fakat buna rağmen hükümde KDV talebini reddettiğini, taraflar arasında akdedilen sözleşmede asıl alacak artı %18 KDV ödenmesi karar altına alındığını, bu açık duruma rağmen sadece 200.000.TL yönünde davamızın kabul edilmiş olmasının bozmayı gerektirdiğini, İşbu davanın, komisyon hizmet bedeli ve KDV olmak üzere toplam 236.000,00 TL üzerinden yaptığımız ilamsız icra takibine davalı tarafça kötü niyetle itiraz edilmesi üzerine açılmış olan itirazın iptali davası olduğunu, yerel mahkeme sonucunda haklılığın kabul etmiş; komisyon hizmet bedeli( taşınmazın piyasa satış bedeli üzerinden %2) ve KDV alacağımızın varlığını açıkça kabul ettiğini ancak yerel mahkeme kararında talebin KDV yönünden reddedilmesi kesinlikle kabul edilemeyeceğini, nitekim sözleşme metninde KDV vurgusu yapıldığını, KDV alacağının doğacağına dair borçlu davalının iradesi aydınlatılmış irade olduğunu, bu durum da davalı yanın KDV tutarından sorumlu olmaması sonucunu doğuran işbu kararının bu yönüyle istinaf edilmesi gerektiğini, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının KDV talebimizin reddi yönünden bozulmasına ve KDV talebinin asıl alacakla birlikte kabulüne, yargılama gideri ve vekalet ücreti talebinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DAVALI VEKİLİ İSTİNAF DİLEKÇESİ İLE, yerel mahkeme tarafından; “Davacının aracılık edimlerini yerine getirmiş olması karşısında davalının ücretini ödememekte haklı olmadığı, davacı tellalın bulduğu bu üçüncü şahıs ile davacıyı aradan çıkartarak taşınmazın satış işlemini yaptığı, dolayısıyla davalının dürüstlük kuralına aykırı davrandığı ve böylece BK’nun 154.maddesinde öngörülen dürüstlük kurallarına aykırı davranarak şartın tahakkukuna -tellalın ücrete hak kazanmasına-engel olmama yükümlülüğünü ihlal ettiği sonuç ve kanaatine varılmıştır. Ancak davalının BK’nun 154.maddesinde yazılı dürüstlük kurallarına aykırı bu davranışının sözleşmeden kaynaklanan davacıya olan borcunu ortadan kaldırmadığı, sözleşmenin 5.2 maddesi gereğince davacının taşınmazın satış bedeli olan 11.000.000TL’nin %2 sine tekabül eden 200.000TL ile %18 KDV si olan 36.000TL olmak üzere toplam 236.000TL tellallık ücret alacağına hak kazandığı kanaatine varılmıştır. Davacının alacağının bulunduğu sabit olmakla davalının Bakırköy … İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasında 200.000TL asıl alacak için yaptığı itirazın iptaline, alacak likit olduğundan davacının icra inkar tazminat talebinin kabulüne karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur..” şeklinde karar verildiğini,Yerel Mahkeme kararı, eksik inceleme ve hatalı değerlendirmeler ile sadece davacı beyanları dikkate alınarak, görev itirazı hakkında bir karar verilmeden, davalı beyan ve tanık beyanları dikkate alınmaksızın verildiğini, gerekçesinin yeterince açıklanmadığını, İşbu davaya bakmakla görevli mahkemenin Bakırköy Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunu, yargılama sırasında görev itirazı hakkında her hangi bir değerlendirme yapılmadığını, hatta, karar duruşmasından bir önceki duruşmada, davacı tarafın “davalı tacirdir ve bu nedenle yapılan işte ticari iştir ve ticaret mahkemesi görevlidir” iddiası doğrultusunda davalı müvekkilinin tacir olup olmadığının ticaret sicilinden sorulduğunu, ticaret sicil memurluğundan gelen gelen cevap yazısında davalı müvekkilin tacir olmadığının bildirildiğini,Ticaret sicil memurluğu cevabı dikkate alınmadan, görev itirazı değerlendirilmeden ve hatta davacı tarafın bilirkişiden rapor alınmasına dair delili dahi toplanmadan, eksik inceleme ve hatalı değerlendirmeler ile davanın kısmen kabulüne karar verildiğini,İşbu dava; Emlak satışına yapılan aracılık karşılığında, sözleşme ile kararlaştırılan ücretin ödenmemesi nedeniyle açılan bir dava olduğunu ve bu dava TTK’nın 4. maddesi anlamında ticari iş sayılmayan tellallık (simsarlık) sözleşmesinden kaynaklandığından, uyuşmazlığın Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmesi gerektiğini, (T.C. Yargıtay 20. Hukuk Dairesi E: 2015/1057 K: 2015/788 K.T.: 20.02.2015)Huzurdaki dava bakımından her iki taraf dahi tacir olsa, taraflar arasındaki sözleşmenin TTK’nın 4. maddesi anlamında ticari iş sayılmayan tellallık (simsarlık) sözleşmesinden kaynaklanmasından ötürü Ticaret Mahkemesi görevli hale getirmeyeceğini, Karar gerekçesinde taraflar arasındaki sözleşmeyi tellallık sözleşmesi olarak nitelendiren yerel mahkeme konu ile birebir benzerlik gösteren Yargıtay kararını dikkate almadığını,Davalı müvekkiline ait Tekirdağ İli Çerkezköy İlçesi’nde bulunan arsanın satışı konusunda hizmet alınmasına dair taraflar arasında ilk olarak 29/11/2018 tarihli 120 gün süreli sözleşme imzalandığını, davacı 120 gün içerisinde, davalıya ait taşınmazı 11.000.000,00-TL bedel ile satmayı vaat ettiğini ancak, davacı taraf, dava dilekçesinde bahsettiğinin aksine satış konusunda başarılı olamamış ve 120 günlük sürede taşınmaza müşteri bulamadığını, Davacının talebi ve yoğun ısrarı ile taraflar arasında 30/03/2019 tarihli 45 gün süreli sözleşme imzalanmış, ancak davacı taşınmazı bu sürede de satamadığını, davalı müvekkili, davacıya son bir şans verdiğini ve 15/05/2019 tarihli 60 gün süreli sözleşme imzalandığını, Yapılan tüm bu sözleşmelerin ilk örneklerinin davalı müvekkiline verilmediğini, davacıya güvenen müvekkilinin sözleşme bedeli olarak taşınmaz bedelinin %1’i oranında ödeme yapabileceğini söylemişken yapılan sözleşmelerde sonradan bedelin elle %2 olarak doldurulduğunu görerek büyük bir üzüntü yaşadığını, Son imzalanan sözleşme süresi içerisinde davacı, davalıya ait taşınmaz için alıcı adaylarını getirdiğini ve taraflar arasında yapılan görüşmeler neticesinde anlaşma sağlanamadığını, sonrasında davacı ile yeni bir sözleşme yapılmadığını, Tanık beyanında açıkça taraflarla anlaşma yaptığını, taşınmazı satın alan firmanın %1 komisyon ücreti ödediğini, davalının ise %2 komisyon ücreti ödeyeceğini, belirttiğini, Davalı tanıkları ise; davacı tanığının beyanlarının aksine, müşteriyi davacının bulduğunu ancak anlaşmanın sağlanamadığını, dava sonra davalının abisinin devreye girdiğini ve … isimli kişi vasıtası ile tarafların tekrar masaya oturmalarını sağladığını ve satış kararının bu şekilde gerçekleştiğini, beyan ettiğini, Davacı ile davalı arasında imzalanan sözleşme satış tarihinde süresinin dolmuş olup, davacının satış konusunda yetkisi bulunmadığını, davacı, sözleşmeyi taraf iradelerine aykırı şekilde doldurduğunu ve ücret kısmını anlaşılan %1 yerine %2 olarak doldurduğunu,Davacının görevi tarafları satış için bir araya getirmek olduğunu davacının anlaşma süresi dolduğunu ve sonrasında alıcı ve satıcıyı üçüncü bir kişi tekrar bir araya getirerek tarafların anlaşmalarını sağladığını, davalı müvekkili, davacı ile taşınmaz satışı konusunda komisyon sözleşmesi imzaladığını ancak davacı sözleme gereğince taahhüt ettiği edimi, kendisine verilen süre içerisinde yerine getiremediğini, davalı müvekkiline ait taşınmazın satışına davacı değil, davalının yakını olan 3.kişiler aracılık etmiş ve satışın gerçekleşmesi sağlandığını, bütün bu nedenlerle; davacının edimini yerine getirememesi nedeniyle davacının ücrete hak kazanamadığını,Dava konusu icra takibinde alacak, %18 KDV ile birlikte talep edildiğini, ancak yerel mahkeme, davanın kısmen kabulüne karar verdiğini ve davacının KDV talebini reddettiğini, davacının sözleşme süresinin dolmuş olması, davacı ücretinin sonradan sözleşmeye yazılmış olması, satış için alıcı ve satıcıyı davacı dışında 3. bir kişinin masaya oturmalarını sağlaması, davacının ücrete hak kazanıp kazanmadığının yahut hak kazanmış ile ne miktarda hak kazandığının tespitinin yargılamayı gerektiriyor olması, bu konunun aydınlatılması için davacı tarafça bilirkişi deliline dayanılmış olması, dolayısıyla alacağın likit olmayışı hususları dikkate alındığında, davacı lehine %20 icra tazminatına hükmedilmiş olması haksız ve hukuka aykırı olduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın reddine, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin karşı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, taşınmaz simsarlığı sözleşmesinden doğan hizmet bedeli alacağının tahsili talebiyle başlatılan icra takibine itiraz üzerine açılan itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karara karşı davacı vekili ve davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Somut davada; davacı vekili tarafından, davalının tacir olduğu ileri sürülmüş ise de, davalı vekili 12/03/2021 tarihli beyan dilekçesi ile, müvekkilinin tacir olmadığını, dava dışı ticaret şirketinin yetkilisi olduğunu, dava konusu taşınmazın, davalı müvekkilinin şahsına ait olduğunu ve yetkilisi olduğu dava dışı ticari işletmesi ile hiçbir ilgisinin olmadığını, iş bu davada Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğunu ileri sürmüştür. Mahkemece 05/10/2020 tarihli ön inceleme duruşmasındaki uyuşmazlık tesbitinde mahkemenin görevli olduğu belirtilmiş ise de bu yönde gerekçe yazılmaması yerinde görülmemiştir.TTK’ nın 12. maddesine göre, “Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir, ” denir. Buna göre somut olayda davalının tacir olduğuna dair dosya kapsamı itibariyle delil olmadığı, mahkemece TTK’nın 11/2, 12. ve 15. md. hükümleri ile Yargıtay 11. HD’nin 06/03/2018 T. 2016/11515 E. – 2018/1718 K. sayılı ilamında gösterilen ilkeler doğrultusunda davalının tacir /esnaf olup olmadığına dair herhangi bir araştırma yapılmadığı tesbit edilmiştir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesinde hangi işlerin ticari dava olarak nitelendirileceklerinin belirlendiği, taraflar arasında varlığı iddia olunan simsarlık sözleşmesinin TTK’nun 4 maddesinde sayılan ve mutlak ticari dava konusu olan hukuki işlemlerden değildir. Somut uyuşmazlıkta davacının tacir olduğu açıktır. Davalının tacir kaydının olup olmadığı yönünde mahkemece İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğüne müzekkere yazıldığı, gelen cevabi yazıda davalı …’un gerçek kişi ticari işletme kaydının olmadığının bildirildirildiği ancak gerçek kişi davalının tacir olup olmadığının, dava tarihi itibariyle faaliyetinin Vergi Usul Kanununa göre esnaf sınırını aşıp aşmadığının, davanın nispi ticari dava olup olmadığının ve Ticaret Mahkemesi’nin görevli olup olmadığının tespiti bakımından Yargıtay 11. HD’nin 06/03/2018 T. 2016/11515 E. – 2018/1718 K. sayılı ilamında gösterilen ilkeler doğrultusunda araştırma yapılması gerekmektedir.Bu itibarla, mahkemece yukarıda yapılan açıklamalar ve Yargıtay ilamındaki kriterler nazara alınmak suretiyle araştırma yapılıp sonucuna göre davalının faaliyetinin esnaf faaliyeti olup olmadığı, işin hacmi itibariyle ticari muhasebeyi gerektirip gerektirmediği, ticari faaliyet boyutuna erişip erişmediği değerlendirilip davalının tacir-esnaf olduğunun kesin bir şekilde belirlenmesinden sonra mahkemenin görevli olup olmadığı değerlendirilip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı yazılı şekilde karar verilmesi yerinde olmayıp davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmüştür.Mahkemenin kabulüne yönelik olarak davacı vekilinin istinaf sebebi incelendiğinde; 6100 sayılı HMK’nın 294 vd. maddelerinde hükmün nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca hükme bağlanmıştır. Gerekçe ile hüküm fıkrası arasında da çelişki bulunmaması yasal bir zorunluluk olup, HMK’nın 298/2. maddesinde gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı düzenlenmiştir. Kararların bu hususlara aykırı oluşturulması mahkeme kararlarına duyulan güveni sarsacağı gibi, verilen kararların hukuki denetiminin yapılmasını da olanaksız kılmaktadır.Somut olayda mahkemece verilen hüküm gerekçesinde;”…. davalının BK’nun 154.maddesinde yazılı dürüstlük kurallarına aykırı bu davranışının sözleşmeden kaynaklanan davacıya olan borcunu ortadan kaldırmadığı, sözleşmenin 5.2 maddesi gereğince davacının taşınmazın satış bedeli olan 11.000.000TL’nin %2 sine tekabül eden 200.000TL ile %18 KDV si olan 36.000TL olmak üzere toplam 236.000TL tellallık ücret alacağına hak kazandığı,” kanaatine varıldığı belirtilmiş ise de hükümde sadece hizmet bedeline hükmedilip KDV alacağına hükmedilmemesi hüküm ile gerekçe arasında açık çelişki oluşturulduğu görülmekle; Mahkemece verilen kararın 6100 sayılı HMK.’nun 298/2 maddelerinde belirtilen zorunlu unsurları taşımadığından davacı vekilinin istinaf sebebi yerinde görülmüştür.Sonuç itibariyle, davacı vekili ve davalı vekilinin istinaf talebi yerinde görülmekle, yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda ilk derece mahkemesi kararının, HMK 297,298, 353/1-a6 maddeleri uyarınca kaldırılmasına, yukarıda belirtildiği şekilde işlem yapılarak oluşacak sonuca göre karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Tarafların istinaf başvurusunun KABULÜ ile; Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 24/06/2021 tarih ve 2020/20 Esas – 2021/558 Karar sayılı kararının HMK 297,298,353/1-a6 maddeleri uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, istinaf karar harçlarının talep halinde iadesine, 3-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 4-Artan gider avansı bulunması halinde yatıran tarafa iadesine, 5-Dairemizce verilen kararın mahiyeti gereği İİK’nın 36/5 maddesi uyarınca icranın geri bırakılması için yatırılan teminatın talep halinde yatıran tarafa iadesine,6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 30/11/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.