Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/1556 E. 2021/1195 K. 15.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1556 Esas
KARAR NO: 2021/1195 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 02/07/2021 Tarihli Ara Karar
NUMARASI: 2021/326 Esas
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 15/09/2021
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen ara karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile,müvekkili havayolu şirketi ile dava dışı … (…) arasında imzalanan sözleşme çerçevesinde müvekkili havayolu şirketi … sistemine üye olmayı ve … Birliğinin … sistemine üye olan acentelerin müvekkili havayoluna ait biletleri satmayı kabul ettiğini, davalı borçlu şirketlerin 2013 yılında imzaladıkları sözleşme ile … Birliğinin … sistemine akredite olduklarını, bu kapsamda havayollarına ait bilet bedellerinin davalılar tarafından ödenmemesi riski gözününde tutularak 2019 itibariyle …’ya davalı şirketlerce 28.078.000,00 USD tutarında banka teminat mektupları verildiğini, davalı şirketlerin müvekkili şirkete ait uçak biletlerini müvekkili nam ve hesabına sattıklarını ve bilet bedellerini tahsil ettiklerini, davalı şirketlerin 16/10/2019 tarihinde müvekkili hava yolu şirketi nam ve hesabına satmış olduğu biletlerin satış bedellerini ödemediklerini, bu nedenle 17/10/2019 tarihinde … tarafından davalı şirketlerinin … akreditasyonunun dondurulmasına karar verildiğini, müvekkili havayolu şirketinin dava tarihi itibariyle borçlu şirketlerden 547.064,20 TL asıl alacağı bulunduğunu, müvekkili şirketin alacağının tahsili için İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E.sayılı dosyası ile davalılar aleyhine icra takibi takibi başlatıldığını, davalıların icra takibine itiraz ettiklerini ve takibin durduğunu, davalı şirketlerin mallarını kaçırma tehlikesi bulunduğundan ihtiyati haciz taleplerinin bulunduğunu bildirerek; borçluların borcunu karşılamaya yeter taşınır ve taşınmaz malları ile 3.kişilerdeki hak ve alacaklarının ihtiyaten haczine, borçluların İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E.sayılı dosyasına yapmış oldukları itirazlarının iptaline ve takibin devamına, davalı borçlular aleyhine %20 de aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. İlk derece mahkemesi 18/05/2021 tarihli ara kararı ile, davacı vekilinin ihtiyati haciz talebinin İcra İflas Kanunun 257 ve 258. maddeleri uyarınca davalı …’nin 27.007,00 TL’den, davalı … A.Ş.’nin 155.914,80 TL’den ve davalı …’nin ise 364.142,40 TL’den sorumlu olmak kaydı ile toplam 547.064,20 TL üzerinden %20 teminat mukabilinde oybirliği ile KABULÜNE, Davalıların taşınır ve taşınmaz malları ile 3. şahıslar nezdindeki hak ve alacakları üzerine İhtiyati Haciz Konulmasına, Davalı …’nin 27.007,00 TL’den, davalı … A.Ş.’nin 155.914,80 TL’den ve davalı …’nin ise 364.142,40 TL’den sorumlu olmak kaydı ile toplam 547.064,20 TL alacağın, %20 oranına tekabül eden 109.412,84 TL tutarındaki teminat (kesin ve süresiz banka teminat mektubu veya nakit) yatırıldığında karardan bir örneğin davacıya verilmesine, karar verilmiştir. İhtiyati hacze itiraz eden davalılar vekili itiraz dilekçesi ile, Mahkemece verilen 18/05/2021 tarihli ihtiyati haciz kararına itiraz ettiklerini, 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun nun 48. Maddesinde Türk Mahkemesinde dava açan, davaya katılan veya icra takibinde bulunan yabancı gerçek ve tüzel kişiler, yargılama ve takip giderleriyle karşı tarafın zarar ve ziyanını karşılamak üzere mahkemenin belirleyeceği teminatı göstermek zorunda olduğunu Davacının Güney Kore şirketi olduğunu MÖHUK un 48. 2. Fıkrası çerçevesinde Güney Kore’nin teminattan muaf tutulmasını gerektiren Türkiye Cumhuriyeti ile aralarında yapılmış ikili bir anlaşma söz konusu olmadığını, Güney Kore 1954 tarihli Lahey hukuk Usulü Sözleşmesine de taraf olmadığını, bu sebeple genel hüküm olan MÖHUK un 48. Mad. Gereğince yabancılık teminatı yatırması gerekmesine rağmen davacı tarafından yatırılmış bir yabancılık teminatı bulunmadığından ihtiyati haczin kaldırılmasını gerektiğini, müvekkillerinin uğrayacağı zararları karşılayacak bir yabancılık teminatı davacı tarafça yatırılmamış olduğundan ihtiyati hacze itirazın görüleceği duruşmaya kadar geçecek süre içerisinde ihtiyati haczin uygulanması durumunda müvekkillerinin telafisinin imkansız zararlara uğrayacağından itirazın görüleceği duruşmaya kadar ihtiyati haczin uygulanmaması ve uygulanan hacizlerin kaldırılması yönünde ihtiyati tedbir kararı verilmesini dosyaya müvekkilleri ile davacı arasında imzalanmış tek bir sözleşme bile sunulmadığını, delil olarak dayanılan belgelerin müvekkillerinin ile ihtilaf halinde olan …’nın ne şekilde düzenlendiği belli olmayan tek taraflı belgeleri olduğunu, müvekkillerinin borcunun olduğunu gösteren hiçbir kaydın bulunmadığını gerçeği ışığında 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 257. Maddesinde düzenlenen ihtiyati haczin koşullarının oluşmadığının açıkça ortada olduğunu, itirazlarının göz önünde bulundurulduğunda ihtiyati haciz kararı usulen ve esas açısından açıkça hukuka aykırı olduğundan ve davacı tarafça yatırılmış bir yabancılık teminatı da bulunmadığından itirazın görüleceği duruşma kadar ihtiyati haczin uygulanmaması ve uygulanan hacizlerin kaldırılması yönünde ihtiyati tedbir kararı verilmesine, davacı tarafından yabancılık teminatı yatırılmadığına, usulüne uygun bir vekalet sunulmadığına, ihtiyati haciz kararının gerekçesinin olmadığına, huzurdaki ihtilaf açısından Antalya Asliye Ticaret Mahkemelerinin yetkili bulunduğuna ve teminat miktarına ilişkin itirazların kaldırılmasına, bu taleplerinin reddi durumununda İİK nın 257 maddesinde düzenlenen şartları taşımayan mahkememiz tarafından verilen 18/05/2021 tarihli ihtiyati haciz kararının esasa ilişkin itirazları ile kaldırılasına ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 02/07/2021 tarih ve 2021/326 Esas sayılı ara kararında; “TTK’nın 40. Maddesinin 4. Fıkrasında; “Merkezleri Türkiye dışında bulunan ticari işletmelerin Türkiye’deki şubeleri, kendi ülkelerinin kanunlarının ticaret unvanına ilişkin hükümleri saklı kalmak şartıyla, yerli ticari işletmeler gibi tescil olunur. Bu şubeler için yerleşim yeri Türkiye’de bulunan tam yetkili bir ticari mümessil atanır. Ticari işletmenin birden çok şubesi varsa, ilk şubenin tescilinden sonra açılacak şubeler yerli ticari işletmelerin şubeleri gibi tescil olunur.” şeklinde belirlenmiştir. HMK m.14’te; şubelerin işlemlerinden doğan davalarda, o şubenin bulunduğu yer mahkemesi de yetkili olacağı düzenlenmiştir. HMK 10. Maddesinde “Sözleşmeden doğan davalar, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabilir.” şeklinde belirlenmiştir. Sözleşmeden kaynaklanan davalarda sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinin dolayısıyla yetkili olacağı açıkça hüküm altına alınmıştır. TBK’nun 89. Maddesinde “Borcun ifa yeri, tarafların açık veya örtülü iradelerine göre belirlenir. Aksine bir anlaşma yoksa, aşağıdaki hükümler uygulanır; 1. Para borçları, alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yerinde, 2. Parça borçları, sözleşmenin kurulduğu sırada borç konusunun bulunduğu yerde, 3. Bunların dışındaki bütün borçlar, doğumları sırasında borçlunun yerleşim yerinde, ifa edilir. Alacaklının yerleşim yerinde ifası gereken bir borcun doğumundan sonra alacaklının yerleşim yerini değiştirmesi sebebiyle ifa önemli ölçüde güçleşmişse borç, alacaklının önceki yerleşim yerinde ifa edilebilir.” şeklinde belirlenmiş olup para borçlarının alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yerinde ifa edileceği açık bir şekilde hüküm altına alınmıştır. Bu hususlar ilgili Yargıtay tarafından da; Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 2015/3180 E. 2015/6776 K. 5.3.2015 Tarihli kararında; “Bir davada genel yetkili mahkeme, davalının yerleşim yerinin bulunduğu yer mahkemesidir. Sözleşmeden doğan davalar için, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinin de yetkili olduğu belirtilmiştir ki bu da özel yetkiye dair bir düzenlemedir. Para alacağına dair davalarda aksi kararlaştırılmadıkça para borcu alacaklının yerleşim yerinde ödenmesi gerektiğinden alacaklının bulunduğu yer mahkemesi de yetkilidir. Dolayısıyla dava, davacının seçimine göre, hem genel ve hem de özel yetkili mahkemede açılabilir.” şeklindedir. Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 2014/27209 E. 2015/1594 K. 22.01.2015 Tarihli kararında; “…sözleşmeden doğan bir Para Borcu olup da sözleşmede aksi kararlaştırılmamış ise, borç alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yerinde ödenir….Bu kurallar ışığında somut olayın incelenmesinde; takip konusu Para alacağı olup, gerek borca itirazında ve gerekse cevap dilekçesinde akdi ilişki borçlu tarafından reddedilmediğinden, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 89/1. ve HMK.’nun 10. maddesi gereğince, alacaklı, anılan Para Borcu için kendi ikametgâhında takip başlatabilir.” şeklinde belirlenmiştir. Somut olayda; Davacının İstanbul Ticaret Odasına kayıtlı şubesinin bulunduğu, şubesinin adresinin … Mahallesi, … Caddesi … Sokak … Plaza … blok kat:… Şişli/İstanbul olduğu, yukarıda açıklanan nedenlerle dava konusu para alacağında alacaklının yerleşim yerinin yetkili olacağı, HMK’nun 14. Maddesinde şubelerin işlemlerinden doğan davalarda, o şubenin bulunduğu yer mahkemesinin de yetkili olacağının düzenlendiği anlaşılmakla ihtiyati haciz kararının yetkisine yapılan itirazın reddine karar vermek gerekmiştir. İİK 265. Maddesinde borçlunun kendisi dinlenilmeden verilen ihtiyati haczin dayandığı sebeplere, mahkemenin yetkisine ve teminata karşı itiraz edebileceği düzenlenmiştir. İİK’nun 265. Maddesinde ihtiyati haciz kararına karşı itiraz sepeleri sınırlı şekilde sayılmış olup, bu sayılanlar dışında başka bir sebebe dayanılarak itiraz edilmesi mümkün değildir. Muterizler tarafından ileri sürülen itirazların yargılamayı gerektirdiği, somut olayda oluşan ihtiyati haciz koşullarını değiştirmediği anlaşılmakla ihtiyati hacze yapılan itirazın reddine karar verilmiştir…”gerekçesi ile, İhtiyati haciz kararına yapılan itirazların REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı ihtiyati hacze itiraz eden davalılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: İhtiyati hacze itiraz eden davalılar vekili istinaf dilekçesi ile, Tüzel kişinin yabancı sayılıp sayılmayacağı çeşitli kriterlere göre değerlendirilebilse de doktrin ve yargısal içtihatlarda da sabit olduğu üzere bu konuda tüzel kişilerin statülerinde gösterilen esas idare merkezine bakılması gerektiği, buna göre esas idare merkezi Türkiye sınırları dışında olup Türk Mahkemelerinde dava açmak veya icra takibinde bulunmak isteyen yabancı şirketlerin MÖHUK’un 48.maddesine göre teminat göstermesinin zorunlu olduğunu, yine aynı maddede karşılıklılık esasına göre teminattan muaf tutulabileceğinin belirtildiğini, davacının esas idare merkezinin Güney Kore olduğunu, Güney Kore ile Türkiye arasında bu konuda ikili bir anlaşma olmadığı gibi Güney Koye’nin Türkiye’nin tarafı olduğu 1954 tarihli Lahey Hukuk Usulü Sözleşmesine de taraf olmadığını, sonuç olarak ihtiyati haciz talebinde bulunan tarafça yatırılmış bir yabancılık teminatı bulunmadığından verilen ihtiyati haciz kararının kaldırılması gerektiğini, Dosyada örneği bulunan Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 24/10/2019 tarih ve 2019/477 D.iş sayılı kararının da bu doğrultuda olduğunu, Mevzuata uygun tescil ve ilan edilmiş bir şube bulunup bulunmadığı, şubenin merkezinin yabancı ülkede bulunan şirketi davada temsil yetkisinin olup olmadığının da tespit edilemediğini, bu hususların eksik olması halinde dava ehliyetinden söz edilemeyeceğinden ihtiyati haciz kararının kaldırılması gerektiğini, İlk derece mahkemesi gerekçeli kararında 6102 sayılı TTK 40.maddesine istinaden merkezi Türkiye dışında bulunan ticari işletmenin Türkiye’de şubesinin bulunduğu hallerde 6100 sayılı HMK 14.maddesi gereğince şubenin bulunduğu yer mahkemelerinin de yetkili olduğundan bahsedildiğini, Şubenin bulunduğu yer mahkemelerinin yetkili olabilmesi için davanın şubesinin işlemlerinden doğması gerektiğini, oysa ihtiyati haciz talebinde bulunan davacının dava dilekçesi incelendiğinde, kesinlikle borç ilişkisini ve borcu kabul anlamına gelmemekle birlikte, havayolu …nin müvekkili şirketlerden alacağı olduğu iddia edildiğini, bir diğer deyişle davacının alacağının ayrı bir tüzel kişiliği bulunmayan İstanbul Şubesinin işlemlerinden kaynaklandığı konusunda bir iddia bulunmadığını, dava dosyası incelendiğinde davacının alacağını müvekkili şirketlerle husumetli …’nın kayıtlarına dayandırdığı ve müvekkili şirketlerle yapılmış bir sözleşme dahi sunmadığını, Yerel mahkeme kararının gerekçesinin devamında HMK’nın 10.maddesinde düzenlenen sözleşmeden doğan davalar, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabilir hükmünden hareketle de yetki itirazlarını reddettiğini, Öncelikle davacı tarafça dosyaya sunulmuş bir sözleşme söz konusu olmadığı gibi taraflarınca sözleşme ilişkisi reddedildiğini, dolayısıyla ihtiyati haczi talebinde bulunan davacının talep konusunun para alacağı olmasından hareketle 6098 sayılı TBK 89.maddesi çerçevesinde davacının yerleşim yeri mahkemelerinin de yetkili olduğu sonucuna varılmasının hatalı olduğunu, ortada tüzel kişiliği bulunmayan İstanbul Şubesinin tarafı olduğu bir sözleşme dahi bulunmadığını, bu nedenle yerel mahkemenin yetkiye ilişkin itirazları reddetmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, Bununla birlikte müvekkili şirketlerden biri İstanbul merkezli olup diğer ikisi Antalya merkezli olduğunu, davacı ise her bir müvekkili şirketten ayrı ayrı alacağı olduğunu iddia ettiğini, Davacının aynı kişi olması dışında ne idida edilen alacaklar bakımından ne de birbirinden farklı tüzel kişiler olan müvekkili şirketler bakımından ortak bir yön bulunmadığını, Müvekkilleri arasında ihtiyati dava arkadaşlığı söz konusu olamayacağından HMK’nın 7.maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığını, bu nedenle de yetki itirazının kabulüyle ihtiyati haciz kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerektiğini, İhtiyati haciz kararında hiçbir gerekçe yer almadığını, … A.Ş.’nin başvurucuya herhangi bir borcu bulunmamakta olup yerel mahkeme tarafından verilen ihtiyati haciz kararının kaldırılması gerektiğini, Karşı taraf vekili tarafından … Birliğinin (…) birtakım kayıtlarına dayanılarak müvekkili … A.Ş.’nin başvurucuya borçlu olduğu belirtilmiş ise de dosyaya müvekkili ile davacı arasında imzalanmış tek bir sözleşme bile sunulmadığını, dosyadaki belgeler incelendiğinde altında müvekkilinin ya da ihtiyati haciz isteyenin imzasının bulunduğu ve müvekkilinin borcunun olduğunu gösteren hiçbir kayıt bulunmadığını, Yargıtay da kökleşmiş içtihatlarında herhangi bir sözleşme ilişkisi olmaksızın ya da huzurdaki ihtilaftaki gibi tek taraflı olarak hazırlanan ki olayda ihtiyati haciz talep eden tarafından hazırlanmış bir belge dahi olmadığını, kayıtlara istinaden yapılan ihtiyati haciz taleplerinin reddi gerektiğinin belirtildiğini, (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 20/04/2015 T. 2015/4373 E. 2015/5477 K., Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 04/03/2014 T. 1793/4263, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 17/06/2014 T. 8769/11351) Davacı tarafından ihtiyati haciz talebinde delil olarak dava dışı …’nın kayıtlarına dayanıldığı görülmekte ise de müvekkilleri… A.Ş. ve … A.Ş. tarafından …’ya karşı açılmış olup İstanbul 1. ATM 2019/732 Esas sayılı dosyasından görülen tazminat davası bulunduğu, dolayısıyla da davacının sözde alacak talebinin yargılaması süreni bir ihtilafa dayandığı gerçeği ışığında ihtiyati haciz kararının dayanağının bulunmadığını, İstanbul 1. ATM’nin 2019/732 Esas sayılı dosyasına ilişkin dava dilekçesi ve tensip tutanağının bir örneğinin dosyada bulunduğunu, (Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 02/05/2016 T. 2016/14865 E. 2016/9719 K., Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 28/03/2008 T. 2008/1849 E. 2018/3166 K., Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 06/10/2015 T. 2015/8613 E. 2015/9978 K., Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 21/10/2016 T. 2016/11484 E. 2016/12006 K., Yargıtay 23. Hukuk Dairesi 20/04/2015T. 2015/3057 E. 2015/2726 K.) Yapılan açıklamalardan da görüleceği üzere dosyaya müvekkilleri ile davacı arasında imzalanmış tek bir sözleşme bile sunulmadığı, delil olarak dayanılan belgelerin müvekkilleri ile ihtilaf halinde olan …’nın ne şekilde düzenlendiği belli olmayan tek taraflı belgeleri olduğu müvekkillerinin borcunun olduğunu gösteren hiçbir kaydın bulunmadığı gerçeği ışığında 2004 sayılı İİK’nın 257.maddesinde düzenlenen ihtiyati haciz koşullarının oluşmadığını, Yargıtay’da kökleşmiş içtihatlarında herhangi bir sözleşme ilişkisi olmaksızın ya da huzurdaki ihtilaftaki gibi tek taraflı olarak hazırlanan ki olayda ihtiyati haciz talep eden şirket tarafından dahi hazırlanmış bir belge olmadığı, kayıtlara istinaden yapılan ihtiyati haciz taleplerinin reddinin gerektiğinin belirtildiğini, (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 20/04/2015 T. 2015/4373 E. 2015/5477 K., Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 04/03/2014 T. 1793/4263, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 25/02/2014 T. 19216/3687, Yargıtay 19.Hukuk Dairesi 17/06/2014 T. 8769/11351) Bununla birlikte hiçbir şeklide davacıya karşı müvekkillerinin bir borcu bulunduğu anlamına gelmemekle birlikte, taraflarınca davacının da vekilliğini yürüttüğü …’ya karşı açılan ve İstanbul 1. ATM 2019/732 Esas sayılı dosyasının konusunu oluşturan tazminat davasındaki iddiaları da göz önünde bulundurulduğunda davacının huzurdaki talebinin yargılamayı gerektirdiğini, Yargıtay’ın konuya ilişkin kararları da bu doğrultuda olduğunu, (Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 02/05/2016 T. 2016/14865 E. 2016/9719 K., Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 28/03/2008 T. 2008/1849 E. 2008/3166 K., Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 06/10/2015 T. 2015/8613 E. 2015/9978 K., Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 21/10/2016 T. 2016/11484 E. 2016/12006 K., Yargıtay 23. Hukuk Dairesi 20/04/2015 T. 2015/3057 E. 2015/2726 K.) Vadesi gelmiş bir borcun varlığı bir yana müvekkilinin söz konusu şirkete herhangi bir borcu dahi bulunmadığından ihtiyati haciz talebinin reddine karar verilmesi gerektiğini, Ayrıca dosyada bulunan müvekkillerinin sicil kayıtlarında da görüleceği üzere müvekkilinin uzun yıllardır ticaret siciline kayıtlı olarak aynı adreste faaliyet göstermeye devam ettiğini, herhangi bir mal kaçırma şüphelerinden bahsedilemeyeceğini, İtirazlar göz önünde bulundurulduğunda, ihtiyati haciz kararı usulden ve esas açıdan açıkça hukuka aykırı olduğundan, davacı tarafça yatırılan bir yabancılık teminatı söz konusu olmadığından ve ihtiyati hacze itirazları değerlendirileceği duruşma tarihine kadar geçecek süre içerisinde müvekkillerinin haciz tehdidi altında geri dönülmez zararlara uğrama tehlikesi içerisinde olduğundan itirazın görüleceği duruşmaya kadar ihtiyati haczin uygulanmaması ve uygulanan ihtiyati hacizlerin kaldırılması yönünde ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep ettiklerini, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi ara kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, bütün ihtiyati hacizlerin kaldırılmasına, istinaf talebi değerlendirileceği tarihe kadar geçecek süre içerisinde müvekkillerinin haciz tehdidi altında geri dönülmez zararlara uğrama tehlikesi içerisinde olduğundan istinaf incelemesi sonuçlanacağı tarihe kadar ihtiyati haczin uygulanmaması ve uygulanan ihtiyati hacizlerin kaldırılması yönünde ihtiyati tedbir kararı verilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Talep, itirazın iptali davasında verilen ihtiyati haciz kararına itiraz üzerine mahkemece ihtiyati hacze itirazın reddine yönelik verilen ara kararın istinafına ilişkindir.
İlk derece mahkemesince itirazın reddine dair verilen ara karara karşı, itiraz eden davalılar vekili tarafından, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Dava dışı … ile aleyhine ihtiyati haciz talep edilen şirketlerden … A.Ş. 01/02/2013 tarihinde, … A.Ş. 26/10/2016 tarihinde, … A.Ş. 04/04/2013 tarihinde Yolcu Satış Acentesi Anlaşması imzalamışlardır. Aleyhine ihtiyati haciz istenen şirketler, …’ya akredite acenteler olup, online seyahat vasıtalarıyla acenteler ile hava yolu şirketleri gibi seyahat ürün tedarikçilerini buluşturarak uçak bileti satışı yapıldığı aleyhine ihtiyati haciz istenen tarafın da kabulündedir. İhtiyati hacizde yetki İİK 258 ve 50. Maddeleri yollaması ile HMK hükümlerine göre belirlenecektir. HMK’nın 390/1. Maddesine göre dava açıldıktan sonra ihtiyati haciz kararı vermeye yetkili mahkeme asıl davanın görüldüğü mahkemedir. Somut olayda, davacı açtığı itirazın iptali davasında ihtiyati haciz talep etmiş olup, davaya bakan mahkemece ihtiyati haciz kararı verildiğinden davalılar vekilinin mahkemenin yetkisine yönelik İstinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Somut olayda, davalılar vekili cevap ve itiraz dilekçesinde; 5718 sayılı MÖHK’un 48/1. Maddesi uyarınca davacının teminat göstermesi gerekmekte olduğu yönünde itirazda bulunmuştur. 5718 sayılı MÖHK’un 48. Maddesinde;” (1) Türk mahkemesinde dava açan, davaya katılan veya icra takibinde bulunan yabancı gerçek ve tüzel kişiler, yargılama ve takip giderleriyle karşı tarafın zarar ve ziyanını karşılamak üzere mahkemenin belirleyeceği teminatı göstermek zorundadır. (2) Mahkeme, dava açanı, davaya katılanı veya icra takibi yapanı karşılıklılık esasına göre teminattan muaf tutar,” hükmü düzenlenmiştir. Mahkemece, 5718 sayılı MÖHK’un 48. Maddesi uyarınca değerlendirme yapılıp davacının teminat yatırılması gerekip gerekmediği yönünde olumlu/olumsuz bir karar verilmediği anlaşılmıştır. 6100 Sayılı HMK. Nın 114/1-ğ maddesinde;” Teminat gösterilmesine ilişkin kararın gereğinin yerine getirilmesi,” dava şartı olarak düzenlenmiş olup mahkemece davalı vekilinin cevap dilekçesinde ileri sürdüğü yabancılık teminatı yatırılması itirazı konusunda olumlu bir karar verilmediğinden bu talebin HMK. 114/1-ğ maddesinde düzenlenen dava şartı olarak değerlendirilemeyecektir. Yabancılık teminatı dava şartlarından olup mahkemece asıl dava yönünden yapılacak yargılama sırasında değerlendirilmesi gerektiği, mahkemenin yabancılık teminatı değerlendirilmeden asıl davada ihtiyati haciz kararı verilmesine engel olmadığından ve verilen ihtiyati haciz kararı için de alacağın %20 oranında teminat yatırılmasına karar verildiğinden davalılar vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Dosya kapsamındaki dilekçelerden anlaşılacağı üzere talep eden davacı havayolu şirketi ile … arasındaki hukuki ilişki çerçevesinde ancak …’nın … sistemine üye olan acentelerin ihtiyati haciz isteyen davacı havayolu şirketine ait biletleri satabilecekleri, bu bağlamda borçlu şirketlerin acente sıfatıyla …’ya akredite oldukları, taraflar arasında katılma yoluyla sözleşme ilişkisinin kurulduğu, acentelerin bilet satışına ilişkin elde ettikleri gelirden belirlenen miktarların ihtiyati haciz isteyen havayolu şirketine aktarmamaları ihtimaline binaen ortaya çıkacak zararın engellenmesi adına … tarafından acentelerden teminat mektubu alındığı, somut uyuşmazlıkta da borçlu sıfatı bulunan acentelerin ihtiyati haciz isteyen davacı havayolu şirketine bilet satışından elde edilen bedelleri vermediklerini, aleyhine ihtiyati haciz istenen davalı acentelerin … Birliğine teminat olarak 28.078.000 USD tutarında teminat mektubu verdiklerini, bu teminat mektubunun ihtiyati haciz talep eden şirkette dahil olmak üzere başka havayolu şirketlerine … tarafından yapılması gereken ödemelerin teminatı olduğunu, borçluların havayolu şirketlerine tahakkuk etmiş borçlarını ödememeleri üzerine …’nın uhdesinde tuttuğu teminat mektuplarını bozdurduğunu ve alacakları oranında havayolu şirketlerine dağıttığını ancak bu durumda dahi ihtiyati haciz talep eden davacının dava tarihi itibariyle borçlu şirketlerden 547.064,20 TL asıl alacağı bulunduğunu ve bu meblağlar için ihtiyati haciz talep ettiklerini beyan etmiştir. Bu noktada çözümlenmesi gereken dosya kapsamındaki mevcut belgelerin dava dilekçesinde bahsedildiği şekilde mevcut bir alacağın varlığını yaklaşık ispat düzeyinde karşılamaya yeter olup olmadığıdır. İİK’nın 258/1. maddesi hükmüne göre ihtiyati haciz kararı verilebilmesi için mahkemenin ”alacağın varlığı hakkında kanaat edinmiş olması” yeterlidir. Mahkemenin ”alacağın varlığına kanaat edinmiş olmasından” anlaşılması gereken alacağın usul hukuku kurallarına göre kesin veya tam olarak ispat edilmesi değildir. Diğer hukuki himaye tedbirlerinde olduğu gibi ihtiyati hacizde de amaç davaya ilişkin yargılamadan farklı olarak, maddi hukuka dayanan hak bakımından nihai bir karar verip, uyuşmazlığı esastan sona erdirmek değildir. Yani ihtiyati haciz kararı verilebilmesi için ispat gerekmez, yaklaşık ispat için delil sunulması yeterli olup, alacaklının ilişkisinin varlığını ve muaccel olduğunu tam ve kesin olarak ispat etmesi aranmamaktadır. (Yargıtay 19. HD 2016/18235 E. 2018/731 K.) Davacı vekilinin dava dilekçesine eklediği ve ara karar tarihi itibariyle dosyaya ibraz edilen belgeler ve taraflar arasındaki hukuki ilişkinin tabi olduğu sistemin işleyişinin kendine özgü kuralları gözetildiğinde, söz konusu belgelerde bu tutarların davalı borçlularla ve davacı arasındaki sözleşmesel ilişki kapsamında davalı borçlular tarafından üstlenilen edimin yerine getirilmemesi sebebiyle doğmuş olduğu hususunda İİK 258/1 maddesinde belirtilen yaklaşık ispata yeterli olup yaklaşık ispata yönelik davalılar vekilinin aksi yöndeki istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Davalılar vekilinin davacının dava ehliyetinin olmadığına ilişkin itirazlar ise İİK 265. Maddede sınırlı olarak sayılan ihtiyati hacze itiraz sebepleri arasında değildir. Söz konusu itirazlar uyuşmazlığın esası hakkında karar verecek olan mahkemece dava şartları kapsamında değerlendirilerek çözülecek olup davalılar vekilinin bu yöne ilişkin istinaf sebepleri de yerinde değildir. Sonuç itibariyle, yargılamayı yürütüp uyuşmazlığı esastan karara bağlayacak olan ilk derece mahkemesinin takdirine göre ihtiyati hacze itirazın reddine ilişkin karar ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davalılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-İhtiyati hacze itiraz eden davalıların istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf talep edenler tarafından yatırılan 162,10.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince istinaf talep edenlerden alınması gereken 59,30.TL istinaf karar harcı, istinaf aşamasında peşin olarak yatırıldığından, yeniden harç alınmasına yer olmadığına, yatırılan harcın hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep edenler üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 15/09/2021 tarihinde HMK’nın 362/1-f maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.