Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1498 Esas
KARAR NO: 2023/2054 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2018/462 Esas – 2021/380 Karar
TARİHİ: 28/04/2021
DAVA: İtirazın İptali (Ticari Nitelikteki Vekâlet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 21/12/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket ile dava dışı Hindistan’da yerleşik … (“… Firması”) arasında 1 Ocak 2015 başlangıç tarihli Reasürans Sözleşmesi bulunduğunu, ilgili sözleşme uyarınca, … firmasının, müvekkili şirketi motorlu taşıt hasarları için yapacağı ödemelere dair, Reasürans Sözleşmesi’nde belirlenen oran ve miktarlarda yeniden sigorta ettiğini, müvekkili şirketin davalıyı Sigorta ve Reasürans Yönetmeliği 15. madde gereğince, 07 Aralık 2016 tarihli yetkilendirme yazısı ile reasürans brokeri olarak görevlendirdiğini, bu kapsamda davalının … Firması ile yapılan Reasürans Sözleşmesi de dahil, çok katlı kota payı, motor hasar fazlası, motor kota payı ve risk hasar payı treteleriyle ile ilgili olarak müvekkili şirketi temsil etmeye, müvekkili şirket adına hasar talebi ödemesi, prim ödemesi veya iade prim almaya yetkili kılındığını, bu kapsamda, Reasürans Sözleşmesi’nden kaynaklanan 2.911.588,00 Euro tutarındaki prim iade alacaklarının, … Firması tarafından müvekkili şirkete iletilmek üzere 21.06.2017 tarihinde davalı hesabına ödendiğini, ancak davalının, … Firması tarafından yapılan ödemeyi zimmetine girmiş olmasına rağmen emanet hükmünde olan bu tutarı haksız ve kötü niyetli bir şekilde müvekkili şirkete iletmediğini, … Firması ile müvekkili şirket arasında Reasürans Sözleşmesi’nden kaynaklanan bir ihtilaf bulunmadığını, Reasürör … Firmasının müvekkili şirkete olan borcunu davalıya ödediğini, ancak davalının … Firması ile müvekkili şirket arasında bulunan sözleşmeye istinaden kendisine iletilen ve emanet hükmünde müvekkili şirket adına yedinde tuttuğu parayı haklı bir sebebi olmaksızın ısrarla ödemediğini, e-mail yazışmalarında davalının müvekkili şirkete ödenmek üzere gönderilen bu parayı haksız olarak uhdesinde tuttuğunu kabul ettiğini, müvekkili şirketin davalı tarafından yapılan kesintileri kabul etmemesinin ve hesaplamalar arasında fark olmasının sebebinin, … Firması tarafından müvekkili şirkete iletilmek üzere gönderilen 2.911.588 Euro’nun yalnızca 2013 yılından kalan portföy bakiyesi ile 1-2-3. çeyrek 2016 dönemlerinin bakiyesi olması, müvekkili şirket 2015 yılından itibaren davalı ile çalışmaya başladığından 2013 yılından kalan 763.512 Euro tutarındaki portföy bakiyesi üzerinde davalının hak iddia etmesinin kabul edilmemesi, kalan tutarın 2015 yılı sonrasında devredilen işlerle ilgili olarak davalının brokerlik komisyonunu tahsil ettiği döneme ait olması, dolayısıyla davalının bu dönem için zaten … Firması’ndan komisyon almış olması, tekrar komisyon almasının söz konusu olmaması, 4. çeyrek 2016 bakiyesinin hesaba katılmasının doğru olmaması, ayrıca 2016 döneminde prim devri yapılmadığı bilakis prim iptali yapıldığı için … Firması tarafından ödenen 1-2-3 çeyrek 2016 bakiyelerine ait komisyon ücretlerinin de müvekkili şirkete iade edilmesinin gerekmesi olduğunu, davalının haksız şekilde müvekkili şirkete ait parayı yedinde tutmasıyla ilgili olarak 28.06.2017 tarihinde ihtarname gönderildiğini, 30.06.2017 ve 22.09.2017 tarihlerinde Hazine Müsteşarlığı’na şikayette bulunulduğunu, Hazine Müsteşarlığı’nın ise bu başvuruya istinaden davalının borcunu ivedilikle ödemesi konusunda uyardığını, bunlara rağmen ödeme yapmaması nedeniyle, İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası üzerinden, 07.07.2017 tarihinde davalı aleyhine ilamsız icra takibi başlatıldığını, ancak davalının 11.07.2017 tarihli dilekçesiyle borca, faize ve ödeme emrine haksız şekilde itiraz ettiğini, davalının, müvekkili şirkete borçlu olduğunu ve icra takibine kötü niyetle itiraz ettiğini ikrar edecek şekilde 30.10.2017 tarihinde “Trete Bakiyesine Mahsuben” açıklamasıyla 2.448.813,55 Euro tutarında ödeme yaptığını, ancak bakiye kalan borcunu ödemediğini, bu nedenle 30.10.2017 tarihinde davalıya ihtarname gönderilerek, ödenen tutarın Türk Borçlar Kanunu 100. madde çerçevesinde öncelikle faiz ve masraflara mahsup edileceği, bakiye kalan borç ödenmediği takdirde borcun sübut etmeyeceği ve hukuki ve cezai süreçlere devam edileceğinin bildirildiğini, bunun üzerine davalının 07.11.2017 tarihli ihtarnameyle, müvekkili şirkete ödediği tutarın icra takibine konu borçla ilgisinin olmadığını bildirdiğini, 09.11.2017 tarihli cevabı ihtarnamede ise icra takibine konu alacağa oldukça yakın olan 2.448.813,55 Euro tutarındaki yüksek bir meblağın sebepsiz yere ödendiğinin kabulünün ticari hayata ve hayatın olağan akışına aykırı olduğunun bildirildiğini, davalının tüm bu ihtarname ve başvurulara rağmen bakiye borcunu ödemediği için işbu itirazın iptali davasını açma zorunluluğu doğduğunu, davalının müvekkili şirkete ödeme yapması gereken tarihten tam 4 ay sonra hakkında başlattıkları hukuki ve cezai süreçler nedeniyle bir kısmını ödediğini, bakiye kalan borcunu ise aradan 9 ay geçmesine rağmen halen ödemediğinin sabit olduğunu belirterek, davalının haksız ve kötü niyetli şekilde yaptığı itirazın iptaline ve icra takibinin kaldığı yerden devamına, icra takibine konu asıl alacağın en az %20’si üzerinden icra inkar tazminatı ve vekalet ücretine hükmedilmesine, davalı tarafından kısmen ödeme yapılan kısmın Türk Borçlar Kanunu 100.madde çerçevesinde öncelikle faiz ve masraflara mahsup edilmesine ve 30.10 2017 tarihine kadar isleyecek faizi ile birlikte bakiye kalan borç için ödeme tarihine kadar alacağa işleyecek Kamu Bankalarınca (Euro) para birimine uygulanan en yüksek mevduat faizi ile birlikte takibin kaldığı yerden devamına, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, davacı yanca ileri sürülen iddialara dayanak gösterilen … ile uyuşmazlıkların çözümünde “tahkim” yolunun kararlaştırıldığını, görev konusu kamu düzenine ilişkin olup resen nazara alınması gerektiğini, dava konusu alacak iddiasının … Sözleşmesine dayandırılğından ve ilgili sözleşmenin açık hükmü gereği uyuşmazlıkların çözümünde tahkim yolu öngörüldüğünden davanın usulden reddini talep ettiklerini, davanın dayanağını teşkil eden ödeme emrinin yasal unsurları ihtiva etmemesi sebebi ile iptali hususunda dava açıldığını, İstanbul Anadolu 8.İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2017/776 Esas, 2017/656 Karar sayılı kararı ile açılan davanın reddine karar verildiğini, karara yönelik yapmış oldukları istinaf başvurusu sunucunda kısmen düzeltilerek İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nin 2017/1855 Esas – 2018/368 Karar sayılı kararı ile reddedildiğini, Bölge Adliye Mahkemesi kararına karşı temyiz yoluna başvurulduğunu, dosyanın Yargıtay incelemesinde olduğunu, bekletici mesele yapılması gerektiğini, Yargıtay incelemesi neticesinde ödeme emrinin iptaline karar verilmesi durumunda, dava tarihinde geçerli bir ödeme emri bulunmadığından, itirazın iptali davasının görülebirlik koşulunun da bulunmadığının ortaya çıkacağını, harca esas değer ile takip dosyası örtüşmediğinden talep sonucunun açıklattırılmasını ve belirlenecek noksan harcın ikmal ettirilmesini talep ettiklerini, takip dayanağı olarak müvekkilinin tarafı olmadığı bir sözleşme gösterilerek, ödeme emrinde dayanak belgeler eklenmeksizin başlatılan takibe itiraz edildiğini, karşı yanın muaccel bir alacağının bulunmadığını, müvekkilinin, sigorta ve reasürans alanında faaliyet gösteren bir sigorta şirketi olduğunu, motorlu taşıt hasarlarına ilişkin … (hasar) tahsilatları için plasman reasürörlerinden biri olan … (…) şirketinden tahsilat yapmak üzere yetkili olduğunu, davacı şirket ile müvekkili arasında bu kapsamda çalışma söz konusu olduğunu, buna göre davacının, … şirketine ilettiği hasar tahsilat talepleri üzerine … tarafından yapılan onay ve hesaplama sonrası söz konusu tahsilatların müvekkiline gönderileceği ve taraflarca mutabakat yapıldıktan sonra kararlaştırılan periyotlarda ödemelerin yapılacağının kararlaştırıldığını, karşı yan ile ilgili periyot dönemlerine ilişkin mutabakat sağlanamadığını, bu nedenle davacı yanın müvekkili nezdinde muaccel bir alacağının da olmadığını, taraflar arasında geçmişe dönük mutabakat sorunu olduğunun ortaya çıktığını, dava konusu alacak iddiasının da karşı yanın tek taraflı hesabına dayandığını, bu nedenle mutabakat sağlanmadan ödeme yapılması anlaşma gereği de mümkün görünmediğinden ve ödeme periyodları buna göre belirlendiğinden takip tarihi itibarıyla karşı yanın muaccel bir alacağının bulunmadığını, davacı yan ile reasürör … arasında bulunan sözleşme gibi başkaca sigorta şirketlerinin de benzer çalışmaları kapsamında müvekkilinın yetkilendirildiği tahsilatları söz konusu olup, bu nedenle farklı şirketlerin de alacakları bulunduğundan mutabakat yapılmadan ödeme yapılmasının mümkün olmadığını, karşı yanın, mutabakat sağlanmış kesin bir alacak varmış gibi feveranlarla ileri sürülen alacak iddiasının gerçek dışı ve sebepsiz zenginleşmeye yönelik olduğunu, hiçbir surette kabul manasına gelmemek üzere, karşı yanca dahi alacak iddiası ve miktarının kat’i delillerle ispat olunamadığı ve mutabakatsızlığın kabul edildiği nazara alındığında likit olmadığı ortada olan yargılamaya muhtaç alacak iddiasına yönelik inkar tazminatı talebinin yasal koşullarının oluşmadığını, temerrüt söz konusu olmadığından işlemiş faiz talebinin hukuka aykırı olduğunu, fiilen uygulanan oranları aşan takip talebi ile talep olunan faiz oranın fahiş olduğunu, takip kötüniyetli olduğundan kötüniyet tazminatı taleplerinin olduğunu belirterek, öncelikle tahkim şartı öngörüldüğünden görev yönünden davanın reddini, soyut ve kat’i delillerle ispat olunamayan, mutabakat sağlanmadığı kabul edildiği halde muaccel olmayan kendi içerisinde çelişkili mesnetsiz alacak iddiasına dayalı davanın reddine, karşı yan takibinde kötüniyetli olduğundan %20’den az olmamak üzere kötüniyet tazminatına hükmedilmesine ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili Av. … cevap dilekçesinde özetle; davacının, dava dilekçesinde ileri sürdüğü hususlara itiraz ettiklerini, müvekkili şirketin davalı şirket tarafından verilen yetkiye istinaden gerekli işlemleri yerine getirdiğini, müvekkili şirketin 5684 Sayılı Sigortacılık Kanunu’na göre kurulmuş bir şirket olduğunu ve aynı Kanunun 2/d bendi uyarınca; alım satım işlerinde kişi veya kuruluşların temsilcisi olarak aracılık yaparak ancak bu aracılık işlemini temsilcisi olduğu kuruluş için ve fakat kendi namına yürüttüğünü, davacı … Sigorta Kooperatifi ile dava dışı … şirketi arasında 01/01/2015 başlangıç tarihli “Motorlu Taşı Kota Payı Tretesi 2014 yılı Tretesi” imzalandığını ve imzalanan bu sözleşme uyarınca da müvekkili şirketin, taraflar arasındaki tüm işlemlerin iletileceği ve haberleşmenin yapılacağı aracı olarak tasdiklendiğini, yine davacı tarafından müvekkili şirkete “…reasüranslardan bizim adımıza prim ödemesi veya iade primleri almaya ve şirketimizin hak ve çıkarlarını korumak için gerekli eylemleri yürütmeye” dair 07/12/2016 tarih ve … numaralı Broker Tescil Belgesi verildiğini, davacı şirket adına aracılık işlemlerini yürüten müvekkili şirketin hesabına ancak davacı şirketin namına ait olmamak kaydı ile 21/06/2017 tarihinde dava dışı … Şirketi tarafından 2.911.588,00 Euro yatırıldiğini ve bunun üzerine müvekkili şirketin sözleşmeden kaynaklı kesintileri yaparak davacı hesabına 2.778.856,98 Euro ödeme yapmak üzere gerekli işlemleri başlattığını, bu sürecin akabinde gerek davacı şirket ile arasında üç aylık cari hesap mutabakatının bulunmaması, gerekse de diğer sözleşmesel kesintilerin neler olduğunun ve müvekkilinin hesabına gelen paranın hangi kalemlerden oluştuğunun tespitinin yapılamaması sebebi ile müvekkili şirket tarafından talep tarihinde davacı şirkete ödeme yapılamadığını, kaldı ki davacı şirket de aynı belirsizlikler nedeni ile hesaplarına yatacak miktara ilişkin müvekkili şirkete onay veremediğini, zira müvekkili şirketin broker şirketi olması nedeni ile birden fazla sigorta şirketi ile çalışmasının işin doğası gereği olduğunu, hesabına kendi adına gelen paranın brokerlığını yaptığı hangi sigorta şirketine ve hangi miktarda ait olduğunu tespit etmesinin de zaman aldığını, davacı şirket tarafından müvekkili şirket hesabında ve yine müvekkili şirket adına bulunan paranın talep edilmesinin ve takip başlatılmasının hukuka aykırı olduğunu, …Şirketi tarafından müvekkili şirket hesabına yatan meblağ üzerinde ihtilaf bulunduğunu, birçok sigorta şirketinin aracı kurumu rolünü üstlenen müvekkili şirketin, kendi hesabına yatan ve üzerinde ihtilaf bulunan 2.911.588,00 Euro’yu hiçbir araştırma yapmadan ve paranın kimin adına yatırılmak üzere müvekkili şirket hesabına yatırıldığını netleştirmeden davacı şirket adına ödeme yapmasının mümkün olmadığını, müvekkili şirketin dava konusu olaya ilişkin borcunun bulunmaması nedeni ile davacı şirket tarafından başlatılan takip haksız olmakla birlikte müvekkili şirket tarafından davacı şirket hesabına baskı altında ödeme yapıldığını, davacı şirket tarafından müvekkili şirket yetkilileri hakkında güveni kötüye kullanma suçundan İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığına 2017/149089 Soruşturma numarası ile suç duyurusunda bulunulduğunun belirtildiğini ancak ilgili soruşturmada savcılık tarafından kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar verildiği bilgisine dava dilekçesinde yer verilmediğini, müvekkili şirket aleyhine müeccel, soyut ve hukuka aykırı faiz oranları ile fahiş taleplere yönelik başlatılan icra takibine, borcu bulunmaması nedeni ile itiraz eden müvekkili şirket aleyhine açılan davanın haksız olduğunu, müvekkili şirketin davacı şirkete hiçbir borcu bulunmaması nedeni ile açılan davanın reddine, davacı şirketin %20’den aşağı olmamak kaydı ile kötü niyet tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 28/04/2021 tarih 2018/462 Esas – 2021/380 Karar sayılı kararında; “Dosyamızda mevcut dava konusu İstanbul Anadolu …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasının bir örneği incelendiğinde; Davacı/alacaklı tarafından, davalı/borçlu aleyhine, 07/07/2017 tarihinde, 2.911.588,00 EURO Asıl alacak, 9.058,27 EURO işlemiş faiz toplamı 2.920.646,27 Euro alacak için başlatılan takip olduğu, davalı/borçlunun itirazı üzerine takibin durduğu, ödeme emrinin iptali için İstanbul Anadolu 8.İcra Hukuk Mahkemesinin 2017/776 Esas sayılı dosyası ile 12/07/2017 tarihinde açılan davanın, Mahkemenin 18/07/2017 tarihli ve 2017/656 Karar sayılı kararı ile reddine karar verildiği görülmüştür. Mahkememizce 09/10/2019 tarihli 3.celsede; ” Tahkim ilk itirazı süre uzatım süresi içinde verilmiş olmakla birlikte incelenen sözleşme çevirisine göre davalının sözleşmenin tarafı olmadığı anlaşılmakla, tahkim ilk itirazının esas hükümle birlikte yasa yolu açık olmak üzere reddine ” karar verilerek yargılamaya devam olunmuştur. Davalı vekilinin 11/03/2020 tarihinde bilirkişi raporuna itirazlarını sunduğu dilekçesi ile; bilirkişi heyetinin tarafsızlığını kaybettiğini ve bu sebepten bilirkişi heyetinin düzenlediği raporun kabulü mümkün olmadığından farklı bir bilirkişi heyeti oluşturularak yeniden rapor alınmasını talep etmiş olup, Mahkememizin 29/06/2020 tarihli ara kararı ile ” Bilirkişinin reddi sebepleri HMK’nun 272/1 maddesi göndermesiyle 36.maddesinde düzenlenmiş olup, bu madde kapsamında davalının bilirkişiyi red gerekçesi yerinde görülmediği gibi red talebi de süresinde olmadığından, davalının bilirkişiyi red talebinin, esas hükümle birlikte İstinaf yolu açık olmak üzere reddine,” karar verilmiştir. Dava konusu takipte ödeme emrinin iptali talebiyle İstanbul Anadolu 8.İcra Hukuk Mahkemesinde açılan davada verilen red kararının, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 20.Hukuk Dairesinin 2017/1855 Esas, 2018/368 Karar ve 21/02/2018 tarihli kararı ile kaldırılarak, yeniden hüküm kurulduğu ve davanın (şikayetin) reddine karar verildiği, bu kararın Yargıtay incelemesinden geçerek 11/09/2019 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır. İcra takibinde itirazın süresinde olduğu, itirazın iptali davasının da yasal sürede açıldığı anlaşılmıştır. Bu davada, davacı borçlunun 27/10/2017 tarihinde 2.448.813,55 EURO ödediğini beyan ederek öncelikle icra faiz ve masraflarından düşülmek suretiyle kalan bakiye üzerinden taklibin devamını istemektedir.Dava tarihi 18/04/2018 tarihi olup, harç değeri 636.420,00 EURO olarak belirlenmiştir. Borçlunun kısmı ödemesi takipten sonra ancak davadan önce olmuştur. Taraflar arasındaki sözleşme, mail yazışmaları, ihtarlar, Hazine Müsteşarlığı’na yapılan başvurular, dekont ve havaleler, icra takip dosyası, İstanbul Anadolu CBS’nın soruşturma dosyası, İstanbul Anadolu 8.İcra hukuk mahkemesinin davalı tarafından icra takibine karşı açılan şikayetin reddine ilişkin karar ve kesinleşme şerhi celp ve ibraz edilmiş, tarafların delilleri ve ticari kayıtları üzerinde dosyayla birlikte bilirkişi incelemesi yapılmıştır. Bilirkişi incelenmesinde, davacının ticari defter ve kayıtlarının usulüne uygun tutulduğu, sahibi lehine delil niteliği taşıdığı anlaşılmıştır.Davacı ile dava dışı … firması arasında reasürans ilişkisi bulunduğu, bu ilişkide davalı … Brokerliği A.Ş. nin işletme arasındaki tüm işlem ve iletişimlerde aracılık hizmeti vereceği ve komisyon ücretinin de %1,5 olacağının sözleşmenin tarafları, davacı ile dava dışı … firması arasında kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır. Davacının 15/11/2016 tarihinde itibaren davalı … Sigortayı … Brokeri ve danışman olarak görevlendirdiği, aradaki uyuşmazlığın davalı broker tarafından davacı adına yatan paradan yaptığı kesintilerde haklı olup olmadığı hususundan kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Davacı tarafından dosyaya sunulan dekonta göre, dava dışı … firması tarafından 19/06/2017 tarihinde davalı … Sigorta hesabına 2.905.867,64 EURO gönderildiği anlaşılmaktadır. Yine davacı tarafından dosyaya sunuşan havale belgesine göre, davalı tarafından davacıya 2.448.813,55 EURO tutarlı havale işlemi yapıldığı anlaşılmaktadır. Dava dışı … şirketi tarafından davacı şirket adına, davalı şirkete 19/06/2017 tarihinde yapılan ödemeden bir takım kesintilerin davalı tarafından yapılması suretiyle takip tarihinden sonra davacı şirkete yukarıda belirtilen ödemeyi yaptığı anlaşılmaktadır. Davalının yapmış olduğu kesintilerin sözleşmeye ve yasaya uygun olup olmadığı belirlendikten sonra bakiye davacı alacağı olup olmadığı anlaşılacaktır. Davalı şirket tarafından davacı şirkete yapılan ödeme sırasında uygulanan kesintilere ilişkin açıklamalar bilirkişi raporunda tablo halinde sunulmuştur. Bu tabloya göre davalı şirket tarafından 2.905.942,64 EURO olarak kendisine … bankası aracılığıyla gönderilen tutardan; Hazine raporunda belirtilen mutabakatsız tutar, … ile …, … 792.829,47 Alacağı karşılığı EURO, 65 TRL harç karşılığı EURO, 25 KA EURO’ya tamamlayan ilave tutar, …’ye … Sigorta adına ödenecek prim tutarı başlıklarıyla kesintiler yaptığı anlaşılmaktadır. Dosyada sunulan deliller ve belgeler incelendiğinde taraflar arasında broker tescil belgesi dışında, taraflar arasındaki brokerlik ilişkisinden kaynaklanan hak ve borçları gösteren herhangi bir yazılı belge bulunmadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca davalı tarafından yapılan kesintilerin ve tutarların haklı olduğunu gösteren bir bilgi ve belge de sunulmamıştır. Bilirkişi tarafından yapılan tespitlere göre; davalının 2016 yılı 1.2. Ve 3.çeyrek dönemlerine ait, iptal edilen poliçe primleri sebebiyle prim iadelerine ilişkin olarak, daha önce dava dışı … Şirketinden sözleşme gereği devrine aracılık ettiği prim üzerinden %1,5 oranında almış olduğu brokerlik ücretinden iptal edilen prim tutarı üzerinden hesap edilen 5.645,13 EURO’nunda davacı firmaya ödenmek üzere , dava dışı … şirketine iade etmesi gerektiği, ancak dava dışı … şirketinin kendi nezdindeki hesap bakiyesini, davacı şirkete ödemiş olması sebebiyle, davalı şirketin 5.645,13 EURO tutarı kendisine ödenen 2.905.942,64 EURO’ya ekleyerek davacıya göndermesi gerektiği, bu durumda davacının takip tarihi itibariyle davalıdan 2.911.587,77 EURO alacağının bulunduğu anlaşılmıştır. Bilirkişi tarafından davacı şirket adına, davalı şirkete gönderilen 2.905.942,64 EURO tutarın gönderildiği 19/06/2017 tarihinde, davacının aslında 2.911.587,77 EURO tutarlı alacağını göndermesi gerektiğinden, alacağın 19/06/2017 tarihinde muaccel hale geldiğinden yola çıkılarak 3095 sayılı yasanın 4/a maddesine göre takip tarihine kadar yapılan işlemiş faiz hesabına göre davacının 10.050,96 EURO işlemiş faiz talep edebileceği, ancak takip talebinde davacının 9.058,27 EURO işlemiş faiz talep ettiğinden taleple bağlı kalınması gerektiği ve davacının takip ve davada haklı olduğu kanaatine varılarak davanın kabulüne, ödeme tarihi itibariyle o tarihe kadar işlemiş faiz ve masraflar ödenen tutardan düşülmüş olduğundan takipteki asıl alacağa ödeme tarihinden itibaren faiz işletilmesine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiş ve verilen karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile; İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 28.04.2021 tarihli 2018/462 E. 2021/380 K. sayılı ilamıyla davanın kabulüne karar verildiğini; işbu haksız ve mesnetsiz davanın kabulü kararı eksik ve hatalı inceleme sonucunda verilmiş olup, işbu kararın istinaf incelemesi neticesinde kaldırılarak davanın reddine karar verilmesi talebinde bulunma zorunluluğunun hasıl olduğunu; Müvekkili şirketin, davalı şirket tarafından verilen yetkiye istinaden gerekli işlemleri yerine getirmiş olduğu halde aleyhine hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, kararın kaldırılması gerektiğini, müvekkili şirket 5684 sayılı Sigortacılık Kanununa göre kurulmuş bir şirket olup, aynı kanunun 2. maddesinin (d) fıkrası uyarınca Broker tanımının; “Sigorta veya reasürans sözleşmesi yaptırmak isteyenleri temsil ederek, bu sözleşmelerin yaptırılacağı şirketlerin seçiminde tamamen tarafsız ve bağımsız davranarak ve teminat almak isteyen kişilerin hak ve menfaatlerini gözeterek sözleşmelerin akdinden önceki hazırlık çalışmalarını yürütmeyi ve gerektiğinde sözleşmelerin uygulanmasında veya tazminatın tahsilinde yardımcı olmayı meslek edinen kişiyi ifade etmektedir.” şeklinde yapıldığını; Broker’ın, alım satım işlerinde kişi veya kuruluşların temsilcisi olarak aracılık yaptığını; ancak bu aracılık işlemini temsilcisi olduğu kuruluş için ve fakat kendi namına yürüttüğünü, davacı ile dava dışı … şirketi ile 01.01.2015 başlangıç tarihli “Motorlu Taşı Kota Payı Tretesi 2014 yılı Tretesi” imzalandığını ve imzalanan bu sözleşme uyarınca da müvekkili şirketin taraflar arasındaki tüm işlemlerin iletileceği ve haberleşmenin yapılacağı aracı olarak tasdiklendiğini; yine davacı … Sigorta tarafından müvekkili şirkete “reasüranslardan bizim adımıza prim ödemesi veya iade primleri almaya ve şirketimizin hak ve çıkarlarını korumak için gerekli eylemleri yürütmeye” 07.12.2016 tarih ve … numaralı Broker Tescil Belgesi verildiğini; Hükme esas alınan bilirkişi raporunda, müvekkili şirket hesabına gönderilen bedelden kesinti yapmadan davacıya gönderilmesi gerektiği hususundaki tespiti ile işbu tespit kapsamında hüküm kurulmuş olmasının haksız ve mesnetsiz olup, hükmün kaldırılması gerektiğini, davacı adına aracılık işlemlerini yürüten müvekkili şirketin hesabına ancak davacı şirketin namına olmamak kaydıyla 21.06.2017 tarihinde dava dışı … Şirketi tarafından 2.911.588,00 Euro yatırıldığını ve bunun üzerine müvekkili şirketin sözleşmeden kaynaklı kesintileri yaparak davacı hesabına 2.778.856,98 Euro ödeme yapmak üzere gerekli işlemleri başlattığını; bu kapsamda, bilirkişi heyetinin raporunda müvekkili şirketin sözleşme gereği devrine aracılık ettiği prim üzerinden %1,5 oranında yapmış olduğu brokerlık ücretinden, iptal edilen prim tutarı üzerinden hesap edilen 5.645,13 Euro bedeli kesinti yapmadan davacıya göndermesi gerektiği hususunda yapılan tespite karşı yapmış oldukları itirazları ilk derece mahkemesi tarafından değerlendirmeye alınmadan hüküm kurulmuş olup, işbu hükmün eksik ve hatalı değerlendirme sonucunda kurulduğundan kaldırılmasını talep etme zorunluluğunun doğduğunu; Taraflar arasında cari hesap mutabakatının netleşmemesi/bulunmaması ve müvekkili şirketin hesabına gelen bedelin hangi kalemlerden oluştuğunun tespiti yapılamadığından aynı şekilde davacı şirketin de bu nedenlerle onay veremediğinden talep tarihinde davacı şirkete ödeme yapılamadığı hususundaki itirazlarının değerlendirilmeden hüküm kurulmuş olup, icra inkar tazminatı ile birlikte davanın kabulü kararının kaldırılması gerektiğini, davacı şirket adına aracılık işlemlerini yürüten müvekkili şirketin hesabına 21.06.2017 tarihinde dava dışı … Şirketi tarafından gönderilen 2.911.588,00 Euro bedel üzerinden kesinti yaparak 2.778.856,98 Euro bedelinde ödeme yapmak üzere gerekli işlemleri başlatmış olması ile davacı şirketin başkaca reasürans şirketlerine borçlarının bulunması ve taraflar arasındaki alacak borç ilişkisinin tespitinin sözleşmelerde belirlenen süre aralıklarında yapılıyor olması nedeni ile kendi namına işlem yapan müvekkili şirkete dava dışı şirket tarafından yatırılan paranın bizzat davacı şirket hesabına geçirilmek üzere yatırılmadığını, davacı şirkete hangi kalemlere ilişkin para yatırılması gerektiğine ilişkin tespitin müvekkili şirket ile davacı şirket arasında yapılacak cari hesap mutabakatı neticesinde netleşeceğini, sürecin akabinde gerek davacı şirket ile arasında üç aylık cari hesap mutabakatının netleşmediği/bulunmadığı, gerekse de diğer sözleşmesel kesintilerin neler olduğunun ve müvekkili şirketin hesabına gelen paranın hangi kalemlerden oluştuğunun tespitinin yapılamaması nedeniyle müvekkili şirket tarafından davacı şirketin talep ettiği tarihte yapılamadığını, davacı şirketin de aynı belirsizlikler nedeniyle hesaplarına yatacak miktara ilişkin müvekkili şirkete onay verememiş olduğu hususları yönündeki itirazlarının değerlendirilmeden eksik ve hatalı değerlendirme sonucunda hazırlanan işbu bilirkişi ek raporuna karşı itirazlarının da değerlendirilmediğini ve bu doğrultuda hüküm kurulduğunu, işbu kararın salt bu yönüyle dahi usul ve yasaya aykırı olup, kararın kaldırılması gerektiğini; Hükme esas alınan bilirkişi raporunda da müvekkili şirket hesabına gönderilen bedel üzerinde ihtilaf olduğu hususunun değerlendirilmediğini, dava dışı … şirketi tarafından müvekkili şirket hesabına 21.06.2017 tarihinde 2.911.588,00 Euro yatırıldığı hususunda hiçbir ihtilaf bulunmamakla birlikte, müvekkili şirket ile davacı şirket arasında yapılan yazışmaların akabinde ilgili tutara ilişkin olarak … tarafından da müvekkili şirkete, kendi adlarına tahsil edilen tutarın şirketlerine ödenmesi için başvuru yapıldığını, dava dışı … ve … Şirketleri’nin de müvekkili şirketin hesabına yatan paradan, davacı şirketin kendilerine olan borçlarının ödenmesini talep ettiğini ve müvekkili şirket tarafından da bu şirketlere davacı şirketin borcuna istinaden ödemeler yapıldığını; Birçok sigorta şirketinin aracı kurumu rolünü üstlenen müvekkili şirketin, kendi hesabına yatan ve üzerinde ihtilaf bulunan 2.911.588,00 Euroyu hiçbir araştırma yapmadan ve paranın kimin adına yatırılmak üzere müvekkili şirket hesabına yatırıldığını netleştirmeden davacı şirket adına ödeme yapmasının mümkün olmaması oldukça anlaşılır bir durum iken, reddini istedikleri bilirkişi heyetinin apaçık bir şekilde davacı vekili gibi davranarak hükme esas alınan kök ve ek raporu düzenlediğini, itirazlarına ve bilirkişi heyetinin reddi taleplerine rağmen ilk derece mahkemesince işbu raporun hükme esas alındığını, salt bu nedenle dahi işbu usul ve yasaya aykırı kararın kaldırılması gerektiğini;Kabul anlamına gelmemek kaydıyla, hükme esas alınan bilirkişi ek raporunda yapılan faiz hesaplamaları ve mahsupların usulüne uygun ve denetime elverişli şekilde yapılmadığını, vekalet ücreti ve tahsil harcı hesaplamalarının tüm alacak üzerinden hesap edilmesi, tahsil harcı tutarının %4,55 oranı kapsamında hesaplanması, kur hesaplamalarının hatalı yapılmış olması hususundaki itirazlarının dahi değerlendirilmediğini, dosyanın yeniden rapor alınmak üzere bilirkişi heyetine tevdi edilmediğini, salt bu yönüyle dahi işbu raporun hükme esas teşkil etmesinin hukuken mümkün değilken ilk derece mahkemesince işbu raporun hükme esas alınması usul ve yasaya aykırı olup, kararın kaldırılması gerektiğini;Kabul anlamına gelmemek kaydıyla takip konusu alacak yargılamaya muhtaç olduğundan alacak likit olmayıp icra inkar tazminatına hükmedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, kabul anlamına gelmemek kaydıyla İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi, 28.04.2021 tarihli 2018/462 E. 2021/380 K. sayılı dosyasında alacak miktarı likit olarak belirlenmemiş olduğundan icra inkar tazminatı talebinin reddi gerekmekte iken kabulünün hatalı olduğunu; Likit bir alacaktan söz edilebilmesi için, ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması, böylece borçlunun, borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması, başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerektiğini, bahse konu takipte alacak kalemleri yargılamaya muhtaç olduğundan alacağın likit olmadığı ve bu kapsamda da icra inkar tazminatı talebinin reddi gerekmekte iken ilk derece mahkemesince kabulünün hatalı olduğunu, Bahse konu davada, bilirkişi …’nun defter incelemesini dahi vekil sıfatını haiz taraflarını dahi beklemeden inceleme yapmış olup, taraflarınca görevi kötüye kullanma hususunda şikayet edildiğini dosya kapsamına sunmuş oldukları 11.03.2020 tarihli dilekçelerinde de ayrıntılarıyla belirtmiş olduklarını, ilk derece mahkemesince defter incelemesi yapılmasına karar verildiğini, Mahkemece re’sen atanan Bilirkişi Heyeti’nde yer alan … tarafından taraf vekillerine elektronik posta yoluyla incelemenin 28.11.2019 tarihinde saat 13:00’de gerçekleşeceği hususunda bilgi verildiğini ancak belirtilen saatte taraflarınca hazır bulunulan şirket adresine gidildiğinde, güvenlik görevlilerinin bilirkişi … ile davacı şirket vekili Av. …’ın 11:01’de gelip 12:50’de ayrıldıklarının öğrenildiğini, ziyaretçi defteri ile işbu hususun teyit edildiğini, hatta akabinde Av. … tarafından verilen bilgi olarak “… Hanım ile bilirkişinin birlikte gelip beraber incelemeyi yaptıkları ve daha sonra şirketten ayrıldıklarını” söylediğini, bunun üzerine yanında sigortalı olarak çalışan Av. … tarafından bilirkişi … aleyhine görevi kötüye kullanma isnadıyla suç duyurusunda bulunulduğunu; … başta olmak üzere Bilirkişi Heyeti’nin tarafsızlığını yitirmiş olduğunu, bu kapsamda da alınan raporun hükme esas teşkil etmemesi gerektiği hususundaki itirazlarının “heyetin süresi içerisinde reddedilmediği” gerekçesiyle reddedilmesinin dahi raporun yanlı ve denetime elverişli olmadığı hususundaki iddialarını doğrular nitelikte olup salt bu yönüyle dahi kararın kaldırılması gerektiğini beyanla İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 28.04.2021 tarihli, 2018/462 E. 2021/380 K. sayılı kararının ortadan kaldırılarak davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, brokerlık yetkisi kapsamında aracı olarak tahsil edilen ve haksız şekilde sigorta şirketine ödenmediği iddia edilen prim iadesi ve sigorta tazminatından oluşan alacağın tahsili için başlatılan ilamsız icra takibine vaki itirazın iptali ve takibin devamı taleplerine ilişkindir.Mahkemece yukarıda açıklanan gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiş, karara karşı davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. Dosya kapsamından; davacı ile dava dışı … Şirketi arasında 01.01.2015 başlangıç tarihli Motorlu Araç Kotpar Sözlemesi’nin imzalandığı, sözleşme ile davalının, taraflar arasındaki tüm işlem ve iletişimlerin sağlanması konusunda aracı olarak belirlendiği, brokeraj oranının %1,5 olarak kabul edildiği, davacı tarafından 07.12.2016 tarihli broker tescil belgesi ile davalının, davacı adına reasürans şirketlerinden hasar talebi ödemesi, prim ödemesi ve iade primi almaya yetkilendirildiği, dava dışı … Şirketi tarafından davalının hesabına 21.06.2017 tarihinde 2.905.942,64 Euro gönderildiği, davacı ile dava dışı … Şirketi ve adı geçen şirket ile davalı ve davacı arasında gerçekleşen mail yazışmaları ile dosyada mübrez Sigorta Denetleme Kurulu Başkanlığı raporuna göre, dava dışı şirket tarafından davacıya ödenecek bedel konusundaki mutabakatsızlığın 15.06.2017 tarihinde çözüldüğü ve bu hususun aynı tarihli mail ile davalıya bildirildiği, davalının da aynı tarihte davacıya gönderdiği mail ile dava dışı şirketten ödemeyi en geç Pazartesi gününe kadar alacaklarını bildirdiği, davacı ile davalı arasında 3 aylık sürelerle mutabakat yapılacağına dair yazılı bir belge olmadığı gibi davalının, davacının üçüncü kişi konumundaki şirketlere olan borçlarını ödeme konusunda yetkisinin de bulunmadığı anlaşılmış olup buna göre davalının, dava dışı … Şirketi tarafından kendisinin hesabına gönderilen ve dava konusu olan 2.905.942,64 Euro’nun kime ödeneceğini bilmediği, davacıya ödeneceği hususunun belirsiz olduğu, ödenecek tutarda mutabakat olmadığı, başka şirketler tarafından da gelen paradan hak talep edildiği, davacıdan alacaklı olan üçüncü kişi konumundaki şirketlere ödeme yapıldığına yönelik istinaf sebepleri haksız bulunmuştur. Davacı tarafından davalıya gönderilen 29.06.2017 tarihli mail ile hesabına gönderilen 2.905.942,64 Euro’nun ödenmesi talep edilmiş, davalı ise aynı tarihli mail ile, davacı ile dava dışı şirket arasındaki uzun süreli anlaşmazlıkların taraflarınca çözülmüş olması sebebi ile %2,5 servicing fee ve … kesintisi sonrasında 2.778.856,98 Euro ödeme yapılabileceğini bildirmiş, davacı aynı tarihli mail ile söz konusu kesintileri kabul etmediğini, yapılacak ödemenin, dava dışı şirket tarafından davalıya ödenen brokerlık ücretinden prim iadesine ilişkin kısmın da dahili ile 2.911.587,77 Euro olduğunu bildirmiş olup, davacı ile dava dışı … Şirketi arasındaki sözleşmede yer alan %1,5 oranındaki brokaj ücreti dışında, davalıya başka bir ödeme yapılacağına dair taraflar arasında bir sözleşme veya taahhüt belgesinin bulunmaması ve davalının haklı olduğunu iddia ettiği kesintiler konusunda bir delil sunamamış olması karşısında davalının kendi hesabına gelen paradan kesinti yapma hakkının bulunmadığı ve takip tarihi itibariyle alacağın muaccel olduğu anlaşılmıştır. Ek bilirkişi raporunda isabetli şekilde davalıya, dava dışı şirket tarafından önceden devrine aracılık ettiği prim üzerinden %1,5 oranında ödenmiş brokerlık ücretinden iptal edilen prim tutarına göre hesaplanan ve davacıya ödenecek bedelden kesilen 5.645,13 Euro’nun da davalı tarafından davacıya iade edilmesi gerektiği mütalaa edilmiş olup, bilirkişi raporlarının denetime açık olduğu, kök ve ek raporda taraf vekillerinin iddia, savunma ve itirazlarının değerlendirildiği, dosyada mübrez ıslak imzalı “bilirkişi yerinde inceleme tutanağı”nda davalı vekili olarak Av. …’ın imzasının bulunduğu ve bu tutanakta ticari defter incelemesinin vekillerin katılımıyla gerçekleştiğinin belirtildiği, bilirkişi heyetinin taraflı davrandığına dair somut bir iddia ve delil olmaksızın suç duyurusunda bulunulmasından bahisle bilirkişi heyetinin reddi talebinin haksız olması sebebiyle Mahkemece reddedilmesinin isabetli olduğu, takip tarihi itibariyle alacak miktarının hesaplanması için alınan ikinci ek raporda vekalet ücreti ile tahsil harcının tüm alacak üzerinden hesaplanması ve tahsil harç oranının %4,55 olarak uygulanması usul ve yasaya uygun olduğundan Mahkemece ek rapora yapılan itirazların reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı gibi, dava dışı şirket tarafından davacıya ödenmek üzere davalının hesabına gönderilen ve davalı tarafından da davacıya ödenecek olan bedel belirli/likit olup, yargılama davalının haksız kesinti iddiası nedeniyle yapıldığından ve takibe yapılan itirazlar da haksız olduğundan Mahkemece davalı aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesinin de usul ve yasaya uygun olduğu, davalı vekilinin istinaf başvurusunun tümü ile haksız olduğu anlaşılmıştır. Sonuç olarak, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere göre, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davalı tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle ve Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 221.342,76 TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 55.247,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 166.095,76 TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere 21/12/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.