Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1474 Esas
KARAR NO: 2023/98 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEME: İSTANBUL 18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 24/12/2021
DOSYA NUMARASI: 2016/593 Esas – 2020/733 Karar
DAVA: Genel Kurul Kararının İptali İstemli
KARAR TARİHİ: 26/01/2023
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin, davalı şirketin 29.600.000TL toplam sermayesi içinde 4.983.350.- TL ‘lik sermayeye karşılık gelen 996,67 adet hisse ile %17 pay sahibi ortağı olduğunu, şirketin diğer ortaklarının … A.Ş, …, … olduğunu, şirketin büyük hissesinin sahibi durumunda bulunan … A.Ş.’nin, davalı şirketin yönetim kurulu başkanı ve başkan yardımcılığı görevlerini yürüten diğer pay sahipleri … ve … tarafından yine aynı şekilde yönetim kurulu başkanı ve başkan yardımcısı sıfatıyla temsil edildiğini, dava konusu edilen 30.03.2016 tarihli genel kurulun 4, 5, 6 , 7 ve 8 nolu kararların oy yasağı ihlal edilerek karar alındığını, dava konusu edilen 4 nolu karar ile davalı şirketin 2015 yılı faaliyet dönemine ilişkin olarak bilanço ve kar/zarar tablosunun tasdikine karar verildiğini, oy çokluğu ile alınan bu kararın, davalı şirketin yönetim kurulu başkanı … (%20,5) ile yönetim kurulu başkan yardımcısı …’ın (%17) gerek şahıslarına ait paylardan doğan oy hakları ile, gerekse yine organ üye sıfatıyla yönetim kurulu başkanı ve başkan yardımcısı olarak temsil ettikleri diğer pay sahibi … A.Ş.’nin (%45,5) paylarından doğan oyların kullanımı neticesinde alındığını, bu bakımdan, T.T.K.nın 436/2 maddesine göre oy yasağı kuralı ihlal edilmek suretiyle, T.T.K. m. 424 hükmü çerçevesinde kendi yararlarına ibra etkisi doğuracak şekilde bir karar alınmasını sağladıklarını ve alınan 4 nolu kararın, emredici oy yasağını ihlal ettiğinden geçersiz olduğunu, ilk olarak bu yönden iptali gerektiğini, finansal tabloların (bilanço ve kar/ zarar/ gelir tablolarının) tasdiki ile ilgili kararın, hesap verme ve dürüstlük ilkelerine de uygun olmadığını, özensiz ve gerçek durumu yansıtmaktan uzak olduğunu, müvekkilinin yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptığı dönemlerde her yıl istisnasız davalı şirketin 23-24 milyon TL civarında kar elde ettiğini, mevcut yönetim kurulu üyelerinin 19.09.2014 tarihinde yönetim kuruluna seçilmesinden itibaren, diğer iştirak şirketlerde de olduğu gibi izahı mümkün olamayacak şekilde hızla kar kaybına uğradığını, tüm bu nedenlerle, 4 nolu finansal tabloların tasdikine ilişkin kararın, hem ihlal edilen oy yasağı nedeniyle, hem de hesap verilebilirlik ilkesine aykırı olması nedeniyle kanuna, ana sözleşmeye ve dürüstlük kuralına aykırılığı gözetilerek iptali gerektiğini, 30.03.2016 tarihinde yapılan 2015 yılı Olağan Genel Kurulda 5 nolu gündem maddesi olan yönetim kurulu ibrası için yapılan oylamada, yönetim kurulu üyesi ve pay sahibi …’ın, 996 adet müvekkilinin olumsuz oyuna karşılık, 3689 adet olumlu oyla ve oy çokluğu ile ibrasına karar verildiğini, diğer Yönetim Kurulu Üyesi …’ın da yine aynı şekilde 996 adet müvekkilinin olumsuz oyuna karşılık, 3689 adet olumlu oy ve oy çokluğu ile ibrasına karar verildiğini, Yönetim Kurulunun diğer üyesi … için yapılan oylamada , müvekkilinin 996 adet olumsuz oyuna rağmen, 4.923 adet olumlu oyla ve oy çokluğu ile ibrasına karar verildiğini, bu oylamalar neticesinde alınan karara müvekkili usulüne uygun şekilde yazılı olarak muhalefet şerhi sunduğunu, muhalefet şerhi tutanağa derç edilerek ek yapıldığını, oy yoksunluğu nedeniyle oy hakkını bizzat kullanmak olanağına sahip bulunmayan bir pay sahibinin, (somut olayda … A.Ş.; … ve …’ın) aynı sonuca üçüncü bir kişiye temsil yetkisi vererek ulaşmasının (dolanması) da mümkün olmadığını, yönetim kurulu üyesi …’ın ibrasında, yasal temsilci sıfatının (Yönetim Kurulu Başkanı ve imza yetkilisi) bulunduğu … A.Ş.’nin oylarının genel kurulda kullanımı için, Av. …’na temsil belgesi verdiğini, onun marifetiyle kendi yararına oy kullanılmış olmasının (dolanılmasının), temsilin, temsil edilen uhdesinde netice doğuracağına dair kanuni hüküm temelinde geçersiz olacağını, bu nedenle 5 nolu ibra kararının da kanuna, ana sözleşmeye ve dürüstlük kuralına aykırılık sebebiyle iptaline karar verilmesi gerektiğini, 30.03.2016 tarihinde yapılan 2015 yılı Olağan Genel Kurulda 6 nolu gündem maddesi olan yönetim kurulu seçimi için yapılan oylamada, 996 Adet müvekkilinin olumsuz oyuna karşılık, 4.923 adet yönetim kurulu üyesi hakim ortakların olumlu oyu ve oy çokluğu ile …, … ve …’nün 3 (üç) yıl süre ile Yönetim Kurulu Üyesi seçilmesine karar verildiğini, bu oylamalar neticesinde alınan karara, müvekkilinin usulüne uygun şekilde yazılı olarak muhalefet şerhi sunduğunu, muhalefet şerhi tutanağa derç edilerek ek yapıldığını, Yönetim Kurulu Seçimine ilişkin 6 nolu kararın, TTK.436/1 hükmüne aykırı şekilde oy yasağı ihlal edilerek karara bağlandığından öncelikle oy yasağı yönünden iptal edilmesi gerektiğini, kanuna uygun oylama yapılsaydı oy yasağına tabi olan oyların geçersiz olacağını, geriye sadece müvekkilinin 996 adet olumsuz oyu ile kararın alınmasının mümkün olmayacağını, 30.03.2016 tarihinde yapılan 2015 yılı Olağan Genel Kurulda 7 nolu gündem maddesi olan yönetim kuruluna TTK.’nun 395 ve 396. Maddelere istinaden yetki verilmesi için yapılan oylamada, 996 Adet müvekkilinin olumsuz oyuna karşılık, 4.923 adet yönetim kurulu üyesi hakim ortakların olumlu oyu ve oy çokluğu ile karar verildiğini, bu oylamalar neticesinde alınan karara, müvekkilince usulüne uygun şekilde yazılı olarak muhalefet şerhi sunulduğunu, muhalefet şerhi tutanağa derç edilerek ek yapıldığını, Yönetim Kurulu üyeleri, kendileri ile şirket arasındaki bir iş ve işlem olarak kabul edilen şirketle işlem yapmak ve şirketle rekabet yapmak gibi TTK.395 ve 396’de düzenlenen yasağı, kanunen geçersiz oylarla aştıklarını, 4.923 adet olumlu oyun tamamının geçersiz olduğunu, 7 nolu kararının da kanuna, ana sözleşmeye ve dürüstlük kuralına aykırılık sebebiyle iptaline karar verilmesi gerektiğini, 30.03.2016 tarihinde yapılan 2015 yılı Olağan Genel Kurulda 8 nolu gündem maddesi olan yönetim kurulu üyelerinden … ve … yararına kişi başı net aylık 20.000 TL huzur hakkı verilmesinin, diğer yönetim kurulu üyesi … için huzur hakkı verilmemesi için yapılan oylamada, 996 Adet müvekkilinin olumsuz oyuna karşılık, 4.923 adet yönetim kurulu üyesi hakim ortakların ve yine bu iki yönetim kurulu üyesinin kontrolündeki … A.Ş.’nin olumlu oyu ve oy çokluğu ile karar verildiğini bu oylamalar neticesinde alınan karara, müvekkilince usulüne uygun şekilde yazılı olarak muhalefet şerhi sunulduğunu, muhalefet şerhi tutanağa derç edilerek, ek yapıldığını, alınan kararda huzur hakkı olarak karar alındığını ancak gerek tutarın fahiş olması gerekse yönetim kurulu üyelerinden … için huzur hakkı verilmemesi gözetildiğinde, yönetim kurulu üyelerinden … ile … için karara bağlanan aylık net kişi başı 20’şer bin TL’lik ödemelerin gerçekte bir ücret niteliğinde olduğunu ve bunun da azlık pay sahiplerinin kar payı alma haklarını zedelediğini, 30.03.2016 tarihinde yapılan 2015 yılı Olağan Genel Kurulda 9 nolu gündem maddesi olan 2015 yılı ve geçmiş yıllar karlarının dağıtımı için yapılan oylamada, 996 Adet müvekkilinin olumsuz oyuna karşılık, yönetim kurulu üyesi hakim ortaklar … ve … ile bu iki yönetim kurulu üyesinin yönetim ve kontrolü altında bulunan … A.Ş. ‘ye ait toplam 4.923 adet olumlu oy ve oy çokluğu ile Geçmiş Yıllar Karlarının hiç dağıtılmamasına ve 2015 yılı faaliyet dönemine ait karın ise, sadece kanun ve ana sözleşme gereği tenzili gereken miktarlar ayrıldıktan sonra kalan kısmından net 2.635.000.-TL’sının 31.03.2017 tarihine kadar ortaklara dağıtılmasına karar verildiğini, bu oylamalar neticesinde alınan karara müvekkilince usulüne uygun şekilde yazılı olarak muhalefet şerhi sunulduğunu, muhalefet şerhi tutanağa derç edilerek, ek yapıldığını, dağıtılmayan geçmiş yıllar kar tutarının 206.560.511,85 TL’sına ulaştığını, geçmiş yıllar karının keyfi olarak ortaklara dağıtılmamasının, azlığın mağdur edildiğini, kararın haksız ve kötü niyetle alınmış bir karar olduğunun ve iptali gerektiğini belirterek 30/03/2016 tarihli 2015 yılı genel kurulunda alınan 4, 5, 6, 7, 8 ve 9 nolu kararların kanuna, ana sözleşmeye ve dürüstlük kuralına aykırı olduklarının tespiti ile iptaline karar verilmesini TTK.449 ncu maddesi uyarınca huzurda dava konusu edilen kanuna ve usule aykırı Genel Kurul kararlarının yürütülmesinin geri bırakılmasına ve ayrıca TTK.448 uyarınca davanın açıldığının Davalı Şirket yönetim kurulu tarafından uygun vasıtalarla ilan edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davalı şirketin ve … A.Ş ‘ni kuran …, davacı …, … ve …’ın babası olduğunu, …’ın 14/06/2014 tarihinde ani gelişen kalp durması sonucu bilincinin kapandığını, fiili ehliyetinden yoksun kaldığını, kızı … tarafından vesayet altında alınması talebinde bulunduğunu, İstanbul 13. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2014/591 Esas sayılı dosyasıyla dava açtığını, alınan karar ile … vesayet altına alındığını, ve vasi olarak davacının kız kardeşi …’ın vasi olarak atandığını, …’ın 02/02/2016 tarihinde vefat ettiğini, …’ın I.grup ve II.grup A bendinde yer alan tüm iş ve işlemlerde imzasının gerektiğini, şirket yönetim kurulunun toplanıp imza sirkülerinde gerekli değişiklikleri yapmamaları ve …’ın yaşadığı ağır sağlık sorunları nedeniyle 31/10/2014 tarihinde yapılan olağanüstü genel kurul toplantısında yeniden seçim yapıldığını, yönetim kuruluna …, … ve …’nün seçildiğini, davacının , davalı müvekkili şirkette 31/10/2014 tarihine kadar yönetim kurulu başkan yardımcılığı yaptığını ve şirketin tüm işleyişinden bilgi sahibi olduğunu, müvekkili şirketin 30/03/2016 tarihinde yapılan 2015 yılı faaliyet dönemine ilişkin olağan genel kurul toplantısında “Finansal Tabloların (ayrıtınlı bilanço, gelir tablosu) tasdikine” ilişkin kararın iptali bakımından ortaya getirilen iddianın haksız, yersiz ve dayanaksız olduğunu, davacının, toplantı gün ve saatine kadar mali tabloları, diğer belge, rapor ve bilgi v.s’nin incelemediğini, finansal tabloların tasdiki kararının TTK md 436/1 de yer alan “oydan yoksunluk” kuralı ihlal edilerek alınmış bir karar olduğunun iddia edildiğini, iddiaların haksız ve yasal dayanaktan yoksun olduğunu, genel kurulun finansal tabloların tasdiki kararı bakımından oy kullanılmasının şahsi bir iş olarak nitelendirilmesinin mümkün olamayacağını, davacının 31/10/2014 tarihinde yapılan genel kurulda yönetim kurulu üyesi seçilmemesi üzerine her durumda ve fırsatta davalı müvekkili şirkete karşı asılsız ve dayanaksız iddialarla dava açtığını, davacının kendi dönemini kapsayan 30/09/2015 tarihli 2014 yılı faaliyet dönemine ilişkin yapılan genel kurul toplantısında özel denetçi atanması talebinin kabul edilmediğini, bunun üzerine bir kısım kararların iptali için davacı tarafından davaların açıldığını, dava konusu edilerek iptali istenen 30/03/2016 tarihli 4 nolu kararın alınmasından önce davacının gündem maddesiyle ilgili hiç söz dahi almadığını, genel kurulda alınan kararlarla ilgili olarak davacının bilgi edinme hakkının ihlal edilmediğini, mali tabloların tasdikine ilişkin kararların iptaline karar verilemeyeceğini, genel kurulda görüşülen ve tasdik edilen bilanço ve gelir tablosunun davacının iddia ettiği gibi 1 sayfadan ibaret olmadığını, muhasebe stardatlarına, usulüne ve dürüstlük ilkesine uygun surette hazırlandığını, yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin genel kurulun iptali istenen 5 no’lu kararın usule, yasaya, şirket ana sözleşmesine ve iyi niyet kurallarına uygun olarak alınmış bir karar olduğunu, oylamanın her bir yönetim kurulu üyesi için ayrı ayrı yapıldığını, davacının peşin fikir ve kararla hazırlamış olduğu yazılı muhalefetini toplantı divanı başkanlığına verdiğini, davalı şirketin yönetim kurulu üyelerinden … ve …’ın … A.Ş’nin oy hakkından yoksun olması sonucunu doğuramayacağını, oydan yoksunluğun devreye girebilmesi için … A.Ş’nin kendisini veya bir yavru şirketini ibra etmesi gerektiğini, iptali istenen ibra oylamasının TTK 436 hükmünün kapsamının dışında kaldığını, dava konusu edilen genel kurulda alınan 6 nolu kararla 3 kişilik ve 3 yıl süre ile görev yapacak yönetim kurulu seçildiğini, yönetim kurulu üyeliklerine …, … ve …’nün seçildiğini, bu kararında da diğer kararlar gibi kanuna, ana sözleşmeye ve objektif iyi niyet kurallarına uygun bir karar olduğunu, bu kararda kullanılmış olan oyların TTK madde 436 kapsamında olmadığını, bu karar alınırken davacının muhalif kalmadığını, olumsuz oy kullandığını, karar alındıktan sonra önceden hazırladığı yazılı muhalefetini sunduğunu, davacının yönetim kurulu üyesi seçiminin pay sahibi bakımında kişisel nitelikte bir işlem olduğunu iddia ettiğini, yönetim kurulu seçiminin kesinlikle pay sahibi bakımından kişisel nitelikte bir iş olmadığını, müvekkili şirketin 30/03/2016 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında gündemin 7.maddesinde görüşülerek alınan kararda yönetim kuluna TTK madde 395 ve 396 gereğine yetki ve izin verilmesine karar alındığını, alınan kararın kanuna, esas sözleşmeye ve dürüstlük kurallarına uygun olarak alındığını, iptalini gerektirecek şartların olmadığını, müvekkili şirketin önceki yıl genel kurullarında yönetim kurulu üyelerine bu yetki ve iznin hep verildiğini ve basiretli gayret ve çalışmaların eseri olarak şirketin sürekli ve düzenli olarak büyüdüğünü, davacı tarafın müvekkilinin … Tic. A.Ş’nin 30/03/2016 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında alınmış olan 01/04/2016 tarihinden itibaren … ve …’a aylık net 20.000,00 TL kişi huzur hakkı ödenmesine dair 8 no’lu kararın oy kullanma yasağına, kanuna, ana sözleşemeye ve dürüstlük kuralına aykırı olduğunu iddia ettiğini, Türk Ticaret Kanunu ve ticari örf ve adet gereği yönetim kurulu üyeliğinin ücret mukabili yapılmasının esas olduğunu, müvekkili şirketin ana sözleşmesinde de bunun yasaklanmadığını, yönetim kurulu üyelerine ödenecek olan huzur hakkı, ücret, ikramiye gibi hususlarda, şirket ana sözleşmesinde belirli değil ise TTK 413 maddesi uyarınca bunu belirlemenin genel kurulun görevi ve yetkisi olduğunu, genel kurulun bu yetkisinin devredilemez nitelikte olduğunu, müvekkili şirketin mevcut yönetim kurulu üyelerinin aynı zamanda şirkette aktif olarak da çalıştıklarını, yönetim kurulu üyeliğinin görevinin bu kapsamda ücret ve/veya huzur hakkı verilmeksizin yapılamayacağını, yönetim kurulu üyelerine ödenecek olan huzur hakkı tutarının yüksek olmadığını, huzur hakkının belirlenmesinde yönetim kurulunu üyelerini kapsayacak bir oydan yoksunluk halinin söz konusu olmadığını, bu kararın alınması sırasında yönetim kurulu üyelerinin oy kullanmış olmalarının da hukuka aykırılık olmadığını, kar dağıtımına ilişkin genel kurulun 9 nolu kararında, geçmiş yıllar karının dağıtılmaması için kesinleşmiş, davacının hiç bir şekilde muhalefet etmediği ve olumlu oy kullandığı önceki yıl genel kurul kararlarının olduğunu, davacının bunların iptalini talep ve dava etmediğini ve o kararların varlığını ve geçerliliğini muhafaza ettiğini, alınan kararların kanuna, esas sözleşmeye ve dürüstlük kurallarına uygun olarak alındığını, kararların iptalini gerektirecek şartların olmadığını, dürüstlük kurallarına aykırılık teşkil etmediğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 24/12/2020 tarih ve 2016/593 Esas – 2020/733 Karar sayılı kararı ile; “….Toplanan tüm deliller ve alınan bilirkişi raporları birlikte değerlendirildiğinde;Gündemin 4.maddesinin iptali nedeninin TTK 436.maddesi anlamında değerlendirilemeyeceği, finansal verilen incelendiğinde, mali verilerin muhasebe ilkelerine göre hazırlandığı ve şirketin kurumlar vergisi beyannamesi ekindeki tablolarla mutabık olduğu anlaşıldığından bu maddenin iptali koşulları oluşmamıştır. Yönetim kurulu üyelerinin seçimi ile ilgili 5.maddesi değerlendirildiğinde ise TTK 436/2 fıkrasına göre şirketi yönetim kurulu üyeleri ile yönetimde görevli imza yetkisine haiz kişiler yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmelerine ilişkin kararlarda kendilerine ait paylardan doğan oy haklarını kullanamazlar. Yönetim kurulu üyeleri …, … ve …’den oluşmaktadır. Yönetim kurulu üyeleri hem kendi ibralarında hem de diğer yönetim kurulu üyesinin ibrasında oy kullanamaz. Yargıtayın yerleşik uygulamasına göre oy yasağı bulunan üyenin oyu çıkartıldığında geriye kalan geçerli oy ibra için yeterli ise yönetim kurulu üyesinin ibra edilmiş sayılmaktadır. Bilirkişi raporları arasındaki görüş farklılığına neden olan husus davalı şirkette büyük oranda pay sahibi olan … A.Ş’nin yöneticilerinin … ve … olduğu, bu kişilerin aynı zamanda davalı şirketin de yöneticisi olması nedeniyle, … A.Ş adına verilen oyların ibrada TTK 436/2 maddesi kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği noktasında toplanmaktadır. Yargıtay 11 Hukuk Dairesine ait16/02/2015 tarih 2014/14570 esas 2015/1944 karar nolu ilamında “Davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince; her ne kadar davacıların muhalefetleri olmaması nedeniyle genel kurul kararının iptali davası görülemez ise de, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 436. maddesi hükmünün emredici nitelikte olması nedeniyle bu madde hükmüne aykırı hareket edilmesi halinde kullanılan oylar geçersiz olup, bu oylar ile alınan genel kurul kararları da geçersizlikle malul olacaktır. Somut olayda mahkemece oy kullanma yasaklısı olan yönetim kurulu üyelerinin yönetim kurulunun ibrası oylamasında oy kullandıkları gerekçesiyle genel kurulda alınan 3. maddenin iptaline karar verilmiştir. Ancak iptali istenen davalı şirket genel kurul tarihi itibariyle uygulanması gereken 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 436/2. maddesi gereğince, şirket yönetim kurulu üyeleriyle yönetimde görevli imza yetkisini haiz kişiler, yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmelerine ilişkin kararlarda kendilerine ait paylardan doğan oy haklarını kullanamaz. Davalı şirketin altı ortağı bulunup, davacılar da dahil olmak üzere beş ortak yönetim kurulu üyesidir. Yönetim kurulunda olmayan ortak sadece … A.Ş’dir. Davalı şirket yönetim kurulu üyesi olan …’ın şirketin ortağı … A.Ş’nin temsilcisi olduğu savunulsa da 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 436/2. maddesi gereğince yönetim kurulu üyeleri ibra oylamasında ancak kendilerine ait oy hakkını kullanamayacak olup yönetim kurulu üyesi olmayan şirketi temsilen oy kullanmaları mümkündür. Bu durumda, mahkemece yönetim kurulu üyelerinin kendi ibralarında oy kullanmalarının sonuca etkili olup olmadığı üzerinde durularak oluşacak sonuç çerçevesinde karar vermek gerekirken, sonuca etkisi değerlendirilmeden yazılı gerekçeyle karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.” denildiği görülmüştür. Yargıtay ilamında da anlaşılacağı üzere 6102 sayılı TTK’nun 436/2 maddesi gereğince yönetim kurulu üyeleri ibra oylamasında ancak kendilerine ait oy hakkını kullanamayacak olup yönetim kurulu üyesi olmayan şirketi temsilen oy kullanmaları mümkündür. Dolayısıyla … A.Ş adına kullanılan oylar geçerlidir. Yönetim kurulu üyelerinin ibrası ile ilgili kararda olumsuz ve olumlu oy sayıları yazılır. Yukarıda da belirtildiği üzere geçersiz oylar çıkartıldığında kalan oy miktarı ibra için yeterli ise iptal koşulu oluşmayacaktır. Hazirun cetveline göre … A.Ş’nin oy oranı 2693 adettir. Davacı … kendine ait olan 996 oy ile olumsuz oy kullanmıştır. … ve … yönetim kurulu üyesi olması dolayısıyla kullandıkları oylar geçersizdir ancak … A.Ş’nin olumlu oyu ile yönetim kurulu üyelerinin ibrası gerçekleştiğinden bu maddenin iptali koşulu oluşmamıştır. Yönetim kurulu seçimine ilişkin 6 nolu gündem maddesine ilişkin alınan kararın TTK 436/1 maddesine aykırı olmadığından bu maddenin iptali koşulu oluşmamıştır. 7 nolu genel kurul kararı açısından TTK 395-396’daki izinlerin verilmesinin TTK 436/1 maddesi anlamında oydan yoksunluk kapsamına girecek olmakla birlikte, … A.Ş oyları ile ve Yargıtay İçtihatları uyarınca her bir yönetim kurulu üyesi açısından yeter sayısı hesaplandığında alınan kararın iptali koşulu oluşmamıştır. 8 nolu gündem maddesi açısından ise yönetim kurulu 3 kişiden oluşmasına rağmen sadece pay sahibi bulunan yönetim kurulu üyeleri için aylık net 20.000,00 TL ücret belirlenmiş olup, pay sahibi olmayan diğer yönetim kurulu üyesi … için ücret belirlenmediğinden, belirlenen ücretin isme göre subjektif olduğu, pay sahiplerine örtülü kar transferi niteliği taşıdığından dürüstlük kuralına aykırı olduğu ayrıca şirketin elde ettiği karın %6’sına denk gelen miktarda ücret belirlemesi yapıldığı dikkate alındığında bu gündem maddesinin iptali koşulunun oluştuğu sonucuna varılmıştır. 9 nolu gündem maddesi açısından ise şirketin durumunun iyi olmasına rağmen ortakların kar payı elde etme menfaatinin gözetilmediği, gerek 2015 yılı karının gerekse dağıtılmayan karların daha yüksek oran ve miktarda dağıtılması mümkün iken kar dağıtımının cüzi olması nedeniyle bu maddenin objektif iyiniyet kuralarına aykırılık nedeniyle iptali koşulunun oluştuğu sonucuna varılmıştır. Tüm bu nedenlerle davacının davasının kısmen kabulü ile 8 ve 9 nolu gündem maddelerinin iptaline, 4,5,6 ve 7 nolu kararların iptali için açılan davanın ise reddine aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir. ” gerekçeleri ile; ” 1-Davanın kısmen kabulü ile, davalı şirketin 30/03/2016 tarihinde gerçekleştirilen 2015 yılı olağan genel kurlunda alınan 8 ve 9 nolu kararların iptaline, Davacının , 4-5-6-7 nolu kararların iptali için açtığı davanın reddine, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili ile davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
DAVACI VEKİLİ İSTİNAF DİLEKÇESİNDE ÖZETLE; Usule ilişkin olarak; Bekletici mesele kararı verilmesi gerekirken, kanun ve usule aykırı şekilde yargılamaya devam edilerek hatalı hüküm kurulduğunu, Dava konusu edilen genel kurul kararlarının 2015 yılı faaliyet dönemi ile ilgili olup, 2015 yılı da dahil olmak üzere görev yapan yönetim kurulu üyelerinin 3 yıl süre için seçimine ilişkin davalı … Anonim Şirketi’nin 09/10/2014 tarihli ve 5 nolu Yönetim Kurulu Kararı ile 31/10/2014 tarihli Olağanüstü Genel Kurul’unda alınan 3 ve 5 nolu kararların batıl olduğunun tespitine, İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 2021/8 E – 2021/246 K sayılı ilamı ile karar verildiğini (EK-1 İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2021/8 E 2021/246 K sayılı ilamı) Bu dosyanın bekletici mesele yapılması gerektiği, zira yönetim kurulu seçim kararının geçersizliğine karar verilmesi ve kararın kesinleşmesi durumunda, ilk günden itibaren yönetim kurulu üyelerinin yetkisiz kişiler haline düşeceği, dolayısıyla yetkisiz kişiler tarafından hazırlanan dava konusu; – Finansal Tabloların Tasdiki (gündem 4) – Yönetim Kurulunun İbrası (gündem 5) – Yönetim Kuruluna Ücret ve Huzur Hakkı verilmesi (gündem 8) – Kar dağıtımı (gündem 9) İle ilgili gündem maddelerinin de geçersiz olacağı hususları mahkemeye iletilmesine ve ilgili dosya bilgisi ve Yargıtay İlamı ibraz edilmesine rağmen, ilk derece mahkemesinin bu taleplerini görmezden gelip yargılamaya devam ederek hukuken hatalı bir karar vermiş olduğunu, Oysa benzer şekilde taraflar arasındaki bir başka davada İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 2015/1230 E – 2017/983 K sayılı dosyasında da ilk derece mahkemesi tarafından Bekletici mesele kararı verilmediği için söz konusu kararın İstanbul Bölge Adliye 13. Hukuk Dairesi’ nin 20.06.2019 tarih ve 2018/902 Esas – 2019/883 Karar sayılı ilamıyla kaldırıldığını ve dosyanın bekletici mesele kararı verilmek üzere ilk derece mahkemesine iade edildiğini, ilk derece mahkemesinin yeni bir dosya numarası vererek 2019/465 E sayılı dosyasında karar gereğini yerine getirip, bekletici mesele kararı verdiğini (EK-2 İstanbul Bölge Adliye 13. Hukuk Dairesinin 20.06.2019 tarih ve 2018/902 Esas 2019/883 Karar sayılı ilamı) Söz konusu İstanbul Bölge Adliye 13. Hukuk Dairesinin 20.06.2019 tarih ve 2018/902 Esas – 2019/883 Karar sayılı karar ilamında aynen: ”Yargıtay 11. HD’nin yukarıda belirtilen gerekçe ile bozduğu İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/121 E., 2016/211 K. sayılı kararında iptali istenen davalı şirketin 31/10/2014 tarihli olağanüstü genel kurulunun 3 nolu maddesinde şirketin yeni yönetim kurulu üyelerinin seçimine ilişkin karar alındığı, davaya konu iptali talep edilen 30/09/2015 tarihli olağan genel kurul toplantısında alınan 4 nolu kararın 2014 yılı finansal tabloların onanmasına, 5 nolu kararın ise yönetim kurulunun ibrasına ilişkin olduğu, buna göre İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesinde görülmekte olan ve davalı şirketin 31/10/2014 tarihli olağanüstü genel kurulunda alınan kararların iptaline ilişkin davanın sonucunun bu davayı etkileyecek olmasına göre bu davanın sonuçlanmasının bekletici mesele yapılmasının zorunlu olması karşısında, bu husus HMK’nın 357/3 maddesinde düzenlenen sonuca etkili sonradan ortaya çıkan (mücbir sebeple gösterilmesine olanak bulunmayan) delil niteliğinde olduğundan, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile mahkeme kararının kaldırılmasına, İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/121 E. sayılı dosyasının bekletici mesele yapılarak bu davanın sonucuna göre değerlendirme yapılarak bir karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, bu aşamada davalı vekilinin istinaf başvurusunun incelenmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 23/11/2017 tarih ve 2015/1230 Esas – 2017/983 Karar sayılı kararının HMK 353/1-a-6 maddesi uyarınca ORTADAN KALDIRILMASINA ve yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın mahkemesine İADESİNE, ” karar verildiğini, Görüldüğü üzere aynı şekilde, söz konusu yönetim seçimi kararının geçersizliği nedeniyle doğrudan etkilenecek dava konuları gözetilerek, bekletici mesele yapılması zorunluluğu temelinde ilk derece mahkemesinin kararının ortadan kaldırıldığını, Somut olayda da anı durum geçerli olduğu halde ilk derece mahkemesinin duyarsız davranıp, hatalı bir karar verdiğini, Bu itibarla öncelikle bu yönden, esasa girilmeksizin kararın ortadan kaldırılması ve bekletici mesele kararı verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine iadesine karar verilmesinin ilk talepleri ve istinaf nedenleri olduğunu, İki ayrı bilirkişi raporunu çelişkili görüp üçüncü bilirkişi raporu alındıktan sonra önceki çelişik rapora dayanarak hüküm kurulmasının yargısal içtihatlara aykırı olduğunu, Bilirkişi raporunun, bilindiği gibi kural olarak hâkimi bağlamayacağını ve hâkimin raporu serbestçe takdir edeceğini, hâkimin raporu yeterli görmezse, bilirkişiden ek rapor isteyebileceği gibi gerçeğin ortaya çıkması için önceki bilirkişi veya yeniden seçeceği bilirkişi vasıtasıyla yeniden inceleme de yaptırabileceğini, bu konularda hakimin mutlak yetkisi olduğunu, ne var ki bilirkişi raporları arasında çelişki olduğundan bahisle hakimin yeni bilirkişi kurulu tayin edip, rapor aldıktan sonra yeni bilirkişi raporu yerine önceki çelişkili bilirkişi raporlarından birisine dayanarak hüküm kuramayacağını, Somut olayda mahkeme tarafından ilk olarak görevlendirilen bilirkişi kurulunun 22.12.2017 tarihli raporunu dosyaya sunduğunu, buna göre ilk bilirkişi kurulunun kök raporunda yönetim kurulunun ibrası kararının oydan yoksunluk nedeniyle … Yönünden iptali gerektiği, TTK.395 ve 396’ncı maddelerdeki izinler yönünden de oydan yoksunluk temelinde … yönünden kararın iptali gerektiği, Kar dağıtımı ve Huzur/ ücret hakkı yönünden bilirkişi kurulunun uzmanlığının bulunmadığından değerlendirme yapılmadığı, Finansal Tabloların tasdiki ve yönetim kurulu seçimi kararı için iptal koşulunun bulunmadığı hususlarının görüş olarak bildirildiğini, taraflar kök rapora itiraz ettiklerinden mahkemenin Heyete Finans Uzmanı ekleyip ek rapor istediğini, birinci bilirkişi kurulunun ek raporunda Huzur ve Ücret hakkının fahiş olduğu dürüstlük kuralı ihlali nedeniyle iptali gerektiği, kar dağıtımı kararı için iptal koşulu oluşmadığı ve diğer kök rapordaki görüşlerin tekrar edildiğinin anlaşıldığını, Tarafların ek rapora da itiraz ettiklerini, Bunun üzerine mahkemenin yeni bir bilirkişi kurulu tayin ettiğini, ikinci bilirkişi kurulunun dosyaya sunduğu 24/06/2019 tarihli kurul raporunda, Finansal tabloların tasdiki kararı için iptal koşulunun bulunmadığı, Yönetim Kurulunun ibrasına dair gündem maddesi yönünden oydan yasaklılık olmadığı ve iptal koşulu bulunmadığı, TTK 395-396’ncı maddeler deki izinler yönünden oydan yasaklılık olmadığı ve iptal koşullarının bulunmadığı, Ücret ve huzur hakkı tutarının fahiş olmadığı ve iptal koşulunun bulunmadığı, dağıtılması gereken karın çok daha yüksek olması gerektiği halde çok az dağıtılmasının dürüstlük kuralına aykırı olduğu ve iptali gerektiği hususlarının görüş olarak bildirildiğini, İki rapor arasında net bir şekilde çelişki bulunduğundan, başka deyişle Yönetim kurulunun ibrası, Yönetim kurulu üyelerine TTK m385-396 izinleri, Ücret ve huzur hakkı, Kar dağıtımı kararları bakımından taban tabana zıt görüşler olduğu için bu defa çelişkiyi gidermek üzere mahkemece Üçüncü yeni bir bilirkişi kurulu oluşturulduğunu, 17.11.2020 tarihli Üçüncü Bilirkişi Raporunun dosyaya sunulduğunu ve üçüncü bilirkişi kurul raporunda, Finansal tabloların tasdiki kararı için iptal koşulunun bulunmadığı, yönetim kurulunun İbrası kararının oy yoksunluğu nedeniyle iptali gerektiği, TTK 395-396’ncı maddelere dayalı izinler için … yönünden oy yasağı bulunduğu ve iptali gerektiği, Ücret ve huzur hakkının fahiş olduğu, örtülü kazanç niteliği taşıdığı ve bu itibarla dürüstlük kuralına aykırı düştüğünden iptali koşulunun bulunduğu, şirketin mali yapısının çok daha yüksek kar dağıtımına uygun olduğu halde çok cüzi kar dağıtımı kararının dürüştlük kuralına uygun düşmediği ve iptali koşulunun bulunduğu hususlarının görüş olarak mahkemeye bildirildiğini, Bu şekilde ilk 2 rapor arasındaki çelişkinin giderildiğini ve 3. bilirkişi kurulu raporunda davanın netleştiğini, gerçekten de gerek 1. bilirkişi kök ve ek raporu gerekse 3. bilirkişi kurul raporunda aşağıdaki dava konusu maddeler bakımından ittifak söz konusu olduğunu, “1-Yönetim Kurulunun İbrası oy yasağı kapsamında olduğundan iptali koşulu bulunmaktadır, 2-Yönetim Kuruluna TTK. 395-396’ncı maddeler çerçevesinde verilen izinler oy yasağı kapsamında bulunduğundan iptali koşulu bulunmaktadır, 3- Huzur hakkı ve Ücret şirketin mali durumuna uygun düşmeyip, örtülü kar transferi niteliği taşımakta olup, dürüstlük kuralına aykırı düştüğünden iptali koşulu bulunmaktadır, 4-Kar dağıtımı ile ilgili madde şirketin mali yapısı gözetildiğinde, olmasına gerekene nazaran çok cüzi kar dağıtılma kararı verildiğinden dürüstlük kuralına uygun düşmediği için iptali koşulu bulunmaktadır.” Bu maddeler yönünden üçüncü bilirkişi raporu ile çelişki giderilmiş olmasına rağmen, mahkemenin anlaşılmaz şekilde çelişkili olduğunu belirtmesine rağmen çelişkili 2. bilirkişi kurulu raporuna dayanarak bilimsel ve yargısal içtihatlara aykırı düştüğünü, Bilimsel ve yargısal içtihatlarla da sabit olduğu üzere mahkeme her ne kadar bilirkişi raporları ile bağlı değilse de çelişkili gördüğü için yeni bir bilirkişi kurulundan rapor alma gereği gördüğü zaman, artık önceki çelişkili raporlara dayanarak hüküm kuramayacağını, Örneğin; Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin Esas No:2014/15937- Karar No:2015/7298 sayılı ilamında: ”1. ve 2.bilirkişi raporları arasında tanınmışlıkla ilgili çelişki dahi giderilmeksizin soyut gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.” gerekçesiyle kararın bozulduğunu, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin Esas No:2015/1809- Karar No:2015/7746 Sayılı ilamında: ”Bu durumda raporlar arasında çelişki bulunmakta olup, anılan çelişki giderilmeden karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.” Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin Esas No:2014/3440 Karar No:2014/7880 K. Tarihi:21.5.2014 sayılı ilamında: ”Bu durumda mahkemece önceki bilirkişiler dışında oluşturulacak üç kişilik uzman bilirkişi kurulundan alınan iki rapordaki çelişkileri de giderecek biçimde rapor alınarak, varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, birbiriyle çelişen raporlardan ikincisine dayanılarak raporlar arasındaki çelişki giderilmeden eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı görülmüş, bu husus bozmayı gerektirmiştir.” şeklinde konunun net olarak ortaya konulduğunu, Huzurdaki dosyada da mahkemenin maalesef bu temel Yargıtay ilkesini göz ardı ederek çelişkili raporlardan birisine itibar etmek suretiyle hatalı bir sonuca ulaştığını, Dolayısıyla ilk derece mahkemesinin hatalı kararının ortadan kaldırılması gerektiğini, usul yönünden ikinci istinaf nedenlerinin bu şekilde olduğunu, Davacı asil … tarafından yargılama safahatinde yazılı olarak gerekçeleri de belirtilmesine rağmen, hakimin reddine dair dilekçesinin hukuka aykırı bir şekilde reddedilerek yargılamaya devam edildiğini, Dosya kapsamıyla da açık olduğu üzere davacı asil …’ın 3.12.2018 tarihli 6 sayfadan oluşan gerekçeleriyle mahkemeyi ret ettiğini (EK-3 Hakimi ret dilekçesi), Özellikle ilk bilirkişi kurulunun verilen yasal sürelere uymadığı ve davacı taraf olarak yasaya uyulmasının sağlanması ve raporun zamanında dosyaya sunulması defalarca yazılı olarak dilekçe ile ve ayrıca duruşma sırasında sözlü olarak talep edilmesine karşılık, mahkemenin bu yakınmaya duyarsız kaldığını, Birinci bilirkişi kurulunun özellikle dava konusu 8 ve 9 no’lu maddeler bakımından uzman dahi olmadığı halde, yasal süre içinde bu durumu mahkemeye bildirmediğini, dosyayı teslim aldıktan 8 ay sonra raporunda 8 ve 9 nolu maddeler bakımından uzman olmadığını beyan etmelerine rağmen anlaşılmaz şekilde 8 ve 9 nolu gündem maddeleri hakkında olumsuz bir kanaat dile getirdiklerini, bu şekilde davanın akamete uğramasına yol açıldığını ve davacıyı mağdur ettiklerini, devamında mahkemenin finans uzmanını heyete dahil ederek ek rapor istediğini, 45 gün süre vermesine rağmen 3 ay, 15 gün + 1 ay, toplamda 4 ay 15 gün süre de ek rapor beklendiğini, bu şekilde 8 ay + 4 ay, 15 gün: 12. Ay 15 gün ilk rapor için süre kaybı yaşandığını, oysa bilirkişilerin uzman olmadıklarını görür görmez durumu mahkemeye bildirmelerinin kanunen zorunlu olduğunu, keza bilirkişi kurulları 3 aylık sürede raporunu sunmak, eğer yetişmeyecekse bu süre içinde mahkemeden en fazla 3 ay süre için ek süre almak zorunda iken, somut olayda bu yasa emrinin de mahkemenin duyarsızlığı ve adeta davacı tarafla inatlaşması nedeniyle ihlal edildiğini, Mahkemelerin duygusal davranmak, vatandaşla inatlaşmak gibi tutumlar içine girmemesi gerektiğini izaha dahi gerek bulunmadığını, hakimi ret sebepleri hiç dikkate alınmadan, ret talebinin reddedildiğini, Hakimi ret nedenlerine duyarsız kalınması ve talebin reddinin bir diğer istinaf nedeni olduğunu, hakimi ret nedenlerinin irdelenerek neticesine göre adil bir karar verilmesini talep ettiklerini, Esasa ilişkin olarak; Finansal tabloların tasdiki kararı hakkında gündemin 4 nolu maddesi bakımından; Mahkemece dava konusu Finansal tabloların tasdiki kararının iptali hakkında ”Gündemin 4. Maddesinin iptali nedeninin TTK 436.maddesi anlamında değerlendirilemeyeceği, finansal veriler incelendiğinde, mali verilerin muhasebe ilkelerine göre hazırlandığı ve şirketin kurumlar vergisi beyannamesi ekindeki tablolarla mutabık olduğu anlaşıldığından bu maddenin iptali koşulları oluşmamıştır.” şeklinde bir gerekçe yazıldığını, Bu gerekçenin dava dilekçelerinde dile getirdikleri iptal nedenlerini karşılamadığı, dava sebeplerinin tek tek irdelenerek gerekçeli şekilde cevaplandırılması gerektiği halde bunun yapılmadığı, soyut basma kalıp cümlelerle gerekçe oluşturulmaya çalışıldığı hususunun açıkça görülmekte olduğunu, Oysa dava dilekçelerinde aynen aşağıdaki somut hususların ileri sürüldüğünü: ” Finansal Tabloların (Bilanço ve Kar/zarar /gelir tablolarının) tasdiki ile ilgili karar, hesap verme ve dürüstlük ilkelerine de uygun olmadığı gibi, özensiz ve gerçek durumu yansıtmaktan uzaktır. Sadece 1 sayfadan ibaret olarak hazırlanan bilanço ve gelir tablosu incelendiğinde, bir kısım tutarsızlıklar ve izahı mümkün olmayan rakamlar görülmektedir. (EK-3) 2015 yılı Genel Kuruluna Sunulan 1 sayfalık Davalı Şirket Bilanço ve Gelir Tablosu) Şöyle ki: Bilançoda Aktif varlıklar altında 231- Ortaklardan alacaklar bölümünde bir önceki yıl olan 2014 bilançosuna nazaran 2015 yılı faaliyet döneminde 26.877.920,00 TL tahsil edilmiş olmasına, kısa vadeli borçlar altında 300- Bankalara borçlar kısmında 16.895.668 TL yeni banka kredisi kullanılmış olmasına, Gelir tablosu F-DİĞER FAALİYET, OLAĞAN GELİR VE KARLAR bölümünde iştiraklerden 36.913.039,10 TL temettü elde edilmesine, 6.368.624,57 Tl kambiyo geliri, 2.419.927,38 TL faiz geliri olmak üzere, toplam 89.475.178,00 TL ek para girişi olmasına karşılık, Bilançoda pasif bölümünde, Uzun vadeli borçlar altında 400-Banka kredileri için 2015 yılında 15.275.025 TL ödeme yapıldığı, (başka deyişle uzun vadeli krediyi kapatıp, yaklaşık aynı tutarda kısa vadeli yeni kredi kullanılmıştır.) 320 satıcılara borçlar bölümünde satıcılara 15.731.566 TL Ödeme yapıldığı, aktif bölümde 13- Diğer alacaklar başlığı altında ne olduğu anlaşılamayan 17.104.154,45 TL bir alacak oluşturulduğu, (Neden kaynaklandığı meçhul olup, hiçbir açıklama ya da dipnot yoktur) 12- Ticari alacaklar bölümünde, 6.806.619,10 TL yeni alacak oluştuğu, ayrıca 1201- Alacak senetleri kısmında 4.321.210,46 TL alacak senedi alındığı, Gelir Tablosu G- DİĞER FAALİYET OLAĞAN GİDER VE ZARARLARI kısmında 4- Kambiyo zararları kısmında, bir önceki yıl 348.505 TL olan zarar, inanılmaz derecede artırılarak 16.353.241,20 TL Kambiyo zararı oluştuğu, (bunun da neden kaynaklandığı hakkında en küçük bir izahat ve dipnot yoktur) H- FİNANSMAN GİDERLERİ bölümünde bir önceki yıl kısa vadeli borçlanma gideri 276.790 TL iken, 2015 yılında 6.196.064,81 TL olduğu (neden kaynaklandığına ilişkin hiçbir açıklama ya da dipnot yoktur), Keza Olağandışı gider ve zararlar faslında bir önceki yıl, Davacı görevi bırakırken yani 30.09.2014 tarihli ara bilançoda 3.111.545,92 Tl olan, olağandışı giderler, 2014 yılı son 3 ayında 6.985.183,63 TL’ye çıkarılmışken bu defa 2015 yılında olağandışı gider kısmında 11.321.387,13 TL olağandışı gider yazılmıştır. Buna ilişkin de bilanço ve gelir tablosunda hiçbir açıklama ve dipnot yoktur. Keza 2014 yılı bilançosunda ve ondan önceki yıllarda şirket 23.585.196,61 TL ve o civarda kar elde ederken, 2015 yılında kar 7.777.494,87TL’ye gerilemiştir. Bunun nedeni konusunda da faaliyet raporunda, ne de bilançolarda hiçbir açıklama ve dipnot yoktur. Davacının YK üyesi olarak görev yaptığı dönemlerde her yıl istisnasız 23-24 milyon TL cavarında kar elde eden Davalı Şirketin, mevcut YK üyelerinin 19.09.2014 Tarihinde YK’na seçilmesinden itibaren, diğer iştirak şirketlerde de olduğu gibi izahı mümkün olamayacak şekilde hızla kar kaybına uğramasının da üzerinde durulması gereken bir başka husus olduğu açıktır. Belirtilen bu somut rakamların birbiri ile tutarsız olduğu ve bir sayfadan ibaret, dipnotsuz, açıklamasız, dayanaksız bilanço ve gelir tablosunun hesap verilebilirlik ve dürüstlük ilkeleri temelinde özenli ve gerçeğe uygun niteliğinin de olmaması gözetildiğinde, hakim ortaklar … ve …’ın oy yasağını da ihlal ederek kendi yararlarına kullandıkları oylarla tasdik edilmesi, mutlak surette kanuna, ana sözleşmeye ve dürüstlük kuralına aykırıdır. Tüm bu nedenlerle, 4 nolu finansal tabloların tasdikine ilişkin kararın, hem ihlal edilen oy yasağı nedeniyle, hem de hesap verilebilirlik ilkesine aykırı olması nedeniyle, kanuna, ana sözleşmeye ve dürüstlük kuralına aykırılığı gözetilerek iptali gerekmektedir.” Görüldüğü üzere bu iddiaların hiçbirine cevap verilmediği gibi, itirazlarına uğrayan bilirkişi raporlarında da bu hususlara cevap verilmediğini, Diğer yandan TTK m514 ve 515’nci maddelerin, finansal tabloların Türkiye Muhasebe Standardına uygun şekilde genel kurula sunulması gerektiğine işaret etmekte olduğunu, Türkiye Muhasebe Standardına uygun sayılabilmesi için genel kurula sunulan finansal tabloların ekleriyle, dipnot ve açıklamalarıyla birlikte sunulmuş olması gerektiğin, dipnotsuz bir finansal tablonun muhasebe standartlarına uygun olmayacağı hususunun açık olup, aksi durumun kanuna aykırı sayılacağı hususunun izaha dahi gerek olmayan açıklıkta olduğunu, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 514. maddesinin; ” Yönetim Kurulu, geçmiş hesap dönemine ait, Türkiye Muhasebe standartlarında öngörülmüş bulunan finansal tablolarını, eklerini ve yönetim Kurulunun faaliyet raporun, bilanço gününü izleyen hesap döneminin ilk üç ayı içinde hazırlar ve genel kurula sunar” şeklinde olduğunu, Dava konusu finansal tabloların tasdik edildiği genel kurulda bilanço ve gelir tablosunun sadece 1 sayfadan ibaret olduğu nazara alındığında, dipnotsuz/ açıklamasız şekilde bilanço ve gelir tablosunun pay sahiplerinin incelemesine sunulduğu ve Türkiye Muhasebe Standartına uygun olmadığı açık bulunduğundan, finansal tabloların bu bakımdan dürüst resim ilkesine de uygun sayılamayacağını, dava konusu dönemi kapsayan 2015 yılında bağımsız denetimden geçmemiş olan finansal tablolarda dipnotlara yer verilememiş olmasının, finansal tablo kalemlerinin net ve detaylı bir şekilde anlaşılamamasına yol açtığını, Bilirkişilerin görüşüne dayanak aldığı hususlarla ilgili olarak her türlü kaydın dayanağı olan belge ve bilgilerin bir örneğini Bilirkişi Yönetmeliği m55/3 uyarınca raporuna eklemekle yükümlü olduğu da gözetildiğinde Bilirkişinin raporuna hiçbir ek yapmamış olmasının, eksik inceleme iddialarını ayrıca teyit etmekte olduğunu, ” Öte yandan somut davada Davalı şirket adeta bir Holding şirket gibi bağlı şirketlere sahip olup, hakimiyeti altındaki bağlı şirketlere ilişkin konsolide finansal tabloları hazırlayıp, genel kurul sırasında genel kurula sunmak ödevi (TTK m.514) yönetim kurulunun asli ödevlerinden birisi olduğu halde bu gerek yerine getirilmemiştir. ” Bu yükümlülüğün ihlali de finansal tabloların iptaline neden olduğunu, Konsolide Finansal Tablo hazırlanması TTK.m195,199,201, 202, 514, 515 ve 517 inci maddeler delaletiyle gerekmesine rağmen, konsolide finansal tabloların yönetim kurulunca hazırlanıp hazırlanmadığı hususunun incelenmediğini, davalı şirketin çok sayıda bağlı ortaklıkları bulunmakta olup, bir holding anonim şirketi olduğunu, Yargıtay onayından geçen iptal kararlarında da vurgulandığı üzere ( Yargıtay 11. HD., E. 2016/6510 K. 2017/1252 T. 02.03.2017 sayılı ilamı) ” (…) şirketin dava dışı bağlı şirketler üzerinde TTK’nın 195. maddesi anlamında hakim şirket konumunda olduğu, hakim şirket konumundaki davalı şirketin, bağlı şirketlerin konsolide tablolarını da genel kurul toplantısı öncesinde hazırlaması ve genelkurulun incelemesine sunması şartının bulunduğu, bunun yapılmamasının hakim şirketin ana bilançosunungerçeği yansıtmaması sonucunu doğuracağı (…) ” hususunun açıkça yargı tarafından da benimsenen bir ilke halini aldığını, Gerçekten de hem TTK.m445’de genel kurul kararlarının kanun veya esas sözleşme hükümlerine ve özellikle dürüstlük kuralına aykırı olamayacağı, hem de TTK.m447/1-b ‘de pay sahibinin bilgi alma, inceleme ve denetleme haklarını, kanunen izin verilen ölçü dışında sınırlandırılamayacağı hususlarının emredici hükümle belirlenmiş olduğunu, Esasen 6102 sayılı TTK’nın 340. ve 579. maddelerine göre, bu Kanunun anonim şirketlere ve limited şirketlere ilişkin hükümlerinden ancak, Kanunda buna açıkça izin verilmişse sapılabileceğini, somut olayda emredici hükümlerden sapılmasını gerektirecek bir düzenleme de bulunmadığını, Dava dilekçelerinde, dosyadaki Finansal tabloların gerek içeriği gerekse TTK.m 195, 199, 200, 201, 514 ve 517 emri uyarınca bağlı şirketler yönünden Konsolide Finansal tabloların yönetim kurulu tarafından hazırlanmak suretiyle genel kurula sunulmamasının yasaya uygun düşmediği, keza dürüst resim ilkesi, şeffaflık, tamlık, gerçeğe uygunluk ve süreklilik prensiplerine uygun nitelikte olmadığı belirtilerek hem yasaya hem de dürüstlük kuralına aykırılık nedenleriyle iptalinin dava edildiğini, TTK.m 195, 199, 200, 201, 514 ve 517 hükümlerinin açık olduğunu, emredici kanun hükümlerinin, normlar hiyerarşisinde tebliğlere nazaran uyulması gereken üst norm olduğunu, Ne bilirkişi kurulu tarafından ne de mahkeme tarafından bu hususların hiçbirisinin incelenmediğini, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme neticesinde 4 no’lu gündem maddesinin reddedildiğini, İlk derece mahkemesinin hatalı bu kararının kaldırılması suretiyle yeniden yapılacak yargılama neticesinde haklılıklarının anlaşılacağını, bu nedenle 4 no’lu finansal tabloların tasdikine ilişkin kararın iptaline karar verilmesini talep ettiklerini, Yönetim kurulunun ibrasına ilişkin dava konusu hakkındaki istinaf taleplerine ilişkin olarak; Yönetim kurulunun ibrası kararı hakkında hakim ortak durumunda bulunan ve TTK m 195 vd hükümlerde özel olarak düzenlenen emredici hükümlere tabi olan … A.Ş. unvanlı pay sahibinin doğrudan ve dolaylı kontrolünü elinde bulunduran ve aynı zamanda yönetim kurulunda görev alan … ve …’ ın, kendi ibralarında hem şahsi oylarını hem de kontrol ettikleri … A.Ş. oyları ile hakimiyet oyları ile hakim durumlarını kötüye kullanıp, ibra nisabını kayden sağlamış olduklarını, bu durumun TTK m. 202 vd çerçevesinde hakim durumun kötüye kullanılması kapsamında değerlendirilmesi gerekirken, mahkemece bu durumun yanılgılı şekilde ele alınarak konuyla ilgisiz Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nnin 16/02/2015 tarih ve 2014/14570 E – 2015/1944 K sayılı ilamı emsal gösterilerek davanın reddedildiğini, Oysa karara dayanak alınan söz konusu Yargıtay kararında, oy kullanan tüzel kişi pay sahibinin o olayda hakimiyetinin bahis konusu olmadığı hususunun açıkça belli olduğunu, Şirketin büyük hissesinin sahibi durumunda bulunan … A.Ş.’nin, davalı şirketin Yönetim Kurulu Başkanı ve Başkan Yardımcılığı görevlerini yürüten diğer pay sahipleri … ve … tarafından yine aynı şekilde Yönetim Kurulu Başkanı ve Başkan Yardımcısı (= “Organ Üye”) sıfatıyla temsil edilmekte olduğunu, Bu bakımdan, pay sahiplerinden … (%20,5) ve …’ın (%17), … A.Ş. (%45,5) ‘ın, Davalı Şirketteki oylarının kullanımı ve temsili yönünden de oy kontrolü ve temsil güçlerinin tek elde birleştiği gözetildiğinde, … ve …’ın, davalı şirketin Genel Kurulunda da kontrole sahip ortaklar (%45,5 + %20,5 + %17= %83) oldukları hususunun açıkça görülmekte olduğunu, dava konusu edilen 30.03.2016 tarihli genel kurulun 4, 5, 6 , 7 ve 8 nolu kararları bakımından (T.T.K. m. 436 çerçevesinde) oy yasağı ihlal edilerek karar alındığından, bu hususun davada özellik arz etmekte olduğunu, Bu hususun, gerek birinci bilirkişi kurulu raporunda gerekse 17.11.2020 tarihli üçüncü bilirkişi kurulu raporunda 31 ve 32. sayfalarda uzman bilirkişiler tarafından kapsamlı olarak değerlendirildiğini ve hakimiyet oyları ile sağlanan ibranın geçersiz olduğu, söz konusu yasak oyların çıkarılmasından sonra kalan oyun nisaba yetmediği hususlarının net bir şekilde belirlendiğini, Hal böyle olmasına rağmen mahkemenin konuyu yanlış değerlendirerek hatalı bir karar vermiş olduğunu, açıklanan gerekçeler ve 17.11.2020 tarihli 3. bilirkişi kurulu raporundaki gerekçelerle 5 nolu gündem maddesi ile ilgili kararın da kaldırılarak, yeniden yapılacak yargılama neticesine göre davanın kabulü ve ibra kararının da iptaline karar verilmesini talep ettiklerini, Yönetim kurulu seçimine ilişkin 6 nolu karara ilişkin olarak; İlk derece mahkemesinin, yönetim kurulu seçim kararının 436/1 hükmüne aykırı olmadığı gerekçesiyle davayı bu madde yönünden reddettiğini, Bu dava konusu bakımından dava dilekçelerindeki sebepleri aynen tekrar ettiklerini, Yönetim kuruluna TTK 395. 396. madde kapsamında izin verilmesine ilişkin 7 nolu karara ilişkin olarak; İlk derece mahkemesinin bu madde yönünden de ibraya ilişkin hatalı değerlendirmesini tekrar ettiğini ve aynen ” 7 nolu genel kurul kararı açısından TTK 395-396’daki izinlerin verilmesinin TTK 436/1 maddesi anlamında oydan yoksunluk kapsamına girecek olmakla birlikte, … A.Ş. Oyları ile ve Yargıtay içtihatları uyarınca her bir yönetim kurulu üyesi açısından yeter sayı hesaplandığında alınan kararın iptali koşulu oluşmamıştır.” şeklindeki kısa gerekçe ile davayı reddettiğini, Oysa gerek birinci Bilirkişi Kurulu raporunda gerekse 17.11.2020 tarihli üçüncü Bilirkişi Kurulu Raporunda konunun etraflıca ele alındığını ve yönetim kurulu üyesi … yönünden söz konusu TTK 395 ve 396′ daki iznin iptali gerektiği hususunun açıkça tespit edildiğini, Özellikle 17.11.2020 tarihli Bilirkişi Kurul Raporunun 34., 35. ve 36. sayfalarında çok kapsamlı gerekçeler ortaya konularak, bilimsel içtihatlara da atıf yapılmak suretiyle iptal koşulunun bulunduğu ve davanın haklı olduğu hususunun kanaat olarak bildirildiğini, …’in pay sahibi yapısı incelendiğinde, haklarında TTK m395 ve 396’ya göre işlem yapmalarına izin verilen şirketin yönetim kurulu üyelerinden …’ın … A.Ş.’ nin pay sahibi olan … A.Ş.’de %30, …’ın ise %39 oranında paya sahip oldukları hususunun TTK k195 anlamında hakim ortak olarak bu şirketi kontrol ettiklerinin görülmekte olduğunu, İlk derece mahkemesinin hakimiyet ilişkisini gözden kaçırdığını ve hatalı bir sonuca vardığını, Her ne kadar ilk derece mahkemesinin dava konusu 8 ve 9 nolu gündem maddeleri yönünden iptal kararı doğru ise de, 4-5-6 ve7 nolu gündem maddelerinin de iptal edilmesi gerektiği halde aksi yönde bir kararla reddedilmesinin hatalı olduğunu, Tüm bu nedenlerle istinaf başvurularının gündemin 4-5-6 ve 7 nolu maddeleri bakımından kabulü ile 4-5-6-7 nolu gündem maddelerine ilişkin ret kararının ortadan kaldırılmasına ve yeniden yapılacak yargılama sonucunda davanın tam olarak kabulüne ve 4-5-6-7-8- ve 9 nolu dava konusu tüm maddeler yönünden iptaline karar verilmesini talep etme zorunluluğu doğduğunu beyanla; Açıklanan ve re’sen tespit edilecek kamu düzenini ilgilendiren sair nedenlerle; – İncelemenin duruşmalı yapılmasına, – Kısmi istinaf başvurularının kabulüne, – Öncelikle davalı … Anonim Şirketi’nin 09/10/2014 tarihli ve 5 nolu Yönetim Kurulu Kararı ile 31/10/2014 tarihli Olağanüstü Genel Kurul’unda alınan 3 (Yönetim Kurulu Seçim Kararı) ve 5 nolu (TTK.m395-396 izinleri) kararların batıl olduğunun tespitine dair İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2021/8 E 2021/246 K sayılı ilamı ile karar verildiğinden ve kararın (2015-2016 yıllarını kapsayan) davalı şirket yönetim kurulu seçim kararının butlanı ile ilgili olduğu, dolayısıyla dava konusu 2015 faaliyet yılını da kapsadığı nazara alınarak, huzurdaki davayı doğrudan etkileyecek mahiyetteki bu kararın kesinleşmesine kadar dosyanın bekletici mesele yapılmasına, bu konuda emsal nitelikteki taraflar arasında görülen bir diğer dava dosyasında verilen İstanbul Bölge Adliye 13. Hukuk Dairesi’ nin 20.06.2019 tarih ve 2018/902 Esas – 2019/883 Karar sayılı ilamının da incelenip, nazara alınmasına, – Usule ilişkin Hakimin reddi talebinin reddine dair ilk derece mahkemesi kararı hakkında ayrıca bir karar verilmesini, – Bekletici mesele taleplerinin kabul görmemesi halinde, esasa girişilerek kısmi istinaf başvuruları doğrultusunda ilk derece mahkemesi kararının 4-5-6-7 nolu gündemler hakkındaki kısmi ret kararının ortadan kaldırılmasını, yeniden yapılacak yargılama sonucunda davanın tüm dava konusu gündem maddeleri yönünden (4-5-6-7-8 ve 9) kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DAVALI VEKİLİ İSTİNAF DİLEKÇESİNDE ÖZETLE; Yerel Mahkeme kararının gerekçesine katılmadıklarını, ancak mahkemenin tartışma konusu edilen genel kurul kararları bakımından tespit ve değerlendirmelerinin işaret edilen dayanakları ile ( 4-5-6-7 nolu kararlar bakımından ) kararının yerinde, isabetli ve doğru bir karar olduğunu, Dosyada mübrez dilekçelerindeki beyanlarını aynen tekrar etmekle beraber incelemede kolaylık sağlamak açısından tekrardan kaçınarak yalnızca bahse konu 30.03.2016 tarihli genel kurulda alınmış kararlardan 8 ve 9 no’lu kararların iptaline ilişkin hukuki değerlendirmelerini sunacaklarını, Mahkeme kararı ile iptal edilen 8 no’lu kararın; Davalı müvekkili şirketin 30.03.2016 tarihinde ortakların tamamının katılımı ile (%100 nisapla) yapılmış olan genel kurulda gündemin 8. Maddesinde ” … 01.04.2016 tarihinden itibaren Yönetim Kurulu Üyesi … ve …’a her birine aylık net 20.000 TL/ kişi huzur hakkı ödenmesine ” karar verildiğini, Yerel mahkemenin ” … yönetim kurulu 3 kişiden oluşmasına rağmen sadece pay sahibi bulunan yönetim kurulu üyeleri için aylık net 20.000 TL ücret belirlenmiş olup, pay sahibi olmayan diğer yönetim kurulu üyesi … için ücret belirlenmediğinden, belirlenen ücretin isme göre sübjektif olduğu pay sahiplerine örtülü kar transferi niteliği taşıdığından dürüstlük kuralına aykırı olduğu ayrıca elde ettiği karın % 6’sına denk gelen miktarda ücret belirlemesi yapıldığı …. ” gerekçesiyle bu kararın iptaline karar verdiğini, Halbuki; Mübrez dilekçelerinde izah ettikleri üzere davalı şirkette pay sahibi olmayan Yönetim Kurulu üyesi … için ücret/ huzur hakkı ödenmesi kararı alınmamasının gerekçesinin; …’nün tepe şirket … A.Ş.’nde ” Genel Koordinatör ” ( CEO ) olarak görev yapıyor alması ve bu görevi sebebiyle de tatminkar bir aylık ücret alıyor olması olduğunu, …’nün ne genel kurulda ne de genel kurul sonrasında bu yönde bir talebi olmadığını, Yönetim kurulu üyelerinden … için ücret/ huzur hakkı ödenmesi kararı alınmaması hususunun davacının ortaya getirdiği bir itiraz olmadığı gibi esasen bu kararın doğrudan davalı şirketin, dolaylı olarak dava davacı ortağın yararına olduğu hususunun da ayrı bir vakıa olduğunu, Karın % 6’sına denk gelen miktarda ücret belirlemesi yapıldığına gelince; şirketin kar edip etmediği, ne miktarda zararı/ karı olduğu, karın hiç ya da tamamının dağıtılıp dağıtılmamasının Yönetim Kurulu’na ödenecek ücret ve huzur hakkı bakımından hiçbir önemi ve ilgisi olmadığını, şirketin zarar etmesi durumunda dahi Yönetim Kurulu’na pek ala ücret/ huzur hakkı ödenmesi yolunda karar alınabileceğini, nitekim yönetim kurulu üyelerine bu görevleri dolayısıyla yapılacak ödemenin, her bir üyenin seçildiği genel kurul toplantısında ilgili faaliyet döneminin sona erip de şirketin kar/ zarar durumunun belirlenmesinden sonra değil; tam aksine bu gerçekleşmeden tespit edildiğini, zira yönetim kurulu üyesi ile şirket arasındaki vekalet sözleşmesinin, eser sözleşmesi gibi bir sonuç borcu değil, vasıta borcu olduğunu, yani üyeye sağlanan menfaatin, yapacağı çalışmaların ve bu hususta göstereceği özen ile sadakatin bir karşılığı olup, şirketin faaliyet dönemi sonunda içinde bulunduğu finansal durumdan bağımsız olduğunu, dolayısıyla sırf dönem net karının % 6’sına denk geldiğine işaret edilerek bu gerekçeyle kararın iptalinin doğru olmadığı inancında olduklarını, bu mantıktan hareketle, örneğin döviz kurunun artışına bağlı olarak davalı şirketin net karı daha düşük olsaydı, bu durumda üyelere sağlanan menfaatin şirketin net karının % 1’ine denk gelmesi halinde kararın kendiliğinden ( ve sonradan ) hukuka uygun hale de gelmeyecek olduğunu, 22.12.2017, 19.11.2018 ve 19.07.2019 tarihli bilirkişi raporlarında iptali istenen 8 no’lu genel kurul kararı bakımından davalı şirketin kar ettiği, güçlü sermaye yapısı ile öz varlığının – durumunun oldukça iyi olduğu, iştiraklerinden elde ettiği temettü gelirleriyle oldukça karlı şirketlere yatırımlar yaptığı, bu tespit ve değerlendirmeler ışığında yöneticilerine verdiği 20.000TL’ si ücret/ huzur hakkının yüksek olmadığı dolayısıyla da iptal koşullarının oluşmadığı hususlarının tespit ve rapor edildiğini, Burada ve mübrez dilekçelerinde açıkladıkları sebeplerle yerel mahkemenin 30.03.2016 tarihli genel kurulda alınmış kararlardan 8 no’lu kararın iptaline ilişkin değerlendirmesini ve iptal kararını hukuka, işin esasına uygun görmediklerini, Mahkeme kararı ile iptal edilen 9 no’lu kararın; Davalı müvekkili şirketin 30.03.2016 tarihinde ortakların tamamının katılımı ile (%100 nisapla) yapılmış olan genel kurulda gündemin 9. maddesinde ” … 2015 yılı faaliyet dönemine ait karın kanun ve ana sözleşme gereği tenzili gereken miktarlar ayrıldıktan sonra geriye kalan kısmından net 2.635,00 TL’sinin 31.03.2017 tarihine kadar ortaklara dağıtılmasına … ” kararı alındığını, Yerel Mahkemenin ” … şirketin durumunun iyi olmasına rağmen ortakların kar payı elde etme menfaatinin gözetilmediği, gerek 2015 yılı karının gerekse dağıtılmayan karların daha yüksek oran ve miktarda dağıtılması mümkün iken kar dağıtımının cüzi olması nedeniyle bu maddenin objektif iyi niyet kurallarına aykırılık nedeniyle iptal koşulunun oluştuğu … ” gerekçesiyle iptaline karar verdiğini, Yerel mahkemenin bu gerekçesini doğru bulmadıklarını, Çünkü; a) İptaline karar verilen bu 9 no’lu kararın kanuna ve şirket ana sözleşmesine uygun bir karar olduğu hususunun yerel mahkemenin de kabulü ile sabit ve tartışmasız olduğunu, b) Davacının, davalı müvekkili şirkette 31.10.2014 tarihine kadar Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı yapmış bir kişi olduğunu ve davacının da katıldığı üzere bundan önceki yıllarda yapılmış olan genel kurul toplantılarında karın dağıtılmaması yönünde alınmış ve de kesinleşmiş kararlar bulunduğunu, davacının bu kararlara katıldığını, iptalini de talep ve dava etmediğini, dolayısıyla önceki yıl ( lar ) genel kurul kararlarının varlığı ve geçerli olduğu hususunun da yine sabit ve tartışmasız olduğunu, c) Davacının ortaya getirdiği talep ve iddiaları ” çelişkili davranış yasağı ” kuralı karşısında hukuken himaye görmemesi gerektiği halde yerel mahkemenin bunu dikkate almadığını, d) Mübrez dilekçelerinde açıkları üzere davacının Yönetim Kurulu’nda görev yaptığı 2013 yılında, müvekkili davalı şirketin iştiraki olan …/ … şirketindeki hisselerinin satıldığını, bunun eseri olarak geçmiş yıllara ilişkin mali tablolarda görünen kar tutarının çok büyük kısmının bu satıştan oluştuğunu, davalı müvekkili şirketin bu satıştan elde ettiği nakit ile aynı yıl … şirketinin % 50 hissesini satın alarak yatırım yaptığını, yukarıda işaret ettikleri bilirkişi raporlarında da belirtildiği üzere davalı müvekkilinin şirketin kazanımları ile yatırımlar yapıldığını, bunun neticesinde önceki yıl genel kurul kararlarından farklı olarak 30.03.2016 tarihinde şirketin dağıtılabilir kar miktarı ve likit durumu, ekonomide yaşanan şartlar göz önüne alınmak suretiyle genel kurul 2015 yılı faaliyet dönemine ait karın net 2.635,00 TL’ sinin dağıtılması kararı aldığını, bu kararın yerel mahkemenin kararındaki gerekçenin aksine iyi niyet kurallarına uygun bir karar olmakla beraber gelinen gün itibariyle yerinde ve doğru bir karar olduğunun da görüldüğünü, e) Üstelik yerel mahkemenin dağıtılabilir kar matrahına dahil ettiği kalemler arasında davalı şirketin birikmiş karı da bulunduğunu, ne var ki davacının, davalı şirketin önceki yıllarda elde etmiş olduğu karın dağıtılmaması yönünde oy kullandığını, dolayısıyla söz konusu meblağın, davacının da olumu oyu ile şirketin sürekli gelişimi ve muhtemel riskler karşısında finansal yapısını koruması amacıyla yedek akçe olarak ayrılmış durumda olduğunu, davalı şirketin tüm pay sahiplerinin, TTK md. 523 hükmünde de belirtildiği üzere, kanunun kendilerine tanıdığı yetkiyi kullandığını: ” Genel Kurul; A ) Aktiflerin yeniden sağlanabilmesi için gerekliyse, b) Bütün pay sahiplerinin menfaatleri dikkate alındığında, şirketin sürekli gelişimi ve olabildiğince kararlı kâr payı dağıtımı yönünden haklı görülüyorsa, Kanunda ve esas sözleşmede öngörülenlerden başka yedek akçe ayrılmasına da karar verebilir. ” Ancak bugün gelinen noktada, davacının önceki yıllarda vermiş olduğu oyları inkar etmekte ve bu davayla çelişkili bir davranış içine girmekte olduğunu, Arz edilen istinaf itirazları ve re’sen dikkate alınacak nedenlerle yerel mahkemenin, genel kurulun 8 ve 9 no’lu kararların iptaline ilişkin usul ve esasa aykırı olan kararının kaldırılmasını talep ettiklerini beyanla; Açıklanan ve re’sen dikkate alınacak nedenlerle; İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 24.12.2020 tarihli ve 2016/593 Esas – 2020/ 733 Karar sayılı kararına karşı ” kısmi istinaf ” başvurularının – itirazlarının kabulü ile kararın aleyhe olan ( 30.03.2016 tarihli genel kurulda alınan 8 ve 9 no’lu kararların iptaline ilişkin ) işin usul ve esasına aykırı kısmının kaldırılmasını, talepleri gibi bu kararlar bakımından da ” davanın reddine ” karar verilmesi yolundaki istinaf başvurularının kabulünü, Masraf ve vekalet ücretinin de karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, davalı şirketin 30/03/2016 tarihinde gerçekleştirilen 2015 yılı olağan genel kurulunda alınan 4-5-6-7-8-9 nolu kararların iptali istemine ilişkindir. Mahkemece,” 1-Davanın kısmen kabulü ile, davalı şirketin 30/03/2016 tarihinde gerçekleştirilen 2015 yılı olağan genel kurlunda alınan 8 ve 9 nolu kararların iptaline, 4-5-6-7 nolu kararların iptali için açılan davanın reddine, karar verilmiş ve verilen karara karşı davacı vekili ile davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Davacı vekilinin Usule ilişkin Hakimin reddi talebinin reddinin yerinde olmadığına yönelik istinaf sebebi incelendiğinde,Davacı tarafça verilen 04/12/2018 tarihli dilekçe ile mahkeme heyetini reddedildiği belirtilmiştir.Mahkemece 13/12/2018 tarihli duruşmanın 1 nolu ara kararı ile; Mahkeme heyetinin reddine ilişin talebin HMK 41.b/c maddeleri gereğince red talebini geri çevrilmesine, asıl hükümle birlikte istinaf yolu açık olmak üzere karar verildiği anlaşılmıştır.Davacı tarafça verilen heyetin (hakimin) reddi dilekçesindeki ret sebepleri HMK. 36 maddesinde düzenlenen hakimin reddi sebepleri arasında yer almadığı, dosya kapsamı itibariyle heyetin reddini gerektirecek bir durumun tesbit edilmediği ve mahkemece verilen ara kararın dosya kapsamına, usul ve yasaya uygun olup davacı vekilinin bu yöndeki istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir.Davacı vekilinin İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin dosyanın bekletici mesele yapılması gerektiğine yönelik istinaf sebepleri incelendiğinde,Davacı vekili ilk derece mahkemesine ibraz ettiği 04.01.2019 ve 19.02.2020 tarihli dilekçeleri ile; Davalı Şirket’in 30.10.2014 Tarihinde yapılan Olağanüstü Genel Kurulunda hakim ortakların kendi kullandıkları oylarla 2 yıl süre için, yani 2015-2016 faaliyet dönemi için, Yönetim Kurulu Seçim Kararı alındığını, söz konusu genel kurul kararı ve dayanağı yönetim kurulu kararının yok hükmünde geçersiz bir karar olduğuna dair açtıkları davada, İstanbul 16 ATM 2015/121 E – 2016/211 K sayılı kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. HD’ sinin 8.11.2018 Tarih ve 2016/13709 E., 2018/6884 K. Sayılı ilamı ile lehlerine BOZULduğunu, Davalı Şirketin 30.10.2014 tarihinde yapılan olağanüstü genel kurulunda alınan tüm kararların ve bu arada 2 yıl süre için (2015-2016 faaliyet dönemi) görevlendirilen davalı şirket yönetim kurulu seçim kararının da hükümsüz (geçersiz) olduğuna karar verilmesi gerektiğinin açıkça ortaya konulduğunu, bu durumda, huzurdaki dava konusunu oluşturan 2015 yılı faaliyet döneminde davalı şirket yönetim kurulunun yetkisiz olduğu, şirket ve yönetim kurulu arasındaki tüm karar ve işlemlerin de 30.10.2014 tarihinden itibaren geçersiz olacağını, bu hukuki durumun, dava konusu genel kurul kararlarını doğrudan etkileyeceğini, her ne kadar huzurdaki davada alınan kararların kanuna, ana sözleşmeye ve özellikle dürüstlük kuralına aykırılıkları nedeniyle iptal koşulları kesinlikle mevcut ise de, Yargıtay 11. HD’ sinin 8.11.2018 Tarih ve 2016/13709 E., 2018/6884 K. Sayılı ilamı nedeniyle de ayrıca dava konusu genel kurul kararlarının geçersiz olduğunun açıkça ortada olduğunu beyan etmiştir.Mahkemece, davacı vekilinin beyan dilekçesinde belirttiği, İstanbul 16 ATM 2015/121 E – 2016/211 K sayılı dosyasının getirtilip incelenmediği ve bekletici mesele yapılması konusunda bir karar verilmediği anlaşılmıştır.Davacı tarafça dosyaya ibraz edilen İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/121 E., 2016/211 K. sayılı kararı incelendiğinde; davacı … tarafından davalı … Tic. A.Ş. aleyhine 30/01/2015 tarihinde 6102 sayılı TTK. 391. maddesi uyarınca, davalı şirketin 09.10.2014 tarihli 5 nolu yönetim kuruluna çağrı kararının geçersizliğinin tespitine, geçersiz toplantıya çağrı katılım sonrasına ait 31.10.2014 tarihli olağanüstü genel kurulunda karara bağlanan 3 ve 5 nolu kararların iptali talebine ilişkin olduğu, mahkemece yapılan yargılama sonucu 24/03/2016 tarihli karar ile; davanın kısmen kabulüne genel kurulun 5. maddesinin iptaline, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verildiği, kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. HD’nin 08/11/2018 tarih ve 2016/13709 E., 2018/6884 K. sayılı kararı ile “mahkemece TTK’nın 390/4 ve 392/7 maddeleri gereğince geçersiz yönetim kurulu kararına dayalı olan ve TTK’nın 416. maddesi uyarınca toplanmadığı da sabit bulunan davalı şirketin 31/10/2014 tarihli olağanüstü genel kurulunda alınan kararların da geçersiz olduğunun kabulü ile davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir” gerekçesi ile bozulduğu görülmüştür.Yargıtay 11. HD’nin yukarıda belirtilen gerekçe ile bozduğu İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/121 E., 2016/211 K. sayılı kararında iptali istenen davalı şirketin 31/10/2014 tarihli olağanüstü genel kurulunun 3 nolu maddesinde şirketin yeni yönetim kurulu üyelerinin 2 yıl süre ile seçimine ilişkin karar alındığı, eldeki davaya konu 30/03/2016 tarihinde gerçekleştirilen 2015 yılı olağan genel kurul toplantısına çağrınında 31/10/2014 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında 2 yıl süre ile seçilen yönetim kurulu tarafından toplantıya çağrılmış olması karşısında buna göre İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesinde görülmekte olan ve davalı şirketin 31/10/2014 tarihli olağanüstü genel kurulunda alınan kararların iptaline ilişkin davanın sonucunun bu davayı etkileyecek olmasına göre bu davanın sonuçlanmasının bekletici mesele yapılıp yapılmaması konusunda karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yukarıdaki şekilde karar verilmesi yerinde görülmemiştir.HMK.nun (Değişik:22/07/2020-7251/35md.)353/1-a6 maddesinde; “Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması.” hali, kararın kaldırılarak, dosyanın mahkemesine iadesi sebepleri arasında gösterilmiştir. Dairemizin kararı doğrultusunda davacı vekilinin esasa ilişkin istinaf sebepleri ve davalı vekilinin istinaf sebepleri bu aşamada değerlendirilmemiştir. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca kaldırılmasına ve dosyanın mahkemesine gönderilmesine, bu aşamada davacı vekilinin esasa ilişkin istinaf sebepleri ve davalı vekilinin istinaf sebeplerinin incelenmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 24/12/2021 tarih ve 2016/593 Esas – 2020/733 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Davacı vekilinin esasa ilişkin istinaf sebepleri ve davalı vekilinin istinaf sebeplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına,3-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, istinaf karar harçlarının talep halinde taraflara iadesine, 4-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Artan gider avansı olması halinde, avansı yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 26/01/2023 tarihinde HMK’nın 353/1-a6 maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.