Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/1471 E. 2021/1134 K. 08.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1471
KARAR NO: 2021/1134
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: İSTANBUL ANADOLU 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 18/06/2021 ( Ara Karar )
DOSYA NUMARASI: 2020/407 Esas
DAVA: Ticari Şirket (Fesih İstemli)
KARAR TARİHİ: 08/09/2021
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Dava konusu şirketin, 18/09/2017 tarihli genel kurul kararı ile limited ortaklık iken nevi değiştirilerek anonim şirket ortaklığına dönüştüğünü, sermayesi 5.000.000-TL olan şirketin iki hissedarı bulunduğunu, hissedarlardan müvekkili …’ın şirketin %26 azınlık hissesine, diğer hissedar …’in ise şirketin %74 çoğunluk hissesine sahip olduğunu, şirketin yönetim kurulunda başkan olarak …, başkan vekili olarak müvekkilinin görev aldığını, şirket ana sözleşmesine istinaden Yönetim Kurulu üyelerinin münferiden sınırsız imza yetkilisi olduklarını, yönetim kurulu üyeleri yanında, şirketin esas sözleşmesi uyarınca çoğunluk hissesine sahip …’in eşi …’in, aksi karar alınıncaya kadar münferiden sınırsız imza yetkisine sahip olduğunu ve bu yetkisinin halen devam ettiğini, şirketin 2017 yılından beri telekomünikasyon ve bilişim teknolojilerine ilişkin olanlar başta olmak üzere 24 ülkede farklı projelerde yer aldığını ve yüksek kazanç sağladığını, ancak şirketin geçmiş dönem ve özellikle 2019 yılı finansal tabloları dikkate alındığında somut kazançlar ile uyuşmayan kayıtlar ve giderler olduğunun görüldüğünü, müvekkilinin bu kayıtları sorgulamaya başladığı tarihten itibaren ise şirketin çoğunluk hissedarı … ve şirketin imza yetkilisi …’in şahsi hesaplarına şirketin aktiflerinden bir gün ara ile olağan dışı ve çok yüksek miktarda para gönderilerek şirketin içinin boşaltılmaya çalışıldığının belirlendiğini, 16.09.2020 tarihinde şirket hesabından 100.000-EUR, 200.000-USD ve 9.000 Gram Altının …’in şahsi hesabına gönderildiğini, yine aynı tarihte şirket hesabından 580.000-EUR’nun …’in şahsi hesabına gönderildiğini, 17.09.2020 tarihinde ise şirket hesabından 796.000-USD’nin …’in şahsi hesabına gönderildiğini, bu para aktarımları haricinde şirket adına muhtelif kamu ve özel bankalardan 2020 yılında çekilen toplam 17 milyon kredinin akıbetinin ise bilinmediğini, tüm bu kötü gidişatın yanında şirketin mali tablolarında da bir takım usulsüzlükler yapıldığının kuvvetle muhtemel olduğunu, yapılan şüpheli işlemler doğrultusunda şirketin tüzel kişi olarak ticari hayatının devamı ve gerekli idari ve yönetimsel işlemlerinin icra edilmesinin, halihazırda görevde olan kişi ve organlar ile mümkün olmayacağını, zira bu kişi ve organların şirketin menfaatine değil aksine mal varlığını azaltıcı ve şirketi kötü gidişata sürükleyecek iş ve işlemler yaptıkları yönünde kuvvetli şüpheleri bulunduğunu, davanın devamı sırasında şirketin malvarlığına ilişkin yapılacak işlemler ile telafisi imkansız zararların doğmasının mümkün olduğunu belirterek, haklı nedenlerin varlığından dolayı … A.Ş. nin feshine, bunun olmaması halinde müvekkilinin hisselerinin gerçek değerinin ödenerek ortaklıktan çıkarılmasına, ihtiyati tedbir mahiyetinde şirkete TMK 427/4 maddesi uyarınca yönetim kayyımı atanmasına, bunun mümkün olmaması halinde ise, şirket hesaplarına ihtiyati tedbir konulmasına ve bu banka hesaplarından veya şirket hesaplarından … ile …’in müvekkilinin yazılı muvafakati olmaksızın birlikte veya tek başına yapacağı tüm işlemlerin engellenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. İlk Derece Mahkemesi’nin 05/10/2020 tarihli ara kararı ile; “…Aralarında ciddi uyuşmazlık bulunan şirket ortaklarından birinin davanın devamı sırasında temsil ve ilzam yetkisini tek başına kullanması, davacı açısından önemli zararlara sebebiyet verileceği endişesini yaratabilir. Tarafların hak ve sorumluluk dengesinin korunması gerekir. Davacının iddiaları henüz kanıtlanmamış olmakla birlikte aralarında uyuşmazlıklar bulunduğu ve karşılıklı güvenlerin zedelendiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 2017/90 Esas 118 Karar sayılı 22/03/2017 tarihli kararı da nazara alınarak davacı tarafın ihtiyati tedbir isteminin kısmen kabulü ile şirketin yönetimi ile ilgili olarak geçici hukuki koruma sağlanması yönünde aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir. ” gerekçeleri ile; ” 1-Davacı vekilinin davalı şirkete yönetim kayyumu atanması ya da davacının şirket işlerinde yazılı muvafakatinin alınması yönündeki ihtiyati tedbir isteminin REDDİNE, 2- HMK 389. Maddeleri uyarınca davacı tarafın ihtiyati tedbir talebinin KISMEN KABULÜ ile tarafların ortağı olduğu İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün … sicil numarasında kayıtlı …’ne denetim ve onay kayyımı olarak yeminli mali müşavir ve bağımsız denetçi …’ın atanmasına, 3-…’nin yöneticisinin şirketle ilgili her türlü karar ve tasarruf işleminin ( şirket malvarlığı üzerinde tasarruf etme, şirkete ait banka hesaplarından para çekme, kambiyo evrakı düzenleme ve şirket adına harcama yapma dahil her türlü işlemi ) geçerliliğinin, mahkemizce atanan kayyımın onayına bağlanmasına, 4-Kayyımın denetim ve onay görevini yaparken, ortakların hak ve menfaatini ve şirketin menfaatlerini gözetilmesine, … 7-İhtiyati tedbirin mahiyeti ve gerekçede açıklanan nedenlere göre HMK 392. Maddesi uyarınca takdiren teminat alınmasına yer olmadığına, ..” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davalı vekili tarafından itiraz kanun yoluna başvurulmuştur. Davalı vekili ihtiyati tedbir kararının kaldırılması talepli itiraz dilekçesinde özetle; ihtiyati tedbir şartlarının oluşmadığını, tedbir kararı ile menfaat dengesinin davacı lehine şirket aleyhine bozulduğunu, ihtiyati tedbir kararının teminatsız verilmesinin hatalı olduğunu, bunun HMK 392. maddesine aykırılık teşkil ettiğini, değişen koşullar karşısında ihtiyati tedbirin kaldırılmasının gerekli olduğunu belirterek, ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 18/06/2021 tarih ve 2020/407 Esas sayılı kararı ile; ” … Davacının %26 oranında hissedarı olduğu şirkette, yönetim yetkisinin kötüye kullanılarak şirkete zarar verildiğini iddia ederek, bu zararın önlenmesi için, şirketin yetkilisinin temsil yetkisinin kaldırılması veya sınırlandırılması yönünde geçici hukuki koruma talep etmiştir. Bu talep mahkememizce HMK 389 vd.maddeleri kapsamında değerlendirilerek; Aralarında ciddi uyuşmazlık bulunan iki şirket ortağından birisinin, davanın devamı sırasında temsil ve ilzam yetkisini tek başına kullanması, davacı açısından önemli zararlara sebebiyet verileceği endişesini yaratabilir. Tarafların hak ve sorumluluk dengesinin korunması gerektiği vicdani kanaati ile şirketin yönetimiyle ilgili olarak geçici hukuki koruma sağlanması için şartların bulunduğu kanaatine varılarak itiraza konu ihtiyati tedbir kararı verilmiştir. İhtiyati tedbir kararı verildikten sonra mahkememizin ihtiyati tedbir kararını veriliş sebebini değiştirecek nitelikte bir delil sunulmadığından bilirkişi incelemesi sonucunda alınan rapora göre durumun tekrar değerlendirilebileceği imkanı uyarınca davalı tarafın itirazının reddi gerekmiştir. ” gerekçeleri ile; ” 1-Davalı tarafın mahkememizce verilen ihtiyati tedbir kararına yönelik itirazının reddine, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Şirket ortağı … ve …’in, müvekkili şirkete ait paranın tamamını şirkete iade ettiğini, bu tutarın zaten davacının şirket menfaatine aykırı şekilde davranmasını önlemek ve müvekkili şirket tedarikçilerine olan 19 milyon TL’lik borcun zamanında ve eksiksiz şekilde ödenmesini sağlamak adına şirket hesaplardan şahsi hesaplara aktarıldığını, Davacının davayı açmaktaki yegâne amacının, ortağı bulunduğu müvekkili şirketteki hisselerini fahiş tutarla diğer ortağa devretmek ve bunu sağlamak için şirketin ticari itibarını yok etmek de dahil, her türlü yola tevessül etmek olduğunu, davacının, davayı açtığından bu yana müvekkil şirketi zarara uğratmak için (İstinaf dilekçe içeriğinde belirtilen) sayısız girişimde bulunduğunu, Davacının muhtelif kamu ve özel bankalardan 2020 yılında şirket adına çekilen toplam 17 milyon TL tutarlı kredinin akıbetini bilmediği iddiasının kabul edilemeyeceğini, zira müvekkili şirket adına kullanılan toplam 17 milyon TL tutarlı kredi sözleşmelerinin davacı tarafından imzalandığını, davacının bilgisi ve onayı dahilinde kullanılan kredinin bir kısmı ile vadesi gelen şirket borçlarının ödendiğini, kalan kısmı ile de yatırım yapıldığını, Ayrıca müvekkil şirket faaliyetlerine ilişkin masraf detayları, fatura maliyetleri, faturaların görüntüleri, müşteri alacakları ve satıcı borçları da dahil olmak üzere tüm mali bilgilendirmenin mail yoluyla davacıyla paylaşıldığını, Davacının dava öncesi ve sonrasındaki niyetinin, ortaklıktan istediği şartlarda çıkmayı sağlamak, huzurdaki dava sonuçlanıncaya kadar müvekkili şirketi çalışamaz hale getirmek, bu sırada kendi kurduğu … isimli şirkete menfaat sağlayarak, müvekkili şirketle haksız rekabete girmek ve şirketi zarara uğratmak olduğunu, Mahkemece “ihtiyati tedbir kararının veriliş sebebini değiştirecek nitelikte bir delil sunulmadığından” tedbirin kaldırılması talebinin reddine karar verilmesinin kabul edilemeyeceğini, değişen koşullar karşısında ihtiyati tedbirin kaldırılması gerektiğini, ihtiyati tedbir şartlarının oluşmadığını, Verilen tedbir kararının müvekkili şirketin piyasadaki prestijini sona erdireceğini ve belki iflasına kadar gidebilecek ağır sonuçlar doğurabilecek nitelikte olduğunu, müvekkili şirketin bankalar nezdinde kullandığı çok sayıda kredisi, yaptığı işlerden dolayı yüklenici firmalara, üst işverenlere verdiği toplam 1.600.000 USD tutarında banka teminat mektupları bulunduğunu, şirkete kayyum atandığını duyan bankaların müvekkili şirket ile çalışmadığını, müvekkili şirketin kredi ve teminat mektubu taleplerini geri çevirdiklerini, Ayrıca bu durumun devam etmesinin, kredi sözleşmelerinin kat edilmesine, kredilerinin geri çağırılmasına, avans ve kesin teminat mektuplarının paraya dönüştürülmesine, şirketin iflasına ve bunlarla sınırlı olmamak üzere müvekkil şirket aleyhine telafisi imkânsız sonuçlar doğmasına neden olacak sonuçlar doğuracağını, bununla birlikte şirkette çalışan % 80’e yakın personelin işsiz kalacağını ve büyük bir mağduriyet doğacağını, Şirketin bu şekilde mahvına ve ticari varlığının tehlikeye düşmesine sebep olabilecek tedbir kararının davacının soyut beyanları ve sunduğu bir kısım belgeler ile verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, davacının bahsedilen eylemlerinin şirket menfaatinin kendisi için de artık önem arz etmediğini gösterdiğini, Verilen tedbir kararı ile menfaat dengesinin davacı lehine ve şirket aleyhine bozulduğunu (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi’nin 2020/801 E., 2020/628 K., 18.06.2020 tarihli kararı–İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi’nin 2020/189 E., 2020/258 K. 20.02.2020 tarihli kararı), tedbir kararının, müvekkili şirkete cevap hakkı tanınmadan, sadece davacının soyut ve mesnetsiz iddiaları göz önüne alınarak ve hukuki dinlenme hakkı ihlal edilerek uygulandığını, bu durumda tedbir kararının, amaç – araç dengesi gözetilmeksizin, ölçülülük ve orantılılık ilkesine aykırı olarak verildiğini (İstanbul BAM 14.Hukuk Dairesi’nin 2017/90 E., 2017/118 K., 22.03.2017 tarihli Kararı), İhtiyati tedbir kararının teminatsız olarak verilmesinin de hatalı olduğunu, HMK 392, madde metninden de anlaşılacağı üzere, ihtiyati tedbir talep eden tarafın teminat yatırmak zorunda olduğunu, mahkeme duruma göre bu zorunluluğu kaldırabilir ise de, bunun bir gerekçesi olması gerektiğini, ancak kararda bu hususa dair herhangi bir gerekçe bulunmadığını, davacının şirkete borçlu olduğu da göz önüne alındığında, teminatsız olarak verilen ihtiyati tedbir kararının kaldırılması gerektiğini belirterek, İlk Derece Mahkemesinin 03.03.2021 tarihli ihtiyati tedbir kararına yönelik itirazın reddi kararının ortadan kaldırılmasına ve talepleri doğrultusunda değişen şartlar ve davacının kötü niyetli eylemleri gözönüne alınarak 05.10.2020 tarihli ihtiyati tedbir kararının öncelikle teminatsız, mahkeme aksi kanaatte ise uygun görülecek teminat karşılığında kaldırılması taleplerinin kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Talep, 6102 sayılı TTK 531.maddesi uyarınca şirketin haklı nedenle feshi, olmadığı takdirde davacı ortağın payının gerçek değeri ile ödenerek şirket ortaklığından çıkması davasında, davalı şirkete denetim ve onay kayyımı atanmasına dair verilen ihtiyati tedbir kararının kaldırılması istemine ilişkindir. Davacı tarafça, davalı şirket ortaklarının birbirlerine karşı güvenleri kalmadığı ve bu şartlar altında şirketin devamının mümkün olmadığı beyan edilerek, haklı nedenlerden dolayı davalı şirketin feshine, bunun olmaması halinde davacının hisselerinin gerçek değerinin ödenerek ortaklıktan çıkarılmasına, davanın devamı süresince ihtiyati tedbir mahiyetinde şirkete TMK 427/4 maddesi uyarınca yönetim kayyımı atanmasına, bunun mümkün olmaması halinde ise, şirket hesaplarına ihtiyati tedbir konulmasına ve şirketin banka ve şirket hesaplarından davacının yazılı muvafakati olmaksızın … ile …’in birlikte veya ayrı ayrı yapacağı işlemlerin engellenmesine yönelik ihtiyati tedbir kararı verilmesi talep edilmiş, mahkemece yukarıda yazılı gerekçe ile talebin kısmen kabulü ile, davalı şirkete yönetim kayyımı atanması ya da davacının şirket işlerinde yazılı muvafakatinin alınması yönündeki ihtiyati tedbir isteminin reddine, davalı şirkete denetim ve onay kayyımı atanmasına karar verilmiş, davalı tarafça yapılan itirazın reddi kararına karşı davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur. 6102 sayılı TTK’ nın 530/2. maddesinde; ” Dava açıldığında mahkeme, taraflardan birinin istemi üzerine gerekli önlemleri alabilir,” hükmü yer almaktadır. TTK’nın 530 ve 531. maddelerine dayanan fesih davası açısından verilebilecek önlemler konusunda bir düzenleme yapılmamış olup mahkemece resen bu maddelere uyan önlemler alabilir. Somut uyuşmazlıkta; dosya kapsamı ve taraf beyanlarından anlaşılacağı üzere, davalı şirket hissedarları arasında ciddi uyuşmazlık bulunduğu, aralarındaki güvenin zedelendiği, şirket ortaklarından birinin davanın devamı süresince temsil ve ilzam yetkisini tek başına kullanmasının davacı açısından önemli zararlara sebebiyet verebileceği, tarafların hak ve menfaatleri arasında dengenin korunması ihtiyacı gözetildiğinde mahkemece davalı şirkete denetim ve onay kayyımı atanması yerinde olduğu gibi, davacının dava dışı şirketin %26 oranında azınlık hissedarı olduğu, atanan kayyımın her iki tarafın ve şirketin hak ve menfaatlerini gözeteceği dikkate alındığında, teminatsız olarak ihtiyati tedbir kararı verilmesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf talep eden davalı tarafından yatırılan 162,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince istinaf talep eden davalıdan alınması gereken 59,30 TL istinaf karar harcı, istinaf aşamasında peşin olarak yatırıldığından, yeniden harç alınmasına yer olmadığına, yatırılan harcın hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden taraf üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 08/09/2021 tarihinde HMK’nın 362/1-f maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.