Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/147 E. 2023/683 K. 27.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/147 Esas
KARAR NO: 2023/683 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2020/758 Esas – 2020/851 Karar
TARİHİ: 09/12/2020
DAVA: Ticari Şirket (Şirket Ortaklık Payı Alacağının Tahsili Kaynaklı)
KARAR TARİHİ: 27/04/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, davalı şirketin 1992 yılında … ve … tarafından kurulduğunu, dava dışı …’in davacı …’in eşi, davacı …’un babası olduğunu, …’in 08/06/2020 tarihinde vefat ettiğini, geriye mirasçıları olarak davacılar ile dava dışı oğlu … kızları …ve …’in kaldığını, dava dışı …’nın esasen dava dışı …ile % 50, % 50 hisse ile kurulan şirketin muvazaalı kuruluş sözleşmesi ile dava dışı çocuklarının her birine % 50 hissesinin % 8’ine tekabül eden hisse vermek suretiyle toplam % 24 hisse ile kurucu hissedar yaptığını, ortak miras bırakan …’in …’in 16 yaşına gelmesi üzerine 2010 yılı genel kurul toplantısında sermaye arttırımı yolu ile kendi hissesini % 2 seviyesinde bırakarak dört çocuğunu şirkette % 12 pay sahibi olmasını muvazaalı olarak sağladığını, dava dışı miras bırakan …’in sağlığında davalı şirketin gerek 11/12/1992 tarihinde onaylanan kuruluş esas sözleşmesi ile dava dışı 3 çocuğunu % 8 hisse ile hissedar yapmak, gerekse 2010 yılında sermaye arttırımı ile hisseleri tekrar düzenleyerek dört çocuğunun her birinin % 12 hissedar olmasını sağlayarak muvazaalı olarak davacı eşi … ’i davalı şirketin hisseleri üzerinde miras dışı bıraktığını, … tarafından Bakırköy 4.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2020/616 esasına kayıtlı olarak açılan hisselerin muvazaa nedeniyle iptali ve tescili talepli davanın devam ettiğini, 1997 yılı ve 1998 yılları hariç bazı yıllar şirket karlarının olağanüstü yedek akçeye ayrılmasına ilişkin kararlar almak, bazı yıllar ise kar dağıtımını olağan genel kurul gündemine almamak suretiyle hissedarlara kar dağıtımı yapmadığını, olağanüstü yedek akçeye ayrılan karların bir kısmı ya da tamamının hakim hissadarlar tarafından yönetim kurulu eliyle eşitlik ilkesi de ihlal edilerek gayri resmi olarak hakim hissedarlara dağıtılmak suretiyle haksız zenginleşmeye sebebiyet verildiğini, 1998 ve 1997 yılında kar payı dağıtımına karar verilmiş ise de, kar payı dağıtılmadığını, 1993, 1994, 1995, 1996 yıllarında yapılan olağan genel kurul toplantılarında kar dağıtımı ile ilgili karar alınmadığını, 1999, 2000, 2001, 2002, 2003, 2004, 2005, 2006, 2007, 2008, 2009, 2010, 2011, 2012, 2013, 2014, 2015 yıllarında yapılan olağan genel kurul toplantılarında ise şirket karlarının kanuni yedek akçeler ayrıldıktan sonra kalan kısmının olağanüstü yedek akçe olarak ayrılmasına karar verilmek suretiyle hissedarlara kar payı dağıtımı ile ilgili olarak bir karar alınmamak suretiyle hissedarlara kar payı dağıtımı yapılmadığını, şirketin kar payı dağıtmama konusunda direngen hale geldiğini, TTK’nun 523.maddesindeki istisnai hallerin gerçekleşmediğini belirterek davanın kabulü ile davalı şirket genel kurullarında alınan şirket karlarının kanuni yedek akçeler ayrıldıktan sonra kalan kısmının olağanüstü yedek akçeye ayrılmasına ilişkin kararların yoklukla malul olduğunun tespitini ve butlanını, davalı şirketin kurulduğu 1992 yılından itibaren kar paylarının tespitini, her bir davacı için fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 10.000’er TL olmak üzere toplam 20.000 TL kar payı alacağının dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte tahsiline, 1997 ve 1998 yıllarında dağıtılmayan kar payları için her bir davacı için 10.000’er TL olmak üzere fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 20.000 TL’nin tahsiine, Bakırköy 4.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/616 esas sayılı dosyasının bekletici mesele yapılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, davacıların gerçekleşen tüm genel kurullara karşı dava açtıklarını, taleplerin açıklık içermediğini, davacıların taleplerinin ayrı ayrı zamanaşımı ve hak düşürücü süreden reddinin gerektiğini, taleplerin zamanaşımına uğradığının açık olduğunu, davacıların talepleri yönünden aktif dava ehliyetinin bulunmadığını, davacılardan …’in müvekkili şirkete ortak oluşuna dayanak işlemin 2009 yılında tesis edildiğini, dava dilekçelerinde …’in müvekkili şirketteki ortaklığının muvazaalı biçimde gerçekleştiğinin kabul edildiğini, davacı … bakımından ortak olmadığı döneme ilişkin talepte bulunması imkanının olmadığını, davacı …’un şirket ortağı olmasından bu yana her genel kurul toplantısına katılarak kabul oyu verdiğini, reşit oluncaya kadar kendisine velayeten …’in, reşit olduktan sonra kendisinin toplantılara katıldığını, davacı …’in ise hiçbir zaman şirket ortağı olmadığını, 2009 yılı öncesine ait işlemler yönünden de davacı …’un aktif dava ehliyetinin bulunmadığını, davacı …’in müvekkili şirketin ortağı olan birtakım kimselere ikame ettiğini beyan ettiği davaların müvekkili şirketle ilgisinin bulunmadığını, davanın dürüstlük kuralına aykırı şekilde açıldığını, genel kurul kararlarının tümünün usule ve yasaya uygun olduğunu, kar payının ortaklara dağıtılmasına ilişkin kararların gereğinin eksiksiz olarak yerine getirildiğini, anılan karar tarihlerinde davacıların şirket ortağı olmadıklarını, şirketin yetkili organı tarafından bir kısmına davacı …’in ve kızına velayeten davacı …’in de katılıp oy ve imza verdiği,paydaşların oybirliğiyle alınan kararların yok hükmünde sayılmasının mümkün olmadığını belirterek davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 09/12/2020 tarih 2020/758 Esas – 2020/851 Karar sayılı kararında; “Dava, genel kurul kararlarının butlanı, kar paylarının tespiti ve tahsili istemine ilişkin olup, uyuşmazlığın …’in aktif husumet ehliyetinin bulunup bulunmadığı, 1999, 2000, 2001, 2002, 2003, 2004, 2005, 2006, 2007, 2008, 2009, 2010, 2011, 2012, 2013, 2014, 2015 genel kurul kararlarının butlanı şartlarının oluşup oluşmadığı, taleplerin hak düşürücü süre ve zamanaşımı nedeniyle reddinin gerekip gerekmediği, kar paylarının tahsilinin istenip istenemeyeceği, istenebilecekse miktarın tespiti hususlarına ilişkin olduğu anlaşılmıştır. TTK’nın 446. maddesinde; “Toplantıda hazır bulunsun veya bulunmasın, olumsuz oy kullanmış olsun ya da olmasın; çağrının usulüne göre yapılmadığını, gündemin gereği gibi ilan edilmediğini, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullandıklarını, genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmediğini ve yukarıda sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu ileri süren pay sahipleri” nin genel kurul kararının iptali davası açabilecekleri, TTK’nun 447.maddesinde ise “Genel kurulun özellikle, pay sahibinin, genel kurula katılma, asgari oy, dava ve kanundan kaynaklanan vazgeçilemez nitelikteki haklarını sınırlandıran veya ortadan kaldıran, pay sahibinin bilgi alma, inceleme ve denetleme haklarını, kanunen izin verilen ölçü dışında sınırlandıran, anonim şirketlerin temel yapısını bozan veya sermayenin korunması hükümlerine aykırı olan kararının batıl olacağı” düzenleme altına alınmıştır. Davacı … tarafından 1999, 2000, 2001, 2002, 2003, 2004, 2005, 2006, 2007, 2008, 2009 yılı genel kurullarında şirket karlarının kanuni yedek akçeler ayrıldıktan sonra kalan kısmının olağanüstü yedek akçeye ayrılmasına ilişkin kararlarının butlanı talep edilmiş ise de, davacının davalı şirketin 26/02/2010 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında “pay sahibi olduğu” 2010 yılı öncesinde şirkette pay sahibi sıfatı bulunmadığından bu genel kurullarda alınan kararların butlanını ileri süremeyeceği anlaşılmakla 1999, 2000, 2001, 2002, 2003, 2004, 2005, 2006, 2007, 2008, 2009 yılı genel kurullarına ilişkin butlan taleplerinin aktif husumet ehliyeti yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir. Davacı … tarafından 2010, 2011, 2012, 2013, 2014, 2015 yılları genel kurullarında şirket karlarının kanuni yedek akçeler ayrıldıktan sonra kalan kısmının olağanüstü yedek akçeye ayrılmasına ilişkin kararların butlanı talep edilmiş ise de; TTK’nun 447.maddesinde pay sahibinin genel kurula katılma, asgari oy, dava ve kanundan kaynaklanan vazgeçilemez nitelikteki haklarını sınırlandıran veya ortadan kaldıran, pay sahibinin bilgi alma, inceleme ve denetleme haklarını, kanunen izin verilen ölçü dışında sınırlandıran, anonim şirketlerin temel yapısını bozan veya sermayenin korunması hükümlerine aykırı olan kararlarının batıl olacağının düzenleme altına alındığı, şirket karlarının kanuni yedek akçeler ayrıldıktan sonra kalan kısmının olağanüstü yedek akçeye ayrılmasına ilişkin kararının iptal edilebilir nitelikte kararlardan olduğu, batıl olduğunun ileri sürülemeyeceği anlaşılmakla bu yöndeki talebin reddine karar verilmiştir. Davacı … tarafından dağıtılmayan kar paylarının tespiti ve tahsili talep edilmiş ise de, Genel kurul tarafından, kar payı dağıtımına karar verilmediği sürece, pay sahibinin şirkete karşı ileri sürebileceği muaccel bir kar payı alacağından söz edilemeyecek olup, pay sahibi davacı ancak davalı şirket tarafından karın genel kurulda dağıtılmasına karar verildiği takdirde ve genel kurulca dağıtılmasına karar verilen kar payları dahilinde, alacak talebinde bulunabilir. Genel kurulun kar payı dağıtılması veya dağıtılmaması kararı alması ya da bu hususta karar almaması durumlarında, ortak ve şirket organlarının haklarının neler olduğu TTK.da düzenlenmiştir. Davacı, 1997 ve 1998 yılı genel kurulları haricinde kar payı dağıtılması yönünde alınmış bir genel kurul kararı olduğunu ve davanın genel kurul kararına karşı açıldığını iddia etmemekte olup, dosya içerisindeki genel kurul kararlarından da bu yönde alınmış bir karar bulunmadığı görülmüş olmakla bu yöndeki talebin reddine karar verilmiştir. Davacı … tarafından 1997 ve 1998 yıllarına ilişkin kar paylarının tahsili talep edilmiş ise de, TBK’nun 147/4 maddesinde bir ortaklıkta, ortaklıkta ortaklık veya ortaklar arasındaki alacaklara 5 yıllık zamanaşımı uygulanacağının hüküm altına alındığı ve davalı tarafça süresi içerisinde zamanaşımı itirazında bulunulduğu, bununla birlikte davacının davalı şirketin 26/02/2010 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında “pay sahibi olduğu” 2010 yılı öncesinde şirkette pay sahibi sıfatı bulunmadığından bu yöndeki taleplerinin öncelikle aktif husumet ehliyeti yokluğu nedeniyle reddi gerekmekte olup, bu talepleri yönünden aktif husumet ehliyeti yokluğu nedeniyle red kararı verilmiştir. Davacı … tarafından 1999, 2000, 2001, 2002, 2003, 2004, 2005, 2006, 2007, 2008, 2009, 2010, 2011, 2012, 2013, 2014, 2015 yılları genel kurullarında şirket karlarının kanuni yedek akçeler ayrıldıktan sonra kalan kısmının olağanüstü yedek akçeye ayrılmasına ilişkin kararların batıl olduğunun tespiti, dağıtılmayan kar paylarının tespiti ve tahsili, 1997 ve 1998 yıllarına ilişkin kar paylarının tahsili talep edilmiş ise de, davacı … red gerekçelerinin davacı … yönünden de geçerli olduğu, genel kurullarda şirket karlarının kanuni yedek akçeler ayrıldıktan sonra kalan kısmının olağanüstü yedek akçeye ayrılmasına ilişkin kararların iptal edilebilir nitelikte kararlar olduğu, batıl olduğunu tespiti istenemeyeceği, kar payı dağıtılmasına ilişkin karar tesis edilmeyen genel kurullar yönünden kar payı isteminin muaccel olmadığından reddinin gerektiği, 1997 ve 1998 yılı kar payı dağıtım kararlarına karşı zamanaşımı süresinin dolduğu, bununla birlikte … ‘in davalı şirkette pay sahipliğinin bulunmadığı, bu hususun öncelikli olarak değerlendirilmesi gerektiğinden red gerekçesinin aktif husumet ehliyeti olması gerektiği değerlendirilmiş olmakla davacı …’in tüm talepleri yönünden aktif husumet ehliyeti yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmiş olup aşağıda yazılı olduğu biçimde hüküm kurulmuştur. “gerekçesi ile, 1-Davacı … yönünden açılan davanın aktif husumet ehliyet yokluğu nedeniyle reddine, 2-Davacı … yönünden; -1999, 2000,2001, 2002, 2003, 2004,2005,2006,2007,2008,2009 yılı genel kurullarına ilişkin butlan taleplerinin aktif husumet ehliyet yokluğu nedeniyle reddine, -2010, 2011, 2012, 2013, 2014, 2015 yıllarına ilişkin kararların yoklukla malul olduğunun tespiti talebinin reddine, -Dağıtılmayan kar payının tespit ve tahsiline yönelik talebin reddine, -1997 ve 1998 yıllarına ilişkin kar paylarının tahsiline yönelik talebin aktif husumet ehliyet yokluğu nedeniyle reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle, … Yönünden istinaf sebeplerinin aşağıdaki şekilde olduğunu, Yerel Mahkeme, müvekkil …’in davalı şirkette pay sahipliği bulunmadığı gerekçesiyle, aktif husumet ehliyeti yokluğundan, tüm talepler yönünden davasının reddine karar verdiğini; Yerel Mahkemenin, … yönünden, davalarının tümden reddine karar vermesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, Davalı … Sanayi ve Ticaret AŞ ünvanlı şirket, 1992 yılında sermayenin %50 %50 hissedarı olan iki ayrı aileye mensup dava dışı … ile … tarafından kurulduğunu, Davalı şirketin kurucularından olan dava dışı …’in 8.6.2020 tarihinde vefatıyla, geriye ikinci eşi davacı … , ikinci eşinden olma kızı davacı … ve ilk evliliğinden olma dava dışı oğlu … ile kızları … ve …’in mirasçı olarak kaldığını, Dava dışı muris …’in, ilk eşinden boşanarak evlilik dışı ilişki yaşadığı davacı … ile evlenmeyi düşünmesi yani ikinci eşi davacı …’i miras dışı bırakmak amacıyla, esasen muris … ile dava dışı … tarafından %50 %50 hisse ile 1992 yılında kurulan davalı … Sanayi ve Ticaret AŞ’nin kuruluş esas sözleşmesinde muvazaa yaparak, dava dışı çocuklarının (… -…-…l) her birine %50 hissesinin % 8′ ne tekabül eden hisse vermek suretiyle (toplam % 24 hisse ile) kurucu hissedar yaptığını, Muris …’in, ikinci eşi davacı …’den olma kızı davacı …’in 16 yaşına gelmesi üzerine bu kızına vasi atamak suretiyle, şirketin 2010 yılında yapılan olağan genel kurulunda sermaye arttırımı yoluyla, kendi hissesini % 2 seviyesinde bırakarak, her bir çocuğunun şirkette %12 pay (12 pay X 4 çocuk = 48 pay çocuklara) sahibi olmasını muvazaalı olarak sağladığını, Başka bir anlatımla muris …’in sağlığında, davalı … Sanayi ve Ticaret AŞ’nin gerek 11.12.1992 tarihinde onaylanan kuruluş esas mukavelesiyle dava dışı 3 çocuğunu % 8 hisse ile hissedar yapmak gerekse 2010 yılında sermaye attırım yolu ile hisseleri tekrar düzenlenleyerek dört çocuğunun her birine % 12 hisse sahibi olmasını muvazaalı olarak sağlayarak, davacı eşi …’i davalı şirketin hisseleri üzerindeki miras hakkından mahrum bıraktığını, Bunun üzerine müvekkili …’in, huzurdaki davadan evvel yani 16.09.2020 tarihinde, Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/616 E sayılı dosyasıyla açtığı davayla, davalı … Sanayi ve Ticaret AŞ’de halen hissedar bulunan … ‘in …’in ve …’in hisselerinin muvazaa nedeniyle iptalini ve miras hissesi oranında adına tescilini talep etiğini, (Bkz.ek:1’de örneği sunulan Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/616 E sayılı davasına ait dava dilekçesi) Davacı … her ne kadar dava tarihi itibariyle davalı şirkette hissedar değilse de işbu davadan evvel … tarafından Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/616 E sayılı dosyasıyla açılan dava neticesinde verilecek kararın işbu davanın neticesini etkileyeceği, mezkur davada davalı … Sanayi ve Ticaret AŞ’nin halen hissedarı bulunan … ‘in …’in …’in hisselerinin muvazaa nedeniyle iptali ile müvekkil …’in miras hissesi oranında adına tesciline karar verilmesi halinde müvekkili …’in davalı şirkette hissedar konumuna geleceği, böyle bir durumda müvekkili … kazanacağı hissedar sıfatıyla işbu davada aktif husumet ehliyetine sahip olarak kar payı ve butlan taleplerinde bulunabileceğinin açık olduğunu, Yukarıda açıklanan nedenlerle gerek dava dilekçelerinde gerekse ön inceleme duruşmasında görülen davanın neticesini etkileyeceği kuşkusuz olan Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/616 E sayılı davanın neticesinin beklenmesi taleplerinin yerel mahkemeye bildirildiğini, Yerel mahkemece beklenmesi talep olunan davanın kabulü halinde …’in davalı şirkette hissedar olacağını ve bu sıfatla davalı şirkete karşı her zaman gerek butlan davası gerekse ödenmeyen kar paylarının tahsili davası ikame edebileceği gözetilmeksizin, bekletici mesele yapılması taleplerini kabul etmeyerek, müvekkili …’in aktif husumet ehliyeti yokluğundan dolayı davalarının reddine karar verdiğini, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2017/2861 E. 2017/4477 K. ve 18.9.2017 tarihli kararında, anonim şirket hisse sahipliği hak sahibi tarafından herkese karşı ileri sürülebilir mutlak haklardan olduğundan ve anonim hisse devrinin nitelikleri itibariyle mülkiyetlerinin devri taşınır ve taşınmazlardan farklı olarak özel bir düzenleme ile yazılı geçerlilik koşuluna bağlandığından, AŞ hisseleri ile ilgili olarak muvazaaya dayalı dava iptal ve tescil davası açılabileceğinin içtihat edildiğini (Bkz.ek:2’de örneği sunulan Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2017/2861 E. 2017/4477 K. Sayılı kararı) Nitekim Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/616 E sayılı davasının davalılarından … ile müvekkili … arasındaki Çorlu 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2020/166 E sayılı tapu iptal ve tescil davasında görülen davanın davalısı … AŞ hissedarlarından … vekili tarafından sunulan ikinci cevap dilekçesindeki ikrar niteliğindeki aynen “…huzurdaki davada, davacı … başta olmak üzere, … ve …’in … AŞ’nde hissedar oluşunun muvazaalı, karşılıksız kazandırmayla, tenkise tabi olarak gerçekleştiği ihtilaflı olmaktan çıkmıştır…” şeklindeki beyanları ve yine Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/616 E sayılı davasının davalılarından … ile müvekkili … arasındaki Silivri 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2020/399 E sayılı tenkis davasında huzurdaki davanın davalısı … AŞ hissedarlarından … vekili tarafından sunulan ikinci cevap dilekçesindeki ikrar niteliğindeki aynen ” Huzurdaki davaya konu edilmeyen, dava dışı … AŞ hisselerine dair beyanlar da müvekkil açısından gerçek dışı olup yalnızca hiç bir alım gücü olmayan dava dışı …’in kızı … dahil diğer mirasçıların muvazaalı işlemlerle şirkete ortak edildiğini göstermektedir.” şeklindeki beyanların, muris …’in müvekkil …’i belirtilen şirketin hisselerinden mahrum bırakmak amacıyla dört çocuğunu muvazaalı olarak hissedar yaptığı hususunun ihtilaflı olmaktan çıkardığı gibi, müvekkili tarafından bekletici mesele yapılması talep olunan Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/616 E sayılı davasının haklılığını da ortaya çıkarmakta olduğunu, Filcümle, yerel mahkemenin, müvekkili … tarafından açılan Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/616 E sayılı davanın neticesini bekleyerek oluşacak sonuca göre müvekkilin aktif husumet ehliyetine sahip olup olmadığına karar vermesi gerekirken, hatalı ve eksik değerlendirme ile davalarının reddine karar vermesinin yasaya aykırılık teşkil ettiğinden, yerel mahkeme kararının ortadan kaldırılması gerektiğini,Yerel Mahkemece, müvekkili …’in dağıtılmayan kar paylarının tespiti ve tahsiline yönelik davasını, …’in davalı şirkette pay sahipliğinin bulunmadığı ve bu hususun öncelikli olarak değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle, aktif husumet ehliyeti yokluğundan yani usulden reddine karar verdiğini; Yerel mahkeme belirtilen nedenle usulden reddettiği davanın esasına da girerek, gerek kar payı dağıtılmasına ilişkin karar tesis edilmeyen genel kurullar yönünden kar payı isteminin muaccel olmayacağı gerekse 1997 ve 1998 yılı kar payı dağıtım kararlarına karşı zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçelerini kararında ikincil de olsa belirtmiş olmasının, usul ve yasaya aykırı olduğunu; eş söyleyişe, davayı aktif husumet ehliyeti yokluğundan yani usulden reddeden mahkemenin, ayrıca davanın esasına girip esas yönünden de hüküm kurmasının yasaya aykırı olduğunu, Yerel Mahkemenin müvekkili … hakkında açılan davanın aktif husumet ehliyeti yokluğundan tümden reddine ilişkin istinaf sebeplerinin, yukarıdaki (1) nolu bentte detaylıca açıklandığını,Yerel mahkemenin aktif husumet ehliyeti yokluğundan usulden reddettiği davanın esasına da girerek “kar payı dağıtılmasına ilişkin karar tesis edilmeyen genel kurullar yönünden kar payı isteminin muaccel olmayacağı” şeklindeki gerekçesine, dilekçelerinin sonraki bölümlerinde (müvekkil … hakkındaki istinaf nedenleri bölümünde) detaylıca açıklama yapılacağından, tekrardan kaçınmak adına bu bölümde ayrıca açıklama yapılmadığını, Yerel mahkeme aktif husumet ehliyeti yokluğundan usulden reddettiği davanın esasına da girerek “1997 ve 1998 yılı kar payı dağıtım kararlarına karşı zamanaşımı süresinin dolduğu” şeklindeki gerekçesi hakkında kısaca belirtmek gerekirse; müvekkilleri … ile …’in dava dilekçesinde davalı şirketin kurulduğu 1992 yılından dava tarihine kadar her iki davacıya ayrı ayrı her yıl dağıtılması gereken kar paylarının tespiti ile tespit edilecek dağıtılmayan kar paylarından belirsiz alacak davası olarak şimdilik her bir davacı için ayrı ayrı 10.000-TL’sı olmak üzere toplam 20.000-TL’sı kar payı alacağının ticari avans faizi ile birlikte tahsilini talep ettikleri, ilke olarak bu tür şirketlerde ortağın kâr payı alacağı ortaklar kurulunun TTK.nun 539/4ncü maddesi gereğince kâr dağıtma kararıyla muacceliyet kazanacağı, davalı şirketin 1997 ve 1998 yılı hariç diğer yıllarda kar paylarının ortaklara ödenmesine ilişkin olarak ortaklar kurulu kararı alınmadığından kural olarak muaccel hale gelmeyen kar payları hakkında kanunda belirlenen 5 yıllık zamanaşımı sürelerinin işlemeye başlamayacağı, bu nedenle her iki müvekkil açısından 1997 ve 1998 yılları kar payları hariç diğer yıllardan kaynaklanan kar paylarının tespit ve tahsili yönündeki davamızın zamanaşımına uğramadığı, kaldı ki bir an için ortağın kâr payı alacağı ortaklar kurulunun TTK.nun 539/4ncü maddesi gereğince kâr dağıtma kararıyla muacceliyet kazanacağı ve zamanaşımın bu tarihten itibaren işlemeye başlayacağı yönündeki istinaf taleplerinin kabul görmese bile ortakların şirkete karşı açacakları davanın 5 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğundan dava tarihinden geriye doğru beş yıllık süre içindeki zamanaşımına uğramayan kar payları yönünden karar verilmesinin gerekli olduğunu, … yönünden istinaf sebeplerinin aşağıdaki şekilde olduğunu, Yerel Mahkeme davalı şirketin 2010 – 2011 – 2012 – 2013 – 2014 – 2015 yıllarında yapılan olağan genel kurul toplantılarında şirket karlarının kanuni yedek akçeler ayrıldıktan sonra kalan kısmının olağanüstü yedek akçeye ayrılmasına ilişikin olarak alınan kararların TTK’nun 447 maddesi kapsamında batıl olduğunun tespitine yönelik olarak müvekkili … tarafından tarafından açılan davayı, şirket karlarının kanuni yedek akçeler ayrıldıktan sonra kalan kısmının olağanüstü yedek akçeye ayrılmasına ilişkin kararların iptal edilebilir nitelikte kararlardan olduğu gerekçesiyle, reddettiğini; Yerel Mahkemenin yukarıda belirtilen kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, Türk Borçlar Kanunu’nun “Kesin hükümsüzlük” başlıklı 27. Maddesinde aynen “Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür” düzenlemesi, TTK’nun “Butlan” başlıklı 447. Maddesinde ise aynen “Genel kurulun, özellikle; a) Pay sahibinin, genel kurula katılma, asgari oy, dava ve kanundan kaynaklanan vazgeçilemez nitelikteki haklarını sınırlandıran veya ortadan kaldıran, b) Pay sahibinin bilgi alma, inceleme ve denetleme haklarını, kanunen izin verilen ölçü dışında sınırlandıran, c) Anonim şirketin temel yapısını bozan veya sermayenin korunması hükümlerine aykırı olan, kararları batıldır.” düzenlemesinin yer aldığını; yukarıda belirtilen gerek TBK’nun 27. Gerekse TTK’nun 447. Maddelerindeki düzenlemeler gözetildiğinde TTK’nunda yer alan emredici nitelikteki;Gerek “Kâr ve tasfiye payı hakkı” başlıklı 507. Maddesindeki “Her pay sahibi, kanun ve esas sözleşme hükümlerine göre pay sahiplerine dağıtılması kararlaştırılmış net dönem kârına, payı oranında katılma hakkını haizdir.” düzenlemesine, Gerek “Kâr payı ile yedek akçeler arasında ilgi” başlıklı 523. Maddesindeki “Kanuni ve esas sözleşmede öngörülen isteğe bağlı yedek akçeler ayrılmadıkça pay sahiplerine dağıtılacak kâr payı belirlenemez. Genel kurul; a) Aktiflerin yeniden sağlanabilmesi için gerekliyse, b) Bütün pay sahiplerinin menfaatleri dikkate alındığında, şirketin sürekli gelişimi ve olabildiğince kararlı kâr payı dağıtımı yönünden haklı görülüyorsa, Kanunda ve esas sözleşmede öngörülenlerden başka yedek akçe ayrılmasına da karar verebilir.” düzenlemesine, Gerekse “Eşit işlem ilkesi” başlıklı 357. maddesindeki “Pay sahipleri eşit şartlarda eşit işleme tabi tutulur.” düzenlemesine aykırı olarak anılan genel kurul kararlarının butlanan tabi olacağının tartışmasız olduğunu, Butlan hallerinin kanunda “özellikle” denilmek suretiyle sayıldığından, bunların temel sebepler olduğu ve sınırlı sayı (numerus clausus) niteliği taşımadığının anlaşıldığını; TTK m. 447 hükmünde sayılmayan butlan sebeplerine örnek olarak doktirinde; Sorumluluk hükümlerini (TTK m. 549 vd.) bertaraf etmeye yönelik genel kurul kararları, potansiyel pay sahiplerini, alacaklıları ve işçileri koruyan hükümlere aykırı genel kurul kararları, eşit işlem ilkesine (TTK m. 357) aykırı kararların da sayıldığını,Bir an için TTK’nunda sayılan bütün emredici hükümlere aykırılığın butlan sonucu doğurmadığı yani butlanın ikincilliği ilkesinin uygulanması gerektiği kabul edilse bile, davalı şirketin yukarıda anılan emredici hükümleri bir veya bir kaç kez değil 20 yıl boyunca ihlal ettiği bu durumun ise TTK’nun 447/c maddesindeki tarif edilen “Anonim şirketin temel yapısını bozan kararlar ” ibaresini tam olarak karşıladığı gözetildiğinde, dava konusu genel kurul kararlarının butlana tabi olduğunun görüldüğünü, Yukarıda aktarılan yasal mevzuat ışığında somut davaya bakıldığında, davalı … Sanayi ve Ticaret AŞ hissedarlarından miras bırakan … ile oğlu … ‘in şirketin diğer %50 hissesine sahip … ailesi ile birlikte hareket etmek suretiyle, gerek hakim hissedar olmaları gerek dava dışı diğer hissedarlar …ile …’in şirketin faaliyetlerinden habersiz katılımsız olarak sadece evrak üzerinde hissedar olmaları gerek davacı …’in yaşının küçük olması gerekse diğer davacı …’in muvazaalı işlemlerle miras payı oranında hak ettiği hissellerden mahrum bırakılmasından faydalanarak, davalı şirketin kurulduğu 1992 tarihinden bu güne her yıl kar elde etmesine ve buna paralel olarak yaklaşık her yıl sermaye arttırmasına rağmen, anonim şirketin nihai amacını teşkil eden vazgeçilmez nitelikte kar alma hakkına ve eşitlik kuralına da aykırı olarak sınırlandıran hatta bu konuda 20 yıl boyunca direngen duruma düşerek tamamen ortadan kaldıran nitelikte, şirketin esas sözleşmesine gerek yukarıda aynen aktarılan TTK’nun 507. 523. ve 357. maddelerindeki emredici hükümlerine aykırı olarak (1997 ile 1998 yılı karı hariç), olağan genel kurullarda şirket karlarının olağanüstü yedek akçeye ayrılmasına ilişkin kararlar almak suretiyle, hissedarlara kar dağıtımı yapmadığı hususunun dosyaya yansıyan genel kurul kararları ile sabit olduğunu, Davalı şirket tarafından olağanüstü yedek akçeye ayrılan karların hakim hissedarlar tarafından oluşturulan yönetim kurulu eliyle birlikte hareket eden davalı şirketin %12 hissedarı bulunan … ile davalı şirketin %50 hissedarı olan … ailesine örtülü olarak dağıtıldığı, diğer hissedarlar gerek müvekkilleri … ile …’in gerekse diğer hissedarlar …ve …’in bu şekilde uzun yıllara sair olarak kar payı alma hakkının tamamen ortadan kaldırıldığının tüm ailece bilindiğini,Davalı şirketin 2010 – 2011 – 2012 – 2013 – 2014 – 2015 yıllarında yapılan olağan genel kurul toplantılarında alınan şirket karlarının kanuni yedek akçeler ayrıldıktan sonra kalan kısmının olağanüstü yedek akçeye ayrılmasına ilişikin olarak alınan kararların, yerel mahkemenin gerekçesinin aksine gerek TTK’nun 507. Maddesinde emredici düzenlenen müktesep hak niteliğindeki kar payı alma hakkını uzun yıllara sari olarak tamamen ortadan kaldırdırdığından gerek TTK’nun 523/2 maddesinde emredici düzenlenen şirket karlarının kanuni temettü dışındaki kısmın hangi hallerde yedek akçeye ayrılabileceğine ilişkin istisnaya düzenlemeye aykırı olarak alındığından gerekse TTK’nun 357. Maddesinde emredici düzenlenen eşitlik kuralına aykırı olduğundan, TTK’nun “Butlan” başlıklı 447. Maddesinde kapsamında butlanan tabi olduğunu, Yerel Mahkeme davalı şirketin 1999 – 2000 – 2001 – 2002 – 2003 – 2004 – 2005 – 2006 – 2007 – 2008 – 2009 yıllarında yapılan olağan genel kurul toplantılarında şirket karlarının kanuni yedek akçeler ayrıldıktan sonra kalan kısmının olağanüstü yedek akçeye ayrılmasına ilişikin olarak alınan kararların TTK’nun 447 maddesi kapsamında batıl olduğunun tespitine yönelik olarak müvekkili … tarafından tarafından açılan davayı, davacı …’in davalı şirketin 26/02/2010 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında pay sahibi olduğu 2010 yılı öncesinde şirkette pay sahibi sıfatı bulunmadığından aktif husumet ehliyeti yokluğundan reddine karar verdiğini; Yerel Mahkemenin yukarıda belirtilen kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, Yukarıdaki (1) nolu bentte detaylıca açıklandığı üzere, bir işlemin konusu kanunun emredici hükümlerine ya da ahlaka ya da kamu düzenine ya da kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız ise, butlanla kesin hükümsüz sayılmakta olduğunu; müvekkili …’in davalı şirketin 26/02/2010 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında pay sahibi olması, hissedar olmadan evvelki döneme ilişkin yani davalı şirketin 1999 – 2000 – 2001 – 2002 – 2003 – 2004 – 2005 – 2006 – 2007 – 2008 – 2009 yıllarına ait butlana tabi kararlarının tespitini talep etme hakkını ortadan kaldırmayacağını; pay sahibinin, ortağı olduğu şirketin gerek ortak olduğu tarihten sonra alınan gerek ortak olmadan önce alınan genel kurul kararlarının, batıl olduğunun tesbitini istemekte hukuki yararının olduğunu; çünkü her kararın, ortaklık ilişkilerini ve doğrudan veya dolaylı olarak pay sahiplerinin çıkarlarını etkilediğini; pay sahiplerinin butlanın tespiti davası açabilmeleri için iptal davasından farklı olarak karar lehinde oy kullanmamış olmaları şartının da aranmayacağını; butlanla kesin hükümsüz olan işlemlerin hâkim tarafından re’sen göz önünde bulundurulacağı ve herkes bu geçersizliği 6762 Sayılı TTK’nun 381. maddesinde düzenlenen koşullara tabi olmaksızın ileri sürebileceği Hukuk Genel Kurulu’nun 12.3.2008 gün ve 2008/11-246 E., 2008/239 K. sayılı ilamında da benimsendiği gözetildiğinde, yerel mahkeme kararının yasaya aykırı olduğundan bu yönden de ortadan kaldırılmasının gerekli olduğunu, Yerel Mahkeme’nin 1992 yılından dava tarihine kadar dağıtılmayan kar paylarının tespiti ve tahsiline yönelik … tarafından açılan davanın; 1997 ve 1998 yıllarına ilişkin kısmını zamanaşımından, diğer yıllara ilişkin kısmını ise genel kurul tarafından kar payı dağıtımına karar verilmediği sürece pay sahibinin şirkete karşı ileri sürebileceği muaccel bir kar payı alacağından söz edilemeyeceğinden ve pay sahibinin davacının ancak davalı şirket tarafından karın genel kurulda dağıtılmasına karar verildiği takdirde ve genel kurulca dağıtılmasına karar verilen kar payları dahilinde alacak talebinde bulunabileceği gerekçesiyle, reddettiğini; Yerel Mahkemenin yukarıda belirtilen kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu,Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2002/11994 E 2003/5051 K sayılı kararında kural olarak sermaye şirketlerine TTK.nun 533ncü maddesi uyarınca bu şirketin sağlayacağı kazançtan yararlanmak amacı ile ortak olunduğu, yine ilke olarak bu tür şirketlerde ortağın kâr payı alacağı ortaklar kurulunun TTK.nun 539/4ncü maddesi gereğince kâr dağıtma kararıyla muacceliyet kazanacağı, ortaklar kurulunun TTK.nun bu konudaki düzenlemeleri ile bağlı olduğundan tahakkuk eden kazanç üzerinde dilediği gibi tasarruf yetkisine sahip olmadığı, ortaklar kurulunun bilançoya göre ortaya çıkan kazancı dağıtmaktan keyfi bir şekilde diğer bir değişle hot be hot sarfı nazar edemeyeceği, şirketçe kâr dağıtmama konusunda haklı bir nedene dayanmayan direnme halinde ortaklar kazancın kanun hükümleri gereğince tespit ve dağıtılmasını da talep ve dava edebileceği şeklinde içtihat edildiğini, (Bkz.ek:3’de örneği sunulan Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2002/11994 E 2003/5051 K sayılı kararı) Yukarıda aktarılan Yargıtay kararı doğrultusunda somut olaya bakıldığında davalı şirketin kurulduğu 1992 yılında kurulduğu, kurulduğu günden bu güne kadar şirketin devamlı suretle kar elde etmesine ve sermaye arttırmasına rağmen hissedarlara uzun yıllara sari olarak yaklaşık 20 yıl boyunca kar payı dağıtımı yapmadığı, hatta kanunen dağıtılması gerekli zorunlu temettülerin bile dağıtılmadığı, olaylarında TTK’nın 523. maddesinde düzenlenen istisnai hallerin gerçekleşmediği, aksine şirket karının kanuni yedek akçeler dışındaki bölümünün olağanüstü yedek akçeye ayrılmasına karar verilen şirket karlarının hakim hissedarlar tarafından oluşturulan yönetim kurulu eliyle örtülü olarak hakim hissedarlara dağıtılmak suretiyle hakim hissedarların yine aynı Yasa’nın 357. maddesinde tarif edilen pay sahiplerinin eşit şartlarda eşit işleme tabi tutulacağı yani eşitlik düzenlemesine de aykırı olarak haksız olarak zenginleşmesine neden olduğu, bu itibarla davalı şirketin kar payı dağıtımı konusunda uzun yıllar boyunca direngen duruma düştüğünden ve halen bu direngen durumunu devam ettirdiğinden şirket hissedarı davacının kar payı haklarının tespitini ve tahsilini dava edebileceği, belirtilen nedenlerle yerel mahkeme kararının yerinde olmadığı ve kaldırılması gerektiğinin açık olduğunu, Dilekçelerinin … ile ilgili bölümünde belirtildiği gibi ilke olarak bu tür şirketlerde ortağın kâr payı alacağı ortaklar kurulunun TTK.nun 539/4ncü maddesi gereğince kâr dağıtma kararıyla muacceliyet kazanacağı, davalı şirketin 1997 ve 1998 yılı hariç diğer yıllarda kar paylarının ortaklara ödenmesine ilişkin olarak ortaklar kurulu kararı alınmadığından kural olarak muaccel hale gelmeyen kar payları hakkında kanunda belirlenen 5 yıllık zamanaşımı sürelerinin işlemeye başlamayacağı, bu nedenle her iki müvekkili açısından 1997 ve 1998 yılları kar payları hariç diğer yıllardan kaynaklanan kar paylarının tespit ve tahsili yönündeki davalarının zamanaşımına uğramadığını, kaldı ki bir an için ortağın kâr payı alacağı ortaklar kurulunun TTK.nun 539/4 üncü maddesi gereğince kâr dağıtma kararıyla muacceliyet kazanacağı ve zamanaşımın bu tarihten itibaren işlemeye başlayacağı yönündeki istinaf talepleri kabul görmese bile ortakların şirkete karşı açacakları davanın 5 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğundan dava tarihinden geriye doğru beş yıllık süre içindeki zamanaşımına uğramayan kar payları yönünden karar verilmesi gerektiği halde reddine karar verilmesinin de yasaya aykırı olduğunu, İleri sürerek, yukarıda açıklanan nedenlerle; istinaf taleplerinin kabulüne, Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/758 Esas 2020/851 Karar sayılı kararının kaldırılmasına, davalarının yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine, neticede davalarının kabulüne, istinaf incelemesi sonuna kadar icranın geri bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava; davalı şirketin 1999 ila 2015 yılları arasında yapılan olağan genel kurul toplantılarında alınan, yıllık kardan kanuni yedek akçeler ayrıldıktan sonra kalan karın tamamının olağanüstü yedek akçeye ayrılmasına yönelik kararların yoklukla malul olduklarının tespiti, davalı şirketin kurulduğu 1992 yılından dava tarihine dek her bir davacının hakettiği kar payının tespiti ile davacılara ödenmesi, 1997 ve 1998 yıllarına ilişkin olağanüstü genel kurulda alınan kar payı dağıtımı kararının yerine getirilmediğinden bahisle bu yıllara ait karların davacılara ödenmesi istemine ilişkindir. Mahkemece; davacı …’in davalı şirkete 2010 yılında ortak olduğu, 1999 ila 2009 yılları genel kurul toplantılarında alınan kararların batıl olduğunun tespiti talebi bakımından aktif husumetinin bulunmadığı; 1997 ve 1998 yıllarında dağıtılmasına karar verilen karın tahsili talebi bakımından da o yıllarda şirket ortağı olmayan davacının aktif husumetinin bulunmadığı; şirketin 2010 ila 2015 yılı olağan genel kurul toplantılarında alınan karın olağanüstü yedek akçeye ayrılmasına ilişkin kararların iptal edilebilir oldukları, yoklukla malul olduklarının tespitinin talep edilemeyeceği; kar payının tespiti ve davacıya ödenmesi talebinin ise, 1997 ve 1998 yılı faaliyet dönemlerine ilişkin genel kurullar haricindeki genel kurularda kar payı dağıtımı kararı verilmediğinden, muaccel bir kar payı alacağının varlığından bahsedilemeyeceği gerekçeleri ile tüm taleplerin reddine karar verilmiştir. Mahkemece; davacı …’in aynı mahiyetteki talepleri bakımından davacı … yönünden yapılan açıklamaların geçerli olduğu, öte yandan bu davacının şirketin kuruluşundan itibaren şirkette hiç pay sahibi olmadığı, aktif husumetin öncelikle değerlendirilmesi gerektiği gerekçesi ile, bu davacının tüm taleplerinin aktif husumet yokluğundan reddine karar verilmiştir. İlk derece mahkemesi kararına karşı davacılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, davacı … için ileri sürülen istinaf sebepleri; davalı şirket ortağı ve davacının eşi olan …’in 08/06/2020 tarihinde vefat ettiği, …’in 1992 yılında kurulan şirkete gerçekte %50 pay ile ortak olduğu, o tarihlerde davacı ile evli olmayıp evlilik dışı ilişki yaşadığı ve boşanma aşamasında olduğu ilk eşi ile evliliğinin devam ettiği, hem ilk eşinden hem de davacıdan mal kaçırmak amacıyla ilk eşinden olan çocukları …, … ve …’i %8’er pay ile ve muvazaalı olarak şirketin kurucu ortağı gösterdiği, ilk eşi ile ayrılıp davacı ile evlendiği, davacı ile ortak çocukları …’in on altı yaşını doldurması üzerine, şirkette sermaye artırımına gidildiği, …’nın şirketteki payını yine muvazaalı olarak %2 oranında bıraktığı, …, …, … ve …’u %12’şer pay ile şirkete muvazaalı olarak ortak ettiği, böylece …’nın, vefatı tarihi itibariyle şirkette %2 pay sahibi görünse de; gerçek pay oranının bu olmaması nedeniyle, davacı …’den miras payına düşen gerçek şirket hisselerini kaçırdığı, kuruluştaki muvazaanın ve muris …’nın gerçek pay oranının tespiti ile …’in miras payı oranındaki hisselerinin … adına tescili amacıyla, dava dışı …, … ve … aleyhine Bakırköy 4 Asliye Ticaret Mahkemesi’nde dava açıldığı, bu davanın bekletici mesele yapılması yönündeki talepleri değerlendirilmeksizin davacı …’in tüm taleplerinin aktif husumet yokluğundan reddine karar verilemeyeceği, öte yandan mahkemece davacının tüm talepleri aktif husumet yokluğundan reddedilmiş olmakla birlikte, gerekçede diğer davacı … açısından yapılan açıklamaların … yönünden de geçerli olduğu belirtilerek işin esasına girilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu, kaldı ki bu gerekçelerin de yerinde olmadığı yönündedir. Davacı … için ileri sürülen istinaf sebepleri ise; 2010, 2011, 2012, 2013, 2014, 2015 yıllarında yapılan olağan genel kurul toplantılarında şirket karlarının kanuni yedek akçeler ayrıldıktan sonra kalan kısmının olağanüstü yedek akçeye ayrılmasına ilişikin olarak alınan kararların TTK’nun 447 maddesi kapsamında batıl oldukları, mahkemenin bu kararların iptal edilebilir olduğuna yönelik kabulünün yerinde olmadığı, şirketin kuruluşundan bu yana kar payı dağıtılmasına dair karar alınmamış ve tüm karın yedek akçeye ayrılmış olmasının, kar ve tasfiye payı hakkına ilişkin TTK’nun 507, kar payı ile yedek akçeler arasındaki ilişkiyi düzenleyen TTK’nun 523 ve eşit işlem ilkesini düzenleyen TTK’nun 357 maddelerini ihlal ettiği, böylece TTK’nun 447 maddesinde düzenlenen, pay sahibinin kanundan kaynaklanan vazgeçilemez nitelikteki kar payı alma hakkını ortadan kaldırdığı gibi anonim şirketin temel yapısını bozucu mahiyette olduğu; davacı …’un 1999 ila 2009 yılları olağan genel kurullarında alınan karın olağanüstü yedek akçeye ayrılmasına dair kararlar kesin hükümsüz olduklarından, bu dönemde pay sahibi olmasa dahi davacı … tarafından kesin hükümsüzlüğün ileri sürülebileceği, aksi yöndeki mahkeme kabulünün hatalı olduğu, davacı …’un kar payının tespiti ve tahsili talebinin, genel kurul kararı bulunmadığından reddine karar verilmesinin de isabetsiz olduğu, zira genel kurulun keyfi olarak kar payı dağıtımına direnemeyeceği, şirketin kar payı dağıtılmamasına yönelik haklı nedene dayanmayan direnimi karşısında pay sahiplerinin kazancın kanun hükümlerine göre tespitini ve dağıtılmasını talep edebilecekleri yönündedir. Bakırköy 4 Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2020/616 esas sayılı dava dosyası kapsamından, davacı … tarafından, davalılar …, ..ve … aleyhine, şirketin kuruluşunda muvazaa bulunduğu, kurucu ortak görünen davalılara ait payların aslında muris …’ya ait olduğu iddiası ile muvazaanın tespiti, davalıların şirketteki hisselerinin iptali ve şirket hisselerinin miras payı oranında davacı adına tescili talepli dava ikame edildiği, mahkemece davanın muris muvazaasına dayalı olduğundan bahisle Asliye Hukuk Mahkemesi’ne görevsizlik kararı verildiği anlaşılmıştır. Uyap üzerinden yapılan araştırma sonucu, görevsizlik kararının istinaf edildiği, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12 Hukuk Dairesi’nin 2021/285 esas, 2021/241 karar sayılı kararı ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği, dosyanın Bakırköy 17. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2021/450 esasına kaydediliği, bu mahkeme tarafından da 2022/183 karar sayılı, 08/04/2022 tarihli karar ile davalıların yetki itirazların kabulü ile dosyanın yetkili Silivri Asliye Hukuk Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verildiği, davanın bundan sonraki akıbetinin belli olmadığı anlaşılmıştır. Davacı … yönünden ileri sürülen istinaf sebepleri değerlendirildiğinde; davacının davalı şirkette pay sahibi olmadığı tarafların kabulünde olup, muris …’in 08/06/2020 tarihinde vefat ettiği, davacının davalı şirkette aslen değil miras yoluyla pay sahibi olduğunu iddia ettiği, diğer ifade ile yukarıda bilgileri verilen dava ile davalıların şirketteki paylarının muris muvazaası nedeniyle gerçekte muris …’nın terekesine ait olduğunun tespitinin talep edildiği anlaşılmaktadır. Anılan davanın kabul edilmesi halinde dahi, davacının mirasa dayalı pay sahipliği mirasın açıldığı 08/06/2020 tarihinden sonra ve mirasın paylaşılması ile doğacaktır. Bu tarihten önce davacının şirkette pay sahibi bulunmadığı, dava tarihi itibariyle yapılmış son genel kurulun murisin vefatından önce 09/12/2019 tarihinde yapıldığı, dava konusu edilen tüm genel kurulların yapılış tarihleri itibariyle davacının davalı şirkette pay sahibi olmadığı, mahkemece anılan genel kurullarda verilen, karın olağanüstü yedek akçeye ayrılmasına ilişkin kararların batıl olduğunun tespiti talebi bakımından davacının aktif husumetinin bulunmadığına dair kararın yerinde olduğu anlaşılmıştır. Öte yandan dosyaya mübrez mirasçılık belgesine göre; muris …’nın yasal mirasçıları davacı … ve … ile …, …. ve …’den oluşmaktadır. Murisin vefatı ile terekeden doğan tüm hak ve borçlar, TMK’nun 640 maddesi uyarınca miras paylaşılıncaya dek ve elbirliği halinde miras ortaklığına geçer. Miras ortaklığını oluşturan yasal mirasçılar terekeden doğan hakları elbirliği ile kullanmak durumundadırlar. Buna göre davalı şirkete karşı, dava konusu genel kurullarda alınan kararların batıl olduğunun tespiti veya iptali davası açma hakkı terekeden doğan bir hak olup, TMK’nun 640/2 fıkrası uyarınca tüm yasal mirasçılar tarafından birlikte kullanılmak durumundadır. Bu yönüyle de davacının aktif husumeti bulunmamaktadır. Bu izahın, davacının ileri sürdüğü, dağıtılmasına karar verilmeyen kar payı alacaklarının tespiti talebi ile 1997 ve 1998 yılına ait dağıtılmasına karar verilen kar payının tahsili talepleri bakımından da geçerli olduğuna kuşku yoktur. Davacının aslında, muris …’ya ait olduğunu iddia ettiği paylara tekabül eden dağıtılmasına karar verilmeyen kar payı tutarları ile 1997 ve 1998 yıllarına ait kar paylarının miras payı oranında kendisine ödenmesine karar verilmesini talep ettiği görülmektedir. Özünde terekeye ait olan kar payı tutarlarının terekeye ödenmesi talep edilmediğine göre, dava dışı yasal mirasçıların açılan davaya muvafakat edip etmediklerinin araştırılmasına da lüzum bulunmamaktadır. Zira davacı …’in henüz mirasın paylaşılmamış olması karşısında, miras payı oranında kar payının tahsilini talep hakkı bulunmadığı gibi, böyle bir davanın tereke adına açılabilmesi için dahi tüm yasal mirasçıların birlikte hareket etmesi zorunludur. Tüm bu gerekçelerle; mahkemece davacının tüm taleplerinin aktif husumet yokluğundan reddine karar verilmesi isabetli olduğu gibi, sonuca etkili olmayacak muris muvazasına dayalı davanın bekletici mesele yapılmamış olmasında da isabetsizlik mevcut olmadığından, davacı … yönünden ileri sürülen istinaf sebepleri yerinde bulunmamıştır. Davacı … yönünden ileri sürülen istinaf sebepleri bakımından yapılan değerlendirmede; davacının tüm taleplerini pay sahipliğine dayandırdığı, davalı şirketin incelenen sicil kayıtlarından, davacının davalı şirkete 2010 yılında %12 pay oranı ile ortak olduğu, bu tarihten önce şirkette pay sahibi olmayan davacının 1999 ila 2009 yılları arası olağan genel kurullarında alınan kararların batıl olduğunu tespit veya iptal davası açmak bakımından aktif husumeti bulunmadığı gibi, şirketin kuruluşundan 2009 yılına karar dağıtımına karar verilmiş veya verilmemiş kar paylarının tespiti ve tahsili talepleri bakımından da aktif husumetinin bulunmadığı, davacı vekilinin aksi yöndeki istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Davacının 2010 ila 2015 yılları olağan genel kurullarında alınan, karın olağanüstü yedek akçeye ayrılması kararlarının iptali talebi yönünden ise; 26/02/2010 tarihli genel kurulda davacının da içerisinde olduğu tüm payların temsil edildiği, 2008 yılı karının olağanüstü yedek akçe olarak şirket bünyesinde tutulmasına oy birliği ile karar verildiği, 19/01/2011 tarihli genel kurulda davacının da içerisinde olduğu tüm payların temsil edildiği, 2009 yılı karının olağanüstü yedek akçe olarak şirket bünyesinde tutulmasına oy birliği ile karar verildiği, 31/10/2011 tarihli genel kurulda davacının da içerisinde olduğu tüm payların temsil edildiği, 2010 yılı karının olağanüstü yedek akçe olarak şirket bünyesinde tutulmasına oy birliği ile karar verildiği, 14/01/2014 tarihli genel kurulda davacının da içerisinde olduğu tüm payların temsil edildiği, 2011 ve 2012 yılları karının olağanüstü yedek akçe olarak şirket bünyesinde tutulmasına oy birliği ile karar verildiği, 15/12/2016 tarihli genel kurulda davacının da içerisinde olduğu tüm payların temsil edildiği, 2013, 2014 ve 2015 yılları karının olağanüstü yedek akçe olarak şirket bünyesinde tutulmasına oy birliği ile karar verildiği, davacının kararlara muhalif kalmadığı gibi olumlu oy kullandığı anlaşılmıştır. Bu kararlara karşı davacının TTK’nun 446/1-a bendi uyarınca özel dava şartı noksanı bulunduğundan iptal davası açma hakkı yoktur. Nitekim davacı tarafından eldeki davanın iptal davası olmadığı, bu kararların TTK’nun 447 maddesi uyarınca batıl oldukları, hem dava hem de istinaf dilekçesi ile açıkça beyan edilmiş, mahkemece de bu çerçevede değerlendirme yapılmıştır. TTK’nun 523/1-2 fıkrası uyarınca genel kurula; aktiflerin yeniden sağlanabilmesi için gerekliyse, yahut tüm pay sahiplerinin menfaatleri dikkate alındığında, şirketin sürekli gelişimi ve olabildiğince kararlı kar payı dağıtımı yönünden haklı görülüyorsa, kanunda ve esas sözleşmede öngörülenden başka yedek akçe ayrılmasına karar verme yetkisi tanınmıştır. Bu koşulların oluşmadığı, bu nedenle kanuni yedek akçe haricinde yedek akçe ayrılmasının kanun ve esas sözleşme ile dürüstlük kuralına aykırı olduğu iddiası TTK’nun 445/1 maddesi uyarınca iptal sebebi olarak ileri sürülebilecek mahiyette olup, TTK’nun 447 maddesi uyarınca butlan sebebi teşkil etmeyecektir. Mahkemece bu gerekçe ile talebin reddine karar verilmesinde isabetsizlik mevcut olmayıp, davacı vekilinin aksi yöndeki istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Davacının şirket ortağı olduğu 2010 yılından dava tarihine dek dağıtılması gereken kar payının tespiti talebi bakımından; TTK’nun 408/2-d fıkrası uyarınca kar ve kazanç paylarının belirlenmesi ve dağıtılmasına ilişkin karar alma yetkisinin genel kurulun devredilemez yetkileri arasında bulunduğu, nitekim TTK’nun 507/1 fıkrası uyarınca pay sahibinin kara katılma hakkının doğması için genel kurulda kanun ve esas sözleşme hükümlerine göre kar dağıtımı kararı alınmış olmasının zorunlu olduğu, incelenen genel kurul kararlarında kar payı dağıtımı kararı alınmadığı anlaşılmış olup, mahkemece davacının talep edebileceği doğmuş bir kar payı alacağının bulunmadığı kabulü ile talebin reddine karar verilmesinde de isabetsizlik mevcut olmadığından, davacı vekilinin aksi yöndeki istinaf sebepleri yerinde bulunmamıştır. Sonuç olarak; ilk derece mahkemesi karar ve gerekçesinde usul, yasa ve kamu düzenine aykırılık mevcut olmadığından, davacılar vekilinin tüm istinaf başvurularının 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacıların istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL istinaf karar harcından istinaf edenler tarafından peşin olarak yatırılan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 125,50 TL’nin davacılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere 27/04/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.