Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/1446 E. 2023/1993 K. 14.12.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1446 Esas
KARAR NO: 2023/1993 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2020/163 Esas – 2021/398 Karar
TARİH: 20/05/2021
DAVA: Tazminat (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 14/12/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkili … Aracılık Hizmetleri-… 12/12/2016-22/01/2019 tarihleri arasında davalı … Anonim Şirketi’nin acenteliğini yaptığını, Müvekkili ile davalı şirket (Eski unvanı …) arasında 12/12/2016 tarihinde “Sözleşme Yapma ve Prim Tahsil Etme Yetkili Acentelik Sözleşmesi” akdedildiğini ve müvekkile acente vekaletnamesi verildiğini, Müvekkilinin sözleşmenin imza tarihi olan 12/12/2016 tarihi itibariyle davalı Sigorta şirketinin İstanbul ili genelinde her türlü sigorta poliçesi ile ilgili önemli ölçüde acentelik işlerini yürüttüğünü ve yıllık bazda önemli cirolar elde ettiğini, müvekkilinin sigortacılık dilinde ifade edildiği şekliyle “yüksek üretim” yaparak davalının poliçe üretimini ve müşteri sayısını artırdığını, tüm alanlarda davalı firmanın tanıtımı için büyük bir özveri gösterin müvekkilinin 2018 yılı Ekim ayında davalı sigorta şirketinin düzenlediği “…” adlı konut sigortası kampanyasında özel bir özen ve performans sergilediğini ve İstanbul-Avrupa Bölge 1. Olarak davalı şirket tarafından plaketle ödüllendirildiğini, müvekkilinin 12/12/2016 tarihinde akdedilen sözleşmeyi gereği gibi yerine getirmekte iken davalı tarafça 05/10/2018 tarihinde Beşiktaş … Noterliğince … yevmiye numarası ile sözleşmenin feshedileceğine ilişkin ihtarname gönderildiğini ve akabinde 22/01/2019 tarihinde Beşiktaş … Noterliğince … yevmiye numaralı Azilname (Fesihname) ile de Beyoğlu …. Noterliğince 12/12/2016 tarih … yevmiye numarası ile tasdikli, davalı tarafından müvekkiline acentelik işlemlerine içeren vekaletnamesindeki tüm yetkilerden azledildiği, sözleşmenin sona erdirildiğini içeren ihtarname gönderildiğini, davalı sigorta şirketi sözleşmeyi hiçbir gerekçeye dayandırmadan, müvekkilinin hiçbir kusuru olmaksızın feshettiğini, ihtarname ve azilnamelerde hiçbir gerekçe gösterilmediğini, haksız fesih nedeniyle kar mahrumiyetine maruz kaldığını, müvekkilin bu maddi zararlarının tazmini için denkleştirme tazminatı, rapel (teşvik) ve mahrum kalınan kar alacağını gündeme getirdiğini, TTK m. 122 hükmü acentelik ilişkisinin sona ermesi durumunda acentelik denkleştirme tazminatı isteme hakkını öngördüğünü, davalı nezdindeki 2017-2018 Üretim Tablosunun celbini talep ettikleri, rapel (teşvik) komisyonu sözleşmesel bir alacak olduğunu ve acentenin haksız fesih durumunda hak kazanacağı tazminatlar arasına yer aldığını, müvekkili davalının hiçbir gerekçe göstermeden haksız bir şekilde akdedilen sözleşmeden kaynaklı maddi ve manevi zararın, teşvik komisyonu, denkleştirme tazminatı (Portföy Tazminatı) yoksun kalınan kazancın tazmini için iş bu davanın açılması zarureti hasıl olduğunu, davanın HMK 107 uyarınca belirsiz alacak davası olarak görülmesini, acentelik sözleşmesinin haksız bir biçimde sonlandırılmış olması nedeniyle 4.800 TL denkleştirme (portföy) tazminatı, 100 TL yoksun kalınan kazancın tazmini, 100 TL teşvik komisyonu (rapel bedeli) olmak üzere şimdilik 5.000 TL maddi tazminatın 22/01/2019 tarihi itibariyle yasal faizden az olmamak üzere mevduata uygulanan en yüksek faiz ile davalıdan alınarak müvekkili davacıya verilmesine, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davacı yan tarafından delillerde gösterilen sözleşmenin 22. Maddesinde bir delil şartı akdedildiğini, işbu delil şartına göre müvekkil şirket defter, kayıt ve dökümanları münhasır delil olarak kabul edildiğini, bu kapsamda davacı yan delillerinin kabulü mümkün olmadığını, davacı yanın defter ve kayıtların incelenmesine, sunulmasına muvafakat etmediklerini, davacı yan tarafından iletilmeyen delillere ilişkin delil sunma haklarının saklı olduğunu, davacı yan tarafından sunulan sözleşmenin “Fesih ve Sonuçları” başlıklı 12. Maddesi gereğince müvekkili şirket tarafından sözleşme haklı sebeple feshedildiğini, davacı ile müvekkili şirket arasında 12/12/2016 tarihli bir Acentelik Sözleşmesi akdedildiğini, davacı aynı tarih … yevmiye numaralı vekaletin tescilini müteakiben 11/01/2017 tarihinde faaliyetine başladığını, davacı ile müvekkili şirket arasındaki ilişki 11/01/2017-22/01/2019 tarihleri arasında sürdüğünü, müvekkili tarafından davacıya net prim üretim hedefi verildiğin, davacı tarafından bu hedef “…” kaşe ve imzası ile kabul edildiği, ancak davacı tarafından hedef gerçekleştirme oran ve prim dağılımının taahhüt ettiği şekilde seyretmediği anlaşılmış bu hususta defaatle uyarıda bulunulduğu, uyarılara rağmen prim üretiminde iyileşme olmaması hasebiyle Acentelik Sözleşmesinin Madde 12- Fesih ve Sonuçları başlığı altında bulunan “Taraflardan her biri üç ay önceden ihtarname göndererek iş bu sözleşmeyi diledikleri zaman feshedilebilir.” ve TTK 121/1 maddesi hükümlerine bağlı olarak Beşiktaş …. Noterliğince 06/10/2017 tarih … yevmiye numaralı bir ihtarname keşide edilerek sözleşmenin feshedileceğinin belirtildiği, davacı yan tarafından prim üretimlerinin arttırılacağının belirtildiği ancak acentenin 2018 Ağustos ayı rasyolarına bakıldığında da taahhüt ettiği üretimleri gerçekleştiremediği, ve haklı sebeple sözleşmenin feshedildiği, taraflar arasında akdedilen sözleşmede rapel ödemesi müvekkil şirketin inisiyatifine bırakıldığını, ne bir oran ne de bir taahhütte bulunulduğunu, müvekkil şirketin davacı yanın performansından memnun olmadığı hususu göz önüne alındığında davacı yana rapel ödemesinde bulunması hususu hayatın olağan akışına aykırılık teşkil ettiğini, bu kapsamda davacı yanın rapel talebinin kabulü mümkün olmadığını, bu nedenlerle haksız ve hukuka aykırı davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa teşmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 20/05/2021 tarih 2020/163 Esas 2021/398 Karar sayılı kararında;”…Saptanan ve hukuksal durum karşısında; davalının sözleşmeyi sözleşmenin 12. maddesi kapsamında 21.01.2019 tarihinde feshettiği, TTT m. 121 ile Sigorta Acenteleri Yönetmeliği’ nin 15/3 maddesi gereğince feshe gerekçe olarak davalı tarafından davacıya herhangi bir suç/ kusur/ haklı sebep gösterilmediği, bu nedenle feshin haklı sebebe dayanmadığı, haksız feshin bulunduğu, bunun sonucu olarak TTK m. 147/ 5 kapsamında 5 yıllık süre içerisinde davanın Mahkememizde 27.02.2020 tarihinde açıldığı, hesap bilirkişilerce teknik olarak hesaplandığı üzere taleple bağlılık ilkesi gereğince 129.738,84 TL dekleştirme tazminatı ile 114.393,41 TL kar kaybı alacağının 21/01/2019 tarihinden itibaren ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsilinin gerektiği, taraflar arasında imzalana sözleşme m. 14 gereğince teşvik/rapel bedel isteminin yerinde olmadığına kanaat getirilerek aksine ilişkin bilgi ve belge bulunmadığı görülmekle davanın kısmen kabulünün gerektiği anlaşılmakla aşağıdaki şekilde kanunen, taktiren ve vicdanen karar vermek gerekmiştir…”gerekçesi ile, 1-Davacının davasının kısmen kabulü kısmen reddi ile; 1A-129.738,84 TL dekleştirme tazminatı + 114.393,41 TL kar kaybı alacağının 21/01/2019 tarihinden itibaren ticari faiziyle birlikte avalıdan tahsiline davacıya verilmesine, 1B-100,00 TL teşvik/rapel bedel isteminin reddine, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile, Usule ilişkin; taraflar arasında akdedilen sözleşmenin 22. maddesinde bir delil şartı düzenlemesi bulunmakla işbu delil şartına göre müvekkili şirket defter, kayıt ve dokümanları münhasır delil olarak kabul edildiğini, müvekkili şirket defter ve kayıtlarının incelenmesi talep edilmesine rağmen mahkemece bu talebin de karara bağlanmayarak her iki tarafın ticari defter ve kayıtlarının incelenmesine karar verildiğini ve davacı tarafça sunulan kayıtlar incelenerek oluşturulan raporun hükme esas alındığını, kabulünün mümkün olmadığını,Müvekkili şirket ile davalı şirket arasında akdedilen sözleşme içerisinde delil şartı getirildiğini, sözleşmenin ilgili maddesinde açıkça müvekkili şirket defter ve kayıt ve bilgisayar kayıtlarının münhasır delil olarak kabul edileceğinin, hüküm altına alındığını, Yerel mahkemenin hangi gerekçe ile tarafların serbest iradeleri ile akdetmiş oldukları sözleşme hükmüne aykırı olarak delil şartını göz ardı etmiş olduğunun anlaşılmadığını,Esasa ilişkin; yerel mahkemece gerekçeli kararda her ne kadar davacı ve davalı dilekçeleri özetlenmiş olsa da, cevap dilekçesinde, rapora beyan ve sair dilekçeler ile belirtilen fesih nedenlerine ilişkin herhangi bir tespit, değerlendirmede bulunulmadığını, mahkemece tek cümle ile davalı tarafından herhangi bir sebep gösterilmediği, bu sebeple feshin haklı nedene dayalı olmadığının belirtildiğini, feshin haksız olduğunu açıklar başkaca hiçbir izahata ihtiyaç duyulmadığını, fesih hususunun yanı sıra tazminat için aranan diğer şartların da hiçbir şekilde gerekçeli kararda incelenmediğini, gerekçeli kararda feshin haklı nedene dayanmadığı bunun sonucu olarak davacının denkleştirme tazminatına hak kazanacağının belirtildiğini, kanunen aranan diğer şartların yok sayıldığını, portföy tazminatının yanı sıra hüküm altına alınan kar kaybına ilişkin ise tek bir cümlelik izahata dahi yer verilmediğini, eksik inceleme ile davanın kabul edildiğini, eksik inceleme ve hatalı değerlendirme neticesinde hükmolunan tazminatın kaldırılması ve davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, Karar gerekçesinde feshin haklı olmadığına dayanak gösterilen bilirkişi raporlarının somut olmayan, hukuki irdeleme içermeyen raporlar olup; dosyaya sunulu tüm dilekçelerde ayrıntılı olarak bu raporlara itiraz edilmesine rağmen hükme esas alındığını, hükme esas alınan bilirkişi raporunda sadece komisyon oranları üzerinden hesaplama yapılmış olmakla denkleştirme tazminatına hak kazanabilmek için aranan diğer şartlar hiçbir şekilde değerlendirilmediğini, davacının tazminata hak kazandığı varsayımı ile hareket edilerek sadece rakamsal değerler üzerinden inceleme yapıldığını, portföy tazminatı ve hesabının somut olaya göre değerlendirilmesi gerektiği hususunun yargıtay kararları ile sabit bir husus olduğunu, salt rakamsal bir değerlendirme ile doğrudan karar verilememesi gerektiğini, feshin haklı ya da haksız fesih olup olmadığı değerlendirilerek haksız fesih var ise de kanunda aranan şartların gerçekleşip gerçekleşmediği değerlendirilip hüküm kurulması gerektiğini, Yerel mahkemece varılan kanaatin aksine davacı ile müvekkili şirket arasında akdedilen sözleşmenin; sözleşme hükümlerine ve kanuna uygun olarak haklı sebeplerle feshedildiğini,Dava konusu somut olayda acentelik sözleşmesi davacının kusuru ile feshedildiğini, davacı tarafından acentelik faaliyetinin gereği gibi yapılmadığından müvekkili şirket açısından haklı fesih şartları oluştuğunu, basiretli bir tacir gibi hareket etme yükümlülüğü altında bulunan davacının müvekkili şirketin menfaatlerini göz önünde tutarak poliçe üretmesinin istendiğini, sigorta şirketleri ticari şirketler olduğu için kazanç kaygısı taşıdığını, bu nedenle bahsedilen durum acentelik sözleşmesinin feshi için haklı sebep oluşturduğunu, müvekkili şirket acentelik sözleşmesini haklı sebeple feshettiğinden, acentenin denkleştirme tazminatı talebinin mesnetsiz olduğunu, (YARGITAY 11. H.D. 2015/6733 E. , 2016/735 K.)TTK MD 122/3 gereğince haklı sebeple fesih hallerinde denkleştirme talebinde bulunulamayacağını; kabul anlamına gelmemekle birlikte feshin haklı nedene dayanmaması halinde dahi kanunen aranan amir şartların dava konusu somut olay açısından oluşmaması nedeniyle portföy tazminatına hak kazanılmasının mümkün olmadığını, davacı tarafın müvekkiline müşteri çevresi kazandırıldığını, kazandırılan müşteri çevresi sebebiyle önemli menfaat edildiğini ve somut olayın şartları gereği tazminat ödemesinin hakkaniyete uygun düştüğünü ispatla yükümlü olmasına rağmen bu hususları ispat edemediğini, mahkemece kanunda belirtilen bu şartların hiçbir şekilde irdelenmeden hüküm oluşturulmadığını,Acentelik sözleşmesinin haklı sebeple sona erdiğini, denkleştirme tazminatı için gerekli olan diğer şartların da somut olay açısından söz konusu olmadığını, genel ispat kuralı uyarınca davacının ispat yükü altında olduğunu, yargıtay kararları uyarınca da davacı müvekkili şirkete kazandırdığı müşteriler nedeni ile müvekkili şirketin önemli menfaat elde ettiğini ve hakkaniyet gerektirdiği şartlarını ispat ile yükümlü olan davacı acente iddialarını temellendiremediğini, somut deliller ileri süremediğini, (YARGITAY 11. H.D. 2016/2170 E. , 2017/2780 K.)(Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2018 / 3414E., 2019 / 4977 K. Ve 27.06.2019T.) Davacı tarafından ilgili bedellere hak kazanmasının hakkaniyet gereği olduğu ya da davacının portföyü sayesinde müvekkilinin önemli menfaatleri olduğunu ispata yarar herhangi bir bilgi ve belge sunulmadığını, Davacının yoksun kalınan karı bulunmadığını,Yargılama kapsamında alınan bilirkişi ek raporunda davacı acentenin sözleşmenin feshinden dolayı gelir kaybına uğradığı gelir vergisi beyannamesine göre 2017 yılında 79.996,96TL kar beyan edilmiş iken 2018 yılında 34.396,45TL zarara dönüldüğü yani bir yılda 114.393,41TL zarara uğradığı tespiti yapıldığını ve bütün itirazlara rağmen işbu tespitin esas alınarak hüküm kurulduğunu, Bu noktada önemle belirtmek isteriz ki davacı acente ile müvekkili arasında akdedilen 12.12.2016 tarihli acentelik sözleşmesi 22.01.2019 yılında müvekkili tarafından haklı sebeple feshedilmek sureti ile sonlandırıldığını, yani davacı acente 2017 ve 2018 yıllarında müvekkili şirketin acentelik faaliyetini sürdürdüğünü, bilirkişi raporunda beyannameye dayalı olarak 2017 yılında kar beyan edilmesi, 2018 yılında ise karın zarara dönmesinin müvekkili şirketin fesih süreci ile nasıl bir ilgisi olduğu, müvekkili şirket ile akdedilen sözleşme sürecinde uğranılan zararın nasıl fesihten kaynaklandığının tespit edildiğinin anlaşılamadığını, salt bu hususun dahi kararın eksik inceleme ve hatalı değerlendirme neticesinde verildiğini gösterdiğini, Davacı acentenin yalnızca müvekkili şirket ile çalışmadığını, çoklu acente olarak faaliyet gösteren davacının zarara uğraması mümkün değil iken uğradığı iddia edilen zararın tamamının müvekkili şirket ile akdedilen acentelik sözleşmesinin feshinden kaynaklandığının ileri sürülmesinin hayatın olağan akışına aykırılık teşkil ettiğini,Mahkemece inceleme yapılmadan doğrudan beyannameye dayalı olarak acentenin zarara uğradığının kabul edildiğini ve uğradığı düşünülen zararın tamamının yoksun kalınan kar adı altında müvekkili şirkete yüklendiğini, yapılması gerekenin acentenin gerçekten fesih sebebi ile uğradığı zararın mevcut olup olmadığının değerlendirilmesi olduğunu, yapılacak değerlendirme ile öğreti ve doktrinde kabul gördüğü üzere aynı nitelikte iş bulana kadar geçen zamanda uğranılan zarar tespit edilmekte ve tespit edilen bedelin hüküm altına alındığını, (YARGITAY 11. Hukuk Dairesi Esas: 2015 / 8318 Karar: 2016 / 3472 Karar Tarihi: 30.03.2016 – YARGITAY 11. Hukuk Dairesi Esas: 2015 / 8486 Karar: 2016 / 3473)(11. Hukuk Dairesi 2015/462 E. , 2015/10260 K.)(YARGITAY 11. Hukuk Dairesi Esas: 2015 / 7753 Karar: 2016 / 1978 Karar Tarihi: 24.02.2016) Menfi ve müsbet zararın aynı anda tazmininin mümkün olmadığını, …, Acentelik Sözleşmesi’ni, davacı acentenin borca aykırı davranışlarından ötürü, haklı sebeple feshettiğini, davacı acentenin, sözleşmenin feshi sebebiyle tazminata hak kazanmasının mümkün olmadığını, davalı … ’nın tazminatla sorumlu tutulmasını gerektiren herhangi bir borca aykırı davranışının mevcut olmadığını, tazminat sorumluluğunun bu genel esası, Acentelik Sözleşmesi’nde de tekrarlandığını, Davacının tazminata hak kazandığının kabulü anlamına gelmemek kaydıyla; bilirkişilerce yıllık komisyon ortalaması esas alınarak portföy tazminatı olarak hesaplanan ve hükme esas alınan bedelin azami tutar olduğunu, nitekim kanunun ilgili maddesinde açıkça tazminatın komisyon ortalamasını geçemeyeceğinin belirtildiğini, mahkemece müvekkili menfaati ve acente kaybı hesaplanmalı akabinde ortaya çıkan değerlerin, hakkaniyet denetiminden geçirilmesi ve somut olayın kendine özgü şartlarına göre gereken indirimin veya artırımın değerlendirilerek tazminatın hesaplanması gerektiğini, Türk Ticaret Kanunu’nun 122. maddesinde öngörülen komisyon ortalaması üst sınır denetimi mahiyetinde olmakla nihai tutarın azami sınırı aşmaması gerektiğini bu nedenle davacının tazminata hak kazandığının kabulü anlamına gelmediğini, tutarın fahiş olduğunu, Yargılama kapsamında alınan bilirkişi raporlarında komisyon oranları üzerinden hesaplama yapılarak herhangi bir hakkaniyet indirimi uygulanmadan tazminat tutarı tespit edildiğini, yerel mahkemece de tespit edilen en yüksek tazminat tutarına hükmedildiğini, kabul anlamına gelmemek kaydıyla hesaplanan tazminat tutarından mahkemece hakkaniyet indirimi uygulanması gerektiğini, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, dosyanın istinaf mahkemesinde yeniden görülmesi mümkün değil ise hükmün kaldırılarak dosyanın yeniden karar verilmek üzere yerel mahkemeye gönderilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, taraflar arasında imzalanan acentelik sözleşmesinin davalı tarafından haksız olarak feshedildiği iddiasıyla denkleştirme (portföy) tazminatı, yoksun kalınan kazancın tazmini, teşvik komisyonu (rapel bedeli) istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Taraflar arasında 12/12/2016 tarihinde belirsiz süreli olarak akdedilen sigorta acenteliği sözleşmesi akdedilmiş, davacı aynı tarihli vekaletin tescilini müteakiben 11.01.2017 tarihinde faaliyetine başlamıştır. Davalı tarafça ilk olarak davacı muhataba Beşiktaş …. Noterliğinden gönderilen 06.10.2017 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarname ile sözleşmenin feshedileceği ihtar edilmiş ise de, sözleşmenin devam ettirildiği, ikinci kez davalı tarafça davacı muhataba Beşiktaş … Noterliğinden gönderilen 05.10.2018 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarname ile TTK. 121/1 maddesi ve Sigorta Acenteliği Yönetmeliğinin 15/3 maddesi gereğince iş bu ihtarnamenin tebliğinden itibaren 3 aylık sürenin sonunda sözleşmenin feshedileceği ihtaren bildirilmiş, söz konusu ihtarnamenin davacı muhataba 06/10/2018 tarihinde tebliğ edilmiş, Davalı tarafça davacı muhataba Beşiktaş … Noterliğinden gönderilen 22/01/2019 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarname ile davacı acentenin acentelik vekaletinden azledildiği, iş bu ihtarnameninde davacı muhataba 25/01/2019 tarihinde tebliğ edildiği anlaşılmıştır.Mahkemece fesih ihtarında davalının haklı bir sebebe dayanmadığı, feshin haksız olduğu belirtilerek alınan kök ve ek rapor doğrultusunda istinafa konu kararın verildiği anlaşılmıştır. Davalı vekilinin denkleştirme tazminatına yönelik istinaf sebepleri incelendiğinde, Genel olarak denkleştirme tazminatı, acentelik sözleşmesi sona erdikten sonra, bu ilişki devamı boyunca acentenin kişisel gayretiyle yarattığı müşteri çevresinden akidinin halen yararlanması, acentenin ise yararlanmaması nedeniyle uğradığı kaybın karşılığıdır. Acentelerin denkleştirme tazminatı istemlerine ilişkin düzenleme 6102 Sayılı TTK’nun 122 ince maddesinde yer almakta olup, sigorta acentelerinin denkleştirme tazminatı istemleri 5684 sayılı Sigortacılık Kanununun 23/16 maddesinde ayıca hükme bağlanmıştır.Acentenin portföy tazminatı talep edebilmesi için dört koşulun gerçekleşmesi gerekir: 1-Acentelik sözleşmesinin denkleştirme talep edecek şekilde sona ermiş olması, 2-Acentelik sözleşmesi sona erdikten sonra müvekkilin, acentenin çabasıyla oluşturulan yeni müşteri çevresinden önemli menfaatler elde etmeye devam etmesi, 3-Sözleşmenin sona ermiş olması nedeniyle acentenin, müvekkiline devrettiği yeni müşteri çevresinden gelir elde etme imkanını kaybetmiş olması, 4-Acenteye denkleştirme ödenmesinin hakkaniyete uygun (hakkaniyetin bir gereği) olması ( Özge Ayan, Acentenin Denkleştirme Talep Hakkı, Seçkin Yayınları, Ankara 2008, s. 146 vd; Arslan Kaya, Ticaret Kanunu Şerhi- Birinci Kitap Ticari İşletme- Yedinci Kısım-Acentelik, 2. Basım, İstanbul 2016, s.247 vd).Bu açıklamaya göre, mahkemece öncelikle bu dört koşulun gerçekleşip gerçekleşmediği tespit edilmelidir.Bundan sonra, koşulları varsa, alacağın hesaplanmasına geçilmelidir. Denkleştirme alacağının hesaplanma şekli konusunda mevzuatta bir formül verilmemiştir. Bu durumda karşılaştırmalı hukuktan ve 6102 sayılı TTK’nın 122. maddesindeki düzenlemeden ve Yargıtay uygulamasından hareketle bir hesaplama yöntemi uygulanmalıdır. Denkleştirme talebinin temelinde, davacı acentenin kendi çabasıyla oluşturduğu yeni müşteri çevresinin, sözleşme ilişkisi sona erdiğinde müvekkile devredilmiş olması ve bu yeni müşteri çevresinin ekonomik bir değerinin olması yatmaktadır. Bu nedenle, öncelikle oluşturulan yeni müşteri çevresinin tespiti yapılmalıdır. Acentenin göreve başladığı tarihte mevcut olan müşteri çevresi hariç, yeni oluşturulan müşteri çevresi belirlenmelidir.Bundan sonra hesaplama üç aşamada yapılır: Birinci aşamada, acentenin kendi çabasıyla kazandırdığı yeni müşteri çevresinden müvekkilin elde ettiği/ elde etmesi muhtemel menfaatler/gelirler hesaplanır. Daha sonra, acentenin yeni müşteri çevresiyle işlem yapamayacak olması nedeniyle uğradığı gelir kaybı hesaplanır. Bu kayıp, acentelik sözleşmesi devam etseydi, acentenin temel edimleri karşılığında elde edeceği ücret (provizyon) gelirleridir. Burada temel bir kural vardır: Müvekkilin menfaati, acentenin ücret kaybı kadardır. Bu nedenle, müvekkilin elde edeceği menfaatin, acentenin gelir kaybı kadar olduğu ilkesinden hareketle, öncelikle acentenin gelir kaybının hesaplanması uygun olacaktır. Bu hesaplama yapılırken, acentenin temel ediminin karşılığı olan ücretler esas alınmalı ve maliyetler düşüldükten sonraki net gelir esas alınmalıdır. Acenteye arızi olarak ödenen ücretler bu hesaplamada dikkate alınmamalıdır. Acentenin bir yıllık gelir kaybı bulunmalıdır.Gerek müvekkilin elde edeceği menfaat miktarının gerekse acentenin yoksun kaldığı toplam gelir miktarının hesaplanabilmesi için, yeni müşteri çevresinin müvekkille ne kadar süreyle ticari ilişkide bulunacağının, somut olayın özelliklerine göre tahmin edilmesi gerekir.Daha sonra, işin niteliğine ve acentelik ilişkisinin devam ettiği süredeki veriler dikkate alınarak, yıllık müşteri kayıp oranı belirlenir. Yeni müşterilerle müvekkilin tahmini ilişki süresi esas alınarak her yıl için belirlenen miktarlardan, müşteri kayıp oranında indirim yapılır. Her yıl için bulunan zararlar toplanır. Bulunan bu ham alacak üzerinden, acentenin denkleştirme alacağını peşin olarak alacağı düşünülerek, faiz indirimi yapılır ve birinci aşamadaki ham alacak bulunur.İkinci aşamada hakkaniyet denetimi yapılır. Bu aşamada üst sınır dikkate alınmaz. Somut olayın özelliklerine göre, hakkaniyet ilkesi gereğince alacak tutarında indirim veya artırım yapılabilir. Örneğin, müvekkilin markasının tanınmışlığı yeni müşteri çevresinin oluşumunda etkili olmuşsa, alacak miktarından uygun bir oranda indirim yapılmalıdır. Acente olağanüstü çaba göstermiş, önemli reklam ve tanıtım çalışmaları yapmışsa alacak miktarı hakkaniyet gereği artırılabilir. Hakkaniyet ölçüsü de uygulanarak, acentenin denkleştirme alacağı hesaplanmış olur.Üçüncü aşamada, hesaplanan denkleştirme alacağının, yasal üst sınırı aşıp aşmadığı denetlenir. Eğer üst sınırın altındaysa hesaplanan alacağa aynen hükmedilir; üst sınırı aşıyorsa, alacak tutarı üst sınıra indirilerek hüküm altına alınır. Denkleştirme talebinin üst sınırı, 6102 sayılı TTK’nın 122/2. maddesinde şöyle tanımlanmıştır: “Tazminat, acentenin son beş yıllık faaliyeti sonucu aldığı yıllık komisyon veya diğer ödemelerin ortalamasını aşamaz. Sözleşme ilişkisi daha kısa bir süre devam etmişse, faaliyetin devamı sırasındaki ortalama esas alınır”. Üst sınırın hesaplanmasında, ilk basamaktaki hesaplamadan farklı olarak, acentenin her türlü geliri hesaplamaya dahil edilmeli ve bürüt gelir esas alınmalıdır. Üst sınır acentenin alacak talebini sınırlayan bir düzenleme olduğundan, hesaplamanın bu şekilde yapılması hakkaniyete uygun olacaktır. Yukarıda açıklandığı üzere, hesaplama aşamalarla yapılmalı ve üst sınır denetimi en son yapılmalıdır. İlk derece mahkemesinin hükme esas aldığı raporda böyle bir hesaplama yapılmamış, sadece sözleşmenin yürürlükte kaldığı 25 aylık süreye isabet eden komisyon geliri hesaplanıp buna göre aylık komisyon geliri tesbit edilip, sonuç itibariyle 12 aylık süre alınarak bunun talep edilebilecek bir tazminat olduğu belirtilmiş ve sonuca gidilmiştir. Bu durumda ilk derece mahkemesinin denkleştirme alacağına ilişkin yaptığı inceleme hüküm vermeye elverişli değildir. Davalı vekilinin yoksun kalınan kara yönelik istinaf sebepleri incelendiğinde,Mahkemece, acentelik sözleşmesinin davalı tarafından haksız feshi nedeniyle davacının yoksun kalınan karın tahsili istemine ilişkin talebin kabulüne karar verilmiş ise de verilen hüküm gerekçesinde bu talebe ilişkin şartların oluşup oluşmadığı, bu alacak talebinin neye göre hesaplanıp hükmedildiğine ve denkleştirme tazminatı ile yoksun kalınan kar talebinin birlikte talep edilip edilmeyeceğine ilişkin gerekçe yazılmadığı görülmüştür.Kabule göre de, yerleşik Yargıtay içtihatları uyarınca, davacının aynı mahiyette bir işi ne kadar sürede bulabileceği gözetilerek, davacının bu süre zarfında elde edebileceği kar kaybına hükmetmek gerekirken yanılgılı değerlendirmeye dayalı, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir.Bu durumda mahkemece, yukarıdaki tesbitler doğrultusunda davacı ve davalı defterlerinde yapılacak inceleme sonucunda davalı vekilinin bilirkişi raporuna yönelik verdiği beyan dilekçesindeki itirazlarda değerlendirilmek suretiyle uzman bilirkişi heyetinden rapor alınıp sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir.Yukarıda izah edilen gerekçelerle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a.6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dosyanın davanın yeniden görülmesi için mahkemesine iadesine, karar verilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 20/05/2021 tarih ve 2020/163 Esas – 2021/398 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE,2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-İstinaf talep eden tarafından yatırılan istinaf karar harcının talep halinde iadesine, 4-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 14/12/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.