Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/1403 E. 2021/1312 K. 30.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1403
KARAR NO: 2021/1312
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 19/10/2020
DOSYA NUMARASI: 2020/687 Esas – 2020/768 Karar
DAVA: Alacak (Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 30/09/2021
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin kuracağı ve ortak olacağı şirketin ticari faaliyetlerinde kullanmak üzere 10/11/2017 tarihinde davalı şirketten 41.000,00 Euro karşılığında … epilasyon cihazı ile 3 adet cihaza ait epilasyon başlığı ve setlerini satın aldığını, söz konusu makinelerin gecikmeli olarak müvekkiline teslim edildiğini, ancak teslim edilen ürünlerin sürekli arıza yaptığını ve düşük performanslı olarak çalıştığını, bu süreçte satıcının süresi içinde gerekli ve yeterli hizmet vermemesi sebebiyle müvekkilinin gelir kaybına uğradığını, daha sonrasında üretici firmayla iletişime geçildiğini ve ürünlerin iadesinin alınmasının sağlanarak cihaz ve başlıkların yenisiyle değiştirileceğine ilişkin bildirim alındığını, 22/02/2020 tarihinde yeni olduğu iddia edilen cihazların müvekkiline teslim edildiğini, söz konusu ürünlerin satıcı ile birlikte incelendiğinde epilasyon cihazının kasasının görüntü olarak yeni durduğu, fakat fonksiyon kontrolü için bir süre çalışması gerektiğini, cihazın ayrılmaz parçası olan başlıklardan birisinin de … başlığının yenisinin gelmediğini, hatta tamir için alınan orijinal başlıkların da olmadığını, cihazın muhafaza kutusunun sprey boya ile boyanmak suretiyle yeni başlık görünümü verildiğini, kullanılmış eski bir başlık olduğunu, müvekkilinin maddi olarak büyük bir zarara uğradığını, davalı şirketin ayıplı olarak sattığı mal nedeniyle müvekkilinin zararının tazminine yanaşılmadığını, bu nedenle müvekkili adına TBK’nun 227 maddesi uyarınca sözleşmeden dönme suretiyle müvekkili tarafından ödenen bedelin iadesini, protokolden doğmuş olan cezai şartı ve uğradığı zarara ilişkin tazminat talep etme zaruriyeti oluştuğunu bildirerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davanın kabulüne, sözleşmeden dönme suretiyle TMK 227 maddesinin 1. Fıkrası uyarınca müvekkili tarafından ödenen bedelin şimdilik 10,00 Eurosunun ödeme tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte davacı müvekkiline iadesine, sözleşme nedeniyle müvekkilinin uğramış olduğu zararın şimdilik 10,00 Eurosunun ayıp ihbarı tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte tahsiline, ihtiyati haciz talebinin kabulüne, 01/03/2018 tarihli protokol uyarınca doğmuş cezai şartın şimdilik 10,00 Eurosunun ayıp ihbarı tarihinden itibaren işleyecek ticari faiz ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 19/10/2020 tarih ve 2020/687 Esas – 2020/768 Karar sayılı kararı ile; “…. Belirsiz alacak davasının , davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını ya da değerini, tüm ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği, yada imkansız olduğu hallerde açılabileceği, aksi halde belirsiz alacak davası açılamayacağı, yani talep konusunun miktar olarak taraflar arasında açık ve belirli olması halinde belirsiz alacak davası açılamayacağı, belirsiz alacak davası açılmasında bu gibi hallerde hukuki yarar bulunmadığı ve hukuki yararın HMK 114 maddesinde dava şartı olarak düzenlendiği dava şartı noksanlığının giderilebilir bir noksanlık olmadığı düzenlenmiştir. Yukarıda ayrıntılı izah edildiği üzere ve dosyamızda bir örneği de bulunan Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 2016/13069E. – 2018/1377 K. sayılı ilamında belirtildiği gibi, davacının alacağını küçük parçalara bölerek her bir parça için ayrı kismi dava açmasında korunmaya değer hukuki yarar olmadığı gibi , böyle bir davranış hakkın kötüye kullanılması olarak nitelendirileceğinden , davanın esasa girilmeden mesmu olmadığı için reddi gerekmektedir.Öte yandan alacağın miktarı açıkça belli olup, bu hususta sunulan fatura içeriklerine göre, bunun belirlenebildiği ve davacı yanca belirlenir hale getirildiği açık olmakla, artık yukarıda emsal verilen Yargıtay 11. HD nin kararına göre hukuki yarar dava açıldığı anda var olmadığından , sonradan harcın tamamlatılması ile giderilemeyeceği ve bu sebeple hukuki yarar dava şartı yokluğundan reddinin gerektiği anlaşılmıştır. Tüm bu incelemeler ve dosya kapsamı uyarınca belirsiz alacak davası açmakta hukuki yarar bulunmadığı, davanın HMK 114/h 115/2 maddesi uyarınca hukuki yarar dava şartı yokluğundan usulden reddine karar vermek gerekmiştir …. ” gerekçeleri ile; 1-Kısmi davanın (HMK 109/2 ) un AYM tarafından iptal edilmiş olması nazara alınarak davanın HMK ‘nun 114/h 115/2 maddeleri gereğince hukuki yarar dava şartı yokluğundan usulden REDDİNE, karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Yerel mahkeme kararının eksik ve hatalı inceleme içermekte olduğunu, Yerel Mahkemenin gerekçeli kararındaki, belirsiz alacak davası açmakta hukuki yarar bulunmadığı, davanın HMK 114/h, 115/2 maddeleri uyarınca hukuki yarar dava şartı yokluğundan usulden reddine karar vermek gerektiği yönündeki tespitinin kabul edilemeyeceğini, Davayı kısmi dava olarak açtıklarını, bu nedenle mahkemece verilen ret kararına dayanak olarak gösterilen ” Belirsiz alacak davası açmakta hukuki yarar bulunmadığı” gerekçesinin somut durumla uyuşmadığı gibi usul ve yasaya da aykırı olduğunu, 6100 SAYILI HMK KISMİ DAVA BAŞLIKLI MADDE 109- (1) Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir. (2) (Mülga: 1/4/2015-6644/4 md.) (3) Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hâli dışında, kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU ESAS: 2015/ 22-1052 KARAR: 2015 / 1612 KARAR TARİHİ: 17.06.2015 ” Kısmi dava, alacağın yalnızca bir bölümü için açılan dava olarak tanımlanmaktadır. Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden doğmuş olması ve alacağın şimdilik belirli bir kesiminin dava edilmesi gerekir. Diğer bir söyleyişle, bir alacak hakkında daha fazla bir miktar için tam dava açma imkanı bulunmasına rağmen, alacağın bir kesimi için açılan davaya, kısmi dava denir. Kısmi dava açılabilmesi için talep konusunun bölünebilir olması gerekli olup, açılan davanın kısmi dava olduğunun dava dilekçesinde açıkça yazılması gerekmez. Dava dilekçesindeki açıklamalardan davacının alacağının daha fazla olduğu ve istem bölümünde fazlaya ilişkin haklarını saklı tutması ya da alacağın şimdilik şu kadarını dava ediyorum demesi, kural olarak yeterlidir (Yargıtay HGK 02.04.2003 gün ve 2003/4-260 Esas 271 K. sayılı ilamı; Pekcanıtez; H./Atalay M./Özekes M.; Medeni Usul Hukuku, 12. Bası, s. 320; Kuru/Arslan/Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, 22. Bası, s. 286). Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda açıkça kısmi dava düzenlenmediği halde, söz konusu Kanunun yürürlükte olduğu dönemde de kısmi dava açılması mümkün bulunmaktaydı. Çünkü, alacak hakkının bir bölümünün dava edilip geriye kalan kısmının ikinci bir dava ile istenmesini engelleyen bir hüküm bulunmamaktaydı. Kısmi dava, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 109.maddesinde ise, ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Anılan maddenin birinci fıkrasında; talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmının da dava yoluyla ileri sürülebileceği; İkinci fıkrasında ise; talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamayacağı belirtilmiştir. Bununla birlikte ikinci fıkra 01.04.2015 tarih ve 6644 sayılı Kanunun 4.maddesi ile yürürlükten kaldırılarak alacağın taraflar arasında tartışmasız ve belirli olup olmadığına bakılmaksızın kısmi dava açılması olanağı sağlanmıştır.”
YARGITAY 13.HUKUK DAİRESİ ESAS: 2016/ 9439 KARAR: 2016 / 20193 KARAR TARİHİ: 03.11.2016 ”Dava, kısmi alacak istemine ilişkindir. Kural olarak alacaklı, alacağının tümü için dava açmak zorunda olmayıp, alacağının belli bir bölümünü dava konusu yapabilir. Zira; hiç kimse kendi lehine olan davayı (tam dava) açmaya zorlanamaz.(HMK m.24/2)…” Yine yerel mahkemenin gerekçeli kararındaki ”kısmi davanın (HMK 109/2 ) un AYM tarafından iptal edilmiş olması” tespitinin de hatalı olduğunu, kısmi davanın hukukumuzda uygulaması devam eden bir dava türü olduğunu ve iptalinin söz konusu olmadığını, Yerel Mahkemenin gerekçeli kararındaki tespitin aksine kısmi dava değil kısmi davayı konu alan HMK 109. maddenin 2. Fıkrasının 11.04.2015 tarihli, 29323 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 01.04.2015 tarihli 6644 numaralı Yargıtay Kanunu ile Hukuk Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 4. maddesi ile yürürlükten kaldırıldığını, yürürlükten kaldırılan söz konusu fıkranın, “Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamaz.” şeklinde olduğunu, Dolayısıyla talep konusunun miktarı ister tartışmalı ister belirli olsun kısmi dava açılabileceğini, Tüm bu nedenlerle hukuki yarar dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddedilmiş olmasının hatalı olup bozmayı gerektirmekte olduğunu, – Müvekkilin kuracağı ve ortak olacağı şirketin ticari faaliyetlerinde kullanılmak üzere, 10.11.2017 tarihinde, … LTD. ŞTİ.’den 41.000,00 Euro karşılığında … epilasyon cihazı ile 3 adet cihaza ait epilasyon başlığı ve setlerini satın aldığını, müvekkilin satın aldığı mallara karşılık 41.000,00 Euro bedel ödemiş olduğunu, Söz konusu makinelerin gecikmeli olarak müvekkile teslim edilmiş olduğunu, ancak teslim edilen ürünlerin sürekli arıza yaptığını ve düşük performanslı olarak çalıştığını, bu süreçte satıcının süresi içerisinde gerekli ve yeterli hizmet vermemesi sebebiyle, müvekkilin gelir kaybına uğradığını, daha sonrasında üretici firmayla iletişime geçildiğini ve ürünlerin iade alınması sağlanarak, cihaz ve başlıkların yenisiyle değiştirileceğine ilişkin bildirim alındığını, 22.02.2020 tarihinde yeni olduğu iddia edilen cihazların müvekkile teslim edildiğini, Söz konusu ürünler Satıcı ile birlikte incelendiğinde, aşağıdaki hususların tespit edildiğini ve tutanak ile kayıt altına alındığını, – Epilasyon cihazının kasasının görüntü olarak yeni durduğu; fakat fonksiyon kontrolü için bir süre çalışması gerektiği, – Cihazın ayrılmaz parçası olan başlıklardan birisi … başlığının yenisinin gelmediği, hatta tamir için alınan orijinal başlıkların da olmadığı, cihazın muhafaza kutusunun sprey boya ile boyanmak suretiyle yeni başlık görünümü verildiği, kullanılmış eski bir başlık olduğu, – Cihazın ayrılmaz parçası olan başlıklardan … başlığının yenisinin gelmediği, hatta tamir için alınan orijinal başlıkların da olmadığı, cihazın muhafaza kutusunun sprey boya ile boyanmak suretiyle yeni başlık görünümü verildiği, kullanılmış eski bir başlık olduğu, – Cihazın ayrılmaz parçası olan başlıklardan … başlığın Satıcı tarafından getirilmemiş olduğu hususlarının tespit edildiğini ve açıklama olarak da … başlığı cihaza takılmadığında çalışmadığı bilgisinin yazıldığını, Tespit edilen ayıplar nedeniyle, Satıcı, üretici firmayla iletişime geçtiğini, 15.03.2020 tarihinde cihazların yenileriyle değiştirileceğini bildirmişse de, müvekkile hiçbir şekilde mal teslimi yapılmadığını, bu nedenle müvekkilin 27.03.2020 tarihinde hem satıcıya hem de üretici firmaya, sözleşmeden döndüğünü, malları teslim etmeye hazır olduğunu, ödediği bedelin iadesini ve uğradığı zararın giderilmesi gerektiğini ihtiva eden bir ihtarname gönderdiğini, ancak müvekkile hiçbir cevap da verilmediğini, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 219. “Ayıptan Sorumluluk” başlıklı maddesinde; “Satıcı, alıcıya karşı herhangi bir surette bildirdiği niteliklerin satılanda bulunmaması sebebiyle sorumlu olduğu gibi, nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan, kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan maddi, hukuki ya da ekonomik ayıpların bulunmasından da sorumlu olur. Satıcı, bu ayıpların varlığını bilmese bile onlardan sorumludur. ” hükmü amir olduğunu, davalı tarafından satılan ürünlerin ayıplı olduğunu ve bu hususun defalarca davalılara bildirildiğini, buna rağmen hiçbir çözüm sağlanamadığını, bu nedenle davacı ile davalılar arasında imzalanan 01.03.2018 tarihli protokol hükümleri uyarınca cezai şart tutarının muaccel olduğunu, Kendileri tarafından 23.07.2020 tarihinde davalılarla anlaşma sağlamak amacıyla, Bakırköy Arabuluculuk Bürosu’na 2020/3678 Büro Dosya, 2020/66796 Arabuluculuk numarasıyla başvuru yapıldığını, arabuluculuk görüşmelerinin anlaşamama ile sonlandığını, Türk Borçlar Kanunu’nun 227. “Alıcının Seçimlik Hakları” başlıklı maddesinde; “Satıcının satılanın ayıplarından sorumlu olduğu hâllerde alıcı, aşağıdaki seçimlik haklardan birini kullanabilir: 1. Satılanı geri vermeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönme. 2. Satılanı alıkoyup ayıp oranında satış bedelinde indirim isteme. 3. Aşırı bir masrafı gerektirmediği takdirde, bütün masrafları satıcıya ait olmak üzere satılanın ücretsiz onarılmasını isteme. 4. İmkân varsa, satılanın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesini isteme. Alıcının genel hükümlere göre tazminat isteme hakkı saklıdır. Satıcı, alıcıya aynı malın ayıpsız bir benzerini hemen vererek ve uğradığı zararın tamamını gidererek seçimlik haklarını kullanmasını önleyebilir. Alıcının, sözleşmeden dönme hakkını kullanması hâlinde, durum bunu haklı göstermiyorsa hâkim, satılanın onarılmasına veya satış bedelinin indirilmesine karar verebilir. Satılanın değerindeki eksiklik satış bedeline çok yakın ise alıcı, ancak sözleşmeden dönme veya satılanın ayıpsız bir benzeriyle değiştirilmesini isteme haklarından birini kullanabilir.” hükmünün amir olduğunu, İhtiyati haciz istemlerine ilişkin olarak; Davalı şirketin mal kaçırma ihtimalinin söz konusu olduğunu, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 257. “İhtiyati Haciz Şartları” başlıklı maddesinde; “Rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı, borçlunun yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır ve taşınmaz mallarını ve alacaklariyle diğer haklarını ihtiyaten haczettirebilir. Vadesi gelmemiş borçtan dolayı yalnız aşağıdaki hallerde ihtiyati haciz istenebilir: 1 – Borçlunun muayyen yerleşim yeri yoksa; 2 – Borçlu taahhütlerinden kurtulmak maksadiyle mallarını gizlemeğe, kaçırmağa veya kendisi kaçmağa hazırlanır yahut kaçar ya da bu maksatla alacaklının haklarını ihlâl eden hileli işlemlerde bulunursa; Bu suretle ihtiyati haciz konulursa borç yalnız borçlu hakkında muacceliyet kesbeder.” hükmünün amir olduğunu, İşbu hüküm uyarınca davalı şirket aleyhine ihtiyati haciz kararı verilmesini talep ettiklerini, Açıklanan nedenlerle; müvekkilinin maddi olarak büyük bir zarara uğradığını, davalı şirketlerin, ayıplı olarak sattıkları mal nedeniyle müvekkilin zararını tazmine yanaşmadığını, bu nedenle müvekkil adına TBK’nın 227. maddesi uyarınca sözleşmeden dönme suretiyle müvekkil tarafından ödenen bedelin iadesini, protokolden doğmuş olan cezai şartı ve uğradığı zarara ilişkin tazminat talep etme zarureti hasıl olduğunu, Tüm bu sebeplerle yerel mahkemece davanın reddi yönünde verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu beyanla; Açıklanan ve re’sen göz önüne alınacak nedenlerle; – İstinaf başvurularının kabulüne, – Yerel Mahkemece verilen kararın usul ve esastan incelenerek kaldırılmasına, – Yeniden yapılacak yargılama sonucunda davanın kabulüne, – İhtiyati haciz taleplerinin kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, taraflar arasında imzalanan 10/11/2017 tarihli satış sözleşmesinden dönüldüğü iddiasıyla ödenen bedelin şimdilik 10,00 EURO’sunun, sözleşme nedeniyle uğranılan zararın şimdilik 10,00’sunun, 01/03/2018 tarihli protokol uyarınca doğmuş cezai şartın şimdilik 10,00 EURO’sunun ticari fiziyle birlikte ödenmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, Kısmi davanın (HMK 109/2 ) un AYM tarafından iptal edilmiş olması nazara alınarak davanın HMK ‘nun 114/h 115/2 maddeleri gereğince hukuki yarar dava şartı yokluğundan usulden REDDİNE, karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Davanın, HMK’nın 107. Maddesinde düzenlenen belirsiz alacak davası olarak açılmadığı, HMK. 109 Maddesinde düzenlenen kısmi dava olarak açıldığı tesbit edilmiştir.Hukuk Genel Kurulu’nun 17.06.2015 gün ve E:2015/22-1052, K:2015/1612 sayılı kararında vurgulandığı üzere kısmi dava, alacağın yalnızca bir bölümü için açılan dava olarak tanımlanmaktadır. Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden doğmuş olması ve alacağın şimdilik belirli bir kesiminin dava edilmesi gerekir. Diğer bir söyleyişle, bir alacak hakkında daha fazla bir miktar için tam dava açma imkânı bulunmasına rağmen, alacağın bir kesimi için açılan davaya ”kısmi dava” denir. Kısmi dava 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 109. maddesinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Anılan maddenin birinci fıkrasında talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmının da dava yoluyla ileri sürülebileceği; ikinci fıkrasında ise talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamayacağı belirtilmiştir. Bununla birlikte ikinci fıkra 01.04.2015 tarih ve 6644 sayılı Kanunun 4.maddesi ile yürürlükten kaldırılarak kısmi dava açılması olanağı sağlanmıştır. (Yargıtay HGK’nın 2016/22-1550 E., 2020/42 K; 2016/(7)22-1107 E., 2020/16 K.; 2018/22-1122 E., 2019/1413 K. Sayılı ve daha pek çok kararları bu yöndedir.) Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir durumda olduğundan davacı, talep konusunun sadece bir kısmı hakkında hüküm elde etmek üzere bir dava açabilir (HMK m. 109). Böyle bir durumda, mahkeme, davacının hakkının aslında daha fazla olduğunu tespit etse bile, taleple bağlılık kuralı gereği davada talep sonucu olarak gösterilen miktarı aşacak şekilde karar veremez (Karaslan Varol , Medeni Usul Hukukunda Hakimin Davayı Aydınlatma Ödevi, Ankara 2013, s. 90). Buna göre, davacı para alacağını talep ettiğinden ve para alacakları nitelikleri itibarıyla bölünebilir olduğundan davacının alacağının bir kısmını dava yoluyla talep etmesi mümkündür. Mahkemece kısmi davanın (HMK 109/2 ) un AYM tarafından iptal edildiği gerekçesi ile kısmi dava açılamayacağı belirtilerek davanın usulden reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur. Dairemizce davacı istinaf sebepleri mahkemenin kabul ve gerekçesine yönelik değerlendirilmiş olup davacının ihtiyati haciz talebi yerel mahkemece değerlendirilmediğinden ve bu talebin öncelikle yerel mahkemece değerlendirilmesi gerektiğinden davacının ihtiyati haciz talebine ve davanının esasına yönelik istinaf sebepleri dairemizce değerlendirilmemiştir. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, HMK’nın 353/1-a.4 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın yeniden görülmesi için dosyasının mahkemesine iadesine karar verilerek, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 19/10/2020 tarih ve 2020/687 Esas – 2020/768 Karar sayılı kararının HMK’ nın 353/1-a4 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dava dosyasının mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 162,10.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 59,30.TL istinaf karar hacının talep halinde davacıya iadesine, 3-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 4-Artan gider avansı olması halinde avansı yatıran tarafa iadesine, 5-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 30/09/2021 tarihinde HMK’nın 353/1-a4 maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.