Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/1328 E. 2023/1809 K. 23.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1328 Esas
KARAR NO: 2023/1809 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2017/708 Esas – 2021/313 Karar
TARİHİ: 07/04/2021
DAVA: İtirazın İptali (Şirket Hisse Devrinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 23/11/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; davalının dava dışı özel hastane işleten … A.Ş.’de bulunan nama yazılı paylarını 100.000 TL bedel karşılığında müvekkiline devrettiğini, sonrasında davalı tarafından zaman zaman sermaye artışı ve hastane işletmesi için gerekli olduğundan bahisle bir miktar paralar istendiği ve müvekkilince ödendiğini, ancak gerek hisse devri gerekse de hastane yatırım işlerinin bir türlü tamamlanamadığını, bunun üzerine müvekkilinin sözleşmeyi feshettiğini, davalının aldığı bedeller yönünden sebepsiz zenginleştiğini, bu nedenle hakkında icra takibi başlatıldığını, davalının takibe haksız olarak itiraz ettiğini beyanla ödenen bedellerin iadesi için başlatılan takibe vaki olmuş itirazların iptaline, takibin devamına, davalı aleyhine asgari % 20 inkar tazminatına hükmedilmesi ile yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesi ile; davacı tarafından ödenen bedellerin hisse devir bedeli ile hissedar olmasına bağlı olarak üstlendiği yükümlülükleri yerine getirebilmek adına şirket masraflarının karşılanabilmesi için gönderildiğini, müvekkilinin bu bedelleri şirket hesabına yatırdığını, dava dışı şirketin de gönderilen paraları ihtiyaçların karşılanması için kullandığını, davacının müvekkili ile ilgilisi olmayan çeklere dayalı ödemelerin de iadesini talep ettiğini, öte yandan söz konusu hisselerin 10/12/2016 itibariyle davacı uhdesine geçtiğini, müvekkilinin akdi yükümlülüklerini yerine getirdiğini, sözleşme tarihi ile dava arasında 2 yıl olduğunu, şirketin kar edemeyeceğini anlayınca davacı tarafın kötü niyetli olarak eldeki bu davayı açtığını beyanla davanın reddine, davacı aleyhine %20 oranında kötü niyet tazminatına hükmedilmesi ile yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi’nin 07/04/2021 tarih ve 2017/708 Esas – 2021/313 Karar sayılı kararında;”Dava; çıplak pay devrine dair temlik işleminden dönüldüğü iddiası ile ödenen devir bedelinin iadesi ve sermaye artırımı ile hastane yapım işi için ödenen avansların iadesi için başlatılan takibe davalı borçlu tarafından vaki olmuş itirazın İİK’nın 67/1 maddesi gereğince iptali istemine ilişkindir. Anonim şirket payları senede bağlanmadığında bunlar “çıplak pay” adını alır. Kural olarak, payların senede bağlanması zorunlu değildir. Çıplak payların devri, kıymetli evrak hukukuna göre değil, borçlar hukuku kaidelerine göre gerçekleşir. Çıplak payın karşılığı (özellikle nakit karşılığı çıkarılmışsa) tamamen ödenmişse, devir için yazılı bir temlik sözleşmesi gerekir. Karşılığı tamamen ödenmemişse, bu devir şirkete karşı borçlunun değişmesine de sebep olacağından, borcun nakli ile ilgili temel ilke de devreye girecektir. Borcun nakli, alacaklının “alacaklı burada şirket” açık veya zımni onayı ile gerçekleşir. Şirket onay vermeden bu tarz bir devir gerçekleşemez. (Yasal Bağlam TTK md. 491) Her iki ihtimalde de bu devrin şirket pay defterine kaydının gerçekleşmesi gerekmekle birlikte kurucu işlem alacağın temliki işlemi olup, pay defterine kayıt açıklayıcı niteliktedir. Bir başka söyleyişle çıplak payın adi yazılı sözleşme ile devri alacağın temliki hükümlerine tabi olup, gerçekleştiği anda pay devrinin gerçekleştiği ve alacağın temliki tasarruf işlemi olduğundan akit yapılmakla davacı artık pay sahibi haline gelmiştir.Somut olayda, yanlar arasındaki devir protokolünde devir bedellerinin ödenmesine karşılık davalı tarafından şirket çıplak paylarının davacıya devredildiği, ancak şirket pay defterine bu durumun işlenmeyeceği, ortaklık ilişkisinin gizli ortaklık biçiminde olacağı kararlaştırılmıştır. Davalının ise buna rağmen şirkete bildirimde bulunarak davacının yeni pay sahibi olduğundan bahisle davacıyı hissedar olarak pay defterine işlenmesini sağladığı görülmektedir. Yukarıda da belirtildiği üzere davacı esasında adi yazılı temliknamenin imzalandığı anda dava dışı anonim şirketin pay sahibi sıfatını iktisap etmiştir. Yani tasarruf işlemi gerçeklemiştir. Oysa davanın temeli ise davalının hisse senetlerinin teslim edilmemesine ve yapılması umulan işlerin gerçekleşmemesine bağlanmıştır. Her ne kadar bilirkişi raporunda pay devrinin şirkete bildirilerek protokolün ihlal edildiğinden bahisle dönmenin koşulları oluştuğu gerekçesiyle pay bedelinin iadesinin istenebileceği belirtilmişse de bu görüşe katılmak mümkün değildir. Zira pay defterine devir yeni pay sahibi işletilmeyeceği yönündeki taahhüdün pay devir sözleşmesinin esaslı unsuru olduğu anlaşılamadığı gibi bu hükmün ihlali halinde payların iade edileceğine veyahut sözleşmeden dönüleceğine dair herhangi bir yaptırım da öngörülmüş değildir. Hal böyleyken bu ihlalin karşılığında sözleşmeden dönme değil, olsa olsa pay defterine kayıt ile bağlantılı olarak uğranıldığı iddia edilen maddi zararların tazmini gündeme gelebilir. Bu ise dava konusu değildir. Kaldı ki, esasen davacı da dava dilekçesinde açık bir şekilde davasını pay sahipliğinin şirket defterine işlenmesine dayandırmamıştır. Diğer yandan, yukarıda izah edildiği üzere sübut kesbettiği aşikâr olan pay devri işleminin iptali ve davalıya geri döndürülmesi de dava konusu yapılmamıştır. Sonradan şirket işlerinde umulan verimin ve karlılığın sağlanamaması pay devrinin iptalini doğurmaz. Çünkü bu yönde bir bozucu şart ön görülmemiştir. Dolayısıyla, hisse devir bedellerinin iadesi talebi yerinde görülmemiştir.Davacı vekilince, sermaye artışına ihtiyaç duyulduğundan ve hastane işletme masrafları için gerekli olduğundan bahisle yapılan ödemelerin de iadesi istenmiştir. Davalı ise yanıt dilekçesinde, yapılan ödemelerin davacının iddia ettiğinin aksine şirket ihtiyaçları doğrultusunda verildiğini ve şirkete aktarıldığını bir kısım çeklerle ise hiç bir bağlantılarının olmadığını savunmuştur. Davalının bu savunması vasıflı ikrar (gerekçeli inkar) niteliğindedir Vasıflı ikrar ise bölünemez. Vakıayı ileri süren taraf ispatla mükelleftir. Gerekçeli inkar edene böyle bir yükümlülük yüklenemez. (Dr. Mustafa Kılıçoğlu, Hukuk Muhakemeleri Kanunu El Şerhi, Legal Yayıncılık, 1. Bası, Şubat 2012, s.811) Somut olayda davacı hisse bedeli dışındaki ödemelerin hastane işi ve sermaye arttırımı için verildiğini ve ödemelerin sebepsiz kaldığını ispat etmekle mükelleftir. Ancak bu yönde herhangi bir yazılı delil sunulamamış olup bu yönden de dava ispatlanamamıştır. Kaldı ki, 25/04/2016 günlü 49.990 TL bedelli ve 27/05/2016 günlü 50.000 TL bedelli ödemeler dava dışı … isimli şahsılara yapılmıştır.” gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş ve verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; davalının İstanbul Ticaret Sicil Memurluğu’na tescilli bulunan özel hastanede işletmecilik yaptığını, davalının … A.Ş.’ de mevcut nama yazılı hisselerini davacıya devrettiğini ve 100.000 TL bedelini peşin olarak tahsil ettiğini, bundan sonra zaman zaman sermayenin arttığını, beraberinde ise hastanenin işletmesi için gerekli olduğunu söyleyerek belirli miktarda para talep ettiğini, davalı tarafından talep edilen bu paraların müvekkili davacı tarafından ödendiğini ve yapılan her ödeme dekontuyla beraber bilirkişi incelemesine sunulduğunu, böylece müvekkilinin davalıya anonim şirket hisse devri için toplam olarak 235.990,00 TL ödeme yaptığını, yapılan ödemelere rağmen şirket hisse devir işleminin gerçekleşmediğinin ve hastane yatırımının bir türlü tamamlanmadığının görüldüğünü, sözleşmenin gereklerinin yerine getirilmediği ve bundan dolayı daha fazla mağduriyet yaşamamak adına hisse devrine ilişkin sözleşmenin feshini talep ettiğini ancak talebe olumlu yanıt alamayınca davalıya yaptığı tüm ödemeler sebepsiz kaldığından bahisle iade istediğini, iade talebine de karşılık alamayınca icra takibi başlatmak mecburiyetinde kalındığını;Müvekkilinin 20.04.2017 tarihinde davalı aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile Anonim Şirket Hisse Devri Sözleşmesinin feshedilmesinden kaynaklanan sözleşme bedeli alacağına ilişkin icra takibi başlattığını, gerekçeli kararda belirtilen sebebin aleni bir şekilde yanlış değerlendirildiğini, insanın doğası ve iş yoğunluğu dolayısıyla ufak maddi hatalar yapılabildiğini, mahkemenin gerekçeli kararda ”…Davacı vekilince, sermaye artışına ihtiyaç duyulduğundan ve hastane işletme masrafları için gerekli olduğundan bahisle yapılan ödemelerin de iadesi istenmiştir. Davalı ise yanıt dilekçesinde, yapılan ödemelerin davacının iddia ettiğinin aksine şirket ihtiyaçları doğrultusunda verildiğini ve şirkete aktarıldığını bir kısım çeklerle ise hiçbir bağlantılarının olmadığını savunmuştur. Davalının bu savunması vasıflı ikrar niteliğindedir. Vasıflı ikrar ise bölünemez. Bakıayı ileri süren taraf ispatla mükelleftir. Gerekçeli inkar edene böyle bir yükümlülük yüklenemez…” ”…Davacı vekilince, sermaye artışına ihtiyaç duyulduğundan ve hastane işletme masrafları için gerekli olduğundan bahisle yapılan ödemelerin de iadesi istenmiştir. Davalı ise yanıt dilekçesinde, yapılan ödemelerin davacının iddia ettiğinin aksine şirket ihtiyaçları doğrultusunda verildiğini ve şirkete aktarıldığını bir kısım çeklerle ise hiçbir bağlantılarının olmadığını savunmuştur. Davalının bu savunması vasıflı ikrar niteliğindedir. Vasıflı ikrar ise bölünemez. Bakıayı ileri süren taraf ispatla mükelleftir. Gerekçeli inkar edene böyle bir yükümlülük yüklenemez…” hükmünü kurduğunu, tam da bu noktada karşı tarafın ikrar ettiği bu hususun iddiaların olduğu gibi kabul edilmesinin yani ikrarın niteliğinin basit ikrar olduğunu;Dava dilekçesinde 2 numaralı açıklamalarında ”…Bundan sonra davalı …, zaman zaman sermaye artışı yapıldığını ve/veya hastane işletmesine gerekli olduğunu söyleyerek paralar talep etmiş ve davacı …, istenilen bu paraları da ödemiştir….” hususuna yer verdiklerini, akabinde davalı tarafın cevap dilekçesinin 3 nolu açıklamasında; ”Dilekçede belirtilen paraların; bir kısmı hisse devri bedeli olarak müvekkile ödenmiş, bir kısmı şirket ihtiyaçlarını karşılamak adına müvekkile gönderilmiş fakat müvekkil tarafından şirkete gönderilmiştir…” hususundan bahsettiğini, yine davalı tarafla müvekkili arasında yapılan ”Anonim Şirket Hisse Devri Sözleşmesi”nin devir eden beyanları incelendiğinde şirketin devir tasfiyesi için çek aldığının açık olduğunu, davalı tarafın müvekkilince yapılan ödemelerin şirketin ihtiyaçları dolayısıyla aldıklarını hem dava öncesi sözleşmede, hem de dava sonrası verilen cevap dilekçelerinde ikrar ettiğini, müvekkilinin istemde bulunmasına rağmen kendi üzerine düşen edimini yerine getirmemesi dolayısıyla sözleşmeden döndüğünü ve dolayısıyla karşı tarafın aldığı her bir ödeme ve çekler kendisinde kaldığı için sebepsiz zenginleşme hükümlerine girdiğini, sebepsiz zenginleşme dolayısıyla da ikrar edildiği gibi verilen ödemelerin sebepsiz zenginleşme hükümlerince iade edilmesi gerektiğini; Tehvil yoluna başvuran davalı tarafın bu işlemde başarılı olduğunu, davalı vekilinin cevap dilekçesinin 3 numaralı kısmında “müvekkile ait hisselerin devir ve teslim edileceğine dair bir hükme yer verilmemiştir” dediğini, fakat ihtarnamesinde dilekçenin tam tersine istemde bulunanın kendi müvekkili olduğunu, hukuku yanıltmaya yönelik saiklerinin olduğunun ve işlerine geldiği gibi işlem yaptıklarının açık olduğunu;Davalı tarafın dilekçelerinde ”şirket kötüye gidince sözleşmeden dönmek istemişlerdir” demesine rağmen iddia ettikleri şeyi yapanın yine kendisi olduğunu, 10.02.2016 tarihli Anonim Şirket Hisse Devri Sözleşmesine davalı devir eden … ”…. Devre bahis hisselerin bu gübdeb sıbra devir alanlara ait bulunduğunu, bu hisseler üzerindeki hak ve yetkilerinin şirket defterlerine kaydedilmeyeceği, şahsım üzerinde olacağını ve ortaklığın bu şekilde sağlandığı….” şeklinde bir husus eklediğini, akabinde müvekkilinin yaptığı araştırmalar neticesinde davalının iddia ettiği 120.000 hisse adetinin olmadığını, sadece 103.000 adet olduğunu farkettiğini, şifahen yapılan görüşmede bu durumun kendisine bildirildiğini ve sözleşmeden dönmek istediğini beyan ettiğini, bunun üzerine davalı tarafın … yevmiye numaralı 03 Şubat 2017 tarihli ihtarnameyi gönderdiğini, müvekkilinin dolandırılacağını anlayarak hukuki yola başvurduğunu, davalının kötü niyetli olduğunun en başından beri açık olduğunu, sözleşmenin en başından beri geçersiz olduğunu, davalı tarafın 120.000 nama yazılı hisse senedi sahibi olduğunu beyan ettiğini ve bu miktar üzerinden hisse bedeli devredilmesi anlaşması yapıldığı halde daha sonra sadece 103.000 hissesi bulunduğunun anlaşıldığını ve davalının bu suretle müvekkilinden, hisse değerinin üzerinde bir bedel aldığının ortaya çıktığını, bu sebebin bile sözleşmeden dönme için hukuken yeterli sayılabilecek bir neden olduğunu, müvekkilinin bu durumu bilebilecek bir durumda olmadığından bahisle sözleşmenin en başından beri geçersiz olduğunu;Türk Borçlar Kanunu madde 36’nın; “Taraflardan biri, diğerinin aldatması sonucu bir sözleşme yapmışsa, yanılması esaslı olmasa bile, sözleşmeyle bağlı değildir. Üçüncü bir kişinin aldatması sonucu bir sözleşme yapan taraf, sözleşmenin yapıldığı sırada karşı tarafın aldatmayı bilmesi veya bilecek durumda olması hâlinde, sözleşmeyle bağlı değildir.” şeklinde olduğunu, yapılan sözleşmede herhangi bir yaptırım kararlaştırılması dolayısıyla sözleşmeden dönmenin kabul edilemeyeceğini, davalının iddialarını herhangi bir somut delile bağlamadığını, davalının dava dilekçesinde müvekkilinden aldığı paraları şirketin ihtiyaçları için istediğini ve aldığı paraları şirketin hesabına aktardığını beyan ettiğini, sadece soyut bir beyandan ibaret olan bu iddiaların herhangi bir somut delile dayandırılmadığını ve ispatlanmadığını, bu noktanın davanın kabulü için önem arz ettiğini, bu noktada Yerel Mahkemenin eksik inceleme yaptığı sonucunun ortaya çıktığını, davanın akıbeti bakımından bu derecede önem arz eden bir hususun açığa kavuşturulması gerektiğini;Verilen çeklerde kendilerinin lehtar olarak geçmediği iddialarının hukuku aldatmaya yönelik saiklerinin bir parçası olduğunu, karşı tarafın iddia ettiği ”verilen çeklerde lehtar olarak müvekkilimizin isimleri geçmiyor” hususunun ileride doğabilecek hak taleplerini bertaraf etmek için tahvil yoluyla hukuku aldatmaya yönelik bir oyunun parçası olduğunu, Anonim Şirket Hisse Devri Sözleşmesinde lehtar olarak isimlerinin geçmesinin akabinde şirket yardımı için istenilen çekte lehtar olarak isimlerinin yazılmasını istemediklerini, müvekkilinin işbu sözleşmede zaten hak sahibi olduğunu düşünerek karşı tarafı lehtar olarak yazmaya gerek duymadığını, TTK ve Yargıtay içtihatları gereğince lehtar olarak yazılmasının zorunlu kabul edilmediğini, çekin zilyetliğinin karşı tarafa verilmesinin o çekin karşı taraf için verildiği anlamına geldiğini;Davacı müvekkili 235.990,00 TL’yi davalı …’e ödemiş olmasına rağmen hisselerin devir işlemi ve hastane yatırımının bir türlü tamamlamadığını, bedeli tamamen ödenmiş nama yazılı paylar için ise esas sözleşmenin kontrol edilmesi gerektiğini, esas sözleşmenin nama yazılı payların ancak şirketin onayıyla devredilebileceğini öngördüğünü, bu halin bağlam kuralı dedikleri henüz hisse devredilmeden önce şirketten alınması gereken onayı ifade ettiğini, onun dışında esas sözleşmede herhangi bir bağlam kuralı öngörülmese de devrin şirket için hüküm ifade edebilmesi için hisse devrinin taraflarından biri veya her ikisinin şirkete başvurarak hisse devrinin onaylanması ve pay sahipliği durumunun güncellenerek ortaklık pay defterine kaydedilmesini talep etmesi ve yönetim kurulunun bu devri onaylaması gerekeceğini, yasal olarak bu onay verilmediği sürece payların mülkiyeti ve paylara bağlı tüm hakların devredende kalacağını ve şirkete karşı hiçbir anlam ifade etmeyeceğini, anonim şirketin yönetim kurulu kararı ile devir anında devre onay ve pay devrinin şirket pay defterinde işlenmesi kararının alınması gerektiğini; Yargıtay’ın çıplak pay devrinin mümkün olduğunu muhtelif kararlarında belirttiğini, yazılı olarak yapılan ve tasarrufi niteliği olan alacak temliki işlemi ile çıplak payın devredilebileceğini, işlemin yazılı olarak yapılmasının zorunlu olduğunu, aksi takdirde çıplak payın devrinin gerçekleşmeyeceğini, bedeli ödenmemiş veya kısmen ödenmiş olan payların devrinin devralan kişinin borç yüklenmesi niteliğinde olduğunu, yani borcun nakli (BK. md. 173) işleminin söz konusu olduğunu, devir için anonim şirketin onayının gerektiğini, şirketin bunun için alıcıdan teminat da isteyebileceğini, senede bağlanmamış paylar için de bir pay defteri tutulması gerektiğini, çıplak pay da olsa, devrin şirkete karşı ileri sürülebilmesinin (genel kurula katılma, kâr payı alma vb. mali ve yönetimsel ortaklık hakları için) yegâne yolunun payın, pay defterine kaydedilmiş olması olduğunu, Yargıtay’ın da aynı görüşte olduğunu beyanla Yerel Mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, anonim şirket pay devri sözleşmesinin feshi sebebiyle ödenen devir bedelinin sebepsiz zenginleşme iddiası ile tahsili için başlatılan ilamsız icra takibine vaki itirazın iptali ve takibin devamı taleplerine ilişkindir.Davacı tarafından davalı aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile “feshedilen anonim şirket hisse devir sözleşmesi bedel iadesi” açıklaması ile 235.990 TL’nin tahsili talebiyle ilamsız icra takibi başlatılmış, davalının süresi içerisinde borca ve ferilerine itirazı üzerine takip durmuş, davacı eldeki dava ile davalının, dava dışı … A.Ş.’de bulunan paylarını 100.000 TL bedel karşılığında kendisine devrettiğini ve devir bedelini peşin olarak aldığını, ayrıca şirket sermaye artırımının yapıldığı ve şirketin işlettiği hastane için gerekli masraf olduğu iddiası ile de kendisinden para aldığını, davalının ödenen 235.990 TL’ye rağmen şirket paylarını devir işlemini ve hastane yatırımını bir türlü tamamlayamadığını, bu nedenle sözleşmeyi feshettiğini ve davalının sebepsiz zenginleşmiş olduğunu beyan ederek itirazın iptalini talep etmiş, davalı taraf pay devir sözleşmesi uyarınca dava dışı şirket paylarının davacıya devredildiğini, davacının yaptığı ödemelerin pay bedeli ve şirketin masraflarına ilişkin olduğunu, davacının şirketin kar etmemesi sebebiyle devirden 2 yıl sonra sözleşmeyi feshettiğini iddia ettiğini ve kötü niyetli olduğunu beyan ederek davanın reddini savunmuş, Mahkemece yukarıda açıklanan gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.Dosya kapsamından; taraflar ile dava dışı .. arasında 10.02.2016 tarihli adi yazılı anonim şirket pay devir sözleşmesinin akdedildiği, sözleşme ile davacının dava dışı … A.Ş.’de bulunan paylarından 37.500 adedini 100.000 TL bedel ile davacı ile dava dışı … devrettiği, sözleşmede 100.000 TL pay bedelinin … Didim Şubesi’ne ait … VE … numaralı çekler ile peşin olarak ödendiğinin kabul edildiği, yine sözleşmede devralanların paylar üzerindeki hak ve yetkilerinin şirket defterlerine kaydedilmeyeceğinin, davacı üzerinde kalacağının, ortaklığın bu şekilde sağlandığının kabul edildiği, davacı tarafından davalının banka hesabına 14.10.2016 tarihinde “hastane hisse ödemesi” açıklaması ile 36.000 TL, 05.02.2016 tarihinde “hisse ödemesi” açıklaması ile 50.000 TL, 28.03.2016 tarihinde “hisse ödemesi” açıklaması ile 50.000 TL’nin gönderildiği, davacı tarafından ayrıca dosyaya davacıya pay bedeli olarak verildiği belirtilen … Didim Şubesi’ne ait, 22.05.2016 keşide tarihli, … numaralı, dava dışı …Şirketi adına, yine dava dışı … Şirketi tarafından keşide edilmiş, davalının cirosunu içerir 50.000 TL bedelli çek ile bu çeke ilişkin ödeme olduğu iddia edilen dava dışı … adına 27.05.2016 tarihinde gönderilen 50.000 TL havaleye ilişkin dekont ile pay bedeli olarak davalıya verildiği beyan edilen … Didim Şubesi’ne ait, 25.04.2016 keşide tarihli, … numaralı, dava dışı …Şirketi adına, yine dava dışı Veronda.. Şirketi tarafından keşide edilmiş, davalının cirosunu içerir 49.990 TL bedelli çek ve bu çeke ilişkin ödeme olduğu iddia edilen dava dışı … adına 25.04.2016 tarihinde gönderilen 50.000 TL havaleye ilişkin dekontun sunulduğu, Mahkemece Denizbank’a anılan çeklerin ibrazı hususunda yazılan yazıya cevaben çeklerin ibraz bilgisine rastlanılmadığının bildirildiği, davalı tarafından davacıya gönderilen 03.02.2017 tarihli Noter ihtarnamesi ile pay devrinin şirkete bildirimi ve şirket pay defterine işlenebilmesi için gerekli işlemlerin yapılmasının ihtar edildiği, davacı tarafından davalıya gönderilen 16.02.2017 tarihli ihtarname ile şirket paylarının nama yazılı olduğu ve pay senetlerinin tarafına teslim edilmediği, sözleşmede yer alan yükümlülüğün yerine getirilmediğinden bahisle sözleşmenin feshedildiği bildirilerek yapılan ödemelerin iadesinin talep edildiği, davalı tarafından 03.02.2017 tarihli Noter ihtarnamesi ile pay devrinin dava dışı şirkete bildirildiği, Mahkemece alınan bilirkişi raporu ve dosyada sureti bulunan pay defteri sayfalarına göre davacı ile dava dışı …’a yapılan pay devrinin şirket tarafından 09.02.2017 tarihinde pay defterine işlendiği, şirket tarafından paylara karşılık senet çıkarılmadığı, devredilen payların çıplak pay niteliğinde olduğu anlaşılmıştır. Anonim şirketlerde hamile ve nama yazılı pay senetlerinin ne şekilde devredileceği TTK’nın 489 ve 490. maddelerinde gösterilmiştir. Buna göre nama yazılı pay senetleri ciro ve teslim ile devredilir. Ancak, devir şirkete karşı ancak pay defterine kayıtla hüküm ifade eder. (TTK madde 499/4) TTK’da, anonim şirketlerin çıplak paylarının devri konusunda ise bir hüküm bulunmamaktadır. Çıplak payın devri genel hükümler doğrultusunda yapılır. Bedelinin tamamı ödenmiş çıplak payın devri alacağın temliki hükümlerine göre gerçekleşir. Alacağın temliki yazılı şekilde yapılır ve bir tasarruf işlemi olduğu için, bununla çıplak pay devralana geçer. Şekil olarak bedeli tam ödenmiş çıplak payın devri, payın devredildiğini içeren yazılı bir temlik beyanının devralana verilmesi ile söz konusu olur. Devrin pay defterine işlenmesi ise kurucu nitelikte bir işlem değildir. Somut olayda davacı taraf, pay devri sözleşmesinin feshine dayalı olarak ödenen bedelin iadesi için icra takibi başlatmış ve dava dilekçesinde sözleşmenin feshine gerekçe olarak, pay devrinin ve hastane yatırımının tamamlanmamasını göstermiş olup, davalı taraf dava dışı şirketteki çıplak paylarından 35.500 adedini davacı ve dava dışı …’a alacağın temliki niteliğindeki yazılı sözleşme ile devretmiş ve hatta sözleşmede pay devrinin şirket pay defterine işlenmeyeceği kabul edilmiş olmasına rağmen, dava dışı şirkete ihtarname göndermek suretiyle davacı ve dava dışı devralanın pay sahipliğinin şirket tarafından pay defterine işlenmesini de sağlamıştır. Davacı taraf davalıya gönderdiği fesih ihbarnamesinde nama yazılı pay senetlerinin ciro ve teslim edilmediğini iddia etmiş ise de, dava dışı şirket tarafından pay senedi çıkarılmadığından, bu iddiasının dayanağı bulunmamaktadır. Pay devri sözleşmesinde davalı tarafa hastane yatırımının tamamlanması konusunda bir edim yüklenmediğinden, davacının böyle bir edimin ifa edilmediğinden bahisle TBK’nın 125. maddesi uyarınca sözleşmeden dönmesi mümkün değildir. Davacı taraf, dava dilekçesi ve fesih ihbarnamesinde davalının sahip olduğu pay sayısını yanlış bildirdiği ve bu nedenle taraflarını yanılttığı yönünde bir iddia ileri sürmemiştir. Öte yandan davalı tarafından sahip olduğu tüm paylar devredilmemiş ve devredilen pay sayısında da bir farklılık bulunmadığından, bu hususun TBK’nın 36. maddesi uyarınca sözleşmenin geçerliliğine etki edecek bir aldatma niteliğinde olduğuna yönelik iddia dayanaksızdır. Davacı taraf davalının banka hesabına hisse bedeli açıklaması ile 136.000 TL göndermiş olup, talep edilen toplam alacağın 99.990 TL’lik kısmı ise dava dışı üçüncü kişiler hesabına gönderilmiştir. Üçüncü kişilere yapılan bu havale işlemlerinin dava konusu sözleşmede pay devri bedeli olarak davalıya verildiği kabul edilen çekler ile bağlantısı ispat edilememiş, ayrıca gelen banka yazı cevabından çeklerin bankaya ibraz edilmedikleri, dolayısıyla tahsil edilmedikleri anlaşılmıştır. Dolayısıyla davacının, davalıya ödediğini ispat edemediği bu kısmın iadesini talep etmesi mümkün olmadığı gibi, dava konusu pay devri sözleşmesinin feshi geçerli olmadığından, tarafların davalıya pay bedeli ve şirket masrafları için ödendiği noktasında ihtilaflı olmadıkları 136.000 TL’nin iadesini talep etmesi de mümkün değildir. Mahkemece davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygundur.Sonuç olarak, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere göre, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85 TL maktu istinaf karar harcından peşin olarak yatırılan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 210,55 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 23/11/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.