Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/1326 E. 2023/1626 K. 26.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1326 Esas
KARAR NO: 2023/1626 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2018/1084 Esas – 2020/591 Karar
TARİH: 29/09/2020
DAVA: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 26/10/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, davacı şirket ile davalı şirketin aralarında yaptıkları sözleşmeden kaynaklı ticari bir ilişki olduğunu, telefon piyasasında birbirleriyle sürekli iş yaptıklarını, davacı şirketin davalı şirketten birçok cihaz satın almakta olduğunu,davalı şirketten satın almış oldukları ve dilekçeleri ekinde sunduklar listedeki imei numaralı cihazları sattıkları dava dışı 3. kişi tüketicilerin satın aldıkları ayıplı çıkan bu cihazlara seçimlik hakların kullanılması nedeniyle ürün bedellerinin davacı tarafından tüketicilere iade edildiğini, Tüketici Hakem Heyeti kararları uyarınca birçok yargılama masrafı ödendiğini, tüketiciler tarafından yapılan başvurular ve Hakem Heyeti kararlarının davalı firmaya iletilmesine rağmen ödedikleri bu bedellerin davacıya ödenmediğini; Bu nedenle davalı şirket aleyhine Ankara … İcra Müdürlüğü’nde … sayılı icra takibi başlatıldığını, davalı şirket tarafından yetkiye itiraz edildiğinden dosyanın İstanbul Anadolu … icra Dairesi … E, sayılı dosyasından ödeme emri tebliğ edildiğini, davalı şirket tarafından tekrar itiraz edildiğini takibin durdurulduğunu; söz konusu takibin Tüketici Kanunu’ndan doğan ayıba karşı tekeffül hükümleri uyarınca ifa edlen ödemelerin rücu edilmesine ilişkin olduğundan ve bahse konu tutarların davalı şirkete fatura edildiğinden davalının söz konusu borç tutarını bildiğini, alacağın likit olduğunu, Tüketicinin Korunması Hakkındaki mevzuat uyarınca tüketicinin seçimlik hakkından dolayı imalatçı, üretici, satıcı, bayi, acenta, ithalatçının müteselsilen sorumlu olduğunu bununla birlikte Borçlar Kanunu uyarınca borçluların aynı anda veya toplam meblağ üzerinden sorumluluğuna işaret ettiğinden müteselsil borçlulardan birisi borcun tamamını veya birkısmmı öderse iç ilişkide rücu hakkı mevcut olduğundan distribütör firma olan … Tic. A.Ş.’nin de ayıplı çıkan dava konusu mallara ilişkin müteselsil sorumluluğu bulunduğunu belirterek fazlaya ilişkin haklarının saklı katması kaydıyla itirazın iptali ile takibin aynen devamına, borçlu aleyhine %20 den az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletitmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davaya konu icra takibinin birbirinden bağımsız cihazlara ilişkin farklı esas ve gerekçelere dayanması sebebiyle tek bir icra takibi ile başlatılmadığını, taraflarına tebliğ edilmeyen dava dilekçesi ekinde 29 adet konuya yer verildiğini, sebeplerine ise yer verilmediğini takibin hukuka aykırı olduğunu, taraflarına dava dilekçesi ile tensip tutanağının ulaştığını, dava dilekçesine ilişkin usuli gerekliliklerin yerine getirilmediğini, var olduğu iddia edilen delillerin taraflarına tebliğ edilmediğini, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 11/2 md. uyarınca bedel iadeslden satıcının sorumlu olduğunu, ücretsiz onarım veya malın ayıpsız misli ile değiştirilmesi söz konusu olduğunda üretici veya ithalatçı firmanın sorumluluğunda olduğunu, davacının yalnızca cihazların bedel iadeleri değil yargılama giderleri vekalet ücreti ve sair masrafları da talep etmesinin mevzuat uyarınca mümkün olmadığını, davacı tarafın tacirler arasındaki ticari satışlarda uygulanması gereken mevzuata aykırı davranarak şikayetini 8 gün içerisinde davalı şirkete bildirmediğini, davacının TTK’dan kaynaklanan muayene ve ihbar külfetini yerine getirmediği gibi Hakem Heyeti ve Mahkeme Kararlarında da ihbar ve bilgi verme yükümlülüğünü yerine getirmediğini, davacının kendi kusuru ile tüketiciye ödediği tutarı davalıdan tahsilini talep edemeyeceğini, davacının tüketiciler tarafından yöneltilen şikayetler hakkında yeterli savunma yapmadığını hakem heyeti kararlarına ve mahkeme kararlarına karşı yasal yollara başvurmadığını kendi insiyatifi ile tüketicilere ödeme yapma yolunu seçtiğini, söz konusu kararların kesinleşmesine sebebiyet vermek sureti ile ödemiş olduğu tutarları davalıya rücu etmesinin hukuken mümkün olmadığını, dava dilekçesi ekinde ödenen tutarların ilişkin numaralarının yer aldığı listedeki cihazlar ile ilgili kendi taraflarınca yapılan gerekçelerin detaylandırıldığı, davacı tarafından davaya konu cihazları davalıdan aldığına yönelik iddialarını ispatlayamadığını, davacı tarafın dava dışı 3. kişi tüketiciler tarafından takip yapılmasına kendi kusuruyla sebebiyet verdiğini belirterek davacının haksız ve hukuka aykırı davanın reddine, davalı şirket aleyhine başlatılan icra takiplerinin iptaline, haksız ve kötü niyetli olan davacının %20’den az olmamak üzere kötüniyet tazminatına mahkum edilmesine ve tüm yargılama gideri ite vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 29/09/2020 tarih 2018/1084 Esas 2020/591 Karar sayılı kararında;”….Tüm dosya kapsamı ve denetime elverişli bulunan bilirkişi raporu birlikte değerlendirildiğinde; taraflar arasında akdedilen “Bayilik Sözleşmesi” nin “Sorumsuzluk” başlıklı 6. Maddesinin B fıkrasında; “Distrübütör 6502 sayılı TKHK kapsamında abonelerin/tüketicilerin ayıplı mala ilişkin olarak kullandıkları bedel iadesi ve/veya bedel indirimi seçimlik hak taleplerinden sorumlu değildir.” hükmü ile davalı bakımından sorumsuzluk kaydı kabul edildiği, tarafların her ikisinin de tacir olduğu göz önünde bulundurulduğunda ticari faaliyet alanlarına ilişkin sözleşme akdedilirken kendilerine sorumluluk yükleyen sözleşme hükümleri bakımından basiretli davranmaları gerektiği, tarafların sözleşme özgürlüğü kapsamında anılan sözleşmeyi imzalamama tercihlerinin bulunduğu, aksi halde sözleşme hükümleri ile bağlı kalacakları, bu durumda sözleşme ile kararlaştırılan sorumsuzluk kaydına ilişkin hükmün geçerli olduğu ve davacının iade bedelleri yönünden davalıya rücu imkanının bulunmadığı anlaşılmakla davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis olumuştur….”gerekçesi ile, Davanın REDDİNE, kesin olarak karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İlk Derece Mahkemesi 29/04/2021 tarih ve 2018/1084 Esas 2020/591 Karar Sayılı ek kararı ile;1-Dosyanın tetkikinde anılan kararın kesin olarak verilmiş olduğu görülmekle HUMK 432-426/F maddelerine göre istinaf talebinin REDDİNE,2-Davacı tarafın 11.03.2021 tarihli tavzih talebinin REDDİNE, karar vermiştir. Bu karara karşı da davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili 03/05/2021 ve 22/06/2021 tarihli istinaf dilekçeleri ile, İtirazın iptali davasına konu takip miktarı kesinlik sınırının üzerinde olduğundan, kararın kesin olarak verilmesinin haksız ve hukuka aykırı olduğunu, dava dosyasının, 2020 yılında karara çıktığını, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341. maddesi ve 521 no.lu Vergi Usul Kanunu genel tebliği uyarınca 5.390,00-TL olarak belirlendiğini, itirazın iptali davasına konu icra İstanbul Anadolu … İcra Dairesi … E. sayılı takibinin takip çıkış miktarı 36.397,09-TL olduğundan; ilgili kararın kesinlik sınırının üzerinde olduğunu, Yerel mahkemece kararın gerekçesinde; kararın kesin olarak verilmesine dair herhangi bir sebep gösterilmediğini, bu durumun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesi’nde hüküm altına alınan “adli yargılanma hakkı”nın bir uzantısı olan gerekçeli karar hakkı ile örtüşmediğini, Sözleşmede yer alan “satıcının sorumsuzluk kaydının” yerel mahkeme tarafından geçerli kabul edilmesinin açıkça usul ve yasaya aykırılık teşkil ettiğini, Yerel Mahkeme kararında ve bilirkişi raporunda, müvekkili şirket ile davalı arasında yapılan Sözleşmenin 6. Maddesinin B fıkrasında yer alan “DİSTRİBÜTÖR 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında abonelerin/tüketicilerin ayıplı mala ilişkin olarak kullandıkları bedel iadesi ve/veya bedel indirim seçimlik hak taleplerinden sorumlu değildir.” hükmü sebebiyle, sözleşmenin taraflarının tacir olmasını da dikkate alarak geçerli bir sorumsuzluk kaydı olduğu ve bu tip sorumsuzluk anlaşmalarında genel işlem koşulu geçersizliğine ilişkin hükümlerin uygulanmayacağı kanaatine varılarak; davanın reddine hükmedildiğini, Yerel Mahkeme kararına esas 25.08.2020 tarihli bilirkişi raporunda, 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nda yer alan genel işlem koşullarının sosyal adalet düşüncesine dayalı olarak zayıfın korunması amacıyla düzenlendiği ve ilgili davanın tarafları arasında imzalanan sözleşmenin iki tarafının da tacir olduğunu, dolayısıyla iki tarafın da imtiyaz sahibi olduğu için bu hükümlerin uygulama alanı bulamayacağı kanaatinin belirtildiğini, ilgili düzenlemelerin amacı ile hiçbir şekilde bağdaşmayan bu yorumun kabulünün mümkün olmadığını, yerel mahkemeye bildirilmişse de, itirazrı incelenmeksizin hüküm kurulduğunu, karşılıklı müzakere imkânı bulunmayan, tek taraflı olarak hazırlanmış olan ve müzakereye elverişsiz standart sözleşmelerin tacirler arasındaki işlemler genel işlem şartlarının kapsamı dışında bırakılmak istenmesi halinde, kanunda oldukça detaylı biçimde yer alan tanımda belirtileceğini, Somut olayda Distribütör ve Bayi arasında imza edilen Bayilik Sözleşmesi’nin iki eşit taraf arasında imzalanmadığının açık olduğunu, Türkiye’nin en büyük ve en güçlü distribütörü konumunda olduğu tartışmasız olan davalı taraf ile müvekkili şirketin yalnızca tacir olması sebebiyle eşit derecede imtiyazlı olduğunun kabulünün ticari hayatın gerçeklerinden uzak, hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, Yerel Mahkeme kararına konu 25.08.2020 bilirkişi raporunda öncelikle tacirler arasında genel işlem koşullarının uygulama alanı bulmayacağı kanaatini belirtilmiş; daha sonra yerleşik Yargıtay uygulaması gereğince tacirler arası sözleşmelerde genel işlem koşullarının uygulanmasında dikkatli davranılması, somut olayın unsurlarının göz önünde tutulması gerektiğinin belirtildiğini, raporun kendi içerisinde büyük bir çelişki barındırdığını ve hükme esas alınamayacağını, raporda belirtilen Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 03.07.2018 tarihli, 2017/1825 E., 2018/6690 K. Sayılı kararında da aynen “… Her ne kadar 6098 sayılı TBK’nun 20 ila 25. Maddeleri arasında düzenlenmiş olan genel işlem koşullarına dair hükümeler TACİRLER YÖNÜNDEN DE UYGULANABİLİRSE DE . . . tacirler bakımından genel işlem koşullarının uygulanıp değerlendirilmesinde HER SOMUT OLAYIN ÖZELLİĞİNE GÖRE DAHA DİKKATLİ DAVRANILMASI GEREKMEKTEDİR.” ifadelerine yer verildiğini, yerel mahkemece somut olayın özelliklerine göre hiçbir şekilde değerlendirme yapılmadığını, tarafların ticari hayattaki ağırlıkları ve etkinlikleri dikkate alınarak iki tarafın imtiyazının eşit olup olmadığı değerlendirilmediğini, sözleşmede yer alan sorumsuzluk kaydının müvekkili şirketin durumunu dürüstlük kurallarına aykırı şekilde kötüleştirecek nitelikte bir hüküm olmadığı belirtilmişse de, bu kanaati hiçbir şekilde temellendirilmediğini, distribütör tarafından ayıplı olarak bayiye teslim edilen bir mal ile ilgili bedel iadesi ve/veya seçimlik hakların yalnızca bayiye karşı kullanılıp distribütöre karşı kullanılamamasının dürüstlük kurallarına aykırı olacağını, müvekkili şirket söz konusu cihazların tamamını … firmasının alt bayisi sıfatı ile … firması adına gerçekleştirdiğini, Müvekkili şirket dava dışı … firması adına satış yapılan mağazalarda satışı gerçekleşen tüm ürünleri yine … tarafından gösterilen distribütörden yani davalıdan satın almak zorunda olduğunu, müvekkili şirketin satacağı ürünleri … firmasının beyan ettiğinden farklı bir firmadan almasının mümkün olmadığını, müvekkilinin söz konusu sözleşmede imzadan imtina etmesi gibi bir durumda büyük zarara uğrayacağını, Müvekkil şirketin tacir sıfatı düşünüldüğünde genel işlem koşullarına göre korunmadığı takdirde büyük ekonomik yıkıma uğrayacağı ve TBK m.18/2 maddesi gereği “tacirler bakımından genel işlem koşullarının uygulanıp değerlendirilmesinde her somut olayın özelliğine göre daha dikkatli davranılması gerekmektedir.” (Yargıtay 17.HD. E.201781825, K.2018/6690. T.3.7.2018) İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın kabulü ile itirazın iptali ile takibin devamına borçlu aleyhine %20 den az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin karşı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, itirazın iptali davasıdır.Mahkemece, davanın reddine kesin olarak karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı vekili 11/03/2021 tarihli tavzih dilekçesi ile; davaya konu icra takip çıkış miktarının 36.397,09 TL. Olduğunu, karar tarihi itibariyle kesinlik sınırının üzerinde olduğunu, kararın yargı yolunun istinaf kanun yolu olarak düzeltilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesi 29/04/2021 tarih 2018/1084 Esas 2020/591 Karar sayılı ek kararı ile;1-Dosyanın tetkikinde anılan kararın kesin olarak verilmiş olduğu görülmekle HUMK 432-426/F maddelerine göre istinaf talebinin reddine, 2-Davacı tarafın 11.03.2021 tarihli tavzih talebinin reddine, karar verilmiş ve ek karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davaya konu İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı icra dosyası ile davacı alacaklı tarafından borçlular … Tic. A.Ş ile … Tic. A.Ş. Aleyhine 36.397,09 TL. Alacağın tahsili talebiyle ilamsız icra takibinde bulunulduğu, takibe davalı borçlunun itirazı üzerine tevzi formuna göre dava değeri 3.639,79 TL. Gösterilerek ve bu değer üzerinden nisbi peşin harcın yatırılmak suretiyle istinafa konu itirazın iptali davasının açıldığı anlaşılmıştır.Dava itirazın iptali talebine ilişkin olup, davalı tarafından icra dosyasına sunulan itiraz dilekçesi ile takip konusu tüm alacağa, faize ve ferilerine itiraz edilmiş, davacı tarafın da, her ne kadar dava açılış formunda harca esas değer 3.639,79 TL. gösterilerek bu miktar üzerinden peşin harç yatırılmış ise de, dava dilekçesinin talep sonucu kısmında, dava konusu icra takibine yönelik itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesi talep edilmiş olduğundan Mahkemece, HMK. 31 maddesinde düzenlenen hâkimin davayı aydınlatma görevi kapsamında davacı tarafa dava değerinin açıklattırılarak dava değerinin takip talebine konu edilen toplam 36.397,09 TL alacak olduğunun kabulü halinde 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 28/a, 30 ve 32. maddeleri gözetilerek dava değeri olan bu miktar üzerinden eksik peşin harcın ikmal ettirilmesi ve delillerin değerlendirilmesi ile sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, 3.639,79 TL dava değeri üzerinden karar verilmesi hatalı olmuştur. Davacı vekilinin bu nedenle ek karara ve asıl karara yönelik istinaf başvurusu haklı bulunmuştur.Sonuç olarak, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, HMK’nın 355, 353/1-a4 maddeleri uyarınca ilk derece mahkemesi ek ve asıl kararının kaldırılmasına, yukarıda belirtildiği şekilde işlem yapılmak üzere dosyanın mahkemesine iadesine, davacı vekilinin sair istinaf sebeplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmış ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul Anadolu 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 29/04/2021 tarih ve 2018/1084 Esas – 2020/591 Karar sayılı ek kararı ile 29/09/2020 tarih ve 2018/1084 Esas – 2020/591 Karar Sayılı gerekçeli kararının HMK’nın 355, 353/1-a4 maddeleri uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine, 3-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 4-Artan gider avansı bulunması halinde avansı yatıran tarafa iadesine, 5-Kararın ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 26/10/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.