Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/1288 E. 2023/571 K. 06.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1288 Esas
KARAR NO: 2023/571 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2018/538 Esas – 2021/241 Karar
DAVA: Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 06/04/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkili şirket için 30.12.2016 tarihinde satın alınan … marka … marka … ayıplı çıktığını, bu konuda birden fazla kez servise müracaat edildiğini, delil tespiti için Bursa’da ve İstanbul’da mahkemelere müracaat edildiğini, şu an ise aracın Bursa’da serviste motoru indirilmiş ve toplatılmamış halde bekletildiğini, öncelikle ve hemen Bursa Asliye Ticaret Mahkemesi’ne talimat yazılarak keşif yaptırılmasını talep ettiklerini beyanla ayıplı aracın 0 km aynı model ve nitelikte bir araç ile değiştirilmesine, aksi halde satış bedeli 243.777,09-Euro’nun fiili ödeme tarihindeki kur karşılığı olan TL’nin 30.12.2016 satış tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmişlerdir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile; öncelikle zamanaşımı ve yetki itirazları olduğunu, ayrıca davacının ayıp iddialarını kabul etmediklerini, davacı yanın terditli talep sonucunuda kabul etmediklerini, yasanın öngördüğü ayıp ihbar yükümlülüğüne uygun davranmadığını, bu nedenle dava hakkının ortadan kalktığını, dava konusu araçta üretim hatasından kaynaklanan herhangi bir ayıp bulunmadığını, delil tespitinin yokluklarında yapıldığını, bu nedenle raporun hükme esas alınamayacağını, davacı tarafın delil tespiti dosyasındaki masrafları talep edemeyeceğini, dava konusu aracın 2 yıla yakın bir süredir kullanılmakta olduğunu, davanın reddine karar verilmemesi halinde hakkaniyet ilkeleri gereği makul bir tutarda bedel indirimine karar verilmesi gerektiğini, davacının tazminat talebinin haksız ve hukuka aykırı olduğunu, araç bedelinin Euro üzerinden tahsil edilmesi talebinin reddine karar verilmesi gerektiği, dava konusu araçta meydana gelen değer kaybının ve araçtan elde edilen faydaların iade edilmesi gerektiğini beyanla davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmişlerdir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi’nin 18/03/2021 tarih ve 2018/538 Esas 2021/241 Karar sayılı kararında;”…Somut olayın ve hukuksal durumun birlikte değerlendirilmesi sonucunda; dosya kapsamında bulunan tüm bilirkişi raporlarında araçta meydana gelen arızanın gizli ayıp niteliğinde bulunduğu, arızanın giderilmesi için motorun tümden değişmesi gerektiği, 18.09.2019 tarihli bilirkişi kurulu raporunda motor değişiminin araçta herhangi bir değer kaybı oluşturmayacağı mütalaa edilmiş ise de, gerek delil tespit dosyasında bulunan bilirkişi raporu, gerek 12.04.2019 tarihli talimat raporu ve gerekse mahkememizce hükme elverişli bulunan 30.12.2020 tarihli bilirkişi kurulu raporlarına göre gizli ayıbın aracın değerini önemli ölçüde etkilediği, malın ayıpsız değeri ile karşılaştırıldığında ciddi bir değer kaybı oluştuğu, dava konusu aracın satış değeri de dikkate alındığında ayıpsız misli ile değiştirilmesinin hakkaniyete uygun olacağı anlaşıldığından davanın kabulü ile dava konusu aracın ayıpsız bir misli ile değiştirilmesine, delil tespiti tutarı 7.064,00 TL. ile taleple bağlı kalınarak mahrum kalınan süre için 5.000,00 TL. olmak üzere toplam 12.064,00-TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmakla “gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile; davacı tarafın, yasanın öngördüğü ayıp ve ihbar yükümlülüğüne uygun davranmadığını, bu nedenle dava hakkının ortadan kalktığını, yerel mahkemenin ayıp ve ihbar yükümlülüğüne uyulmamasına rağmen esasa ilişkin inceleme yaparak yasaya aykırı davrandığını, menkul mallara ilişkin satım sözleşmelerinde alıcı yönünden malı muayene ve ihbar yükümlülüğünün öngörüldüğünü ve anılan yükümlülüğe uyulmaması durumunda, satılan malın olduğu gibi kabul edildiğinin ve dava hakkının ortadan kalkacağının kabul edildiğini, bu bağlamda davacının yasanın öngördüğü ayıp ihbar ve muayene yükümlülüklerine uygun davranmadığını ve bu nedenle ayıp iddiasına dayalı dava hakkını kaybettiğini, Türk Ticaret Kanunu’nun “Ticari Satışlar ve Mal değişimi” başlığını taşıyan m.23/c hükmü gereğince malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcının iki gün içinde, açıkça belli değilse malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemek veya incelettirmekle malın ayıbını satıcıya ihbar etmesi gerektiğini, satılanda olağan bir gözden geçirmeyle ortaya çıkarılamayacak bir ayıp bulunması hâlinde durumun hemen satıcıya bildirilmesi gerektiğini, bildirilmemesi halinde satılanın bu ayıpla birlikte kabul edilmiş sayıldığını, söz konusu yasal düzenlemeler ve yargısal uygulamalar ışığında somut olaya bakılacak olursa, derdest davanın, satın alma işleminden 2 yıla yakın süre içinde açıldığını bu süre içinde malın gözden geçirildiğine ve herhangi bir ayıp saptandığına dair TTK.m.18/3 hükmüne uygun bir bildirimde bulunulmadığını, davacı tarafın söz konusu arızaların satın alındığı andan itibaren devam ettiğini beyan (bu beyanlarını kabul etmemekle birlikte) ettiğini, ancak davayı 2 yıla yakın bir süre geçtikten sonra açtığını, bu durumda basiretli bir tacir gibi davranmadığını, bu bağlamda davacı şirketin, yasada öngörülmüş 2 ve 8 günlük gözden geçirme ve ayıp bildirimi yükümlülüklerine uygun davranmadığını, ayıbın ortaya çıktığını öne sürdüğü zamanın hemen ardından usulüne uygun bir bildirimde bulunmadığını, buna rağmen davanın esasına girmenin ve davayı kabul etmenin yasaya ve hukuka aykırı olduğunu, yasal yükümlülüklerine uymayan davacının dava hakkını kaybettiğinin kabulü gerekirken yerel mahkemece verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, Yargıtayın yerleşik içtihatları doğrultusunda otomotiv sektöründe uzman bilirkişiler tarafından oluşturulan üçlü bir heyetten rapor alınarak sonucuna göre hüküm tesis edilmesi gerekirken yerel mahkemece bu yöndeki itirazları değerlendirilmeden verilen kararın eksik ve hatalı olduğunu, bilirkişiler tarafından düzenlenmiş olan raporun teknik ve bilimsel araştırma ve gerekçe içermediğini ve bilimsel bir dayanağa sahip olmadığını, dosyaya sunulan raporun bu haliyle yeterli ve gerekli açıklamadan yoksun olduğunu, Yargıtay uygulamasında bilirkişi raporunun gerekçeli olması gerektiğinin mutlak olarak kabul edildiğini, davaya konu uyuşmazlık teknik ve kapsamlı mahiyette inceleme gerektirmekte olup dava konusu araç gibi yüksek segment araçların otomotiv ana bilim dalı öğretim üyelerinden oluşturulacak üçlü bilirkişi heyeti tarafından incelenmesinin Yargıtay’ın yerleşik içtihadı olduğunu, bu itibarla makine mühendisi bilirkişisi tarafından tanzim edilen raporun hükme esas alınmasının yeterli olmadığını, bu yöndeki talep ve itirazları değerlendirilmeden karar verildiğini, dava konusu araçta üretim hatasından kaynaklanan herhangi bir ayıp bulunmadığını, hükme esas alınan bilirkişi raporunun teknik inceleme yoksun olup yalnızca davacının beyanlarına dayandığını, bu minvalde bilirkişi raporuna yönelik itirazlarını tekrar ettiklerini, yargılama süresince düzenlenen ve hükme esas alınan bilirkişi raporları hukuka aykırı olup kendi içerisinde çelişkili olduğunu, dava konusu araçtaki arıza davacı tarafın onarıma onay vermemesi sebebiyle giderilememiş olup arızanın giderilmesi suretiyle araç kullanılmaya devam edilebilecek olduğundan, davacının araçtan mahrum kalma bedelini talep etme hakkı bulunmadığını, huzurdaki dosyaya sunulmuş olan 18.09.2019 tarihli bilirkişi raporunda araçtaki arızanın giderilmesi suretiyle aracın kullanılmaya devam edilebileceğinin ve motor değişiminin araçta herhangi bir değer kaybı yaratmayacağının açık bir şekilde belirtildiğini, davacı tarafın onarıma onay vermediği dosya kapsamı ile de sabitken bilirkişice söz konusu hususun raporun konusu olmadığından bahisle davacı tarafın iddiaları doğrultusunda görüş bildirmesinin haksız ve hukuka aykırı olduğunu, bilirkişi ek raporunda dava konusu aracın muadilinin günlük kirasının gün başına 360 TL olduğunun “sahibinden.com” sitesinden alınan örneklerle belirlendiği ifade edilse de, bilirkişi tarafından söz konusu meblağın belirlenmesinde aracın özelliklerinden hareketle yapılmış bir piyasa araştırması olmadığını, herhangi bir somut araştırma yapılmaksızın yalnızca kaynağı belli olmayan bir internet sitesinden verilen örneklerle hesaplama yapılmasının ve bu doğrultuda rapor tanzim edilmiş olmasının hukuka aykırı olduğunu, bilirkişice hangi araştırmaya ve neye dayanarak bu meblağın belirlendiği belirsiz olduğundan bilirkişi ek raporunun hükme esas alınmasının mümkün olmadığını, bilirkişi raporuna itiraz dilekçelerinde davacının ne şekilde ve hangi miktarda zarara uğradığını somutlaştırması, söz konusu zararlarını belge ve dekontlar aracılığı ile ispatlaması gerektiği hakkında beyanda bulunmalarına rağmen, bilirkişi tarafından bu husus hakkında da ek raporda herhangi bir yorum yapılmadığını, sadece “satın alınan aracın kullanılamaması zarardır” gibi teknik açıklamadan uzak bir yaklaşımla 06.01.2020 tarihli rapordaki görüşlerin tekrar edildiğini, somut olaydaki amaç ve dosyanın bilirkişiye gönderilmesinden beklenen; aracın teknik ve bilimsel olarak incelenmesi ve tarafsız olarak rapor tanzim edilmesiyken bilirkişiden beklenen bilimsel ve teknik incelemenin gerçekleştirilmediğini ve davacının iddia ve talebi doğrultusunda hukuka aykırı görüş bildirildiğini, huzurdaki dava dosyası kapsamında davacı taraf, dava konusu arızanın giderilmesi için aracın serviste kalma süresi ve aracın kullanılmadığı süre itibariyle oluşacak tazminat bedelini talep etmişse de, bu durumda davacının ne şekilde ve hangi miktarda zarara uğradığını somutlaştırması, söz konusu zararlarını belge ve dekontlar aracılığı ile ispatlaması gerektiğini, davacı tarafından herhangi bir delil dosyaya ibraz edilmemiş olduğundan yapılan hesaplama mesnetsiz ve afaki olup, aksi düşünüldüğünde dahi bilirkişi tarafından 06.01.2020 tarihli raporda belirtilen tutarın kabulünün mümkün olmadığının ve fahiş olduğunun aşikar olduğunu, bilirkişi tarafından ek raporda “Tüketiciyi Koruma Kanunu kapsamında servisler 30 işgünü içinde onarımı tamamlamak zorundadır. Ancak işbu davanın tarafları tacir olup tüketici koruma kanunu kapsamında değerlendirme yapılamaz.” denilmiş olup, raporun bu haliyle de eksik incelemeye dayalı olarak tanzim edildiğini, Satış Sonrası Hizmetler Yönetmeliği detaylı olarak incelendiğinde binek otomobiller için azami tamir süresinin 30 işgünü olarak belirlendiğinin açık olduğunu, bilirkişi ek raporunda yer alan görüş ve tespitlerin kabulü mümkün olmayıp müvekkili şirketin onarımın ilk 30 iş günü için araç tahsis etme yükümlülüğünün bulunmadığının, raporun bu yönüyle de hatalı olup hükme esas alınamayacağının aşikar olduğunu, bilirkişi raporunda motorun komple değişmesi ile araçta değer kaybı oluşmayacağının belirtildiğini, buna karşın işbu tespit ile çelişkili ve mesnetsiz olarak motor çevresinde bulunan parçaların motor değişimi esnasında motor ile birlikte sökülerek yeniden monte edilmesi gerektiği, üretim esnasında bu monte işleminin ileri teknoloji ürünler ile hassas bir şekilde gerçekleştirildiği ancak somut uyuşmazlıkta işbu monteleme işleminin fabrika dışında yapılamayacağının belirtildiğini, motorun yenilenmesinin, ana iskelet ve şaside hasar olmaksızın, vidalı parçalarda yapılan bir işlem olup belirtilen işlemin robotik ürünlerle gerçekleştirilmesinin zorunlu olmasının söz konusu olmadığını, bununla birlikte belirtilen onarım işleminin üretici standartlarında yapılan bilgilendirmeler doğrultusunda gerçekleştirildiğini, işbu bilgilendirmede takılacak parçanın bu işlem esnasında kullanılacak araç, işlemlerin gerçekleştirilmesi gereken tork gibi bütün işlemlerin ayrıntılı şekillerde belirtildiğini, işlemin yetkili servis tarafından gerçekleştirileceği dikkate alındığında orijinal onarım işleminin gerçekleşmeyeceğine yönelik tespitin kabulünün mümkün olmadığını, kabul anlamına gelmemekle birlikte bilirkişilerce yapılan tespit mesnetsiz olup bilimsel bir temele dayanmadığını, motor değişim işleminde bir takım parçaların monteleme işleminin yeni teknoloji robotik makinalarla yapılması gerektiği belirtilmişse de, bu parçaların neler olduğunun ve işbu işlem yapılırken hangi aletlerin ve/veya makinaların kullanılması gerektiğinin belirtilmediğini, yetkili serviste yapılan onarım işlemi üretici standartlarında ve üretici talimatları doğrultusunda yapılmakta olup, işbu talimatlar ve müvekkili şirketin yeterliliği araştırılmaksızın afaki olarak orijinal onarıma uygun olarak işlemin gerçekleştirilemeyeceğinin tespit edildiğini, motor değişimi sebebiyle araçta bir değer kaybı meydana gelmeyeceği gibi motor değişiminin orijinale uygun olarak gerçekleştirilemeyeceğine yönelik tespitin kabulünün mümkün olmadığını, dava konusu aracın imalattan kaynaklı ayıplı olduğu şeklindeki tespitin kabulünün mümkün olmadığını, bir an için aksi düşünüldüğünde meydana gelen arızanın komple motor değişimi ile giderilebileceğini, misli ile değişim kararı verilmesinin hakkaniyete aykırı olduğunu, bilirkişi raporunda söz konusu arızanın komple motor değişimi ile giderilebilir olduğunun açıkça tespit edildiğini, üretici standartlarında orijinal parçalar ile yapılan komple motor değişiminin araçta değer kaybı yaratmayacağı açık olup bu durumun yargı kararlarına da yansıdığını, bu itibarla bilirkişi raporu ile araçtaki arızanın komple motor değişimi ile giderilebileceği açıkça tespit edildiğinden ve üretici standartlarında orijinal parçalar ile yapılan motor değişiminin değer kaybı yaratmayacağı hususları bir arada değerlendirildiğinde misli ile değişim kararının satıcıyı daha ağır zarara uğratacağının açık olduğunu, emsal mahiyetteki yargı kararları ve raporlar uyarınca yetkili servis bünyesinde orijinal parçalar kullanılmak suretiyle gerçekleştirilen onarımlar veya motor değişimlerinin araçta herhangi bir değer kaybı meydana getirmediğini hatta ve hatta aracın kullanım ömrünü uzattığını, söz konusu arızanın imalattan kaynaklı olduğunu ( kabulü anlamına gelmemekle) mahkeme aksi kanaatte ise misli ile değişim kararının hakkaniyete aykırılık teşkil edeceğinden motor değişimine karar verilmesi gerektiğini, davaya konu araçta üretimden kaynaklı ayıp olduğu şeklindeki tespitin kabulünün mümkün olmamakla birlikte öğretinin konuya ilişkin görüşlerinin de savunmaları doğrultusunda olduğunu beyanla İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/538 E. 2021/241 K. sayılı ve 18.03.2021 tarihli ilamının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, ayıplı aracın misli ile değiştirilmesi veya bedelinin faizi ile iadesi ile kullanılmayan süre için işleyen kazanç kaybı tazminatının tahsili taleplerine ilişkindir. Mahkemece yukarıda açıklanan gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiş, karara karşı davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. Dava konusu … marka, LG tipi, 2016 model aracın davacı tarafından 30.12.2016 tarihinde, 902.584,68 TL bedelle davalıdan satın alındığı, 28.08.2017 tarihinde seyir halinde iken içinden ses gelmesi nedeniyle servise götürüldüğü, serviste bir sorun olmadığının tespit edildiği, 03.02.2018 tarihinde ise seyir halinde arızalanması nedeniyle çekici ile servise götürüldüğü, davacı tarafından davalıya gönderilen 07.02.2018 tarihli Noter ihtarnamesi ile araçtaki ayıpların tespit edilerek bildirilmesinin ve aracın ayıpsız misli ile değiştirilmesinin ihtar edildiği, davalı tarafından davacıya verilmiş bir cevap olmadığı, dava tarihinde aracın halen serviste olduğu, herhangi bir onarım yapılmadığı, Mahkemece alınan bilirkişi raporlarında araçta motor arızası bulunduğu ve motorunun değişmesi gerektiği, bu durumun ancak kullanımla anlaşılabilecek, üretimden kaynaklı, gizli ayıp niteliğinde olduğunun tespit edildiği sabittir. Türk Ticaret Kanunu’nun 23/1-c maddesi uyarınca ticari alım satımlarda satılanda bulunan ayıp, açık ayıp niteliğinde ise alıcının teslim tarihinden itibaren 2 ve 8 günlük süreler içerisinde satıcıya bildirimde bulunması gereklidir. Ancak ayıp gizli ayıp niteliğinde ise aynı maddenin atfı ile TBK’nın 223. maddesi uyarınca ortaya çıktığı tarihte derhal satıcıya bildirilmesi gerekir. Somut davada araç, davacı tarafından içeriden çeşitli sesler gelmesi şikayeti ile 28.08.2017 tarihinde servise götürülmüş, herhangi bir arıza bulunmadığı tespit edilmiş, 03.02.2018 tarihinde ise çekici ile servise götürülmüş ve davacı tarafından 07.02.2018 tarihli ihtarname ile ayıpların tespiti ile misli ile değiştirilmesi ihtar edilmiş olup, kullanımla ortaya çıkan gizli ayıbın zamanaşımı ve garanti süresi içerisinde derhal satıcıya bildirildiği ve seçimlik hakkın kullanıldığı, davalı vekilinin ayıp ihbar sürelerine uyulmadığına yönelik istinaf sebebinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 219. maddesine göre; bir maldaki ayıp, satıcının zikir ve vaat ettiği vasıflarda veya niteliği gereği malda bulunması gereken lüzumlu vasıflarda eksiklik olmak üzere iki türde ortaya çıkabilecektir. Bunlardan ikinci tür olan yani lüzumlu vasıflarda eksiklik şeklinde ortaya çıkan ayıptan bunun varlığını bilmese dahi satıcı sorumludur. Borçlar Kanunu’nda tanımını bulan ayıba karşı tekeffül, satılan şeyin satıcının zikrettiği vasıfları taşımamasından veya bu şeyin değerini sözleşme gereğince ondan beklenen yararları azaltan veya kaldıran eksiklikler bulunmasından satıcının sorumlu olmasıdır. Mezkur kanunun 227. maddesinde, satıcının satılanın ayıplarından sorumlu olduğu hallerde alıcının; satılanı geri vermeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönme, satılanı alıkoyup ayıp oranında satış bedelinde indirim isteme, aşırı bir masrafı gerektirmediği takdirde, bütün masrafları satıcıya ait olmak üzere satılanın ücretsiz onarılmasını isteme veya imkan varsa, satılanın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesini isteme seçimlik haklarından birini seçebileceği ve alıcının genel hükümlere göre tazminat isteme hakkının saklı olduğu hüküm altına alınmıştır. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi heyet raporu ile dosyada mübrez diğer raporlar arasında, ayıbın niteliği, üretim hatasından kaynaklandığı ve ayıplı motorun değiştirilmesi gerektiği yönündeki tespitler yönünden bir çelişki bulunmayıp, motorun komple değiştirilmesi ile arızanın giderilebileceğinin tespit edilmiş olduğu, aracın fiilen çok kısa bir süre kullanılmış, henüz 20.058 km’de bir araç olması ve aracın motorunun en önemli aksamı olması dikkate alındığında hükme esas alınan bilirkişi heyet raporundaki motorun değişmesi halinde araçta değer kaybı olacağına yönelik tespitin yerinde olduğu, bu minvalde aracın ayıpsız benzeri ile değişimi yerine, TBK’nın 227/4 maddesi uyarınca onarılmasına karar verilmesinin hakkaniyete aykırı olacağı, Mahkemenin aracın misli ile değiştirilmesine yönelik kararında bir isabetsizlik bulunmadığı, araç 03.02.2018 tarihinde seyir halinde arızalanması sebebiyle servise götürülmüş ve dava tarihi itibariyle de serviste bulunmakta olup davacının aracı kullanamadığı süre için tazminat talep etmesinin mümkün olduğu, zararın varlığının kabul edilmesi için somut bir belgeye gerek olmadığı, davacı tarafından aracın onarılması talep edilmediği ve misli ile değiştirilmesi yönündeki seçimlik hak kullanıldığından, bilirkişi raporunda emsal kiralama bedelleri nazara alınarak, garanti edilen onarım süresi indirilmeksizin servise götürüldüğü tarihten dava tarihine kadar geçen süre için tazminat hesabı yapılmasında da bir isabetsizlik bulunmadığı, davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebinin de haksız olduğu anlaşılmıştır. Sonuç olarak, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere göre, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmış ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına,3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince davalıdan alınması gereken 89.589,98 TL istinaf karar harcından istinaf eden davalı tarafından peşin olarak yatırılan toplam 88.582,72‬ TL (66.436,72 TL+22.146,00 TL) harcın mahsubu ile bakiye 1.007,26‬ TL’nin istinaf eden davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtayda temyiz yasa yolu açık olmak üzere 06/04/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.