Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/1283 E. 2021/1153 K. 09.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1283 Esas
KARAR NO: 2021/1153 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 16/02/2021
NUMARASI: 2020/427 Esas 2021/167 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 09/09/2021
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile,davacı şirketin “Hepsijet” ticari markası ile faaliyet gösterdiğini, davalı …’ın 16/02/2017 tarihinden 21/03/2019 tarihine kadar davacı şirkette “Saha Operasyonları Yöneticisi” olarak çalıştığını, davalının davacı şirket ile akdettiği iş sözleşmesinin 9. maddesi gereği rekabet yasağın aykırı davranması halinde cezai şart ödeyeceğinin kararlaştırıldığını, davalının davacı şirketin ticari sırları hakkında bilgi sahibi olduğunu, davalının davacı firma ile aynı alanda faaliyet gösteren dava dışı firmada benzer bir pozisyonda çalışmaya başlayarak rekabet yasağını ihlal ettiğini, bu nedenle davalının son bir yılda elde ettiği brüt ücretin cezai şart olarak tahsilinin gerektiğini belirtmiş, dava dilekçesindeki ayrıntılı açıklamalar kapsamında 101.646,24 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, esas incelemeye geçilmeksizin görevsizlik kararı tesis edilmesi gerektiğini, davalının davacı şirket ile akdetmiş olduğu iş sözleşmesi kapsamında aylık 3.000 TL ücretle bölge sorumlusu olarak adlandırılan unvanla çalışmaya başladığını ve iş sözleşmesinin mart 2019 tarihinde sona erdiğini, davada dayanak olarak ileri sürülen sözleşme hükmünün geçersiz olduğunu, davalının işverenin müşteri sırları, üretim sırları ya da yapılan işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlamayan işlerde çalıştığını, davacının ispat külfetini yerine getiremediğini belirtmiş, cevap dilekçesindeki ayrıntılı açıklamalar kapsamında davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 16/02/2021 tarih ve 2020/427 Esas – 2021/167 Karar sayılı kararında; “….5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesi hükmü uyarınca İş Kanunu’na göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanunu’na dayalı her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözümünde İş Mahkemesi görevlidir. İş mahkemeleri, ticaret mahkemelerine göre daha özel yetkili mahkemeler olduğundan, işbu davanın da, özel yetkili mahkemede görülmesi gerektiğinden, uyuşmazlığın çözümünde iş mahkemesinin görevli olduğuna dair görevsizlik kararı verilmesi gerekmiştir….”gerekçesi ile, Davacı tarafından, davalı aleyhine açılan işbu davanın mahkemenin görevsizliği nedeniyle; HMK 115-2 md uyarınca dava şartı noksanlığından usulden reddine, Karar kesinleştiğinde ve talep halinde dosyanın görevli İstanbul Anadolu İş Mahkemesi’ne gönderilmek üzere Hukuk Mahkemeleri Tevzi Bürosuna gönderilmesine, aksi takdirde davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğinin ihtarına, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, İlk derece mahkemesinin hiçbir yasal dayanağı olmayan, kanun hükmüne açıkça aykırılık teşkil eden, haksız ve hukuka aykırı bir gerekçe ile görevsizlik kararı verdiğini, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1(c) maddesinde, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 444 ve 447 maddelerinde düzenlenen hizmet ilişkisinin sona ermesinden sonraya ilişkin rekabet yasağından kaynaklanan davaların mutlak ticari davalardan olduğu ve bu halde ticaret mahkemesinin görevli olduğu hiçbir tederrüde mahal olmayan açık yasa hükmü ile sabit halde olduğunu, İlk derece Mahkemesi kararında açık yasa hükmü bir yana bırakıldığı, Kanun Koyucu’nun “mutlak ticari dava” olarak kabul ettiği bir düzenleme adeta ilga edildiği, pozitif hukuk kuralları zorlanarak açıkça hukuka aykırı bir gerekçe ile görevsizlik kararı verildiğini, bilindiği üzere görev kamu düzenine ilişkin olup, ilk derece mahkemesinin hukuka aykırı görevsizlik kararının kaldırılması zorunlu olduğunu, (TTK’nın 4/1(c) maddesi) TTK’nın bahsi geçen sarih yasa hükmü ile hizmet sözleşmesinin sona ermesinden sonraya ilişkin rekabet yasağı düzenlemesinin ihlali sebebiyle açılacak davaların madde aralığı (TBK mad.444-447) belirtilmek suretiyle mutlak ticari davalardan olduğu ve ticaret mahkemesince incelenip karara bağlanması gerektiğini, Nitekim, Kanun Koyucu, çok uzun yıllar yürürlükte kalan mülga 6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu döneminde de (m. 4) “Borçlar Kanunu’nun rekabet memnuiyetine dair 348 ve 352” hükümlerine atıf yaparak hizmet sözleşmesinin sona ermesinden sonraya ilişkin rekabet yasağı düzenlemesinden kaynaklı davaların mutlak ticari davalardan olduğunu düzenlediği, yeni TTK döneminde de aynı yöndeki iradesini devam ettirerek, madde aralığı belirtmek suretiyle bilinçli şekilde bu davaların ticaret mahkemesinde görülmesini istediğini, 25.10.2017 tarihli ve 30221 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 7036 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunun 5/1(a) maddesinde;”5953 sayılı Kanuna tabi gazeteciler, 854 sayılı Kanuna tabi gemiadamları, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununa veya 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına iş mahkemelerinin bakacağı” düzenlenmiş ise de esasen anılan düzenleme yenilik getiren bir düzenleme olmadığı gibi hizmet ilişkisinin sona ermesinden sonraya ilişkin rekabet yasağı düzenlemesini on yıllardır bilinçli olarak ticaret mahkemesinde görülmesini isteyen Kanun Koyucu tarafından bu nedenledir ki 7036 Sayılı Kanunda TTK’nın 4/1(c) maddesinin yürürlükten kaldırıldığına dair herhangi bir düzenlemeye de yer verilmediğini, İşçinin iş sözleşmesi sona erdikten sonra işverene karşı rekabetten kaçınma yükümlülüğü sadece bu konuda bir rekabet yasağı sözleşmesi (TBK m. 444-447) yapıldığı takdirde söz konusu olabileceğini, iş ilişkisinin sona ermesinden sonraki dönem için rekabet yasağı, hukuki dayanağını TBK m. 444 vd.’da çizilen sınırlar çerçevesinde taraflarca düzenlenmiş olan bir sözleşmede bulacağını, İş sözleşmesinin sona ermesinden sonraya ilişkin rekabet yasağı düzenlemesi, iş sözleşmesinden ayrı müstakil bir sözleşme mahiyetinde olup, ne iş sözleşmesinden kaynaklanan sadakat borcunun bir gereği olarak görülebilir ne de iş sözleşmesin bir parçası olarak kabul edilebileceğini, sözleşme sonrası rekabet yasağına iş sözleşmesinde yer verilmiş olması da bu konuda herhangi bir farklılık yaratmayacağı, bu düzenlemeler, iş sözleşmesinden ve işçinin sadakat borcundan tamamen bağımsız “müstakil sözleşme” hükümleri olduğunu, (Bknz Prof. Dr. Polat Soyer, Yeni İş Mahkemeleri Kanunu Karşısında Rekabet Yasağı Sözleşmesinden Doğan Uyuşmazlıklarda Görevli Mahkeme Sorunu). İş mahkemelerinin görev alanını düzenleyen İş Mahkemeleri Kanunu’nda ise, rekabet yasağı sözleşmesinden (TBK m. 444-447) doğan uyuşmazlıklarda iş mahkemelerinin görevli olduğuna dair herhangi bir yasa hükmü yer almadığını, 7036 Sayılı Kanun’un 5. maddesinde, Türk Borçlar Kanunu’nun ikinci kısmının altıncı bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine yapılan yollamanın “sadece” 4857 Sayılı İş Kanunu’nun kapsamı dışında kalan fakat hizmet sözleşmesine dayanarak çalışan işçilerle işveren veya işveren vekilleri arasındaki uyuşmazlıkların iş mahkemelerinde görüleceğini belirlemek gibi bir işlevi olup, bu düzenlemeden hareketle TTK’nın açık hükmüne rağmen iş sözleşmesinin sona ermesinden sonraya ilişkin rekabet yasağı sözleşmesinden doğan uyuşmazlıklarda iş mahkemelerinin görevli olduğu sonucuna varılması hukuken hiçbir şekilde mümkün olmadığını, Hizmet ilişkisinin sona ermesinden sonraya ilişkin rekabet yasağı sözleşmesinden doğan uyuşmazlıkların, iş ilişkisi nedeniyle ortaya çıktığını söylemek hiçbir şekilde mümkün olmadığını, bu uyuşmazlığın ortaya çıktığı dönemde taraflar zaten işçi ve işveren sıfatına haiz olmadığını, uyuşmazlığın tek kaynağı, müstakil nitelikli ve iş ilişkisinin sona ermesinden sonra hüküm ve sonuçlarını meydana getiren ayrı bir rekabet yasağı şartı/sözleşmesi olduğunu, Öte yandan, 7036 Sayılı Kanunun ne genel gerekçesinde ne de madde gerekçesinde aksi yönde bir sonuca varılmasını gerektirecek herhangi bir ibare veya açıklama bulunmadığı gibi Rekabet yasağı sözleşmesinden doğan uyuşmazlıklarda ticaret mahkemelerinin görevli olduğunu madde aralığı belirterek özel olarak düzenlemiş olan TTK m. 4/1(c) hükmü de halen yürürlükte olduğunu, Bu bakımdan, mevcut yürürlükteki yasa hükümleri karşısında; “Davacı tarafından, davalı aleyhine açılan işbu davanın mahkememizin görevsizliği nedeniyle; HMK 115-2 md uyarınca dava şartı noksanlığından usulden reddine,” şeklindeki bir sonuca ulaşılması hukuken hiçbir şekilde mümkün olmadığını, (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 29.02.2012 tarihli ve 2011/11-781 E., 2012/109 K.) Rekabet yasağının işçi ile işveren arasında düzenlenmiş olması, bu taahhüt sebebiyle çıkan uyuşmazlığın iş hukuku kapsamında kaldığını kabule yeterli olmadığı zira, bu taahhüt iş akdinin sona ermesi halinde yapılmaması gereken bir hususa dair olmakla, iş hukukunun düzenleme alanı dışında kaldığı ifade edilerek rekabet yasağı ihlali sebebiyle açılacak davaların TTK’nin 4/1-c bendi uyarınca mutlak ticari davalar olduğu ve bu sebeple ticaret mahkemelerinde görülmesi gerektiğini açıkça içtihat ettiğini, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 27.02.2013 tarihli 2012/9-854 E., 2013/292 K. sayılı, 25.12.2013 tarihli ve 2013/13-412 E., 2013/1708 E. kararları da bu yönde olduğunu, Dolayısıyla, iş akdinin sona ermesinden sonraya ilişkin rekabet yasağı düzenlemesinin ihlali iddiasından kaynaklı davanın hallinde görevli mahkemenin açık yasa hükmü uyarınca Ticaret Mahkemeleri olduğu, rekabet yasağı düzenlemesinin iş sözleşmesi içerisinde yer almasının, rekabet yasağı sözleşmesinden doğan uyuşmazlığın, iş ilişkisi nedeniyle ortaya çıktığı sonucunu hiçbir şekilde doğurmayacağı, Yargıtay içtihatlarında da belirtildiği üzere, Kanun Koyucunun davanın mutlak ticari dava olarak kabulünde güttüğü amacın ticari sır kavramının ticaret mahkemesince değerlendirilmesi olduğu açık olduğundan İlk Derece Mahkemesinin görevsizlik kararının kaldırılmasının zorunlu olduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, taraflar arasında akdedilen sözleşmeden kaynaklı rekabet yasağının ihlali nedeniyle, cezai şart tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davacı tarafından, davalı aleyhine açılan işbu davanın mahkemenin görevsizliği nedeniyle; HMK 115-2 md uyarınca dava şartı noksanlığından usulden reddine, karar kesinleştiğinde ve talep halinde dosyanın görevli İstanbul Anadolu İş Mahkemesi’ne gönderilmesine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Uyuşmazlık konusu, davaya bakma görevinin hangi mahkemeye ait olduğu noktasındadır. Davalının 21/03/2019 tarihinde istifa suretiyle sonlandırdığı taraflar arasındaki 16/02/2017 tarihli belirsiz süreli hizmet sözleşmesinin aynı tarihde yürürlüğe girdiği, davalının davacı ile yaptığı iş sözleşmesinde Bölge Sorumlusu (İstanbul Anadolu Yakası) olarak istihdam edildiği yazılı olup Davalının SGK. Kaydına göre davacı şirkette Dağıtıcı olarak çalıştığı tesbit edilmiştir. Davanın yasal dayanağı 6098 sayılı TBK’nın 444-447.maddeleri arasında yer almaktadır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 4. maddesinde;”(1) Her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın; c) 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580 inci maddelerinde, öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ticari dava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılır.”, Aynı kanunun 5. Maddesinde ise; “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari (Değişik ibare: 26/06/2012-6335 S.K./2.md.) davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir,” hükmü yer almaktadır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda, Türk Borçlar Kanunu’nun rekabet yasağına ilişkin hükümlerinde öngörülen hususlardan doğan hukuk davalarının ticari dava olduğu belirtilmiş ise de, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesinde yer alan: “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir” hükmü, bu konuda ayrı bir düzenleme bulunup bulunmadığının göz önünde bulundurulmasını gerektirmektedir. İşçinin haklarını adalet mercilerinde çabuk, kolay ve ucuz bir surette almasını temin etmek amacıyla özel İş Mahkemeleri Kanunu çıkarılmıştır. Ayrı bir iş yargılaması ve bu yargılamayı uygulayan özel mahkemelerin kuruluşu, esasen iş hukukunun işçiyi koruma hukuki niteliğinden kaynaklanmaktadır. 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu ise, 25.10.2017 tarihinde resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu kanunun 5. maddesinde; “İş mahkemeleri; a)5953 sayılı Kanuna tabi gazeteciler, 854 sayılı Kanuna tabi gemiadamları, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununa veya 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına,b) İdari para cezalarına itirazlar ile 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamındaki uyuşmazlıklar hariç olmak üzere Sosyal Güvenlik Kurumu veya Türkiye İş Kurumunun taraf olduğu iş ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklara,c)Diğer kanunlarda iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtilen uyuşmazlıklara, ilişkin dava ve işlere bakar, ” şeklinde düzenlenmiştir. Şu halde, İş Mahkemeleri Kanunu ile işçi ve işveren arasında iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden doğan uyuşmazlıkları çözme görevinin iş mahkemesine verilmiş olması, Türk Ticaret Kanunu’nun 5.maddesinde yer alan “aksine hüküm bulunmadıkça” ibaresinin karşılığıdır. Başka bir anlatımla, İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5.maddesi, Türk Ticaret Kanununun 4.maddesinde belirtilen ticari davalara bakma görevinin ticaret mahkemelerine ait olduğunu belirten 5.maddedeki ‘aksine hükmü’ öngören bir düzenlemedir. Rekabet yasağına ilişkin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 444–447.maddeleri hizmet sözleşmesine ilişkin hükümler içinde düzenlenmiştir. Her iki kanunda da rekabet yasağına ilişkin sözleşmenin kurulması ve sınırları özellikle işçinin korunması ilkesi dikkate alınarak düzenlenmiştir. Gerçekten, işçinin çalışma hakkı, rekabet yasağına ilişkin sözleşmelerin yer, süre ve konu itibariyle sınırlandırılmasını gerektirmektedir. İşçi ile işveren arasında sözleşmenin sona ermesinden sonraki dönem için rekabet yasağına ilişkin bir anlaşma olmadıkça, Borçlar Kanunu’ndaki hükümler tek başına işverene talep hakkı vermez. Başka bir anlatımla, taraflarca rekabet yasağı konusunda anlaşma yapılmışsa işveren, sözleşmeye aykırı davranıldığını ileri sürerek cezai şart ya da tazminat talebinde bulunabilecektir. Bu nedenle, burada borcun kaynağı kanun değil, iş sözleşmesidir. 7036 sayılı kanun, yeni ve özel kanun olarak 6102 sayılı TTK’ dan sonra yürürlüğe girmiş ve TTK’nın 4/1-c maddesindeki düzenlemenin uygulanma imkanını ortadan kaldırmıştır. Dolayısıyla, davacı vekilinin istinafına dayanak teşkil ettirdiği iş akdi kapsamında işçinin rekabet yasağına aykırılık iddiasına dayalı davalarda, Ticaret Mahkemelerinin görevli olduğu yönündeki önceki tarihli Yargıtay kararlarının da 7036 sayılı kanundaki belirtilen düzenlemeye göre (rekabet yasağına aykırılığın iş akdinin devamı veya feshinden sonra olup olmadığına bakılmaksızın) somut olaya uygulanma imkanı bulunmadığından, uyuşmazlığın kaynağı iş sözleşmesi olduğundan Türk Borçlar Kanununun 444 ve devamı maddelerine dayalı olarak İş Kanunu kapsamında işçi sayılan kişinin, rekabet yasağı sözleşmesinin ihlali nedeniyle açılan cezai şartın tahsiline ilişkin davalarda iş mahkemeleri görevli olup davacı vekilinin istinaf talebi yerinde görülmemiştir. (Yargıtay 9 HD.’nin 01/06/2021 tarih ve 2021/3076 Esas – 20219789 Karar sayılı kararı da benzer mahiyettedir.) Açıklanan nedenlerle; ilk derece mahkemesince kurulan hüküm ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 162,10.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30.TL istinaf karar harcının, istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 1.736,00.TL harçtan mahsubu ile bakiye 1.676,70.TL’nin talep halinde davacıya iadesine, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa avansı yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 09/09/2021 tarihinde HMK’nın 362/1-c maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.