Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/122 E. 2023/301 K. 23.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/122 Esas
KARAR NO: 2023/301 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2016/981 Esas – 2019/930 Karar
TARİHİ: 01/10/2019
DAVA: Menfi Tespit (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 23/02/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, davalı şirket tarafından müvekkili şirket aleyhine İstanbul İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasıyla haksız ve hukuka aykırı olarak ilamsız icra takibine girişildiğini, müvekkili şirketin daha önce faaliyet gösterdiği adresine TK. 35. Maddesine göre tebligat yapılarak kesinleşen takibe karşı işbu menfi tespit davasını ikame etmek zorunluluğunun hasıl olduğunu müvekkili şirket ile davalı şirket arasında bulunan ticari ilişkiden dolayı karşılıklı bir cari ilişki kurulduğunu, müvekkili şirketin borçlarına karşılık olmak üzere 30/05/2017 tarihli, … nolu … Bankası A.Ş.’ne ait 10.000-TL bedelli çeki davalı şirket lehine ciro ettiğini ve davalının bu çek bedeline karşılık … nolu tahsilat makbuzu 16/12/2013 tarihinde düzenlediğini, bu nedenle davalı yanın İstanbul … İcra Müdürlüğünün… Esas sayılı dosyası ile başlatmış olduğu takibin haksız ve hukuka aykırı olduğunu, davalının kötü niyetli olarak takibi başlattığını, davalı şirket ile müvekkili şirket arasındaki ticari ilişki gereğince alınan mallara karşılık çek ciro edildiğini, davalı yanca çekin alınmasına müteakip davacı müvekkili şirkete vermiş olan, üzerinde davalının kaşesi ve yetkili şahsın imzaları bulunan tahsilat makbuzu da, icra takibine konu borcun adı geçen çek vasıtasıyla ödendiğini ispat eder mahiyette olduğunu, davalının icra takaibine kötü niyetle giriştiğinin açıkça ortada olduğunu, bu nedenlerle öncelikle mahkeme uygun gördüğü taktirde teminatsız, aksi halde belirleyeceği teminat mukabili, icra takibinin davanın kesinleşmesine kadar durdurulması, mümkün görülmeyeceği taktirde teminat mektubu mukabili icra veznesindeki paranın dava sonuçlanıncaya kadar davalıya ödenmemesi yönünde ihtiyati tedbir kararı verilmesini, haklı hukuka uygun davalarının kabulü ile birlikte borçlunun İstanbu … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyasındaki alacağın tamamına ilişkin borçlu olmadıklarının tespitine, alacaklı olmadığını bildiği halde haksız ve kötü niyetli olarak icra takibine girişen davalı aleyhine takibe konu alacak miktarının %20’sinden az olmamak kaydıyla tazminata hükmedilmesine, yargılama giderleri ile birlikte vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili; 28/11/2016 tarihli dilekçesinde özetle; dava konusu haksız icra takibinden dolayı, yargılama devam ederken 21/11/2016 tarihinde icra dosyasına 16.680,30-TL’yi ödemek zorunda kalındığı belirtilerek, menfi tespit davasının istirdat davasına dönüştürülmesine, icra dosyasına yatırılan 16.680,30-TL’nin yasal faizi ile birlikte iadesine karar verilmesi talep edilmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, davacı aleyhine İstanbul 2. İcra Müdürlüğünde icra takibi başlatıldığını ve yapılan icra takibine itiraz edilmediğinden takibin kesinleştiğini, müvekkilinin davacının Ticaret Sicil Müdürlüğünde kayıtlı olan adresine ödeme emrini tebliğe çıkarıldığını, müvekkili şirketin burada kanuna uygun hareket ederek davrandığını, davacının taraflar arasındaki ticari ilişkiyi ve cari hesabı kabul ederek borçlarna karşı müvekkili lehine çek ciro ettiğini ve müvekkili şirketin de bu çek bedeline karşılık tahsilat makbuzu düzenlediğini belirttiğini, bu tahsilat makbuzunun da icra takibine konu borcun ödendiğine ispat olduğunu, nitekim takip miktarı ile tahsilat makbuzunda yer alan miktarın birebir örtüştüğünü dile getirdiğini, davacı tarafın borcuna karşılık lehine ciro edilen çeki müvekkili şirket lehine ciro ettiğinden bahisle borcunu ödediği iddiasında olduğunu, lakin böyle bir iddianın hukuk sisteminde kabulünün mümkün olmadığını, ödemeden bahsedeblmesi için çekin ilgili bankaya ibraz edildiği ve bankadantahsilat yapılması gerektiğini, ancak müvekkili şirket adına alınan çeki ciro etmek suretiyle dava dışı 3. kişilere verdiği çekin bankaya ibraz edildiğide imza ile ilgili problem olması nedeniyle bankaca çek ile ilgili işlem yapılmadığını, müvekkili tarafından düzenlenen tahsilat makbuzunun sadece davacıdan çek alındığına dair ispat sağladığını ve çekin ödenmediği anlamına geldiğini belirterek davanın reddi ile takibin durdurulması, bu mümkün olmadığı taktirde icra veznesindeki paranın dava sonuçlanıncaya kadar müvekkiline ödenmemesi yönünde ihtiyati tedbir kararı verilmesi talebinin reddine, %20’den az olmamak üzere tazminat talebinin reddine, davacının %20’den az olmamak üzere tazminata hükmedilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 01/10/2019 tarih 2016/981 Esas – 2019/930 Karar sayılı kararında; ” Dava hukuki niteliği itibari ile başlatılan icra takibine konu miktar alacak bakımından davacının davalı aleyhine borçlu olmadığının tespitine ilişkin menfi tespit davasıdır. Davaya konu İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E sayılı dosyasının bir sureti getirtilerek dosyamız içine alınmıştır. İcra dosyası incelendiğinde dosyamız davacısının icra dosyasında borçlu olarak gözüktüğü, dosyamız davalısınında alacaklı sıfatını taşıdığı, alacak miktarının 10.144,49 TL asıl Alacak 2.642,12 TL işlemiş faiz olmak üzere 12.786,61 TL olduğu takip türünün ilamsız takip olduğu ve takibin kesinleştiği görülmüştür. Davacının tedbir talepli açtığı davada takibin tedbiren durdurulması talebi 23.08.2016 tarihli ara kararla red edilmiştir. Taraflar aralarındaki ticari ilişkiyi ve cari hesabı kabul etmişler ancak davacı taraf davalı tarafa 30.05.2014 keşideli … nçek nolu 10.000,00 TL bedelli çek verdiğini bu sebeple borcun kalmadığını, bu nedenle borçlu olmadığı iddiasındadır. Yargılama sürecinde çekin ibtraz edildiği … Bank genel müdürlüğüne yazılan müzekkereye çekin ( çekte son ciranta olan) …San. Ve Tic. A.Ş tarafından ibraz edildiği karşılıksız olduğundan iade edildiği bilgisi gelmiştir. Dosya kapsamında uyuşmazlık noktalarının çözümü için tarafların defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmış olup bilirkişi düzenlediği raporda defter kayıtlarına göre davacının davalıya 10.144,49 TL borçlu gözüktüğü, … nolu davamıza konu çekin tahsil edilmediğinin banka kayıtlarından anlaşıldığı şeklinde mütaala vermiştir. Çekin, banka kayıtlarının beraberce incelenmesinden ciro silsilesinde davacının çeki ciro etmek suretiyle davalıya verdiği, davalının ciro etmek suretiyle dava dışı … San. Ve Tic. A.Ş ye verdiği bu şirketin çeki bankaya ibraz ettiği ve karşılığı olmadığı, bunun üzerine son cirantanın çeki dosyamız davalısına geri verdiği anlaşılmıştır. Çek bir ödeme vasıtasıdır. Her ne kadar davacı davalıya olan borcunu söz konusu çekle ödediğini iddia etmiş ise de dosyadaki kayıtlardan çekin karşılıksız çıktığı anlaşılmış olup davacının davalıya borcunun devam ettiği sonucuna varılmıştır. Takipte işlemiş faiz yönünden davalının takip öncesinde davacıyı temerrüde düşürdüğüne dair bir kayıt olmadığından, davacının işlemiş faiz yönünden davalılaya borçlu olmadığı kanaatine varıldığından davanın kısmen kabul kısmen reddi ile aşağıdaki şekildse hüküm kurulmuştur. “gerekçesi ile, “-Davanın kısmen kabul kısmen reddi ile; davacının İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … E. Sayılı icra dosyasına yapmış olduğu itirazın iptaline, takibin 2.642,12- TL’lik işlemiş faiz kısmından borçlu olmadığının tespitine, – Kötü niyet tazminatı taleplerinin reddine,” karar verilmiştir. Davacı vekilinin tashih talebi üzerine; ilk derece mahkemesinin 01/10/2019 tarihli tashih şerhi ile hüküm kısmının 1 nolu bendinde yer alan “dosyasına yapmış olduğu itirazın iptaline” ifadesinin çıkartılarak hükmün bu şekilde tashihine karar verildiği anlaşılmıştır. Davacı vekilinin 23/11/2020 tarihli dilekçesi ile; dava menfi tespit davası olarak açılmasına rağmen istirdat davasına dönüştüğü, yargılama sırasında takip tutarının ödendiği, ancak istirdat talebi ile ilgili hüküm kurulmadığı belirtilerek karar verilmeyen istirdat talebi hakkında ek karar verilmesi isteminde bulunulmuş, ilk derece mahkemesinin 24/11/2020 tarihli ek kararı ile, mahkeme dosyasından karar verilerek el çekilmiş olması nedeniyle ek karar verilmesi talebi reddedilmiştir. İlk derece mahkemesinin 01/10/2019 tarih 2016/981 Esas – 2019/930 Karar sayılı kararına karşı davacı ve davalı vekili tarafından, yine ilk derece mahkemesinin 24/11/2020 tarihli ek kararına karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle, davanın niteliğinin yargılama devam ederken değiştiğini ancak yerel mahkemenin davanın niteliğini dikkate almadan karar vermiş olduğunu; kararın bu haliyle icraya elverişli olmadığını; yerel mahkemece yeni düzenleme altına alınan ek karar taleplerinde yerinde olmayan bir sebeple reddedildiğini; yerel mahkeme kararının kaldırılması gerektiğini; istinafa konu iş bu yerel mahkemenin kararında mahkemece davanın hukuki niteliğinin yanlış değerlendirilerek karar verildiğini; davalarının müvekkili aleyhine başlatılan İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E. Sayılı icra takibi sonrasında borçlu olmadığına ilişkin olarak menfi tespit davası olarak açıldığını; ancak yargılama devam ederken müvekkili şirketin ticari işlerinin sekteye uğramaması için icra tehdidi altında ilgili icra dosyasına kapak hesabı olan borçlu olmadığı 16.680,30 TL’yi 21/11/2016 tarihinde dosya hesabına yatırdığını; müvekkilinin ticari itibari ve ticari işlerinin sekteye uğramaması için ilgili icra dosyasına ödeme yapmak zorunda kalmış olduğunu; bu durumun yerel mahkemeye 28/11/2016 tarihinde bildirildiğini; menfi tespit davası olarak açılan iş bu davanın müvekkili şirket tarafından icra tehdidi altında yapılan ödeme sonrasında istirdat davasına dönüştüğünü; bu durumdan mütevellit davanın niteliğinin yargılama sırasında değiştiğinden yerel mahkemenin iş bu hususu dikkate alarak İSTİRDAT davası özelinde karar vermesi gerekirken mahkemece dava istirdat davası değilmiş gibi karar verildiğini; verilen hükmün bu haliyle icraya elverişliliğinin bulunmadığını, Mahkemece yapılan 01/10/2019 tarihli tashih şerhinde de iş bu durumun düzeltilmemiş olduğunu; kararda yanlış gösterilen yalnızca itirazın iptali kısmının tashih ile çıkarıldığını; kararın bu haliyle de menfi tespit özelinde kurulmuş olduğundan mahkeme kararının bu haliyle de hatalı olduğunu; müvekkilinin yargılama devam ederken icra tehdidi ile ödeme yapmış olduğundan borçlu olmadıklarının tespitine ilişkin verilen kararda belirtilen meblağın müvekkili şirkete istirdatı yönünden karar verilmemesinin kararın icra edilebilirliğini olumsuz etkilediğini; mahkemece menfi tespit özelinde hüküm kurulmasının hatalı olduğunu; gerekçeli kararın taraflara tebliğinden sonra yerel mahkemeden HMK 2020 değişikliği ile kanuna eklenen ek karar taleplerinde yerel mahkemece ” mahkememiz dosyasından karar verilip el çekildiği ve davacı vekilinin talebinin ek karar ile düzeltilemeyeceği anlaşıldığından talebin reddine” karar verildiğini; ancak ek karar taleplerinin istinaf kanun yoluna başvuru süreleri dolmadan talep edilmişse de mahkemece dosyadan çekildiğinden bahisle taleplerinin reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu düşündüklerini; mahkemece hem yargılamada ileri sürdükleri hem de kendiliğinden hükme geçirilmesi gereken bu husus hakkında ek karar suretiyle karar verilmemişse de bu durumun ek kararın mantığı ile uyuşmadığını düşündüklerini, Borcun ödenmesi üzerine menfî tespit davası kendiliğinden istirdat davasına dönüştüğünden, borçlunun, borcun ödenmesinden bir yıldan fazla bir zaman geçtikten sonra menfî tespit davasına istirdat davası olarak devam edilmesini istese bile, mahkemenin, menfî tespit davasına istirdat davası olarak devam ettiğini; yani bu halde, İİK m.72, VII deki bir yıllık hak düşürücü sürenin uygulanmayacağını; borcun ödenmesi üzerine menfî tespit davasının kendiliğinden (kanundan ötürü) istirdat davasına dönüştüğünden, davacının borçlunun ödediği paranın geri verilmesi için ayrı bir istirdat davası açmasında hukukî yararının olmadığını; bu kapsamda yerel mahkemece her ne kadar davalarının kısmen kabul edilmişse de işlemiş faiz yönünden borçlu olmadıklarının tespitine ilişkin hesaplanan meblağın müvekkili şirkete istirdatına karar verilmemesinin hatalı olduğunu; kararın istinaf incelemesi neticesinde öncelikle esasa ilişkin itirazlarının dikkate alınarak kaldırılmasının gerektiğini; davanın itirazın iptali davası olmadığı gibi menfi tespit davası da olmadığını; davanın yargılama devam ederken menfi tespit davasından istirdat davasına dönüştüğünü ancak yerel mahkemece her ne kadar davalarının kısmın kabul edilmişse de kabul edilen kısım yönünden istirdata ilişkin hüküm içermemesi nedeniyle hatalı oluğunu,Karar tarihinde yürürlükte bulunan 6100 Sayılı HMK’nun 305/A maddesi uyarınca kabul edilen kısım yönünden ek karar ile istirdat hükmü kurulması gerektiğini, yerel mahkemece davada ileri sürdükleri ve mahkemenin resen dikkate alması gereken bir hususta ek karar verilmesine ilişkin taleplerinin mahkemece yerinde olmayan bir gerekçe ile reddedildiğini; ancak yerel mahkemenin ek karar taleplerine ilişkin red kararının hukuken yerinde olmadığından kaldırılmaya matuf olduğunu, Müvekkili şirketin davalı şirkete çek ile ödeme yaptığını; çekin müvekkili şirketin elinden çıktıktan sonra tahrif edilmişse de bu durumdan müvekkili şirketin sorumluluğunun bulunmadığını; müvekkilinin takibe konu edilen ve icra tehdidi ile ödenen borcu aslen çek ile davalı şirkete ödediğini; ancak bilirkişi incelemesinin 2013 yılı ticari defterleri üzerinde yapılmadığından müvekkili tarafından davalıya ödeme yapılmadığı sonucuna ulaşıldığını; yerel mahkemece iş bu hatalı raporun hükme dayanak yapıldığını; dava konusu cari hesaba ilişkin davalının ticari defterlerinde 2014 yılı açılışı 9.382,18-TL, 2014 yılı sonunda 10.144,49TL bakiye alacak görüldüğünü; müvekkili şirket tarafından 16.12.2013 tarihinde davalıya ciro edilen dava konusu 30.05.2014 keşide tarihli 10.000TL tutarlı çekin ciro edildiği tarihte, dosyada mübrez tahsilat makbuzundan görüldüğü üzere davalının 2013 yılı ticari defterlerinde işlemiş olması gerektiğinin açık olup davalı tarafından 2013 yılı ticari defter kayıtları sunulmadığından bu husus tespit edilememiş ise de 18.07.2014 tarihinde “30.05.2014 vadeli iade ” ile 10.000.00TL lik dava konusu çekin deftere iade olarak borç kaydedildiğini; deftere işlendiği şeklinden de anlaşıldığı üzere çekin 30.05.2014 keşide tarihli olduğunun sübut olup 18.07.2014 tarihinde ticari deftere iade olarak borcun tekrar yansıtıldığını; fakat 2. Nolu celsede çekin davalı nezdinde olduğu iade edilmediği hususunun açık olduğunu; mahkemece 2. celsede çek aslının incelendiğini ve tekrar davalıya teslim edildiğini; çekin ciro edildiği tarihte cari konu alacağın cari hesap ilişkisinden çıkarak kıymetli evrakın konusu olduğunu; davalınında ikrarında olduğu gibi çek aslı elinde iken çeke dayalı icra takibi yapmak yerine haricen ayrıca cari hesaba dayalı icra takibi yapmanın ilamların ilamsız icrası konu edilmesi gibi kötüniyetli olup dürüstlük ilkesine aykırı olduğunu; söz konusu çekin taraflarına ciro edildiği ve akabinde davalı lehine ciro edildiği şekli ile davalının imzalı kaşesini içerir tahsilat makbuzlarında 30.05.2014 keşide tarihli olduğunun sübut olduğunu; yine konu çek davalının 18.07.2014 tarihli ticari defter hesap hareketinde iade şeklinde görüldüğünü; davalı şirketin ise keşide tarihinin ay ibaresi üzerinde çizgi çekmek suretiyle tahrif ederek 5 rakımını 3 yaptığının çıplak gözle dahi anlaşılmakta olduğunu; davalı çeki bu şekliyle dava dışı … ciro ettiğini ve 3. Kişi çekin tahrif edilen şeklindeki 30.03.2014 tarihinde … bank çarşı ümraniye şubesine ibraz edilmişse de çekteki keşide tarihi itibari ile sorun olduğu anlaşıldığından bankanında verdiği cevapta görüleceği üzere diğer sebep ile ödenmediğinin belirttiğini; bu sebeple …’in çeki davalı firmaya iade ettiğini; davalı Firmanın ise bu durumdan müvekkili haberdar etmediği gibi halihazırda dava konusu çekin hamili olmasına rağmen 2 yıl sonra 19.04.2016 tarihinde cari hesaba dayalı ilamsız takip yaptığını ve haciz baskısıyla 16.680,30TL takip çıkışı sözde borcu tahsil ederek sebepsiz zenginleşmeye sebep olduğunu; davalının hem çeki elinde tuttuğunu hem de ayrıca haciz yoluyla ikinci bir tahsilat yaptığını; Yargıtay kararları ışığında keşide tarihinde yapılan tahrifat çekin kıymetli evrak vasfını etkilemediğini, Çekin gerçek keşide tarihinde ibraz edilmesi halinde ödenmesi yahut karşılıksız kaşesi vurularak kambiyoya mahsus haciz yoluna gidilmesi gerektiğinin açık olduğunu; dava konu çekin her ne kadar gerçek keşide tarihinden 2 Ay önce 30.03.2014 tarihinde bankaya ibraz edilmişse de gerçek keşide tarihi olan 30.05.2014 tarihinden sonra yasal süresi içerisinde bankaya ibraz edilmediğinden kıymetli evrak vasfını yitirdiğini; davalının 2 yıl sonra çeki hala elinde tutmakta iken (2 ve 3. Celsede ki beyanları) ilamsız takip yolu ile ciranta olan müvekkile karşı bu haksız ve kötüniyetli cari hesaba dayalı ilamsız takibi başlattığını(11.05.2017 tarihli beyan dilekçesi 4. Madde çeke karşı ilamsız takip başlatılması gerektiğini kabul etmiştir.) basiretli bir tacir gibi davranmayan davalının hem çeki tahrif ettiğini hemde süresinde bankaya ibraz etmediğini; (11.05.2017 tarihli beyan dilekçesi) üstüne üstlük üzerinden tam iki yıl geçtikten sonra cari hesaba dayalı icra takibi yaparak çeki uhdesinde tuttuğunu; oysa müvekkilin hesaplarında 2013 yılında çek işlendiği için cari hesaptan kaynaklı bir borç bulunmadığının ticari defterlerden anlaşıldığını; lakin borçlunun hiçbir ihbar ihtar vermeden çeki iade etmeden çeke karşı icra takip yoluna gitmeden cari hesaba dayalı açtığı ilamsız takibi TK 35.e göre kesinleştirerek ikinci kez tahsilat yaptığını ve sebepsiz zenginleşmeye neden olduğunu; çeki iade etmediği halde ticari defterlerine iade olarak işlediğini ve müvekkilini borçlu gösterdiğini; ilgi icra takibene ait sözde borç dava aşamasında ödendiği için menfi tespit davasının istirdata döndüğünü; hiçbir kusuru olmayan müvekkilinin basiretli bir tacir gibi davrandığını; usul ve yasaya uygun hareket ettiğini; burada davalının açıkça kötü niyetli olarak çeki tahrif edip … ciro ettiği daha sonra ise iade aldığı basiretli bir tacir gibi davranmayarak çeki gerçek keşide tarihinde ibraz etmediği üzerinden iki yıl geçtikten sonra hamili olduğu çeke dayalı icra takibi yapmak yerine cari hesaba dayalı ilamsız takiple kötüniyetli davalının dürüslüklük ilkesine açıkça aykırı hareketlerinden dolayı müvekkilin ekonomik zarara uğradığının açık olduğunu, Davanın çeki tahrif ettiği söylenen son ciranta … şirketine ve çek keşidecisine ihbar edilmesi taleplerinin mahkemece dikkate alınmadığını; yerel mahkemece eksik ve hatalı inceleme ile karar verildiğini; dava konusu … hesap nolu, 30.05.2014 keşide tarihli , 10.000 TL meblağlı 4513780 nolu çeke ilişkin … Banktan gelen cevapta, ”Çekin banka müşterileri ve Çekte ciranta sahibi … SAN. VE TİC. A.Ş taraffından 30.03.2014 tarihinde takasa ibraz edilerek muhatap banka takas merkezince diğer hatalı çek olarak iade edildiği tespit edilmiştir.” şeklinde cevapla çekin iptal sebebinin ise ilgili muhattap banka olan … Bankası Ümraniye Çarşı Şubesinden bilgi edinilmesini belirttiklerini; davalının 6. celsedeki beyanlarının da dikkate alındığında çeki tahrif ettiği söylenen son ciranta … San. ve Tic.A.Ş.’nin ve çek keşidecisi olan … İnş.San.veTic.Ltd.Şti.’ne davanın ihbar edilmesi şeklindeki taleplerinin mahkemece değerlendirmeye alınmadığını; hükmün eksik araştırma ve inceleme ile verilmiş olup istinaf incelemesi neticesinde kaldırılması gerektiğini; mahkemece çekin ödeme aracı olduğu, karşılığının olmadığı şeklindeki gerekçe ile davalarının kısmen kabulüne karar verilmişse de dosyada ileri sürdükleri haklılıklarının ispatı noktasında taleplerine mahkemece değer atfedilmediğini; oysa ki tahrifat yapıldığı ileri sürülen çekin davalının elinde iken keşide tarihi olan 30/05/2014 tarihi olması gerekirken 30/03/2014 tarihli olarak yapıldığını, bu şekilde tahrif edildiğini; yani çek müvekkili şirket tarafından davalı şirkete ödeme suretiyle verildikten sonra çekin tarihinin 30/03/2014 olarak değiştirildiğini; tahsilat makbuzu ile çekin müvekkili şirketten 30/05/2014 tarihli olarak çıktığının belli olduğunu, ancak davalı taraf ya da onun çeki ciroladığı şirket tarafından çek bedelinin daha erken tahsil edilebilmek için tarihinin değiştirildiğinin açık olduğunu; bütün çeklerin karşılığının tahsil edilmiş olup müvekkilinin çek vermekle borcundan kurtulduğunu; bu kapsamda çekte yer alan ciranta sıfatlarından dolayı sorumluluklarının devam etse de davalı tarafa cari hesaptan dolayı hiçbir borçlarının bulunmadığını; mahkemece itirazlarının değerlendirilmeye alınmaması nedeniyle iş bu haklı davalarının kısmen kabul red ile neticelendiğini ancak verilen hükmün son derece hatalı olup maddi gerçeklik ile bağdaşmadığını, İzah edilen tüm bu nedenlerle hüküm için elverişli olmayan bilirkişi raporunun yerel mahkemece hükme dayanak yapılmasının hatalı olduğunu, İleri sürerek, yukarıda arz ve izah edilen nedenlerle; davacının istinaf başvurusunun kabulü ile yerel mahkemece verilen kararın istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasına, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin davalı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle, yerel mahkeme kararının kısmen redde ilişkin kısmının usul ve yasaya uygun olduğunu, Ancak yerel mahkemenin takipte işlemiş faiz yönünden davayı kabul etmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu; davanın tümden reddinin gerektiğini, Müvekkili şirket tarafından davacı aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyası ile icra takibine girişildiğini ve yapılan takibe itiraz edilmediğinden takibin kesinleştiğini, Taraflar arasında ticari ilişki ve cari hesabın mevcut olduğunu; ( Bu durumun davacının da kabulünde olduğunu ) Davacı müvekkili lehine çek ciro ettiğini belirtmiş olmakla çekin bankaya ibraz edilmediğini ve bu sebeple de tahsilat yapılamadığını, müvekkili cari hesap alacağını tahsil edemediğinden cari hesaba dayanarak genel haciz yolu ile ilamsız takip yaptığını, yapılan takibin Tebligat Kanunun 35′ inci maddesine göre kesinleştiğini, Davacının zaten borcunu kabul ettiğini ancak çeki vermekle borçtan kurtulduğunu iddia ettiğini, çekin ödenmemesi nedeniyle borcun varlığının sabit olduğunu, Davacı tarafın, borcuna karşılık lehine ciro edilen çeki müvekkili lehine ciro ettiğinden bahisle borcunu ödediği iddiasında olduğunu; lakin böyle bir iddianın hukuk sistemimizde kabulünün mümkün olmadığını; çünkü ödemeden bahsedilebilmesi için alınan çekin ilgili bankaya ibraz edildiğini ve bankadan tahsilat yapılmış olması gerektiğini; ancak müvekkilinin alınan çeki ciro etmek suretiyle dava dışı 3.kişilere verdiğini; çekin bankaya ibraz edildiğinde imza ile ilgili problem olması nedeniyle bankaca çek ile ilgili işlem yapılamadığının beyan edilerek dava dışı 3.kişi tarafından çekin müvekkile iade edildiğini ve müvekkili tarafından bedeli ödenerek çekin iade alındığını; bu cihetle davacı tarafın istinaf iddiasının hukuka aykırı olduğunu, reddinin gerektiğini, Müvekkil tarafından davacı şirkete durumun izah edilerek çek bedeli talep edilmesine rağmen davacı tarafça çek ile ilgili bir ödemenin müvekkile yapılmadığını ve tahsil edilemeyen çekin davacı tarafça iade alınmadığını; müvekkili şirket tarafından dava dilekçesinde bahsedilen çek ile ilgili olarak hiç bir tahsilatın yapılmadığını; müvekkili tarafından düzenlenen tahsilat makbuzunun sadece davacıdan çek alındığına ispat sağladığını; çekin ödendiği anlamına gelmediğini, Yerel mahkeme tarafından aldırılan Bilirkişi Raporundan da, davaya konu 10.000,00-TL bedelli … yevmiye numaralı çek bedelinin tahsil olmadığı ve incelenen müvekkili şirket ticari defter kayıtları ile sabit olduğu üzere davacı tarafın müvekkili şirkete 10.144,49-TL borçlu olduğunun tespit edildiğini, Davacı tarafın menfi tespit iddiası hukuka aykırı olup, davacı tarafın istinaf başvurusunun reddi ile yerel mahkeme kararının asıl alacak yönünden menfi tespit iddiasının reddi yönündeki kararının onanmasının gerektiğini, Ancak davacı tarafın faiz yönünden menfi tespit iddiasının zaten bulunmadığını; cari hesap alacağına dayalı olarak cari hesabın muaccel olduğu tarih itibariyle davacı tarafın müvekkili şirkete borcu nezdinde işlemiş faize hak kazanacağının sabit olduğunu, Asıl borcun olduğunu kabul edip, borçtan kaynaklı faizin olmadığını ileri sürmenin hukuka aykırı olduğunu; müvekkili firmanın davacı firmadan 10.000,00 TL alacağı olduğunun yerel mahkeme kararı ile sabit hale gelmiş olmasına karşın bu asıl alacak bakımından işlemiş bulunan faiz alacağına hükmedilmemiş olmasının bir çelişki olduğunu, Ayrıca maddi gerçekliğe rağmen iş bu davayı açarak kötü niyetli davrananın davacı olduğunu, haksız olarak alacağını ödemekten kaçındığını; bu sebeple davalının %20′ den aşağı olamak üzere tazminata hükmedilmesinin talep edilmiş olmasına karşın mahkemenin işbu yönde hüküm ihdas etmediğini, Bu kapsamda da davacı tarafın salt kötü niyetle ikame ettiği dava sebebiyle hakkında %20′ den aşağı olamak üzere tazminata hükmedilmesi gerektiğini, Bu gerekçelerle, iş bu yerel mahkeme kararının istinafa konu “Takibin 2,642,12 TL’lik işlemiş faiz kısmından borçlu olmadığına” hükmü yönünden kısmının kaldırılmasını talep ettiğini, İleri sürerek, yukarıda açıklanan nedenlerle; ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın esastan ve tüm talepleri yönünden reddine, davacı tarafın haksız ve mesnetsiz istinaf iddialarının reddine, davacı hakkında %20′ den aşağı olamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine, yargılama masrafları ve ücreti vekâletin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava; bakiye cari hesap alacağına dayalı olarak başlatılmış ve kesinleşmiş icra takibinden ötürü borçlu olunmadığının tespiti istemi ile açılmış olup, yargılama sırasında İİK’nun 72/6 fıkrası uyarınca istirdat davasına dönüşmüştür. Davacı vekili tarafından, davalının müvekkili aleyhine bakiye cari hesap alacağına dayalı takip başlattığı, takibin usulsüz tebligat nedeniyle kesinleştiği, bu nedenle menfi tespit davası açılmak zorunda kalındığı, davalının bakiye cari hesap alacağının 30/05/2014 tarihli, … nolu … Bankası A.Ş.’ne ait 10.000-TL bedelli müşteri çeki davalıya ciro edilmek suretiyle ve tahsilat makbuzu karşılığında ödendiği, davalıya bakiye cari hesap borcu bulunmadığı ileri sürülmüş, yargılama devam ederken, tedbir talebinin reddi nedeniyle takip devam ettiğinden 26/11/2016 tarihinde icra dosyasına 16.680,30-TL’yi ödemek zorunda kalındığı belirtilmiş, menfi tespit davasının istirdat davasına dönüştüğü icra dosyasına ödenen tutarın yasal faiziyle istirdadının talep edildiği anlaşılmıştır. Davalı vekili tarafından, tahsilat makbuzu karşılığında teslim alınan çekin üçüncü kişiye ciro edildiği, tahrifat beyanı nedeniyle çek bedelinin ödenm çekin geri alındığı, çekin uhdelerinde olduğu, çek bedeli ödenmediği için bakiye car,i hesap alacağının tahsili amacıyla takip başlatıldığı belirtilerek davanın reddi talep edilmiştir. İlk derece mahkemesi tarafından, davacının menfi tespit isteminin kısmen kabulüne, dava konusu takipte talep edilen işlemiş faiz tutarı yönünden davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine, asıl alacak yönünden menfi tespit isteminin reddine, davalının kötü niyet tazminatı isteminin reddine karar verilmiş, istirdat talebi hakkında herhangi bir hüküm kurulmamıştır. Davacı vekilinin kabul edilen kısım yönünden istirdat kararı verilmesine yönelik ek karar talebinin de reddine karar verilmiştir. Dava konusu takip dosyası incelendiğinde, davalının davacı aleyhine cari hesaba dayalı 10.144,49-TL asıl alacak, 2.642,12-TL işlemiş faiz toplamı 12.786,61-TL alacak için ilamsız takip başlattığı, takibin kesinleştiği, yapılan yargılama sırasında, icra dosyasında yapılan 16/11/2016 tarihinde kapak hesabındaki 16.680,30-TL’nin davacı tarafça 26/11/2016 tarihinde dosyaya yatırıldığı anlaşılmıştır. İlk derece mahkemesi tarafından yaptırılan bilirkişi incelemesi neticesinde; taraf defterlerinin 30/05/2014 tarihli, … nolu … Bankası A.Ş.’ne ait 10.000-TL bedelli çek tutarı dışında mutabık oldukları, bu çekin davalı tarafından ödeme olarak defterlere kaydedildiği, ancak daha sonra ödenmediğinden bahisle davacı hesabına borç kaydedildiği tespit edilmiştir. Çekin takip ve dava tarihleri itibariyle halen davalı uhdesinde olduğu da ihtilaf konusu değildir. Çekin ödeme ve ibraz bilgilerinin tespiti için hem muhatap bankaya hem de takastan ibraz edilen bankaya yazılan yazı cevabı ile tarafların kabulündeki tahsilat makbuzu kapsamından, davacının üçüncü ciranta olduğu, çeki davalıya ciro ettiği, karşılığında tahsilat makbuzu aldığı, davalının çeki dava dışı … Şirketi’ne ciro ettiği, çek üzerinde karşılıksız kaşesi bulunmadığı, ancak … Bank … Caddesi Şubesi’nin “iptal edilmiştir” kaşesinin bulunduğu, ibraz tarihinin mevcut olmadığı, muhatap … Bankası’nın 15/02/2019 tarihli yazı cevabı kapsamından, çekin 31/03/2014 tarihinde … Bank Atatürk Şubesine takas sistemi aracılığı ile ibraz edildiği, keşidecinin muhatap banka şubesine keşide tarihinde tahrifat yapıldığını beyan etmesi nedeniyle çekin işlemsiz iade edilmesi talebinde bulunulduğunun bildirildiği anlaşılmıştır. Mahkeme kararlarının neleri kapsaması gerektiği HMK’nin 297. maddesinde düzenlenmiştir. Ayrıca Anayasa’nın 141. maddesi “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli yazılır” hükmünü amirdir. Anılan HMK’nın 297/1-c maddesinde, hükmün, iki tarafın iddia ve savunmalarının özetlerini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri de kapsaması gerektiği öngörülmüştür. Kararlarda bulunması gereken gerekçeler sayesinde taraflar, hükmün hangi maddi ve hukuki sebebe dayandırıldığını anlayabilecekleri gibi, karar aleyhine kanun yoluna başvurulduğunda da kanun yolu incelemesi bu gerekçe ve hüküm sonucuna göre yapılabilecektir. İstinaf Kanun Yoluna tabi olan mahkeme kararının HMK’nin 297. maddesine uygun ve denetime elverişli gerekçeli biçimde oluşturulması gerekmekte olup anılan niteliklere uygun olmayan kararlar Anayasa’nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesini, HMK’nın 27. maddesinde düzenlenen hukuki dinlenilme hakkını ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkını ihlal edecektir. HMK 297/1-c ve 297/2. maddesi uyarınca taleplerden her biri hakkında ne hüküm verildiği ve gerekçesinin açıklanması gerekmektedir. Yukarıda izah edildiği üzere; mahkemece davacının istirdat talebi hakkında herhangi bir hüküm kurulmadığı anlaşılmış olup, ortada istinaf denetlemesine uygun bir karar yoktur. Bu husus kamu düzenine ilişkin olup, HMK’nun 355 maddesi uyarınca istinaf incelemesinde re’sen nazara alınmak durumunda olduğu gibi, davacı vekilince de istinaf sebebi yapılmıştır. Kabule göre de; mezkur çek, davacı tarafından davalıya borcun ifası uğruna verilmiş olup, ifa uğruna edimin borcu sona erdirmeyeceği ilke olmakla birlikte, davalının kambiyo senedine dayalı takip yapmadığı, cari hesaba dayalı takip yaptığı anlaşıldığından, çekin takip, dava ve karar tarihleri itibariyle halen davalı elinde bulunmasının hukuki mahiyeti ve neticeleri tartışılmaksızın hüküm kurulması isabetsiz olmuş, davacı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde bulunmuştur. 6100 Sayılı HMK’nun 7251 Sayılı Kanun ile değişik ve 28/07/2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 305/A maddesi uyarınca; taraflardan her biri, nihaî kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde, yargılamada ileri sürülmesine veya kendiliğinden hükme geçirilmesi gerekli olmasına rağmen hakkında tamamen veya kısmen karar verilmeyen hususlarda, ek karar verilmesini isteyebilir. Bu karara karşı kanun yoluna başvurulabilir. 6100 Sayılı HMK’nun 448 maddesi uyarınca; usul hükümleri tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır ve geçmişe yürümez. İlk derece mahkemesi gerekçeli kararının davacı vekiline 21/11/2020 tarihinde tebliğ edildiği, davacı vekilinin bir aylık süre içerisinde 23/11/2020 tarihinde, kabul edilen kısım yönünden istirdat hükmü kurularak hükmün tamamlanmasını talep ettiği anlaşılmış olup, ilk derece mahkemesince davacı vekilinin hükmün tamamlanması talebi değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekirken, dosyadan el çekildiğinden bahisle talebin reddi yerinde olmamış ve davacı vekilinin 24/11/2020 tarihli ek karara yönelik istinaf başvurusu yerinde bulunmuş ise de; dairemizce esas kararın kararın kaldırılması gerektiği sonucuna ulaşıldığından ve esas karar ile birlikte bu karara bağlı ek karar da ortadan kalkacağından, davacı vekilinin ek karara yönelik istinaf başvurusunun konusuz kaldığı anlaşılmıştır. Yukarıda izah edilen gerekçelerle; davacı vekilinin İlk Derece Mahkemesi 01/10/2019 tarih 2016/981 Esas – 2019/930 Karar sayılı kararına yönelik istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının 6100 Sayılı HMK’nun 355 ve 353/1-a4, 353/1-a6 maddeleri uyarınca kaldırılmasına, davacı vekilinin 24/11/2020 tarihli ek karara yönelik konusuz kalan istinaf başvurusu hakkında karar verilmesine yer olmadığına, davacı vekili ve davalı vekilinin esas karara yönelik sair istinaf sebeplerinin bu aşamada değerlendirilmesine yer olmadığına, dosyanın kaldırma kararı doğrultusunda işlem yapılmak üzere ilk derece mahkemesine iadesine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul Anadalolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 01/10/2019 tarih 2016/981 Esas – 2019/930 Karar sayılı kararının 6100 sayılı HMK 355,353/1-a4-a6 maddeleri uyarınca KALDIRILMASINA ve dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Davacı vekilinin 24/11/2020 tarihli ek karara yönelik konusuz kalan istinaf başvurusu hakkında karar verilmesine yer olmadığına,3-Davacı vekili ve davalı vekilinin esas karara yönelik sair istinaf sebeplerinin bu aşamada değerlendirilmesine yer olmadığına,3-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı ve davalı tarafından yatırılan 148,60TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 54,40.TL istinaf karar hacının talep halinde taraflara iadesine, 4-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Artan gider avansı varsa, talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 23/02/2023 tarihinde HMK’nın 355, 353/1-a4-a6 maddeleri gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.