Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/1172 E. 2021/1278 K. 29.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1172 Esas
KARAR NO: 2021/1278 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2019/463 Esas – 2021/128 Karar
TARİH: 04/02/2021
DAVA: Şirketin İhyası
KARAR TARİHİ: 29/09/2021
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkilinin yetkili olduğu … Ltd. Şti.’nin 6762 sayılı mülga TTK döneminde 559 sayılı TTK Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnamesinde belirtilen sermaye artırma hususunu gerçekleştiremediğinden şirketin resen münfesih konumuna gelmiş ise de bahse konu şirketin faaliyetini günümüz itibariyle devam ettirmesi sebebiyle şirketin ihyasını talep etme zarureti hasıl olduğunu, her ne kadar müvekkilinin yetkili olduğu şirketin sicil kaydının 07/07/2014 tarihi itibariyle kapalı olduğu tespit edilmiş ise de şirketin hala vergi levhasının güncel durumda olduğunu, bu nedenle doktrinde açıkça belirtilmiş olduğu üzere vergi kaydı devam eden şirketlerin hala faal olduğunun tespiti halinde işbu husus gerekçe gösterilerek şirketin ihyasının talep edilebileceği ve şirketin ticaret siciline yeniden tescili ile ticari hayata devam edebileceğinin belirtildiğini, 559 Kanun Hükmünde Kararname gereğince müvekkili şirketin sermaye artırımı yapmadığı gerekçesi ile her ne kadar resen terkin edilmiş ise de vergi yükümlülüğünün devam ettiğini, şirketin hala faal olduğunu, SGK Başkanlığı Sigorta Primleri Genel Müdürlüğü uhdesindeki Tahakkuk Fişinde de görüleceği üzere prim borcu dahi bulunduğundan şirketin ihyası ile TTK Geçici Madde 7/15 uyarınca müvekkilinin yetkilisi olduğu şirketin ticari hayata kazandırılmasını talep ettiklerini, bu nedenle resen terkin olan müvekkilinin yetkilisi olduğu şirketin vergi yükümlülüğünün devam etmesi sebebiyle yeniden ticaret sicil kaydına, müvekkilinin yetkili olduğu şirketin limited şirket olarak devam edebilmesi için sermaye artırımı yapmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, Ticaret Sicil Müdürlüğünün TTK 32. Madde ve Ticaret Sicili Yönetmeliği 34. Madde hükmü çerçevesinde işlem yaptığını, müvekkilinin Ticaret Sicil Müdürlüğünün resen terkin işlemi ”6102 sayılı Kanunun Geçici 7. Maddesi”, ”Münfesih Olmasına veya Sayılmasına Rağmen Tasfiye Edilmemiş Anonim ve Limited Şirketler ile Kooperatiflerin Tasfiyelerine ve Ticaret Sicili Kayıtlarının Silinmesine İlişkin Tebliğ’in 5. Maddesi”, ”6103 sayılı Türk Ticaret Kanunun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 20/1 maddesi” ve ”Anonim ve Limited Şirketlerin Sermayelerini Yeni Asgari Tutarlara Yükseltmelerine ve Kuruluşu ve Esas Sözleşme Değişikliği İzne Tabi Anonim Şirketlerin Belirlenmesine İlişkin Tebliğ’in 7. Maddesi” kapsamında olup, tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığını, müvekkili Ticaret Sicil Müdürlüğünün mahkeme hükmü olmaksızın bir şirketi tekrar sicile tescil yükümlülüğünün bulunmadığını, müvekkilinin davanın açılmasına sebep olmadığını, bu nedenle yargılama giderive vekalet ücretinden sorumlu tutulamayacağını, bu nedenlerle haksız ve yasal dayanaktan yoksun davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 04/02/2021 tarih 2019/463 Esas – 2021/128 Karar sayılı kararında; “celp edilen Vergi kayıtları ve SGK kayıtlarına göre; ihyası istenilen şirketin halen faal durumda gözüktüğü, şirketin 6102 sayılı TTK’nın geçici 7. Maddesi ile münfesih olmasına veya sayılmasına rağmen tasfiye edilmediği, davacının süresi içerisinde şirketin münfesih olma sebebini ortadan kaldırarak buna ilişkin ispat edici belgeleri Ticaret Sicil Müdürlüğüne ibraz etmesi ya da şirketin faaliyetinin devamının mümkün olması halinde aynı süre içinde tasfiye memuru bildirmek suretiyle yazılı beyanını Ticaret Sicil Müdürlüğüne vermesi gerekliliği dikkate alındığında somut davada davacının süresi içerisinde beyanda bulunduğuna dair herhangi bilgi ve belge sunulmadığı, vergi borçlarının ödendiği tarihler dikkate alındığında davacının şirketin münfesih durumunu bilmesi gerektiği, mahkememizce vergi borcunun ödendiği tarih münfesihi öğrenme tarihi olarak kabul edilmiş olup öğrenme tarihinden sonra gerekli bildirimlerin yapılmadığı anlaşılmakla davacının işbu davayı açmada hukuki yararının bulunmadığı kanaatiyle davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/1337 Esas, 2019/1540 Karar ile aynı dairesinin 2020/1633 E., 2020/1360 K. sayılı ilamı) …”gerekçesi ile, HMK 114/1-h maddesi gereğince hukuki yarar şartı yokluğundan DAVANIN REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, yerel mahkeme kararının hukuka aykırı olduğunu, Müvekkilinin yetkili olduğu şirketin sermaye artırımı yapmamasından mütevellit, 07.07.2014 tarihli mülga 559 sayılı Türk Ticaret Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ile münfesih konuma gelmiş olduğunu ancak müvekkilinin işbu husustan haberdar olmaması sebebiyle de yıllardır şirketin faaliyetlerine devam ettiğini, şirketin devredileceği sırada ticaret sicilinde münfesih olduğu görülmesi ile işbu davanın ikame edildiğini, İlgili şirketin yıllardır faaliyetlerine devam eden bir şirket konumunda olup, şirket devri gerçekleştireceği sırada münfesih olduğu ile karşı karşıya kaldığını, müvekkili şirketin her ne kadar münfesih durumuna gelmiş ise de bu hususa dair ilgili vergi müdürlüğü ve müvekkilinin hiçbir suretle bilgilendirilmediğini, müvekkilinin de yıllardır vergi yükümlülüğünü bu sebeple devam ettirdiğini, işbu şirkette sigortalı olarak birçok işçi çalıştığından, işçilerin primleri de şirket üzerinden yatırıldığını tüm bu şirketin faal olduğu gerekçeleri ile şirketin tekrar canlandırılmasını, gerekirse müvekkili şirkete sermaye artırımı yaptırabilmesi amacıyla ilk derece mahkemesinden talepte bulunulduğunu, müvekkilinin şirketin münfesih durumda olduğu öğrendiğinde, genel kurul kararı ile sermaye artırımı yaptırmak üzere İstanbul Ticaret Odasına gittiğini ancak yetkililer sermaye artırımının yapılabilmesi için mahkemece karar verilmesi gerektiğini bildirdiklerini, Müvekkili tarafından şirketin faal olması dolayısıyla dava açmaktan başka bir yol kalmadığını, re’ sen terkin olan müvekkilinin yetkilisi olduğu şirketin vergi yükümlülüğünü devam ettirmesi ve tekrar ticaret siciline kaydolabilmesi için sermaye artırımı yapması amacıyla işbu davanın açıldığını ancak davanın haksız suretle hukuki yarar yokluğundan reddedildiğini, 6102 Sayılı Kanun’un geçici 7. maddesi kapsamında ticaret sicilinden re’ sen kayıtları silinen şirketlerin vergi mükellefiyetinin sona erdirilmesi nezdinde ilgili vergi müdürlüklerine bilgi verilmesi gerekmesine karşın, müvekkili şirketin mükellefiyeti sonlandırıldığı hakkında vergi müdürlüklerince herhangi bir işlem yapılmadığını, vergi beyanları gereği de işlem yapılmaya devam edildiğini, şirketin halen faal olduğu ve müvekkili şirkete münfesih işlemleri hakkında gerekli bildirimin yapılmamış olduğu gerekçeleri ile ikame edilen işbu davada, Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin davayı reddetmesinin gerekçesi olarak, ticaret sicil gazetesinde gerekli ilanın yapıldığı ve bu süre içerisinde şirketin başvuru yapmadığının gösterildiğini, ticaret sicil gazetesinde gerekli ilanın yapıldığı ve yasal bir süre içerisinde başvuru yapılmadığından 16.07.2014 ilanı ile şirketin terkin edildiği ifade edilmiş ise dahi, münfesih konuma gelen müvekkilinin yetkili olduğu şirkete gerekli bildirimlerin yapıldığına dair dosya münderecatında bir belge bulunmadığı gibi, davalı ticaret sicil müdürlüğünce gönderilen evrakların ekinde de yalnızca ilanın olduğu, şirket nezdinde başkaca özel bir belge olmadığının görüldüğünü, Dosya incelendiğinde, karara etki eden hususun yalnızca Ticaret Sicil Gazetesi ilanı olduğundan ilgili ilk derece mahkemesi kanaatinin hukuka aykırı olduğunu. Nitekim, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunun geçici 7. maddesinin 4/a’ da gösterildiği üzere ilgililere ihtar gönderilmesinin zaruri olduğunu, evraklar ve ilk derece mahkemesinin kararı incelendiğinde, ilgililere ihtar gönderildiğine dair bir belge sunulmadığını, Re’en terkin işlemi yapılan şirketin temsil ve ilzam ile yetkilendirilmiş yöneticilerine ihtar gönderilmediği sebebiyle şirketin usulüne uygun olarak silinmediğine karar veren Yargıtay 11. HD ‘nin 20.11.2017 tarihli 2016/ 8629 E. 2017/ 6341 K. sayılı kararı işbu dava hakkındaki haklılığı kanıtlar nitelikte olduğunu, Somut olayda, ilk derece kararında ticaret sicil müdürlüğünün ihtar yapmamış olmasına değinilmeyerek, ticaret sicil müdürlüğünün hatalı işlem yaptığının incelemesinden imtina edilmesinin hukuka aykırı olduğunu, müvekkilinin yetkilisi olduğu şirketin faal olması ve şirket cihetinde işçilerin çalışıyor olması dava nezdinde esasen haklı bir menfaatin olduğunu göstermekte ise de müvekkili şirkete usulüne uygun ihtar yapılmamış olması kanun ilgili maddesine açık aykırılık teşkil etmekle birlikte, müvekkili şirketin neden faal olduğunun açıklaması niteliğinde olduğunu, ilk derece mahkemesi kararında yer verilen, ‘’müvekkil şirketin vergi borcunu ödediği tarih münfesihi öğrenme tarihi olarak kabul edilmiş olup, öğrenme tarihinden sonra gerekli bildirimlerin yapılmadığı anlaşılmakta” ibaresinden, ticaret sicil müdürlüğünün yapması gerekli zorunlu işlemi yapmamasının sonuçları hukuka aykırı olarak müvekkili şirkete yüklendiğini, Geçici 7. madde ile, hukuki menfaatleri bulunan kişilerin, haklı sebepleri ile silinme tarihinden itibaren beş yıl içinde mahkemeye başvurmalarının sağlandığını vergi yükümlülüğü devam eden ve yıllardır vergi borcunu ödeyen müvekkili şirketin, şirketi devredemeyeceği veyahut şirket hakkında resmi bir işlem tesis edemeyeceği düşünüldüğünde, müvekkili şirket tarafından haksız suretle vergi alındığı sonucu ortaya çıkardığını, davalının hatalı işlemi ile şirketin re’ sen terkin edildiğini, müvekkili şirketin terkin işleminden haberdar olmamasından ötürü sermaye artırımını yapamadığı ancak yıllardır şirketin vergi borcunu ödediğini ve şirkette çalışan işçilerin sigorta primlerinin şirket üzerinden ödenebilmesi nedenleriyle hem hukuki yararın varlığının kabulü hem de davalının hatalı işleminin sonuçlarının müvekkiline yükletilemeyeceğinden şirketin ihyasına karar verilmesi gerektiğini, İleri sürerek yerel mahkeme kararının kaldırılmasını davanın kabulüne karar verilmesi eğer mümkün değilse yeniden hüküm kurulmak üzere dosyanın yerel mahkemeye gönderilmesini yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, TTK geçici 7. Maddesi ile ticaret sicilden terkin edilen şirketin ihyası istemine ilişkindir. Davacı, yetkilisi olduğu şirketin 559 sayılı kanun hükmünde kararname ile belirlenen asgari sermaye tutarına çıkarılmadığından bahisle davalı ticaret sicil müdürlüğünce TTK geçici 7. Maddeye göre ticaret sicilden resen terkin edildiğini, bu konuda kendilerine herhangi bir tebligat yapılmadığını, şirketin halen faal olduğunu, vergi dairesi kayıtlarının devam ettiğini, vergi beyannamelerini verdiğini, SSK kayıtlarının devam edip beyannamelerinin düzenli olarak verildiğini belirterek şirketin ihyasına karar verilmesini talep etmiş, mahkemece hukuki yarar yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı istinafa başvurmuştur. 6102 sayılı TTK’nın geçici 7. maddesinde şirketlerin hangi şartlarda ve usullerle sicilden re’sen terkin edileceği düzenlenmiştir. 4 fıkrasında; “Kapsam dâhilindeki şirket ve kooperatiflerin ticaret sicilindeki kayıtlı son adreslerine ve sicil kayıtlarına göre şirket veya kooperatifi temsil ve ilzama yetkilendirilmiş kişilere bir ihtar yollanır. Yapılacak ihtar, ilan edilmek üzere Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi Müdürlüğüne aynı gün gönderilir. İlan, ihtarın ulaşmadığı durumlarda, ilan tarihinden itibaren otuzuncu günün akşamı itibarıyla, 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre yapılmış tebligat yerine geçer. ” hükmü yer almaktadır. Davalı Ticaret Sicil Müdürlüğünce ihyası istenen şirketin temsil ve ilzama yetkilendirilmiş kişilere ticaret sicilindeki adreslerine bu konuda ihtarat yapıldığına ilişkin tebligat bulunmamaktadır. İlgili ticaret sicil müdürlüğünden bu konuda belgeler getirtilmemiştir. 10/9/2014 tarihli 6552 sayılı Kanunun 133 üncü maddesiyle, geçici 7. Maddenin birinci fıkrasında yer alan “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl içinde” ibaresi ve birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan “yürürlük tarihinden itibaren iki yıl içinde” ibaresi “1/7/2015 tarihine kadar” olarak değiştirilmiş, aynı kanunun 134. Maddesi ile 6102 sayılı TTK’na aşağıda yer alan geçici 10 madde eklenmiştir, “GEÇİCİ MADDE 10 – 14/2/2014 tarihine kadar Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre yapılması gereken sermaye artırımlarını herhangi bir nedenle yapmamış olan şirketler hakkında asgari sermaye şartını bu maddenin yayımı tarihinden itibaren üç ay içinde yapmaları hâlinde fesih işlemi uygulanmaz. Sermaye artırımında bulunmaması nedeniyle ticaret sicili kaydı silinenlerin de bu süre içinde sermaye artırımı için başvurmaları hâlinde kayıtları resen yeniden oluşturulur.” Buna göre ticaret sicil müdürlüğünden, TTK geçici 7. Madde 4. Fıkrası gereğince ilgili şirkete ve yetkililerine usulüne uygun olarak ihtar yollanıp yollanmadığı araştırılarak, 6552 sayılı kanun ile TTK’na eklenen geçici 10. Madde hükmü de gözetilmek suretiyle ilgili şirketin kayıtlarının ticaret sicilden resen silinme şartlarının oluşup oluşmadığı, resen terkin işleminin usulüne uygun yapılıp yapılmadığı, Geçici 10. Madde hükmüne göre süresinde sermaye arttırımı yapma olanağı tanınıp tanınmadığı hususları değerlendirilerek oluşacak sonucu göre karar verilmesi gerekirken bu eksiklikler giderilmeden ve gerekçesi belirtilmeden istinaf konu kararın verilmesi hatalı olmuştur. HMK.nun(Değişik:22/07/2020-7251/35md.) 353/1-a/6 maddesinde;”Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması.” hali, kararın kaldırılarak, dosyanın mahkemesine iadesi sebepleri arasında gösterilmiştir. Açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a.6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dosyanın davanın yeniden görülmesi için mahkemesine iadesine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak, aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 04/02/2021 tarih ve 2019/463 Esas – 2021/128 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafındaın yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine, 3-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 4-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 5-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 29/09/2021 tarihinde HMK’nın 353/1-a6 maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.