Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/1158 E. 2023/1590 K. 19.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1158 Esas
KARAR NO: 2023/1590 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2016/834 Esas – 2021/138 Karar
TARİHİ: 18/02/2021
DAVA: Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 19/10/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkilinin Çin’den satın aldığı ve hava konşimentosu eşliğinde yurda getirdiği toplam 75 kap eşyayı davalı şirketin Atatürk Hava Limanı Kargo Gümrük Müdürlüğü’nün gözetimi altında işlettiği geçici depolama yerine (antrepoya), 03/07/2015 tarih ve … sayılı özet beyan ile 04/07/2015 tarihinde teslim ettiğini, taraflar arasında bu konuda bir ihtilaf bulunmadığını, gümrük gözetimi altındaki antrepoya 04/07/2015 tarihinde bırakılan 75 kap eşyanın tamamının antrepodan çıkarılarak yurda ithali için müvekkilince Atatürk Hava Limanı Kargo Gümrük Müdürlüğü’ne 06/07/2015 tarih ve … sayılı ( 2 kalemden oluşan ) serbest dolaşıma giriş beyannamesi tescil ettirilmişse de, gümrük idaresinde görevli muayene memurun beyannamenin 2. kaleminde yer alan ve 10 kap içerisinde bulunan 1.000 adet enerji tasarruf cihazının tarifesi üzerinde tereddüte düşüp bunların tarifesinin İstanbul Teknik Üniversitesi’nde yaptırılacak bir bilirkişi incelemesi yoluyla tespit edilmesini talep etmesi ve gümrük müdürlüğünün de bu talebe onay vermesi üzerine eşyaların hiçbirisinin antrepodan çıkarılıp ithal edilemediğini ve tescil ettirilen beyannamenin İTÜ’den raporun gelişine kadar beklemeye alındığını, eşyaların ithal edilememesi üzerine müvekkilinin 13/07/2015 tarihinde gümrük idaresine yazılı olarak başvurarak beyannamenin birinci kaleminde yer alan 65 kap eşyaya acil ihtiyacın bulunduğunu, bunların ithaline izin verilmesini talep ettiğini, bu talebin gümrük müdürlüğünce kabul edildiğini ve 14/07/2015 tarihinde tescil ettirilen 309362 sayılı müfrez beyanname ile 65 kap eşyanın … sayılı beyannameden ayrılarak ithal edildiğini, diğer 10 kap eşyanın ise 295668 sayılı beyanname kapsamında antrepoda kalmaya devam ettiğini, 4458 Sayılı Gümrük Yasası’nın 46/b maddesi gereğince hava yolu ile yurda gelip de geçici depolama yerine konulan eşyaların burada bekleme süresinin 20 gün olduğunu, bu süre içerisinde eşyaların gümrük işlemleri tamamlanarak antrepodan çıkarılması gerektiği, bu süre içinde gümrük işlemleri tamamlanıp da antrepodan çıkarılmadığı takdirde Gümrük Yasasının 50. maddesi gereğince eşyaların gümrük idaresinin denetim ve gözetiminde tahsis işlemlerine tabi tutulduğunu, bunu dikkate alan müvekkillerinin 04/07/2015 tarihinde antrepoya konulup da gümrük idaresince tarife tespiti için İTÜ’ye gönderilmeyi bekleyen 10 kap eşyanın 20 günlük bekleme süresi dolmadan önce ( 20/07/2015 ) yine gümrük idaresine yazılı olarak başvurup Gümrük Yönetmeliği’nin 72. Maddesine göre ürünlerin antrepoda kalma süresinin 30 gün daha uzatılmasını talep ettiğini, gümrük idaresinin müvekkilinin ek süre verilmesine ilişkin 20/07/2015 tarihli talebine Gümrük Yasasının 6/2 maddesi gereğince 30 gün içerisinde olumlu ya da olumsuz cevap vermesi gerekirken herhangi bir cevap vermemesi üzerine müvekkilinin 19/08/2015 tarihinde ikinci bir talepte bulunarak 10 kap içerisindeki eşyanın tarifesinin doğru beyan edildiğini ve bu işin sürüncemede bırakılmadan çözümlenmesini talep ettiğini, ikinci talep üzerine gümrük idaresinin davalı şirketin antreposunda bekleyen 10 kap içerisindeki eşyadan numuneler alındığını ve 31/08/2015 tarih ve … sayılı yazı eşliğinde numunelerin İTÜ’ye gönderildiğini, bilirkişi kurulunca hazırlanan raporda gönderilen numuneler üzerinde yaptığı incelemeler sonucunda eşyaların müvekkilinin beyan ettiği tarifede sınıflandırıldığının tespit edildiğini, raporun gümrük idaresine ulaşmasından sonra ( 18/09/2015 ) gümrük idaresinin davalı şirketin antreposunda bekleyen 10 kap eşya üzerindeki blokeyi kaldırdığını ve eşyaların ithal edilebileceğine karar verdiğini, müvekkilinin 10 kap eşya üzerindeki blokenin kaldırılmasından sonra eşyaları çıkarmak için antrepoya gittiğinde eşyaların davalı şirketin kusurlu bir işlemi ile 09/09/2015 tarihli ve … sayılı transit beyannamesi ile Irak’a gönderildiğinin tespit edildiğini, davalı şirket yetkileri ile yapılan görüşmede eşyaların sehven Irak’a gönderildiğini ve kısa bir süre içerisinde geri getirileceğinin beyan edildiğini, müvekkili iyi niyetli olarak eşyaların geri geleceği zamanı beklerken müvekkili şirket yetkilisi … Gümrük Kaçakçılık Şubesince 03/02/2016 tarihinde, bu iş ile ilgili olarak ve kaçakçılık suçlamasıyla ve şüpheli sıfatıyla ifadesinin alınması üzerine eşyaların geri gelmeyeceğinin ortaya çıktığını, müvekkilinin bu durum karşısında uğradığı zararın tazmini için davalıya Mudanya Noterliğinden düzenlenen ihtarname ile talepte bulunduğunu, bu talebe davalı şirketçe olumsuz cevap verilmesi üzerine 09/03/2016 tarihinde gümrük idaresine yazılı başvuru yapılarak eşyaların ithaline izin verilmesini talep ettiğini ve cif tutarının % 1 oranındaki para cezası olan 1.021,58 TL para cezasını ödediğini, gümrük idaresinin durumu davalı şirkete sorduğunu, davalı şirketin 02/06/2016 tarihinde gümrük idaresine verdiği yazılı cevabında müvekkiline ait eşyaların kusurlu bir işlem sonucunda ve transit kapsamında Irak’a gittiğini beyan ve ikrar ettiğini, davalının bu kusurlu işlemi nedeniyle müvekkilinin 30.004,00 ABD Doları tutarında zararının oluştuğunu, davalının ihtarnamelere verilen cevaplarının yerinde olmadığını, eşyaların müvekkili tarafından zamanında antrepodan çıkarılmadığı, bu nedenle tasfiyeye kaldığı ve tasfiye halinde mülkiyetin gümrük idaresine geçtiği ve mülkiyetinde olmayan eşyalar için hak talep edilemeyeceği iddialarının yerinde olmadığını, zira müvekkilinin eşyalarının tasfiyeye kalmaması, ek süre verilmesi ve biran önce tarife tespiti yapılmak üzere alınacak numunelerin İTÜ’ye gönderilmesi için gümrük idaresine yazılı olarak başvurulduğunu ve bu başvuruları sonucunda numunelerin İTÜ’ye gönderildiğini, eğer eşyalar tasfiyeye kalmış olsaydı gümrük idaresinin numuneleri kesinlikle İTÜ’ye göndermeyeceğini ve hiçbir yasal sorumlulukta taşımayacağını, ayrıca gümrük idaresi eşyaların tarife tespitine ilişkin İTÜ bilirkişilik kurulu raporu geldikten hemen sonra 18/09/2015 tarihinde eşyalar üzerindeki bloke işlemini kaldırdığını ve eşyaların ithaline izin verdiğini, hatta müvekkilinin 09/03/2016 tarihli yazılı talebi üzerine eşyaların cif tutarının % 1 oranı üzerinden alınacak para cezası olan 1.201,58 TL yi de gümrük idaresinin müvekkilinden tahsil ettiğini beyanla davalı şirket adına keşide edilen ihtarname tarihi olan 22/02/2016 tarihinden itibaren 30.004,00 ABD Doları zararın davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile; davacının hava konşimentosu eşliğinde yurda getirdiği toplam 75 kap eşyayı, gümrük gözetimi altındaki “geçici depolama yeri”ne (antrepoya) 03.07.2015 tarih ve … sayılı özet beyan ile 04.07.2015 tarihinde teslim ettiğini, söz konusu kargonun, 08.07.2015 günü, saat 10.38’de gümrük memurları tarafından muayene edildiğini, davacının 15.07.2015 günü, saat 15.46’da 65 kap, 665 kg için 1.930,00 TL ardiye ödeyerek, söz konusu 65 kap kargoyu teslim aldığını ancak kalan 10 kap kargonun teslim alınmadığını, kalan 10 kap/146 kg kargonun geçici depolama süresinin 27.07.2016 tarihinde dolduğunu, davacı tarafından, müvekkili şirkete10 kap kargo için herhangi bir başvuru dahi yapılmadığını, 10 kap kargonun ithalatından vazgeçilmiş olup, ilgili kargoların tasfiyeye bırakıldığını, geçici depolama yerinde (antrepoda) bekletilen 10 kap kargonun, mevzuatta belirtilen 20 günlük süre içinde antrepodan alınmadığı için tasfiye işlemlerine tabi tutularak davacının mülkiyetinden çıkarıldığını, davacının söz konusu eşyalar üzerinde herhangi bir tasarruf hakkının kalmadığını, davacının iddia ettiği gibi, davacı ile gümrük idaresi arasında yazışmalar yapıldıysa bile, bu yazışmalardan müvekkilinin haberinin bulunmadığını, mevzuatta belirtilen 20 günlük süre içinde antrepodan alınmadığı için tasfiye işlemlerine tabi tutulan 10 kap eşyanın, Gümrük Müdürlüğü’nün 09.09.2015 tarihli onayı ile tespit ve tahakkuk numarası alınarak resmi tasfiye işleminin netleştiğini, ancak aynı eşyanın 11.09.2015 tarihinde, sehven başka bir transit eşyası ile karıştırılarak ırak’a gönderildiğini, bunun üzerine, davacının mülkiyetinden çıkan eşyalar için müvekkiline ceza kesildiğini, bu açık gerçeğe rağmen davacının, mülkiyetinden çıkan eşyaların ırak’a gönderilmesi sebebiyle zarara uğradığı iddiasının hukuki temelden yoksun olduğunu, işbu davada müvekkilinin herhangi bir kusuru, sorumluluğu dolayısıyla pasif husumet ehliyeti bulunmamakta olup, işbu davanın husumetten reddinin gerektiğini, davacının dilekçesinde eşyalarının gümrükte haksız yere beklediğini, tasfiyeye tabi tutulmaması gerektiğini, bu sebeple mağdur olduklarını beyan edip zararlarını müvekkilinden tazmin etmek istediğini, ne var ki müvekkili, yalnızca gümrük idaresi ve ilgili mevzuatın öngördüğü şartlarda antrepo hizmeti veren bir kuruluş olup eşyaların gümrükte tutulmasına ya da eşyaların tasfiyesine karar veremeyeceğini, dolayısıyla yalnızca antrepo hizmeti sunan müvekkilinin antrepo hizmetinin, eşyaların tasfiye edilme sürecine girmesinden kaynaklanan zararlarla bir illiyet bağının bulunmadığını, ilgili eşyaların tasfiyeye tabi tutulmasından veya şartları oluştuğu halde tasfiyenin kaldırılmamasından müvekkilinin herhangi bir sorumluluğu bulunmamakta olup, davacının bir talebi var ise, bu talebini gümrük idaresine yöneltmesi gerektiğini, bu nedenle, herhangi bir sorumluluğu bulunmayan müvekkili yönünden davanın esastan reddini talep ettiklerini, dava konusu olayda da özetle, davacının da kabul ettiği üzere 10 kap eşyanın 4 Temmuz 2016’da teslim edildiğini ve 24 Temmuz’a kadar da herhangi bir işlem yapılmadığını, dolayısıyla kanuna göre ilgili eşyaların tasfiye edilmesi zarureti doğmuş olup idarece de gerekli işlemlerin başlatıldığını, davacı vekilinin eşyasların tasfiyeye uğramaması gerektiği iddiasına temel oluşturan sözde hukuki dayanakların mevzuatta bulunmadığını, müvekkilinin 04.07.2015 tarihinde antrepoya konulup da gümrük idaresince tarife tespiti için İTÜ’ye gönderilmeyi bekleyen 10 kap eşyanın yirmi günlük bekleme süresi dolmadan önce (20.07.2015 tarihinde), yine gümrük idaresine yazılı olarak başvurup Gümrük Yönetmeliği’nin 72. maddesine göre bunların antrepoda kalma süresinin otuz gün daha uzatılmasını talep ettiğini beyan ettiğini, ne var ki Gümrük Yönetmeliği’nin taşıtların kontrolü başlıklı 72. maddesinde davacının süre uzatma talebine dayanak oluşturan herhangi bir hüküm bulunmadığını, dolayısıyla talep ettikleri süre uzatım talebinin herhangi bir hukuki dayanağı olmadığı gibi Gümrük Müdürlüğü’nden istenen talebin de herhangi bir hukuki temeli bulunmadığını, nitekim AHL Gümrük Müdürlüğü de ilgili isteme karşı herhangi bir olumlu dönüşte bulunmamış olup eşyanın tasfiye sürecine devam edildiğini, eşyanın mülkiyetinin de kamu idaresinde kalmayı sürdürdüğünü, davacının öne sürdüğü gibi eşya için Gümrük Müdürlüğü’nden 30 günlük ek bir süre alınmış olsaydı bile, Ağustos sonu itibariyle bu sürenin de dolacağını, nitekim tasfiyelik hale geldiği tespit edilen eşya için gümrük idaresince 09.09.2015 tarih ve … sayılı tespit ve tahakkuk belgesi düzenlendiğini, dolayısıyla ek süre alınmış olsa bile tespit ve tahakkuk belgesi bu farazi sürenin sonunda verilmiş olup eşyaların her iki koşulda da tasfiyelik hale geldiğini, tespit ve tahakkuk belgesinin alınmış olmasının eşyaların tasfiyelik olduğunun ispatı olduğunu, dolayısıyla davacının ileri sürdüğü hiçbir mevzuat hükmünün, tespit ve tahakkuk belgesinin alınmasının aslında tasfiye aşamasına geçildiğinin göstergesi olmadığını göstermediğini, dolayısıyla tasfiye aşamasına geçildikten ve bunun sonucu olarak mülkiyet kaybedildikten sonra da davacı tarafından ileri sürülen beyanların herhangi bir öneminin kalmadığını, müvekkilinin, eşyaların ırak’a sehven gönderilmesi sebebiyle, gerekli para cezasını eşyaların mülkiyetine sahip olan kamu idaresine ödediğini, gerçekten de, söz konusu eşyalar idarenin mülkiyetine geçmiş olup yarar ve hasarın da mülkiyetle birlikte idareye geçtiğini beyanla davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi’nin 18/02/2021 tarih ve 2016/834 Esas – 2021/138 Karar sayılı kararında;”Dava; TBK 561. Maddesi uyarınca saklama sözleşmesinden kaynaklanan tazminat davasıdır.TBK 561. Saklama sözleşmesi, saklayanın, saklatanın kendisine bıraktığı bir taşınırı güvenli bir yerde koruma altına almayı üstlendiği sözleşmedir. TBK 563. Saklayan, saklatanın izni olmadıkça saklananı kullanamaz. Bu yasağa aykırı davranırsa saklatana uygun bir kullanım bedeli ödemekle yükümlü olduğu gibi, kullanmamış olsaydı bile bu zararın doğacağını ispat etmedikçe beklenmedik halden doğacak zararlardan da sorumlu olur. Davacı vekili dosyaya sunmuş olduğu 04/05/2020 tarihli dilekçesi ile 3.000,00 ABD doları tutarındaki avukatlık ücretinden feragat ettiğini ve dava değerine 30.004,00 Dolardan 26.523,98 Dolara azalttığını ve bu değer üzerinden yargılamaya devam edilmesini ve davanın kabul edilmesini talep etmiştir. ( 4458 Sayılı Gümrük Kanunu 179/1 Maddesi) Madde 179 – (Değişik : 18/6/2009-5911/40 md.)1. 178 inci maddenin (a) bendine göre ihaleye çıkarılacak, (c) bendine göre perakende satılacak eşyanın, ihale ilanının yayımlandığı veya perakende satış kararının alındığı tarihe kadar, gümrük idaresine başvurularak bir gümrük rejimine tabi tutulması veya gümrük bölgesi dışına yeniden ihracı istenebilir.İthali yasak veya kısıtlamaya tabi olması nedeniyle 178 inci maddenin (b) bendine göre yeniden ihraç amaçlı satış suretiyle tasfiyesi yapılacak eşyanın, ihale ilanının yayımlandığı veya perakende satış kararının alındığı tarihe kadar gümrük idaresine başvurularak gümrük bölgesi dışına yeniden ihracı istenebilir.(Değişik paragraf:24/10/2019-7190/5 md.) Ancak, yukarıdaki taleplerin kabulü, söz konusu eşyaya ait varsa cezalar ile ambarlama ve elleçleme giderleri ve diğer giderler ile eşyanın döviz cinsinden CIF değerinin %1’i, bu uygulamadan ikinci kez yararlanmak istenmesi hâlinde ise CIF değerinin %3’ü oranında bir tutarın ödenmesine bağlıdır. Başvurunun, eşyanın ihale ilanı yayımlandıktan veya perakende satış kararı alındıktan sonra ve satışının gerçekleşmesinden önce yapılması hâlinde bu taleplerin kabulü söz konusu eşyaya ait varsa cezalar ile ambarlama ve elleçleme giderleri ve diğer giderler ile eşyanın döviz cinsinden CIF değerinin %10’u oranında bir tutarın ödenmesine bağlıdır. Bunun dışındaki başvurular kabul edilmez.2. (Değişik:24/10/2019-7190/5 md.) 177 nci maddenin birinci fıkrasının (c), (d), (ı), (l) ve (m) bentleri ile ikinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen eşya için birinci fıkra hükmü uygulanmaz.Madde 180 – (Değişik : 18/6/2009-5911/41 md.)1. (Değişik: 28/3/2013-6455/5 md.) 177 nci maddenin birinci fıkrasının (b), (e), (f), (g) ve (k) bentlerinde ve ikinci fıkrasının (b) bendinde belirtilen eşyanın satış bedelinden sırasıyla;a) Hizmet karşılığı alacaklar ve yapılmış masraflar,b) Gümrük vergileri,c) Satış için yapılmış masraflar,d) Para cezaları,ayrılarak hak sahiplerine dağıtılır. Bu bedellerin dağıtımından sonra artan para olursa, eşya sahipleri adına emanet hesabına alınır. Emanete alındığı tarihten itibaren bir yıl içinde alınmayan para ile 177 nci maddenin birinci fıkrasının diğer bentlerinde belirtilen eşyanın satış bedelinden bu fıkradaki usule göre yapılacak dağıtımdan sonra kalan para Gümrük ve Ticaret Bakanlığı döner sermaye işletmesine irat kaydedilir.Yargı yetkisini, Anayasanın 9. Maddesine göre, Türk Milleti adına kullanan Mahkememizce, uyuşmazlık konusu hakkında, yapılan açık duruşmalar ve yargılama sonunda(Ay. M.141); toplanan deliller, ihtarnameler, Atatürk Hava Limanı Kargo Müdürlüğünden gelen müzekkere cevabı, ödeme dekontları, taraflar arasında yapılan ardiye sözleşmesi, iddia ve savunmalar hep birlikte değerlendirildiğinde, davacı tarafından Çin’den ithal edilen toplam 75 kap ürünün davalıya ait antrepoda muhafaza edilmesi amacıyla taraflar arasında ardiye sözleşmesi imzalandığı, davacının 65 kap ürünle ilgili gümrük işlemleri yapıldıktan sonra bu ürünleri teslim aldığı, ancak 10 kap içerisinde bulunan 1000 adet enerji tasarruf cihazı ile ilgili gümrük müdürlüğünün ithalatına izin vermemesi üzerine ilgili testlerin yapılması için numunelerin İstanbul Teknik Üniversitesine gönderildiği ve buradan rapor alındığı ve alınan rapora göre yapılan inceleme sonucu beyan edilen gümrük tarife istatistik pozisyonu numarasının doğru olduğunun teyiti üzerine 18/09/2015 tarihinde gümrük idaresini davalının antreposunda bulunan 10 kap eşya üzerindeki blokeyi kaldırdığı, davalı tarafından 11/09/2015 tarihinde başka bir transit eşya ile karıştırılarak davacıya ait 10 kap eşyanın sehven Irak’a gönderildiği, davacının davalıdan işbu eylemi nedeniyle uğramış olduğu zararların tazminini davalıdan talep ettiği, alınan bilirkişi raporuna göre 4458 sayılı Gümrük Kanunu 179/1 maddesi uyarınca 10 kap eşya tasfiyeye tabi olduğu halde geçici depolama yerinden herhangi bir gümrük rejimine tabi tutulmadan ve gümrük müdürlüğü izni olmadan çıkış işleminin yapıldığı, bu işlemin dava konusu eşyanın tasfiye sürecine girdiğini değil tasfiyeye tabi olan eşyanın ilgilisi tarafından yani davacı tarafından talep edilmesi halinde bir gümrük rejimine tabi tutulabileceğini, davalı tarafın toplam fatura bedeli 7.600,00 USD olan davacıya ait 10 kap halindeki elektrik anahtarı türü malzemeyi bu malzeme tasfiyeye tabi olsa dahi tasfiye süreci sonuçlanmadan izinsiz olarak sehven Irak’a göndermekle bu eylemi ile davacının uğradığı zarar arasında illiyet bağı da olduğundan ve davacının 4458 Sayılı Kanun’un 179/1 maddesinden istifade etme imkanını tümüyle ortadan kaldırdığından davacının zararlarından sorumlu olduğu, davacı tarafından davalıya 22/02/2016 tarihli ihtarname ile zararın tazmini için ihtarat yapıldığı, ihtar ile davalıya ihtarnamenin tebliğinden itibaren 7 günlük süre verildiği, ihtarnamenin davalıya 25/02/2016 tarihinde tebliğ edildiği ve davalının temerrütünün ihtarnamede verilen 7 günlük sürenin sonunda 04/03/2016 tarihinde gerçekleştiği, dosyada mevcut bilirkişi raporlarıyla tespit edildiği gibi davacının davalıya 10 kap eşya yönünden 1.930,00 TL ardiye ücreti ödediği, ödeme tarihindeki kur üzerinden bu bedelin 731,04 Dolar olduğu, davacının cif bedeli üzerinden ödediği toplam vergilerin bilirkişi raporuyla tespit edildiği üzere 5.298,14 TL olduğu, bu tutarın beyanname kuru olan 2,6924 kur dikkate alındığından karşılığının 1.967,81 USD olduğu, yine cihazların rayiç değerinin tespiti yönünden yapılan bilirkişi incelemesi sonucu alınan rapora göre kar mahrumiyetinin KDV dahil 17.721,28 USD olduğu ve bu bedelden % 18 KDV düşüldüğünde davacının kar mahrumiyeti olarak davalıdan 15.018,03 USD talep edebileceği, yine davacının dava dilekçesi ile ürünlerin fob bedeli olan 7.600,00 USD yi davalıdan talep ettiği, her ne kadar alınan bilirkişi raporunda eşyanın cif bedeli 8.807,10 USD olarak belirlenmiş ise de davacının dava dilekçesi ile 7.600,00 fob bedel üzerinden talepte bulunduğu, bilirkişi raporu sonrası cif bedeli üzerinden davasını da ıslah etmediği ve taleple bağlılık ilkesi gereği ürün bedeli olarak 7.600,00 USD yi talep edebileceği, davacının dava dilekçesinde talep ettiği 3.000 ABD doları yönünden feragat dilekçesi sunduğu da gözetildiğinde davalının TBK 561 ve devamı maddelerinde düzenlenen ardiye sözleşmesi hükümleri ve teknik bilirkişiler tarafından tespit edildiği gibi Gümrük Kanununun 179/1 ve devamı maddelerine aykırı eylemleri nedeniyle davacının uğramış olduğu zararlardan sorumlu olduğu, her ne kadar davalı husumet itirazında bulunmuş ise de taraflar arasında TBK 561. Maddesi uyarınca ardiye sözleşmesi düzenlendiği sabit olup, sözleşme uyarınca davalıya işbu davada husumet yöneltilebileceği sonuç ve vicdani kanaatine varılarak 3.000 USD vekalet ücreti talebi yönünden feragat nedeniyle davanın usulden reddine, diğer talepleri yönünden ise davanın kısmen kabulü kısmen reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” gerekçesi ile davanın 3000 USD avukatlık ücreti talebinin feragat nedeniyle reddine, diğer taleplerin kısmen kabulüne karar verilmiş ve verilen karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile; işbu davada müvekkili şirketin herhangi bir kusuru, sorumluluğu dolayısıyla pasif husumet ehliyeti bulunmamakta olup, işbu davanın husumetten reddi gerektiğini, davacının dilekçesinde eşyalarının gümrükte haksız yere beklediğini, tasfiyeye tabi tutulmaması gerektiğini, bu sebeple mağdur olduklarını beyan edip zararlarını müvekkili şirketten tazmin ettirmek istediğini, müvekkili şirket yalnızca Gümrük İdaresi ve ilgili mevzuatın öngördüğü şartlarda antrepo hizmeti veren bir kuruluş olup eşyaların gümrükte tutulmasına ya da eşyaların tasfiyesine karar veremediğini, yalnızca antrepo hizmeti sunan müvekkili şirketin antrepo hizmetinin, eşyaların tasfiye edilme sürecine girmesinden kaynaklanan zararlarla bir illiyet bağının bulunmadığını, ilgili eşyaların tasfiyeye tabi tutulmasından veya şartları oluştuğu halde tasfiyenin kaldırılmamasından müvekkili şirketin herhangi bir sorumluluğu bulunmamakta olup, davacının bir talebi var ise, bu talebini müvekkili şirkete değil, Gümrük İdaresi’ne yöneltmesi gerektiğini;Taraf sıfatının usul hukuku sorunu olmayıp, davaya konu sübjektif hakkın özüne dair bir maddi hukuk sorunu olduğundan bahisle taraf sıfatının yokluğu, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında davaya konu hakkın doğumuna engel olduğu için defi değil, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülmesi mümkün ve mahkemece de kendiliğinden nazara alınması zorunlu bir itiraza ilişkin olduğunu, Mahkemenin husumet konusunu göz ardı ederek hüküm kurduğunu, kanuna ve yerleşik Yargıtay içtihatlarına aykırı bir karar verdiğini;Davacının ilgili eşyaları antrepodan zamanında teslim almayarak eşyaların tasfiyeye uğramasına neden olduğunu, 4458 Sayılı Gümrük Kanunu’nun 46. maddesine göre deniz yolundan başka bir yolla gelen özet beyan kapsamındaki eşyaya ilişkin işlemlerin özet beyanın verildiği tarihten itibaren yirmi gün içinde tamamlanması gerektiğini, bu süre içerisinde, eşyaların gümrük işlemleri tamamlanarak antrepodan çıkarılması gerektiğini, aynı kanunun 50. maddesinde geçen; “46 ncı maddeye göre belirlenmiş süreler ile 48 inci maddenin 2 nci fıkrasında belirtilen süre içinde kendilerine gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanım tayini için gerekli işlemlere başlanmamış eşya, herhangi bir adli veya idari takibata konu olmaması halinde, 177 ila 180 inci madde hükümlerine göre tasfiye edilir.” hükmü ile de gereken sürede işlemlerine başlanmamış olan eşyanın tasfiye edileceğinin belirtildiğini, dava konusu olayda eşyanın özet beyanda davacının da kabul ettiği üzere 4 Temmuz 2016’da teslim edildiğini ve 24 Temmuz’a kadar da herhangi bir işlem yapılmadığını, kanuna göre ilgili eşyaların tasfiye edilmesi zarureti doğmuş olup idarece de gerekli işlemlerin başlatıldığını, davacının da dava dilekçesinde tasfiyenin şartlarının gerçekleştiğine yönelik iddiaları ikrar ettiğini;Davacının gümrük idaresince tarife tespiti için İTÜye gönderilmeyi bekleyen 10 kap eşyanın yirmi günlük bekleme süresi dolmadan önce (20.07.2015 tarihinde), yine gümrük idaresine yazılı olarak başvurup Gümrük Yönetmeliği’nin 72. maddesine göre malların antrepoda kalma süresinin 30 gün daha uzatılmasını talep ettiğini, Gümrük Yönetmeliği’nin “Taşıtların Kontrolü” başlıklı 72. maddesinde davacının süre uzatma talebine dayanak oluşturan herhangi bir hüküm bulunmadığını, Atatürk Hava Limanı Kargo Gümrük Müdürlüğü’nden talep ettikleri süre uzatım talebinin herhangi bir hukuki dayanağı olmadığı gibi Gümrük Müdürlüğü’nden istenen talebin de herhangi bir hukuki temeli bulunmadığını, AHL Gümrük Müdürlüğü ilgili isteme karşı herhangi bir olumlu dönüşte bulunmamış olup eşyanın tasfiye sürecine devam edildiğini, mülkiyetinin de kamu idaresinde kalmayı sürdürdüğünü, davacının öne sürdüğü gibi eşya için Gümrük Müdürlüğü’nden 30 günlük ek bir süre alınmış olsaydı bile, Ağustos sonu itibariyle bu sürenin de dolacağını, tasfiyelik hale geldiği tespit edilen eşya için gümrük idaresince 09.09.2015 tarih ve 94670 sayılı Tespit ve Tahakkuk Belgesi düzenlendiğini, ek süre alınmış olsa bile Tespit ve Tahakkuk Belgesi bu sürenin sonunda verilmiş olup eşyaların her iki koşulda da tasfiyelik hale geldiğini, tespit ve tahakkuk belgesinin alınmış olmasının eşyaların tasfiyelik olduğunun ispatı olduğunu, tespit ve tahakkuk belgesinin, tasfiyelik hale geldiği tespit edilen eşya için gümrük idaresince düzenlenen belgeyi ifade ettiğini, davacının dava dilekçesi ve ihtarnamelerde;“tasfiye yönetmeliğinin 3/t maddesi gereği gümrük idaresince tespit ve tahakkuk belgesi düzenlenmeden, aynı yönetmeliğin 4. ve 15. maddeleri gereğince eşyalar tasfiye işletme müdürlüğünce teslim alınıp depolama yerine götürülmeden, tarafınızca gümrük sistemi üzerinden tespit ve tahakkuk belgesi düzenlenmiş olması da eşyaların tasfiyeye kaldığını göstermez.” beyanlarını ileri sürerek Tespit ve Tahakkuk Belgesi’nin düzenlenmiş olmasının eşyaların tasfiyeye kaldığını göstermediğini ileri sürdüğünü, davacının bu iddiasına dayanak olarak ileri sürdüğü Tasfiye Yönetmeliği’nin ilgili maddelerinin dava konusu olayla hiçbir bağlantısının bulunmadığını, Tasfiye Yönetmeliği’nin 3. maddesinin (t) fıkrası Tespit ve Tahakkuk Belgesini;“Tasfiyelik hale geldiği tespit edilen eşya için gümrük idaresince düzenlenen belge” şeklinde tanımladığını, Tasfiye Yönetmeliği’nin 4. maddesinde eşyanın geçici depolama yerine alınırken Gümrük Yönetmeliği’ne göre alınacağına hükmedildiğini, Tasfiye Yönetmeliği’nin 15. maddesinde ise tasfiyelik hale gelen eşyanın tasfiye ambarına nasıl alınacağının belirtildiğini, davacının ileri sürdüğü hiçbir mevzuat hükmünün tespit ve tahakkuk belgesinin alınmasının aslında tasfiye aşamasına geçildiğinin göstergesi olmadığını göstermediğini;Tasfiye Yönetmeliği’nin 30. maddesinin 6. fıkrasında geçen;“Gümrük idaresi tarafından tasfiyelik hale geldiği tespit edilen eşya bulunduğu yerde görülerek tespit ve tahakkuk belgesi düzenlenir” hükmüne göre Tespit ve Tahakkuk Belgesinin ancak tasfiyelik hale geldiği tespit edilen eşya hakkında düzenleneceğinden, ilgili Tespit ve Tahakkuk Belgesinin eşyanın tasfiyelik olduğunun dolayısıyla da mülkiyet hakkının Gümrük İdaresi’ne geçtiğinin ispatı olduğunu, tasfiye aşamasına geçildikten ve bunun sonucu olarak mülkiyet kaybedildikten sonra davacı tarafından ileri sürülen beyanların herhangi bir öneminin kalmadığını, müvekkili şirketin, eşyaların Irak’a sehven gönderilmesi sebebiyle, gerekli para cezasını eşyaların mülkiyetine sahip olan kamu idaresine ödediğini, anlaşılacağı üzere eşyaların mülkiyetinin idare üzerinde olduğunu;Söz konusu eşyaların İdare’nin mülkiyetine geçmiş olup yarar ve hasarın da mülkiyetle birlikte İdare’ye geçtiğini, bu kapsamda … Numaralı para cezası ve … Numaralı ek tahakkuk ile de görüleceği üzere, idare tarafından ceza kesildiğini, bunun üzerine dava dışı İdare’ye müvekkili şirket tarafından ilgili ödemenin yapıldığını, Mahkemenin 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun 179/1. maddesi uyarınca eşyaların satış yoluyla tasfiyesi sırasında tasfiye idaresince yapılacak ihale ilanının yayımlandığı tarihe kadar eşyaları ithal etme hakkı veya aynı kanunun 180/1. maddesi uyarınca da satıştan arta kalan parayı alma hakkı bulunduğu yönünde hüküm tesisinin hukuka aykırı olduğunu, davacı tarafın müvekkili şirket tarafından ithal eşyaların kusurlu bir biçimde Irak’a gönderilmesi, tasfiye idaresine teslim edilmemesi ve dolayısıyla eşyaların satış ihalesinin yapılamaması yüzünden eşyaların ortadan kaldırıldığını ve bu surette zarara uğradığını iddia ettiğini;Davacı tarafından iddia edildiği şekilde eşyanın ihale yoluyla satışından söz edilebilmesi için eşyanın tasfiyeye kalmış olmasının kabulü gerektiğini, eşyanın ihale yoluyla satışa çıkarılabilmesi için bunun öncesinde eşyanın tasfiyeye kalmış olması gerekli ve zorunlu olup ihale yoluyla satışın yapılabilmesi için ön şartın eşyanın tasfiyeye kalmış olması olduğunu, kabul anlamına gelmemek kaydıyla davacının iddia ettiği üzere dava konusu 10 kap eşyanın sehven Irak’a gönderilmesi ve akabinde geri getirilmesinin mümkün olması halinde satışa çıkarılması ihtimalinde dahi eşyanın gümrük vergileri, satış için yapılan masraflar ve eşya için ödenen cezaların ayrılarak artan para kalması halinde davacıya iade edilecek olup söz konusu olay bakımından ödenen gümrük vergileri, satış masrafları ve müvekkili şirket tarafından ödenen cezalar değerlendirildiğinde satış sonrası arta kalan herhangi bir paranın olmayacağını, dolayısıyla davacının bu yöndeki iddiasının hukuki gerekçeden yoksun olduğu sonucunun ortaya çıktığını;Müvekkili şirket tarafından dava konusu eşyanın tasfiyeye kaldığına ilişkin evrakların Gümrük İdaresine sunulduğunu ancak eşyanın sehven Irak’a gönderilmesi ile ilgili Gümrük İdaresince müvekkili şirkete ulaşan herhangi bir uyarının bulunmadığını, dava konusu mülkiyeti Gümrük İdaresine ait eşyanın Irak’a gönderilmesi işlemi üzerine Gümrük İdaresince müvekkili şirkete karşı Gümrük Kanunu’nun 236/1. maddesi gereğince dosyada mübrez …/155 sayılı yazı ile 63.320,42 TL para cezası ve …/155.01 sayılı yazı ile de 5.298,14 TL ek para cezasının tahakkuk ettirildiğini, davacının ileri sürdüğü eşyanın satış ilanına kadar ithal edileceği iddiası açısından Gümrük İdaresi tarafından müvekkili şirkete ulaşan herhangi bir uyarı bulunmadığını, tasfiye evraklarının müvekkili şirket tarafından hazırlanarak Gümrük Müdürlüğü’ne sunulduğunu ve Gümrük İdaresince tasfiye işlemine onay verildiğini;Müvekkili şirketin söz konusu işlemler nedeniyle Gümrük İdaresi’ne karşı sorumluluğu doğduğunu ve belirtilen cezaları ödendiğini, müvekkili şirketin davacıya karşı herhangi bir sorumluluğunun söz konusu olmadığını, davacı tarafın sözde haksız fiile ilişkin açmış olduğu tazminat davası kapsamında müsbet ve menfi zararlarını talep etmesinin hukuken mümkün olmadığını, davacının haksız fıilden kaynaklanan tazminat talebi ile menfi ve müspet zararını talep ettiğini, davacının menfi ve müspet zararını birlikte istemesinin hukukun genel ilkelerine aykırılık sonucu doğurduğunu, haksız fiil ile zarar görenin zenginleşmesi değil zararın tazmininin amaçlandığını, Mahkemece davacının bu talebinin reddedilmesi gerekirken, bilirkişilerin tespit ettiği 17.721,28 $’lık kar kaybı tespitine riayet ederek hüküm kurulmasının hukuka aykırı olduğunu; Bilirkişiler tarafından yapılan hesaplamalar hayatın olağan akışına aykırı olup, zaten hesaplanmaması gereken bir durumun hesaplanarak birde gerekçeli karara etki etmesini kabul etmelerinin mümkün olmadığını, bilirkişi raporu ve kar kaybı dikkate alındığında bilirkişi raporuna itirazlarında da belirtildiği üzere eksik ve yetersiz inceleme yapıldığını, mülkiyeti kendisine ait olmayan davacının bu davayı açma hakkı olmadığı gibi bununla birlikte sanki 10 kap ürünün davacı tarafından kesin satışı yapıldığı ve ürünlerin teslim edilmemesi nedeni ile kar kaybı ve zarar oluşmuş gibi değerlendirme yapıldığını, kabul anlamına gelmemek kaydı ile ürünlerin satılıp satılmayacağı bile belirli değilken, kar kaybı ve zarar gibi fiktif bedellerin belirlenerek hüküm kurulmasının hakkaniyete aykırı olduğunu, Yerel mahkemenin doğrudan davacının beyanlarına bağlı kaldığını, hukuki ve mali yönden temellendirilememiş bilirkişi raporunu dikkate alarak eksik inceleme ile karar verdiğini;Gerek Mahkemenin, gerekse Mahkemenin görevlendirdiği bilirkişilerin malların tasfiyelik olduğu gerçeği üzerinden değerlendirme yapmayı hukuka aykırı olarak tercih etmediğini ve artık mülkiyetin davacıda olmadığını ısrarla kabul etmediklerini, davanın temel noktasının kaçırılmış olmasının istinaf kanun yoluna başvuru gereğini zorunlu kılan işbu gerekçeli kararın kaleme alınmasına sebebiyet verdiğini, kanun, yönetmelik ve tebliğlerle net olarak ortada olan malların mülkiyetinin idareye geçmiş olduğu gerçeği kolayca tespit edilebilecek durumdayken, bilirkişi raporları ile hukuka aykırı olarak tespit edilen alacak kalemlerinin hesaplanması sonrasında ilk derece mahkemesinin yalnızca hüküm kurmaya elverişli olmayan raporları baz alarak karar vermesinin yargılamanın ne denli eksik ve özensiz yapıldığının en büyük göstergesi olduğunu;Gerekçeli kararda, vicdani kanaate dayanarak hüküm kurulduğunu, henüz gümrüklemesi yapılmamış ve gümrük sahasında bulunan malların üzerinde müvekkili tarafından tasarruf hakkı bulunmadığının, aradaki ilişkinin salt TBK 561. maddesi kapsamında değerlendirilemeyeceğinin, bu nedenle de somut olayda vicdani kanaat kullanılmasının mümkün olmayacağının açık olduğunu beyanla Yerel mahkemece verilen kararın istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasına ve yeniden yargılama yapılarak talepleri doğrultusunda davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır.Dava, haksız fiil/sözleşme ilişkisine dayalı tazminat talebine ilişkindir.Davacı taraf dava dilekçesi ile, yurtdışından ithal ettiği ticari eşyayı davalının Atatürk Havalimanı’nda bulunan geçici depolama yerine 04.07.2015 tarihinde teslim ettiğini, Gümrük Müdürlüğü’nde eşyanın bir kısmının tarifesi ile ile ilgili olarak tereddüt yaşandığından talepleri üzerine bu konuda İstanbul Teknik Üniversite’sinden rapor alındığını, alınan rapor ile malların taraflarınca bildirilen tarifede sınıflandırıldığının tespit edildiğini ve Gümrük Müdürlüğü’nce eşya üzerindeki blokenin kaldırıldığını, eşyanın ithal edilebileceğine karar verildiğini ancak davalıya yapılan başvuru neticesinde eşyanın davalının kusurlu işlemi ile Irak’a gönderildiğinin ve geri getirilemediğinin anlaşıldığını beyan ederek uğramış olduğu 30.004,00 USD zararının tazminine karar verilmesini talep etmiş, davalı taraf eşyanın yasal depolama süresi içerisinde davacı tarafından depolama alanından teslim alınmaması sebebiyle tasfiye işlemine tabi tutulduğunu, yasal olarak tasfiye işlemine tutulan eşya nedeniyle kendisine husumet yöneltilemeyeceğini, tasfiye sürecine giren eşya üzerinde davacının mülkiyet hakkının sona erdiğini ve tazminat talebinin dayanaksız olduğunu beyan ederek davanın reddini savunmuş, davacı taraf 30.10.2016 tarihli talep açıklama dilekçesi ile, tazminat talepleri içerisinde; eşyanın fob bedelinin, taşınması için ödenen navlun bedelinin, sigorta bedelinin, davalıya ödenen ardiye bedelinin, eşyanın teslim edilmemesinden kaynaklanan kar mahrumiyetinin, taraflar arasındaki ihtilaf nedeniyle avukata ödenen vekalet ücretinin bulunduğunu beyan etmiş, 05.01.2021 tarihli dilekçeleri ile avukata ödenen vekalet ücreti taleplerinden feragat ettiklerini ve toplam taleplerinin 26.523,98 USD olduğunu beyan etmiş, Mahkemece yukarıda açıklanan gerekçe ile avukatlık ücreti talebinin feragat nedeniyle reddine, diğer tazminat kalemlerinin ise kısmen kabulüne karar verilmiş, karara karşı davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.Dosya kapsamından; davacı tarafın Çin’den ithal ettiği toplam 75 kap eşyanın davalının havalimanında bulunan depolama alanına 04.07.2015 tarihinde teslim edildiği, 65 kap eşyanın 14.07.2015 tarihinde fiilen ithal edildiği, 10 kap eşyanın davalının deposunda bırakıldığı, davacı tarafından AHL(Atatürk Hava Limanı) Kargo Gümrük Müdürlüğü’ne sunulan 20.07.2015 tarihli dilekçe ile 10 kap eşya için ambar bekleme süresi dolacağından Gümrük Yönetmeliği’nin 72. maddesi uyarınca bir aylık ek süre verilmesinin talep edildiği, Müdürlükçe davacının talebi ile ilgili bir karar verilmediği, bu kez davacının Gümrük memurunca 10 kap mal ile ilgili olarak farklı bir tarifede bulunduğu kanaatinin bildirilmesi nedeniyle eşya ile ilgili inceleme yapılmasını talep ettiği, AHL Kargo Gümrük Müdürlüğü’nün talebi üzerine düzenlenen 11.09.2015 tarihli İTÜ raporu ile eşyanın davacının beyan ettiği tarifede olduğunun tespit edildiği ve Gümrük Müdürlüğü tarafından 18.09.2015 tarihinde blokenin kaldırıldığı, bununla birlikte 09.09.2015 tarihinde dava konusu eşya ile ilgili tasfiye ve tespit tutanağının düzenlendiği, … Kargo Gümrük Müdürlüğü tarafından İstanbul Perakende Satış İşletme Müdürlüğü’ne gönderilen bila tarihli yazı ile, tasfiyelik hale gelen eşyanın perakende satış yoluyla tasfiyesinin uygun olduğu bildirilerek teslim alınması ve teslim tesellüm tutanağının taraflarına gönderilmesinin talep edildiği, İstanbul Perakende Satış İşletme Müdürlüğü tarafından … Kargo Gümrük Müdürlüğü’ne gönderilen bila tarihli yazı ile, eşyanın teslim edilmek üzere getirilmediğinin bildirildiği, bundan sonra … Kargo Gümrük Müdürlüğü’nce davalıdan, eşyanın teslim edilmemesi hakkında izahat istendiği, davalı tarafından … Kargo Müdürlüğü’ne sunulan 29.12.2015 tarihli dilekçede eşyanın tasfiye süreci içerisindeyken başka eşya ile karıştırılması sebebiyle sehven Irak’a gönderildiğinin ve geri getirilmesinin mümkün olmadığının bildirildiği, … Kargo Gümrük Müdürlüğü tarafından davalı hakkında Gümrük Kanunu’nun 236/1. maddesi ile Gümrük Yönetmeliği’nin 514/1. maddesi uyarınca idari para cezası tahakkuk ettirildiği, davacının … Kargo Gümrük Müdürlüğü’ne sunduğu 09.03.2016 tarihli dilekçesi ile dava konusu olan eşyanın ithalatını yapmak istediğini beyan ederek %1 para cezasının hesaplanması ile ürünlerin tarafına teslimi için gereğinin yapılmasını talep ettiği, 27.04.2016 tarihli dilekçesi ile de yaşanan tüm süreç açıklanarak ithalini yapmak istediği eşyanın son durumu ile ilgili bilgi talep ettiği, davalı tarafından AHL Kargo Gümrük Müdürlüğü’ne sunulan 02.06.2016 tarihli dilekçeden; Müdürlüğün davalıdan eşyanın akıbeti ile ilgili bilgi istediğinin, davalının da eşyanın sehven Irak’a gönderildiğini, tarafına düzenlenen ceza kararlarına ilişkin uzlaşma talebinin reddedilmesi nedeniyle cezaları ödediğini beyan ettiğinin anlaşıldığı, davacı tarafından davalıya gönderilen 02.02.2016 ve 07.06.2016 tarihli Noter ihtarnameleri ile somut davada talep edilen tazminatın verilen süre içerisinde ödenmesinin ihtar edildiği, davalının cevabi ihtarnameleri ile eşyanın mülkiyetinin Gümrük İdaresi’ne geçtiğini beyan ederek talepleri reddettiği anlaşılmıştır. Mahkemece alınan bilirkişi raporunda da tespit edildiği üzere, davacıya ait toplam 75 kap eşyanın Çin’den havayolu ile Türkiye’ye getirtildiği ve özet beyan ile … Kargo Gümrük Müdürlüğü nezdinde davalıya ait depolama alanına teslim edildiği, Gümrük Kanunu’nun 46/2. maddesi uyarınca özet beyan kapsamındaki eşyaya, gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanım belirlenerek, buna ilişkin işlemlerin özet beyanın verildiği tarihten itibaren yirmi gün içinde tamamlanması gerektiği, aynı kanunun 50. maddesi uyarınca da, bu süre içinde (dava konusu olayda 20 günlük süre) kendilerine gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanım tayini için gerekli işlemlere başlanmamış eşyanın, herhangi bir adli veya idari takibata konu olmaması halinde, 177 ila 180. madde hükümlerine göre tasfiye edileceğinin kabul edildiği, kanunun 177 ila 180. maddeleri arasında tasfiye sürecinin düzenlendiği, Gümrük Kanunu uyarınca çıkarılan Gümrük Yönetmeliği’nin 76. maddesinde; Gümrük Kanunu’nun 46. maddesi ile getirilen sürenin, eşyanın herhangi bir adli veya idari takibata konu olması halinde yapılacak işlemler sırasında duracağı ve işlemlerin tamamlanması halinde yeniden işlemeye başlayacağının, sürenin durduğunun Gümrük Müdürlüğü’ne bildirilmemesi, Müdürlükçe bilinmemesi nedeniyle hakkında tasfiyeye girdiğinden bahisle tasfiye tahakkuk belgesi düzenlenen eşya ile ilgili olarak, ihale ilanının yayımlandığı veya perakende satış ya da tahsis kararının alındığı tarihe kadar yapılan bir başvuru sonucunda, süreyi durduran sebepler bulunduğunun anlaşılması durumunda tutanakların iptal edileceğinin düzenlendiği, Gümrük Kanunu’nun 178. maddesinde tasfiye usullerinin belirlendiği, 179. maddesinde ise, 178. maddenin (a) bendine göre ihaleye çıkarılacak, (c) bendine göre perakende satılacak eşyanın, ihale ilanının yayımlandığı veya perakende satış kararının alındığı tarihe kadar, gümrük idaresine başvurularak bir gümrük rejimine tabi tutulması veya gümrük bölgesi dışına yeniden ihracının istenebileceğinin kabul edildiği, somut dosyada her ne kadar davalı tarafça, dava konusu eşya ile ilgili olarak depoya teslim tarihinden itibaren yasal 20 günlük süre içerisinde işlem yapılmaması sebebiyle eşyanın tasfiyeye girdiği ve eşyanın mülkiyetinin gümrük idaresine geçtiği iddia edilmiş ise de, yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler uyarınca, sürenin geçmesi ve eşyanın tasfiye sürecine girmesi ile mülkiyetinin Gümrük Müdürlüğü’ne geçmediği, davacı tarafından, Gümrük Müdürlüğü’nce eşyanın farklı bir tasfiyeye tabi olduğundan bahisle konulan şerh nedeniyle 20 günlük süre içerisinde ithalatının gerçekleştirilemediği, AHL Kargo Gümrük Müdürlüğü tarafından eşyanın perakende satışına dair alınan kararın dosyaya sunulmadığı, bu kararın tam olarak hangi tarihte alındığı anlaşılamamış ise de, bu tarihten önce Müdürlük tarafından İTÜ’den rapor alındığı ve rapor sonucunda konulan blokenin de kaldırıldığı, bu sebeple Gümrük Yönetmeliği’nin 76. maddesi de nazara alındığında eşyanın tasfiye sürecine girdiğine dair tespit ve tahakkuk belgesinin kesin nitelikte bir belge olduğu kabul edilemeyeceği gibi, o halde dahi davacının Gümrük Kanunu’nun 179. maddesi uyarınca eşyanın yeni bir gümrük rejimine tabi tutulmasını veya gümrük bölgesi dışına yeniden ihracını isteyebileceği, kaldı ki 09.03.2016 tarihli dilekçesi ile … Kargo Gümrük Müdürlüğü’nden eşyanın ithalatını yapmak istediğini beyan ederek teslimini talep ettiği, davacının iddia ettiği zararın eşyanın tasfiye sürecine sokulmasından ve satılarak tasfiye edilmesinden kaynaklanmadığı, eşyanın yeniden ithal edilmek istenilmesine rağmen davalı tarafından teslim edilememesinden kaynaklandığı ve açıklanan sebeplerle davalının istinaf dilekçesinin 1 ila 5. maddesinde ileri sürdüğü istinaf sebeplerinin haksız olduğu anlaşılmıştır.Davalının, davacının müspet ve menfi zararını birlikte talep etmesinin hukuken mümkün olmadığına dair istinaf sebebi yönünden yapılan incelemede; taraflar arasında TBK’nın 571 vd maddesinde düzenlenen ardiye sözleşmesinin bulunduğu, her ne kadar davacı taraf dava dilekçesinde tazminat talebinin dayanağını haksız fiil olarak açıklamış ise de, bilirkişi raporuna beyan dilekçesinde taraflar arasındaki ardiye sözleşmesine dayandığı, TBK’nın 60. maddesi uyarınca davalının sorumluluğunun aynı anda birden fazla sebebe dayanması nedeniyle Mahkemece, davacıya en iyi giderim imkanı sağlayan sebebe göre karar verilmesi gerektiği, Mahkemece de davacının tazminat talebinin haksız fiil değil taraflar arasındaki ardiye sözleşmesi uyarınca değerlendirildiği, haksız fiil sorumluluğunda davacının ancak uğradığı ve ispat ettiği doğrudan zararı talep edebileceği, bu zararın kapsamına davacının ödediği eşya bedeli, navlun ücreti, sigorta ve vergi bedeli ile ardiye ücretinin dahil olduğu, kar mahrumiyetinin ise haksız fiil kapsamında talep edilebilecek doğrudan bir zarar kalemi olmadığı, sözleşmesel sorumluluk yönünden davalının taraflar arasındaki ardiye sözleşmesine göre TBK’nın 575. maddesi uyarınca eşyayı talep ettiğinde davacıya teslim etmekle yükümlü olduğu ancak teslim edemediği, davacının TBK’nın 125/2. maddesi uyarınca borcun ifa edilmemesinden doğan zararının giderilmesini isteyebileceği veya sözleşmeden dönebileceği, davacının sözleşmeden dönmediği, dolayısıyla TBK’nın 125/3. maddesine göre davalıya ödediği ardiye ücretini talep etmesi mümkün olmadığı gibi, hem müspet hem de menfi zararını birlikte talep etmesinin de mümkün olmadığı, müspet zararın davacının borcun ifasındaki menfaatinin gerçekleşmemesi yüzünden uğradığı zarar olduğu, müspet zararının tazminini isteyen davacının, borç doğru dürüst ifa edilmiş olsaydı menfi (olumsuz) zarar kapsamında yer alan kayıplarına, yani davalı, sözleşme gereği davacıya eşyayı teslim etmiş olsaydı eşyanın maliyet (fob) bedeline, navlun ücretine, sigorta ve vergi ücretine katlanacağı, bununla birlikte eşyayı satarak bir kar elde edeceği ve bu karından mahrum kaldığı için uğradığı müspet zararının ancak bu kar mahrumiyeti kadar olduğu, dosyada mübrez teknik bilirkişi raporunda dava konusu eşyanın blokenin kaldırıldığı tarihteki piyasa satış bedelinden yapılan masraflar ile amortisman bedelinin indirilmesi ile elde edilecek karın hesaplandığı, raporun hesaplama yöntemi ve esas alınan verilere göre denetime açık ve hüküm kurmaya elverişli olduğu, bu minvalde Mahkemece davacının sözleşmeden dönmediği dikkate alınarak menfi zararını ve sözleşme bedelini talep edemeyeceği, ancak uğradığı müspet zararı yani kar mahrumiyetini talep edebileceği gözetilerek bilirkişi raporunda tespit edilen 15.018,03 USD kar mahrumiyetine hükmedilmesi gerekirken, menfi zarar kalemleri ile sözleşme bedeline de hükmetmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu, davalının bu yöndeki istinaf sebebinin yerinde olduğu anlaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile, Mahkemece deliller toplanılmış olup, yeniden yargılama yapılmasını gerektirir bir husus bulunmadığından HMK’nın 353/1-b-2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, Dairemizce esas hakkında yeniden karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmış ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun KISMEN KABULÜ ile; İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 18/02/2021 tarih ve 2016/834 Esas 2021/138 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince KALDIRILMASINA, Dairemizce yeniden esas hakkında hüküm kurularak; 2-Davanın 3.000 USD avukatlık ücreti talebinin feragat nedeniyle reddine, 3-Davacının kar mahrumiyeti talebinin kısmen kabulü ile, 15.018,03 USD’nin 04/03/2016 tarihinden itibaren devlet bankalarınca dolar cinsinden açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödenen en yüksek faiz oranı işletilmek suretiyle davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 4-Fazlaya ilişkin istemin reddine, 5-Davacının fob bedeli, sigorta, navlun vergi bedeli, ardiye ücreti taleplerinin reddine,
İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN: 6-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince hesaplanan 3.161,76 TL karar ve ilam harcından davacı tarafından dava açılırken peşin olarak yatırılan 1.577,31 TL harcın mahsubu ile bakiye 1.584,45‬ TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye irad kaydına,7-Davacı tarafından dava açılırken peşin olarak yatırılan 1.577,31 TL peşin harç, 29,20 TL başvurma harcı olmak üzere toplam 1.606,51‬ TL harcın davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine,8-Davacı tarafından yapılan 241,10.TL posta/tebligat gideri, 2.900,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 3.141,1‬0 TL yargılama giderinin davanın kabul ve red oranına göre hesaplanan 1.570,55 TL’sinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, bakiye giderin davacı üzerinde bırakılmasına,9-Davalı tarafından herhangi bir yargılama gideri sarf edilmediği anlaşıldığından bu hususta bir karar verilmesine yer olmadığına,10-Davacı taraf vekil ile temsil olunduğundan davanın kabul ve red oranına göre Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince tayin olunan 17.900,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 11-Davalı taraf vekil ile temsil olunduğundan davanın kabul ve red oranına göre Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince tayin olunan 17.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, İSTİNAF YÖNÜNDEN: 12-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davalı tarafından yatırılan 162,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 1.332,00 TL istinaf karar harcının talep halinde davalı tarafa iadesine, 13-Davalı tarafından istinaf aşamasında sarf edilen 162,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile 32,50 TL dosyanın istinafa gidiş dönüş ücreti olmak üzere toplam 194,60.TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 14-Bakiye gider avansı varsa talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, 15-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 19/10/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.