Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/1144 E. 2023/1587 K. 19.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1144 Esas
KARAR NO: 2023/1587 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2019/378 Esas – 2021/204 Karar
TARİHİ: 04/03/2021
BİRLEŞEN BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’NİN 2019/558 ESAS 2019/830 KARAR SAYILI DOSYASI
DAVA: İtirazın İptali (Taşıma Sözleşmesi Kaynaklı)
KARAR TARİHİ: 19/10/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Asıl davada davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkilinin ambalaj sektöründe faaliyet gösterdiğini ve üretiminin büyük bir kısmını yurt dışmda ihraç ettiğini, yurt dışına ihraç edilen ürünlerin taşıma işinin 2013 yılından bu yana davalı şirkete yaptırıldığını, yüklerin genelde parsiyel olarak taşıttırıldığını, ancak müvekkilinin iç denetimlerinde yük/maliyet analizlerinde anormallikler tespit ettiğini, yapılan detaylı araştırmada, davalının yük taşımasında istiflenebilir yükleri istiflenerek çift sıra taşımasına rağmen, yükler istiflenmeden tek sıra yüklenmiş ve taşınmış gibi fatura düzenlenerek müvekkilinden fazla navlun bedeli tahsil edildiğinin tespit edildiğini, yapılan çalışmalarda, davalının 01.04.2017-31.03.2018 tarihleri arasında düzenlenen 995 adet fatura karşılığı olarak müvekkilinden 1.050.220,00 EURO tutarında tahsilat yaptığının tespit edildiğini, yapılan ilk tespitlere göre bu bedelin 137.073,00 EURO’luk kısmının fazladan tahsil edildiğinin tespit edildiğini, 01.04.2017 tarihinden önceki döneme ilişkin tespitlerin halen devam ettiğini, fazladan ödenen navlun bedelinin davalıdan talep edildiğini, davalının zımnen kabul ederek telafi etmek için önerilerde bulunduğunu, davalının navlun fiyat farkı değil de ciro primi olarak ödemeyi vadeli yapacak olması, ödeme için teminat vermemesi ve borç tasfiye sözleşmesini imzalamaması nedeniyle çözüm yollarının sonuçsuz kaldığını, davalının fazladan tahsil ettiği 137.073,00 EURO navlun bedeli için 31.12.2018 tarihinde e-fatura düzenlendiğini, daha sonra müvekkilinin bu alacağının, davalının yapmış olduğu taşımalar nedeniyle müvekkili nezinde doğmuş olan 118.375,60 EURO tutarındaki borcundan mahsup edilerek davalıdan tahsil edildiğini, müvekkilinin 18.697,40 EURO alacağı kaldığını, ihtilafın çözümünde, davalının tırlarında bulunan ürünlerin m3 bilgisinin oluşması adına, ilgili tırda emtia sevk eden davalının müşterilerinden gönderilen ürünlerin muhteviyatı bilgisinin önemli rol oynayacağını beyanla davalının 01.04.2017 tarihinden 31.03.2018 tarihine kadar olan süre içinde yaptığı taşıma işi ile ilgili olarak, parsiyel yük taşımasında istiflenebilir yüklerin istiflenerek çift sıra taşınarak, sanki bu yükler istiflenmeden tek sıra yüklendiğini ve taşınmış gibi fatura düzenlenmesi sonucu müvekkilinden fazla tahsil edilen bedelin bilirkişi vasıtası ile tespit edilmesine, fazla ödenen navlun bedellerinin tahsil tarihindeki avans faiz oranı ile tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı yana yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Asıl davada davalı vekili cevap dilekçesi ile; Zamanaşımı itirazlarının olduğunu, CMR Konvansiyonu 32. maddeye göre davanın 1 yıl içinde açılması gerektiğini, davacı iddialarının niteliği itibari ile söz konusu davanın tespit davası olarak açılması mümkün olmadığından, hukuki yarar yokluğundan davanın reddini talep ettiklerini, davalının belirsiz alacak davası açamayacağını, davacının, müvekkilinin istifleyerek taşıdığı ürünleri, istiflemeden taşımış gibi gösterdiğini iddia ettiğini, davacının, hangi taşımanın istifleme yapılarak gerçekleştirilmiş olmasına rağmen istifleme yapılmadan taşınmış gibi fatura düzenlendiğini somutlaştırması gerektiğini, davacı tarafından taşınmak üzere teslim edilen ürünlerin nitleikleri gereği istiflemeden zarar görebilecek ürünler olduğunu, davalının bu nedenle zarar talebinde bulunduğu taşımalar olduğunu, müvekkilinin taşıyıcının göstermesi gereken özen yükümlülüğü kapsamında, taşıma gerekleri ve talimatlara uygun olarak istifleme yapmaksızın taşımaları gerçekleştirdiğini, ürün niteliği bakımından istiflemeye uygun bir gönderi olsa dahi, söz konusu gönderinin istifleme yapılmaksızın taşınması halinde, taşıyıcının masrafları arttığından müvekkilinin haksız kazanç sağladığından bahsedilemeyeceğini, davacının istiflenbilir olduğunu iddia ettiği gönderileri ispat etmesinin haklılığının ispatına yeterli olmadığını, çünkü davacının istiflenerek taşınmış olmasına rağmen, istif yapılmaksızın taşınmış gibi gösterildiğini iddia ettiği gönderilerin hangi faturaya dayandığını somut deliller ile ortaya koyması gerektiğini, ayrıca söz konusu gönderilerin istiflenebilir olması karşısında davacının bunu taşıyıcı müvekkiline bildirmesi gerektiğini, taşıyıcının verilen hizmete itiraz etmeyip, fatura bedellerine itiraz ettiğini, ancak kanuni süre olan 8 gün içerisinde faturalara itiraz etmediğini, davacının iddia ettiği gibi, müvekkilinin açık yada zımni bir kabulünün bulunmadığını, davacı iddialarının dayanağı olmadığını, davacının takas mahsup iddilarının doğru olmadığını, takasa konu edilebilecek bir alacağının bulunmadığını, 137.073,00 EURO bedelli faturaya kanuni süresi içerisinde itiraz edildiğini, davalının müvekkilinin fazla tahsilat yaptığını ispatlaması gerektiğini, faturanın tek başına alacağı kanıtlamaya yeterli olmadığını beyanla davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.Birleşen davada davacı vekili dava dilekçesi ile; Müvekkilinin davalıdan fatura karşılığı 118.011,15 EURO ve 5.062,62 EURO tutarında alacaklı olduğunu, davalının aldığı hizmet bedellerini ödemediğini, alacağın tahsili için icra takibinin başlatıldığını, davalının itirazı neticesinde takibin durduğunu, davalının itirazının haksız olduğunu, davalıya gönderilen ihtarnameye verilen cevapta alacağı ikrar ettiklerini, davalının takipten önce temerrüde düşürüldüğünü beyanla davalının itirazının iptaline, takibin devamına, davalı aleyhine %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı yana yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Birleşen davada davalı vekili cevap dilekçesi ile; asıl davadaki iddialarını tekrar ederek müvekkilinin davacıya olan borcundan, 137.073,00 EURO istifleme farkı faturasının mahsup edilmesi neticesinde18.697,40 EURO müvekkilinin alacaklı olduğunu beyanla davanm reddine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi’nin 04/03/2021 tarih ve 2019/378 Esas – 2021/204 Karar sayılı kararında;
ASIL DAVADA; Dava, taşıma sözleşmesi nedeniyle fazla ödenen taşıma ücretinin istirdadı istemine ilişkindir.
BİRLEŞEN DAVADA; Dava, yurtdışı eşya taşıma sözleşmesinden kaynaklanan taşıma ücreti nedeniyle başlatılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir. Büyükçekmece … nci İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takip dosyası incelendiğinde; Takibe konu cari hesap ekstresinden dolayı 118.011,15 € ve ¨5.062,62 cari hesap alacağı icra gideri, vekalet ücreti ve takip tarihinden itibaren asıl alacağa işleyecek faizi ile birlikte tahsili için faturaya dayalı olarak ilamsız icra takibine geçildiği, borçluya ödeme emrinin tebliği üzerine borçlu vekilinin süresinde, borca itiraz ettiğini belirterek takibin durmasına sebebiyet verdiği,İcra Müdürlüğü’nce takibin durdurulmasına karar verildiği,bu kararın alacaklıya tebliğ edilmediği,davanın yasal bir yıllık süre içerisinde açıldığı anlaşılmıştır.Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.Davacı … ticari defterlerinde …’dan 19.290,87 EURO alacaklı, ….’a ¨ 5.052,80 ise borçlu gözüktüğünü, birleşen karşı dava davacısı davalı …’un ticari defterlerinde ise … ’dan 117.782,13 EURO ve ¨ 5.052,80 alacaklı gözüktüğünü, mali kayıtlar bakımından: ¨ 5.052,80 borç/alacak konusunda yanlar arasında herhangi bir ihtilaf bulunmadığından, ¨ hesabı bakımından davacı …’m, Davalı …’a 5.052,80 TL borçlu olduğu, taraf ticari defterlerinde farkm 137.073,00 EURO bedelli davacı yanca düzenlenen iade faturasından kaynaklandığını, davacının iddia ettiği gibi toplam 249.608,32 EUR tu tarh istiflenemez yük faturasının tamamı değil, ancak iade faturası ile geri talep edilen 137.073,00 EURO miktarında kısmının hatalı olduğunun değerlendirilebileceğini, taraflar arasında taşımaya ilişkin yazılı bir sözleşme olmadığını, taşıtan davalı tarafından, davalı taşıyana “istifsiz taşıma” yapılması konusunda talimat verildiğine ilişkin her hangi bir talimat yazı, v.b bulunmadığını, eşyaların niteliği/niceliği gözönüne alınarak yapılan ayniyet tespitinde, bu eşyaları istifsiz taşımayı gerektirir zorlayıcı bir duruma rastlanılmadığını, tüm bu hususlar bir bütün olarak değerlendirilmekle, davalı tarafından ifa olunan taşıma ediminin ne şeklide yapıldığını gösterir somut veri bulunmadığından, bu halde iade faturası ile navlunları fazla ödendiği ileri sürülen taşımalara konu eşyaların “istifsiz” taşındığı hususunun davalı yan üzerinde ispat yükü olduğunu, taşıma edimi bakımından taraflar arasmda herhangi bir sözleşme talimat, vb. belge bulunmadığından, taşımanın TTK nun 862 ve devamı ilgili madde hükümleri ile CMR Konvansiyonunun 17/4-c madde hükümleri bakımından, yükün genel teamüllere göre istiflenerek yüklendiğinin ve taşınmış olduğunun kabulünün gerektiğini, aksi halde yanlış değerlendirme ile istiflememekten de davalının fazla fatura düzenleyemeyeceğini, taşımaya ilişkin aksi yönde hareketin taşıtanın talimat veya kabulünü gerektirdiğini, davalı taşıyanın, ifa ettiği taşıma işinde istiflemeden taşımayı gerektirir bir hal tespiti ya da zorunlu kılacak bir hal görülmesi halinde, taşıtan davacı yanı bilgilendirmeden, davalı taşıyıcının istifsiz taşımayı tek taraflı karar ve icra etmiş olduğunun kabulü gerektiğini, davalı yanın istifsiz taşımaya ilişkin düzenlemiş olduğu faturalar bakımından, yukarıda anılan ve ayrıntılı olarak yapılan açıklamalar karşısında, taşımaların genel teamüllere göre istifli olarak taşındığının kabulünün gerektiğini, davacı yanm, dava dilekçe ekine sunmuş olduğu Ek2 listedeki kayıtlı 793 adet faturanın bulunduğu dosya ekine sunulan kırmızı klasörlerdeki faturalar incelendiğinde, bu faturaların “istiflemeden” taşımaya ilişkin navlun faturaları olduğunu, davalı yanın bu faturalarla fazlaya ilişkin 249.608,32 EURO fatura kesmiş olduğunun görüldüğünü, iş bu konu hakkında nihai değerlendirme, mahkemenin takdirlerinde olduğunu, davalı taşıyıcı …’un taşımaya konu eşyaları kendisine bu yönde bir talimat verilerek istiflemeden taşıdığını ispat etmesi halinde cari hesabında görünen 117.782,13 EURO alacak bakiyesi konusunda haklı olabileceğini, aksi takdirde dosya kapsamı ve taşımacılık ticari teamülleri ile işin niteliğine göre yapılan değerlendirmeler neticesinde; 137.073,00 EURO düzenlenen fatura kabul edilecek olursa; EURO hesabı bakımından davalı alacağı gözüken 117.782,13 EURO düşüldüğünde, davalı … firmasının 19.290.87 EURO iade borcundan söz edilebileceğini bildirmişlerdir. Davacı …, ihracatını yaptığı yükün nakliyesİ işlemleri navlun bedeli için, davalı /… .firmasına 01.04.2037-31.03J2018 tarihleri arasında … tarafından düzenlenen 995 adet fatura (taşıma bedeli) karşılığında 1.050.220,00 EURO tutarında ödeme yapmıştır. Davacı yan kendi şirket içi yaptığı denetimlerde, davalı taşıyıcının eşyalan “istiflenemez yük taşıma” yöntemine göre (yük üstüne başka yük koymadan) faturalandırdığmı tespit ettiklerini, aslen mallarının istiflenebilir yani üzerine yük konulabilecek evsafta olduğunu, davalı taşıyıcıya istifsiz taşıma yapılması hususunda herhangi bir talimatlarının olmadığını, sonuç olarak da davalı nakliyecinin konu malların taşınmasında fazladan tahsilat yaptığı iddiasında bulunmaktadır.Kısa özettten de anlaşılacağı üzere, iş bu davadaki uyuşmazlığın esası, davalı yanın, davacı eşyalarını “İSTİFLENİLMEZ” evsafta taşıyıp taşımadığının tespit edilmesi hususudur.Davaya konu eşyalara tamamı karayolu ile uluslarası taşınmış olduğundan, uluslararası taşıma konusunda ve işlerin görülmesi bakımından ihilaf bulunmadığı da gözetilerek; taraflar arası her bir taşıma işi CMR Konvansiyonu hükümlerine tabidir.Davaya konu tüm taşımaların “parsiyel taşıma” şeklinde ifa edildiği tarafların kabulündedir. Bu durumda, yükün yüklenmesi, istiflenmesi, taşıma ve işletme güvenliğine uygun bir taşıma süreci yürütümü tamamen taşıyıcının kontrolündedir. Bu nedenle yükün “istiflenebilir” ya da “istiflenemez” olduğunu da bilmesi gereken taşıyıcı-davalıdır.CMR m. 17 ve devamında sorumluluk hususu düzenlenirken, özellikle 4. fıkranın c) ve d) bentleri “c)Yükün gönderici, alıcı veya bunlar adına hareket eden kişiler tarafından alınması, taşınması, yüklenmesi, yığılması veya boşaltılması,d)Özellikle kırılma, paslanma, çürüme, kuruma, normal fire yahut da güve ve haşerattan kısmen veya tamamen zarar görebilecek malların Özelliği,… ” Şeklinde olup; yükün istiflenebilir veya istiflenemez vasıflan da bu bentler kapsamında ele alınmalıdır.Davacıya ait yükü, istiflenebilir olduğunda daha çok yük-daha az navlun olacak iken; istiflenemez olduğunda ise daha az yük-daha çok navlun söz konusu olabilecektir. Bunun sebebi de ancak doğal niteliği gereği özel yükleme-istifleme gerekliliği olabilir.6102 sayılı TTK’nın 863 ve 864 ncü maddelerinde de gerek ambalajlama gerek yükleme ve gerekse yükün niteliğine uygun süreç ile ilgili düzenleme mevcuttur.Görüldüğü üzere; davaya konu uyuşmazlığın esası itibariyle, yukarıdaki CMR ve TTK madde hükümleri değerlendirildiğinde, taraflar arasında herhangi bir sözleşme olmadığından ve de eşyaların taşınma ifa sürecine yönelik görsel veya her hangi bir veri bulunmadığıdan, her iki taraf açısından da somut bir değerleme yapmak mümkün görünmemektedir.Uyuşmazlığa konu eşyanın davacı tarafından taşıyıcıya teslimi aşamasında, taşıyıcı davalının da taşıma edimi aşamasında, her hangi bir kayıp, gecikme zarar ziyan bulunmadığından bu yönü ile CMR hükümlerinin irdelenmesine gerek bulunmamaktadır.Bu aşamada sorun halen, davacının yükü taşımaya verirken yükün istiflenebilir olup olmadığı, bu hususu davalının bilip bilmeyeceği ve istiflenebilir yükü istifleyerek taşımasına karşın istiflenemez yük vasrayımı ile yüksek bedelden faturalar düzenleyip düzenlemediği hususlarında kalmaktadır, zaten taraflar arasında da bu yönde bir çekişme de yoktur. Bütün mesele uyuşmazlığa mesnet ihracat eşyalarının, davalı tarafından ne şekilde tasınmış olduğuunun tespit edilmesi meselesidir.Taraflar arasında yapılmış yazılı bir sözleşme bulunmamakla birlikte, davacı taşıtan tarafından davalı taşıyan’a verilmiş bir talimat da bulunmamaktadır. Yükün özelliği bakımından bilirkişi kurulunca yapılan inceleme ve tespitlerde, davalı açısından özen borcu doğuracak herhangi bir yükümlük tespitine de rastlanılmamıştır. Zira davalının taşıdığı yük PLASTİK AMBALAJ MADDESİ OLUP üzerine yük konulduğunda hasar görebilecek nitelikte bir eşya olmadığı anlaşılmaktadır.Somut olay irdelendiğinde, gerek dosya kapsamındaki tüm belge ve beyanlar, gerek bilirkişilerce yerinde inceleme aşamasında taraflardan edinilen bilgi ve tespitlerde, konu eşyaların ne şekilde taşındığını ispata delil herhangi bir belge sunulmadığı gibi, yükleme durumunu gösterecek kamera görüntüsü veya başkaca ispata delil somut herhangi bir belge sunulmamıştır.Taşımaya alınan parsiyel yüklerin, yükleme durumunu ve yükün istiflenebilir olup olmadığını gereği gibi değerlendirme yükümlülüğü davalı taşıyanda olacaktır. Eğer yanlış takdir ederse, bu defa, yanlış takdirinden menfaat sağlayamaz. Taşıma bedeli belirlemede en esaslı kriterlerden biri olan istiflenebilir olup olmama kıstası bakımından davalı eğer yanlış değerlendirerek fazla fatura düzenlemiş ise iade etmesi gereken fazla fatura farkını, iade etmesi gerekecektir.Tüm bu belirlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;Davacı ile davalı arasında, davacıya plastik ambalaj maddesinin uluslararası karayolu taşımacılığı ile asıl dosya davalısı tarafından taşındığı,taraflar arasında yazılı bir sözleşmenin bulunmadığı,taşınan ürünlerin istiflenmeden taşınmasını gerektirir bir durumun bulunmadığıyükün yüklenmesi, istiflenmesi, taşıma ve işletme güvenliğine uygun bir taşıma süreci yürütümü tamamen taşıyıcının kontrolünde olup yükün “istiflenebilir” ya da “istiflenemez” olduğunu da bilmesi gerekenin taşıyıcı-davalı olduğu,taşıyıcı davalıya,yükün istiflenmeden taşınması konusunda taşıtan davacı tarafından bir talimatın verildiğine ilişkin davalı taşıyan tarafından bir delilin sunulmadığı gibi davacı taşıtanın yükün istiflenmeden taşınması konusunda davalı taşıyana bir talimat verilmediğine ilişkin yemin ettiği,bu nedenle davalı taşıyanın yükün istiflenmeden taşınması konusunda davacı taşıtanın talimat verdiğini ispat edemediği,davacının sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayanması nedeniyle davalı tarafından ileri sürülen zamanaşımı itirazının yerinde olmadığı ve bu istemin mahkememizce ara karar ile reddine karar verildiği, bilirkişi raporuna göre davacının istiflenerek taşınması gereken ürünlerinin davalı taşıyan tarafından istiflenmeden taşınması nedeniyle fazladan 249.608,32 € fazla ödeme yaptığı,davacının takas hakkını kullanması ve davanın belirsiz alacak davası olarak açılması gözönüne alındığında davacının yaptığı fazla ödemenin 131.232,72 € olduğu,neticeten,davalı taşıyanın istiflenerek taşınması gereken ürünleri istiflemeden taşıyarak fazla taşıma ücreti tahsil ettiği,davalının sebepsiz zenginleşmediğini ispat edemediği anlaşıldığından asıl davanın kabulü ile 131.232,72 € nun dava tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,birleşen dosya davalısı taşıtanın takas hakkını kullanması nedeniyle birleşen dosya davacısı taşıyanın navlun ücreti alacağının bulunmaması nedeniyle birleşen davanın reddine ,birleşen dosya davacısı taşıyanın icra takibine girişmekte kötüniyetli olduğu davalı tarafından ispat edilemediğinden birleşen dosya davalısı taşıtanın kötüniyet tazminatı talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.” gerekçesi ile asıl davanın kabulüne, birleşen davanın reddine karar verilmiş ve verilen karara karşı davalı/karşı davacı … Limited Şirketi vekili tarafından asıl ve birleşen davaya yönelik olarak istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı/birleşen davada davacı vekili istinaf dilekçesi ile; Asıl davaya karşı istinaf sebepleri; Asıl davada Mahkemenin taleple bağlılık ilkesini ihlal eder şekilde karar verdiğini, asıl davada davacı …’nun dava dilekçesinde; 01/04/2017 ile 31/03/2018 tarihleri arasında yapılan taşımalarda müvekkili şirkete 137.073 EURO bedelin fazla ödendiğini ve bu sebeple müvekkilinden alacaklı olduklarını, yapılan taşımalar neticesinde de müvekkili şirkete 118.375,60 EURO borçlu olduklarını, dolayısıyla takas-mahsup yapıldığında 18.697,40 EURO alacaklı olduklarını ileri sürerek bu tutar üzerinden belirsiz alacak davasını ikame ettiğini;Dosyadan alınan 29/01/2020 tarihli bilirkişi raporunda müvekkili şirketin karşı tarafa 249.608,32 EURO bedelinde fazla fatura kestiği belirtilmesi üzerine gerekçeli kararda “bilirkişi raporuna göre davacının istiflenerek taşınması gereken ürünlerinin davalı taşıyan tarafından istiflenmeden taşınması nedeniyle fazladan 249.608,32 € fazla ödeme yaptığı,davacının takas hakkını kullanması ve davanın belirsiz alacak davası olarak açılması gözönüne alındığında davacının yaptığı fazla ödemenin 131.232,72 € olduğu” şeklinde belirtildiğini, mahkemenin bu kararı ile 249.608,32 EURO bedelin fazla fatura edildiğine kanaat getirdiğini ve sonrasında müvekkili şirketin alacağı mahsup edilerek 131.232,72 EURO’nun müvekkilİ şirket tarafından ödenmesine ilişkin karar verildiğini, tespit edilen 249.608,32 EURO alacağın varlığını kabul anlamına gelmemek üzere 249.608,32 EURO bedelinin fazla fatura edildiğinin kabulü halinde dahi, Yerel Mahkemece davacının talep ettiği alacağın 131.232 EURO olduğunu göz ardı ederek taleple bağlılık ilkesine aykırı karar verildiğini, yargılama sırasında alacağının 249.608,32 EURO olduğunun tespiti üzerine davacının usulüne uygun ve süresi içerisinde müddeabihi arttırmadığı gibi, harç ikmalini de yapmadığını, dava konusu talebini 131.232 EURO olarak sınırlandırdığını;Davacı vekilinin 05/01/2021 tarihli dilekçesinde müddeabihin 131.232,72 EURO olacak şekilde arttırıldığını, davayı sanki 249.608,32 EURO’ya arttırmış gibi kurulan ilk derece mahkemesi kararının hatalı olduğunu, Yerel Mahkemenin de davacının asıl davada usulüne uygun bir müddeabih artırımı ve harç ikmali yok iken, bu sebeple davasını 131.232,72 EURO ile sınırlandırdığı kabul edilmesi gerekirken, 249.608,32 EURO üzerinden karar vermesi taleple bağlılık ilkesine aykırı olup, kararın bu sebeple kaldırılması gerektiğini;Dava konusu uyuşmazlık karayolu taşımasına ve bu taşımalardan doğan navlun ücretlerine ilişkin olduğundan bahisle CMR Konvensiyonunda yer alan zamanaşımı hükümlerinin uygulanması gerekeceğini, olaya CMR Konvansiyonu hükümlerinin öncelikli olarak uygulanması gerektiğini, bu kapsamda CMR Konvansiyonu 32. maddenin; “bu sözleşme gereğince yapılan taşımalardan doğacak davaların bir yıl içinde açılması gerekir” hükmünü içerdiğini, davacı tarafından 04.04.2019 tarihinde arabuluculuk başvurusunda bulunduğunu ve anlaşamama nedeni ile de 23.05.2019 tarihinde müvekkili şirket tarafından gerçekleştirilen taşımalara ilişkin fazla navlun ücreti tahsil edilmiş olduğundan bahisle daha önceki dönemlere ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 01.04.2017 – 31.03.2018 döneminde yapılan taşımalar ve bundan doğan navlun ücretlerinden doğan uyuşmazlıkların işbu davaya konu edildiğini, CMR madde 32 gereğince asıl dava konusu taleplerin zamanaşımına uğradığını; Gerekçeli kararda “davacının sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayanması nedeniyle davalı tarafından ileri sürülen zamanaşımı itirazının yerinde olmadığı ve bu istemin mahkememizce ara karar ile reddine karar verildiği” şeklinde belirtilmiş olsa da bir uyuşmazlıkta uygulanacak olan zamanaşımı süresinin belirlenmesi için önce uyuşmazlığın konusuna bakılması gerektiğini, asıl davanın konusunun yukarıda belirtildiği gibi 01.04.2017 – 31.03.2018 döneminde müvekkili şirketçe verilen taşıma hizmeti ve bundan doğan navlun ücretlerinden doğan uyuşmazlıklar olduğunu, gerekçeli kararda davanın taşıma sözleşmesi nedeniyle fazla ödenen taşıma ücretinin istirdadı istemine ilişkin olduğunun belirtildiğini, Türk Borçlar Kanunu’nun sebepsiz zenginleşme hükümleri genel, taşımadan doğan uyuşmazlıklara uygulanacak olan CMR Konvensiyonu’nun ise usûlüne göre yürürlüğe konmuş bir uluslararası sözleşme olması nedeniyle Anayasa’ya aykırı olduğu dahi iddia edilemeyen ayrıcalıklı bir kanun olduğunu, CMR Konvansiyonu, Anayasa md. 90 çerçevesinde, usulüne göre onaylanmış ve yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşma olması hasebiyle, iç hukuk bakımından kanunlar gibi bağlayıcı olma ve iç hukukun bir parçasını teşkil etme özelliği taşımakta olup, uluslararası taşımalar açısından “Özel Kanun” niteliğinde olduğunu, bu nedenle TBK hükümlerinden önce dikkate alınması gerekmekte olup, TBK hükümlerinin ancak CMR Konvansiyonu’ndan düzenlenmeyen haller bulunması halinde uygulama alanı bulacağını;Dava konusuna hangi zamanaşımının uygulanacağı belirlenirken özel-genel nitelikteki kanun hükümlerine bakılması gerektiğini ve öncelik özel nitelikte olan kanunda olduğundan buna göre karar verilmesi gerektiğini, bu sebeple işbu asıl davaya uygulanacak zamanaşımının sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre belirlenmesinin hukuka aykırı olduğunu, özel nitelikte olan CMR Konvensiyonu hükümlerinin baz alınması gerekirken genel hükümlere (TBK) göre kurulan işbu kararın kaldırılması gerektiğini;Davalının belirsiz alacak davasını açmada hukuki yararı bulunmadığını, HMK mad. 107’de belirsiz alacak davası düzenlenmiş olup, zarar miktarının belirli olduğu durumlarda belirsiz alacak davası açılmasının mümkün olmadığını, zararı ve zarar miktarını kabul anlamına gelmemek üzere, dava dilekçesinde davacının iddia ettiği fazla navlun ücreti tahsil edildiği iddiasına karşılık davacının 31.12.2018 tarihli … no.lu 137.073-EUR bedelli e fatura düzenlediğini, söz konusu fatura ve dava dilekçesi beyanları dikkate alındığında davaya konu edilen 01.04.2017 – 31.03.2018 dönemine ilişkin davacı talebinin 137.073,00-EURO olarak belirlenebilir olmaktan öte belirlenmiş olduğu hususu dikkate alındığında Mahkeme nezdinde ikame edilen davanın belirsiz alacak davası olarak ikame edilmesinde hukuki yarar bulunmamakta olup, dava hakkının kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu;Davacı davasını ispatlayamadığı halde ileri sürülen vakıaların ispat yükünün müvekkili şirkete yüklenmesinin hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, Yerel mahkemenin kararında “Bütün mesele uyuşmazlığa mesnet ihracat eşyalarının, davalı tarafından ne şekilde tasınmış olduğuunun tespit edilmesi meselesidir. Taraflar arasında yazılı bir sözleşmenin bulunmadığı,taşınan ürünlerin istiflenmeden taşınmasını gerektirir bir durumun bulunmadığıyükün yüklenmesi, istiflenmesi, taşıma ve işletme güvenliğine uygun bir taşıma süreci yürütümü tamamen taşıyıcının kontrolünde olup yükün “istiflenebilir” ya da “istiflenemez” olduğunu da bilmesi gerekenin taşıyıcı-davalı olduğu,…” şeklinde belirtildiğini;Asıl davanın konusunun davacının; 01.04.2017 – 31.03.2018 tarihleri arasında yapılan taşımaların istiflenebilir taşıma yapılmasına rağmen istiflenmeden taşıma yapılmış gibi faturalandırma yapılması ve bunun neticesinde fazla bedel ödendiğine ilişkin yapılan iddiaları olduğunu, Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi uyarınca; “kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatlamakla yükümlüdür” HMK ‘nın; “İspat yükü” başlıklı 190. maddesi uyarınca “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.” denildiğini, davacının taşıma konusu emtiaların nasıl taşındığı ve ne şekilde taşıma yapılması gerektiği konusunda iddialarını somut deliller ile kanıtlaması gerekirken ispat yükü davacıda iken; ispat yükünün davalı müvekkili şirkette olduğunun kabulünün mümkün olmadığını;Yerel mahkeme kararında baz alınan bilirkişi raporunda; bilirkişilerce davacı tarafından düzenlenen faturanın haklılığının gönderinin niteliği ve taşımanın şeklinin tespiti ile ispat edilmeye çalışıldığını ve davacı tarafından iddialar ispat edilemediğinden olsa gerek raporda, “Neticeten: Davaya konu ihtilafın özü TAŞIMA İŞİ OLDUĞU gözetildiğinde, işbu taşıma edimini de davalı yan ifa etmiş olduğundan, dava konusu davacı eşyalarının “İSTİFSİZ TAŞINDIĞI” hususuyla navlun ücreti tahsil eden davalı yanın işbu İSTİFİSİZ TAŞIMA edimini ispatla yükümlü olması gerekecektir” şeklinde görüş bildirilerek, raporun “SONUÇ” hükmü 2 maddesinde de “davalı tarafından ifa olunan taşıma ediminin ne şekilde yapıldığını gösterir somut veri bulunmadığından, bu halde taşımaya konu eşyaların “İSTİFSİZ” taşındığı hususunun davalı yan üzerinde ispat yükü olduğu” demek suretiyle ispat yükünün müvekkili şirket üzerinde olduğu belirtilmişse de, bilirkişilerin hangi niyet ve hukuki gerekçeye dayalı olarak bu şekilde tespitte bulunduklarının anlaşılamadığını;Raporun “SONUÇ” hükmünün 5-a maddesinde davacı tarafından sunulan faturaların incelenmesinden, bu faturaların istiflemeden taşımaya ilişkin navlun faturaları olduğunun tespit edildiğini, bilirkişi raporu ile davacının davaya konu ettiği müvekkili şirket fatura içeriklerinden söz konusu yüklerin istiflemeden taşınmış olduğu hususunun anlaşılmakta olduğunun tespit edildiğini, işbu tespit ile esasen raporda müvekkili şirket tarafından istifsiz taşıma yapıldığı hususu tespit edilmişken, bu hususun müvekkili şirket tarafından ispat edilmesinin beklenmesinin anlaşılamadığını, gerek dosyaya sundukları beyanlarında gerekse incelemeler sırasında defaatle vurgulandığı üzere müvekkili şirketin, davacı kabulünde olmayan ve fiili taşıma şekline aykırı bir faturalandırma yapmadığını, davacı tarafından iddia edildiği ve bilirkişiler tarafından da herhangi bir somut dayanak olmamasına rağmen kabul edildiği şekilde istiflenebilir ürünlerin istiflemeden taşınmasının söz konusu olmadığını, taşımaya konu eşyalar belirli bir form ve yapıya sahip mamul ürünler olup müvekkili şirketin dikkat ve özen yükümlülüğü kapsamında istiflenmeksizin taşınması gereken eşyalar olduğunu, bu sebeple müvekkili şirketin davacının onay verdiği hangi faturaya konu taşımanın istifsiz olarak taşınmış olmasına rağmen istifli taşınmış olduğunun davacı tarafından belirli hale getirilmesini talep ettiğini, bilirkişi raporunda bu durumun taraflarca ispat edilemeyeceği bildirilmiş olmasına karşın, ispat yükünün müvekkili şirket üzerinde bırakıldığını;Davacının iddiasını ispat edemediği aşikarken bunun yerine, sırf taşıma işinin müvekkili şirket tarafından yerine getirilmiş olması nedeniyle davanın davalı tarafından ispat edilmesinin beklenmesinin hiçbir hukuki mantığı ve açıklaması olmadığını, bu konuda davacının grup şirketi …A.Ş. tarafından müvekkili şirkete aynı nedenlerle açılan alacak davasında Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/382 E. 2020/207 K. sayılı gerekçeli kararında davanın reddine karar verildiğini;Taşıma işini icra eden ve bu konuyu bilebilen tek kişinin müvekkili şirket olması gerekçesi ile asıl davada ispat yükünün müvekkili şirkette olduğuna dair yapılan çıkarımın hiçbir hukuki dayanağı olmadığı gibi aksine HMK ve Medeni Kanun’da yer alan temel prensiplere tamamen aykırılık teşkil ettiğini, bilirkişilerin teknik ve özel bilgi gerektiren konular ile ilgili uyuşmazlığı çözüme kavuşturacak bilgi ve incelemelerde bulunması gerekirken kanuna aykırı olarak hukuki görüş bildirmesi başlı başına usulsüzlük yarattığı gibi bu durumun mahkeme tarafından da nazara alınması ve hukuki olarak doğruluğu araştırılmadan, kanuna aykırı olup olmadığı gözetilmeden rapordaki görüşlerin birebir aynısının kararda gerekçe olarak gösterilmesinin tamamen gerçek dışı olduğunu;HMK’nın “Karşı İspat” başlıklı 191. maddesinin; Diğer taraf, ispat yükünü taşıyan tarafın iddiasının doğru olmadığı hakkında delil sunabilir. Karşı ispat faaliyeti için delil sunan taraf, ispat yükünü üzerine almış sayılmaz” hükmünü içerdiğini, HMK 191/1 hükmü ile de, karşı ispat için delil sunan tarafın ispat yükünü üzerine almış sayılamayacağının düzenlendiğini, somut olay nezdinde müvekkili şirket tarafından bilirkişi raporunda belirtildiği gibi istifsiz taşıma yapmış olduğuna ilişkin delil sunulsa dahi -ki faturalar ve mail yazışmalarında ispat edilmiştir.- bu durumun davacı iddiasının ispat edildiği anlamına gelmeyeceğini, bu nedenle kanuni düzenlemeler ve somut olay değerlendirildiğinde sırf “taşıma işi” olması nedeniyle ispat yükünün müvekkili şirket üzerinde olduğundan bahsedilemeyeceğini;İspat yükü müvekkili şirkette olmadığı halde taşıma konusu faaliyetler için “istiflenmeden” taşımaya davacı tarafından talimat verildiğine dair dosyaya birden fazla mail yazışması sunulduğunu ve kesilen faturalara da davacı tarafından hiçbir suretle itiraz edilmediğini, bu hususların mahkemece değerlendirmeye alınmadığını, gerekçeli kararda; “taşınan ürünlerin istiflenmeden taşınmasını gerektirir bir durumun bulunmadığı; yükün yüklenmesi, istiflenmesi, taşıma ve işletme güvenliğine uygun bir taşıma süreci yürütümü tamamen taşıyıcının kontrolünde olup yükün “istiflenebilir” ya da “istiflenemez” olduğunu da bilmesi gerekenin taşıyıcı-davalı olduğu,taşıyıcı davalıya,yükün istiflenmeden taşınması konusunda taşıtan davacı tarafından bir talimatın verildiğine ilişkin davalı taşıyan tarafından bir delilin sunulmadığı gibi davacı taşıtanın yükün istiflenmeden taşınması konusunda davalı taşıyana bir talimat verilmediğine ilişkin yemin ettiği,” şeklinde bir değerlendirme yapılsa da dosyaya sunulan önceki beyanlarda taraflar arasında birden fazla kez “istiflenmeden” taşımaya ilişkin asıl davada davacı tarafından talimat verildiğinin belirtildiğini ve yazışmaların dosyaya sunulduğunu, taşımaların istiflenmeksizin yapılması davacı şirket tarafından bilinmesine rağmen aksinin talep edilmediğini, bilakis istiflenmeden yüklenmesinin kabul edildiğini, (Ek: E-mail yazışmaları) gerekçeli kararda baz alınan bilirkişi raporunda; “somut durumda genel teamüllere göre taşımanın istifli olarak yapılması gerektiği” şeklindeki değerlendirmenin ve kararda belirtildiği üzere “yükün istiflenmeden taşınması konusunda taşıtan davacı tarafından bir talimatın verildiğine ilişkin davalı taşıyan tarafından bir delilin sunulmadığı gibi” şeklinde varılan kanaatin tamamen yanlış olduğunun ortada olduğunu; İspat yükünün müvekkili şirkette olmadığı halde müvekkilin yalnızca karşı ispat olarak davacı … tarafından verilen “istiflenmeden taşıma” talimatlarını/mail yazışmalarını gündeme getirdiğini, herhangi bir sözleşmeye, talimata veya ticari teamüle aykırı davranmadığını açıkladığını, yine de tüm bu hususların incelenmediğini ve taşıyan müvekkili şirketin istiflenmeden taşımaya yönelik herhangi bir talimat almadığının belirtildiğini, davacının birleşen dava kapsamındaki cevap dilekçesinde görüleceği üzere verilen taşıma hizmetini kabul ettiğini ve davaya konu 118.011,15 EURO + 5.062,62TL borcun varlığını ikrar ettiğini, müvekkili tarafından kesilen hiçbir faturaya da itirazda bulunmadığını;Türk Ticaret Kanunu 21/2 maddesinin; “Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır.” hükmünü içerdiğini, ilgili hükmün Ticaret Kanunu’nun münhasıran fatura münderecatı ve ispat kuvveti ile ilgili olan tek hükmü olduğunu, bu noktada, müvekkili şirket tarafından verilen hizmetin davacının kabulünde olması, taraflar arasındaki taşıma hizmet ilişkisinin varlığı noktasında uyuşmazlık bulunmaması karşısında, fatura içeriğinden olan bedele ilişkin süresinde itirazda bulunmamışken, yasal süreler geçtikten sonra yapılan itirazın kabulünün mümkün olmadığını ve bu şekilde fark faturasının kesilmesinin de davacının kötü niyetli olduğunu ortaya koyduğunu;Davacının, faturalara vermiş olduğu onayı ve TTK 21/2 gereğince fatura itirazında da bulunmamış olduğundan bahisle faturanın içeriği, yanlış, eksik, noksan hatalı olsa bile kabul etmiş sayılacağını da bilmekte olduğundan müvekkili şirket tarafından taşıma hizmetinin tam ve eksiksiz olarak verildiğini ve bu taşımalar nedeniyle doğan müvekkili şirketin 118.011,15 EURO + 5.062,62TL bedelli alacağını ikrar ile kabul ettiğini, TTK madde 18/2 ile düzenlenen tacir olma sorumluluğundan kurtulmak ve ödemeden imtina edilmek amacıyla davaya konu 31.12.2018 tarihli 137.073,00 EURO bedelli “istifleme farkı” faturasını düzenleyerek müvekkili şirketin “istifleyerek taşıma yapmış olmasına rağmen, istifsiz taşınmış gibi fatura düzenlediği” şekilde asılsız iddialarda bulunduğunu;Alınan raporlarda davacının hangi hesaplamaya göre fazla bedel ödediğinin belirtilmediğini, iki tarafça da belirlenen herhangi bir fiyat listesi olmadığı halde fazla kesildiği iddia edilen bedelin nasıl tespit edildiğinin anlaşılamadığını, somut durum dikkate alındığında davacının ancak, müvekkili şirket tarafından teklif edilen taşıma bedelinden fazla bir bedel tahsil edilmiş olması halinde fazla navlun tahsil edildiği iddiasında bulunabileceğinin kabul edilebileceğini, gerekçeli kararda baz alınan bilrikişi raporunda da tespit edildiği üzere taraflar arasında taşıma ücretinin belirlenmesine ilişkin özel olarak yapılmış bir sözleşme yahut fiyat listesi bulunmadığını, müvekkili şirket tarafından davacının talebi doğrultusunda her biri birbirinden bağımsız taşıma hizmeti verildiğini ve gerçekleştirilen fiili taşımaya uygun olarak da fatura düzenlendiğini, işbu durumun aksini iddia eden davacının öncelikle bu durumu dayanmakta olduğu delillerin aksine hukuken geçerli deliller ile ispat ediyor olması gerektiğini;Davacının bugüne kadar taraflarına itirazsız olarak ödemiş oldukları tüm bedellerin ve birleşen davaya konu ve kabullerinde olan faturaların gereğinden fazla düzenlenmiş olduğunu ispat için bir kısım tablolar oluşturduğunu ve bu tablolara dayalı olarak talepte bulunduğunu, söz konusu tablolarda yer verilen fiyat ve diğer bilgilerin müvekkili şirket tarafından bildirilen yahut kabul edilen bilgiler olmadığını, söz konusu tabloların incelenmesi ile anlaşılacağı üzere bu tablolarda müvekkili şirketin imza ve kaşesi bulunmadığı gibi davacı tarafından esas alınan rakamların müvekkili şirketin herhangi bir fiyat listesinden yahut teklifinden alınmış olduğunu da gösterir herhangi bir delili bulunmadığını;Dosyada mezkur davacı tarafından müvekkili şirkete gönderilen Beyoğlu …. Noterliği … yevmiye numaralı 14.01.2019 tarihli ihtarnamede davacının müvekkili şirkete olan borcunu ikrar ettiğini fakat müvekkili tarafından fazla fatura bedeli tahsil edildiğini, bu sebeple kendi grup şirketlerinden olan … A.Ş. ile kendilerine toplam 250.000 EURO bedelinde borçlu olduklarını; bu borcun 50.000 EURO ‘luk kısmını peşin, kalan kısımlarını ise taksitler halinde ödemeyi teklif ettiklerini beyan ettiğini;Davacının fazla ödenen bedelin kendi grup şirketlerinden olan …. A.Ş.’den ve kendisinden tahsil edilen miktarın toplam 250.000 EURO olduğunu beyan ettiğini, dosyada alınan ne heyet raporu ne de ek raporda hesaplamanın hangi kriterlere ve fiyat bilgisine göre yapıldığı belli değilken ve davacının her iki grup şirketinden toplam 250.000 EURO fazla bedel tahsil edildiğini beyan etmekteyken bilirkişi raporunda yalnızca davacı şirketten 249.608 EURO fazladan tahsil edildiğine dair tespitin nasıl yapıldığının belli olmadığını, raporlarda davacının müvekkili şirkete 117.782,13 EURO+5.052 TL (+faiz) borçlu olduğu belirtildiği halde raporların sonuç kısmında 5.052 TL olan müvekkili şirket alacağının mahsuba konu dahi edilmediğini, adeta yok sayıldığını, hatalı ve eksik hesaplamaya dayalı raporlara göre verilen Yerel mahkeme kararının kaldırılması gerektiğini;Yemin delilinin ispat yükü kendisinde olan tarafça kullanıldığını, işbu olayda ispat yükü davacı iken müvekkili şirket için yemin deliline başvurulmasının tamamen hukuk dışı olduğunu, dolayısıyla iddiasını ispat etme yükümlülüğü altında olan davacının dava dilekçesinde deliller başlığı altında “her türlü kanuni ve takdiri deliller” olarak belirtmesine istinaden yemin delilini kullanıp kullanmayacağı sorulması gerekirken bu yükümlülüğün davalı müvekkili şirkete atfedilmesinin hukuka aykırı olduğunu,İşbu taşıma faaliyetlerinin istiflenerek-istiflenmeden yapıldığının ispatının yalnızca taşıyan tarafından ortaya konabildiğini ve bu sebeple ispat yükünün taşıyan müvekkili şirkette olması gerektiğine dair hatalı ve tamamen mantık dışı yorumla ispat yükünün müvekkili şirkete geçirilmesinin, bu durumda müvekkili şirkete yemin delilinin kullanılıp kullanılmayacağının sorulmasının baştan itibaren hatalı yargılama yapıldığını gösterdiğini, bu sebeple kararda;” davacı taşıtanın yükün istiflenmeden taşınması konusunda davalı taşıyana bir talimat verilmediğine ilişkin yemin ettiği,bu nedenle davalı taşıyanın yükün istiflenmeden taşınması konusunda davacı taşıtanın talimat verdiğini ispat edemediği” şeklinde belirtilen gerekçenin afaki ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, ispat yükü kendinde olmayan tarafa yemin delili dayatılması hatalı olduğu gibi, bir de yemine istinaden davacının davasını ispat ettiği gibi bir tespit yapılmasının kabul edilemeyeceğini, bu nedenle hatalı tespitler içeren kararın istinaf incelemesi ile kaldırılması gerektiğini;Faize ilişkin verilen kararın hatalı olduğunu, davacının yukarıda belirtildiği üzere 23.05.2019 tarihinde 18.697,40-EURO bedelli işbu davayı açtıktan sonra 05.01.2021 tarihinde müddeabih 131.232,72 EURO olacak şekilde dava bedelini arttırdığını, dilekçesinde faize ilişkin herhangi bir talepte bulunmadığını, yalnızca dava konusu bedeli arttırdıklarını beyan ettiklerini, Yargıtay kararlarında da ıslah dilekçelerinde /müddeabihi arttırma talepli dilekçelerde faize ilişkin herhangi bir talebin olmaması durumunda faiz uygulanmaması gerektiğinin belirtildiğini, Yerel Mahkemece faizin uygulanmasına dair hatalı karar verildiğini, bir an için faizin uygulanması gerektiği düşünülse dahi faizin dava tarihinden itibaren başlatılmasının hukuka aykırı olduğunu, davacının dava değerini 05.01.2021 tarihinde arttırdığından bahisle arttırılan bedele arttırılma tarihinden itibaren faiz işlemesi gerekeceğini;Birleşen davaya ve takas hususuna ilişkin istinaf sebepleri; Müvekkili şirketin 118.011,15 EURO+5.062 TL bedelindeki navlun alacağına istinaden açılan ve birleştirilen karşı dava için ;”davalı taşıyanın istiflenerek taşınması gereken ürünleri istiflemeden taşıyarak fazla taşıma ücreti tahsil ettiği,davalının sebepsiz zenginleşmediğini ispat edemediği anlaşıldığından asıl davanın kabulü ile 131.232,72 € nun dava tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,birleşen dosya davalısı taşıtanın takas hakkını kullanması nedeniyle birleşen dosya davacısı taşıyanın navlun ücreti alacağının bulunmaması nedeniyle birleşen davanın reddine ,birleşen dosya davacısı taşıyanın icra takibine girişmekte kötüniyetli olduğu davalı tarafından ispat edilemediğinden birleşen dosya davalısı taşıtanın kötüniyet tazminatı talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak…” şeklinde karar verildiğini;Asıl davada davacı/karşı davada davalı taraf …’nun takasa konu edebileceği bir alacağının bulunmadığını, davalının dayanmakta olduğu faturanın haklılığını ispat etmesi gerektiğini, davalı her ne kadar alacağına dayanak olarak 31.12.2018 tarih 8000785067 no.lu navlun istifleme fiyat farkı açıklamalı 137.073,00-EURO bedelli faturaya dayanmakta ise de, yukarıdaki itirazların yanı sıra söz konusu hukuki dayanaktan yoksun TTK ve VUK hükümlerine aykırı şekilde düzenlenen faturanın hiçbir şekilde kabulünün mümkün olmadığını, taraflarınca söz konusu faturaya TTK 21/2 hükmü gereğince yasal süre içerisinde itiraz edilmiş olup, işbu itirazları karşısında fatura münderecatının doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerektiğini, bu kapsamda; söz konusu faturanın haklılığından bahsedilebilmesi için davacının hangi gönderilerin, hangi taşımada istiflenmeden taşınmış olmasına rağmen istiflenmiş şekilde taşınmış olarak gösterildiğini, faturanın “istifleme fiyat farkı” açıklamasının dayanağı faturaların belirli hale getirmesi yani müvekkili şirketin hangi taşımalardan fazla navlun tahsil etmiş olduğunu ispat etmesi gerektiğini, bu nedenlerle, müvekkili şirketin takas işlemine konu edilebilecek herhangi bir borcu bulunmadığından bahisle söz konusu takas ve alacak iddiasının kabulünün mümkün olmadığını;Taraflarınca ileri sürülen birleşen davanın itirazın iptali davası olduğunu, bu sebeple mahkeme tarafından verilen kararın itirazın iptali yada takibin devamına karar verilmesi şeklinde olması gerektiğinden bahisle kurulan kararın hatalı olduğunu, müvekkili şirketin 118.011 EURO+5.062 TL navlun bedeli alacağına istinaden karşı taraf aleyhine Büyükçekmece … İcra Müdürlüğü’nün … E. Sayılı icra dosyası ile icra takibi başlatıldığını ve karşı tarafın haksız itirazları neticesinde takibin durdurulduğunu, akabinde takibin devamı amacıyla Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/558 E. Sayılı itirazın iptali davası açıldığını, fakat sonrasında karşı tarafın açmış olduğu belirsiz alacak davası ile itirazın iptali davasının birleştirildiğini;İlk derece mahkemesinde verilen kararda görüldüğü üzere “Yapılan hesaplamada takas mahsup ile davacı alacağının bulunmadığı anlaşıldığından davanın REDDİNE,” şeklinde karar verilmiş olsa da taraflarınca açılan davanın itirazın iptali davası olduğundan bahisle itirazın iptaline/takibin devamına yada takibin iptaline karar verilmesi ve icra inkar tazminatı istemine yönelik hüküm kurulması gerekirken bu konulara ilişkin herhangi bir hüküm yer almamasının hatalı olduğunu beyanla Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/378 E. 2021/204 K. sayılı kararının tehir-i icra kararı verilmek sureti ile asıl davada davalı/birleşen davada davacı müvekkili şirket lehine kaldırılmasını talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Asıl dava, fazla ödendiği iddia edilen taşıma ücretinin sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca iadesi, birleşen dava taşıma ücretinden doğan bakiye açık hesap alacağının tahsili için başlatılan ilamsız icra takibine vaki itirazın iptali ve takibin devamı taleplerine ilişkindir.Asıl davada davacı taraf, davalı ile aralarında kendisine ait eşyaların davalı tarafından uluslararası karayolu ile taşınmasına dayalı ticari ilişki olduğunu, yapılan iç denetimlerde davalı tarafından eşyalar istiflenerek taşınmasına rağmen istiflenmeden taşınmış gibi fazla bedelli fatura düzenlendiği ve fazladan tahsilat yapıldığının tespit edildiğini, buna ilişkin navlun istifleme fiyat farkı faturası düzenlendiğini, fatura konusu alacağın davalının borcundan mahsup edildiğini beyanla 01.04.2017 ila 31.03.2018 tarihleri arasında davalı tarafından fazla tahsil edilen taşıma bedellerinin tespiti ile tahsilini talep etmiş, davalı taraf davanın zamanaşımına uğradığını, eşyaların istiflenmeden taşındığını ve faturaların da buna uygun şekilde düzenlendiğini, ispat yükünün davacıda olduğunu, davacının faturalara itiraz etmediğini, taraflarınca fiyat farkı faturasının iade edildiğini beyanla davanın reddini savunmuş, birleşen davada ise davacı taraf, davalı ile aralarındaki taşıma ilişkisinden doğan bakiye hesap alacağının tahsili için başlatılan takibe haksız olarak itiraz edildiğini beyan ederek itirazın iptalini talep etmiş, birleşen davada davalı ise asıl davadaki iddialarını ileri sürerek kendisinin fazla ödeme nedeniyle alacaklı olduğunu ve bu alacağından davacıya olan borcunu mahsup ettiğini, davacıya herhangi bir borcunun olmadığını beyan ederek davanın reddini savunmuş, Mahkemece yukarıda açıklanan gerekçeler ile asıl davanın kabulüne, birleşen davanın ise reddine karar verilmiş, verilen karara karşı asıl davada davalı-birleşen davada davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.Dosya kapsamında taraflar arasında taşıma sözleşmesine dayalı ticari ilişki bulunduğu konusunda bir ihtilaf olmadığı, bununla birlikte asıl davada davacı taşıtan tarafından, taşıma sözleşmesinden doğan bir alacağın tahsili veya eşyanın zıyaı veya hasarı ile geç tesliminden doğan zararın tazmini değil, fazla tahsil edildiği/ödendiği iddia edilen navlun ücretlerinin iadesi talebi söz konusu olduğundan TBK’nın 82. maddesi uyarınca sebepsiz zenginleşmeye ilişkin zamanaşımı için öngörülen 2 yıllık sürenin uygulanacağı açıktır. Bu nedenle asıl davada davalı vekilinin zamanaşımına yönelik istinaf sebebi yerinde görülmemiştir.Asıl davada davacı taraf 28.10.2020 tarihli dilekçesi ile HMK’nın 107/2. maddesi uyarınca davanın bilirkişi raporu ile tespit edilen 249.608,32 EURO üzerinden yürütülmesini ve bu tutar üzerinden eksik harcın tespiti ile tahsilini talep etmiş ve 05.01.2021 tarihinde 18.137,30 TL tamamlama harcını yatırmış olup, Mahkemece davada talebin 249.608,32 EURO olarak kabul edilmesinde usul ve yasaya aykırılık yoktur. Davalı vekilinin talepten fazlaya hükmedildiğine yönelik istinaf sebebi yerinde görülmemiştir.6100 sayılı HMK’nın 107. maddesi uyarınca, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hallerde, alacaklının, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilmesi mümkündür. Somut dosyada asıl davada davacı, taraflarınca fazla ödeme yapıldığının tespit edildiğini ancak tam olarak miktarının belirlenemediğini, bir kısım fazla ödeme yönünden fatura düzenlendiğini beyan ederek öncelikle fazla tahsilatın tespitini talep etmiş ve Mahkemece yaptırılan bilirkişi raporunda bir hesaplama yapılarak fazla tahsil edildiği iddia edilen bedel belirlenmiştir. Buna göre davacının iddia ve talep ettiği alacak dava tarihinde tam olarak belirlenebilir olmadığından, davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasında usul ve yasaya aykırılık bulunmamaktadır. Davalı vekilinin aksi yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir.
Tek başına fatura düzenlenmesi alacağın ispatı için yeterli değildir. Fatura içeriği malın teslim edildiğinin/hizmetin verildiğinin, düzenleyen tarafça ispat edilmesi gerekir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 222. maddesi uyarınca ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması ile diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması, diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi (Ek cümle: 22/7/2020-7251/23 md.) veya defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir.Somut dosyada taraflar arasında uzun süredir devam eden taşımaya dayalı bir ticari ilişki olduğu, yazılı bir taşıma sözleşmesinin ise bulunmadığı, davalı birleşen davada davacı tarafın her bir bağımsız taşıma sözleşmesi yönünden edimini eksiksiz olarak ifa ettiği, ilgili yükü gönderilene teslim ettiği ve bunun karşılığında navlun bedeli açıklaması ile fatura düzenlediği konusunda bir ihtilaf yoktur. Davalı-birleşen davada davacı tarafından düzenlenen tüm faturalar davacı-birleşen davada davalı tarafından tebliğ alınmış, ticari defterlerine kaydedilmiş, bir kısmı ihtirazı kayıt ileri sürülmeksizin ödenmiş ve netice olarak her iki tarafın usulüne uygun şekilde tutulan ticari defterlerine göre, davacı-birleşen davada davalının düzenlendiği 31.12.2018 tarihli ve 137.073,00 EURO bedelli fiyat farkı faturası dışında, davalı-birleşen davada davacının birleşen davaya konu takip tarihinde açık hesaptan 117.782,13 EURO ve 5.052,80 TL alacaklı olduğu tespit edilmiştir. Davacı-birleşen davada davalı tarafından bu alacak kabul edilmekle birlikte, fazla tahsilat nedeniyle kendisinin alacaklı olduğu ve bu fazla tahsilatın, davalı-birleşen davada davacı tarafından eşyanın istiflenerek taşınmış olmasına rağmen, istiflenmeden taşınmış gibi yüksek bedelli fatura düzenlenmesinden kaynaklandığı iddia edilmiş, buna ilişkin olarak da bir adet 137.073,00 EURO bedelli fiyat farkı faturası düzenlenmiş ve davalı-birleşen davada davacının alacağı bu faturadan mahsup edilmiştir. HMK’nın 190. maddesi uyarınca, ispat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir. Dosyada tarafların her bir taşıma yönünden eşyanın ne şekilde (istiflenerek/istiflenmeden) taşınacağı konusunda anlaşma sağladıklarına ilişkin bir delil bulunmamakta olup, davalı-birleşen davada davacı taraf taşımanın istiflenmeden yapıldığını beyan etmiş ve buna ilişkin olarak da düzenlemiş olduğu faturaları sunmuştur. Bilirkişi heyet raporunda tüm faturaların istiflenmeden taşıma şeklinde düzenlendiği tespit edilmiş, davacı-birleşen davada davalı tarafından hiçbir faturaya yasal sekiz günlük süre içerisinde itiraz edilmemiş, fiyat farkı faturası düzenlenmemiş, son fatura tarihi üzerinden uzunca bir süre geçtikten sonra 137.073,00 EURO bedelli fiyat farkı faturası düzenlenmiştir. Karine olarak davacı-birleşen davada davalı fatura içeriklerini kabul etmiştir. Bu noktada davalı-birleşen davada davacının taşımaları istiflemeden yaptığının kabul edilmesi, aksinin ise iddia eden davacı-birleşen davada davalı tarafından ispat edilmesi gerekir. Davalı-birleşen davada davacının 117.782,13 EURO ve 5.052,80 TL alacağının bulunduğu dosya kapsamı ile ispat edilmiş iken, Mahkemece davacı-birleşen davada davalı tarafından düzenlenmiş ve hangi faturaya ilişkin düzenlendiği ve içeriği ispat edilemeyen fiyat farkı faturası ile, taşımaların somut olarak nasıl yapıldığına dair bir delil ve taraflarca şekli serbestçe belirlenebilecek eşya taşımaları ile ilgili genel bir karine de bulunmazken, yalnızca davacı-birleşen davada davalıya ait eşyanın istiflenerek taşınabilecek nitelikte olması hasebiyle taşımaların istiflenerek yapıldığı kabulünden hareketle hesaplama yapılan bilirkişi raporları esas alınarak, ispat yükünün ters çevrilmesi ve taşımaların istiflenmeden yapıldığını davalı-birleşen davada davacının ispatlaması gerektiğinin kabulü ile anılan tarafa yemin delilinin hatırlatılması, sonuç olarak da davacı-birleşen davada davalı iddiasını ve alacağını, bu meyanda da mahsup hakkını ispat edemediğinden asıl davanın reddine ve birleşen dosyada, davalı taraf takipten önce temerrüde düşürüldüğünden işlemiş faizi ile birlikte tüm takip miktarı yönünden davanın kabulüne, alacak likit ve itiraz haksız olduğundan davalı aleyhine icra inkar tazminatına karar verilmesi gerekirken, dosya kapsamına uygun olmayan yanlış değerlendirmeler neticesinde hatalı gerekçe ile asıl davanın kabulüne, birleşen davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur. Bu nedenle davalı-birleşen davada davacı vekilinin asıl davada esasa ilişkin istinaf sebepleri ile birleşen davada tüm istinaf sebepleri haklı bulunmuştur.Sonuç olarak asıl davada davalı birleşen davada davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, Mahkemece deliller toplanılmış olup, yeniden yargılama yapılmasını gerektirir bir husus bulunmadığından HMK’nın 353/1-b-2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, Dairemizce esas hakkında yeniden karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmış ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalı birleşen davada davacının asıl ve birleşen davaya yönelik olarak yaptığı istinaf başvurusunun KABULÜ İLE; Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 04/03/2021 tarih ve 2019/378 Esas 2021/204 Karar sayılı kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince KALDIRILMASINA, Dairemizce esas hakkında yeniden hüküm kurularak;2-Asıl davanın REDDİNE, 3-Birleşen Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/558 Esas sayılı dosyasında davanın KABULÜ İLE, davalının Büyükçekmece … İcra Dairesi’nin … Esas sayılı dosyasına konu takibe itirazlarının iptali ile takibin 117.782,13 EURO asıl alacağa 3095 sayılı Kanunun 4/a maddesindeki oranı aşmamak üzere takip tarihinden itibaren işletilecek yıllık %7 faizi ve 5.062,62 TL asıl alacağa avans faiz oranını aşmamak üzere takip tarihinden itibaren işletilecek yıllık %7 faizi ile devamına,4-Alacak likit ve itiraz haksız olduğundan hüküm altına alınan alacağın %20 si olan 143.331,61 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN:5-Asıl Davada Harç ve Yargılama Giderleri a)Harçlar kanunu gereğince alınması gereken 269,85 TL karar harcının davacı tarafından dava açılırken peşin olarak yatırılan 2.154,99 TL peşin harç ile 18.137,30 TL tamamlama harcı toplamı 20.292,29 TL’den mahsubu ile hazineye gelir kaydına, bakiye 20.022,44‬ TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, b)Davacı tarafça sarfedilen yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, c)Davalı tarafından sarf edildiği anlaşılan 11,00 TL posta gideri, 9.000,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 9.011,00 TL’nin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, d)6235 sayılı Hukuki Uyuşmazlıklarda Arabuluculuk Kanununun 18/A maddesinin 13 ncü fıkrası uyarınca Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen ve yargılama giderinden sayılan 1.320,00 arabulucuk ücretinin davacıdan tahsili ile Hazineye ödenmesine,e)Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden Dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan 2023/2024 AAÜT gereğince hesap ve takdir olunan 20.190,20 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,6-Birleşen Davada Harç ve Yargılama Giderleri a)Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 48.954,91 TL karar harcından davacı tarafından dava açılırken peşin olarak yatırılan 12.238,73 TL harcın mahsubu ile bakiye 36.716,18‬ TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, b)Davacı tarafından sarf edilen 12.238,73 TL peşin harç, 44,40 TL başvuru harcı olmak üzere toplam 12.283,13‬ TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, c)-6235 sayılı Hukuki Uyuşmazlıklarda Arabuluculuk Kanununun 18/A maddesinin 13 ncü fıkrası uyarınca Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen ve yargılama giderinden sayılan 1.320,00 arabulucuk ücretinin davalıdan tahsili ile Hazineye ödenmesine,d)Davacı kendini vekille temsil ettirdiğinden Dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan 2023/2024 AAÜT gereğince hesap ve takdir olunan 106.332,13 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN: 7-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından asıl ve birleşen davaya yönelik olarak yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 8-Asıl ve birleşen davaya yönelik olarak istinaf eden tarafından yatırılan istinaf karar harçlarının karar kesinleştiğinde ve talep halinde istinaf edene iadesine, 9-Davacı tarafından asıl ve birleşen davada yapılan 324,2‬0 TL(162,10 TL+162,10 TL) istinaf kanun yoluna başvurma harcı ve 66,50 TL dosyanın istinafa gidiş dönüş gideri olmak üzere toplam 390,70 TL istinaf yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,10-Artan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere 19/10/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.