Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/114 E. 2023/565 K. 06.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/114 Esas
KARAR NO: 2023/565 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2015/923 Esas – 2020/559 Karar
TARİHİ: 13/10/2020
DAVA: Tazminat (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 06/04/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkili ile davalı arasında “…” markasına ilişkin olarak 2002 yılında akdedilen Tek Satıcılık Sözleşmesi’nin davalı tarafından başka bir firma ile çalışmaya başlandığı gerekçesi ile herhangi bir mehil dahi verilmeksizin haksız bir şekilde tek taraflı olarak feshedildiğini, davalı tarafın Türkiye’de yeni bir distribütör ile çalışmaya başladığını, bu sebeple müvekkilinden “…” markasını taşıyan görsellerin müvekkiline ait web sayfasından kaldırılmasını talep ettiğini, dava konusu Tek Satıcılık Sözleşmesinin 2002-2014 yılları arasında kesintisiz şekilde davalı tarafından haksız şekilde feshedilene kadar sürdüğünü, müvekkilinin Türkiye’nin ilk otomotiv tuning firmalarından olduğunu, sözleşmenin kurulması anından feshedildiği tarihe kadar geçen sürede “…” markasının tanıtılması için ciddi bir emek harcadığını, müvekkilinin reklam faaliyetleri ve kaliteli hizmeti ile yıllar içinde “…” markasına yönelik Türkiye’de önemli bir müşteri kitlesi oluşmasını sağladığını, bu yüzden davalı firmanın Türkiye’de rahat bir şekilde distribütör bulduğunu beyanla Türkiye’de yarattığı “…” müşteri kitlesi nedeni ile 50.000,00 TL denkleştirme tazminatı ödenmesine, tazminata 13 Ekim 2014 tarihli temerrüt tarihinden itibaren avans faizi uygulanmasına, ücreti ödenerek satın alınmış olan ve servis sırasında kullanılan ekipman ve parçaları ile tüketicilere satılamayan ve stokta bekleyen ürünlerin davalı firma tarafından geri alınmasına, servis sırasında kullanılan ekipman ve parçaları ile stokta kalan ürünlere ilişkin bedelin, müvekkili firmaya iadesine, müvekkili firmanın servis hizmeti veremeyecek olması nedeni ile, son iki yıl içerisinde hizmet verilmiş araçlarla ilgili olarak “…” markası altında işlem yapılan araçlara ilişkin servis hizmetinin davlaı yan tarafından üstlenilmesi ve hizmet verecek yetkili servisin davalı firma tarafından müşterilerek gösterilmesine, yargılama gideri ve vekalet alacağının davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile; araç modifikasyonu (tuning) alanında faaliyet gösteren müvekkili şirket … ile davacı ( “…”) arasında 2002 yılında, müvekkili şirketin üreticisi olduğu araç içi ve dışı aksamların satışına ilişkin ve fakat Tek Satıcılık Sözleşmesi tipinde olmayan ticari bir ilişki başladığını, bu ticari ilişki kapsamında müvekkili şirket tarafından 23/08/2007 tarihinde davacı yanın Türkiye’de “…” tescilli markasını kullanabileceği yönünde bildirim yapıldığını, davacı ile müvekkili arasındaki ticari iş ilişkisinin özellikle son yıllarda davacı yanın ürün siparişlerinin piyasa koşullarına göre çok düşük olduğunu, iş hacminin 2010 yılından itibaren oldukça düşmesi sebebiyle ticari ilişkinin 27/02/2014 tarihinde haklı olarak sonlandırıldığını, ticari ilişkinin haklı nedenle sonlandırılmasının ardından müvekkilinin davacıdan, davacı web sitesinde kulllandığı … markası, logoları ve ilgili görsellerin kaldırılmasını talep ettiğini, davacının ise ürünlerin hepsinin satılması halinde veya müvekkili şirketin bahis konusu ürünleri geri alması ile talebin yerine getirebileceğini belirttiğini, bunun üzerine müvekkili şirketin danışmanları tarafından davacının geri alınmasını talep ettiği ürünler ile ilgili olarak iyi niyetli olarak bilgi talep edildiğini, davacı yanın ise marka hakkı müvekkili şirkete ait olan ürünlere ilişkin bilgi verme yükümlülüğünü yerine getirmediği gibi sözleşmenin feshinden sonra dahi müvekkili şirket markasını kullanmaya devam ettiğini, kullanmaması ihtar edilmesine rağmen hukuka aykırı olarak kullanarak piyasaya halen … markalı ürünlerin satışını gerçekleştiriyormuş intibaı vererek maddi menfaat sağlamak için bir zemin oluşturmaya çalıştığını, davanın yetkili mahkemede ikame edilmediğini, dava konusu ihtilafta uygunalacak hukukun da Türk Hukuku olmadığını, taraflar arasında bir distribütörlük (tek satıcılık) ilişkisinin mevcut olmadığını beyanla davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi’nin 13/10/2020 tarih ve 2015/923 Esas 2020/559 Karar sayılı kararında; “…Taraflar arasında 2002 yılında başlayıp 2014 yılında sona eren bir ticari ilişki olduğu ancak bu ticari ilişki nedeni ile yapılmış yazılı bir sözleşmenin olmadığı taraflar arasında çekişmesizdir. Taraflar arasında ihtilaflı olan husus, aralarında tek satıcılık sözleşmesi olup olmadığı, davacının tazminat talebinin ve sözleşme gereği davacı tarafından alınan malların davalı tarafından geri alınmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. HMK’nun 190.madde ve TMK.6 maddesi uyarınca herkes iddiasını ispat etmek zorundadır. Davacı davalı ile arasında tek satıcılık sözleşmesi bulunduğunu ve davalı tarafından bu sözleşmenin haksız şekilde feshedildiğini ispat etmesi gerekmektedir. Davacı taraf üzerine düşen ispat yükünü yerine getirememiş davalı ile arasında tek satıcılık ilişkisi bulunduğunu ispat edebilmiş değildir. Yukarıda yapılan açıklamalar dikkate alınarak ispat olunamayan davanın reddine dair aşağıda ki şekilde hüküm kurulmuştur.”gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından ve katılma yolu ile davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; dava konusu sözleşmenin tek satıcılık sözleşmesi olduğunu, tek satıcılık sözleşmesi için Türk Hukuku’nda herhangi bir şekil şartı öngörülmediğini, davaya konu tek satıcılık sözleşmesinin yazılı şekilde yapılmadığını, sunulan deliller ile de sabit olduğu üzere taraflar arasında süregelen ticari ilişkinin tek satıcılık ilişkisi ve tarafların da iradesinin bu yönde olduğunun aşikar olduğunu, taraflar arasındaki ticari ilişkinin 2002-2014 yılları arasında devam ettiğini, davalı tarafından tek satıcılık ilişkisinin Türkiye’de başka bir firma ile çalışmaya başladığı gerekçesi ile haksız bir şekilde tek taraflı olarak feshedildiğini, müvekkilinin … markasının tanıtımı için Türkiye’de sürekli olarak reklam ve tanıtım faaliyetlerinde bulunduğunu, bu sayede davalıya önemli bir müşteri çevresi kazandırdığını, davalının bu sayede kolaylıkla yeni bir distribütör bulduğunu, müvekkilinin denkleştirme tazminatına hak kazandığının sabit olduğunu, tek satıcılık sözleşmesinin sona ermesi ile birlikte müvekkili yedinde bulunan ve servis sırasında kullanılan ekipman ve parçaların geri alınması gerektiğini, söz konusu ekipman ve parçaların ücreti ödenmek kaydı ile müvekkili tarafından alındığını ve hizmet verilebilmesinin zorunlu bir koşulu olduğunun açık olduğunu, sözleşmenin feshedilmesi ile bu ekipman ve parçalarının hiçbir şekilde müvekkili tarafından kullanılamayacağını, ekipman ve parçaların değerinin 20.000 Euro olduğunu, bilirkişi raporunda ise stokta kalan ürünlerin nazara alındığını, ekipman ve parçalarının hesaplamada dikkate alınmadığını, ekipman ve parçalarının değeri olan 20.000 Euro’nun da müvekkiline ödenmesi gerektiğini, bilirkişi raporunda stokta kalan ürünler ile ilgili hesap hatası yapıldığını, müvekkiline ödenmesi gereken tutarın 71.526,35 Euro olduğunu, tek satıcılık sözleşmesinin sona ermesi ile birlikte davalının kalan ürünler iade alma yükümlülüğünün doğduğunu, müvekkili tarafından aralarındaki ticari ilişkinin devam edeceği düşüncesi ile beklenenden daha fazla ürün alındığını, sözleşme süresinden önce feshedildiğini ve müvekkilinin … markasını kullanmasının engellenmek istendiğini, bilirkişi raporunda müvekkilinden sonra anlaşma yapılan firma ile müvekkilinin cirosunun karşılaştırılmadığını, müvekkilinin beklenenin üzerinde satış yaptığını ve büyük bir müşteri kitlesi oluşturduğunu, davalının müvekkiline hiçbir surette az alım yaptığına dair bir bildirimde bulunmadığını, dava değeri olarak 50.000 TL bildirilmiş olmasına rağmen müvekkili aleyhine 29.117,88 TL vekalet ücretine hükmedilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu beyanla dosyada mübrez deliller ışığında, davalı firmanın müvekkili firma ile ticari ilişkilerinin sürdüğü tarihlerde üçüncü bir firmaya satış yapmadığını, müvekkili firmanın … markasına yaptığı ciddi yatırımlar ve markanın tanınırlığını artırmak için verdiği sürekli reklamların varlığı ve davalı tarafın resmi web sayfası olan “www….-…de” adresine ait dosyada mübrez ekran görüntüsü ile sabit olduğu üzere müvekkil firmanın, davalı tarafın Türkiye’deki resmi tek satıcısı olduğu nazara alındığında tek satıcılık sözleşmesinin varlığının tartışmasız olduğunu, bilirkişiler tarafından hazırlanan ilk bilirkişi raporunda davanın kabul edilmesi halinde hükmedilecek tazminat bedelinin hesaplanması gerekirken hiçbir hesaplama yapılmamış olması nedeni ile denkleştirme tazminatı talebi bakımından hesaplama yapılması gerektiğinin açık olduğunu, servis sırasında kullanılan ekipman ve parçalar ile stokta bekleyen ürünlerin değerinin hesaplamasında maddi hata yapıldığını ve dosyada mübrez deliller ile sabit olduğu üzere iade alınması talep edilen stokta kalan ürünler ile servis sırasında kullanılan ekipman ve parçaların karşılığı olarak müvekkili firmaya ödenmesi gereken bedelin 71.526,35 Euro olduğunu, davalı firma tarafından sunulan cari hesap dökümleri ile ispatlandığı üzere, müvekkili firmanın alım yükümlülüğünü, beklenenin çok üzerinde yerine getirdiğini, tek satıcılık sözleşmesinin varlığı tartışmasız olmakla birlikte, davalı yanın stokta kalan ürün ve ekipmanları iade alma borcunun taraflar arasındaki sürekli borç ilişkisinin başka bir deyiş ile 2002-2014 yılları arasında kesintisiz olarak süren ticari ilişkinin gereği olarak müvekkili firmanın … markası adı altında sürekli bir şekilde hizmet verme zorunluluğundan da kaynaklandığını, tazminat talebinin 50.000 TL olduğu nazara alındığında 29.117,88 TL olarak belirlenmiş vekalet ücretinin usul ve yasaya aykırı olarak hesaplanmış olduğunu beyanla yerel mahkeme tarafından verilen 13.10.2020 tarih, 2015/923 E., 2020/559 K. sayılı kararının kaldırılmasına, talepleri gibi davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili katılma yoluyla istinaf dilekçesi ile; yerel mahkemece 29.09.2016 tarihli celsede verilen 2. nolu ara karar ile davacıya dava dilekçesinin netice ve talep bölümünün 2 ve 3. bentlerindeki taleplerini de somutlaştırması ve bu taleplere ilişkin dava değerlerini bildirerek eksik peşin harcı tamamlaması için Harçlar Kanunu’nun 30. maddesi uyarınca 2 haftalık kesin süre verildiğini, bu ara karar üzerine davacı tarafın 12.10.2016 tarihli dilekçesiyle, servis sırasında kullanılan ekipman ve parça bedellerine yönelik talebini 20.000 Euro, stokta kalan mal bedellerine ilişkin talebini ise 51.526,35 Euro olarak bildirerek bu tutarlar üzerinden eksik peşin harcı ikmal ettiğini ve harç makbuzunu da dilekçe ekinde dosyaya sunduğunu, davacının davada tahsilini talep ettiği tazminat tutarları toplamının; 50.000 TL tutarında denkleştirme tazminatı, 20.000 Euro tutarında servis sırasında kullanılan ekipman ve parça bedelleri ile 51.526,35 Euro bedelinde stokta kalan mal bedelleri olmak üzere 50.000 TL + 71.526,35 Euro’ya isabet ettiğini, karar tarihi itibariyle 1 TL = 9,3173 olmakla davada reddedilen toplam tutarın 50.000 TL + (71.526,35 x 9,3173) = 666.432,46 TL’ye isabet ettiğini, davacının kendi taleplerini çarpıtır şekilde toplam dava değerinin 50.000 TL olduğundan bahisle hükmedilen vekalet ücretinin fahiş olduğunu iddia ettiğini, bu nedenle davacının gerçek dışı iddiasının aksine lehlerine hükmedilen 29.117,88 TL tutarındaki vekalet ücreti tutarının fazla olmayıp aksine eksik olduğunu, karar tarihi itibariyle müddeiabih toplamı 666.432,46 TL’ye isabet etmekle, reddedilen bu tutar üzerinden karar tarihinde yürürlükte olan AAÜT’nün üçüncü kısmı uyarınca lehlerine hükmedilmesi gereken vekalet ücreti tutarının 50.371,60 TL’ye isabet ettiğini, bu nedenle yerel mahkemece hükmedilen 29.117,88 TL vekalet ücretinin eksik hesaplandığını, bu hatanın düzeltilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, katılma yoluyla istinaf talebinin kabul edilerek lehlerine hükmedilen vekalet ücretinin HMK md. 353/1-b (2) hükmü uyarınca 50.371,60 TL olarak düzeltilmesi gerektiğini beyanla katılma yoluyla istinaf taleplerinin kabulüne, davanın tamamen reddi nedeniyle lehlerine hükmedilen vekalet ücretinin eksik hesaplanmış olması nedeniyle HMK md. 353/1-b (2) hükmü uyarınca 50.371,60 TL olarak düzeltilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, taraflar arasında tek satıcılık sözleşmesi bulunduğu ve sözleşmesinin tek taraflı ve haksız şekilde feshedildiği iddiasına dayanan denkleştirme tazminatı, stokta kalan ürün, ekipman ve parçalarının iade alınması ve bedellerinin istirdadı taleplerine ilişkindir.Davacı taraf, davalı ile aralarında yazılı olmayan tek satıcılık sözleşmesi kurulduğunu, davalıya ait … marka ürünlerin Türkiye’deki tek satıcısı olduğunu, davalıya önemli bir müşteri çevresi kazandırdığını, davalının aralarındaki sözleşmeyi Türkiye’de başka bir distribütör ile sözleşme yapacağı gerekçesi ile tek taraflı olarak ve haksız şekilde feshettiğini beyan ederek denkleştirme tazminatı ile davalıdan sözleşmenin devam edeceği inancı ile satın aldığı ve sözleşmenin feshi nedeniyle kullanamayacağı ürün, ekipman ve parçalarının bedellerinin iadesini, Türkiye’de … markalı ürünlere ilişkin yetkili servis hizmetlerinin davalı tarafından üstlenilmesini talep etmiş, davalı taraf, davacı ile aralarında tek satıcılık ilişkisi olmadığını, davacıya münhasırlık yetkisi verilmediğini, kabul anlamına gelmemek kaydıyla taraflar arasında tek satıcılık ilişkisinin bulunduğunun kabulü halinde ise, sözleşmenin davacının taraflar arasındaki ticari ilişkinin gereklerini yerine getirmemesi, alım ve sürüm artırma yükümlülüklerine aykırı davranması sebebiyle haklı sebeple feshedildiğini beyan ederek davanın reddini savunmuş, Mahkemece yukarıda açıklanan gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekili ve katılma yolu ile davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. TTK’nın 122. maddesinde düzenlenen denkleştirme tazminatı aynı maddenin 5. fıkrası uyarınca hakkaniyete aykırı düşmedikçe, tek satıcılık ile benzeri diğer tekel hakkı veren sürekli sözleşme ilişkilerinin sona ermesi halinde de uygulanacaktır. TTK’nın 122. maddesi uyarınca tazminat talep edebilmek için, öncelikle karşı tarafla tek satıcılık vb. bir ilişki içinde olunduğunun ispat edilmesi gerekir. Tek satıcılık sözleşmesi, borçlar hukukunda düzenlenen, isimsiz sözleşme türleri arasında yer alan, özellikle ticari hayatta ve bu nedenle de rekabet hukukunda sıkça karşılaşılan sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile yapımcı, ürünlerinin tamamını veya bir kısmını belirli bir coğrafi bölgede inhisari olarak satmak üzere sadece tek satıcıya gönderme yükümlülüğünü, buna karşılık tek satıcı da sözleşme konusu malları kendi adına ve kendi hesabına satarak bu malların sürümünü arttırmak için faaliyette bulunmak yükümlülüğünü üstlenir. Sözleşmesinin kurulması herhangi bir şekil şartına tabi değildir. Somut dosyada; taraflar arasında yazılı şekilde yapılmış bir tek satıcılık sözleşmesi bulunmamaktadır. Davalı taraf davacı ile aralarında tek satıcılık ilişkisi bulunmadığını, davacıya hiçbir zaman münhasırlık yetkisinin verilmediğini beyan etmiştir. Mahkemece alınan bilirkişi raporunda tespit edildiği ve tarafların kabulünde olduğu üzere, aralarında 2002 yılında başlayan ticari ilişki 2014 yılında davalı tarafından davacıya gönderilen 27.02.2014 tarihli e-mail ile sona ermiştir. Söz konusu e-mailde davalı davacıya, Türkiye için yeni bir distribütörleri olduğunu bildirerek web sitesinden tüm … markalarını ve resimlerini kaldırmasını ihtar etmiştir. Davacı tarafın tek satıcılık ilişkisinin ispatı mahiyetinde sunduğu delillerin incelenmesinde; davalı tarafından davacıya gönderilen 14.10.2002 tarihli e-mailde; web sitesi kullanıcı adı ve şifresinin bildirildiği, 07.02.2003 tarihli e-mailde; 4 Mart itibariyle web sayfasında exclusive distribütör Türkiye olarak davacının isminin ve adresinin yazacağının bildirildiği, davacıya hitaben düzenlenmiş 23.08.2007 tarihli yazıda; “Türkiye distribütörümüz olarak … Oto ile çalıştığımız sürede … Oto’nun Türkiye’deki … ismini talep etmesine izin verilmiştir.” dendiği, davalının web sitesinden alınan görüntüde davacının isim ve adresinin yer aldığı, sonraki e-mail yazışmalarının ticari ilişkinin sonladırılmasından sonraki döneme ilişkin olduğu, taraflar arasında denkleştirme tazminatı ve stoktaki ürünler ile ilgili yazışmaların yapıldığı anlaşılmıştır. Açıklanan yazışmalarda davalı taraf davacıyı münhasır distribütör olarak tanımlamamış, sunulan deliller kapsamında davalı tarafından davacıya münhasır satış yetkisi verildiği ispat olunamamış ve TTK madde 122/5 uyarınca denkleştirme tazminatının koşulları oluşmamıştır. Bu minvalde davacının, taraflar arasındaki ticari ilişki kapsamında kendi adına satışa sunmak üzere aldığı ürünlerin bedelinin iadesini talep etmesi de mümkün değildir. Mahkemece davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Mahkemece davacı vekiline dava dilekçesinin talep sonucunu açıklamak üzere süre verilmiş, davacı vekili 03.03.2017 tarihli dilekçesi ile 50.000 TL denkleştirme tazminatı ile stokta kalan ürün, ekipman ve parçalarının bedeli olarak 71.526,35 Euro’nun temerrüt tarihinden itibaren 3095 sayılı kanunun 4/a maddesi uyarınca işletilecek faizi ile davalıdan tahsilini talep ettiklerini beyan etmiş ve bildirilen değer üzerinden eksik harcını ikmal etmiştir. Buna göre Mahkemece 71.526,35 Euro’nun dava tarihindeki Merkez Bankası Euro efektif satış kuru üzerinden belirlenen TL karşılığı ile tüm dava değeri üzerinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin ikinci kısım ikinci bölümü uyarınca davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmiş olduğundan taraf vekillerinin vekalet ücretine yönelik istinaf sebepleri isabetsizdir. Sonuç olarak, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere göre, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, taraf vekillerinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmış ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Tarafların istinaf başvurularının ayrı ayrı 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince davacıdan alınması gereken 179,90 TL istinaf karar harcından, davacı tarafından peşin olarak yatırılan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 125,50 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince davalıdan alınması gereken 179,90 TL istinaf karar harcından, davalı tarafından peşin olarak yatırılan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 125,50 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 5-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep edenler üzerinde bırakılmasına, 6-Bakiye gider avansı bulunduğu takdirde, karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere 06/04/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.