Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/1130 E. 2023/1831 K. 23.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1130
KARAR NO : 2023/1831
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME : İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 15/03/2021
DOSYA NUMARASI : 2020/528 Esas 2021/203 Karar
DAVA: İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ : 23/11/2023
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı davacı vekili ve davalılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı bankanın Sultançiftliği şubesi müşterisi … San.ve Tic.Ltd.Şti.lehine, … San.ve Tic.Ltd.Şti.ve … müşterek borçlu ve müteselsil kefaleti ile Genel Kredi ve Teminat Sözleşmesine istinaden ticari kredi ve çek defteri tahsis edildiğini, borcun ödenmemesi üzerine hesabın kat edilerek Gebze ….Noterliğinin 20/08/2018 tarihli … yevmiye sayılı ihtarnamesinin borçlulara gönderildiğini ancak borcun ödenmediğini, borçlular hakkında İstanbul …. İcra Müdürlüğü’ nün … Esas sayılı dosyasından genel haciz yoluyla ilamsız takibe geçildiğini, borçluların itirazı üzerine takibin durduğunu, davalıların genel kredi sözleşmelerinin ilglii hükümleri karşısında borca, ferilerine ve temerrüt faizine yönelik itirazlarının yasal dayanaktan yoksun ve haksız olduğunu, Genel Kredi Sözleşmesi hükümleri, Merkez Bankası bildirimleri, TTK ve 3095 Sayılı Kanunun 2.maddesi hükümleri gereğince bankanın tespit ettiği akdi faiz oranı ve ticari kredi için talep edilen %62,40 temerrüt faiz oranlarının yasal olduğunu, sözleşme ile kabul edilen temerrüt faizinin TMK.2.maddesine uygun olup bu hususun yerleşik Yargıtay kararları ile de sabit olduğunu, davalılar …San.ve Tic.Ltd.Şti.ve … 18/08/2017 tarihli genel kredi sözleşmesi uyarınca sözleşmede belirlenen 250.000TL limit ile sınırlı olarak borçtan müteselsil borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla sorumlu olduklarını, 18/08/2017 tarihli Genel Kredi Sözleşmesinin 13.2.b maddesi gereğince bankanın defter ve kayıtlarının münhasır olacağının düzenlendiğini, bu nedenlerle fazlaya ilişkin her türlü hak ve alacakları saklı kalmak kaydıyla itirazın iptali ile takibin davalılar yönünden devamına, %20′ den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; dava bir yıllık yasal sürede açılmadığından davanın reddine karar verilmesini talep ettiklerini, ayrıca zaman aşımı ve hak düşürücü süre itirazında bulunduklarını, öncelikle davalılar ….San.ve Tic.Ltd.Şti.nin imzaladığı müşterek borçlu ve müteselsil kefalet sözleşmesinin geçerli olmadığını, kefalet sözleşmesinin yasa gereğince yazılı yapılması ve kefalet tarihinin, kefilin sorumlu olacağı azami miktarın belirtilmesi gerektiğini, bunun yanında kefilin sorumlu olduğu azami miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi gerektiğini, kefalet için eş rızası da alınmadığını, icra takibinden önce davalılara gönderilen ihtarname içeriğine tüm davalılar tarafından itiraz edildiğini, ayrıca ihtarname usulsüz tebliğ edilmiş olmakla kabul etmediklerini, talep edilen 122.767,97 ve diğer gayri nakdi alacağın depo edilmesi yönündeki talebin hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, davalıların davacıya gerek geçersiz kefalet sözleşmesi nedeniyle gerekse de tarafların defter ve kayıtları gereğince hiçbir borcu bulunmadığını, alacak likit olmayıp yargılaması gerektirdiğinden icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmesini beyanla davanın reddine, her bir davalı lehine ayrı ayrı icra tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 15/03/2021 tarih ve 2020/528 Esas 2021/203 Karar sayılı kararı ile; ” Dava itirazın iptali davasıdır. İstanbul … İcra Müdürlüğü’ nün … esas sayılı takip dosyası getirtilerek incelendiğinde; davacı banka tarafından davalılar aleyhine toplam 122.767,97 TL üzerinden takip başlatıldığı, borçluların itirazı üzerine takibin durduğu görülmüştür. Davacı banka vekili tarafından davaya konu genel kredi ve teminat sözleşmesi dosyaya sunulmuştur. Davacı bankadan davalı ….San.ve Tic.Ltd.Şti.ne 21/08/2017 tarihinde kullandırılan 133.835 TL tutarlı kredinin ödeme planı ve kredi kullandırım talimatının suretleri getirtilmiştir. Dosya bankacı bilirkişiye tevdi olunmuş, düzenlenen 18/02/2021 tarihli raporda; davacının aslı borçlu şirketten 99.571,16 TL asıl alacak, 5.578,97 TL işlemiş faiz, 278,95 TL işlemiş faizin %5 BSMV’si olmak üzere toplam 105.429,08 TL tahsilde tekerrür olmamak üzere talep edebileceği, işlemiş faiz ve feriler yönünden fazla talebin yerinde olmadığı, talebe uygun olarak 99.571,16 TL asıl alacak için takip tarihinden itibare %20,28 temerrüt faiz talep edilebileceği, %64,40 temerrüt faiz talebinin yerinde olmadığı, (işbu faizin dayanağı davacı banka tarafından bildirilmediğinden krediye uygulanan fiili cari faiz üzerinden sözleşmeye göre %30 fazlası ile %20,28 tespit edildiği) takipte 710,47 TL noter masrafına ilişkin talebin mahkemenin taktirinde olduğu, ayrıca gayri nakdi çek kredisinden kaynaklanan 5 adet çekten kaynaklanan ve banka sorumluluk bedelleri toplam 8.170 TL’nin de depo talebinin yerinde olduğu, davacı bankanın davalı müteselsil kefillerden ise takip tarihi itibarı ile 99.571,16 TL asıl alacak, 4.401,05 TL işlemiş faiz, 220,05 TL BSMV olmak üzere toplam 104.192,26 TL tahsilde tekerrür olmamak üzere talep edebileceği, işlemiş faiz ve feriler yönünden fazla talebin yerinde olmadığı, talebe uygun olarak 99.571,16 TL asıl alacak için takip tarihinden itibaren %20,28 temerrüt faiz talep edilebileceği, takipte 710,47 TL noter masrafına ilişkin talebin mahkemenin taktirinde olduğu, ayrıca gayri nakdi çek kredisinden kaynaklanan 5 adet çekten kaynaklanan ve banka sorumluluk bedelleri toplam 8.170 TL’nin de sözleşme hükmü ve emsal Yargıtay kararları gereğince depo talebinin yerinde olduğu, müteselsil kefillerin bankaya karşı ödeme sorumluluğundaki toplam alacağın, her bir kefilin kefalet limiti içinde kaldığı, her bir müteselsil kefilin ayrı ayrı olmak üzere 99.571,16 TL asıl alacaktan ve kendi temerrüdünden sorumlu olduğu belirtilmiştir. Tarafların iddia ve savunmaları, toplanan deliller, alınan bilirkişi raporu ile birlikte tüm dosya kapsamı bir arada değerlendirildiğinde; Bankacı bilirkişi tarafından banka kayıtları incelenmek ve sunulan evraklar bu surette tevsik edilmek suretiyle hazırlanan raporda; davalı asıl borçlu ….San.ve Tic.Ltd.Şti.ile davacı banka arasında imzalanan 18/08/2017 tarih 250.000,00 TL limitli Genel Kredi ve Teminat Sözleşmesini diğer davalılar ….San.ve Tic.Ltd.Şti. İle …’in ayrı ayrı 250.000 TL limit üzerinden müteselsil kefil olarak imzaladığı, sözleşmenin 6098 Sayılı TBK.nun yürürlüğe girdiği 01/07/2012 tarihinden sonra imzalanması nedeniyle yeni TBK yürürlüğe girdikten sonra anılan yasaya bağlı olarak imzalanmış olduğu, yasaya uygun olarak davalı kefillerin sorumlu olduğu azami miktar, kefalet tarihi ve müteselsil kefil olması durumunda bu sıfatla veya bu anlama gelen ibarenin yazılı olduğu, sözleşmede müteselsil kefil imzası olan davalı … şirketin tek hissedarı ve ortağı olduğundan eş rızasının aranmayacağı, bu haliyle kefalet sözlemesinin geçerlilik şartlarını taşıdığı, şirket lehine taksitli ticari kredi tahsis ve kullandırıldığı, davacı banka tarafından muhatapların bilinen adreslerine gönderilen ihtarnamenin asıl borçlu şirkete 29/08/2018 tarihinde gönderildiği ve tebliğ edilemeden iade olduğu, sözleşmenin 13.02 mad.ve emsal Yargıtay kararları uyarınca ihtarın işbu tarihte tebliğ edildiğinin kabulü ile davalı asıl borçlu şiretin ihtarnamede belirtilen süre sonu 31/08/2018 tarihinde temerrüde düştüğü, diğer davalılar-müteselsil kefiller yönünden ise ihtarname usulüne uygun olarak tebliğ edilemediğinden müteselsil kefillerin takip tarihi itibarı ile temerrüde düştükleri, davacı bankanın gayri nakdi riskten kaynaklanan depo talebi yönünden taraflar arasında imzalanan sözleşmenin 11/a-xiii maddesi ile “…Müşteri ve müteselsil kefiller….Bankanın kendilerinin vadesi gelmiş olsun olmasın diğer kredilerinin de tamamını veya bir kısmını kapayarak, Gayrinakdi kredilerin ise depo edilmesini talep ederek yasal takibe geçmeye yetkili olduğunu peşinen kabul ve beyan ederler….” hükmü ve emsal Yargıtay kararları uyarınca gayri nakdi kredi niteliğindeki çek kredisinden kaynakalanan 8.170 TL banka sorumluluk bedelinin bankaya depo edilmesi talebinde asıl borçlu şirket ile birlikte müteselsil kefillerinde sorumluluğunun bulunduğu, yapılan mali inceleme ile davalıların davacı bankaya olan borcunun hesaplama yöntemince hükme esas alınması gereken bilirkişi raporu dahilinde taleple bağlı kalınarak ve tahsilde tekerrür olmamak üzere ayrıntısı bilirkişi raporunda gösterilen ve aşağıda hüküm kısmında belirtilen şekilde hesaplamanın yapıldığı, anlaşılmakla tespit edilen miktarlar üzerinden davanın kısmen kabulüne karar vermek gerekmiştir. Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 2016/11340 Esas 2017/6361 Karar sayılı ilamında da ifade edildiği üzere alacak likit ve belirlenebilir olduğundan kabul edilen miktar üzerinden hesaplanan icra inkar tazminat bedelinin de davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesi gerekmiş ve neticeden aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir. ” gerekçeleri ile; ” 1-İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasına davalılar tarafından yapılan itirazın, A) Asıl borçlu şirket … Sanayi ve Tic.Ltd.Şti.yönünden; Taksitli Ticari Kredi hesabından kaynaklanan kredi yönünden, KISMEN KABUL – KISMEN REDDİ ile, 99.571,16-TL asıl alacak, 5.578,97-TL işlemiş faiz, 278,95-TL BSMV ve 710,47-TL ihtar masrafı olmak üzere toplam 106.139,55-TL yönünden itirazın iptali ile takibin bu miktar üzerinden DEVAMINA, takibe takip tarihinden itibaren asıl alacak yönünden % 20,28 oranında temerrüt faizi ve bu temerrüt faizine işletilecek %5 gider vergisi uygulanmasına, (davalıların tahsilde mükerrer olmamak şartıyla sorumlu tutulmasına,), fazlaya ilişkin talebin REDDİNE, B) Müteselsil Kefiller ….San.Tic.Ltd.Şti ve … yönünden; Taksitli Ticari Kredi hesabından kaynaklanan kredi yönünden, KISMEN KABUL – KISMEN REDDİ ile, 99.571,16-TL asıl alacak, 4.401,05-TL işlemiş faiz, 220,05-TL BSMV ve 710,47-TL ihtar masrafı olmak üzere toplam 104.902,73-TL yönünden itirazın iptali ile takibin bu miktar üzerinden DEVAMINA, takibe takip tarihinden itibaren asıl alacak yönünden % 20,28 oranında temerrüt faizi ve bu temerrüt faizine işletilecek %5 gider vergisi uygulanmasına, (davalıların tahsilde mükerrer olmamak şartıyla sorumlu tutulmasına,) fazlaya ilişkin talebin REDDİNE, C) Gayrinakdi çek kredisi yönünden; 8.170,00-TL’nin nakden depo edilmek üzere tahsiline (davalıların tahsilde mükerrer olmamak şartıyla sorumlu tutulmasına,) D) İİK’nin 67/2 maddesi gereği hükmedilen 106.139,55 TL’nin %20’si oranında olmak üzere 21.227,91 -TL icra inkar tazminatına hükmedilmesine (Müteselsil Kefiller …San. Tic. Ltd. Şti ve … bunun 20.980,54TL’ sinden sorumlu olmak üzere) tahsilde mükerrer olmamak şartıyla davalılardan müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı davacı vekili ile davalılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: DAVACI VEKİLİ İSTİNAF DİLEKÇESİNDE ÖZETLE; İlk derece mahkemesi kararının hatalı ve hukuka aykırı olup kaldırılması gerektiğini, İlk derece mahkemesi nezdinde görülen yargılama kapsamında tanzim edilen bilirkişi raporuna itirazları dikkate alınmaksızın gerekçeli karar tesis edilmiş olup eksik ve yetersiz tahkikat neticesinde tesis edilen işbu kararın kaldırılması gerektiğini, İşbu dava kapsamında tanzim edilen 18/02/2021 tarihli bilirkişi raporuna karşı itirazlarının sunulmasına karşın ilk derece mahkemesi tarafından işbu itirazları ve yeni bir bilirkişiden yeni bir rapor alınması talepleri dikkate alınmaksızın işbu istinafa konu hukuka uygun olmayan kararın tesis edilmiş olduğunu, her ne kadar söz konusu rapor kapsamında kefalet ilişkisinin geçerliliğine ve müvekkil bankanın çeklerden kaynaklı gayrinakit alacağı hakkında depo talebinin hukuka uygun olduğuna ilişkin doğru ve yerinde tespitler yapılmışsa da işbu rapor kapsamında tespit edilen temerrüt faizi oranı ve hesaplanan temerrüt faizi ile kefiller adına tespit edilen temerrüt tarihi ve dolayısıyla bu kapsamda yapılan temerrüt faizi hesaplamalarının hatalı, somut gerçeklikten ve hukuki dayanaktan yoksun ve hükme esas alınmaya elverişsiz tespitlerden ibaret olduğunu, bu kapsamda söz konusu hatalı ve yetersiz bilirkişi raporuna sunulan itirazlar dikkate alınmaksızın salt işbu hüküm kurmak için elverişsiz olduğu açık olan bilirkişi raporu nazara alınarak tesis edilen ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması gerektiğini ve talep olunduğunu, İlk derece mahkemesi tarafından söz konusu hatalı bilirkişi raporuna ilişkin itirazları dikkate alınarak yeni bir bilirkişi raporu tanzim edilmesine karar verilmediği gibi, re’sen herhangi bir inceleme de yapılmaksızın salt söz konusu gerçekliğe aykırı rapor dikkate alınarak karar tesis edilmiş olup işbu hususun kabulünün mümkün olmadığını, İlk derece mahkemesi tarafından kurulan hüküm kapsamında, eksik ve hatalı tespitler içeren bilirkişi raporundaki akdi faiz ve temerrüt faizi hesapları dikkate alınarak işbu istinafa konu kararın tesis edilmiş olduğunu, Dosya kapsamında tanzim ettirilen eksik ve hatalı tespitler içeren hükme esas alınan bilirkişi raporunda, dosyada mübrez yasal delil ve faiz oranlarını gösterir ilgili belgelere karşın bilirkişi tarafından yapılan incelemeler kapsamında tespit edilen akdi faiz oranını hatalı olup kabulünün mümkün olmadığını, bilirkişi raporuna dayanak teşkil etmesi adına sunmuş oldukları müvekkil bankaca uygulanmakta olan faiz oranlarına ilişki tablolar kapsamında cari ya da akdi faiz oranı olarak %15,60′ a isabet edecek hiçbir kredi türü faiz oranına rastlanmamakta olup bilirkişi tarafından işbu faiz oranının neye dayanılarak tespit edildiği ve ilk derece mahkemesi tarafından işbu hatalı tespitlerin hangi gerekçe ile hükme esas alındığının anlamlandırılamadığını, Müvekkil banka tarafından kat tarihi itibariyle uygulanmakta olan akdi faiz oranının, dava dilekçelerindeki talepleri olan % 62,40 faiz oranı gereği yapılacak 30 baz puanlık ilave düşüldüğünde %32,40 olarak tespit edilmekte olup işbu faiz taleplerinin hukuka ve hakkaniyete uygun olduğunu, nitekim davalı/ borçlular hakkında İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı icra takibindeki itirazlarının iptali için ikame edilen işbu dava kapsamında %32,40 akdi faiz oranının üzerine eklenecek +30 puan ilavesiyle bulunan %62,40 oranı üzerinden dava dilekçelerinde talepte bulunulduğunu, İşbu dava kapsamında tanzim edilen 18/02/2021 tarihli bilirkişi raporunun “2. Kat Tarihi İtibariyle Taksitli Ticari Krediden Kaynaklanan Davacı Alacağı” başlığı altında yapılan inceleme kapsamında kredinin akdi fazi oranının aylık %1.30 ve yıllık %15,60 olarak tespit edildiğini, temerrüt faizinin ise yıllık % 20,28 olarak tespit edilmiş olup gerek akdi faiz tespitlerinin gerek temerrüt faiz oranı hesaplamalarının hatalı olması sebebiyle kabulünün mümkün olmadığını, bu kapsamdaki itirazlarının ilk derece mahkemesine sunulmasına karşın dikkate alınmadığını ve söz konusu hatalı tespit ve hesaplamalar göz önünde bulundurularak karar tesis edilmiş olduğunu, bu hususta bilirkişi tarafından tespit edilen % 15,60 akdi faiz oranının dayanağının ne olduğu tespit edilememekle birlikte dosyaya sunmuş oldukları evraktan da bu faiz oranının tespit edilemediğini, bilirkişi tarafından sunulan faiz oranları bildirgelerinin dikkate alınmamış olup kaynağı belirsiz olan akdi faiz oranı üzerinden rapor tanzim edildiğini ve neticeten işbu hatalı kararın tesis edilmiş olduğunu, Yine müvekkil banka ile davalı borçlular arasında imza edilen Genel Kredi Sözleşmesinin 11/b maddesi gereği, temerrüt tarihi itibariyle müvekkil banka tarafından uygulanmakta olan en yüksek kredi faiz oranına 30 baz puan ilave ile bulunacak oranın konu alacağın temerrüt faizi oranını oluşturacağı sabit olup bu kapsamda müvekkil banka tarafından talep edilen tüm faiz oranları ve faiz miktarının sözleşme hükümleri ve yasaya uygun olduğunu, bu sebeple ilk derece mahkemesi tarafından işlemiş faiz ve BSMV’nin hatalı hesaplanmasından kaynaklı olarak takip taleplerindeki hukuka uygun tutarın altında tespit edilen alacağın kabulünün mümkün olmayıp bu kapsamda tesis edilen kısmet ret yönündeki kararın kaldırılması gerektiğini, Müteselsil kefil davalıların da asıl borçlunun temerrüdünün yasal sonuçlarından dolayısıyla asıl alacak ve bu alacağa işlemiş olan temerrüt faizinden kefalet limitleri kapsamında sorumlu olup hatalı şekilde tespit edilen temerrüt tarihi dikkate alınarak yapılan alacak hesaplamalarının usule ve yasaya aykırı olduğunu, Dosyada mübrez ihtarname ve tebliğ şerhlerinden açıkça görüleceği üzere müvekkil banka tarafından davalı/esas borçlu ve davalı/kefiller adına noter aracılığıyla gönderilen muacceliyet ihtarının, borçluların Genel Kredi Sözleşmesi kapsamında beyan ettikleri adreslerinin tümüne usulüne uygun şekilde gönderilmiş olduğunu, ancak ilk derece mahkemesi tarafından tesis edilen karar gerekçesi kapsamında; ” …Davacı banka tarafından muhatapların bilinen adreslerine gönderilen ihtarnamenin asıl borçlu şirkete 29/08/2018 tarihinde gönderildiği ve tebliğ edilemeden iade olduğu, sözleşmenin 13.02 mad.ve emsal Yargıtay kararları uyarınca ihtarın işbu tarihte tebliğ edildiğinin kabulü ile davalı asıl borçlu şiretin ihtarnamede belirtilen süre sonu 31/08/2018 tarihinde temerrüde düştüğü, diğer davalılar-müteselsil kefiller yönünden ise ihtarname usulüne uygun olarak tebliğ edilemediğinden müteselsil kefillerin takip tarihi itibarı ile temerrüde düştükleri…” şeklinde hüküm tesis edilmiş olup davalı/kefillere tebliğ edilen ihtarnamenin usulüne uygun tebliğ edilmediğinden bahisle davalı/ kefillerin temerrüt tarihinin takip tarihi olduğu yönünde tespitler sunulmuş olduğunu, davalı/ asıl borçluya usulüne uygun gönderilen ihtarname 29.08.2018 tarihinde tebliğ edilmiş olmakla davalı/asıl borçlu adına temerrüt tarihi 31.08.2018 olup nitekim işbu hususun ilk derece mahkemesi tarafından da tespit edilmiş olduğunu, davalı/ kefillere gönderilen ihtarnamelerin ise bila ikmal iade dönmüş olmasına karşın “Sözleşmede gösterilen adresin değiştirilmesi, yurt içinde bir adresin noter aracılığıyla krediyi kullandıran tarafa bildirilmesi hâlinde sonuç doğurur; yeni adresin bu şekilde bildirilmemesi hâlinde hesap özetinin eski adrese ulaştığı tarih tebliğ tarihi sayılır.” şeklindeki İ.İ.K. Md.68/b hükmü gereği noter tasdikli tebliğ şerhlerinden de görüleceği üzere müvekkil banka tarafından borçlulara gönderilen hesap kat ihtarnamesi ve ekinde hesap özetinin tüm davalılara asıl borçluya usulüne uygun şekilde tebliğ edilen ihtarname tebliğ tarihi olan 29.08.2018 tarihinde tebliğ edilmiş sayılacağı ve tüm davalıların ihtarnamede verilen süre sonunda 31.08.2018 tarihinde temerrüde düşürülmüş olduğu hususunun sabit olduğunu, Nitekim, davalı/ kefillerin müvekkil banka nezdinde imzalanan GKS kapsamında beyan etmiş oldukları tüm adreslere söz konusu muacceliyet ihtarının usulüne uygun şekilde gönderilmiş olduğu hususunun sabit olup işbu ihtarnamelerin davalı/ borçluların adreslerine ulaştığı tarihte kendilerine tebliğ edilmiş sayılmakla tüm davalılar yönünden temerrüt tarihi başlangıcının 31.08.2018 tarihi olduğunu, ilk derece mahkemesi tarafından davalı/kefillere gönderilen ihtarnamelerin usulüne uygun şekilde tebliğ edilmediği yönündeki gerekçenin hangi hukuki zemine oturtulduğu hususunun açıkça izah edilmemiş olup söz konusu ihtarnamelerin tüm borçlulara usulüne uygun şekilde yapıldığını, Türk Borçlar Kanunu’ nun ilgili maddesi uyarınca da müteselsil kefil davalıların da asıl borçlunun temerrüdünün yasal sonuçlarından dolayısıyla asıl alacak ve bu alacağa işlemiş olan temerrüt faizinden kefalet limitleri kapsamında sorumlu olduklarını, bu hususun Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin yerleşik içtihatları ile sabit olduğunu, Yargıtay 19.HD 2016/9190 E. 2017/3233 K. 24.4.2017 T; “Dava, Genel Kredi Sözleşmesi’nden kaynaklanan alacağın tahsiline yönelik icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir. Davalı Genel Kredi Sözleşmesi’nde müteselsil kefil olup kefalet limiti sınırları içerisinde asıl borç ve temerrüt faizinden, kendisinin temerrüdü halinde ise temerrüt tarihinden itibaren temerrüt faizinden sorumludur. Somut olayda davacı banka tarafından hesap kat edilerek dava dışı asıl borçluya hesap kat ihtarnamesi 09.03.2007 .tarihinde tebliğ edilmiştir ve asıl borçlu bu tebliğ ile önel süresi sonunda temerrüde düşmüştür. Davalı kefile ise hesap kat ihtarnamesi 07.04.2009 tarihinde tebliğ edilmiş olup önel süresi sonunda temerrüde düşmüştür. Bu durumda davalı kendi temerrüt tarihine kadar kefalet limiti sınırları içinde kalmak koşuluyla asıl alacak ve asıl borçlunun temerrüdünden sorumludur.” Yargıtay 19.HD 2015/10680 E. 2016/2648 K. 22.2.2016 T; Davalı, davacı banka ile dava dışı …. arasında akdedilen genel kredi sözleşmelerini müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla imzalamıştır. Dosya içeriğinden davalı kefilin icra takibi öncesinde temerrüde düşürülmediği anlaşılmaktadır. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davalının takipten önce temerrüde düşürülmemiş olması sebebiyle hesap kat tarihinden takip tarihine kadar işleyen akdi faizden limiti dahilinde sorumlu olduğu kabul edilmiş ise de, davalı kefilin, asıl borçlunun asıl borcu ile temerrüt faizi borcundan kefalet limiti kadar sorumlu olduğu gözetilmeden karar verilmesi doğru olmamış, hükmün bozulması gerekmiştir. İlk derece mahkemesi tarafından yapılan incelemeler kapsamında İ.İ.K. md.68/b hükmü dikkate alınmaksızın tesis edilen söz konusu kararın usule ve yasaya aykırı olduğu hususunun ortada olup söz konusu hatalı tespitlerin kabulünün mümkün olmadığını, meri mevzuatın yerleşik Yargıtay içtihatları ve müvekkil banka ile davalı/ borçlular arasında imza edilen genel kredi sözleşmesinin ilgili hükmü gereği asıl borçlunun temerrüdünün kefilleri de bağlayıcı nitelikte olduğu, bu sebeple söz konusu muacceliyet ihtarının tüm davalı/borçlulara 29.08.2018 tarihinde usulüne uygun tebliğ edildiği ve tüm davalı/borçluların ihtarnamede verilen süre sonunda 31.08.2018 tarihinde temerrüde düşürüldüğü hususlarının sabit olduğunu, Davalı tarafça, işbu itirazın iptali davası kapsamında dava şartı olarak gerçekleştirlen arabuluculuk görüşmelerine hiçbir geçerli mazeret sunulmaksızın iradi olarak katılım sağlanmamış olup bu kapsamda davalı taraf lehine müvekkil aleyhine vekalet ücretine hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğunu, ayrıca Adalet Bakanlığı tarafından ödenen arabuluculuk ücretinin bir kısmı bakımından da müvekkil aleyhine hüküm kurulmuş olup bu ücretin de davalılar üzerine bırakılması gerektiğini, 6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun “Taraflardan birinin geçerli bir mazeret göstermeksizin ilk toplantıya katılmaması sebebiyle arabuluculuk faaliyetinin sona ermesi durumunda toplantıya katılmayan taraf, son tutanakta belirtilir ve bu taraf davada kısmen veya tamamen haklı çıksa bile yargılama giderinin tamamından sorumlu tutulur. Ayrıca bu taraf lehine vekâlet ücretine hükmedilmez.” şeklindeki 18/A-11 maddesi uyarınca geçerli mazeret göstermeksizin ilk toplantıya katılım sağlanmaması nedeniyle arabuluculuk faaliyetlerinin sona ermesi durumunda bu taraf lehine vekalet ücretine hükmedilemeyeceği hususunun sabit olduğunu, somut vakıa kapsamında da dava şartı olarak başvurmuş oldukları arabuluculuk görüşmelerinin, davalılarca hiçbir mazeret sunulmaksızın toplantıya katılmama sebebiyle ilk görüşmede sona erdiğini, Ancak buna karşın ilk derece mahkemesi tarafından, “Davalılar duruşmalarda vekil ile temsil edildiğinden, reddedilen dava değeri itibariyle AAÜT uyarınca 4.080,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalılara verilmesine,” şeklinde hüküm tesis edilerek davalılar lehine vekalet ücretine hükmedilmiş olduğunu, Ayrıca adalet bakanlığınca ödenen arabuluculuk ücretinin bir kısmı bakımından da müvekkil aleyhine hüküm kurulmuş olup bu ücretin de davalılar üzerine bırakılması gerektiği hususunun açık olup bu kapsamda söz konusu hükmün kaldırılması gerektiğini ve talep olunduğunu beyanla; Açıklanan ve re’sen nazara alınacak nedenlerle; – İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2020/528 E. sayılı dosyası kapsamında tesis edilen 15/03/2021 tarih ve 2021/203 K. sayılı kararın kaldırılmasına, – Davalıların/ borçluların haksız ve hukuki dayanaktan yoksun itirazlarının iptali ile İstanbul … İcra Müdürlüğü’ nün … E. sayılı takibin davalılar/ borçlular yönünden devamına, – Davalılar/ borçlular aleyhine % 20′ den aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatına hükmedilmesine, – Yargılama harç ve giderleri ile vekalet ücretinin davalılara/ borçlulara yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DAVALILAR VEKİLİ İSTİNAF DİLEKÇESİNDE ÖZETLE; Mahkeme tarafından beyan ve itirazları dikkate alınmadan karar verilmiş olduğunu, bilirkişi tarafından tarafların defter ve kayıtları incelenmeden sadece davacı tarafça dosyaya sunulan bir kısım belgeler esas alınarak rapor hazırlandığını ve mahkeme tarafından da bu rapora istinaden karar verilmiş olduğunu, bu hususun hukuka aykırı olduğunu, bilirkişi tarafından tarafların defter ve kayıtları incelenerek ve karşılaştırılarak rapor hazırlanması gerektiğini, kararın bu yönü ile de hukuka aykırı olduğunu, Bilirkişi raporunda da belirtildiği gibi hesap kat ihtarnamelerinin müvekkillere tebliğ edilmediğini, dolayısıyla bu hesap kat ihtarnamelerini de kabul etmediklerini ve itiraz ettiklerini, bu ihtarname tarihleri esas alınarak faize karar verilmesi ve faiz başlangıç tarihinin esas alınmasının da hukuka aykırı olduğunu, Müvekkiller … San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin imzaladığı müşterek borçlu ve müteselsil kefalet sözleşmesinin geçerli olmadığını, kefalet sözleşmesinin yasada aranan şartları taşımadığını bu nedenle kabul etmediklerini, Öte yandan; davalı B. B.’nin sözleşmeyi, müteselsil kefil sıfatıyla TBK.nın yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden sonra 01.09.2012 tarihinde imzalamış olduğunu, TBK.nın kefalet sözleşmesinde şekil şartını düzenleyen 583. Maddesinin “Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azami miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azami miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır.” hükmünü içermekte olduğunu, takibe konu kira sözleşmesinde TBK.nun 583. maddesinde belirtilen şekil şartına uyulmadığından kefalet sözleşmesinin geçersiz olduğunu, bu durumda mahkemece kefalet sözleşmesinin geçersiz olduğu hususu da değerlendirilmeksizin yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığını, kararın bu nedenlerle bozulması gerektiğini (Yargıtay 6. H.D. 2015/6237 E. 2015/9823 K. 12.11.2015 T.),
Davacı tarafın asıl borçlu … San. ve Tic. Ltd. Şti. herhangi bir hak ve alacağı bulunup bulunmadığının kesin olarak ispatlanması gerektiğini, ancak bilirkişi raporunda sadece davacı tarafça sunulan bir kısım evraklara göre hesaplama yapılmış olup, müvekkil şirket defter ve kayıtlarının incelenmemiş olduğunu, mahkeme tarafından da buna istinaden karar verilmiş olduğunu, müvekkile ait defter ve kayıtların da incelenmesi gerektiğini, Gayrinakdi alacak talebinin ve verilen kararın hiçbir hukuki dayanağı bulunmadığını, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’ nun E. 2018/19-689 K. 2018/1624 kararında da belirttiği gibi; Tüm bu açıklamalardan ve yasal düzenlemelerden ortaya çıkan sonucun, kefaletin verildiği anda borcun belirli ya da belirlenebilir olması gerektiği, kefalet sözleşmelerindeki belirlilik ilkesi uyarınca kefil olunan açısından belirli yani ferdileştirilmiş bir borcun varlığının arandığı, kefilin yalnızca kefalet limiti ve kendi temerrüdünün hukuki sonuçları ile bağlı olduğu, Çek Kanunu’ nun ödeme yükümlülüğü maddesi uyarınca, hesap sahibi ile banka arasında çek defterinin teslimi sırasında yapılmış olan dönülemeyecek bir gayrinakdî kredi sözleşmesi hükmünde bulunduğu, henüz risk gerçekleşmeden alacağın mevcudiyetinden de söz edilemeyeceği, belirsiz alacak için kefalet sözleşmesi kurulamayacağı, bu nedenle çek depo bedelinden hesap sahibinin sorumluluğunun bulunduğu ancak kredi sözleşmesini imzalayan müteselsil kefilin risk altındaki çek yaprakları nedeniyle bankanın Çek Kanunu uyarınca ödemesi gereken asgari miktarlarla ilgili olarak depo talebinden sorumlu olabilmesi için kredi sözleşmesinde bu yönde açık bir hüküm bulunması gerektiği olduğunu, eldeki kredi sözleşmesinde ise depo talebinin müteselsil kefilleri de kapsayıp kapsamayacağı hususunda açık bir hüküm bulunmadığını, Hüküm altına alınan icra inkar tazminatının hiçbir yasal dayanağı bulunmadığını, anlatılan sebeplerle karar verilen icra tazminatının da reddine karar verilmesi gerektiğini, dava konusu olayda likit bir alacak olmadığı gibi dava konusu alacağın talebi yargılamayı gerektirmekte olduğunu, verilen karardan da davacı tarafın kabul anlamına gelmemekle birlikte müvekkilden fahiş talepte bulunduğu ve bu taleplerinin bir kısmının reddedildiğinin görülmekte olduğunu, bu hususta itiraz etmekteki haklılığını göstermekte olduğunu, Ayrıca kararı kabul etmemekle birlikte, müvekkiller lehine her bir müvekkil açısından kötü niyet tazminatına hükmedilmemesinin de hukuka aykırı olduğunu, kararın bu yönü ile de bozulması gerektiğini, Açıklanan ve re’sen öngörülecek nedenlerle;
Mahkemenin kararının bozularak, davanın tüm müvekkiller açısından reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava; genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın asıl borçlu ve müteselsil kefillerden tahsili için başlatılan icra takibine itirazın iptali talebine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karara karşı davacı vekili ve davalılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Taraflar arasında; dava ve icra takibinin dayanağı olan 18/08/2017 tarihli ve 250.000,00 TL limitli genel kredi sözleşmesinin davacı banka ve asıl borçlu olan …Ticaret Ltd. Şti. arasında akdedildiğine ve diğer davalılar … Ticaret Ltd. Şti.’nin 250.000,00 TL limit ve müteselsil kefil sıfatı ile sözleşmeyi imzaladıkları hususunda ihtilaf bulunmamaktadır. Taraflar arasındaki ihtilaf kefalet sözleşmesinin geçerli olup olmadığı, davacının davalılardan alacaklı olup olmadığı, alacaklı ise miktarı, akdi ve temerrüt faiz oranı, temerrüt tarihinin başlangıcı, davalıların gayri nakdi depo bedelinden sorumlu olup olmadıkları, icra inkar tazminatı koşullarının oluşup oluşmadığı, arabuluculuk görüşmelerine katılmamaları sebebiyle red edilen kısım yönünden davacı aleyhine vekalet ücreti, yargılama gideri ve arabucululuk ücretine hükmedilip hükmedilmeyeceği hususlarındadır.
İstanbul … İcra Müdürlüğü’ nün … esas sayılı takip dosyası incelendiğinde; davacı banka tarafından davalılar aleyhine toplam 122.767,97 TL üzerinden takip başlatıldığı, borçluların itirazı üzerine takibin durduğu, itirazın davacı alacaklıya tebliğ edilmediği ve itirazın iptali davasının İİK’nın 67/1 maddesi uyarınca bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde açıldığı anlaşılmıştır. Davacı ve davalı asıl borçlu … Ltd. Şti. arasında genel kredi sözleşmesinin 18/08/2017 tarihinde akdedildiği ve diğer davalılar kefillerin sözleşmeyi 18/08/2017 tarihinde müteselsil kefil olarak imzaladıkları anlaşılmakla somut uyuşmazlıkta sözleşmenin akdedildiği tarihte yürürlükte bulunan 6098 Sayılı TBK’nın hükümlerinin uygulanacağı aşikardır. 6098 Sayılı TBK’nın 583/1 maddesine göre kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır. Dava konusu genel kredi sözleşmesinde kefalet sözleşmesinin yazılı olarak yapıldığı, kefilin sorumlu olacağı azamî miktar, kefalet tarihi ve müteselsil kefil sıfatının el yazısı ile belirtildiği, bu haliyle kefalet sözleşmesinin geçerli olduğu, ayrıca davalı kefil … asıl borçlu şirketin tek hissedarı ve ortağı olduğu, dolayısıyla bu kefil yönünden TBK’nın 584/3 maddesine uyarınca eşin rızasının aranmadığı ve bu haliyle de kefalet sözleşmesinin geçerli olduğu anlaşılmıştır. Bu sebeple davalılar vekilinin bu yöndeki istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir.
Dava konusu genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın ödenmemesi üzerine davacı banka tarafından Gebze … Noterliği’nin 27/08/2018 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile hesap kat edilmiş ve hesap kat ihtarı davalı asıl borçlu ve kefillere tebliğe çıkarılmış, ancak tebligat bila tebliğ iade edilmiştir. İİK’nın 68/b/1 maddesi uyarınca borçlu cari hesap veya kısa, orta, uzun vadeli kredi şeklinde işleyen kredilerde krediyi kullandıran taraf, krediyi kullanan tarafın kredi sözleşmesinde belirttiği adresine, borçlu cari hesap sözleşmesinde belirtilen dönemleri veya kısa, orta, uzun vadeli kredi sözleşmelerinde yazılı faiz tahakkuk dönemlerini takip eden onbeş gün içinde bir hesap özetini noter aracılığı ile göndermek zorundadır. (Değişik cümle: 17/07/2003 – 4949 S.K./18. md.) Sözleşmede gösterilen adresin değiştirilmesi, yurt içinde bir adresin noter aracılığıyla krediyi kullandıran tarafa bildirilmesi halinde sonuç doğurur; yeni adresin bu şekilde bildirilmemesi halinde hesap özetinin eski adrese ulaştığı tarih tebliğ tarihi sayılır. Bu hüküm dikkate alındığında davalı asıl borçluya çıkarılan kat ihtarnamesi 29/08/2018 tarihinde bila tebliğ iade dönmüş, banka tarafından borcun ödenmesi için borçlulara 24 saatlik süre verilmiş ve davalı asıl borçlu 31/08/2018 tarihinde temerrüte düşmüştür. Ancak söz konusu hükmün kefiller hakkında uygulanması mümkün değildir. Kefiller adına çıkarılan kat ihtarı bila tebliğ iade döndüğünden kefiller icra takip tarihi itibariyle temerrüte düşmüştür. Mahkemece bu hususlar gözetilerek temerrüt tarihlerinin belirlendiği bilirkişi raporunun hükme esas alınması yerinde olup, aksi yöndeki davacı vekili ve davalılar vekilinin istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir.Taraflar arasında akdedilen dava konusu 18/08/2017 tarihli genel kredi sözleşmesinin temerrüt başlıklı 11/b maddesinde; “Müşteri, temerrüt halinde belli vadeli borçlarda bu vade tarihinden,… Sözleşme koşullarında tamamen geri ödeyeceği tarihlere kadar geçecek günler için, kullanmış tüm kredilere Bankaca uygulanan kredi faiz oranlarından muacceliyet tarihi itibariyle en yüksek olan kredi faiz oranına bu oranına bu oranın %30 (Yüzde otuz) ilavesiyle bulunacak oranda temerrüt faizi tatbik edileceğini ….kabul, beyan ve taahhüt eder. Temerrüt faiz oranının tespitinde TL borç için Müşterinin TL Kredilerine uygulanan Kredi faiz oranının en yüksek olanının % 30 fazlası…dikkate alınacaktır.” hükmü düzenleniş ve taraflarca kabul edilmiştir. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacı banka tarafından dava konusu krediye uygulanan ve ödeme planında yer alan aylık % 1,30 (yıllık % 15,60) akdi faiz oranı ve bu oranın % 30 fazlası olan % 20,28 oranında temerrüt faizi dikkate alınarak hesaplama yapılmıştır. Davacı vekili tarafından akdi ve temerrüt faiz oranın daha fazla olduğu iddia edilmiş, ancak davacı vekili tarafından temerrüt tarihinde ticari kredilere fiilen uygulanan faiz oranlarının daha yüksek olduğuna dair dosyaya herhangi bir delil sunulmadığı ve ödeme planındaki faiz oranının davacıyı bağladığı anlaşılmakla Mahkemece bu hususlar gözetilerek hesaplama yapılan bilirkişi raporunun hükme esas alınması ve davalılar vekili tarafından borcun ödendiğine dair herhangi bir geçerli belge sunulmadığından hesaplanan miktara göre davanın kısmen kabulüne karar verilmesi yerinde olup, aksi yöndeki davacı vekili ve davalılar vekilinin istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Davalılar vekili tarafından davalılardan gayri nakdi alacağın depo edilmesinin talep edilemeyeceği savunulmuş ve istinaf sebebi olarak ileri sürülmüştür. Taraflar arasında akdedilen genel kredi sözleşmesinin 11/a-xiii maddesinde; “….Müşteri ve müteselsil kefiller…bankanın kendilerinin vadesi gelmiş olsun olmasın diğer kredilerinin de tamamını veya bir kısmını kapayarak, gayrinakdi kredilerin ise depo edilmesini talep ederek yasal takibe geçmeye yetkili olduğunu peşinen kabul ve beyan ederler…” hükmü düzenlenmiştir. Kural olarak kefiller yönünden gayri nakdi alacaklara ilişkin olarak bankanın depo isteminde bulunabilmesi için sözleşmede hüküm bulunması gerekir. Yukarıda belirtilen sözleşme hükmüne göre kefiller yönünden de bankanın gayri nakdi kredi için depo talebinde bulunabileceği belirtildiğinden Mahkemece asıl borçlu ve kefiller için gayri nakdi alacak için depo kararı verilmesi yerinde olup, aksi yöndeki davalılar vekilinin istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Davalılar vekili icra inkar tazminatı koşullarının oluşmadığını ileri sürmüştür. Ancak davacı alacağı genel kredi sözleşmesi ve kat ihtarı ile likit olup, icra inkar tazminatı koşulları oluşmuştur ve Mahkemece davacı lehine icra inkar tazminatına hükmedilmesi isabetlidir. Davanın red edilen kısmı yönünden davacının kötü niyeti ispat edilemediğinden ve kötü niyet tazminatı şartları oluşmadığından davacı aleyhine kötü niyet tazminatına da hükmedilmemesi yerindedir. Bu sebeplerle davalılar vekilinin bu yöndeki istinaf sebepleri de yerinde görülmemiştir. 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A/11 maddesi ve Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği’nin 25/9 maddesi uyarınca; taraflardan birinin geçerli bir mazeret bildirmeksizin ilk toplantıya katılmaması sebebiyle arabuluculuk faaliyetinin sona ermesi durumunda toplantıya katılamayan taraf, son tutanakta belirtilir ve bu taraf davada kısmen veya tamamen haklı çıksa bile yargılama giderinin tamamından sorumlu tutulur. Ayrıca bu taraf lehine vekalet ücretine hükmedilmez. Dava dilekçesi ekinde sunulan arabuluculuk son tutanağı incelendiğinde arabulucunun davalılara kendisi ile paylaşılan iletişim bilgileri ile ulaşamadığı ve iadeli taahhütlü posta yolu ile çıkarılan tebligatların da iade edildiği belirtilmiştir. Kendilerine ulaşılamaması sebebiyle arabuluculuk görüşmelerine katılmayan davalıların geçerli bir mazeret bildirmediğinden söz edilemez. Bu sebeple yukarıda belirtilen kanun ve yönetmelik hükmünün davalılar hakkında uygulanması mümkün değildir. Mahkemece bu husus gözetilerek red edilen kısım yönünden davacı aleyhine vekalet ücreti, yargılama gideri ve arabuluculuk ücretine hükmetmesi yerinde olup, aksi yöndeki davacı vekilinin istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle; ilk derece mahkemesi karar ve gerekçesi usul ve yasaya uygun olup, kamu düzenine aykırılık da tespit edilmediğinden, davacının ve davalıların istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-b1 maddesi uyarınca ayrı ayrı esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Tarafların istinaf başvurularının ayrı ayrı 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince davacıdan alınması gereken 269,85TL istinaf karar harcından, davacı tarafından istinaf aşamasında peşin olarak yatırılan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 210,55 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince davalıdan alınması gereken 7.250,39 TL istinaf karar harcından, davalılar tarafından istinaf aşamasında peşin olarak yatırılan 1.813,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 5.437,39‬ TL harcın davalılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 5-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep edenler üzerinde bırakılmasına, 6-Artan gider avansı bulunması halinde yatıran tarafa iadesine, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 23/11/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.