Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/1092 E. 2023/75 K. 26.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1092 Esas
KARAR NO: 2023/75 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2014/1850 Esas – 2021/320 Karar
TARİHİ: 17/03/2021
DAVA: Sözleşmenin İptali
KARAR TARİHİ: 26/01/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, … San ve Tic.Ltd.Şti banka şubesinden kullanacağı krediye teminat olarak müvekkilin gayrimenkul teminatı vermesi istendiği, müvekkil davacı da maliki olduğu, Pendik İlçesi … Mahallesi … ada … parsel … normal kat 30 nolu bağımsız bölüm mesken vasıflı taşınmaza ipotek konulması karşılığı 11/12/2009 tarihli kredi sözleşmesini imzaladığını, banka tarafından atılan imzanın borcun ödenmemesi halinde sadece ipotek verilen gayrimenkul ile sınırlı olduğu, müvekkil müşteki sahip olduğu aracın Sabiha Gökçen Havalimanı Şube Müdürlüğünce 19/12/2004 tarihinde muhafaza altına alınması sonucu, Anadolu … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasıyla davalı tarafından hakkında icra takibi yapıldığı, bu sözleşmeye dayanılarak 2011 ve 2012 yıllarında kredi kullanıldığını ve 2012 yılında kullanılan kredinin ödenmemesi sebebiyle hakkında icra takibi başlatıldığı, davacıya usulüne uygun tebliğat yapılmadığı, davalı banka müvekkil davacıyı 11/12/2009 tarihli sözleşmeyi imzalaması amacıyla birçok noktada aldattığını, müvekkil davacının 11/12/2009 tarihinde imzaladığı sözleşme uyarınca borçlu tarafından kullanılan kredinin kefili olmadığı, gayrimenkul ipoteği veren kişi olduğu konusunda yanıltıldığını, bankanın asıl kredi borçlusuna ne kadar kredi kullandırdığını sözleşmeye dahi yazmamış, buradaki limit sonradan banka tarafından doldurulduğunu, müvekkil 11/12/2009 tarihli sözleşmede gayrimenkul ipoteği veren kişi olduğu, borç ödenip gayrimenkul ipoteğinin kaldırılması sebebiyle de bu sözleşme sebebiyle davalı bankaya herhangi bir borcunun olmayacağının açık olduğu, 11/12/2009 tarihli sözleşmedeki boş kısımlar ile 31/08/2010 ve 22/02/2011 tarihli limit artışına ilişkin belgelerin sonradan doldurulduğuna ilişkin bir başka delil de ilk kredi sözleşmesinde yer almayan …, …, … gibi isimlerin sonradan ilave edildiği, 11/12/2009 tarihli sözleşmenin aldatma yoluyla yapılmış olması ve bedelin sonradan yazılması, ve bu sözleşmenin devamıymış gibi gösterilen 31/08/2020 ve 22/02/2011 ve tarihli limit artımına ilişkin sözleşmenin sonradan doldurulması nedeniyle fesihleriyle, borçlu olunmadığının tespitine karar verilmesi talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, dava ileri sürülen hile ile aldatma iddiası gerçek olmadığı hile nedeni ile sözleşmenin iptali ve/veya menfi tespit talebi bakımından yasada öngörülen 1 yıllık hak düşürücü süre geçtiği, İddianın asılsızlığı yanı sıra öncelikle talebin süre bakımından reddi gerektiği, Müvekkil banka ile dava dışı … Ltd.Şti. arasıda imzalanan ve icra takibine konu olan genel ticari kredi sözleşmesi davacı tarafından müteselsil kefil ve müşterek borçlu sıfatı ile kendisi tarafından bilerek ve isteyerek imzalandığını, davacı taraf kredi sözleşmesindeki imzasını ve sorumluluğunu inkar için maliki olduğu bağımsız bölüme ipotek konulması için imza attığını, davacının iddiaları hukuki dayanaktan yoksun ve kötüniyetli olduğu, davacı taraf kendisinin hile ile kandırıldığını ve icra takibi ile borcu öğrendiğini beyan etse de bu beyanda hilafı hakikat olup kötüniyetli olduğunu, banka tarafından icra takibi başlatılmadan önce uygulanması gereken usuller mevcut olduğu, bu anlamda müvekkil banka tarafından Kartal …Noterliğinin 02.07.2013 tarih ve … sayılı ihtarnameleri keşide edilerek bu yükümlükler yerine getirildiğini, davacı veya diğer borçluların hiçbirisi tarafından bu ihtarnamelere itiraz edilmediği, Kredi sözleşmesi incelendiğinde sözleşmenin her sayfasında ayrı ayrı bahsi geçen tüm şahısların imzaları bulunduğunu, …, …, … sonradan ilave edildi ise davacının huzurdaki davanın açılması bakımından hukuki yararı olmadığı, davacının iddiaları dahi kendi içerisinde çelişki içerdiği, eylemin sahtecilik teşkil ettiği ve şikayete bulunulduğu beyan edilmiş olmasına rağmen bu hususta açıklayıcı bir bilgi sunulmadığını, sonuç itibari ile müvekkil banka ile davacı arasında yasal hükümlere uygun geçerli bir kefalet sözleşmesi mevcut olup, davacının kefaletinin bulunduğu kredi borcu ödenmediğinden hakkında yasal takip işlemleri başlatıldığı, davacının talepleri ve iddiaları haksız ve kötüniyetli olup reddi gerektiğinden haksız ve mesnetsiz davanın reddi ile kötüniyetli davacı tarafın %20 den az olmamak üzere tazminata mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 17/03/2021 tarih 2014/1850 Esas – 2021/320 Karar sayılı kararında “Dava, menfi tespit istemine ilişkindir. Davanın mahiyeti itibariyle ispat yükü, davalı taraftadır. Davacı vekilince, menfi tespit istemine dayanak olarak dava dilekçesinde, konu kısmında 11/12/2009 tarihli sözleşmenin eki olarak gösterilen 31/08/2020 ve 22/02/2011 tarihli limit artımına ilişkin sözleşmenin hile ve aldatma ile imzalatılması sözleşmedeki boşlukların sonradan doldurulması nedeniyle iptali ile borçlu olmadığının tespiti şeklinde açıklama yapıldığı, netice ve talep kısmında ise 11/12/2009 tarihli sözleşmenin aldatma yoluyla yapılmış olması ve bedelin sonradan yazılması, ve bu sözleşmenin devamıymış gibi gösterilen 31/08/2010 ve 22/02/2011 ve tarihli limit artımına ilişkin sözleşmenin sonradan durdurulması nedeniyle fesihleriyle, borçlu olunmadığının tespitine karar verilmesi isteminin açıklandığı, bu çerçevede davacının, dava konusu kredi sözleşmesinin kefili olmadığı, ipotek veren kişi konumunda olduğu, ipotek borcu dışında başkaca bir borcu olmadığı konusunda davacının ikna edildiği, bundan başka 11/12/2009 tarihli sözleşme imzalandıktan sonra davacının davalı bankaya hiç gitmediği halde 11/12/2009 tarihli kredi sözleşmesinin eki gibi, sözleşmenin 20., 21. ve 22. sayfalarının sonradan doldurulduğu, limit artırımına ilişkin 31/08/2010 tarihli ve 22/02/2011 tarihli olarak sonradan tarih ve tutar eklenen kısmın, 11/12/2009 tarihli sözleşmenin devamı gibi aynı tarihte davacıya imzalatıldığı, davacının bu suretle aldatıldığı iddialarına dayandırılmıştır.Davacı tarafça davaya konun edilen kredi sözleşmesinin 20, 21 ve 22. sayfalarının tetkikinde, 20. sayfada sayfanın alt yarısında “müşterek borçlu ve müteselsil kefil/kefiller” şeklindeki matbu ibarenin altında davacının isim, soy isim adres ve imzası ile tutara yer verildiği belirlenmiştir. Davacı vekilince dava dilekçesinde her ne kadar davacının kefil olarak borçlanma konusunda banka çalışanınca yanıltıldığı, kredinin kefili olmadığı, yalnızca ipotek vereni olduğu iddia edilmiş ise de, matbu ve kalın harflerle yazılı “müşterek borçlu ve müteselsil kefil/kefiller” başlığı altına davacı tarafından imza atılmış olması, bundan başka davacı vekilinin 22/12/2016 tarihli beyan dilekçesinde, davacının 11/12/2009 tarihli sözleşmeye kefil olduğu, yine davacı vekilinin 10/04/2018 tarihli dilekçesinde davacının 105.000 TL’lik krediye kefil olduğu yönündeki beyanları kapsamında, 11/12/2009 tarihli sözleşmenin aldatma sonucu yapıldığı şeklindeki davacı taraf iddialarının aksinin, yine davacı taraf beyanları ile ortaya konulduğu belirlenmiş, bu istem yönünden davanın reddine karar vermek gerekmiştir.Sözleşmenin 21. sayfasında “kredi sözleşmesinin limitinin artırılması” başlığında 21/08/2010 tarihli olarak düzenlenen ve yine aynı kredi sözleşmesinin 22. sayfasında “kredi sözleşmesinin limitinin artırılması” başlığında 22/02/2011 tarihli olarak düzenlenen limit artırımına ilişkin kısma ilişkin davacı taraf itirazları yönünden ise; davacının dava dilekçesinde ve aşamalarda, 11/12/2009 tarihli sözleşmenin düzenlenmesinden sonra bankaya hiç gitmediği, sözleşmenin bu kısımlarının 11/12/2009 tarihli sözleşmenin eki gibi, aynı tarihte davacıya imzalatıldığı, tarih ve tutarın sonradan doldurulduğu, davacının 31/08/2010 tarihinde İstanbul’da dahi olmadığı iddia edilmiştir. Anılan iddialara ilişkin olarak Mahkememizce tanıklar dinlenmiş, her ikisi de 2010 yılı Ramazan ayında davacının Erzurum’da olduğunu beyan etmiş, Mahkememizce tanıkların bu beyanlarının samimi ve inandırıcı olduğu kanaatiyle, tanık beyanlarına itibar edilmiş, hükme esas alınmıştır. Davaya konu 31/08/2010 tarihli limit artırımı tarihi, tanıkların sözünü ettiği Razamaz ayına denk gelmektedir. Hükme esas alınan tanık beyanları ile sübut bulduğu üzere, davacı 31/08/2010 tarihli limit artırım tarihinde davalı bankanın Pendik şubesinde bulunmamıştır. Bundan başka İstanbul Anadolu 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 2018/565 esas sayılı dosyası kapsamında beyanına başvurulan tanık … de yeminli beyanında, 22/02/2011 tarihli limit artırımında Selahattin yoktu şeklindeki beyanı ile davacının iddialarını teyit etmiştir. Nitekim İstanbul Anadolu 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 2018/565 esas sayılı dosyası kapsamında, dosyamıza konu aynı eylemler nedeniyle, davalı bankanın çalışanı …hakkında, özel belgede sahtecilik suçundan cezalandırılmasına dair karar verildiği belirlenmiş, ne var ki sonuç olarak hükmün açıklamasının geri bırakılmasına karar verilmiş olmakla, Mahkememiz yargılaması yönünden kesin hüküm teşkil etmeyeceği değerlendirilmiştir. Tüm dosya kapsamının değerlendirilmesinde, davacının dava dışı … Mobilya şirketi ile davalı banka arasındaki 11/12/2009 tarihli genel kredi sözleşmesini, müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla 11/12/2009 tarihinde imzaladığı, sözleşmenin devamındaki, kredi sözleşmesinin limitinin artırılması başlıklı 21. ve 22. sayfalarına da davacının imzasının alındığı, bu 21. ve 22. sayfaya 31/08/2010 ve 22/02/2011 tarihlerinin ise davacının yokluğunda sonradan eklendiği, gelen yazı cevapları, ceza yargılaması ve dosyamız kapsamında alınan tanık beyanları ile sübut bulmakla ve aksi, ispat yükü üzerinde bulunan davalı tarafça ispat olunamamış olmakla, davacının kredi sözleşmesinin limitinin artırılması başlıklı 21. ve 22. sayfalarına ilişkin bir sorumluluğunun bulunmadığı kanaatiyle bu kısım yönünden davanın kabulüne dair karar vermek gerekmiş, 11/12/2009 tarihli sözleşmede davacının kefil sıfatıyla sorumlu bulunduğu, davacı vekilince de aşamalarda beyan edilmiş olmakla, yukarıda ayrıntısı ile açıklanan gerekçelerle, bu istemin reddine dair karar vermek gerekmiştir. “gerekçesi ile, “-Davanın kısmen kabulü ile; … Bankası Pendik Şubesince düzenlenen 11/12/2009 tarihli … sözleşme nolu, borçlusu … San. Ve Tic.Ltd.Şti olan genel ticari kredi sözleşmesinin, limitin artırılması başlıklı 31/08/2010 tarihli ve yine limitin artırılması başlıklı 22/02/2011 tarihli kısmı yönün davacı …’in borçlu olmadığının tespitine, aşan istemin reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı ve davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle, ilk derece mahkemesi tarafından davanın kısmen kabulüne karar verildiğini, oysa mahkemece müvekkilinin 11/12/2009 tarihli kredi sözleşmesinden de borçlu olmadığının tespiti ile tam kabul kararı verilmesi gerekirken o kısım yönünden red kararı verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, 11/12/2009 tarihli kredi sözleşmesine istinaden çekilen kredinin ödenmiş olup müvekkilin ödenmiş borçtan sorumluluğunun kabul edilemeyeceğini, Müvekkili davacının, 11/12/2009 tarihli kredi sözleşmesini kefil olma iradesiyle imzalamadığını; mahkemenin aksi kanaatte olması halinde bile bu borç ödendiğinden müvekkilin ödenmiş borçtan sorumluluğunun kabul edilemeyeceğini, 11/12/2009 tarihinde imzalanan bu sözleşmeye istinaden çekilen kredinin dava dışı asıl borçlu … Mobilya tarafından 08/11/2010 tarihinde bakiye miktar olan 60.928,07-TL’nin de ödenmesiyle kapandığını; buna ilişkin hesap ekstresinin ekte olup yerel mahkemece bu hususun gözardı edilerek müvekkilinin ödenmiş borçtan sorumlu olduğu kararının usule ve yasaya aykırı olduğunu, (EK : 2009 yılında çekilen kredinin ödendiğine ilişkin hesap ekstresi ) Ayrıca dava dışı asıl borçlu … Mobilya’nın borcu ödeyip hesabı kapatınca müvekkilinin taşınmazının üzerindeki gayrimenkul ipoteğinin de kaldırıldığını; buna ilişkin sunmuş oldukları ipoteğin kaldırılmasına ilişkin banka yazısının yazılı delil başlangıcı mahiyetinde olduğunu; dolayısıyla iddilarının ispatı noktasında tanık beyanlarının hükme esas alınması gerektiğini; bu kapsamda Anadolu 8. Ağır Ceza Mahkemesinde dinlenen …’in yeminli beyanında “taksit tutarı belli ve limiti belli bir kredidir. Kredi 1 yıllıktı süresinde bu taksidi ödeyip krediyi ödeyip bitirdik” dediğini; dolayısıyla dinlenen tanığın beyanları ile de sabit olduğunu (müvekkilinin kefilmiş gibi gösterildiğini ancak sadece ipotek veren 3. kişi olduğunu) taksitli kredi borcunun ödenip kapandığını ve iddialarının ispatlandığını, Kredi borcu ödenip kapanmasaydı davalı banka gibi her işini garantiye alan kurumsal bir firmanın halihazırda verilen ipoteği kaldırmasının da düşünülemeyeceğini, Sonuç olarak HMK’nın 353.1-a 6) uyarınca Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması sebebiyle istinaf taleplerinin kabulüne karar verilmesi gerektiğini; yerel mahkemece eksik inceleme yapılmış olduğunu, yukarıda belirttikleri deliller toplanmadan ya da değerlendirilmeden karar verildiğini, Müvekkilinin genel kredi sözleşmesini kefil olarak değil sadece ipotek veren 3. kişi olarak imzaladığını, Müvekkil davacının, dava dışı … Mobilya’nın davalı banka şubesinden kullanacağı krediye teminat olarak maliki olduğu, Pendik İlçesi … Mahallesi … ada … parsel .. normal kat 30 nolu bağımsız bölüm mesken vasıflı taşınmaza ipotek konulması karşılığı 11/12/2009 tarihli kredi sözleşmesini imzaladığını; bu sırada davalı banka tarafından, atılan imzanın borcun ödenmemesi halinde sadece ipotek verilen gayrimenkul ile sınırlı olduğu bilgisinin verildiğini; müvekkilinin sadece bu tarihte davalı bankaya gittiğini ve kefil olma iradesiyle hareket etmediğini, sadece teminat olarak taşınmazının üzerine ipotek kurulacağı konusunda ikna edildiğini ancak banka çalışanlarının imzalattıkları sözleşme ile müvekkilinin ipotek vermesinin yanı sıra kefil olarak da sorumluymuş gibi gösterildiğini, Gerek davalı bankanın, gerekse de dava dışı diğer bankalar ve kredi kuruluşlarının, kredi borçlusu lehinde ipotek veren kişiyi, ipotekle sınırlı olmaksızın aynı zamanda borçlunun tüm borçlarından da sorumlu tutmak amacıyla, ipotek sözleşmesine veya kredi sözleşmelerine “kefil”, “Müteselsil kefil” veya “Müşterek borçlu” gibi ibareler ekleyerek, ipotek yükümlüsünü asıl borçtan da sorumlu tutma yoluna gidebilmekte olduklarını; davalı bankanın da açıkladıkları bu durumu yaparak müvekkilini aynı zamanda kefil gibi göstermeye çalıştığını, Anadolu 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dinlenen tanıklardan …’in de müvekkilden sadece evini ipotek vermesini istediklerini, kredi alırken gayrimenkulunü ipotek eden kişinin otomatikmen kefil olduğunu bildiğini ifade ettiğini ancak tanığın burada bankalarca uygulamada sürekli olarak yapılan bir durumu izah ettiğini; aslında müvekkili davacı gibi ipotek veren kişilerin iradesinin kefil olmak değil sadece ipotek vermek olduğunu; lakin bankalarca bu durumun çarpıtılarak, kişilere hem ipotekten hem de kefaletten sorumlu olacak şekilde sözleşmeler imzalatılmakta olduğunu, Yerel mahkemenin aynı zamanda müvekkili davacının daha önceki vekilinin 22/12/2016 ve 10/04/2018 tarihli dilekçesinde davacının 105.000 TL’lik krediye ipotek verdiği yönündeki beyanlarını kefillik durumunun kabul edilmesi gibi değerlendirdiğini; kastedilenin (yukarıda yer verdikleri tanığın beyanlarındaki gibi) bankaların ipotek veren kişileri aynı zamanda kefilmiş gibi sözleşme imzalatması olduğunu; bu nedenle mahkemece davacı vekilinin beyanlarının yanlış yorumlandığını kanaatinde olduklarını, Müvekkilinin aynı zamanda 11/12/2009 tarihli sözleşmeye kefil olduğu varsayıldığında dahi kefillik sözleşmesinin geçersiz olduğunun ortada olduğunu; TBK kefalet sözleşmesini nitelikli yazılı şekil şartına bağladığını; buna göre, kefalet sözleşmesinin yazılı şekilde yapılması gerektiğini; kefilin, sorumlu olduğu azami miktarın, kefalet tarihi ve müteselsil kefil olunması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğinin kendi el yazısıyla belirtilmesi gerektiğini, Kredi sözleşmesinin 20. Sayfasına bakıldığında müşterek borçlu ve müteselsil kefiller başlığının altında yer alan müvekkile ait isim soyisim, adres ve imza müvekkile ait olsa bile (kesin olmamakla), kefil olunan miktarın rakamla ve yazıyla yazılmış şekli ve tarih kısmının müvekkilin el ürünü olmadığını; bu durumun çıplak gözle bakıldığında dahi görülmekte olduğunu, Yukarıda ayrıntıları ile açıklamış oldukları sebeplerle yerel mahkemece müvekkilinin 11/12/2009 tarihli kredi sözleşmesinden de borçlu olmadığının tespitine karar verilmesi gerektiğini, bu kısım önünden davanın reddedilmesinin usule ve yasaya aykırılık teşkil ettiğini, İstinaf gerekçelerini daha ayrıntılı ifade edebilmek için istinaf incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasını talep ettiklerini, İleri sürerek, istinaf başvurusunun kabulüne; yerel mahkeme kararında reddedilen kısmın istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasına ve yeniden yargılama yapılarak talepleri doğrultusunda davalarının tam kabulüne, bu doğrultuda; müvekkilinin 11/12/2009 tarihli kredi sözleşmesine istinaden çekilen ve ödenmiş olan krediden borçlu olmadığının tespitine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle, ilk derece mahkemesinin kısmen kabül yönündeki kararının ortadan kaldırılarak yeniden yargılama yapılması gerektiğini ve talepleri doğrultusunda davanın külliyen reddine karar verilmesi gerektiğini, Davacı tarafından 11.12.2009 tarihli kredi sözleşmesinin hile ile kendisine imzalatıldığından bahisle borçlu olmadığının tespiti talebi ile ikame edilen davada davacı taleplerinin haksız ve dayanaksız olup reddi gerektiğini, Davada ileri sürülen hile ile aldatma iddiasının gerçek olmadığını, hile nedeni ile sözleşmenin iptali ve/veya menfi tespit talebi bakımından yasada öngörülen 1 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini; iddianın asılsızlığının yanı sıra öncelikle talebin süre bakımından reddi gerektiğini, Müvekkili banka ile dava dışı … Ltd.Şti. arasıda imzalanan ve icra takibine konu olan genel ticari kredi sözleşmesinin davacı tarafından müteselsil kefil ve müşterek borçlu sıfatı ile kendisi tarafından bilerek ve isteyerek imzalandığını; davacı tarafın kredi sözleşmesindeki imzasını ve sorumluluğunu inkar için maliki olduğu bağımsız bölüme ipotek konulması için imza attığını savunmakta olduğunu; davacının iddialarının hukuki dayanaktan yoksun ve kötü niyetli olduğunu; bankalar tarafından teminata ipotek alınmasının, kredi borcuna kefil olunmasının, hem kefalet hemde ipotek verilmesinin ayrı işlemler olduğunu, farklı prosedürlere tabi olduğunu; davacının iddia ettiği üzere amacın sadece ipotek alınması olsa idi, kredi sözleşmesinin bu amaca yönelik bölümünün doldurulmuş olacağını; ayrıca kefillere ilişkin bölümün imzalanmasının gerekmeyeceğini; nitekim kefil olunmadan da münferit olarak ipotek vermesinin gayet mümkün olduğunu; davacı tarafın dava dilekçesindeki beyanlarında ipotek vermesi için tüm kredi sözleşmesini imzalaması gerektiği gibi gerçek dışı beyanlarda bulunduğunu; oysa olayda davacı tarafın bilerek ve isteyerek kendi iradesi ile kredi sözleşmesini müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak imzaladığını; davacı tarafın icra takibinin açılmasından sonraki aşamada diğer borçlular ile birlikte defalarca banka ile görüştüğünü, süre verilmesi halinde borcun ödeneceğini beyan ettiğini; hatta borçlulardan … tarafından alacağa mahsuben yapılan 40.000,00TL ödemenin kendisi tarafından …’e verildiğini hatta verilen tutarın aslında daha fazla olduğunu bizzat beyan ettiğini; yine bu görüşmelerde … ile kendisinin çocukluk arkadaşı olduğunu yıllardır tanıştıklarını ifade ettiğini, Öte yandan davacı tarafın kendisinin hile ile kandırıldığını ve icra takibi ile borcu öğrendiğini beyan etmekte olduğunu, bu beyanda hilafı hakikat olup kötü niyetli olduğunu; banka tarafından icra takibi başlatılmadan önce uygulanması gereken usullerin mevcut olduğunu, bunlardan en önemlisinin de ihtarname keşide edilerek borçluların temerrüde düşürülmesi olduğunu; bu anlamda müvekkili banka tarafından Kartal ….Noterliğinin 02.07.2013 tarih ve … sayılı ihtarnamelerinin keşide edilerek bu yükümlüklerin yerine getirildiğini; davacı veya diğer borçluların hiçbirisi tarafından bu ihtarnamelere itiraz edilmediğini, Davacı tarafın ayrıca banka çalışanlarının kendisini yanlış yönlendirdiğini ve bu şekilde kandırıldığını iddia etmekte olduğunu ancak kendisini kimin kandırdığı, nasıl beyanlarda bulundukları, neyi taahhüt ettikleri hakkında hiçbir açıklama ve delilin mevcut olmadığını; banka personelinin kendisini yanılttığını ve hile ile sözleşmenin imzalattırıldığı iddiasının asılsız olup, davacı tarafından ispata muhtaç olduğunu; yıllardır ticaretle uğraşan ve sürekli bankalar ile çalışan davacının iddia ettiği üzere şifahi beyanlara itibar ettiğini iddia etmesinin hayatın olağan akışına da dürüstlük kurallarına aykırı olduğunu; davacı tarafın aklı selim, okuma yazma bilen, tecrübeli bir tacir olduğunu; banka ile çalışmanın, kredi borcuna kefil olmanın, ipotek vermenin ne anlama geldiğini gayet iyi bildiğini; afaki ve soyut ifadeler ile bir kamu bankasının ve Türkiyenin en büyük bankası olma niteliğindeki müvekkili banka çalışanlarının ve bu bağlamda bankanın zan altında bırakılmasının, haksız ve gerçek dışı bir şekilde ithamlarda bulunulmasının kabul edilemeyeceğini; davacının gerçek dışı, tamamen suiniyetli itham ve iftiralarına ilişkin dava ve şikayet haklarını saklı tutmakta olduklarını, Davacı tarafın dilekçesinde “ eğer sürekli kullanılan bir kredi olmuş olsaydı borcun ödenmesi ile birlikte kullandırılan kredi sebebi ile davacıya ait olan taşınmaz üzerine konulan ipotek kaldırılmazdı” şeklinde bir iddia da bulunduğunu, kabulünün mümkün olmadığını; bankaların kullandırdıkları kredilerde eğer şartlar uygun ise her zaman teminat değişikliğine gidebileceklerini; buna davacının iddia ettiği gibi ne hayatın olağan akışının ne de ticari gerçeklerin engel olmadığını; bankanın teminatı yeterli görmediği takdirde ek teminat talep edebileceği gibi, gerekirse teminattaki bir malvarlığını da değiştirebileceğini; olayda da borçluların talebi ile teminat alınan gayrimenkulün değiştirilmesinin söz konusu olduğunu; bunun için borcun ödenmesi gibi bir şartın mevcut olmadığını; devam eden bir kredi ilişkisinde de bu hususun mümkün olduğunu; nitekim borcun ödendiğine ve bu nedenle ipoteğin fek edildiğine dair davacının iddiasından başka hiçbir bilgi,belge veya delilin olmadığını; ödeme yapıldığı varsayılsa dahi, Yargıtay’ın yerleşik kararlarında da belirtildiğini, kefilin söz konusu kredi işleminin ödenmesiyle değil; ancak bu kredi işleminin dayandığı çerçeve anlaşmanın son bulmasıyla birlikte sorumluluktan kurtulabileceğini; aksi taktirde çerçeve anlaşma devam etmesine rağmen sırf bir kredi işlemine yönelik olarak ödemenin yapılmış olmasının, kefili sorumluluktan kurtarmayacağını, (19.H.D., T.28.5.1992, E 1992/1752 K.1992/2392; 11. H.D., T. 3.12.1990, E.6466, K7780 ) Davacı tarafın bankaya hiç gitmediğini iddia ettiğini; oysa müvekkili banka kayıtlarında yapılan incelemede davacının … nolu Müşterisi olduğunu ve Kaynarca ve Pendik şubelerinde hesaplarının bulunduğunun tespit edildiğini; dolayısıyla sadece bu beyan dahi davacının iddialarında samimi olmadığını, bankaya gitmediği iddiasının tamamen gerçek dışı ve mahkemeyi yanıltmaya yönelik olduğunu ortaya koyduğunu, Davacı tarafın, aynı ton kalem ile aynı yazı karakteri ile sözleşmenin doldurulduğunu ve bu durumun sözleşmenin sonradan doldurulduğunu ortaya koyduğunu ileri sürdüğünü; öncelikle davacı tarafın aynı yazı karakteri, aynı ton kalem ile sözleşmenin sonradan doldurulduğu savının somut bir iddia olmayıp, davacı tarafın şahsi görüşü olduğunu; nitekim kredi sözleşmesi ve limit artırımları incelediğinde görüleceği üzere aynı ton kalem veya aynı yazı karakteri olmadığının görüleceğini; bu tartışmanın kıymeti harbiyesinin olmadığının daha önemli delili aşağıda ayrıntıları belirtilen Yargıtay’ın 19. Hukuk Dairesi 2009/7963 E.N, 2010/4720 K sayılı kararı olduğunu; Yüksek Mahkeme kararında “ Sözleşmenin doldurulmasında farklı renkte ve tonda kalemlerin kullanılması söz konusu limit miktarının sonradan yazıldığının kanıtı olamaz” hükmü ile kullanılan kalemin bu iddianın ispatı bakımından önem taşımadığını açıkça vurguladığını; Yine aynı kararda “… Limit miktarının sonradan doldurulduğu yolundaki davacı iddiasının yazılı delile ispatlanması gerekir” hükmüne varıldığını; dolasıyla davacı iddialarının yazılı delil ile ispatlanmakta gerekmekte olup, davacının delil listesinde tanık deliline başvurmuş olması nedeni ile olası bir tanık dinletme talebine muvafakatlerinin bulunmamakta olduklarını, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 2009/7963 E., 2010/4720 K sayılı kararında; “…..B.K.nun 484. maddesinde kefalet akdinin yazılı şekilde yapılmasının yanı sıra kefilin sorumlu olacağı muayyen miktarın açıkça gösterilmesi gerektiği de öngörülmüştür. Somut olayda davacı sözleşmedeki kredi ve kefalet limiti ile ilgili bölümlerin sonradan doldurulduğunu iddia etmektedir. İcra takibinin ve davanın dayanağını teşkil eden sözleşme, davacı tarafından kefil sıfatı ile imzalanmış ve limit 32.021.03.-TL.olarak belirlenmiştir. Limit miktarının sonradan doldurulduğu yolundaki davacı iddiasının yazılı delile ispatlanması gerekir. Sözleşmenin doldurulmasında farklı renkte ve tonda kalemlerin kullanılması söz konusu limit miktarının sonradan yazıldığının kanıtı olamaz. O halde mahkemece, davacının sözleşmenin limit kısmının boş olarak imzalandığı ve düzenleme anında geçersiz olduğu iddiasını usulüne uygun delille kanıtlayamadığı üzerinde durulmadan yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.” denildiğini, yine Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 2000/6924 E, 2001/665 K. Sayılı kararında; “İcra takibinin ve davanın dayanağını teşkil eden sözleşme, davalı tarafından kefil sıfatı ile imzalanmış ve limit 2.000.000.000.-TL olarak belirlenmiştir. Limit miktarını gösteren kısmın sonradan doldurulduğu yolundaki davalı iddiasının yazılı delil ile kanıtlanması gerekir. Sözleşmenin doldurulmasında farklı renkte ve tonda kalemlerin kullanılması sözkonusu limit miktarının sonradan yazıldığının kanıtı olamaz. O halde mahkemece, davalının sözleşmenin limit kısmının boş olarak imzalandığı ve düzenlenme anında geçersiz olduğu iddiasını usulüne uygun delil ile kanıtlayamadığı gözetilerek davanın esası incelenip, varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmek gerekirken yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir” denildiğini, Davacı tarafın dava dilekçesinin 2.3 nolu bendinde iki kredi sözleşmesinden bahsettiğini ve kendisinin sadece asıl borçlu … Mobilya’nın borcuna teminat veren kişi olduğunu, o tarihte borç altında olmayan …, …, …’in ilave edildiğini kendisine ait olan taşınmazdaki ipotek kaldırılınca …’ın taşınmazının teminata alındığını bunun dolandırıcılık olduğunu ifade ettiğini; davacı tarafın nasıl böyle bir sonuca vardığının taraflarınca anlaşılamadığını; kredi sözleşmesi incelendiğinde görüleceğini, sözleşmenin her sayfasında ayrı ayrı bahsi geçen tüm şahısların imzalarının bulunduğunu; iddia edildiği gibi …, …, … sonradan ilave edildi ise davacının davanın açılması bakımından hukuki yararının olmadığını; davacının iddialarının dahi kendi içerisinde çelişki içermekte olduğunu; eylemin sahtecilik teşkil ettiği ve şikayete bulunulduğu beyan edilmiş olmasına rağmen bu hususta açıklayıcı bir bilgi sunulmadığını; bahsedildiği üzere bir sahtecilik sözkonusu ise bu eylemin içerisinde davacının yakın arkadaşı olan diğer borçluların da bulunmakta olduğunu ancak dilekçe incelendiğinde görüleceğini, davacı tarafın karşısındaki kurumun bir kamu kurumu olduğu gerçeğini unutarak dolandırıcı, sahteci olmakla itham etmekte olduğunu ancak diğer borçlular hakkında herhangi bir kelime dahi geçmemekte olduğunu; davacıya ve diğer borçlulara müvekkili banka tarafından takipten önce ihtarnameler keşide edildiğini, defalarca telefon ile görüşüldüğünü, banka şubesinde görüşmeler yapıldığını; bunların hiçbirisinde hiçbir itirazın vuku bulmadığını hatta borcun yapılandırılması için uğraş verildiğini ayrıca davacının borca dahil olmasının müvekkili banka açısından hiçbir faydasının olmadığını; davacının ipoteği mevcut iken müvekkili bankanın ipoteğin kaldırılmasına rıza gösterdiğini; müvekkili banka arzu etseydi ipoteği kaldırmayacağını; ipoteğin kaldırılıp sadece şahsi kefaletin alınmasının borçlu yararına bir işlem olduğunu; bu işleminde borçluların talebi üzerine ve müvekkili banka tarafından uygun görülmesi üzerine yapıldığını; davacı tarafın diğer borçluların borcu ödeyemeyeceğini anlayınca tamamen kötüniyetli bir şekilde müvekkili banka çalışanlarını da zan altında bırakmak sureti ile kendini sorumluluktan kurtarma gayretine düştüklerini Davacı tarafın tekrarladığı iki kredi sözleşmesi ve kendisinin sadece asıl borçlu … Mobilya’nın borcuna teminat veren kişi olduğunu, o tarihte borç altında olmayan …, …, …’in ilave edildiği iddiasına karşın kredi sözleşmesinin her sayfasında ayrı ayrı bahsi geçen tüm şahısların imzalarının bulunduğunu, iddia edildiği gibi …, …, … sonradan ilave edildi ise davacının davanın açılması bakımından hukuki yararının bulunmadığını, tüm bu hususların beyanlarının gerçek olmadığını ortaya koyduğunu, davacının davasında haksız ve kötüniyetli olduğu yönündeki önceki beyanlarını tekrar ettiklerini, Sonuç itibari ile müvekkili banka ile davacı arasında yasal hükümlere uygun geçerli bir kefalet sözleşmesi mevcut olup, davacının kefaletinin bulunduğu kredi borcu ödenmediğinden hakkında yasal takip işlemleri başlatıldığını; davacının taleplerinin ve iddialarının haksız ve kötüniyetli olup reddi gerektiğini; davacının dava ile amacının müvekkili bankanın alacağını sürüncemede bırakmak olduğunu; bu nedenle davanın haksız ve mesnetsiz olduğunu, reddi ile davacının kötü niyetli olduğunu, %20 den az olmamak üzere tazminata mahkum edilmesine karar verilmesini talep ettiklerini, İleri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılarak fazlaya ilişkin talep ve hakları saklı kalmak kaydıyla talepleri doğrultusunda davanın külliyen reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava; dava konusu genel kredi sözleşmesinin teminatı olarak bağıtlanan 11/12/2009 tarihli kefalet sözleşmesi ve kefalet limitinin arttırılmasına dair 31/08/2010 ve 22/02/2011 tarihli sözleşmelerin, davacının iradesinin hile yolu ile sakatlandığı iddiası ile iptali, bu genel kredi sözleşmesi ve kefalet sözleşmelerine dayalı olarak davalı aleyhine başlatılan İstanbul Anadolu .. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takibinden ve anılan kefalet sözleşmelerinden ötürü davacının davalıya borçlu olmadığının tespiti istemlerine ilişkindir. Mahkemece davacının 31/08/2010 ve 22/01/2011 tarihli limit arttırım sözleşmelerinden ötürü davalıya borçlu olmadığının tespitine, 11/12/2009 tarihli esas kefalet sözleşmesi bakımından talebin reddine karar verilmiş, karara karşı taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Davacının iddiası; dava konusu 11/12/2009 tarihli genel kredi sözleşmesine müteselsil kefil sıfatıyla attığı imzanın iradesi hile yolu ile sakatlanarak attırıldığı, kendisine yalnızca ipotek borçlusu olarak sorumlu olacağının söylendiği, müteselsil kefalete ilişkin kısımların ve limitin sonradan rızası hilafına doldurulduğu, yine sözleşmenin 21 ve 22 sayfalarında yer alan imzalarının da, bu sayfalar boş iken 11/12/2009 tarihinde iradesi sakatlanarak imzalattırıldığı, sözleşmenin 21 sayfasında yer alan 31/08/2010 tarihli kefalet limit artırım sözleşmesinin ve 22/01/2011 tarihli kefalet limit arttırım sözleşmesinin yapıldığı sırada kendisinin banka şubesinde dahi bulunmadığı, 11/12/2009 tarihli genel kredi sözleşmesine de yalnızca taşınmazını ipotek verdiği, kefaletinin bulunmadığı, bu tarihte kullandırılan kredinin de ödendiği ve ipoteğin bankaca fekkedildiği, buna rağmen davalı bankanın aleyhinde İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı icra takibini başlattığı, sözleşmelerden ve takipten ötürü bankaya kefil sıfatıyla herhangi bir borcunun bulunmadığı yönündedir. Davalı taraf; davacının dava konusu sözleşmeye müteselsil kefil sıfatıyla imza attığı, limit arttırım sözleşmelerini de imzaladığı, kefalet limitinin sonradan rıza hilafına doldurulduğu iddiasının yazılı delil ile ispatının gerektiği, davacının irade sakatlığı iddiasının gerçeği yansıtmadığı, davacıya icra takibinden önce kat ihtarının tebliğ edildiği, borcun ne şekilde ödeneceği hususunda davacının bizzat banka ile görüştüğü, irade sakatlığı iddiası bakımından hak düşürücü sürenin dolduğu yönünde savunmada bulunulmuştur. Mahkemece taraflarca gösterilen bir kısım deliller toplanmış, 11/12/2009 tarihli genel kredi sözleşmesi, aynı tarihli kefalet sözleşmesi ve kefalet limitinin artırımına ilişkin sözleşme aslı, kat ihtarı ve tebliğ şerhi, hesap özeti örnekleri, İstanbul Anadolu 8 Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2018/565 esas, 2019/521 karar sayılı dosyası, İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasının bir kısmının fotokopisi, dava dışı kredi lehdarı … Mobilya Şirketi’nin sicil kayıtları dosya arasına alınmış, davacı tanıkları dinlenilmiş, genel kredi ve kefalet sözleşmesi ile limit arttırım sözleşmeleri üzerinde grafolojik inceleme yaptırılarak kök ve ek raporlar alınmıştır. Dosyaya mübrez genel kredi ve kefalet sözleşmeleri kapsamından; davalı bankanın Pendik şubesi ile dava dışı … Mobilya Şirketi arasında 11/12/2009 tarihli 105.000,00-TL limitli genel kredi sözleşmesi imzalandığı, davacının sözleşmeye 11/12/2009 tarihinde 125.000,00-TL limit ile müteselsil kefil olduğuna dair isim ve imzasının bulunduğu, 31/08/2010 tarihinde kredi sözleşmesi limitinin 150.000,00-TL’ye çıkartıldığı, davacının bu sayfa altında da müteselsil kefil sıfatıyla imzasının bulunduğu, ancak kefalet limitinin yazılı olmadığı, sözleşme limitinin 22/10/2011 tarihinde 375.000,00-TL’ye çıkartıldığı davacının bu sayfa altında da müteselsil kefil sıfatıyla imzasının bulunduğu, kefalet limitinin 450.000,00-TL olduğu, kefalete ilişkin kısımda da ayrıca 22/10/2011 tarihinin yazılı olduğu görülmüştür. Dosyaya mübrez kat ihtarı kapsamından; davalı bankanın, dava dışı kredi lehtarı şirketin kredi hesabını 29/06/2013 tarihi itibariyle kat ettiği, 391.541,06-TL ana para, 22.606,77-TL işlemiş faiz, 993,30-TL BSMV ve 290,89-TL masraf toplamı 415.432,02-TL alacağın 10 gün içerisinde ödenmesi ihtarını içerir, Kartal .. Noterliği’nin 02/07/2013 tarihli … nolu ihtarnamesini asıl borçlu ve diğer kefiller ile birlikte davacıya da tebliğe çıkarttığı, ihtarnamenin davacıya 05/07/2013 tarihinde tebliğ edildiği görülmüştür. İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takibinin bir kısmının fotokopisinin dosya arasında olduğu, ödeme emrinin ve ödeme emrinin davacıya tebliğine ilişkin tebligat parçasının fotokopi dosya içerisinde yer almadığı, yalnıza takip talebinin dosya arasında olduğu, anılan icra dosyasının UYAP sisteminde de taralı olmadığı, bu nedenle dairemizce sistem üzerinden de dosyanın incelenemediği, takip talebinden, davalı bankanın davacının içinde bulunduğu kefiller ile asıl borçlu aleyhine toplam 424.955,16-TL alacağın yıllık %22 temerrüt faizi ile birlikte tahsili amacıyla takip başlattığı anlaşılmış olmakla birlikte, ödeme emri ve harcın yatırıldığı tarihe ilişkin makbuz dosyada olmadığından takip tarihi tespit edilememiştir. Mahkemece; 12/11/2015 tarihli ön inceleme celsesinin 3 nolu ara kararı ile; “Davacı sözleşme tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı BK’nın 28 maddesinde düzenlenen hile 6098 sayılı TBK’nın 36 maddesinde düzenlenen aldatmaya dayandığından ve söz konusu irade bozukluklarında hak düşürücü süre bir yıl olsa da 818 sayılı yasanın 31 maddesi ve TBK’nın 39 maddeleri uyarınca sürelerin öğrenme tarihinden başlayacağından ve mevcut durum itibari ile öğrenme tarihinin hangi tarih olduğu tespit edilemediğinden şimdilik bu konuda karar verilmesine yer olmadığına” karar verilmiş olup, aşamalarda ve gerekçeli kararda, itiraz mahiyetinde olan ve re’sen nazara alınması gereken, irade sakatlığı nedeniyle sözleşmenin iptali talebinin tabi olduğu hak düşürücü sürenin dolup dolmadığı yönünden, icra dosyasının aslı veya eksiksiz örneği de getirtilerek yapılacak inceleme sonucunda, olumlu olumsuz bir karar verilmemesi isabetsiz olmuştur. Mahkemece; davacının 31/08/2010 ve 22/01/2011 tarihli limit arttırım sözleşmelerinden ötürü davalıya borçlu olmadığının tespitine, 11/12/2009 tarihli esas kefalet sözleşmesi bakımından ise davacı talebinin reddine karar verilmiş ise de; 31/08/2010 ve 22/01/2011 tarihli sözleşmeler bağımsız genel kredi ve kefalet sözleşmeleri olmayıp, 11/12/2009 tarihli genel kredi ve kefalet sözleşmeleri limitlerinin arttırılmasına ilişkin sözleşmelerdir. İlk derece mahkemesi 11/12/2009 tarihli kefalet sözleşmesinin geçerli olduğunu kabul etmiş, davacı tarafça da ödeme savunmasında bulunulmuştur. Şu halde mahkemece icra dosyası aslı veya eksiksiz okunaklı örneği getirtilip; genel kredi sözleşmesinin 33 maddesi de göz önünde tutularak, davalı bankanın ticari defter kayıtları üzerinde bankacı bilirkişi aracılığı ile inceleme yaptırılması, yalnızca 11/12/2009 tarihli kefalet sözleşmesinin geçerli kabul edilmesi ihtimalinde ve kefalet limiti dahilinde davacının borçlu olduğu bir tutar bulunup bulunmadığının, 31/08/2010 ve 22/01/2011 tarihli kefalet sözleşmelerinin de geçerli kabul edilmesi ihtimalinde ve kefalet limiti dahilinde davacının borçlu olduğu bir tutar bulunup bulunmadığının tespiti bakımından ihtimalli bilirkişi raporu alınması, buna göre davacının İstanbul Anadolu .. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takibine yönelik menfi tespit isteminin de değerlendirilmesi gerekirken, eksik inceleme ile sonuca gidilmesi yerinde olmamış, davacı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde bulunmuştur. Yukarıda izah edilen gerekçelerle; davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-a6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, taraf vekillerinin sair istinaf sebeplerinin bu aşamada değerlendirilmesine yer olmadığına, dosyanın kaldırma kararı doğrultusunda ilk derece mahkemesine iadesine karar verilmesi gerektiği anlaşılmakla aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 17/03/2021 tarih ve 2014/1850 Esas – 2021/320 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE,2-Tarafların sair istinaf sebeplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına,3-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, taraflar tarafından yatırılan istinaf karar harçlarının talep halinde iadesine,4-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 26/01/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.