Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/1081 E. 2023/1823 K. 23.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1081
KARAR NO : 2023/1823
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME : İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 03/02/2021
DOSYA NUMARASI : 2019/215 Esas – 2021/70 Karar
DAVA: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ : 23/11/2023
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin davalı … A.Ş.’ye rulman ve diğer ticari emtiaları sattığını, satılan ticari mallar için keşide edilen faturaların davalı şirkete tebliğ edildiğini, davalının faturaları kabul ederek ticari defter ve kayıtlarına işlediğini, ticari ilişkinin devamında davalı/borçlunun biriken borcunu ödememeye başladığını, müvekkili şirketin tüm iyiniyetli yaklaşımına rağmen davalının satın aldığı ticari emtia bedelinin 61.148,16-TL.’lik kısmını ödemediğini, bu bedelin fer’ileriyle birlikte tahsiline yönelik olarak davalı şirket aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı icra takip dosyasıyla ilamsız icra takibi başlattıklarını, davalının takibe konulan borcun 24.802,36-TL.’lik kısmını fer’ileriyle birlikte ödemeyi kabul ettiğini, ancak bakiye kısım olan 38.087,40-TL.’ye itiraz ederek bu miktar yönünden takibi durdurduğunu, davalının kısmi itirazının haksız ve kötü niyetli olduğunu, alacağın tahsili için takibe başlanmadan evvel davalı/borçlu şirket ile müzakereler yapıldığını, yapılan müzakerelerde davalı/borçlunun takibe konu yapılan anapara kadar borcu bulunduğunu ve bunu belli taksitlerde ödemek istediğini beyan ettiğini, davalı şirketin bu konuda taraflarına e-mail yoluyla 20/02/2019 tarihinde “Protokol” başlıklı belge gönderildiğini belirterek davalı/borçlunun bakiye 36.345,80-TL. anapara ve fer’ilerine yönelik itirazının iptali ile takibin devamına, davalı takip borçlusunun takip konusu bakiye 36.345,80-TL. anapara alacağının %20’ sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin de davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı şirket vekili ise cevap dilekçesinde özetle; ticari davalarda arabulucuya başvurmanın dava şartı olduğunu, taraflarca arabuluculuk ilk oturum tutanağının imza altına alındığını, ancak arabuluculuk anlaşmama tutanağının kendileri ile arabulucu Av. … tarafından imzalanmasına karşın, davacı tarafın arabuluculuk anlaşmama tutanağını imzalamaktan imtina ettiğini, yani arabuluculuk anlaşmama tutanağının davacı şirket vekili tarafından imzalanmadığını, ilgili yasada arabuluculuk tutanağının ilam niteliğinde belge sayılmasının tutanağın taraflar ve avukatları ile arabulucunun birlikte imzalamaları koşuluna bağlandığını, dolayısıyla eksik imzalı arabuluculuk tutanağı geçerli olmadığından başkaca bir inceleme yapılmaksızın davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiğini, öte yandan davacı tarafça davaya konu icra takip dosyasında 62.889,76-TL. talep edildiğini, takibe yasal süresi içerisinde kısmi itirazda bulunduklarını, müvekkilinin alacaklı tarafa olan toplam borcunun icra takibinin başlatılma tarihi olan 19/02/2019 tarih itibariyle 24.802,36-TL. olduğunu, takipte talep edilen 62.889,76-TL.’nin 38.087,40-TL.’lik kısmına itiraz ettiklerini, akabinde 29.260,21-TL.’yi icra dosyasına ödediklerini, davacının kötü niyetli olarak vadesi gelmeyen/muaccel olmamış faturaları icra baskısı ile ödettirmeye çalıştığını, başlatılan icra takibinde 15 adet faturanın dayanak gösterildiğini, vadesi gelen ve muaccel olan ilk 6 fatura borcunun icra dosyasına ödendiğini, diğer faturaların ise vadesi gelmediği için ödenmediğini beyanla davanın esastan reddine, davacının takip konusu alacağın %20’sinden az olmamak üzere tazminata mahkum edilmesine ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin de davacı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 03/02/2021 tarih ve 2019/215 Esas – 2021/70 Karar sayılı kararı ile; ” Dava; taraflar arasında mal alım satımından kaynaklı ticari ilişki nedeniyle davalı adına keşide edilen faturalara dayalı olarak İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyasıyla girişilen ilamsız icra takibine davalı şirketçe yapılan kısmi itirazın İİK’nın 67. maddesi gereğince iptali istemine ilişkindir. Davacı taraf delil olarak; İstanbul 1. İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı icra takip dosyası, 20/02/2019 tarihli protokol metni, taraflar arasındaki faturalar, kargo kayıtları ve diğer teslim tesellüm belgeleri, taraflara ait BA/BS kayıtları ve beyannameler, müvekkili şirketin ticari defter ve kayıtları, davalı şirketin ticari defter ve kayıtları, keşif, bilirkişi incelemesi, tanık beyanı, yemin, ikrar ve diğer yasal delillere dayanmıştır. Davalı taraf ise delil olarak; arabuluculuk anlaşmama tutanağı, İstanbul 1. İcra Dairesi’nin… E. sayılı dosyasındaki ödeme emri ve kısmi borca itiraz dilekçesi, icra takip dosyasına yapılan ödemeyi gösterir dekont, davacı şirket tarafından düzenlenen 15 adet fatura, ekstre, müvekkili şirketin ticari defter ve kayıtları, bilirkişi incelemesi, keşif, yemin, tanık beyanı ve sair her türlü yasal delile dayanmıştır. Davalı vekili her ne kadar taraflar arasındaki uyuşmazlığı ilişkin arabuluculuk tutanağının davacı şirket vekili tarafından imzalanmadığı ve imza eksikliği bulunduğunu ileri sürerek davanın usulden reddine karar verilmesini talep etmiş ise de; dosyadaki belgelerden huzurdaki dava açılmadan önce dosya taraflarınca ticari davalarda zorunlu arabuluculuğa başvurulduğu, arabuluculuk görüşmelerinin yapıldığı ancak görüşmelerin tarafların anlaşamaması ile sonuçlandığı anlaşılmaktadır.Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği’nin “Arabuluculuğun sona ermesi” başlıklı 20. maddesinin 2. fıkrasına göre; “Arabuluculuk faaliyeti sonunda tarafların anlaştıkları, anlaşamadıkları veya arabuluculuk faaliyetinin nasıl sonuçlandığı son tutanak ile belgelendirilir. Arabulucu tarafından düzenlenecek bu tutanak; arabulucu, taraflar, kanuni temsilcileri veya avukatlarınca imzalanır. Tutanak; taraflar, kanuni temsilcileri veya avukatlarınca imzalanmazsa, sebebi belirtilmek sureti ile sadece arabulucu tarafından imzalanır.” Dosyaya sunulan arabuluculuk tutanaklarına göre; tarafların uzman arabulucu Av…. nezaretinde telekonferans yöntemi ile bir araya geldikleri, ancak yapılan müzakereler sonucunda bir anlaşmaya varamadıkları, sonrasında ise arabulucu Av. … tarafından tarafların anlaşmaya varamadıkları da belirtilerek 29/03/2019 tarihinde arabuluculuk anlaşmama son tutanağının tanzim edilerek imzalandığı, daha sonra davalı şirket vekili Av. … tarafından 01/04/2019 tarihinde son tutanağın imzalandığı, davacı vekili tarafından ise 05/04/2019 tarihi itibariyle son tutanağını imzalanmadığı, bu durumun arabulucu Av. … tarafından tutanak altına şerh düşülmek suretiyle imza altına alınarak tespit edildiği görülmüştür. Sonuç olarak; huzurda görülen ticari nitelikteki itirazın iptali davasının açılması öncesinde zorunlu arabuluculuğa başvurunun dava şartı olması, taraf vekillerinin telekonferans yöntemi ile dahi olsa arabuluculuk görüşmelerine katılmış olması, anlaşamama tutanağının görüşmeleri yürüten arabulucu tarafından yukarıda belirtilen yönetmelikteki usule uygun olarak düzünlenmiş bulunması, tarafların anlaşamaması ile sonuçlanan arabuluculuk görüşmelerinden sonra düzenlenen mevcut son tutanakta salt davacı vekilinin imzasının yer almamasının arabuluculuk dava şartının dava öncesinde yerine getirilmediği anlamına gelmemesi karşısında davalı şirket vekilinin bu yöndeki itirazları mahkememizce yerinde görülmemiş ve davanın esasına girilmiştir.Mahkememizce taraflarca celbi istenen deliller toplanmış, İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası celp edilip dosya içerisine alınmıştır. Mahkememizce İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı icra takip dosyasının incelenmesinde; davacı şirket tarafından davalı şirket hakkında 61.148,16-TL. asıl alacak, 1.741,60-TL. işlemiş faiz olmak üzere toplam 62.889,76-TL.’nin tahsili için ilamsız takip başlatıldığı, örnek 7 nolu ödeme emrinin davalı şirkete 22/02/2019 tarihinde tebliğ edildiği, davalı/borçlu şirket vekili tarafından yasal süresi içerisinde 27/02/2019 tarihli dilekçe ile borcun 38.087,40-TL.’lik kısmına itiraz edildiği, itiraz edilen kısım yönünden takibin durduğu, sonrasında ise alacaklı vekili tarafından 18/04/2019 tarihinde ve 1 (bir) yıllık hak düşürücü süre içerisinde davalı şirket aleyhine huzurdaki itirazın iptali davasının açıldığı görülmüştür. Yasal dayanağını 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67. maddesinden alan itirazın iptali davası ile alacaklı; icra takibine karşı borçlunun yaptığı kısmi itirazın iptali ile İİK.’nun 66. maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçlamaktadır. Takip hukukundan doğan bu davada tespit edilecek husus; borçlunun icra takibine yapmış olduğu kısmi itirazında haklı olup olmadığının belirlenmesidir. İtirazın iptali davaları icra takibine ve takip talebine sıkı sıkıya bağlı davalardan olup; davanın, başlatılan takibin ve vaki itirazın niteliği gereğince takipte talep edilen alacağın varlığı ile miktarını kanıtlama yükümlülüğü davacı tarafa aittir.Taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümü özel ve teknik bilgiyi gerektirdiğinden, mahkememizce 18/09/2020 tarihinde verilen ara karar ile iddia, savunma, toplanan deliller ve tarafların ilişki dönemine ait ticari defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak rapor alınmasına karar verilmiştir.İnceleme günü ve saatini içeren ara karar davalı şirket vekiline e-tebligat ile 26/09/2020 tarihinde usulüne uygun olarak tebliğ edilmiştir. Davalı tarafa gönderilen ve detaylı ihtarat içeren tebligat zarfında özetle; “inceleme gün ve saatine kadar davaya konu tüm dayanak delillerini ve varsa ticari defterlerini vs. tüm belgelerini inceleme gününe kadar dosyaya sunmak üzere kendilerine kesin mehil verildiği, verilen mehil kesin olduğundan bu yönde bir daha mehil verilmeyeceği ve ticari defter ve kayıtlara dayanmaktan vazgeçmiş sayılacağı…” hususları açık ve net bir şekilde ihtar edilmiştir. Sonuç olarak davalı şirket, inceleme günü ve saatinden haberdar olmasına karşın, inceleme gün ve saatinde mahkememiz kalemine gelmediği gibi, ticari defterlerini de mahkememize incelenmek üzere sunmamıştır. Davalı taraf ayrıca ticari defterlerinin yerinde incelenmesini de mahkememizden talep etmemiştir. Dolayısıyla, davalı taraf ticari defterlerin ibrazı için kendisine yapılan uyarıya rağmen ticari defter ve belgelerini ibraz etmediğinden, sadece davacı tarafın ticari defter ve kayıtları ile dosyaya getirtilen ve sunulan belgeler üzeride inceleme yapılmak için dosya SMMM bilirkişisi …’ye tevdi edilmiştir.SMMM bilirkişisi tarafından düzenlenen 20/11/2020 tarihli raporda özetle; davacı şirketin ibraz ettiği 2018 ve 2019 yılı ticari defterlerinin kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş olduğu, açılış ve kapanış tasdiklerinin yaptırıldığı, defter kayıtlarının birbirini doğruladığı, davacının ibraz edilen ticari defterlerinin kendi lehine delil vasfını taşıdığı, davalı tarafın ise ticari defter ve belgelerini inceleme gününde ve sonrasında ibraz etmediği, davalı tarafın cevap dilekçesinde ileri sürdüğü temel savunmanın dava ve takip konusu yapılan faturalar üzerinde son ödeme tarihlerinin açıkça belirtilmiş olması karşısında davacı şirketin faturalardaki son ödeme tarihine kadar müvekkili davalı şirkete süre tanıdığı, böylece her bir faturanın ödemesinin vadeye bağlandığı, icra dosyasında yer alan ve itiraz ettikleri faturaların takip tarihi itibariyle vadesi gelmediğinden yani muaccel hale gelmediğinden dolayı ödenmediğine yönelik olduğu, ancak faturada vade tarihi yazılmış olmasının bir faturanın tanzim edilmesinin esaslı unsuru olmadığı, normal şartlarda faturaya yazılı vade tarihinin taraf arasında geçerli olabilmesi için daha fatura tanzim edilmeden önce taraflar arasında düzenlenmiş ve her iki tarafın da kabulünde olan sözleşme, taahhütname vb. geçerli bir belge ile kabul edilmesinin gerektiği, dosyaya taraflarca ödemenin hangi gün yapılacağına dair herhangi bir belgenin ibraz edilmediği, davalı şirketin davacı şirket tarafından adına keşide edilen ve dava (takip) konusu yapılan faturaları kabul ettiği ancak bu faturaların vadeleri olduğunu ve vadesinde ödenmesi gerektiğini iddia ettiği, diğer taraftan davacı tarafın davalı taraftan icra takibinde 61.148,16-TL. asıl alacak, 1.741,60-TL. işlemiş faiz olmak üzere toplam 62.889,76-TL. alacak için takip başlattığı, böylece takipte davacının davalıdan 1.741,60-TL. işlemiş faiz talep ettiği, takip öncesine yönelik temerrüt faizi talep edilebilmesi için alacağın muaccel olmasının tek başına yeterli olmadığı, davalının ayrıca usulüne uygun olarak temerrüde düşürülmesinin de gerektiği, dava dosyasında yapılan tespite göre davacı şirket tarafından davalı şirkete takip öncesinde yöntemine uygun bir ihtarname gönderilmediği, bir başka ifade ile davacının davalıyı takip tarihinden önce temerrüde düşürmediği, dolayısıyla temerrüt şartlarının oluşmadığı, bu durumda davacının esas alacağının 61.148,16-TL. olduğunun kabul edilmesi gerektiği, takipten sonra davalı tarafça icra dosyasına 29.260,21-TL. tutarında ödeme yapılmış olduğu, bu tutardan davacı tarafa ait olan kısmın (fer’iler çıktıktan sonra) 27.635,68-TL. olduğu, davacının davalıdan olan alacağının 61.148,16-TL. – 27.635,68-TL.= 33.512,48-TL. olarak hesaplandığı, sonuç olarak davacı şirketin davalıdan takip tarihi itibariyle 33.512,48-TL. alacağı olduğunun değerlendirildiği belirtilerek görüş ve kanaat bildirilmiştir.Bilirkişi raporu taraf vekillerine 01/12/2020 tarihinde e- tebligat ile usulüne uygun olarak tebliğ edilmiş, davalı ve davacı tarafça rapora karşı herhangi bir beyan ve itirazda bulunulmamıştır.HMK.’nun 281/1 maddesine göre; “Taraflar, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilirler.” HMK.’nun 281. maddesinin gerekçesinde ise maddede rapora itiraz için taraflara tanınmış bulunan 2 haftalık sürenin kesin süre olduğu ve hak düşürücü bir nitelik taşıdığı ifade edilmektedir. Dolayısıyla, taraflar bu süre içerisinde bilirkişi raporuna karşı itirazlarını dile getirmezlerse bilirkişi raporu itiraz etmeyen taraf yönünden kesinleşir, yani itiraz etmeyen taraf artık rapora itiraz olanağını tümüyle kaybeder. Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarında da bilirkişi raporuna yasal süresi içinde itiraz edilmemesi halinde diğer taraf yönünden usulü müktesep hakkın doğacağı belirtilmektedir. Dosyada alınan bilirkişi raporunun toplanan delillere, tüm dosya kapsamına ve somut olayın oluşuna uygun olduğu anlaşılmış; yargısal denetime ve hüküm kurmaya elverişli nitelikte bulunduğu saptanarak rapor mahkememizce de benimsenmiştir.Tüm dosya kapsamı, tarafların karşılıklı iddia ve savunmaları, incelenen icra takip dosyası, dosyada alınan ve mahkememizce de benimsenen bilirkişi raporu ile toplanıp değerlendirilen delillere göre; davacı şirketin taraflar arasında mal alım-satımından kaynaklanan ticari ilişkiye uygun olarak davalı şirket adına faturalar düzenlediği, dava ve takip konusu faturaların davalı şirketin de kabulünde olduğu, ancak davalı şirketin fatura tutarlarını takip tarihi itibariyle henüz vadelerinin gelmediğini iddia ederek davacıya ödemediği, davalı tarafça bu konuda taraflar arasında düzenlenen ve her iki tarafın da kabulünde olan herhangi bir sözleşme, taahhütname vb. bir belgenin dosyaya sunulmadığı, dolayısıyla davalının bu yöndeki iddiasını ispat edemediği, dava ve takip konusu faturaların davacı şirketin usulüne uygun ticari defterlerinde kayıtlı olduğu, taraflar arasındaki ticari ilişkinin varlığı ile davacı şirketin davalı şirkete keşide ettiği faturalara konu malların davalı şirkete teslimi konusunda taraflar arasında herhangi bir ihtilafın bulunmadığı, davacı tarafça dosyaya sunulan ticari defter, kayıt ve belgelere göre düzenlenerek hükme esas alınmasında sakınca görülmeyen ve mahkememizce de benimsenen bilirkişi raporunda tespit edilen miktara göre taraflar arasındaki ticari ilişkiden kaynaklı olarak davacı şirketin davalı şirketten takip tarihi itibariyle 33.512,48-TL. tutarında alacaklı olduğu, bu nedenle davalı şirketin 33.512,48-TL. alacak miktarına yönelik vaki itirazının haksız ve dayanaksız olduğu ve İİK.’nun 67. maddesi gereğince davalı şirketin bu miktar (33.512,48-TL.) yönünden itirazının iptalinin gerektiği, her iki taraf da tacir olduğundan ve fakat davacı tarafın icra takip dosyasında talep ettiği faiz oranı dikkate alınarak ve de taleple bağlı kalınarak asıl alacağa takip tarihinden itibaren yıllık %19,50 oranını geçmemek üzere avans faizi işletilmesinin uygun olacağı, ayrıca İİK.’nun 67/2 maddesinde düzenlenen icra inkar tazminatının amacı alacağın tahsilini geciktirmeye yönelik haksız itirazları önlemek olduğundan, takip konusu fatura alacağı da likit ve itiraz da kısmen haksız olduğundan, davacı lehine kabul edilen alacağın %20’si oranında hesaplanan icra inkar tazminatını kapsar şekilde, ancak reddedilen kısım yönünden ise yasal şartları oluşmadığından davacı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmeksizin davanın kısmen kabulüne, fazlaya ilişkin istemin ise reddine ilişkin olarak aşağıdaki şekilde karar vermek gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır. ” gerekçeleri ile; ” 1-Davanın kısmen kabulü ile; İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasında davalı şirketin 33.512,48-TL. asıl alacağa yönelik itirazın iptaline, asıl alacağa takip tarihinden itibaren değişen oranlarda işleyecek (yıllık %19,50 oranını geçmemek üzere) avans faizi uygulanmak suretiyle takibin diğer kayıt ve şartlarda aynen devamına, davacının fazlaya ilişkin istemin ise reddine, 2-İtirazın iptaline karar verilen miktar üzerinden % 20 oranında hesaplanan 6.702,49-TL. icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 3-Şartları oluşmadığından davalı tarafın kötü niyet tazminatına yönelik isteminin reddine, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Usule ilişkin olarak; Geçerli bir arabuluculuk tutanağı mevcut olmadığını, 01.01.2019 tarihi itibariyle ticari uyuşmazlıklar bakımından da; dava şartı olarak arabuluculuğun getirilmiş olduğunu, bu düzenlemeye ilişkin kanun maddesinin Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesine eklenmiş olduğunu, ‘’MADDE 5/A- Bu Kanunun 4’üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır….” Bu düzenlemeye göre; arabulucuya başvurmadan dava açılması durumunda davanın usulden reddedileceğini, Arabuluculuk faaliyeti sonunda tarafların anlaştıkları, anlaşamadıkları veya arabuluculuk faaliyetinin nasıl sonuçlandığı hususlarının bir tutanak ile belgelendirildiğini, arabulucu tarafından düzenlenecek bu belgenin, arabulucu, taraflar, kanuni temsilcileri veya avukatlarınca imzalanacak olduğunu, belge taraflar, kanuni temsilcileri veya avukatlarınca imzalanmazsa, sebebi belirtilmek suretiyle sadece arabulucu tarafından imzalanacağını (HUAK m. 17/2), böylece arabuluculuk faaliyetinin sona erip ermediği veya ne zaman sona erdiği konusunda bir tereddüt doğmayacağını, Her ne kadar ilk oturum tutanağı taraflarca imza altına alınmış olsa da, arabuluculuk anlaşmama tutanağının; davalı olarak kendileri tarafından ve Arabulucu Av. … tarafından imzalanmasına karşın, davacı şirket vekili Av. … tarafından imzalanmamış olduğunu, davacı tarafın arabuluculuk anlaşmama tutanağını imzalamaktan imtina etmiş olduğunu, bu hususun ekte mahkemenin bilgisine sundukları arabuluculuk tutanağı ile de görülebileceğini (EK-1) Nitekim; taraflar ve avukatları ile arabulucunun birlikte imzaladıkları anlaşma belgesinin, icra edilebilirlik şerhi aranmaksızın ilam niteliğinde belge sayılması hükmü karşısında imzanın öneminin açık ve net bir şekilde vurgulanmış olduğunu (HUAK mad. 18.), zira anılan kanun maddesinde arabuluculuk tutanağının ilam niteliğinde belge sayılmasının koşulunun, anlaşma belgesinin taraflar ve avukatları ile arabulucunun birlikte imzalamaları koşuluna bağlanmış oldğunu, Ancak tüm bunlara rağmen ilk derece Mahkemesinin yine de davanın esasına girdiğini ve aleyhlerine de yargılama giderlerine haksız ve hukuka aykırı olarak hükmetmiş olduğunu, arabuluculuk belgesi üzerinde imzası olmayan davacı tarafın dava şartı yokluğundan davasının reddine bu mümkün değil ise en azından davacı lehine yargılama giderlerine hükmedilmemesine karar verilmesi gerekmekte olup, bu husustaki istinaf taleplerinin kabulünü talep ettiklerini, Esasa ilişkin olarak; İlk derece mahkemesinin gerekçeli kararında; “ancak davalı şirketin fatura tutarlarını takip tarihi itibariyle henüz vadelerinin gelmediğini iddia ederek davacıya ödemediği, davalı tarafça bu konuda taraflar arasında düzenlenen ve her iki tarafın da kabulünde olan herhangi bir sözleşme, taahhütname vb. bir belgenin dosyaya sunulmadığı, dolayısıyla davalının bu yöndeki iddiasını ispat edemediği,” şeklinde kanaate vararak buna dayalı olarak hüküm kurmuş olduğunu, bu kanaatinin eksik araştırma neticesinde verilmiş olup haksız ve hukuka aykırı bir karar olduğunu, Vadesi gelmeyen /muaccel olmamış, davacının kendi düzenlendiği faturaların üzerinde açıkça vade belirlenmiş olduğunu, vadesinden önce icra takibine konu edilen alacakların haksız olduğunu, Davacı tarafın, İstanbul … İcra Dairesi … E. sayılı dosyası üzerinden başlattığı icra takibinde 15 adet faturayı dayanak göstermiş olduğunu, İcra takibinde belirtilen, işbu 15 adet faturaların detaylı incelenmesiyle de görüleceği üzere her bir faturanın üzerinde ‘Düzenlenme Tarihi’ ve ‘SON ÖDEME TARİHİ’ bulunmakta olduğunu, bu hususta davacı … A.Ş. tarafından düzenlenen faturalardaki taraf iradelerinin açık ve net olduğunu, zira davacı tarafın, kendi düzenlediği faturalar üzerinde son ödeme tarihini belirtmiş olup, belirtilen son ödeme tarihine kadar davalı müvekkil şirkete süre tanıma hususunda açık rıza göstermiş olduğunu, bir başka deyişle her bir faturanın ödenmesini vadeye bağlamış olduğunu, buna karşın iyi niyet ve dürüstlük kuralları çerçevesinde, doğal olarak aleyhine icra takibi yapılmayacağını düşünen davalı müvekkil şirketin mağdur edildiğini, zor durumda bırakıldığını, zira tüm ödemelerinin planlamasını haftalar öncesinden, faturalar üzerinde belirtilen tarihe kadar davacı tarafından aleyhinde herhangi bir icra takibi yapılmayacağı hususundaki inançla ve taahhüte güvenerek yapmış olduğunu, Dava konusu icra dosyasında ödemesi talep edilen 15 adet faturanın (EK-5); vadesi gelen – muaccel olan ilk 6 tanesinin icra dosyasına zaten ödenmiş olduğunu, bu kapsamda; 10.12.2018 düzenleme tarihli … Seri No.lu 10.883,75 TL tutarındaki fatura, 11.12.2018 düzenleme tarihli … Seri No.lu 1.209,50 TL tutarındaki fatura, 11.12.2018 düzenleme tarihli … Seri No.lu 2.976,76 TL tutarındaki fatura,13.12.2018 düzenleme tarihli … Seri No.lu 4.553,43 TL tutarındaki fatura,12.12.2018 düzenleme tarihli … Seri No.lu 2.700,45 TL tutarındaki fatura ve 27.12.2018 düzenleme tarihli … Seri No.lu 590,00 TL tutarındaki faturanın icra dosyasına ödenmiş olduğunu, Ancak aşağıda belirtilen ve icra dosyasında da yer alan faturaların, muaccel hale gelmediği/ vadesi gelmediği için ödenmemiş olduğunu, zira icra takibinin 19.02.2019 tarihinde başlatılmış olduğunu, 02.01.2019 düzenleme tarihli 03.03.2019 Son Ödeme Tarihli … Seri No.lu 1.362,78 TL tutarındaki fatura, 02.01.2019 düzenleme tarihli 03.03.2019 Son Ödeme Tarihli … Seri No.lu 13.785,11 TL tutarındaki fatura, 02.01.2019 düzenleme tarihli 03.03.2019 Son Ödeme Tarihli … Seri No.lu 2.138,47 TL tutarındaki fatura, 02.01.2019 düzenleme tarihli 03.03.2019 Son Ödeme Tarihli … Seri No.lu 7.678,24 TL tutarındaki fatura, 02.01.2019 düzenleme tarihli 03.03.2019 Son Ödeme Tarihli … Seri No.lu 897,11 TL tutarındaki fatura, 02.01.2019 düzenleme tarihli 03.03.2019 Son Ödeme Tarihli … Seri No.lu 731,36 TL tutarındaki fatura, 04.01.2019 düzenleme tarihli 05.03.2019 Son Ödeme Tarihli … Seri No.lu 4.651,27 TL tutarındaki fatura, 08.01.2019 düzenleme tarihli 09.03.2019 Son Ödeme Tarihli … Seri No.lu 1.807,10 TL tutarındaki fatura, 16.01.2019 düzenleme tarihli 17.03.2019 Son Ödeme Tarihli … Seri No.lu 5.382,83 TL tutarındaki fatura, Borçlu temerrüdünde, muaccel olan bir borcun, ihtarın yapılmış veya belirli vadenin dolmuş olmasına rağmen borçlu tarafından ifa edilmemesi halinin söz konusu olduğunu, borçlunun belirli vadede veya ihtara rağmen edimini ifa etmemesinin, borç ilişkisinden doğan yükümlülük ve ödevlere aykırılık teşkil edeceğini, bu nedenle borçlunun temerrüdünün, borç muaccel olmadan gerçekleşmeyeceğini, borcun muaccel olmasından amacın ise ödeme zamanının, vadesinin gelmesi olduğunu, ancak mahkemenin dikkatine sunulan faturalardan da görüleceği üzere borcun vadesinin gelmemesi dolayısıyla borcun muaccel hale gelmemiş olduğunu, Türk Hukukunda borçların ifa edilmesi ve temerrüde ilişkin temel düzenlemelerin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda yer alacağını, bununla birlikte 6102 sayılı TTK m. 1530’da da para borçlarının ifa süresi ve temerrüdün şartlarının oluşması bakımından özel düzenlemeler yapılmış olduğunu, bu kapsamda mal ve hizmet tedarikinde para borçlusunun hangi anda temerrüde düşmüş sayılacağı ve bu kapsamda alacaklının faize hak kazandığı anın, tarafların sözleşmede ödeme günü veya süresi kararlaştırılmış olup olmamasına göre farklılık göstereceğini, Bu bağlamda, TBK m. 117 uyarınca, sözleşmede belirli bir vadenin öngörülmediği her durumda, borçlunun temerrüde düşebilmesi için alacaklı tarafından temerrüde düşürülmesi gerektiğini, oysa TTK m. 1530’un, sözleşmede ödeme günü veya süresi kararlaştırılan tüm durumlarda, alacaklının ihtarına gerek kalmaksızın borçlu temerrüde düşmesini öngördüğünü, Taraflar arasında ödeme süresinin açık olarak kararlaştırıldığı durumlarda, kanun koyucunun ödeme süresi bakımından azami bir sınır öngördüğünü, TTK m.1530/5 uyarınca ödeme süresinin, faturanın veya eş değer ödeme talebinin veya mal veya hizmetin alındığı veya mal veya hizmetin gözden geçirme ve kabul usulünün tamamlandığı tarihten itibaren en fazla altmış gün olarak kararlaştırılabileceğini, ancak ilgili düzenlemede altmış günlük azami süreye bir istisna getirileceğini, buna göre tarafların açıkça anlaşması ve alacaklı aleyhine ağır haksız bir durum oluşmaması koşulu ile tarafların ödeme süresi olarak altmış günden daha uzun bir süre öngörebileceklerini, Aşağıdaki Yargıtay Kararlarının da bu yönde olup, icra takibine konu faturalarda belirli vade tayin edilmiş olması ile bu vadelerin takip tarihinden önce dolup dolmamasına göre haklılıklarını gösterir kararların; – Yargıtay 23. Hukuk Dairesi 2016/2860 E. 2016/2783 K. 02.05.2016 Tarih; ”Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle icra takibine konu faturalarda belirli vade tayin edilmiş olmasına ve bu vadelerin takip tarihinden önce dolmuş bulunmasına, 6102 sayılı TTK’nın 1530/2. maddesinde yazılı şekilde dosya kapsamında sözleşmede öngörülmüş olan bir tarih veya ödeme süresi tayin edilmemiş ise de, faturalarla davalının temerrüde düşürülmüş bulunmasına göre…” – Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 2017/3266 E. 2018/4228 K. 18.09.2018 Tarih; ”Dava, taraflar arasında mal alım sözleşmesinden kaynaklanan bakiye alacağın tahsiline yönelik icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir. TTK’nın 1530.maddesi mal tedarik sözleşmesine ilişkin olup olayda uygulama yeri bulunmamaktadır. İcra takip tarihinden önceki dönem için temerrüt faizine hükmedilmesi TBK’nın 117.maddesi koşullarına bağlı olup icra takip tarihinden önce davalıya temerrüt ihtarı gönderilmesi gerekir. Taraflar arasında da sözleşme ile ödeme günü kararlaştırılmadığı için davacı alacaklı icra takip tarihinden önceki dönem için temerrüt faizi talebinde bulunamaz. Mahkemece bu husus göz önüne alınarak bilirkişiden alınacak ek rapor ile karar verilmesi gerekmekte olup yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.” şeklinde olduğunu beyanla; Açıklanan nedenlerle, – Basiretli bir tacir gibi davranma ilkesi gereğince davacının kendisinin düzenlediği faturalar üzerinde açıkça vade tarihi belirtilmiş olmasına rağmen, ilk derece mahkemesinin “… Davalı şirketin fatura tutarlarını takip tarihi itibariyle henüz vadelerinin gelmediğini iddia ederek davacıya ödemediği, davalı tarafça bu konuda taraflar arasında düzenlenen ve her iki tarafın da kabulünde olan herhangi bir sözleşme, taahhütname vb. bir belgenin dosyaya sunulmadığı” kanaati açıkça hatalı olduğundan, itirazın iptaline karar verilerek davanın kısmen kabulü ve aleyhlerine % 20 oranında kötü niyet tazminatına karar verilmesinin haksız ve hukuka aykırı olup, bu yönden yapılan istinaf taleplerinin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, – Basiretli bir tacir gibi davranma ilkesi gereğine aykırı olarak takibinde haksız ve kötü niyetli olan davacı hakkında takip konusu alacağın % 20’sinden az olmamak üzere tazminata mahkum edilmesine, – Basiretli bir tacir gibi davranma ilkesi gereğine aykırı davranmak suretiyle arabulucuk tutanaklarını imzalamayan davacının davasının usulden reddine bu mümkün değil ise lehine yargılama giderlerine hükmedilmemesine, – Yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin davacı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava; dava ve takip dayanağı faturalara konu ürünlerin davacı tarafından davalıya teslim edilmesine rağmen davalı tarafından bakiye fatura bedellerinin ödenmediği iddiası ile alacağın tahsili için başlatılan icra takibine itirazın iptali talebine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı vekili, dava ve takip dayanağı faturalara konu ürünlerin davacı tarafından davalıya teslim edilmesine rağmen davalı tarafından bakiye fatura bedellerinin ödenmediğini, icra takibi sonrasında davalının 24.802,36 TL ödeme yaptığını ve bakiye kısma haksız itiraz ettiğini, haksız itirazın iptaline karar verilmesini ve davacı lehine icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir. Davalı vekili, usulüne uygun arabuluculuk son tutanağının bulunmadığını, dava ve takip dayanağı faturalara konu alacağın bir kısmının takip tarihi itibariyle vadesinin gelmediğini, vadesi gelen borcun davacıya ödendiğini, vadesi gelmeyen alacak için icra takibi yapılamayacağını, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili tarafından arabuluculuk son tutanağının davacı vekili tarafından imzalanmaması sebebiyle usulüne uygun olmadığını ve arabuluculuk dava şartının yerine getirilmemesi sebebiyle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. 28/03/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanunun 31. maddesi ile değişik TTK’nın 5/A maddesine göre; Bu kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar para olan alacak, tazminat, itirazın iptali, menfi tespit ve istirdat davalarında, dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır. Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 17. maddesine ve Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği’nin 20/2 maddesine göre; Arabuluculuk faaliyeti sonunda tarafların anlaştıkları, anlaşamadıkları veya arabuluculuk faaliyetinin nasıl sonuçlandığı bir tutanak ile belgelendirilir. Arabulucu tarafından düzenlenecek bu belge, arabulucu, taraflar, kanuni temsilcileri veya avukatlarınca imzalanır. Belge taraflar, kanuni temsilcileri veya avukatlarınca imzalanmazsa, sebebi belirtilmek suretiyle sadece arabulucu tarafından imzalanır. Bu hükümler dikkate alındığında somut uyuşmazlıkta davacı vekili tarafından dava açılmadan önce arabuluculuk dava şartı yoluna başvurulmuş ve arabuluculuk süreci sonrasında tarafların anlaşamadığına dair son tutanak tutulmuştur. Davacı vekili görüşmelere telekonferans yolu ile katılmış ve davacı vekili tarafından son tutanak imzalanmamış ve bu durum arabulucu tarafından son tutanakta belirtilmiştir. Davacı vekili tarafından arabuluculuk son tutanağının imzalanmaması arabuluculuk yoluna başvurulmadığı veya arabuluculuk sürecinin usul ve yasaya aykırı olduğunu göstermemektedir. Davacı vekili tarafından dava açılmadan önce arabuluculuk dava şartı yoluna başvurulduğundan ve arabuluculuk süreci sonrasında tarafların anlaşamadığına dair kanun ve yönetmeliğe uygun olarak son tutanak tutulduğundan davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Somut uyuşmazlıkta; taraflar arasında dava ve takip dayanağı faturalara konu ürünlerin davacı tarafından davalıya satılıp teslim edildiğine, davalı tarafından icra takibinden sonra 24.802,36 TL kısmi ödeme yapıldığına ve fatura bedellerine ilişkin bir ihtilaf bulunmamaktadır. Taraflar arasındaki ihtilaf davacı tarafından vadesi gelmeyen ve muaccel olmayan faturalara konu alacağa ilişkin icra takibi başlatıp başlatmadığına ilişkindir. Davacı tarafından davalıya düzenlenen ve dava ve takip dayanağı olan faturalar incelendiğinde faturalar üzerinde tek taraflı olarak son ödeme tarihi belirtilmiştir. Davalı tarafından da söz konusu ödeme tarihleri kabul edilmiş ve faturalara itiraz edilmemiştir. Davalı tarafından icra takip tarihi itibariyle muaccel olan fatura bedelleri itiraz edilmeksizin icra dosyasına ödenmiştir. Davacı davalı aleyhine 19/02/2019 tarihinde icra takibi başlatmıştır. İcra takip tarihi itibariyle davalı tarafından itiraz edilen takibe konu dokuz adet faturaların üzerinde belirtilen vade tarihleri henüz gelmemiş ve bu kısım için alacak muaccel olmamıştır. TBK’nın 207/2. Maddesine göre; sözleşme ile aksi kararlaştırılmadıkça veya aksine bir adet bulunmadıkça, satıcı ve alıcı borçlarını aynı anda ifa etmekle yükümlüdürler. Satım sözleşmesi ani edimli sözleşme olup, alıcı ve satıcının borçlarını aynı anda ifa etmesi esastır. Ancak, bu düzenlemenin aksi taraflarca kararlaştırılabilir. Taraflar arasındaki ilişkide davacı tacir tarafından düzenlenen faturalara vade konulduğu, davalının da söz konusu vadeyi kabul ettiği anlaşılmaktadır. Vade konulmak suretiyle alıcının belirlenen vadede ödeme yapması satıcı tarafından kabul edildiğinden, artık satıcı,kararlaştırılan bu vadeden önce satım bedelini talep edemez. Bu durumda, basiretli bir tacir gibi davranmakla yükümlü olan davacının kendisi tarafından düzenlenen fatura içeriklerine ve davalının kabulüne göre taraflar arasında vadeli satım bulunduğundan ve davacı tarafından henüz muaccel olmayan fatura bedelleri içinde icra takibi yapıldığından davalı tarafından muaccel olmayan bakiye bedel için icra takibine itiraz edilmesinin haklı olmasına, itirazın iptali davasında takip tarihindeki duruma göre davanın sonuçlandırılacağına, icra takip tarihinden dava tarihine kadar takip tarihinde muaccel olmayan faturaların vadesinin gelmiş olmasının sonuca etkisinin bulunmamasına göre Mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken davanın kısmen kabulüne karar verilmesi isabetli olmamıştır. Bu sebeple davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmüştür. Açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-b2 maddesi uyarınca kaldırılarak, yeniden yargılama yapılması gerekmediğinden, Dairemizce yeniden hüküm kurulmak suretiyle; davanın reddine, davacının kötü niyeti ispat edilemediğinden ve kötü niyet tazminatı şartları oluşmadığından davalı vekilinin kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1- Davalının istinaf başvurusunun KISMEN KABULÜ ile; İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 03/02/2021 tarih ve 2019/215 Esas – 2021/70 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, Dairemizce yeniden hüküm kurulmak suretiyle; Davanın REDDİNE, Davacının kötü niyeti ispat edilemediğinden ve kötü niyet tazminatı şartları oluşmadığından davalı vekilinin kötü niyet tazminatı talebinin reddine, İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN: 2-Dairemiz karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85TL maktu karar harcının, davacı tarafından peşin olarak yatırılan 620,69-TL harçtan mahsubu ile bakiye 350,84‬ TL harcın talep halinde davacıya iadesine, 3-Davacı tarafından sarf edilen yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına, 4-İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama sırasında davalı tarafından yargılama gideri sarf edilmediği anlaşılmakla; bu hususta karar verilmesine yer olmadığına, 5-Davalı yargılama sırasında kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden, dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre red edilen miktar ve tarifenin 13/1 maddesi dikkate alınarak takdir edilen 17.900,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine, 6-Arabuluculuk ücreti olan 1.320,00 TL nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 7-Artan gider avansı bulunması halinde yatıran tarafa iadesine, İSTİNAF YÖNÜNDEN: 8-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davalı tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 9-Davalı tarafından yatırılan istinaf karar harcının talep halinde davalıya iadesine, 10-Davalı tarafından istinaf aşamasında sarf edilen 162,10-TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ve dosyanın istinafa gidiş dönüş gideri 31,50 TL olmak üzere; toplam 193,6TL yargılama giderinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine, 11-Artan gider avansı bulunması halinde yatıran tarafa iadesine, 12-Kararın ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 23/11/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.