Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/1056 E. 2021/981 K. 24.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1056 Esas
KARAR NO: 2021/981 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 16/02/2021
NUMARASI: 2020/764 Esas 2021/170 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 24/06/2021
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile,1.10.2013 tarihinde müvekkili ile davalı arasında 01.10.2012 tarihinden itibaren yürürlüğe girmek üzere Belirsiz Süreli Hizmet Sözlemesi imzalanmış olduğunu, davalının işbu sözleşme ile müvekkili şirkette 01.10.2012-30.07.2020 tarihleri arasında çalışmış olduğunu, davalının müvekkili nezdindeki son brüt maaşının 3.165,00 TL olduğunu, davalı işçinin serviste çalışmak üzere işe alınmış olduğunu, müvekkilinin davalıyı ustalık çıraklık ilişkisi çerçevesinde sıfırdan yetiştirmiş olduğunu, müvekkilinin aktarmış olduğu bilgi, tecrübe neticesinde davalının kalifiye bir eleman olduğunu, davalının 30.07.2020 tarihli istifa dilekçesinde, çalıştığı sürenin bütünü nedeniyle iş yerinden herhangi bir hak ve alacağının kalmadığını, ücretini ve sosyal haklarının tamamını eksiksiz olarak aldığını beyan ederek müvekkilini ibraz etmiş olduğunu, işçinin istifasını vermesi akabinde işyerine uğramamış olduğunu, rakip bir firmada çalışmaya başlamış olduğunu, davalının istifa eder etmez rakip firmada çalışmaya başlamış olduğunu ve işveren müvekkilinin ticari ve mesleki sırlarını ifşa etmiş olduğunu, davalının rakip firmada çalışabilmek için müvekkilinin iş yerinden istifa etmiş olduğunu, davalının ihbar süresini beklemeksizin rakip firmada çalışmaya başlamış olduğunu, davalının sır saklama ve gizlilik taahhüdüne de aykırı davranış sergilemiş olduğunu beyanla; davanın kabulü ile, 11.10.2013 tarihli Belirsiz Süreli Hizmet Sözleşmesinin Rekabet yasağı ve 3.kişiler lehine iş yapmama taahhüdüne aykırı davranışları nedeniyle son aldığı brüt ücretin 6 katı oranında cezai şart bedeli olan 18.990,00 TL’nin temerrüt tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, 11.10.2013 tarihli Belirsiz Süreli Hizmet Sözlemesi’nin Sır Saklama ve Gizlilik Taahhütlerine aykırı davranışları nedeniyle son aldığı brüt ücretin 6 katı oranında cezai şart bedeli olan 18.990,00 TL’nin temerrüt tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, 11.10.2013 tarihli Belirsiz Süreli Hizmet Sözleşmesi’nin Sadakat Borcu ve Özenle Çalışma Yükümlülüğü’ne aykırı davranışları son aldığı brüt ücretin 6 katı oranında cezai şart bedeli olan 18.990,00 TL’nin temerrüt tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, 10.000,00 TL manevi ve itibar tazminatının işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davanın görevli mahkemede açılmamış olduğunu ve görevli mahkemenin Bakırköy İş Mahkemeleri olduğunu bu nedenle görev itirazları bulunduğunu, müvekkilinin rakip firmada çalıştığı ile gizlilik sözleşmesine aykırı davrandığı iddialarının dayanaktan yoksun olduğunu, davalının nihai amacının aleyhlerine açmış oldukları iş davasını sürüncemede bırakmak olduğunu, davacının müvekkilini yetiştirdiği, eğitim verdiği söylemlerinin gerçeği yansıtmadığını, davacının iddia ettiği zararı ve sır saklama yükümlülüğüne aykırı davrandığını ispatlar delili ve belgeyi ibraz edemediğinden bu iddialarının da soyut ve dayanaktan yoksun olduğunu, sözleşme altındaki imza müvekkiline ait olsa dahi sözleşmenin geçerliliğinin de sorgulanması gerektiğini, zira işçiye tek taraflı borç yükleyen genel, soyut ve belirli bir mülki birim ile sınırlandırılmayan bu tarz sözleşmelerin geçerli olmadığının yerleşik Yargıtay kararları ile sübut olduğunu beyanla; davacının davasının reddi ile vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin davacıya tahmiline karar verilmesi talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 16/02/2021 tarih ve 2020/764 Esas – 2021/170 Karar sayılı kararında; “….Eldeki davanın 7036 sayılı yasanın yürürlüğe girmesinden sonra 22/10/2020 tarihinde açılmış olmasına ve 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 5/1-a maddesine göre davaya, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuki uyuşmazlığın İş Mahkemesinde görülüp, sonuçlandırılması gerektiği, davanın uyuşmazlığın Mahkememizin görevine girmediği, 25/10/2017 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğü giren 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanuna göre TBK’ nun hizmet sözleşmesine ilişkin 6. Bölüm düzenlenen hususlara ilişkin uyuşmazlıklardan kaynaklı davalara bakma görevinin İş Mahkemesine (İşM. m 5/1-a ) ait olduğu, mahkemenin görevli olmasının(HMK m.114/1-c) dava şartlarından olduğu, mahkemece, dava şartlarının mevcut olup olmadığının, davanın her aşamasında kendiliğinden(HMK m. 115/1) nazara alınacağı, tespit edilen dava şartı noksanlığının giderilmesinin mümkün olmadığı sonuç ve vicdani kanaatine(Ay. m.138) varılarak yargılama harç ve giderleri görevli mahkemede değerlendirilmek üzere Mahkememizin görevsizliğine karar vermek gerekmiş …”gerekçesi ile, Mahkemenin görevli olmaması nedeniyle, HMK’nın 114/.1.(c).b,115. maddeleri gereğince davanın dava şartı yokluğundan reddine, 01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı HMK’nın 20. maddesi gereğince taraflardan birinin görevsizlik kararı süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten, kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde mahkememize başvurarak dava dosyasının görevli Bakırköy İş Mahkemesine gönderilmesini talep etmelerinin gerektiğine, aksi taktirde mahkemece davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, Müvekkili şirket … A.Ş. tarafından davalı … aleyhine Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2020/764 E, 2021/170 K. sayılı dosyası üzerinden hizmet sözleşmesinden kaynaklanan iş sözleşmesinin bitimi sonrası işçinin rekabet yasağı, gizlilik ve ifşa etmeme yasaklarına aykırı eylemleri sebebiyle tazminat davası ikame edilmiş olup davanın 16.02.2021 tarihli celsesinde mahkemenin görevli olmaması iddiası ile dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verildiğini, Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından tesis edilen hükmün gerek ilgili kanunların amir hükümleri gerekse Yargıtay kararlarına aykırılık teşkil ettiğini, İlk derece mahkemesinin verdiği görevsizlik kararı Kanuna aykırılık teşkil ettiğini, dava konusu uyuşmazlık TTK’nda bizatihi ticari dava olarak düzenlendiğini, Yargıtay’ın güncel içtihatlarına bakıldığında da görevli mahkemenin İş Mahkemeleri değil Asliye Ticaret Mahkemeleri olduğunu, Yerel Mahkeme olan Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2020/764 E. ve 2021/170 K. sayılı kararının konusunu oluşturan dava, hizmet sözleşmesinden kaynaklanan iş sözleşmesinin bitimi sonrası işçinin rekabet yasağı, gizlilik ve ifşa etmeme yasaklarına aykırı eylemleri sebebiyle açılan tazminat davası olduğunu, davalı işçi 01.10.2012 tarihinde “servis yardımcı elemanı” olarak işe alınmış ve işyerinde kendisine aktarılan bilgi ve tecrübe doğrultusunda sıfırdan başlayarak kalifiye bir eleman haline geldiğini, 30.07.2020 tarihinde ise bizzat kendi el yazısıyla hazırladığı istifa dilekçesi ile çalıştığı sürenin tamamında iş yerinden herhangi bir hak ve alacağının kalmadığını, ücret ve sosyal haklarının tamamını eksiksiz olarak aldığını beyan ederek iş akdini açıkça tek taraflı olarak sona erdirdiğini, Akabinde müvekkiline rakip firma konumunda bulunan … A.Ş. adlı firmada işçi olarak çalışmaya başlamış ve bu sebeple de tarafımızca Yerel Mahkemede tazminat davası ikame edildiğini, fakat yerel mahkeme davanın henüz ilk duruşmasında işbu davayı görevsizlik nedeniyle dava şartı yokluğundan reddettiğini, 16.02.2021 tarihli gerekçeli kararında da; 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 5/1-a maddesine göre davaya, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuki uyuşmazlığın İş mahkemelerinde görülüp, sonuçlandırılması gerektiğinden bahisle mahkemenin görevli olmadığını ve davanın dava şartı yokluğundan reddedildiğini hüküm altına almıştır. İşbu karar gerek kanunun amir hükümleri gerekse Yargıtay kararları gereğince hukuka aykırı olduğunu, TBK MADDE 444: ‘’Fiil ehliyetine sahip olan işçi, işverene karşı, sözleşmenin sona ermesinden sonra herhangi bir biçimde onunla rekabet etmekten, özellikle kendi hesabına rakip bir işletme açmaktan, başka bir rakip işletmede çalışmaktan veya bunların dışında, rakip işletmeyle başka türden bir menfaat ilişkisine girişmekten kaçınmayı yazılı olarak üstlenebilir. ‘’ hükmü işçinin işverenle olan iş ilişkisi sonrası rekabet yasağını düzenlemekte olduğunu, TTK MADDE 4: ‘’Her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın;……c) 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580 inci maddelerinde,……öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılır. Ancak, herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendirmeyen havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalar bundan istisnadır.’’ hükmü ise işbu rekabet yasağı hallerinin açıkça ticari iş niteliğinde olduğunu düzenlediğini, Rekabet yasağı, aynı alanda iş yapan kimselerin birbirleri ile hukuka aykırı olarak yarışa girememesi, belirli kimselerin birbirleriyle rekabet etmelerinin yasaklanması anlamına gelmekte olduğunu, somut olayda da davalı 11.10.2013 tarihinde imzaladığı belirsiz süreli hizmet sözleşmesinin 8.c maddesinde; iş akdinin herhangi bir nedenle sona ermesinden sonra 2 yıl süreyle işverenin ve/veya bağlı kuruluşlarının faaliyet konusuyla doğrudan veya dolaylı rekabet teşkil edecek herhangi bir işle iştigal etmemeyi, başka bir rakip işletmede çalışmamayı; 8.d maddesi ile ise işveren ve iş yerine zarar verebilecek her çeşit davranıştan ve güvensizlik oluşturacak eylemlerden kaçınacağını kabul, beyan ve taahhüt etmiş olup işbu hüküm tek başına hizmet sözleşmesinin rekabet yasağını düzenlediğini ve işçinin de hizmet sözleşmesinin bitimi sonrası bu yasağa uygun davranmayı kabul ettiğini göstermekte olduğunu, işbu sözleşme yerel mahkeme dosyasında da mübrez olduğunu, İşçi ile işveren arasında imzalanan bu sözleşmede rekabet yasağının hüküm altına alınmış olduğu görülmekte olup bu sebeple ve yukarıda bahsi geçen TBK m. 444 ve TTK m. 4 gereğince somut uyuşmalığa konu davanın “ticari dava” niteliğine haiz dava olduğu ilgili kanun hükümleri gereğince açık olduğunu, Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarında da işbu uyuşmalığın mutlak ticari dava olarak nitelendirilerek Asliye Ticaret Mahkemelerinde çözüme kavuşturulması gerektiği belirtilmiş olduğundan Yerel Mahkemenin görevsizlik sebebiyle davaya red etmesi hukuka uygun olmadığını, Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 07.07.2020 tarihli 2017/46163 E. ve 2020/8959 K. sayılı ilamında, Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 20.01.2020 tarihli 2016/27017 E. ve 2020/665 K. sayılı ilamında, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 19.06.2019 tarihli 2016/8763E. ve 2019/13748 K. sayılı ilamında, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 07.02.2019 tarih 2015/34930E. ve 2019/2959K. Sayılı ilamında, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 07.02.2019 tarihli 2015/33389E. ve 2019/2979K. Sayılı ilamında, Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 14.06.2016 tarihli 2016/2292 E. ve 2016/6942 K. sayılı ilamında verdiği hükmün işbu dava konusu olayla birebir uyuştuğu anlaşılmakta olup yetkili mahkemenin asliye ticaret mahkemeleri olduğunu, Ayrıca bu hususta Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 13.12.2017 tarihli 2017/41731 E. ve 2017/28540 K. sayılı ilamı bulunduğunu, Davalının, müvekkili davacı ile akdettiği iş sözleşmesini bariz bir şekilde ihlal ettiği ve tek taraflı gerçekletiği feshin hemen sonrasında TBK 444.maddesinde yer alan rekabet yasağını, TMK 2.maddesinde yer alan dürüstlük kuralını yok sayarak rakip firmada işe başladığını, bu sebeple kanunen davacı müvekkili nezndinde meydana gelen tüm zararları tazmin etmesi gerektiğini, Davalının, müvekkili davacının kendisi için vermiş olduğu emeklerin karşılığını yerine getirmediği ve ihbar süresinin geçmesini dahi beklemeden rakip firmada çalışmaya başladığını, TBK’nın “özen ve sadakat yükümlülüğü” başlıklı 396/d maddesi “…İşçi, iş gördüğü sırada öğrendiği, özellikle üretim ve iş sırları gibi bilgileri, hizmet ilişkisinin devamı süresince kendi yararına kullanamaz veya başkalarına açıklayamaz. İşverenin haklı menfaatinin korunması için gerekli olduğu ölçüde işçi, hizmet ilişkisinin sona ermesinden sonra da sır saklamakla yükümlüdür.” şeklinde düzenlenmiş olup iş sırlarının işçiler tarafından kendi menfaatleri için kullanılamayacağı ve bununla birlikte sır saklama yükümlülüğünün iş akdinin sona ermesinden sonra da devam edeceğini açıkça belirtmekte olduğunu, Davalı …’nın iş akdini sona erdirmesinin hemen sonrasında rakip firmada işe başlaması işbu maddenin ihlaline sebebiyet verdiğini, ayrıca Yerel Mahkemeye sunmuş oldukları dava dilekçesinde de belirttildiği üzere; davalı henüz işten çıkmadan yeni bir iş bulduğunu iş arkadaşlarıyla da paylaşmış ve hatta onları işten ayrılmaları konusunda azmettirdiğini, işbu durum rekabet yasağının yanı sıra; iş akdinin 8.d maddesinde yer alan sadakat borcu ve özenle çalışma yükümlülüğüne de aykırılık oluşturmakta olduğunu, bu sebeple artık kötü niyeti sabit olan davalının gerçeğe aykırı beyanlarının dikkate alınmaması ve haklı davamızın kabulü ile hukuka uygun adaletli yargılamanın gerçekleştirilmesi gerekmekte olduğunu, Aksi davranışları halinde müvekkili işveren firma ile akdettiği belirsiz süreli hizmet sözleşmesinin 9. Maddesinde yer alan cezai şart bölümü uyarınca; aynı sözleşmenin 8.b.c.d.e bentlerinden herhangi birinin kısmen veya tamamen ihlali halinde başkaca herhangi bir ihbar ve ihtara gerek kalmaksızın TBK 446. Madde gereği işverenin uğradığı her türlü menfi ve müspet, maddi ve manevi zararları tazmin edeceğini; ayrıca iş akdi ile belirlenen son aldığı brüt ücretin 6 katı tutarındaki cezai şart bedelini de ödeyeceğini kabul, beyan ve taahhüt ettiğini, İşbu cezai şart maddesine rağmen işten çıkar çıkmaz rakip firmada çalışmaya başlayan davalının TBK 446. Maddesi gereği müvekkilin uğradığı ve uğrayacağı tüm zararları tazmin ederek; rekabet yasağını ihlalinden, sır saklama ve gizlilik taahhütlerine aykırılıktan ve sadakat borcu ve özenle çalışma yükümlülüğüne aykırı eylemleri sebebiyle sayılan 3 ihlal için ayrı ayrı belirsiz süreli iş akdinin 9. Maddesine göre son aldığı brüt ücretin 6 katı oranında cezai şart bedeli ödemesi gerekmekte olduğunu, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 10.04.2006 tarih, 2005/4006 E. ve 2006/3778 K. sayılı ilamında, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 28.12.2011 tarih, 2009/37429 E. ve 2011/50111 K. sayılı ilamında verdiği kararı ile davalının rekabet yasağına aykırı davranışları neticesinde sebep olduğu işverenin zararlarını karşılaması gerektiği de açıkça anlaşılmakta olduğunu, İşbu dava bakımından HMK 114.maddede yer alan tüm şartların yerine getirildiğini, bu sebeple haklı davanın kabulü ve hukuka uygun olarak yeniden hüküm kurulması gerektiğini, Davacı müvekkili tarafından kendisine kanunen tanınan hak ve menfaatlerin korunması amacıyla ikame edilen işbu davanın gerçekleştirilen ilk duruşmasında dava şartı yokluğundan hukuka ve hakkaniyete aykırı olarak görevsizlik kararı verilmiş ve dava reddedildiğini, ilk derece mahkemesi’nin yukarıda da izah edildiği üzere kanunlara aykırılık teşkil eden kararının gerek TBK, TTK gerekse Yerleşik Yargıtay Kararlarınca kaldırılması gerekmekte olduğunu, müvekkilinin uğradığı hak kaybına bir an önce adil ve hukuka uygun bir yargılama ile son verilmesi önem arz etmekte olduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına,11.10.2013 tarihli Belirsiz Süreli Hizmet Sözleşmesi’nin Rekabet Yasağı ve 3. Kişiler lehine iş yapmama taahhüdüne aykırı davranışları nedeniyle davalının son aldığı brüt ücretin 6 katı oranında cezai şart bedeli olan 18.990,00 TL ‘nin temerrüt tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanun’a göre işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline,11.10.2013 tarihli Belirsiz Süreli Hizmet Sözleşmesi’nin Sır Saklama ve Gizlilik Taahhütlerine aykırı davranışları nedeniyle son aldığı brüt ücretin 6 katı oranında cezai şart bedeli olan 18.990,00 TL nin temerrüt tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanun’a göre işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline,11.10.2013 tarihli Belirsiz Süreli Hizmet Sözleşmesi’nin Sadakat Borcu ve Özenle Çalışma Yükümlülüğü’ne aykırı davranışları nedeniyle son aldığı brüt ücretin 6 katı oranında cezai şart bedeli olan 18.990,00 TL nin temerrüt tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanun’a göre işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, taraflar arasında akdedilen sözleşmeden kaynaklı rekabet yasağının ihlali, sır saklama ve gizlilik taahhüdünün ihlali, sadakat ve özen taahhüdünün ihlali nedeniyle, cezai şart alacağı ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, mahkemenin görevli olmaması nedeniyle, HMK’nın 114/.1.(c).b,115. maddeleri gereğince davanın dava şartı yokluğundan reddine, görevli mahkemenin BAKIRKÖY İŞ MAHKEMELERİ olduğunun tespitine karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Uyuşmazlık konusu, davaya bakma görevinin hangi mahkemeye ait olduğu noktasındadır. Davalının 30/07/2020 tarihinde istifa suretiyle sonlandırdığı taraflar arasındaki 11/10/2013 tarihli belirsiz süreli hizmet sözleşmesinin 01/10/2012 tarihinde yürürlüğe girdiği, sözleşmenin 8/b maddesinde; sır saklama ve gizlilik, 8/c. Maddesinde;” iş akdinin herhangi bir nedenle sona ermesinden sonra 2 yıl süreyle işverenin ve/veya bağlı kuruluşlarının faaliyet konu ile doğrudan veya dolaylı rekabet teşkil edecek herhangi bir işle iştigal etmemeyi, kendi nam ve hesabına veya 3.cü şahıslar ile dolaylı olarak rakip bir işletme açmamayı, başka bir rakip işletmede çalışmamayı,” 8/d maddesinde ise; sadakat borcu ve özenle çalışma yükümlülüğüne ilişkin düzenleme yapıldığı anlaşılmaktadır. Davalının SGK. Kaydına göre davacı şirkette Elektro Komponent Dizgi İşçisi olarak çalıştığı tesbit edilmiştir. Davanın yasal dayanağı 6098 sayılı TBK’nın 444 – 447 maddeleri arasında yer almaktadır. 12/10/2017 tarihinde yürürlüğe giren 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’ nun 5/a maddesine göre, İş Mahkemeleri, 5953 sayılı Kanuna tabi gazeteciler, 854 sayılı Kanuna tabi gemiadamları, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununa veya 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına bakmakla görevlidir. Dairemizin 15/05/2019 tarih ve 2019/6 Esas – 2019/715 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere, davalı işçinin iş akdinin sona erdiği tarihte yürürlükte olan 7036 sayılı yasa, 6102 sayılı TTK’ dan sonra yürürlüğe girmiş ve TTK’nın 4/1-c maddesindeki düzenlemeyi değiştirmiştir. Bu hali ile, 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 5/1-a maddesine göre davaya bakma görevi İş Mahkemelerine ait olup, bundan önce iş akdinin sona ermesinden sonra oluşacak rekabet yasağına ilişkin davalarda ticaret mahkemelerinin görevli olduğu yönündeki Yargıtay kararları hükmünü yitirmiş olduğundan, ilk derece mahkemesinin iş mahkemelerinin görevli olduğuna yönelik tesbiti dosya kapsamına, usul ve yasaya uygun olup davacı vekilinin istinaf sebepleri mahkemenin kabul ve gerekçesine göre yerinde görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle; ilk derece mahkemesince kurulan hüküm ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından yatırılan 162,10.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30.TL istinaf karar harcı, istinaf eden davacı tarafından peşin olarak yatırıldığından yeniden alınmasına yer olmadığına, yatırılan harcın hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 5Artan gider avansı varsa avansı yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 24/06/2021 tarihinde HMK’nın 362/1-c maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.