Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/1053 E. 2023/1735 K. 08.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1053 Esas
KARAR NO : 2023/1735 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 2016/434 Esas – 2020/362 Karar
TARİHİ : 24/09/2020
DAVA: İtirazın İptali
BİRLEŞEN İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNİN 2017/283 ESAS SAYILI DAVASI
DAVA: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 08/11/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Asıl davada davacı vekili dava dilekçesinde özetle, davalı şirketin bir otobüs şirketi olarak faaliyetlerini devam ettirdiğini, taraflar arasında İzmir … Noterliği’nin … yevmiye numarası ile yapılan acentelik sözleşmesi gereği müvekkili şirketin davalı şirketin Kuşadası Bölgesi acenteliğini üstlendiğini, taraflar arasında akdedilen sözleşme kapsamında müvekkili şirketin davalı şirkete ait taşımacılık firmasına ilişkin yolcu biletlerinin satış işlemleri ile diğer acentelik hizmetlerini yapmayı üstlendiğini, davalı şirketin buna karşılık bilet satış işlemlerinden %10 acentelik ücretini müvekkiline ödemeyi taahhüt ettiğini, acentelik sözleşmesinden kaynaklanan cari hesap ilişkisi kapsamında müvekkili şirketin davalı şirketten 537.142,58-₺ alacaklı olduğunu, borcun ödenmesi için davalı şirket adına Karşıyaka … Noterliği’nce … yevmiye numaralı 27/09/2013 tarihli ihtarname keşide edildiğini, ihtarnameye rağmen borç ödenmediğinden davalı aleyhine icra takibi başlatıldığını, davalı tarafın haksız itirazı neticesinde icra takibinin durduğunu belirterek davanın kabulü ile itirazın iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Asıl davada davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, müvekkili şirketin davacıya borcu bulunmadığını, aksine müvekkili şirket kullanımına tahsis edilen taşınmazların 06/08/2013 tarihli sözleşmeler ile davacı şirkete kiralandığını, davacı şirketin kira borcunu ödemediğini, bu sebeple tahliye ve geciken kira bedellerinin ödenmesi talepli davalar açıldığını, davacı şirketin organik bağı bulunan dava dışı … San. Ve Tic. Ltd. Şti.’nin müvekkili şirkete karşı bulunan borçlarının takas mahsup defi çerçevesinde davacı tarafa olan borçları kabul anlamına gelmemek kaydı ile mahsup edilmesi gerektiğini, müvekkili şirketin … şirketinden, dolayısı ile davacı şirketten alacaklarının tahsil edilemediğini, takas mahsup hakkı bulunduğunu, müvekkili şirket aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesinin takas mahsup definin ileri sürülmesi nedeni ile icra takibine konu borç likit olmadığından mümkün olmadığını belirterek davanın reddi ile karşı tarafın dava konusu bedelin %20’sinden az olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.Birleşen davada davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı … A.Ş.’nin, bir otobüs şirketi olarak faaliyetlerini devam ettirmekte olup bu faaliyetlerini ülkenin farklı bölgelerinde bulunan acenteleri aracılıyla gerçekleştirdiğini, davalı şirket ile müvekkili şirket arasında, 27/06/2011 tarihinde İzmir …. Noterliğinin … yevmiye numarası ile yapılan Acentelik Sözleşmesi gereği müvekkil şirketinde davalı … A.Ş.’nin Kuşadası Bölgesi acenteliğini üstlendiğini, taraflar arasındaki Acentelik sözleşmesine göre müvekkili şirketin, davalı şirkete ait taşımacılık firmasına ait yolcu biletlerinin satış işlemleri ile diğer acentelik hizmetlerini yapmayı üstlendiğini, davalı şirketin ise buna karşılık bilet satış işlemlerinden %10 acentelik ücretini müvekkiline ödemeyi taahhüt ettiğini, Acentelik sözleşmesinden kaynaklanan cari hesap ilişkisi kapsamında müvekkili şirketin davalı şirkete karşı İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. Sayılı dosyasından toplam 537.142,58 TL üzerinden icra takibi başlatıldığını, borçlu tarafından bu takibe itiraz edildiğini, buna karşılık İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/434 E. numaralı dosyası ile itirazın iptali davası açıldığını ve halen davanın devam ettiğini, bu takip içerisinde yer almayan ancak yine fatura ve cari hesap ilişkisinden kaynaklanan alacak için İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. Sayılı dosyası üzerinden icra takibi yapıldığını, borçlu tarafından bu takibe de itiraz edildiğini, müvekkil şirketin 30.09.2013 tarihli ve … numaralı Fatura kapsamında davalı şirketten 89.384 TL daha alacaklı konumda bulunduğunu davalının takibe itirazının haksız ve kötü niyetli olduğunu iddia ederek, davalı tarafından takibe yapılan itirazın iptaline, %20 icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline, öncelikle dosyanın Mahkememizin 2016/434 E sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar verilmesi talep ve dava edilmiştir.Birleşen davada davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının huzurdaki davaya konu icra takibinde öne sürdüğü borcun mevcut olmadığını, hiçbir zaman kabul edilmediğini, Kati surette icra takibine konu borcu kabul anlamına gelmemekle birlikte, davacı şirket ile “organik bağı bulunan” dava dışı … Turizm’in müvekkili şirkete yüksek miktarda borcu bulunması sebebiyle, müvekkili şirketin takas-mahsup defi çerçevesinde söz konusu borcu … Turizm’den olan alacaklarından mahsup edilmesi gerektiğini, davalı şirketin aleyhine icra-inkâr tazminatına hükmedilmesinin, takas-mahsup definin ileri sürülmesi sebebiyle icra takibine konu borç belirsiz olduğundan mümkün olmadığını, davacı şirket aleyhine, dava konusu bedelin % 20’sinden az olmamak kötü niyet tazminatına hükmedilmesi gerektiğini, davanın reddine, aksi halde alacaklarının takas edilmesine, davacı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 24/09/2020 tarih 2016/434 Esas – 2020/362 Karar sayılı kararında; “Dava ve birleşen dava, acentelik sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan icra takibine itirazın iptali talebine ilişkindir.Mahkememizce, asıl davaya konu İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası getirtilmiş olup incelenmesinde; alacaklı …. Ltd. Şti. tarafından borçlu … A.Ş. aleyhine cari hesap ilişkisinden kaynaklanan 534.324,57-TL asıl alacak, 2.818,01-TL işlemiş faizin tahsili talebi ile 22/10/2013 tarihinde Kuşadası … İcra Müdürlüğü’nün … esas sırasında ilâmsız icra takibi başlatıldığı, borçlunun yasal süresinde icra dairesinin yetkisine ve borca itiraz ettiği, itirazın iptali talebi ile Kuşadası 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2013/568 esas sırasında açılan itirazın iptali davasında yapılan yargılama sonucunda 2013/568-2014/556 E.K. sayılı karar ile “Davacının itirazının iptaline yönelik dava dilekçesinin yetki yönünden reddine, Kuşadası … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takip dosyasında düzenlenen ödeme emrinin iptali ile takip dosyasının İİK’nun 50/1 ve HMK 20. maddesi gereğince başvurulması halinde görevli ve yetkili İstanbul İcra Dairesi’ne gönderilmesine” karar verildiği, bilahare Kuşadası …. İcra Müdürlüğü’nün … esas 15/01/2015 tarihli kararı ile dosyanın yetkili icra dairesine gönderilmesine karar verildiği, İstanbul … İcra Dairesi’nin … esas numarasına kayıt edildiği, … esas numarasında alacaklı Kuşadası.. Ltd. Şti. tarafından borçlu … A.Ş. aleyhine 534.324,57-TL asıl alacak, 2.818,01-TL işlemiş faizin tahsili talebi ile 07/05/2015 tarihli ilâmsız takiplerde ödeme emrinin düzenlendiği, borçlunun yasal süresinde borca itiraz ettiği, itiraz sonucunda icra takibinin durduğu, iş bu itirazın iptali davasının İİK 67. maddesi uyarınca 1 yıllık yasal süresi içerisinde açılmış olduğu anlaşılmıştır.Mahkememizce, birleşen davaya konu İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası getirtilmiş olup, incelenmesinde; alacaklı …. Ltd. Şti. tarafından borçlu … A.Ş. aleyhine cari hesap ilişkisinden kaynaklanan … nolu ve 30/09/2013 tarihli faturaya dayalı olarak 89.384,00-TL’nin tahsili talebi ile 07/11/2013 tarihinde Kuşadası … İcra Müdürlüğü’nün … esas sırasında ilâmsız icra takibi başlatıldığı, borçlunun yasal süresinde icra dairesinin yetkisine ve borca itiraz ettiği, itirazın iptali talebi ile Kuşadası 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2014/159 esas sırasında açılan itirazın iptali davasında yapılan yargılama sonucunda 2014/159-558 E.K. sayılı karar ile “Davacının itirazının iptaline yönelik dava dilekçesinin yetki yönünden reddine, Kuşadası … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takip dosyasında düzenlenen ödeme emrinin iptali ile takip dosyasının İİK’nun 50/1 ve HMK 20. maddesi gereğince başvurulması halinde görevli ve yetkili İstanbul İcra Dairesi’ne gönderilmesine” karar verildiği, bilahare Kuşadası … İcra Müdürlüğü’nün … esas 14/01/2015 tarihli kararı ile dosyanın yetkili icra dairesine gönderilmesine karar verildiği, dosyanın İstanbul …. İcra Dairesi’nin … esas numarasına kayıt edildiği, … esas numarasında alacaklı Kuşadası.. Ltd. Şti. tarafından borçlu … A.Ş. aleyhine 89.384,00-TL cari hesap alacağının tahsili talebi ile 18/06/2015 tarihli ilâmsız takiplerde ödeme emrinin düzenlendiği, borçlunun yasal süresinde borca itiraz ettiği, itiraz sonucunda icra takibinin durduğu, iş bu itirazın iptali davasının İİK 67. maddesi uyarınca 1 yıllık yasal süresi içerisinde açılmış olduğu anlaşılmıştır.”Temlik alacaklısı davaya müdahale talep eden 3. kişi” sıfatı ile …. Tic. Ltd. Şti. vekili, müvekkili şirketin davacı şirketten 26/02/2014 tarihli temlik sözleşmesine istinaden alacaklı olduğunu, temlik sözleşmesinin 4. maddesinde yer alan alacağın Kuşadası … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasındaki davacının davalıdaki alacağı olduğunu, Kuşadası … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasının yetkisizlik ile İstanbul …. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayı nosunu aldığını ve mahkememizin 2017/283 esas sayılı dosyasına dönüştüğünü, davacı şirketin davalı şirketten alacağının mevcut olup bu hususun dosya kapsamı ile sabit olduğunu belirterek müvekkili şirketin müdahale talebinin kabulü ile davacının yanında müdahilliğine ve davacının davasının kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.Dosyaya sunulan 26/02/2014 tarihli temliknamenin incelenmesinde; “Temlik edenler”in … Ltd. Şti. ve … Ltd. Şti. olduğu, lehine temlik olunanın “… Tic. Ltd. Şti.” olduğu, temlik bedelinin 3.000.000,00-₺ olup, temlikname tarihinin 26/02/2014 olduğu, anılan temliknamede “…Lehine temlik olunan …. Ltd. Şti.’ne toplam 3.000.000,00-TL bedelle temlik eden alan … San. Ve Tic. Ltd. Şti. Muhatap arasında var olan icra takipleri, dava dosyaları ve sözleşmelerden doğan ve doğacak alacaklarının temliki hakkındadır. Lehine temlik olunan … Ltd. Şti.’ne toplam 3.000.000,00-TL bedelle temlik eden alan … San. Ve tic. Ltd. Şti. Muhatap arasında var olan ve aşağıda dökümü yapılan icra takipleri, dava dosyaları ve sözleşmelerden doğan ve doğacak alacakları devir ve temlik etmiş bulunmaktayız. 1-İstanbul … İcra Müdürlüğü … e. Sayılı dosyasına konu senetlerden borçlu olmadığının tespiti için açılan İstanbul 37. Asliye Ticaret Mahkemesi 2013/295 esas sayılı dosyası icra dosyasına dosya borcunun ödenmesi ile istirdat davasına dönüşmüştür. Bu dosyadan doğan tüm haklar temlike konu edilmiştir. 2-Bursa 5. Asliye ticaret Mahkemesi 2013/274 e. Sayılı dosyası ile açılan ve konusu … plaka sayılı aracın … adına tescili ve mümkün değilse bedelin tazmini davası ile bu dava dosyası ile birleştirilen Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/46 esas sayılı konusu … plakalı 3 adet … aracın … Turizm adına tescili ve mümkün değilse ödenen bedellerin tazmini ve Bursa 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/47 esas sayılı konusu … plakalı 4 adet temsa marka araçların … adına tescili, mümkün değilse ödenen bedellerin tazmini olmak üzere toplam 8 adet aracın tescil ve alacak davasındaki tüm haklar ve alacaklar temlike konu edilmiştir. 3-Kuşadası … İcra Müdürlüğü … esas sayılı icra dosyası ile icra dosyasına itiraz üzerine açılan Kuşadası 2. Aslyie Hukuk Mahkemesi 2013/568 e. Sayılı dosyası ile derdest olan itirazın iptali davasındaki tüm haklar ve alacaklar iş bu temlike konu edilmiştir. 4-Kuşadası … İcra Müdürlüğü … e. Sayılı icra dosyası ile icra dosyasına itiraz üzerine açılacak itirazın iptali davasındaki tüm hak ve alacaklar iş bu temlike konu edilmiştir. Bu tarih itibariyle temlik alacağının tüm tasarruf kullanım hakkının temellük edene ait olduğu temellük edenin bu alacağı talep, tahsil ve ahzu kabza yetkili olduğunu ve temlik ettiğimiz alacağın, 3. Şahıslara iş bu temliknamenin düzenleme tarihinden önce yurt içinde ve yurt dışında kısmen ya da tamamen temlik ve/veya rehin edilmediğini iş bu alacak üzerinde herhangibir haciz ihtiyati haciz ya da başkaca bir takyidat bulunmadığı, iş bu temlikin verilmesine akdi bir engel olmadığını beyan, kabul ve taahhüt ederiz. İş bu temlik sözleşmesinden doğan ya da doğacak tüm vergi, (damga vergisi başta olmak üzere) resim, harç ve sait mali yükümlülükler temlik edene aittir…” düzenlemesinin yer aldığı görülmüştür. Alacağın devri (temliki) 6098 sayılı BK 183 vd. maddelerinde düzenlenmiş olup, alacağın temliki sözleşmesinin yazılı şekilde yapılması gerekmekte olup, yukarıda incelenen temlikname, icra dosyalarına konu alacağın devrini ispat veya belli etmek için düzenlenmiş olduğundan 488 sayılı damga vergisi kanunu 1. maddesi uyarınca damga vergisine tâbidir. temliknamenin icra dosyalarında hüküm ifade edebilmesi için, temlik alanın icra dosyasında alacaklının yerine geçebilmesi için damga vergisinin yatırılması gerekmektedir. Somut olayda damga vergilerinin yatırıldığına dair makbuzların temlikname ekinde dosyaya sunulmuş olduğu görülmüştür. Anılan temliknamenin 3. maddesinde geçen Kuşadası …. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası yukarıda ayrıntılı şekilde açıklandığı üzere asıl davaya ilişkin olan İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası olup, 4. maddesinde geçen Kuşadası … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası ise yine yukarıda ayrıntılı şekilde açıklandığı üzere birleşen davaya ilişkin olan İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasıdır. Asıl dava tarihi 22/04/2016, birleşen dava tarihi ise 06/05/2016 olup, açıklandığı üzere temlikname tarihi ise 26/04/2014’tür. Bu durumda davacı temlik sözleşmesi tarihi olan 26/02/2014 tarihinde asıl ve birleşen dava konusu alacaklarını temlik etmiştir. Kural olarak bir hakkı dava etme yetkisi o hakkın sahibine ait olup, buna aktif husumet denilir. Bir davada aktif husumet ehliyetinin bulunup bulunmadığı mahkemece öncelikle ve re’sen gözetilecek hususlardandır ve şayet husumet ehliyeti yok ise davanın bu sebep ile reddi gerekmektedir. Tüm bu sebeplerden dolayı davacının asıl ve birleşen davada aktif husumetinin yokluğu nedeni ile davanın ve birleşen davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.”gerekçesi ile, “Aktif husumet yokluğu nedeni ile davanın reddine,” karar verilmiş ve karara karşı davacı ve fer’i müdahil vekili tarafından asıl ve birleşen davaya yönelik istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Asıl ve birleşen davalarda davacı vekilinin asıl ve birleşen davaya yönelik istinaf dilekçesinde özetle, İlk derece mahkemesi tarafından her ne kadar taraflarının işbu davayı ve birleşen davayı açmakta aktif husumet ehliyetinin bulunmaması sebebiyle davanın reddine karar verilmişse de, verilen kararın hukuka aykırılık teşkil ettiğini; öncelikle, dava dosyasına sunulan temliknamenin geçerli bir temlikname olmadığını; temliknamede belirtilen temlik bedelinin müvekkili şirkete hiçbir zaman ödenmediğini; tarafların ticari defterleri incelendiğinde, temlik bedelinin müvekkile ödenmediği hususunun ortaya çıkacağını; temliknamenin geçersizliği ve iptaline ilişkin yasal başvuru haklarının saklı kalmak üzere, işbu dava bakımından temliknamenin taraflarınca kabulünün mümkün olmadığını; ancak mahkeme tarafından temliknamenin geçersizliği hususunun yeterince incelenmediğini; öte yandan, taraflar arası devredilen hak ve alacakların, mahkemede görülmekte olan dosya kapsamında yer alan hak ve alacaklara ilişkin olduğu gerekçeli kararda belirtildiği halde, söz konusu alacaklara ilişkin açılan icra takip tarihlerinin göz önünde tutulmayarak yetkisizlik kararı üzerine İstanbul icra dairelerine gelen takip dosyalarına karşı yapılan itirazların iptali talebiyle açılan davaların açılış tarihlerinin esas alınmasının hatalı olduğunu, Temliknamede devredildiği belirtilen alacak ve hakların devir tarihinin, taraflar arasında görülmekte olan işbu davaya ikame olunan icra takiplerinin açılma tarihinden ve icra takiplerine yapılan itirazların iptaline ilişkin açılan davaların açılış tarihinden sonraki bir tarih olduğunu ve bu nedenle, müvekkili şirketin bu davaları açmakta ehliyetinin bulunduğunu; asıl davaya konu edilen İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasının, 22.10.2013 tarihinde Kuşadası …. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasıyla başlatılan icra takibinin devamı niteliğinde olduğunu; Kuşadası’nda bulunan icra dosyasına borçlu tarafından itiraz edildiğini ve 30.12.2013 tarihinde Kuşadası 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2013/568 esas sayılı dosyasıyla itirazın iptalinin talep edildiğini; Kuşadası 2. Asliye Hukuk Mahkemesi 2013/568 E. ve 2014/556 K. sayılı kararıyla “davacının itirazın iptaline yönelik dava dilekçesinin yetki yönünden reddine, takip dosyasının İİK.nun 50/1 ve HMK 20. maddesi gereğince başvurması halinde görevli ve yetkili İstanbul İcra Dairesine Gönderilmesine” karar verdiğini, (EK-1: Kuşadası 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2013/568 E. ve 2014/556 K. sayılı gerekçeli kararı) Söz konusu kararla birlikte, ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararında, ilgili icra dosyası İstanbul 11. İcra Dairesi’nin 2015/17060 esas numarasına kaydedildiğinin belirtildiğini; dolayısıyla, halihazırda görülmekte olan itirazın iptali davasının, daha önce yetkisizlik üzerine red kararı verilen itirazın iptali davasının ve yetkili İstanbul icra dairesine gönderilmesine karar verilen takip dosyasının devamı niteliğinde olduğunu; bu nedenle, taraflar arası görülmekte olan bu dava açıldığı sırada müvekkili şirketin taraf sıfatının halihazırda mevcut olduğunu; işbu davaya ikame olunan ve temliknamede belirtilen dosyaların, alacağın temlik edildiği tarih öncesinde takip edilmeye başlandığından, ilgili dosyanın yetkisizlik nedeniyle reddi üzerine işbu davaya esas takip dosyasıyla icra takibine devam edildiğinden ve bu nedenle müvekkili şirket taraf sıfatını haizken davanın esasına geçildiğinden, davanın dava şartı yokluğu gerekçesiyle reddinin hukuka aykırı olduğunu, Aynı şekilde, asıl davayla birleşen İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/283 E. sayılı dosyasına konu edilen İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasının da, 07.11.2013 tarihinde Kuşadası … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasıyla başlatılan icra takibinin devamı niteliğinde olduğunu; Kuşadası’nda bulunan icra dosyasına borçlu tarafından itiraz edildiğini ve 30.12.2013 tarihinde Kuşadası 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2014/159 esas sayılı dosyasıyla itirazın iptalinin talep edildiğini; Kuşadası 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2014/159 E. ve 2014/558 K. sayılı kararıyla “Kuşadası … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı takip dosyasında düzenlenen ÖDEME EMRİNİN İPTALİ ile takip dosyasının İİK.nun 50/1 ve HMK 20. maddesi gereğince başvurması halinde görevli ve yetkili İstanbul İcra Dairesine Gönderilmesine” karar verdiğini; (EK-2: Kuşadası 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2014/159 E. ve 2014/558 K. sayılı gerekçeli kararı) Söz konusu kararla birlikte, ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararında belirtildiği üzere, ilgili icra dosyası İstanbul …. İcra Dairesi’nin … esas numarasına kaydedildiğnii; borçlu tarafından yetkisizlik kararıyla birlikte İstanbul icra dairelerine gelen icra takiplerine itiraz edildiğini ve bunun üzerine İstanbul mahkemelerinde yasal süreleri içinde itirazın iptali davalarının açıldığını ve bu davaların birleştirildiğini, Dosyaya sunulan temliknamenin 26.02.2014 tarihli olup temliknamenin 3. ve 4. maddelerinde “3- Kuşadası … İcra Müdürlüğü … esas sayılı icra dosyası ile icra dosyasına itiraz üzerine açılan Kuşadası 2. Asliye Hukuk Mahkemesi 2013/568 esas sayılı dosyası ile derdest olan itirazın iptali davasındaki tüm haklar ve alacaklar işbu temlike konu edilmiştir. 4- Kuşadası … İcra Müdürlüğü … esas sayılı icra dosyası ile icra dosyasına itiraz üzerine açılacak itirazın iptali davasındaki tüm hak ve alacaklar işbu temlike konu edilmiştir.” şeklinde belirtildiği üzere, işbu davaya konu edilen icra dosyalarına ikame olunan icra dosyalarının, temlikname tarihi öncesinde tarafımızca icra takibine ve itirazın iptali davasına konu edildiğini; icra dosyalarına ilişkin açılan itirazın iptali davalarında yetkisizlik kararı verilmesi üzerine, dosyaların yetkili yerlere gönderilmesiyle birlikte mahkemede itirazın iptali davalarının görüldüğünü ve esasa geçildiğini; öte yandan, temlik sözleşmesinde yer alan alacaklar bakımından görülen davaya ikame olunan itirazın iptali davalarının açılış tarihinden sonra lehine temlik olunan … Tic. Ltd. Şti. üzerinden işbu davanın devam etmesi gerekirken ilk derece mahkemesi tarafından müdahale talebi de değerlendirilmeden karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 21.02.2017 tarihli, 2016/13540 E. ve 2017/1715 K. sayılı kararında “Şöyle ki; yargılama aşamasında taraf (davacı) sıfatının kazanılabilmesi mümkün ise ilgiliye mevcut dosyada bu imkanın tanınması, neticesinde taraf sıfatının kazanılması halinde davaya devam edilmesi hem 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyet Anayasası’nın 141/4. maddesi ve yargılamaya hakim olan ilkelerden 6100 sayılı HMK 30. maddesi (1086 sayılı HMUK m. 77) gereğince “usul ekonomisi ilkesine” ve hem de HMK 125. (1086 sayılı HMUK m.186) maddesi “dava konusunun devri” hükümlerine uygun olacaktır. Zira, 6100 sayılı HMK 125. (1086 sayılı HMUK m. 186) maddesi “dava konusunun devri” hükmü gereğince davada taraf olmayan 3. kişinin davacıdan dava konusunu devralması ile yargılama aşamasında her zaman davada taraf sıfatını kazanacağı kabul edilmiş olması karşısında hali hazırda davada davacı olarak bulunmayan 3. kişiye davada taraf (davacı) sıfatını kazanabilme imkanın tanınması usul ekonomisi ilkesine uygun düşer.” şeklinde belirtildiğini, işbu davanın temlik olunan lehine devam etmesinin hem kanuna hem de Yargıtay içtihatlarına uygun olacağını (EK-3: Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 21.02.2017 tarihli, 2016/13540 E. ve 2017/1715 K. sayılı kararı) İleri sürerek, yerel mahkeme kararının, davanın KABULÜNE, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Fer’i müdahil vekilinin asıl ve birleşen davaya yönelik istinaf dilekçesinde özetle, eldeki davaların Kuşadası İcra Dairesi ile Kuşadası Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen davaların devamı mahiyetinde olduğunu, Eldeki dava ile Kuşadası 2. Asliye Hukuk Mahkemesi 2013/568 E. ve 2014/556 K. sayılı davanın eldeki davanın devamı niteliğinde olup aynı konu ve alacak için açılmış itirazın iptali davaları olduğunu; ilk davanın yetkisizlik nedeniyle reddedildiğini ve bu sebeple devamındaki takip ve davaların açıldığını, 26.02.2014 tarihli temliğin ise Kuşadasında açılan takip ve davalardan sonra olduğunu; bu sebeple Hukuk Muhakemeleri Kanunun 125. Maddesi gereğince müvekkilinin doğrudan davaya dahil edilmesi ve yalnızca taraf sıfatı değişikliği yapılması gerektiğini; Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 21.02.2017 tarihli, 2016/13540 E. ve 2017/1715 K. sayılı içtihatında ; “Şöyle ki; yargılama aşamasında taraf (davacı) sıfatının kazanılabilmesi mümkün ise ilgiliye mevcut dosyada bu imkanın tanınması, neticesinde taraf sıfatının kazanılması halinde davaya devam edilmesi hem 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyet Anayasasının 141/4. maddesi ve yargılamaya hakim olan ilkelerden 6100 sayılı HMK 30. maddesi (1086 sayılı HMUK m. 77) gereğince “usul ekonomisi ilkesine” ve hem de HMK 125. (1086 sayılı HMUK m.186) maddesi “dava konusunun devri” hükümlerine uygun olacaktır. Zira, 6100 sayılı HMK 125. (1086 sayılı HMUK m. 186) maddesi “dava konusunun devri” hükmü gereğince davada taraf olmayan 3. kişinin davacıdan dava konusunu devralması ile yargılama aşamasında her zaman davada taraf sıfatını kazanacağı kabul edilmiş olması karşısında hali hazırda davada davacı olarak bulunmayan 3. kişiye davada taraf (davacı) sıfatını kazanabilme imkanın tanınması usul ekonomisi ilkesine uygun düşer.” şeklinde belirtildiği üzere, işbu davanın temlik olunan lehine devam etmesi hem kanuna hem de Yargıtay içtihatlarına uygun olacaktır.” denilmekte olduğunu; usul ekonomisi gereğince HMK 125 işletilerek yalnızca taraf değişikliği yapılmalıyken aktif husumet yokluğundan davanın reddinin hatalı olduğunu, Hakimin Aydınlatma Yükümlülüğüne aykırı davrandığını, müdahale talebindeki belirsizliğin giderilmesini istemediğini; bu durumun tek başına kararın kaldırılmasını gerektireceğini, müdahale talebine ilişkin mahkemece gerekçeli ve somut bir ara kararın kurulmadığını; dilekçe içeriğinden ve ilk derece mahkemesi kararından da anlaşılacağını, müvekkilinin alacağın sahibi olduğunu, Hukuk Muhakemeleri Kanunun 31. Maddesinde hakimin davayı aydınlatma yükümlülüğünün bulunduğunu; maddeye göre ; “(1) Hakim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir.” denmekte olduğunu, Somut olayda hakimin aydınlatma yükümlülüğünün bulunup bulunmadığı konusunda özellikle fer-i müdahale- asli müdahale ayrımının irdelenmesi gerektiğini, asli müdahale kavramının Hukuk Muhakemeleri kanunun 61/1. Maddesinde, ” Bir yargılamanın konusu olan hak veya şey üzerinde kısmen ya da tamamen hak iddia eden üçüncü kişi, hüküm verilinceye kadar bu durumu ileri sürerek, yargılamanın taraflarına karşı aynı mahkemede dava açabilir…” şeklinde tanımlandığını, asli müdahalenin 2011 yılından önceki HUMK döneminde ise yasal bir düzenleme şeklinde yer almamasına rağmen Yargıtayın yerleşik içtihatları ile uygulama alanı bulduğunu; Yüksek Mahkeme’nin üçüncü bir kişinin hak üzerinde kısmi ve yahut tamamen hak iddia etmesini asli müdahale olarak değerlendirdiğini; doktrinde de Prof. Dr. Baki Kuru hocanında şu şekilde belirttiğini ; ” İki kişi arasında belli bir şey veya hak üzerinde bir dava devam ederken, üçüncü bir kişi, bu dava konusu olan şey veya hak üzerinde ( kısmen veya tamamen) bir hak sahibi olduğunu iddia ederek, (aynı mahkemede ve aynı dava dosyasında) bir dava açarsa, buna asli müdahale denir; ….. .” denmektedir. ( Kuru,Medeni Usul Hukuku El Kitabı, Cilt I, Sy 989, Mart 2020 Baskı, Yetkin Yayın Evi, Ankara ); Feri müdahale kavramının ise Hukuk Muhakemeleri Kanunun 66. Maddesinde “Üçüncü kişi, davayı kazanmasında hukuki yararı bulunan taraf yanında ve ona yardımcı olmak amacıyla, tahkikat sona erinceye kadar, feri müdahil olarak davada yer alabilir” şeklinde düzenlendiğini; yasanın devam hükümlerinde fer-i müdahilin durumu kanun koyucu tarafından açıklanırken üçüncü kişiye yardım eden konumunda bulunduğu, onun yararına hareket etmesi gerektiğinin belirtildiğini; Ayrıca üçüncü kişinin yanında katılmasında hukuki yararı olduğunun belirtildiğini; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2018/13-974 E. 2018/1812 K sayılı içtihatında; “…Feri (yan) müdahale olarak tanımlanan katılımda, üçüncü kişi taraf olarak değil, taraflardan birinin yanında onun yardımcısı olarak davada yer almaktadır….” dendiğini,(EKTEDİR) bir başka karar olan Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 02.03.2017 tarih 2017/1304 K. Sayılı içtihatında da ” …. İstem asli müdahale değil, feri müdahaleye ilişkin olup feri müdahaleye halinde harç yatırılmasına da gerek yoktur” denildiğini; karar içeriğinden de anlaşılacağını, asli müdahale ile feri müdahale arasındaki diğer farkın ise dilekçenin harçlandırılması olduğunu, Asli müdahale ile feri müdahale birbirinden hem etki ve sonuç olarak hem de usul olarak farklı olduğunu, Somut olayda 13.09.2019 tarihli müdahale dilekçesinin harçlandırıldığını ve dilekçe içeriğinde dava konusu alacak ile ilgili alacağın müvekkili … Ltd. Ştiye ait olduğunun belirtildiğini, dilekçe ekine damga vergisinin ödendiğini, usulüne uygun bir temlikname sunulduğunu; dilekçenin sonuç ve istem kısmında ise feri müdahale talebinde bulunulduğunu; Hukuk Muhakemeleri Kanunun yukarıda belirtilen 31. Maddesinin öncelikli olarak hakimin davayı aydınlatma yükümlülüğü bulunmakta, belirsizlikleri ve çelişkileri gidermekle yükümlü kılmakta olduğunu, Somut olay nezdinde ilk derece hakiminin hukuken yapması gereken müdahaleye ilişkin olarak müvekkilden izahat ve açıklama yapmasını istemek olduğunu; fakat ilk derece mahkemesinin bu konuda herhangi bir izahat ve açıklama istemediğini, müdahaleye ilişkin olarak ara karar dahi kurmadığını; taraflarının yargılama aşamasında UYAP’a kaydının yapılmadığını; taraflarınca kısa kararın çok sonra öğrenildiğini ve hukuki haklarını korumak adına başkaca hukuki yollara girilmek zorunda kalındığını; hukuki dinlenilme haklarının ihlal edildiğini,Sonuç olarak ilk derece mahkemesi kararının Hukuk Muhakemeleri Kanunun yukarıda belirtilen 31. Maddesindeki aydınlatma yükümlülüğüne aykırı bir şekilde kurulduğu, dilekçelerinin asli müdahale mi yoksa feri müdahale mi olduğu konusundaki belirsizliğin öncelikle giderilmesi gerektiğini; aşağıda da (3). madde de belirttikleri Yargıtay kararlarında müdahalenin tanımlamasının mahkemelere bırakıldığı konusunda içtihatların mevcut olduğunu; bu açıklamalarına ek olarak 3. Maddedeki açıklamalarının da dikkate alınmasını talep ettiklerini, Hakimin özellikle hukuki nitelendirme gereken hususlarda kendisi tarafların söyledikleri ile bağlı kalmaksızın değerlendirme yapması gerektiğini,Hakimin taraflardan izahat istemeden dahi kendiliğinden önüne gelen vakıaya uygulanması gereken hukuk normunu belirleyebileceğini; Hukuk Muhakemeleri Kanunun 33. Maddesinde ; ” Hakim Türk Hukukunu resen uygular” denildiğini; dolayısıyla yukarıda belirtilen bir usule uymadan da kendiliğinden müdahalenin asli müdahale mi yoksa feri müdahale mi olduğunu tanımlayabileceğini, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2020/8-242 E. 2020/712 K. sayılı içtihatında ; ” ….Bu hükümlerden de anlaşılacağı üzere hukuk davası vakıalar üzerinden yürür. Vakıaları bildirmek taraflara aittir. Getirilen vakıalara göre uyuşmazlığı belirlemek ve bu uyuşmazlığa uyan hukuki sebebi belirleyip uygulamak ise hâkimin görevidir. Hâkim uyuşmazlığı ve hukuki sebebi belirlerken sadece davacı tarafın getirdiği vakıaları değil, davalı tarafın getirdiği vakıaları da esas alır ve buna göre doğru hukuki ilişkiyi belirleyerek uyuşmazlığı çözer…..” denmekte olduğunu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2018/13-974 E. 2018/1812 K sayılı kararında ; “….Müdahil …ın aracın ruhsat kaydına göre araç maliki olduğu, dosyaya sunulan müdahale dilekçesinde doğrudan zarara uğrayan kişinin kendisi olduğunu belirttiğine göre bu durumda müdahale talebinin niteliği itibariyle asli müdahale talebi olarak kabul edilmesi gerekmektedir. ….. Bu durumda; yerel mahkemece müdahil vekilinin talebinin asli müdahale talebi olarak ve bu istem hakkında ayrıca karar verilmesi gerekirken, istemin ferî müdahale talebi olarak değerlendirilerek hakkında hüküm kurulmaması yerinde değildir….”dendiğini; Hukuk Genel Kurulu kararından da anlaşılacağını, hakimin nitelendirmeyi kendisinin yapması gerektiğini, dilekçe içeriğine göre hareket etmesi gerektiğini, dolayısıyla somut olayda taraflarınca sunulan dilekçe içeriğinden de anlaşılacağını, müdahalenin niteliğinin asli müdahale olduğunu, tekrar belirtmek gerekirse dava konusunun üzerinde hak iddiasını içermekte olduğunu, Alacağın temlik alındığı ve alacağın müvvekkile ait olduğu hususlarının müdahale dilekçesinin içeriğinde ileri sürüldüğünü, dilekçenin harcandırıldığı, vakıaların ileri sürüldüğü dikkate alındığında 13.09.2019 tarihli dilekçenin asli müdahale olduğu, dolayısıyla yeni ve bağımsız bir dava olduğu, tarafların bu dilekçeye karşı cevap haklarının olduğu, ön sorun olarak öncelikle görülmesi gerektiği dikkate alındığında ilk derece mahkemesinin hatalı olduğunun anlaşılmakta olduğunu, İlk derece mahkemesinin gerekçesi ve kararı ile müdahale ilişkin hiçbir karar kurmaması çelişki yaratmakta olduğunu, İlk derece mahkemesinin gerekçeli kararının içeriğine bakıldığında müvekkilinin usulüne uygun bir şekilde dava konusu alacağı temlik aldığını fakat temlik tarihinin dava tarihinden önce olduğu bu sebeple davanın aktif husumet yokluğundan reddi gerektiğini belirterek davayı reddettiğini; mahkemenin gerekçeli kararı ile müdahaleye ilişkin vermiş olduğu kararın kendi içerisinde çelişki yarattığını; kararın gerekçesinde dava konusu alacağın müvekkili müdahile ait olduğunun kabul edilmekte olduğunu; bu durumun sonucu olarak müvekkilinin asli müdahil olarak kabul edilmesi gerektiğini; alacak ona aitse ve alacak davadan önce devredilmiş ise sunulan müdahale dilekçesinin asli müdahale olup bu duruma göre değerlendirme yapılması gerektiğini; bu duruma göre değerlendirme yapılmaksızın doğrudan aktif husumet yokluğundan karar verilmesinin hem tarafların hukuki dinlenilme hakkını ihlal etmekte hem de bağımsız bir dava olan asli müdahale davasını sonuçsuz bırakmakta olduğunu, Sonuç olarak ilk derece mahkemesinin bu durumda yapması gerekenin, dilekçenin asli müdahale olduğunu gerekçesiyle uyumlu bir şekilde kabul ederek varsa eksiklikleri gidermek üzere taraflarına süre vermesi, ardından davadaki diğer taraflara bu konuyla ilgili olarak cevap vermek üzere yasal süreler tanıması, ön sorun olarak asli müdahale davasını çözümleyerek diğer davada buna ilişkin karar vermesi, asli müdahale davasını kabul ederse diğer davayı şimdi olduğu gibi aktif husumet yokluğundan reddetmesi gerektiğini, hakimin usulen bu şekilde yapması gerekirken usuli bir hata ile yanlış nitelendirme yaparak asli müdahale davasını görmezden gelmesinin ve hükmün bu şekilde kurulmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu; salt bu nedenle hükmün kaldırılması gerektiğini, bu hususta verilmiş Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2007/8868 E. 2009/3960 K. sayılı içtihadında ; ” Bu şekilde açılmış bir müdahale davasına ilişkin dilekçenin tebliğe çıkarılmamış olmasından kaynaklanan usulü eksikliğin mahkemece müdahale talebinde bulunan yana önel verilmek suretiyle giderilmesi gerektiği gibi harcı yatırılarak usulünce dile getirilmiş bir asli müdahale isteminin mahkemece feri müdahale talebi olarak Kabulü de mevcut müdahale davasının varlığını ortadan kaldırmaz….. Tüm bu açıklamalar ışığında, asli müdahale talebinde bulunduğu açıkça ortada bulunan müdahil davacı … Bankası A.Ş.’nin dilekçesinin mahkemece feri müdahale istemi olarak değerlendirilmesi ve bu yolda kurulan ara kararına açıkça karşı çıkılmadığından bahisle davadan önce temlik edilmiş alacakla ilgili olarak açılan asli müdahale davasının esası hakkında karar verilmemiş olması hatalı olmuş, kararın bu nedenle bozulmasına karar vermek gerekmiştir” dendiğini, kararın özellikle somut olaya emsal olabilecek nitelikte olduğunu, İleri sürerek, yukarıda arz ve izah edilen ve de resen göz önüne alınacak nedenlerle; usule aykırı olarak verilen İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/434 E. 2020/362 K. sayılı kararın asli müdahale davasının görmezden gelinerek sonuçsuz bırakıldığı dikkate alınarak her iki dava yönünden (asıl ve birleşen) kaldırılmasına, dosyanın yeniden görülmek üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine, yargılama giderleri ile avukatlık vekalet ücretinin asli müdahale davasının davalıları üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Asıl ve birleşen davalar acentelik sözleşmesinden doğan alacakların tahsili amacıyla başlatılan itirazın iptali istemlerine ilişkin olup, mahkemece asıl ve birleşen davaların aktif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verildiği, kararın davacı vekili ile fer’i müdahil vekili tarafından istinaf edildiği anlaşılmıştır. Asıl davada; davacı tarafından 22/10/2013 tarihinde Kuşadası … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takip dosyası ile davalı aleyhine, cari hesap alacağı açıklaması ile 534.324,57-TL asıl alacak, 2.818,01-TL işlemiş faizin tahsili amacıya ialmsız takip başlatıldığı, takibe davalı tarafından yapılan itirazın iptali için Kuşadası 2 Asliye Hukuk Mahkemesi(Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatı İle) 2013/568 esas sayılı dosyası nezdinde itirazın iptali davası açıldığı, mahkemece 2014/556 karar sayılı karar ile “Davacının itirazının iptaline yönelik dava dilekçesinin yetki yönünden reddine, Kuşadası … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takip dosyasında düzenlenen ödeme emrinin iptali ile takip dosyasının İİK’nun 50/1 ve HMK 20. maddesi gereğince başvurulması halinde görevli ve yetkili İstanbul İcra Dairesi’ne gönderilmesine” karar verildiği, bunun üzerine icra müdürlüğünce takip dosyasının yetkili icra dairesine gönderildiği, dosyanın İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esasına kaydedildiği ve davalıya bu takip dosyası üzerinden 07/05/2015 tarihinde ödeme emri gönderildiği, bu ödeme emrine davalının yasal sürede itiraz ettiği, duran takibin devamı için davacının 22/04/2016 tarihinde işbu itirazın iptali davasının açıldığı anlaşılmıştır. Birleşen davada; davacı tarafından 07/11/2013 tarihinde Kuşadası … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takip dosyası ile davalı aleyhine, cari hesap ilişkisinden kaynaklanan faturaya dayalı alacak açıklaması ile 89.384,00-TL’nin tahsili amacıya ilamsız takip başlatıldığı, takibe davalı tarafından yapılan itirazın iptali için Kuşadası 2 Asliye Hukuk Mahkemesinin(Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatı İle) 2014/159 esas sayılı dosyası nezdinde itirazın iptali davası açıldığı, mahkemece 2014/558 karar sayılı karar ile “Davacının itirazının iptaline yönelik dava dilekçesinin yetki yönünden reddine, Kuşadası … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takip dosyasında düzenlenen ödeme emrinin iptali ile takip dosyasının İİK’nun 50/1 ve HMK 20. maddesi gereğince başvurulması halinde görevli ve yetkili İstanbul İcra Dairesi’ne gönderilmesine” karar verildiği, bunun üzerine icra müdürlüğünce takip dosyasının yetkili icra dairesine gönderildiği, dosyanın İstanbul .. İcra Müdürlüğü’nün … esasına kaydedildiği ve davalıya bu takip dosyası üzerinden 18/06/2015 tarihinde ödeme emri gönderildiği, bu ödeme emrine davalının yasal sürede itiraz ettiği, duran takibin devamı için davacının 06/05/2016 tarihinde işbu itirazın iptali davasının açıldığı anlaşılmıştır.Fer’i müdahil … Tic. Ltd. Şti. vekili asıl ve birleşen davalar için ayrı ayrı sunulan 10/09/2019 havale tarihli dilekçeler ile; davacı tarafından 26/02/2014 tarihli temlik sözleşmesinin 3 ve 4 maddeleri ile asıl ve birleşen davaya her iki icra takibi ile bu takiplere karşı yapılacak itirazlar üzerine açılmış ve açılacak davalara konu alacakların müvekkili şirkete temlik edildiğini, asıl ve birleşen davalarda davacı şirketin davalı şirketten alacağı bulunduğunun dosya kapsamı ile sabit olduğunu, müvekkili şirketin davaların kazanılmasında hukuki yararının bulunduğunu beyan ederek, bu nedenle asıl ve birleşen davalarda davacı yanında yer almak istediklerini belirterek, müvekkili şirketin asıl ve birleşen davalara müdahale talebinin kabulü ile davacı yanında müdahilliğine, davacının davasının kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Her iki dilekçe için maktu fer’i müdahale (başvuru ve maktu peşin harç) harcının yatırıldığı anlaşılmıştır. 26/02/2014 tarihli ivazlı temlik sözleşmesinin 3 ve 4.maddeleri ile asıl ve birleşen davalarda davacının, asıl davaya konu Kuşadası … İcra Müdürlüğü … esas sayılı icra dosyası ile icra dosyasına itiraz üzerine açılan Kuşadası 2. Aslyie Hukuk Mahkemesi 2013/568 esas sayılı dosyası ile derdest olan itirazın iptali davasındaki tüm hak ve alacaklarını, yine birleşen davaya konu Kuşadası …. İcra Müdürlüğü … esas sayılı icra dosyası ile icra dosyasına itiraz üzerine açılacak itirazın iptali davasındaki tüm hak ve alacaklarını feri müdahale talep eden … Tic. Ltd. Şti.’ye temlik ettiği, temlik tarihi itibariyle, temlik alacağının tüm tasarruf kullanım hakkının temellük edene ait olduğunun temellük edenin bu alacağı talep, tahsil ve ahzu kabza yetkili olduğunun kararlaştırıldığı anlaşılmıştır. Dosyadaki delilleri, duruşma sürecini yansıtan tutanak ve belgelerin içeriğine göre; asıl ve birleşen davalara konu takip dosyalarının yetkili İstanbul icra dairelerine gönderilmesi öncesinde, asıl ve birleşen davalarda davacının, bu takiplere konu alacağını 26/02/2014 tarihli temlik sözleşmesi ile fer’i müdahile temlik ettiği, İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takibinin, Kuşadası …. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takip dosyasının devamı; İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takibinin, Kuşadası …. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takip dosyasının devamı olduğu, ancak dosyanın yetkili icra dairesine gönderilmesi sonrasında, yetkili icra dairesinin takip borçlusuna yeniden ödeme emri göndermek durumunda bulunduğu, bu ödeme emrine takip borçlusunun itiraz etme ve takibi durdurma hakkının mevcut olduğu, yetkili İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı sayılı takip dosyalarında da takip borçlusu olan asıl ve birleşen davalarda davalıya yeniden ödeme emirleri gönderildiği, bu ödeme emirlerine yasal sürede yapılan itiraz üzerine her iki takibin durduğu, asıl ve birleşen davalarda davacı ile fer’i müdahil arasındaki temlik sözleşmesi uyarınca duran takiplere karşı itirazın iptali davası açma hakkının takiplere konu alacakları temlik alan fer’i müdahile ait olduğu, asıl davanın açıldığı 22/04/2016 ve birleşen davanın açıldığı 06/05/2016 tarihleri itibariyle, asıl ve birleşen davalar davacısının itirazın iptali davaları bakımından aktif husumetinin mevcut olmadığı, mahkemece bu gerekçe ile her iki davanın aktif husumet yokluğundan reddine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmıştır. Asıl ve birleşen davalarda davacının, yeni yapılan takiplerin ve yeni açılan davaların temlik sözleşmesi kapsamında bulunmadığına, temlik sözleşmesinde kararlaştırılan bedelin ödenmediğine, bu nedenle taraf sıfatının değişmeyeceğine ilişkin istinaf sebepleri açıklanan nedenlerle yerinde görülmemiştir. Temlik sözleşmesinin asıl ve birleşen davaların açıldığı tarihten önce bağıtlandığı, her iki davanın açıldığı tarih itibariyle aktif husumetin mevcut olmadığı, diğer ifade ile taraf değişikliğinin yargılama sırasında gerçekleşmediği sabit olduğundan HMK’nun 125 maddesinin uygulama alanı bulamayacağı, bu nedenle asıl ve birleşen davalarda davacının, mahkemece fer’i müdahil üzerinden davaya devam edilmesi gerektiği yönündeki istinaf sebebi de yerinde görülmemiştir. Fer’i müdahil vekili tarafından, her iki davaya müdahale dilekçelerinde fer’i müdahale iradesinin açıkça ortaya konulduğu, davalara asli müdahalenin talep edilmediği, asli müdahalenin devam eden yargılamaya eşkil eden bir dava olduğu, asıl ve birleşen davaların nispi harca tabi oldukları, her iki davada HMK’nun 65 maddesine uygun şekilde nispi harcı yatırılmış asli müdahale dava dilekçelerinin mevcut olmadığı, açıkça ortaya konan fer’i müdahale iradesi karşısında, mahkemenin HMK’nun 31 maddesine göre taleplerin asli müdahaleye ilişkin olup olmadığını açıklattırma yükümlülüğünün bulunmadığı, bu nedenle fer’i müdahil vekilinin, taleplerinin aslında asli müdahale davası olarak değerlendirilmesi gerektiği yönündeki istinaf sebebinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Yukarıda izah edilen gerekçelerle; ilk derece mahkemesi karar ve gerekçesi usul ve yasaya uygun olup, kamu düzenine aykırılık da tespit edilmediğinden, asıl ve birleşen davalarda davacı vekili ile asıl ve birleşen davalarda fer’i müdahil vekilinin, asıl ve birleşen davalara yönelik istinaf başvurularının 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Asıl ve birleşen davalarda davacı vekili ile asıl ve birleşen davalarda fer’i müdahil vekilinin, asıl ve birleşen davalara yönelik istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85-TL istinaf karar harcından, istinaf eden asıl ve birleşen davada davacı … LİMİTED ŞİRKETİ tarafından peşin olarak yatırılan 113,7‬0-TL harcın mahsubu ile bakiye 156,15‬-TL harcın tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85-TL istinaf karar harcından, istinaf eden asıl ve birleşen davada fer’i müdahil …. TİC. LTD. ŞTİ. tarafından peşin olarak yatırılan 118,60‬-TL harcın mahsubu ile bakiye 151,25‬-TL harcın tahsili ile hazineye gelir kaydına, 5-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep edenler üzerinde bırakılmasına, 6-Artan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda birleşen dava yönünden; HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak, asıl dava yönünden; HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 08/11/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.