Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/1044 E. 2023/1436 K. 05.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1044 Esas
KARAR NO: 2023/1436 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2018/212 Esas – 2021/27 Karar
TARİHİ: 19/01/2021
ASIL DAVA (2018/212 ESAS)
DAVA: Tazminat (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 05/10/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Asıl davada davacı vekili dava dilekçesinde özetle: Taraflar arasında 03/03/2014 tarihli bayilik sözleşmesi imzalandığını, davalı şirketin sözleşmeye aykırı olarak süresinden önce bayilik sözleşmesini feshederek sözleşme ile belirlenen koşullara aykırı davrandığını, müvekkiline haber vermeden Bayi olarak kullanılan yeri kapattığını, başka bir firmaya kiraya verdiğini, yeni kiracının avizeci olmasına rağmen müvekkili şirkete ait tabelalar sökülmeden kiracıya ait tabelaların asıldığını, müvekkiline ait tabelalar tahrip edilerek tüketicilerin görebileceği yol kenarına bırakıldığını, davalı bayinin bu eylemlerinin sözleşmeye aykırılık teşkil ettiğini, müvekkiline ait ”…” markasının da itibarının zedelenmesine sebebiyet verdiğini, taraflar arasındaki bayilik sözleşmesinin fesih başlıklı 16.2. maddesi uyarınca davalının müvekkiline cezai şart ödemesi gerektiğini, müvekkilinin kayıtlarının incelenmesinde davalıya kesilen en son mal alım faturasından geriye doğru bir yıl içindeki davalının satın alımının toplamda 83.388,00 TL olarak belirlendiğini, davalının mağazayı kapatmak suretiyle sözleşmeyi feshetmesi ve sözleşmeye aykırı davranarak müvekkilinin ticari itibarının zedelenmesine sebep olduğunu, davalının bu zararı tazmin etmesi gerektiğini beyanla 83.388,00 TL cezai şartın sözleşmenin fesih tarihinden itibaren işleyecek yıllık %12 faizi ile davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Asıl davada davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; taraflar arasındaki bayilik sözleşmesinin taraflarınca feshedilmediğini, bayilik sözleşmesi devam ederken müvekkilinin daha işlevsel bir mağazaya geçmek istediğini, bu hususu davacıya bildirdiğini, davacının mimar göndererek gerekli inceleme ve çizimleri yaptırdığını, buna rağmen müvekkilini uzun süre bekleterek mağazanın 6 ay süre ile boş ve tadilata muhtaç halde kaldığını, yeni mağazaya ait giderlerin müvekkili tarafından karşılandığını, davacının sözleşmenin en başından beri sipariş edilen ürünler ile ilgili olarak sıkıntılar yarattığını, verdiği sözleri yerine getirmediğini, müvekkilince bir çözüm beklenirken davacı şirketin telefonda sözleşmeyi sözlü olarak feshettiğini, tacirler arasındaki sözleşmelerin ne şekilde feshedileceğinin TTK’da düzenlendiğini, feshin bayilik sözleşmesi ve TTK madde 18’e uygun yapılmadığını, sonuç olarak sözleşmenin haksız şekilde feshedildiğini, davacının mağazanın başkasına kiraya verildiği vs iddialarının mantık dışı olduğunu beyanla davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.Birleşen İstanbul 5. ATM’nin 2018/215 Esas sayılı dosyasında davacı vekili dava dilekçesinde özetle: müvekkili ile davalı arasında ticari ilişki kapsamında 47.706,79 TL bedelli cari hesap alacağının doğduğunu, davalının borcunu ödememesi üzerine davalı aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile icra takibine geçildiğini, davalının haksız ve kötü niyetli itirazı üzerine takibin durduğunu beyanla davanın itirazın iptaline, takibin İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası üzerinden devamına, davalının alacağın %20′ sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkumiyetine ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Birleşen İstanbul 5. ATM’nin 2018/215 Esas sayılı dosyasında davalı vekili cevap dilekçesinde özetle: taraflar arasında cari hesap sözleşmesi bulunduğunu, taraflar arasındaki bayilik sözleşmesinin süresi boyunca cari hesap ilişkisinin de devam edeceğini, davacı tarafından müvekkiline TTK’nın 18. maddesine uygun şekilde bayilik sözleşmesi ile cari hesap ilişkisinin sona erdirildiğinin bildirilmediğini, bu nedenle bayilik sözleşmesi ile cari hesap ilişkisinin devam ettiğini, davacının cari hesap nedeniyle talepte bulunamayacağını, ayrıca davacı tarafça icra takibi aşamasında uyuşmazlık konusu borcun sebebinin gösterilmediğini, cari hesapta ise müvekkilinin alacaklı olduğunu, müvekkilinden faiz talep edilemeyeceğini, temerrüdün söz konusu olmadığını, davacı adına müvekkili tarafından düzenlenen fiyat farkı faturasına itiraz edilmediğini beyanla davanın reddine, davacı aleyhine tazminata hükmedilmesi ile yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.Birleşen İstanbul 6. ATM’nin 2018/1043 Esas sayılı dosyasında davacı vekili dava dilekçesinde özetle: taraflar arasında 5 yıl süreli bayilik sözleşmesi akdedildiğini, bayilik sözleşmesi devam ederken müvekkilinin daha işlevsel bir mağazaya geçmek istediğini, bu hususu davacıya bildirdiğini, davacının mimar göndererek gerekli inceleme ve çizimleri yaptırdığını, buna rağmen müvekkilini uzun süre bekleterek mağazanın 6 ay süre ile boş ve tadilata muhtaç halde kaldığını, yeni mağazaya ait giderlerin müvekkili tarafından karşılandığını, davacının sözleşmenin en başından beri sipariş edilen ürünler ile ilgili olarak sıkıntılar yarattığını, verdiği sözleri yerine getirmediğini, müvekkilince bir çözüm beklenirken davacı şirketin telefonda sözleşmeyi sözlü olarak feshettiğini, tacirler arasındaki sözleşmelerin ne şekilde feshedileceğinin TTK’da düzenlendiğini, feshin bayilik sözleşmesi ve TTK madde 18’e uygun yapılmadığını, müvekkilinin bayilik sözleşmesi içerisinde kayıpları bulunurken bir de bayilik sözleşmesinin haksız şekilde feshi ile kar kaybına uğradığını beyanla davalı şirketin bayilik sözleşmesi sırasında gösterdiği sorumsuz ve özensiz davranışlar sebebiyle yeni mağazaya ödenen 6 aylık kira ve zaruri giderlerin ticari faizi ile birlikte tahsiline, davalı şirketin bayilik sözleşmesi sırasında gösterdiği sorumsuz ve özensiz davranışları sebebiyle kaybedilen müşteri çevresi dolayısıyla yoksun kalınan karın ticari faizi ile birlikte tahsiline, bayilik sözleşmesinin haksız olarak feshedilmesi neticesinde müvekkili şirketin uğramış olduğu kazanç kaybının tazmin edilmesi maksadıyla fazlaya ilişkin dava ve talep haklarının saklı kaymak kaydıyla 50.000,00 TL maddi tazminatın ticari faizi ile birlikte tahsiline, tüm yaşanılan kayıplar nedeniyle müvekkili şirketin piyasada sözünde durmayan, aldığı işi bitiremeyen bir firma olarak anılması ve piyasa değerinin müşteri nezdinde düşmesi sebebiyle 20.000,00 TL manevi tazminatın yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Birleşen İstanbul 6. ATM’nin 2018/1043 Esas sayılı dosyasında davalı vekili cevap dilekçesinde özetle: Davacı tarafından müvekkili şirket tarafından açılan İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. Sayılı dosyasında aynı dava konusu ile ilgili olarak karşı dava açılmış olduğunu ve devam ettiğini, açılan davada derdestlik itirazlarının olduğunu, bayilik sözleşmesinin davacı tarafından feshedildiğini, bayi olarak kullanılan yerin haber verilmeden kapatıldığını, başka bir firmaya kiraya verdiğini, kiraya verilen yeni firmanın avizeci olmasına rağmen müvekkili şirkete ait tabelalar sökülmeden kendi tabelalarını bunun üzerine astığını, bu eylemler sözleşmeye aykırılık teşkil ettiği gibi davacı müvekkiline ait “…” markasınında itibarının zedelenmesine sebebiyet verdiğini, davacının bayilik sözleşmesini haksız olarak feshetmesine rağmen tazminat istemesinin hukuka aykırı olduğunu, davacının bayilik sözleşmesine aykırı davranması sebebi ile İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/212 ve İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/215 E. Sayılı dosyaları ile dava açıldığını beyanla davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi’nin 19/01/2021 tarih ve 2018/212 Esas – 2021/27 Karar sayılı kararında;”ASIL DAVA YÖNÜNDEN; Davacı taraf dava dilekçesinde, davalı tarafla aralarında imzalanmış olan sözleşmenin, süresini belirleyemedikleri bir tarihte davalı tarafından haksız olarak feshedildiğini ve sözleşmenin fesih başlıklı 16.1-2 maddesi uyarınca hesaplanan 83.388,00 TL cezai şart alacağının tahsilini talep etmiştir.Davacı, davalının davacıya haber vermeksizin sözleşmeye aykırı olarak bayi olarak kullanılan yeri kapattığını, anılan yeri başka bir kiracıya devrettiğini, davacının tabelalarının tahrip edildiğini ve itibarının zedelendiğini belirtmiş, davalının bayi olarak kullandığı mağazayı davacıya haber vermeden kapatmak suretiyle sözleşmenin davalı tarafından haksız olarak feshedildiğini ileri sürmüştür. Taraflar arasındaki sözleşmenin, fesih başlığı altında düzenlenen 16.1 maddesinde, “Bayi’nin … yazılı izni ve onayı olmaksızın sözleşmeyi veya mağazayı devretmesi veya başka bir adrese taşıması” durumunda, davacı tarafça, yine sözleşmenin 16.2 maddesi uyarınca davalıdan cezai şart alacağının talep edilebileceği hususu kararlaştırılmıştır. Dosya kapsamında davalı tarafından yapılacak adres değişikliğine ilişkin davacı tarafça verilmiş bulunan yazılı izin veya onaya rastlanmamıştır. Ancak ; dosyada mevcut Elazığ Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün 22.10.2018 tarihli yazısına göre, davalı tarafından 11.04.2016 tarihinde adres değişikliği yapıldığı ve kararın 08.06.2016 tarihli Ticaret Sicil Gazetesi’nde yayınlandığı tespit edilmiştir. 01.02.2019 tarihli bilirkişi raporunda belirtildiği üzere, davalı tarafın davacı taraftan son mal alım tarihi ise 13.01.2017 tarihidir. Başka bir ifade ile, sözleşmenin davalı tarafça bayi kapatılmak/devredilmek suretiyle haksız olarak feshedildiğini ileri süren davacı tarafın, bu hususu bilmesine rağmen Türk Ticaret Kanunu’nun 18/3 maddesine uygun olarak fesih iradesini ortaya koymadığı ve ayrıca davalının adres değişikliğinden sonra 13.01.2017 tarihinde davalıya mal sattığı anlaşılmaktadır. Yine dosya kapsamında mevcut, taraflarca itiraza uğramayan mail içeriklerine göre de, -19.08.2020 tarihli bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere- davalı tarafından yeni bir adreste faaliyete geçileceğinin 02.06.2016 tarihinde de davacının bilgisi dahilinde olduğu anlaşılmaktadır. Davalının sözleşmeye uygun olmadığını belirttiği davranışlarına uzun süre sessiz kalmak suretiyle taraflar arasındaki ilişkiyi devam ettiren davacı tarafça, sözleşme hükümlerine tekrar dönülerek, sözleşmenin 16.1/2 maddesi uyarınca cezai şart alacağı talebinde bulunulması Türk Medeni Kanunu’nun 2. Maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralıyla da bağdaşmamakla birlikte dosya kapsamıyla da uyumlu değildir.Açıklanan tüm nedenlerden dolayı sübut bulmayan davanın reddine karar verilmiştir.
BİRLEŞEN İSTANBUL 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNİN 2018/1043 ESAS SAYILI DOSYASI YÖNÜNDEN; Asıl dava ve birleşen (aşağıda tartışılan) diğer dosyanın davalısı … tarafından açılan davada, davalı … tarafından taraflar arasındaki sözleşmenin haksız olarak feshedildiği belirtilerek bu kapsamda maddi ve manevi zararların tazmini talep olunmuştur.Davalı ….A.Ş’nin, bayilik sözleşmesi sırasında gösterdiği sorumsuz ve özensiz davranışlar sebebiyle yeni mağazaya ödenen kira ve zaruri giderlerin, kaybedilen müşteri çevresi dolayısıyla yoksun kalınan karın, bayilik sözleşmesinin haksız olarak feshedilmesi neticesinde davacı … Ltd. Şti’nin uğramış olduğu kazanç kaybının tazmin edilmesi maksadıyla maddi tazminatın ve davalının eylerimden dolayı davacının piyasada itibarının sarsılmasından ötürü manevi tazminatın davalıdan tahsili istenmektedir.İddia, savunma, toplanan deliller ve tarafların kayıt ve defterleri üzerinde uzman bilirkişi incelemesi yaptırılmış, bu yönden sunulan bilirkişi raporları incelenip denetlenmiş ve bilahare tarafların bilirkişi raporlarına karşı itirazlarının cevaplandırılması açısından, bu yönden sunulan bilirkişi ek raporları da incelenip denetlenmiştir.Yukarıda da belirtildiği üzere, taraflar arasındaki sözleşmenin 16.1 maddesi uyarınca davacı bayinin yapacağı adres değişikliği, davalının yazılı izni ve onayının varlığı halinde mümkündür. Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelere göre davacının, davalının yazılı onayı/izni olmaksızın yeni bir adreste faaliyete geçtiği anlaşılmaktadır. Bu noktada -yukarıda açıklandığı üzere her ne kadar davalı tarafça adres değişikliğine uzun süre sessiz kalınmış ise de-, tarafların TTK’nın 18/2. Maddesinde düzenlenen basiretli tacir olma yükümlülüklerini yerine getirmediği anlaşılmıştır. Tacir olan davacı tarafın sözleşme kapsamında riziko analizi konusunda gerekli dikkat ve özeni göstermesi gerekmektedir.Sözleşme kapsamında davalının yazılı onayını almaksızın adresini değiştiren ; dosyada mevcut, taraflarca herhangi bir itiraza uğramayan bilgi, belge ve fotoğraflara göre, davalının isminin yer aldığı tabela ile bayinin faaliyet gösterdiği eski adreste yer alan davalıya ait unsurlar bakımından gerekli dikkat ve özeni göstermeyen ; davalının sözleşme hükümlerine aykırı davrandığını belirtmesine rağmen Türk Ticaret Kanunu’nun 18/3 maddesine uygun olarak fesih iradesini ortaya koymayan davacının, taleplerinde haklı olmadığı anlaşılmıştır. Davacı tarafça 30.11.2017 tarihinde davalı tarafa gönderilen ihtarname içeriğine göre, sözleşmenin davalı tarafça feshedildiğinin şifahen taraflarına bildirildiği, bayilik sözleşmesi ve ilişkisi kapsamında davalı taraftan olan alacakların ödenmesi ile davalının edimlerinin 3 gün içerisinde yerine getirilmesinin talep olunduğu anlaşılmaktadır. Davacı tarafça ihtarnamenin davalıya gönderilmesi tarihinden yaklaşık 1 yıl sonra -davalının davacı olduğu asıl dava ve birleşen diğer dosyada açtığı 07/03/2018 tarihli davalardan yaklaşık 7-8 ay sonra- 30.10.2018 tarihinde iş bu dava açılmıştır.Başka bir anlatımla, davalı tarafından sözleşme hükümlerinin ihlal edildiğinin davacı tarafından davalıya bildirilmesine rağmen, davacı, uzun süre sessiz kalarak taraflar arasındaki ilişkiyi devam ettirmiştir. Sonuç olarak, davacı tarafından taleplere dayanak olarak gösterilen ; taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine uymayan davalının sorumsuz ve özensiz davranışları, davacının kaybettiğini belirttiği müşteri çevresi, davalı tarafından sözleşmenin haksız feshedildiği ve davalının davranışlarından ötürü davacının ticari itibarının sarsıldığı iddiaları dosya kapsamındaki bilgi ve belgelere göre ispatlanamamış, bu kapsamda açılan davalar sübut bulmamış, açıklanan tüm hususlar ve sözleşme hükümleri bir arada değerlendirildiğinde davanın reddine karar verilmiştir.
BİRLEŞEN İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNİN 2018/215 ESAS SAYILI DOSYASI YÖNÜNDEN; Taraflar arasındaki ticari ilişki kapsamında davacı tarafça düzenlenen dava konusu faturalardan kaynaklı bakiye 47.706,79 TL’nin davalı tarafından davacıya ödenmediğinden bahisle davalı aleyhine icra takibi başlatıldığı, davacı tarafın incelenen ticari defterlerinde; davaya konu icra takip tarihi itibariyle davacı şirketin davalı şirketten talep tutarı olan 47.706,79 TL asıl alacak bakiyesinin kayıtlı bulunduğu, tarafların ticari defterlerinin usul ve yasaya uygun olduğu, bu hususun bilirkişi incelemesi neticesinde tespit edildiği,takibe dayanak faturaların davacı kayıtlarında yer aldığı, yukarıda özetlenen 16.09.2019 tarihli raporda belirtildiği üzere davalı tarafından dava dosyasına sunulan 26/05/2016 tarihli … nolu 42.480,00 TL tutarlı irsaliyeli faturanın tarafların ticari defterlerinde kayıtlı olduğu, 31/10/2016 tarihli … nolu 42.480,00 TL tutarlı iade faturasının da yine tarafların ticari defterlerinde kayıtlı olduğu, 19.08.2020 tarihli raporda davalının davacıyla olan ticari ilişkisine ilişkin hesap ekstresini sunmadığı ve davacı tarafından düzenlenen iade faturasının davalı tarafça kabulünün yapılıp yapılamadığının tespit edilemediği belirtilmiş ise de, yukarıda özetlenen raporlarda belirtildiği üzere davacı tarafından düzenlenen 31/10/2016 tarihli … nolu 42.480,00 TL tutarlı iade faturasının davalının ticari defterlerinde kayıtlı olduğu,anılan raporda davacı tarafından düzenlenen iade faturasının davalı tarafça kabulünün yapılmış olması halinde davacının davalıdan asıl alacak bakımından takip tutarı kadar alacaklı olduğunun belirtildiği, bu açıdan dosya kapsamındaki raporların birbirini tamamlayıcı nitelikte olduğu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/19-823 Esas 2019/553 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere 6762 sayılı TTK’nın 84. Maddesi uyarınca hiçbir tacirin kendi defterine aleyhe kayıt düşmeyeceği, davalının düzenlemiş olduğu 26.05.2016 tarihli fiyat farkı faturasının dayanağının gerekçelendirilmek suretiyle davalı tarafça somutlaştırılamadığı, tüm bu hususların yanında, yukarıda da bahsedildiği üzere tarafların TTK’nın 18/2. maddesine göre basiretli bir tacir gibi hareket etmesi,sözleşme kapsamında riziko analizi konusunda gerekli dikkat ve özeni göstermesi gerektiği, bu kapsamda taraflar arasındaki sözleşmenin 18. maddesine göre davacının ticari defterlerinin taraflar arasındaki uyuşmazlıkta kesin delil teşkil edeceğinin kararlaştırıldığı, sonuç olarak davacının davalıdan 47.706,79 TL alacaklı olduğu ve davacının davaya konu icra takibinde dava konusu ettiği miktar kadar haklı olduğu anlaşılarak alacağın likit ve itirazın haksız olduğu da göz önünde bulundurulmuş ve davanın kabulüne karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. “gerekçesi ile asıl davanın reddine, birleşen İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/1043 Esas sayılı dosyasında davanın reddine, birleşen İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/215 Esas sayılı dosyasında davanın kabulüne karar verilmiş ve verilen karara karşı asıl ve birleşen davada davalı birleşen davada davacı … LTD. ŞTİ. vekili tarafından birleşen davalara yönelik olarak istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı-davalı … LTD. ŞTİ vekili birleşen davalara yönelik olarak sunduğu istinaf dilekçesi ile; İstanbul 6. ATM’nin 2018/1043 Esas Sayılı dosyası yönünden; Taraflar arasında akdedilen sözleşmede her ne kadar davacı bayinin yapacağı adres değişikliğinin, davalının yazılı izni ve onayının varlığı halinde mümkün olabileceği hüküm altına alınmış ise de müvekkili bayinin, 11/04/2016 tarihinde adres değişikliği yaptığını ve asıl dosya yönünden yazılan gerekçede de belirtildiği üzere bu durumun Ticaret Sicil Gazetesi’nde ilan edilmiş olmasına rağmen taraflar arasındaki bayilik ilişkisinin son mal alım tarihi olan 13/01/2017’ye kadar da devam ettiğini, adres değişikliğinin üzerinden dokuz ay gibi uzun bir süre geçmesine rağmen davalı tarafın akdedilen sözleşmeyi feshetmeyip, müvekkili bayi ile aralarındaki ilişkiyi sürdürdüğünü, Yerel Mahkeme nezdinde yürütülen muhakeme esnasında da Yerel mahkemeye sundukları taraflar arasındaki mail mesajlarında da görüleceği üzere davalı tarafın, müvekkili şirketin adres değişikliğinden haberdar olduğunu, yeni adreste kurulacak mağazanın planı için mimar gönderdiğini ve gerekli çizimlerin akdedilen sözleşme gereği davalı tarafça yaptırıldığını, davalı tarafın görüldüğü üzere müvekkilinin yeni mağaza önerisini uygun bir sürede reddetmemiş olup, zımni kabul neticesinde kabule yönelik davranışlar sergilediğini; Müvekkili tarafından hem lokasyon hem de büyüklük yönünden daha iyi ve işlevsel bir mağazaya geçme düşüncesinin davacı firma yetkililerine bildirildiğini, davacı tarafın ikili arasındaki ilişki boyunca sözleşmeye aykırı davranışlarına adres değişikliğine onay ve yazılı işlem sırasında da aykırı davrandığını, söz konusu onayın sözlü olarak verilmesinden sonraki süreçte müvekkili tarafından aranılan niteliklere sahip taşınmazın bulunduğunu, müvekkilinin yazılı iznin verilmesi için firma yetkilileri ile defaatle görüşmesine rağmen davalı tarafın sorumsuz davranışlar sergilemeye devam ettiğini, yazılı izin işlemini gerçekleştirmeden yeni adrese mimar gönderip, gerekli plan çizimlerini yaptırıp, müvekkiline gerekli yazılı izin ve mağaza için gerekli plan ve tekniklerin uygulanması için haber vereceklerini beyan ettiklerini;Uzunca bir süre cevap gelmemesinin ardından müvekkili tarafından firma yetkilileri ile görüşüldüğünü ve mimar tarafından yapılan çizimlerin ve teknik verilerin kaybolduğunun dile getirildiğini ve yeniden mimar gönderileceğinin dile getirildiğini, davalı şirketin, bayilik veren firma olarak basiretli bir tacir gibi hareket etmesi, bayiliğini yapan şirketin sözleşmeye uygun ve davalı şirketin ticari marka değerini arttırmaya yönelik müspet projesini daha özenle yürütmesi gerekirken; mimar gönderdikten sonra 4 ay gibi uzunca bir süre müvekkili şirketle irtibata geçmemesinin, mimar çizimlerinin ve teknik verilerin kaybolduğunu dahi ancak müvekkilinin davalı şirketi aramasından sonra bildirmesinin ticaret etiğine aykırı olarak basiretli bir tacir gibi davranmadığını gösterdiğini, bir süre sonra yeniden mimar gönderildiğini, aynı ölçümlerin ve çizimlerin yapıldığını ancak bu ölçümlerden sonra, yine davalı firma tarafından müvekkili şirkete herhangi bir dönüşte bulunulmadığını, üstelik müvekkili tarafından iletişim kurma çabalarının da davacı firma tarafından sonuçsuz bırakılarak davalı şirketin basiretli bir tacir gibi davranmama halinin devam ettiğini;Bu süreçte, söz konusu yeni mağazanın boş ve tadilata muhtaç bir şekilde 6 ay kadar beklediğini, 6 aylık süre boyunca mağazanın kira ve zaruri giderlerinin, davalı şirketçe çalışmalara başlanacak düşüncesiyle müvekkili şirket tarafından karşılandığını, kira sözleşmesine ilişkin kayıtların asıl dosyaya sundukları 14.01.2019 tarihli dilekçe ekinde mevcut olduğunu, ancak davalı şirketin müvekkilini aylarca habersiz bırakıp gerekli çalışmalara başlamadığından yeni mağazaya boş yere kira ve sair giderler ödendiğini, bu şekilde maddi zarara uğrandığını, kira olarak masraf artışı olacağını, taşınma sırasında ticari faaliyet gösteremeyeceğinden oluşacak maddi kazanç kaybı ve taşınma işleminin masrafı dikkate alınacak olursa, davalının izni olmaksızın müvekkilinin daha büyük mağazaya geçmesinin hiçbir izahının bulunmadığını, gerekçeli kararda müvekkilinin iddialarını ispat edemediği belirtilmiş ise de dosyaya ibraz edilen kira sözleşmesi ve ayrıca diğer yazılı belgeler ile müvekkilinin zararının ispat edildiğini;Müvekkilince söz konusu problemlerin çözüleceğinin düşünüldüğünü ve ticari etik gereğince davrandığını, basiretli bir tacir gibi davalı şirketin mevcut sorunları gidermesini talep ettiğini, tüm bu yaşananlara rağmen haklı nedenle fesih hakkına başvurulmadığını, müvekkilinin tüm çabalarına rağmen davacı şirketin müvekkili ile ilgili bayilik sözleşmesini telefon görüşmesi sırasında sözlü olarak feshedildiği ve başka bir firmaya bayilik verildiğini belirttiğini;Somut olayda sözleşmenin telefon aracılığıyla sözlü beyanda bulunularak feshedilme hali göz önünde bulundurulduğunda; feshin, hem bayilik sözleşmesine uygun bir şekilde yapılmadığının, hem de TTK’nın 18/3. maddesinde belirtilen usule uygun şekilde fesih ihbarı yapılmadığının anlaşıldığını, kanuna ve sözleşme hükümlerine aykırı olarak yapılan feshin haksız fesih oluşturacağının Yargıtay kararlarında belirtildiğini, davalı tarafından bayilik sözleşmesinin haksız bir şekilde feshedildiğinin görüldüğünü, ayrıca davalının sözleşmeye aykırı eylemlerinin görmezden gelinip mazur görülerek müvekkili şirket yönünden yapılan inceleme ve değerlendirmelerde ise tamamen sözleşmeye bağlı kalınması da iki taraf arasından birine üstünlük tanındığını göstermekte olup, açık bir şekilde adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde olduğunu; Davacı tarafın, sanki kusur müvekkilindeymiş gibi bayilik sözleşmesini TTK 18/3’te sıralanan vasıtalardan hiçbiriyle fesih yoluna gitmeksizin, ticari ahlak ve kanuna uymayan eylemlerle bayiliğini bir başka şirkete verdiğini ve bu noktada zararın doğmasına neden olduğunu, davacı tarafından TTK 18/3’de sayılan vasıtalarla müvekkiline bayilik sözleşmesinin sona erdiğini bildirir herhangi bir ihbarda bulunulmadığını, yine bayilik sözleşmesinin 16.4 maddesinde; “…haklı bir neden olmasa dahi 30 gün önceden bildirim yapılarak sözleşmenin feshedilmesi halinde …’ten hangi nam adına olursa olsun hiçbir bedel, tazminat, kar kaybı, portföy tazminatı istemeyeceğini kabul eder.” sözleşmenin tek taraflı fesih hakkının dahi belirli bir usule bağlandığını, davalı şirketin 30 gün önceden bildirim yapması gerektiğini ancak davalı şirketin hiçbir şekil şartına uymadığı halde, müvekkilinin uğradığı zarardan sorumlu tutulmamış olmasının müvekkili şirketin mahkeme eli ile bir kez daha zarara uğratılmasına sebebiyet verdiğini;Kabul etmediklerini belirterek davalı tarafın, sözleşmeyi haksız feshetmediklerini farz etseler dahi, davalı tarafın sözleşme süresince asli ve yan yükümlülüklerini yerine getirmediğinin, borcunu ifa etmediğinin açık olduğunu, taraflar arasında akdedilen sözleşmenin, sürekli borç doğuran çerçeve sözleşme olduğunu, işbu sözleşmeden üretici firmanın yükümlülüklerine değinecek olursalar, üreticinin malları teslim yükümlülüğünün sözleşmeden doğan bir asli edim yükümlülüğü olduğunu, bu sözleşme gereği üretici tarafın bayiye mal teslim etmek, bayinin de bu malların bedelini ödeyerek satın almak ve üçüncü kişilere satmak suretiyle sürümü artırmak yükümlülüğünde olduğunu, bayilik sözleşmesinde, üretici ile bayi arasında sürekli borç doğuran bir ilişki olduğunu ve bu ilişkinin taraflar arasında özel bir güven ilişkisi kuracağını, bu güven ilişkisinden de karşılıklı bir sadakat borcu doğacağını, tarafların arasındaki güven ilişkisi sonucu üreticinin, bayii desteklemek, yardım etmek, faaliyetlerini kolaylaştırmak ile yükümlü olduğunu, üreticinin, destekleme yükümlülüğü kapsamında ilk olarak gerekli belge ve malzemeleri verme yükümlülüğünde olduğunu, destekleme yükümlülüğünün kapsamında bir diğer yükümlülüğün de bilgi verme yükümlülüğü olduğunu;Üreticinin bayiin sürümü artırma faaliyetlerine destek olmak amacıyla ona bilgi verme yükümlülüğünde olduğunu, teslim zorlukları, stoklardaki azalmalar gibi, bayiin üçüncü kişilerle yapacağı satım sözleşmelerini ve sürümünü etkileyecek bilgilerin, dürüstlük kuralı çerçevesinde zaman kaybedilmeksizin bayiye bildirilmesi gerektiğini, üreticinin sadakat yükümlülüğü altında incelenebilecek bir diğer yükümlülüğünün de, sözleşme konusu malların markalı mallar olması durumunda malların kalitesini garanti etme yükümlülüğü olduğunu, dosya muhteviyatından da açıkça görüleceği üzere üretici firmanın, müvekkili şirkete mal teslim etmediğini, teslim ettiği malları da hem geç teslim ettiğini hem de yanlış fiyatlandırma yaptığını, müvekkili şirketin sürüm arttırma faaliyetlerinde siparişler hakkında bilgi vermediğini ve çoğunlukla istenilen siparişler yerine yanlış ürünler gönderdiğini, ayrıca mahkemenin gerekçeli kararında müvekkili şirketin 30.11.2017 tarihinde gönderdiği ihtarnameden sonra uzun süre sessiz kalarak ilişkiyi devam ettirdiğini, davalı birleşen davacı tarafından açılan asıl dava sonrasında işbu davanın açıldığını, dolayısı ile müvekkili şirketin kötüniyetli olduğu sonucunu ortaya çıkardığını, oysaki asıl dosya yönünden yapılan değerlendirmede son mal alım tarihinin 13.01.2017 olduğunun belirtilmiş olması karşısında ihtarname akabinde ilişkilerin normal devam ettirildiği şeklinde bir çıkarım yapılmasının doğru olmadığını, müvekkili şirketin sürecin dava yoluna gitmeden çözümünü beklediğini, ancak iş dava yoluna gidince doğal olarak müvekkili şirketin de kendi zararını talep ettiğini, müvekkili şirketin yasal olarak süresi içerisinde hakkını talep etmiş olması karşısında, aradan geçen süre dikkate alınarak müvekkili şirketin talebinin reddedilmesinin mahkemenin taraflı değerlendirmesinden ibaret olduğunu, böylesi bir keyfiliğin taraflarınca kabulünün mümkün olmadığını;Tüm bu hususlar neticesinde sözleşmenin sona ermesinde kusurlu olan davalı tarafın sözleşmenin süresinden önce sona ermesi nedeni ile zarara uğrayan müvekkili şirketin, zararlarını temin etmekle de yükümlü olduğunu, Yerel mahkemenin hatalı bir değerlendirme neticesinde kurmuş olduğu red kararının kaldırılması gerektiğini;İstanbul 5. ATM’nin 2018/215 Esas sayılı dosyası yönünden;Dava dosyasına sundukları 25/05/2016 tarihli ve … nolu 42.480,00 TL tutarlı irsaliyeli fiyat farkı faturasına istinaden davalı tarafça … nolu 47.706.79 TL’lik iade faturası düzenlendiğini, davacı taraf defter ve cari hesap ekstrelerinde de kayıtlı olduğunu, iade faturasına konu malların, müvekkili tarafa teslim edilmediğini, davacı tarafça iade faturasının konusunu oluşturan malların iade edildiğini gösteren sevk irsaliyesi bulunmadığını, müvekkili şirket tarafından da faturanın kabulünün yapılmadığını, Yerel mahkemenin gerekçeli kararında iade faturasının kabulünün yapıldığını değerlendirdiğini, işbu yanlış değerlendirme konusunun hukuki dayanaktan yoksun hükmü kurduğunu, Yerel mahkemenin faturanın kabul edildiğine dair dosya muhteviyatında hiçbir somut ve maddi delil olmamasına rağmen olasılık nezdinde karar verdiğinden bahisle söz konusu hükmün kaldırılması gerektiğini;Yerel mahkemenin gerekçeli kararında müvekkili tarafından kesilen fiyat farkı faturasının dayanağının gerekçelendirilmek sureti ile somutlaştırılmadığını belirttiğini, oysaki Yerel mahkemeye sundukları mail mesajlarından fiyat farkı faturasının gerekçesinin son derece açık olduğunu, 13 Haziran 2016 tarihli mailde müvekkilinin 36.000,00 TL alacağı olduğunun, … cari hesaplarında sürekli olarak borçlu gözüktüğünün ve bu sebepten ötürü limit sorunu yaşayıp sipariş veremediğinin görüldüğünü, söz konusu alacağın konusu mallar faturalandırılarak fiyat farkı faturası kesildiğinde KDV oranı ile birlikte 42.480,000 TL’lik meblağa denk geldiğini, müvekkilinin ısrarlı mailleri neticesinde davacı tarafın müvekkilinin irsaliyeli fiyat farkı faturasına istinaden sipariş geçebilmesi adına iade faturası kestiğini, lakin faturanın konusunu oluşturan ürünleri müvekkiline teslim etmediğini, söz konusu malları teslim ettiğini iddia eden üretici firmanın, müddei iddiasını ispat etmekle yükümlü olduğunu;Davacı tarafın iade faturasındaki malları müvekkiline teslim ettiğine dair sevk irsaliyesinin de dosya muhteviyatında bulunmadığını, mobilya sektöründe sevk edilen her ürünün sevk irsaliyesinin tutulmasının zorunlu olduğundan bahisle davacı tarafça fatura konusu malların müvekkiline gönderilse idi sevk irsaliyesinin bulunması gerekeceğini, davacı tarafın ikili ilişki boyunca cari hesap ekstrelerini birçok kez yanlış düzenlediğinden bahisle çok kez taraflar arasında cari hesap uyuşmazlıkları çıktığını, bu uyuşmazlıklara istinaden müvekkilinin ısrarla cari hesap ekstrelerinin düzeltilmesi konusunda davacı tarafı uyarmışsa da davacı tarafın yükümlülüklerine aykırı şekilde davranmaya devam ederek ekstreler konusunda gerekli dikkat ve özeni göstermediğini, taraflar arasındaki cari hesap ekstresinde teslim edilmeyen mallara ilişkin kesilmiş faturaların bulunması, bayi iskontosunun uygulanmamış olması, aynı ürüne birden fazla fatura kesilmiş olması ve fatura fiyatlandırmasında ürünlerin fiyat listesindeki fiyatlardan farklı fiyatlar bulunmasının, davacı tarafın cari hesap ekstrelerinin doğruyu yansıtır şekilde tutulmadığının göstergesi olduğunu, müvekkilin ticari defterlerinin usulüne uygun tutulduğundan ötürü kendi lehine delil oluşturduğunu, müvekkilinin ticari defterlerinde kayıtlı borç veya alacak bakiyesinin bulunmadığını;TTK madde 97’de; “(1) Cari hesaba geçirilen alacak ve borç kalemleri ayrılmaz bir bütün oluşturur. Cari hesabın kesilmesinden önce taraflardan hiçbiri, alacaklı veya borçlu sayılamaz. Tarafların hukuki durumunu ancak sözleşmenin sonundaki hesabın kesilmesi belirler.” denildiğini, yine TTK madde 98’de; (1) Cari hesap sözleşmesi; a) Kararlaştırılan sürenin sona ermesi, b) Bir süre kararlaştırılmadığı takdirde taraflardan birinin fesih ihbarında bulunması, c) Taraflardan birinin iflas etmesi, hâllerinde sona erer.” denildiğini, yasa koyucunun tacirler arasında çıkabilecek uyuşmazlıklar için özel koşullar öngördüğü bu hükümlerle, cari hesabın bütünlüğü ile sona erme hallerini numerus clausus ilkesi kapsamında sınırlı olarak saydığını, sözgelimi, cari hesabın kesilmesinden evvel taraflardan hiçbirinin alacaklı veya borçlu sayılamayacağı gibi, cari hesap ilişkisinin ancak kararlaştırılan sürenin sona ermesi, süre kararlaştırılmadığı takdirde taraflardan birinin fesih ihbarında bulunması, son tahlilde ise taraflardan birinin iflas etmesi durumunda sona ereceğini, TTK 18/3. maddesinin; “Tacirler arasında, diğer tarafı temerrüde düşürmeye, sözleşmeyi feshe, sözleşmeden dönemeye ilişkin ihbarlar veya ihtarlar noter aracılığıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemi ile yapılır.” hükmünü içerdiğini, cari hesap ilişkisinin sona erdiğine yönelik taraflarınca kanunen aranan vasıtalarla herhangi bir fesih bildiriminde bulunulmadığı gibi TTK madde 98’de sınırlı olarak sayılan diğer durumların da hasıl olmadığını; Davacı tarafça icra takibi aşamasında uyuşmazlık konusu borcun sebebinin gösterilmediğini, sadece ve sadece dava aşamasında cari hesap ekstresine dayalı olarak bir alacaklarının doğduğu sebebiyle takip başlatıldığı hususunun dile getirildiğini, İlK’nun 58. maddesinin ikinci fıkrasının 4. bendinde; alacak senede dayanıyorsa senedin, senede dayanmıyorsa borcun sebebinin takip talebinde belirtilmesi gerektiğinin düzenlendiğini, İİK’nın 60/2-(1). maddesi uyarınca da alacaklının veya vekilinin banka hesap numarası hariç olmak üzere, 58 inci maddeye göre takip talebine yazılması lazım gelen kayıtların ödeme emrinde de bulunması gerektiğini, dolayısıyla alacak senede dayanmıyorsa, borcun sebebinin ödeme emrinde de gösterilmesi gerektiğinin açık olduğunu, somut olayda, borcun sebebinin ne takip talebinde, ne de ödeme emrinde gösterilmediğinin ve takip talebiyle, ödeme emrinin İİK’nun 58 ve 60. maddelerine uygun içeriğe sahip olmadıklarının kolaylıkla anlaşıldığını, dolayısıyla davacı tarafça başlatılan icra takibinin, kanunun zorunlu kıldığı koşulları taşımıyor olmasından bahisle hukuka aykırı olduğunun her türlü tartışmadan uzak olduğunu;Yine mahkemenin gerekçesine bakıldığında, davacı şirketin kayıtlarına itibar edildiği belirtilmiş olunup, bu durumda müvekkili şirketin davacı kayıtlarını bilmesinin mümkün olmadığından bahisle takibe konulan miktar üzerinden müvekkilinin icra inkar tazminatı ödemek zorunda bırakılmasının doğru olmadığını, müvekkili şirkete gönderilen icra emri ekinde veya içeriğinde de borca ilişkin ayrıntıya yer verilmediğini, bu durumda alacağın belirlenebilir olmadığı açık olup, müvekkili şirket aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesi nedeniyle de kararın kaldırılması gerektiğini beyanla İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/212 Esas sayılı dosyasında verilen 19/01/2021 tarih ve K. 2021/27 sayılı kararının; asıl davanın reddine ilişkin kısım hariç olmak üzere birleşen İstanbul 6. ATM’nin 2018/1043 E. sayılı dosyası yönünden verilen davanın reddine, birleşen İstanbul 5. ATM’nin 2018/215 E. sayılı dosyası yönünden davanın kabulüne dair kısımların kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Asıl dava bayilik sözleşmesinin haksız ve sözleşmeye aykırı şekilde feshi nedeniyle cezai şart tazminatı talebine, birleşen İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/215 Esas sayılı dosyasındaki dava, bakiye hesap alacağının tahsili talebiyle başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali ile takibin devamı talebine, birleşen İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/1043 Esas sayılı dosyasındaki dava, bayilik sözleşmesine aykırılık nedeniyle sözleşme yürürlükte iken ödenen 6 aylık mağaza kira bedelinin, sözleşme yürürlükte iken oluşan müşteri kaybından doğan zararın ve sözleşmenin haksız ve usulsüz feshi nedeniyle oluşan kar kaybının tazmini taleplerine ilişkindir.Mahkemece asıl dosya ve birleşen İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/1043 Esas sayılı dosyası yönünden davanın reddine, birleşen İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/215 Esas sayılı dosyası yönünden davanın kabulüne karar verilmiş, verilen karara karşı birleşen İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/1043 Esas sayılı dosyasında davacı, birleşen İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/215 Esas sayılı dosyasında davalı vekilince aleyhe verilen kararlar yönünden istinaf başvurusunda bulunulmuştur.Birleşen İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/1043 Esas sayılı dosyasında davacı vekilince ileri sürülen istinaf sebepleri; taraflar arasındaki bayilik sözleşmesi devam ederken yeni bir mağazaya geçilmesine davalı tarafın sözlü olarak onay verdiği ve fakat yazılı onay vermeyerek kendisini oyaladığı, yeni mağazanın 6 ay süre ile boş kaldığı ve kira bedelinin taraflarınca ödendiği, davalının sözleşmeye uygun şekilde üstlendiği edimleri yerine getirmemesine rağmen telefonda sözlü olarak sözleşmeyi feshettiği, feshin TTK madde 18’de düzenlenen şekilde yapılmaması sebebiyle usulsüz ve haksız olduğu, haksız fesih nedeniyle taraflarınca tazminat talep edilebileceği ve deliller ile kira kaybı ve diğer zararların ispatlandığı, buna rağmen Mahkemece tazminat taleplerinin reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğuna ilişkindir.Dosya kapsamında taraflar arasında 03.03.2014 tarihinde imzalanan bayilik sözleşmesinin feshedildiği konusunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, sözleşmenin davalı tarafından sözlü şekilde ve haksız olarak feshedilip edilmediği noktasında toplanmakta olup, davalı tarafından bu davada cevap dilekçesi ve asıl davada dava dilekçesi (davacı olarak) ile, davacı bayi tarafından sözleşmenin mağaza kapatılmak, tabelalar indirilmek, işyeri başkasına kiralanmak suretiyle feshedildiği iddia edilmiştir. Davacının (asıl davada davalı) mağazasını başka bir adrese taşıması fesih sebebi olarak ileri sürülmemiş, asıl dava dosyasına delil olarak davalının (bu davada davacı) tabelasının sökülerek yola atıldığı, bir kısmında hala davalı tabelasının bulunduğu mağazaya başka bir işyerine ait tabelanın asıldığı fotoğraflar sunulmuştur. Davacı ise (asıl davada davalı) sözleşmenin davalı tarafından sözlü ve haksız olarak feshedildiğini iddia etmiş ve bu iddiasının ispatı mahiyetinde dosyaya yalnızca davalı tarafa göndermiş olduğu 30.11.2017 tarihli ihtarnameyi sunmuştur. Bu ihtarnamede davacı davalıya, sözleşmenin sözlü şekilde feshedilmiş olduğundan bahisle alacaklarının ödenmesini ihtar etmiştir. Davacı taraf, davalının sözleşmeye aykırı davranışlarının bulunduğunu iddia etmekte ise de, bu aykırılıklar nedeniyle sözleşmeyi haklı şekilde feshettiğini iddia etmemiştir. TTK’nın 18/3. maddesinde yer alan düzenleme bir ispat kuralı olup, fesih iradesinin bu maddede yer alan şekle uygun olarak ileri sürülmemiş olması, bayilik sözleşmesinin feshedilmemiş sayılması veya davalının sözleşmenin feshinde haksız olması sonucunu doğurmayacaktır. Her iki tarafça da sözleşmenin feshedildiği kabul edilmekle birlikte karşı tarafça haksız olarak feshedildiği iddia edilmiş olup, davacı sözleşmenin davalı tarafından haksız şekilde feshedildiğini ispat edememiştir. Haksız fesih ispat edilemediğinden kar kaybı tazminatı talep edilmesi mümkün değildir. Davacı tarafından dosyaya müşteri kaybı nedeniyle uğradığını iddia ettiği zarara ve kira ödemesi yaptığına dair somut bir delil ise sunulmamıştır. Açıklanan nedenlerle Mahkemece davanın reddine karar verilmesinde usul ve yasaya aykırılık yoktur. Davacı vekilinin istinaf başvurusu haksızdır. Birleşen İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/215 Esas sayılı dosyasında davalı vekilince ileri sürülen istinaf sebepleri; taraflar arasında cari hesap sözleşmesinin bulunduğu ve bu sözleşmenin feshedilmediği, davacı tarafından düzenlenen iade faturasına konu malların taraflarına teslim edilmediği, taraflarınca düzenlenen fiyat farkı faturasının içeriğinin ispat edildiği, davacının icra takibinde alacağın dayanağını göstermediği, cari hesap alacağının ise bulunmadığı, alacak likit olmadığından icra inkar tazminatına hükmedilemeyeceğine ilişkindir.Her ne kadar taraflar arasındaki bayilik sözleşmesinin 17. maddesinin, TTK’nın 89. maddesi anlamında bir cari hesap sözleşmesi olduğu kabul edilmiş ise de, taraflarca sunulan ticari defter ve kayıtlara göre aralarındaki ticari ilişkinin fiilen açık hesap şeklinde işlediği, kaldı ki davalı tarafın davacısı olduğu birleşen İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/1043 Esas sayılı dosyasında bayilik sözleşmesinin feshedildiğini kabul etmiş ve davasını haksız fesih sebebine dayandırmışken, bu dosyada savunma olarak sözleşmenin ve dolayısıyla cari hesap sözleşmesinin feshedilmediğini ileri sürmüş olması çelişkili davranış yasağına aykırıdır. Buna göre taraflar arasındaki bayilik sözleşmesi ve bu sözleşme içeriğinde yer alan ve fakat fiili olarak uygulanmayan cari hesap sözleşmesinin sona erdiği hususunda bir uyuşmazlık yoktur ve davacı tarafın bakiye hesap alacağını talep etmesi mümkündür. Bayilik sözleşmesinin 18. maddesinde, taraflar arasında çıkabilecek her türlü uyuşmazlıkta davacı …’ın ticari defterlerinin kesin delil kabul edileceğine dair delil anlaşması bulunmakta olup, dosya kapsamında alınan ve her iki tarafın ticari kayıtlarının incelendiği 16.09.2019 tarihli ek bilirkişi raporunda, davacının usulüne uygun şekilde tutulan ticari defterlerine göre takip tarihi itibariyle davalıdan 47.706,79 TL bakiye hesap alacağının olduğu, davalının kendi defterlerine göre davacıya borçlu olmadığı tespit edilmiştir. Aynı raporda davalının, davacının alacağının bulunmadığı iddiası kapsamında dayandığı 26.05.2016 tarihli fiyat farkı faturasının davacı tarafından ticari defterlerine kaydedildiği ve fakat bu faturaya karşılık 31.10.2016 tarihli iade faturasının düzenlendiği ve bu faturanın da davalı tarafından ticari defterlerine kaydedildiği, tarafların kayıtları arasındaki farkın bu faturadan kaynaklanmadığı, kayıtlar arasındaki farkın davalının detaylı hesap ekstresini sunmaması sebebiyle tespit edilemediği beyan edilmiştir. Alınan bilirkişi heyet raporunda da, davalının ticari defterlerini incelemeye sunmadığı ve davacının kendi ticari defterlerine göre takip tarihinde 47.706,79 TL alacaklı olduğu tespit edilmiş ancak taraflar arasındaki delil anlaşması uyarınca, davalı tarafından bu kaydın aksi kendi ticari defter ve kayıtları ile ispat edilememiştir. Davacının, icra takip talebinde borcun dayanağının gösterişmemiş olması sebebiyle takibin usulsüz olduğuna dair iddiası ise, bu davada ileri sürülerek incelenecek bir iddia değildir. Davacı dava dilekçesi ile alacağının bakiye hesap alacağı olduğunu beyan etmiş ve bu kapsamda delillerini ibraz etmiştir. Sonuç olarak Mahkemece sözleşmenin 18. maddesi ile dosya kapsamı birlikte değerlendirilerek davacının alacaklı olduğunun kabulü ile itirazın iptaline ve alacak likit olduğundan davalı lehine icra inkar tazminatına hükmedilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davalı vekilinin istinaf başvurusu haksızdır. Açıklanan nedenlerşe, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere göre, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden birleşen İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/1043 Esas sayılı dosyasında davacı, birleşen İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/215 Esas sayılı dosyasında davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmış ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Asıl ve birleşen davada davalı / birleşen davada davacı … Ltd. Şti.’nin birleşen davalara yönelik olarak yaptığı istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından birleşen davalara yönelik olarak ayrı ayrı yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına,3-Birleşen İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/1043 Esas sayılı dosyasına yönelik istinaf başvurusu yönünden; dairemiz karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince istinaf talep edenden alınması gereken 269,85 TL karar harcından istinaf talep eden tarafından yatırılan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 210,55 TL harcın istinaf talep edenden tahsili ile hazineye gelir kaydına,4-Birleşen İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/215 Esas sayılı dosyasına yönelik istinaf başvurusu yönünden; dairemiz karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince istinaf talep edenden alınması gereken 3.258,85 TL karar harcından istinaf talep eden tarafından yatırılan 815,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 2.443,85‬ TL harcın istinaf edenden tahsili ile hazineye gelir kaydına, 5-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 6-Artan gider avansı varsa avansı yatıran tarafa iadesine,7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 05/10/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.