Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/1023 E. 2023/1432 K. 05.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1023 Esas
KARAR NO: 2023/1432 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2015/734 Esas – 2019/550 Karar
TARİHİ: 30/04/2019
DAVA: Tespit
KARAR TARİHİ: 05/10/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; davacı ile davalı … A.Ş. arasında 12.01.2011 tarihli Bayilik Sözleşmesi ve bu sözleşmeye ek olarak … A.Ş. ile LPG alım satımı konusunda 5 yıllık anlaşma sağlandığını, davalı şirket tarafından müvekkili şirkete Kadıköy … Noterliği’nin 18.06.2015 tarihli, … yevmiye numaralı ihtarnamesi keşide edilerek Bayilik Sözleşmelerinin feshedildiğinin bildirildiğini, ancak sözleşmelerin tek taraflı feshedilmesinin anılan sözleşme hükümlerine aykırı olduğunu, akdedilen sözleşme hükümlerine göre sözleşmenin feshinden önce tarafına mehil verilmesi gerektiğini, buna rağmen davalıların müvekkiline herhangi bir mehil vermeden sözleşmeleri feshettiklerini, müvekkili şirkete karşı dava dışı şirket tarafından açılan dava nedeniyle ticari faaliyetlerine devam etmesinin imkansız hale geldiğini, dava dışı şirketin ikame ettiği davayı müvekkilinin kaybettiğini ve kararın onanarak kesinleştiğini, müvekkili şirketin mal alımını durdurmasının nedeninin, dava dışı şirketin müvekkiline ait akaryakıt tankerlerine haciz uygulatması olduğunu, dolayısı ile müvekkilinin mal alımı yapamamasının kendi kusurlarından kaynaklanmadığını ve mücbir sebep sayılması gerektiğini, müvekkili şirketin sözleşmeden doğan mal alımına ara vermesinin müvekkilinin hakimiyet alanı dışında gerçekleştiğini, bu durumun kusursuz ifa imkansızlığından kaynaklandığının açık olduğunu beyanla davalılar tarafından sözleşmelerin haksız olarak feshedildiğinin tespitine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesi ile; davacı yan ile akdedilen sözleşmelerin müvekkili tarafından hukuka uygun olarak feshedildiğini, birbirini takip eden iki ödemenin gününde yapılmaması halinde müvekkili …’in sözleşmeyi süre vermeden feshedebileceğini, davacının ürün alım satımı gerçekleştirmeyerek sözleşmeye aykırılığını sürdürdüğünü, bu durumun müvekkili şirketin ticari itibarını sarstığını ve zarar verdiğini, fesihten önce süre verilmediği iddiasının aksine davacı şirketin birçok kez uyarıldığını, ancak davacının sözleşmeye aykırı tutumunu devam ettirmesi ve borçlarını zamanında ödememesi nedeniyle bayilik ilişkisinin sürdürülemez noktaya geldiğini, davacının iddiasına konu ettiği dava dışı şirket ile aralarındaki davanın özel hukuk ilişkisi olduğunu, bu durumun bir kamu otoritesi olarak nitelendirilemeyeceğini, davacı yanın TTK hükümleri uyarınca basiretli bir tacir gibi hareket etmekle yükümlü olduğunu, davacı şirketin sözleşmelere aykırı davranmasının yanında ticari ilişkiden kaynaklanan borçlarını da ödemediğini, müvekkili tarafından davacı yana 800.000,00 TL gayri maddi hak bedelinin ödendiğini, müvekkili şirketlerden 800.000,00 TL tahsil eden davacının dava dışı şirkete olan 235.000,00 TL borcu nedeniyle ifa imkansızlığından söz etmesini anlamlandırmanın mümkün olmadığını beyanla davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi’nin 30/04/2019 tarih ve 2015/734 Esas – 2019/550 Karar sayılı kararında;”Dava hukuki niteliği itibariyle, taraflar arasında 12/01/2011 tarihli bayilik sözleşmelerinin davalı tarafından aykırı ve haksız feshedildiğinin tespiti isteminden ibarettir. Taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümü amacı ile yapılan yargılama, toplanan deliller ve yargılama sırasında bilirkişilerden alınan denetime elverişli rapor içeriğine göre 12/01/2011 tarihinde taraflar arasında yapılan bayilik sözleşmesi ile davacının Manisa/Kula adresinde bulunan Akaryakıt satış servis istasyonunda dağıtıcı lisansı sahibi davalı … A.Ş’nin bayisi olarak faaliyet göstermesine yönelik anlaşma yapıldığı, bu sözleşmenin davalı tarafından 18/06/2015 tarih … yevmiye nolu Kadıköy … Noterliğinin ihtarnamesi ile “Bayilik Sözleşmesine aykırı davranıştan dolayı istasyon faaliyetinin durdurularak ürün alımının gerçekleşmemesi ve borçların zamanında ödenmediğinden feshedildiği” bu fesih beyanının davacıya ulaştığı; davacının söz konusu feshin haksız ve sözleşmeye aykırı olduğu, sözleşme dahilinde mücbir sebepten kaynaklı yükümlülüklerin yerine getirilemediği belirtilmiştir. Bahsi geçen taraflar arasındaki Bayilik sözleşmesinin 12. Maddesinde mücbir sebepler olarak “doğal afetler, yangın, savaş, halk hareketleri, grev, lokavt, ithalat kısıtlaması, ürün darlığı, rafinerilerden yeterli ürün temin edilememesi, kamu otoritesinin tasarrufları gibi durumlardır. Bu durumlardan birisinin tahakkuku halinde mücbir sebebin inhisar ettiği ürün bakımından sorumluluk doğmaz. Ancak mücbir sebebin sona ermesinden itibaren bu sözleşme hükümleri uygulanmaya devam edilecektir.” olarak gösterilmiştir. Davacının ise mal alımı yapılmaması ve borcun ödenmemesi halini dava dışı bir şirket ile aralarında olan husumet nedeni ile akaryakıt taşımakta kullanılan tankerlerin haciz yolu ile muhafaza altına alınması ve bu nedenle bundan kaynaklı ürün alınamaması olarak ileri sürdüğü bu halin denetlenebilir ve bilimsel bilirkişi raporunda mücbir sebep olarak sayılmadığı keza mahkememizce de davacının ileri sürdüğü bu halin sözleşmede mücbir sebep olarak sayılmadığı gözönüne alındığında davacının bu davayı açmakta haklı ve hukuki yararının bulunmadığı gözönne alındığında açılan davanın reddine dair karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm oluşturulmuştur.” gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş ve verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; Yerel Mahkemece istinaf başvurusuna konu edilen karar, dosyada mevcut eksik incelemeye dayalı hatalı bilirkişi raporuna istinaden verilmiş olup; dosyada mevcut dilekçelerde açıklandığı üzere müvekkili davacının davalı yana her hangi bir ad altında borcunun bulunmadığını, taraflarınca itiraz edilen ve karara esas alınan raporu tanzim eden bilirkişi heyeti tarafından yapılması gerekenin dosya kapsamı ve müvekkili davacı firmanın ticari defterleri üzerinden tam ve eksiksiz bir inceleme yapmak iken bunun yerine cari hesap dökümü üzerinden müvekkili davacının, davalı yana borçlu olduğu yönünde tespit ve değerlendirmede bulunulmasının hatalı olduğunu, eksik incelemeye dayalı rapora itirazlarında yer alan bu husus dikkate alınmaksızın ve bu eksiklik giderilmek sureti ile yeniden rapor alınmaksızın Mahkemece talepleri reddedilmek sureti ile verilen kararın hatalı olduğunu;Mahkemenin hatalı rapor doğrultusunda kararda kabul ettiği şekilde müvekkili davacının davalı yana borçlu olduğunun dosyada mevcut hatalı rapor doğrultusunda düşünülmesi halinde dahi bunun sözleşmenin feshi hakkını doğurmayacağını, sözleşmenin feshini düzenleyen hükümlerinde, açık bir şekilde sözleşmenin feshi için öncelikle önel verilmesi gerektiği hususu sabit olup Mahkemece bu husustaki itirazlarının dikkate alınmadığını, dosyada mevcut yazılı beyan ve itirazlarında ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, müvekkili davacı şirket ile davalı arasında akdedilen bayilik sözleşmelerinin 14/c maddesine göre, sözleşmenin feshinden önce önel (mehil) verilmesi gerektiği açıkça kararlaştırılmış olup, buna rağmen davalı şirketin müvekkiline önel (mehil) vermeden sözleşmeyi feshetmesinin açıkça sözleşmeye aykırı ve haksız olduğunu, müvekkili şirket ile …A.Ş. arasında akdedilen 12.11.2011 tarihli Bayilik Sözleşmesi’nin sözleşmenin sona ermesini düzenleyen özel maddesi olan 14/c maddesinde bu hususun açıkça düzenlendiğini, buna rağmen, davalı şirket tarafından, sözleşmenin feshinden önce müvekkili şirkete mehil (önel) verilmeksizin, Kadıköy ….Noterliği’nin 18.06.2015 tarihli ve … yevmiye no.lu ihtarnamesi ile sözleşmenin feshedildiğini;Mahkemece bu hususun kararda hiç bir şekilde değerlendirilmediğini, bu hükümlerin taraflar arasındaki uyuşmazlığa neden uygulanmadığına ilişkin hiç bir somut açıklamaya gerekçede yer verilmediğini, davalı yanın sözleşmeyi ürün bedellerinin ödenmemesi ve mal alımı yapmadığı iddialarına istinaden feshettiği yönündeki gerekçe ve bunun dayandığı sözleşmenin 9. maddesindeki düzenlemenin; sözleşmelerin 14/c ve 12/a maddesi hükümleri dikkate alındığında davalı yana önel vermeden sözleşmeyi feshetme hakkı vermediğinin ortada olduğunu, dosyada mevcut yazılı beyan ve itiraz dilekçelerinde açıklandığı üzere söz konusu maddelerde davacı yanın sözleşmeyi fesih gerekçelerinin de kesin ve tereddüde mahal vermeyecek şekilde düzenlendiğini, bu maddelerde yukarıda belirtildiği üzere “BAYİ’nin ürünlerin tamamını …’ den satın alma veya satın alınan ürün bedellerinin ödenmemesi veya işbu sözleşme ile belirli diğer yükümlülük ve sorumluluklarını yerine getirmemesi sebebiyle … tarafından önel verilerek sözleşme feshedilir.” şeklinde sözleşmenin her türlü akde aykırılık halinde önel verilerek feshedileceğinin düzenlendiğini, bu halde davalı yanın sözleşmeye aykırılık iddiası olduğu durumda da müvekkili davacıya önel vermeksizin sözleşmeyi feshetmesinin hukuken mümkün olmadığı açık olup davanın haklılığının somut olarak ortada olduğunu;Kararın dayanak alınan raporu tanzim eden bilirkişi tarafından sözleşmenin 9. maddesinin kesin hüküm içermediği ancak sözleşmenin 14. maddesinin kesin hüküm içerdiği şeklindeki tespitte bulunulmuş ise de, bunun dışında bir başka hususta 9. maddenin ödemelere ilişkin bir madde olmasına karşın sözleşmenin 14. maddesinin davalı yanın fesih gerekçelerini de kapsayan akdin feshine ilişkin ve bu hususu özel olarak düzenleyen bir madde olduğunun doğru bir şekilde değerlendirilmediğini, bu husus her ne kadar raporda belirtilmemiş olsa da davanın esasına etkili olmasına karşın Mahkemece karar tesisi esnasında dikkate alınmayarak davanın reddine karar verildiğini, davalı yanca ödememe iddiasına ve sözleşme feshine ilişkin cevap dilekçesinde belirtilen faturalarında ayrıca tebliği gerekmekte olup bu hususun yapıldığına ilişkin davalı yanca dosyaya herhangi bir delil sunulmadığını; Mahkemece müvekkili davacının sözleşmenin feshinden önce mücbir sebep içerisinde olmadığı hususundaki gerekçesine katılmanın mümkün olmadığını, dava dilekçesinde müvekkili davacının içerisinde bulunduğu durum ve mücbir sebebin neden kaynaklandığı hususunun ayrıntılı olarak açıklandığını, kararda mücbir sebeplerin neler olduğu hususunun sözleşmenin ilgili maddesinde düzenlendiği ve müvekkili davacının durumunun sözleşmede belirtilen mücbir sebeplerden olmadığı yönünde değerlendirmede bulunulmakla birlikte, ilgili maddenin “gibi durumlarda” denilmek sureti ile sonlandığını, mücbir sebebin tahdidi olarak sayılması mümkün olmadığı gibi sözleşmede belirtilen durumların mücbir sebep açısından örnekleyici olarak belirtildiğini ve müvekkili davacı ile ilgili durumun da mücbir sebep kavramı içerisinde değerlendirilmesi gerektiğinin ortada olduğunu;Dosyada mevcut dava ve cevaba cevap dilekçelerinde açıklandığı üzere, dava dışı …A.Ş. tarafından müvekkili şirket aleyhine açılan ve müvekkiline ait akaryakıt istasyonu üzerinde … A.Ş. lehine kurulan intifa hakkının 5 yılı aşan süreye ilişkin kısmının Rekabet Kurulu kararları uyarınca geçersiz olması nedeniyle, intifa hakkı karşılığında müvekkili şirkete ödenen bedellerin 5 yıllık süreyi aşan kısmının sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre iadesi talepli dava hakkında, İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin verdiği 2011/261 E. – 2012/317 K. sayılı karar ile, davanın kısmen kabulüne ve toplam 223.836,86.- TL’nin müvekkili şirketten tahsiline karar verildiğini ve söz konusu kararın Yargıtay onamasından geçerek kesinleştiğini;Bahsi geçen Mahkeme kararına istinaden, … A.Ş. tarafından İstanbul …. İcra Dairesi’nin … sayılı dosyasıyla müvekkili şirket aleyhine yapılan icra takibi kapsamında, müvekkili şirkete ait … marka ve … plakalı akaryakıt tankeri üzerine 15.01.2015 tarihinde haciz koydurulduğunu ve 21.01.2015 tarihinde yakalama kararı çıkarıldığını, bankalar nezdinde mevcut hesaplarına haciz konulduğunu, müvekkili şirketin akaryakıt nakli ve satışı yapması dolayısı ile ticari faaliyetlerine devam etmesinin imkansız hale geldiğini;Müvekkili şirketin, davalı şirketlerden 2014 yılı sonlarından itibaren mal alımını durdurması, …A.Ş. tarafından müvekkili şirket aleyhine açılan sebepsiz zenginleşmeye davalı alacak davasının yargılaması sonucunda İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin verdiği 2011/261 E. – 2012/317 K. sayılı karar ile bu kararın icrası kapsamında müvekkiline ait akaryakıt tankeri üzerinde uygulanan haciz ve yakalama işlemlerinden, yani bir kamu otoritesinin müvekkili şirketin malvarlığı üzerinde uyguladığı kısıtlayacı tasarruflar nedeniyle, müvekkili şirketin akaryakıt istasyonu faaliyetine ara vermek zorunda kalmasından kaynaklandığını, müvekkili şirketin, 2014 yılı sonlarından itibaren davalı şirketlerden mal alımını durdurmasının müvekkilinin kusurundan değil, hakimiyet alanı dışında gerçekleşen bir kamu otoritesi tasarrufundan ileri geldiğini;Müvekkili şirket ile davalılardan … A.Ş. arasında akdedilen 12.11.2011 tarihli Bayilik Sözleşmesi’nin “MÜCBİR SEBEPLER” başlıklı 12. maddesinde, bu sözleşme anlamında Mücbir Sebep sayılan durumlar sayılmış olup, bunların arasında kamu otoritesinin tasarruflarının da sayıldığını, dava konusu olayda, … A.Ş. tarafından müvekkili aleyhine açılan sebepsiz zenginleşme talepli alacak davası ile bu dava sonucunda verilen kararın icrası zımnında müvekkili şirkete ait tanker üzerinde uygulanan haciz ve yakalama işlemlerinin, burada bahsi geçen Bayilik Sözleşmesi hükümleri anlamında, “kamu otoritesi tasarrufu” niteliğini taşıdığını ve bu sözleşme hükmüne göre “Mücbir Sebep” meydana getirdiğinin şüphesiz olduğunu, söz konusu ihtilaf davalı yanca da sözleşmenin imzalanması anında bilinmekte olup buna karşın davalı yanca açıklanan hususlarda aksi yönde beyanda bulunulmasının kötü niyetli olduğunu, Yüksek Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 2007/2163 E. – 2007/5035 K. sayılı ve 20.07.2007 tarihli kararında; yargı kararlarından doğan ifa imkansızlığından dolayı sözleşmeden doğan yükümlülüklerini yerine getiremeyen tarafa bir kusur atfedilemeyeceğinin ve taraflar arasındaki sözleşmede yargı kararlarını mücbir sebep sayan bir hüküm varsa ifa imkansızlığının tarafların kusurundan değil mücbir sebepten kaynaklandığının kabul edilmesi gerektiğinin vurgulandığını;Bu çerçevede, müvekkili şirketin sözleşmeden doğan mal alımı borcuna ara vermesinin, müvekkilinin hakimiyet alanı dışında gerçekleşen yargı kararının icrası nedeniyle ticari faaliyetlerini durdurmasıyla meydana gelen kusursuz ifa imkansızlığından (6098 sayılı TBK m. 136) kaynaklandığının son derece açık olduğunu, davalı tarafın, mücbir sebep teşkil eden bu durumu dayanak yapmak suretiyle, bayilik sözleşmelerini feshetmesinin sözleşme hükümlerine aykırı ve haksız olduğunun açıkça ortada olduğunu;Taraflar arasında mevcut sözleşmede 12.01.2011-12.01.2016 tarihleri arasında davacı yandan alınması gereken ürünün toplamda 5000 ton olduğunu, sözleşmede yıllık bazda herhangi bir ürün miktarı alımına ilişkin bir taahhüt mevcut olmayıp bu anlamda müvekkilinin sözleşme süresi sonuna kadar alım miktarını kendi ekonomik ve ticari koşullarına göre yapmasının sözleşmesel hakkı olduğunu, bu durumda sözleşmenin haksız ve kötü niyetli feshinin geçekleştirildiği tarih ile sözleşmenin kalan süresinde müvekkilinin taahhüt ettiği miktara ulaşma hakkının mevcut olduğunu, aksinin kabulünün belirli periyotlara ilişkin taahhüt içermeyen tüm sözleşme süresini kapsar şekilde genel bir taahhüt içeren benzer tüm sözleşmelerde, satıcı durumunda bulunan sözleşmenin tarafına, alıcı durumda bulunan tarafın ticari faaliyetlerine müdahale hakkını tanımak ve bir tarafın sözleşme kapsamına uygun olarak belirli bir döneme kadar hareket etmesine karşın, sözleşmenin kalan süresi için edimlerini ifa edemeyeceği varsayımı ile sözleşmenin feshi hakkı tanımak olacağını, sözleşme ile düzenlenmeyen böyle bir hususta sözleşmenin bir tarafına varsayımsal olarak sözleşmeyi önel vermeden fesih yetkisi vermenin hukuk düzenince kabul edilebilir bir husus olmadığını; Sözleşme süresinin sona ermesine kısa bir süre kala sözleşmenin feshe ilişkin hükümlerini düzenleyen maddelerinde açıkça belirtilmesine karşın önel verilmeksizin kötü niyetli olarak sözleşmenin feshedilerek İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesinde görülmekte olan davada cezai şart talep edilmesinin davalının kötü niyetli olduğunu ve sözleşme süresinin sona ermesine yaklaşık 6 ay kala sözleşmeyi hukuka aykırı olarak cezai şart almak amacı ile her hangi bir ihtar çekmeksizin feshettiği dikkate alındığında feshin haksız ve kötü niyetli olduğunun anlaşıldığını beyanla Yerel Mahkemece verilen kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, akaryakıt bayilik sözleşmesinin haksız ve sözleşmeye aykırı olarak feshedildiğinin tespiti talebine ilişkindir.Davacı taraf, davalı taraf ile imzalanan 12.01.2011 tarihli bayilik sözleşmelerinin, sözleşme gereği verilmesi gereken önel verilmeksizin ve mal alımı ile ödemeye ilişkin yükümlülüğün mücbir sebeple yerine getirilemediği gözetilmeksizin haksız şekilde feshedildiğini beyan ederek yapılan feshin haksız olduğunun tespitini talep etmiş, davalı taraf sözleşmelerin, üst üste ödemelerin yapılmaması, ürün alım taahhüdüne uyulmaması sebebiyle haklı olarak feshedildiğini, sözleşmelerin 9. maddesi uyarınca bu durumda önel verilmesine gerek olmadığını, davacının mücbir sebep içerisinde bulunmadığını beyanla davanın reddini savunmuş, Mahkemece yukarıda açıklanan gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş ve verilen karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.Somut dava HMK’nın 106/1. maddesi uyarınca açılmış bir tespit davasıdır. Tespit davası ile davalı bir şeyi yapmaya veya bir şeyden kaçınmaya mahkum edilemez, sadece taraflar arasındaki hukuki ilişkinin varlığı veya yokluğu ya da tereddütlü olan içeriği tespit edilir. Kanunla belirtilen istisnai durumlar dışında tespit davası açan davacı, eda davası ile inşai davalardan farklı olarak, dava açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir menfaatinin bulunduğu hususunu açıkça ortaya koymak, hukuki yararını ispatlamak durumundadır. Tespit davasında davacı, kendisi için söz konusu olan tehlike veya tereddütlü durumun ortaya çıkaracağı zararın ancak tespit davası ile giderilebileceğini ispat etmelidir. Tespit davası ile elde edilecek hukuki koruma başka bir yolla veya başka bir davayla sağlanabiliyorsa, davacının tespit davası açmasında hukuki bir yararı yoktur. Bir dava içerisinde iddia ve savunma olarak ileri sürülebilecek hususlar tespit davasının konusu olamaz. ( Pekcanıtez/Atalay/Özekes, Medeni Usul Hukuku, 2011, s.300-302) HMK’nın 114/1-h maddesi uyarınca hukuki yarar dava şartıdır. 115. maddesi uyarınca Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.Yapılan bu açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde; davacı tarafından dava dilekçesi ile taraflar arasındaki bayilik sözleşmelerinin haksız ve sözleşmeye aykırı olarak feshedildiğinin tespitine karar verilmesi talep edilmiş olup, davalı tarafından sözleşmelerin feshinin EPDK’ya ve EPDK tarafından da bu hususun kendisine bildirilmiş olması sebebiyle bu davada hukuki yararının bulunduğu iddia edilmiş ve fakat mevzuat gereği EPDK’ya yapılan yahut EPDK tarafından kendisine yapılan bildirimin ne gibi bir tehlike yarattığı açıklanmamıştır. Bu davada verilecek bir tespit hükmü davacı için herhangi bir hukuksal koruma sağlamayacaktır. Sözleşmenin haksız şekilde feshedildiği iddiası, haksız feshe dayalı olarak genel hükümlere göre açılabilecek bir tazminat davasında iddia olarak ileri sürülebilecektir. Bu sebeplerle davacının bu davayı açmakta hukuki bir yararı bulunmadığından, Mahkemece işin esasına girilmeksizin davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmesi gerekirken, esastan reddine karar verilmiş olması hatalı olmuştur.Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun usulen kabulü ile, mahkemece deliller toplanılmış olup, yeniden yargılama yapılmasını gerektirir bir husus bulunmadığından HMK’nın 353/1-b-2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, Dairemizce esas hakkında yeniden karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmış ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun USULEN KABULÜ ile; İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 30/04/2019 tarih ve 2015/734 Esas – 2019/550 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince KALDIRILMASINA ve dairemizce yeniden esas hakkında hüküm kurularak; Davanın hukuki yarar yokluğu sebebiyle USULDEN REDDİNE, İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN: 2-Harçlar tarifesi gereğince alınması gereken 269,85 TL karar ve ilam harcından dava açılırken peşin olarak yatırılan 27,70 TL harcın mahsubu ile bakiye 242,15 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,4-Davalı tarafından yapılan herhangi bir yargılama gideri bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, 5-Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden AAÜT 2023/2024 e göre hesap ve takdir olunan 17.900,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,6-Kullanılmayan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine,İSTİNAF YÖNÜNDEN: 7-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, 8-Davacı tarafından sarf edilen 162,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile 54,00 TL dosyanın istinafa gidiş dönüş masrafı olmak üzere toplam 216,10 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 9-Artan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere 05/10/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.