Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/987 E. 2022/1080 K. 30.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/987 Esas
KARAR NO: 2022/1080 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/11/2019
NUMARASI: 2017/1178 Esas 2019/1218 Karar
DAVANIN KONUSU: İpotek (Tescil İstemli)
KARAR TARİHİ: 30/06/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı bankanın Yakuplu Şubesinden dava dışı …tarafından kullanılan kredinin kefili olduğunu, müvekkilinin davalı bankaya kefil olarak 437.400,00-TL kredi borcu ödemesi yaptığını, TBK.nun 592. maddesi hükmüne göre bankanın kredinin teminatı olarak alınan ipotekleri müvekkiline devretmesi gerekir iken, ısrarla TBK 183 maddesi uyarınca alacağın temliki yapabileceklerini belirttiklerini, oysa kredi borcu ödendiğinden davalı bankanın devredebileceği bir alacağının kalmadığını, kaldı ki kredi kullanan asıl borçlu şirketin diğer alacaklıları tarafından tasarrufun iptali davası ile söz konusu alacağın temlikinin iptal edilebileceğini davalı bankaya bildirdiklerini, buna rağmen davalı banka şubesinin ısrarla alacağın temliki yapılabileceğini belirtmesi nedeniyle işlemin sonuçsuz kaldığını, kredinin teminatı olan ipoteğin bizzat tapu dairesine gidilerek tapuda işlem yapılmak suretiyle devrinin mümkün olduğunu belirterek, gayrimenkullerin tapu kaydına ipotek alacağı konusunda davalıdır şerhi düşülmesine, müvekkili tarafından kefil olarak ödenen 437.400,00-TL’nin asıl borçludan tahsil edilebilmesi için davalı bankanın kredi borcunun teminatı olarak aldığı gayrimenkuller üzerindeki ipotek hakkının müvekkili adına tapu sicil müdürlüklerinde re’sen tescilinin yapılmasına, davalı banka şubesi tarafından alınmış olan bono, çek, poliçe gibi kıymetli evrak var ise, müvekkilinin kefil sıfatı ile ödediği rakamın ipotek ile karşılanamaması durumunda bu evrakların müvekkiline teslimine, davalı bankanın elinde bulunan teminatlarda azalmaya neden olduğunun anlaşılması ya da üzerinde ipoteği bulunan gayrimenkullerin icra satışına muvafakat vermesi ya da ipoteği, alacağını aldığı gerekçesiyle terkin etmesi durumunda, müvekkilinden tahsil edilen 437.400,00-TL’nin fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek reeskont faiziyle birlikte iade etmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının dava dışı …nin 437.400,00-TL’lik borcunu kefil sıfatıyla ödediğini, dava ile davacının bu borçla ilgili müvekkili bankanın almış olduğu ipotek vesair teminatların kendisine devrini talep ettiğini, talebin tespit hükmünde olduğunu, dava değerinin hatalı olarak yüksek belirlendiğini, davacının dava açmakta hukuki yararının olmadığını, teminatların başkaca işleme gerek kalmadan kefil olan davacıya ödeme nispetinde geçtiğini, uygulamada bankanın elinde bulunan ipoteklerin devredilmesi için alacağın temliki sözleşmesi yapıldığını, bu temlik sözleşmesinin ipoteğin kayıtlı bulunduğu tapuda beyanlar hanesine tescil edildiğini, müvekkili bankanın teminatları devretmeme gibi bir tutumunun bulunmadığını, davacının dava açmasının haksız ve kötü niyetli olduğunu, mevzuat uyarınca teminatların kanunen ödemeyi yapan kefile yaptığı ödeme nispetinde geçtiğini, bu nedenle müvekkili bankanın ipoteği devretmek için ayrıca bir işlem yapmasına gerek bulunmadığını, ipoteğin devrinin ancak ipoteğe konu alacağın temliki ile gerçekleşebildiğini, müvekkili bankanın ipotek lehtarı olup tapuda istese de ipoteği devretmek hak ve yetkisi bulunmadığını, davacının üçüncü kişiye ait ve kefaletten sonra verilmiş ipoteği isteyebilmesinin mümkün olmadığını, TBK 596/2 maddesinin açık olduğunu, kefaletten sonra verilen teminatların esas borçlu değil de üçüncü bir kişi tarafından verilmişse alacaklının temlik etme yükümlülüğünün dışında kaldığını, yine borçlunun başka bir alacak için verdiği ancak genel teminat kaydı sayesinde kefalete konu alacak için de başvurulabilecek teminatların alacaklının temlik yükümlülüğü kapsamında değerlendirilemeyeceğini belirterek, davanın dava dışı kredi borçlusu …ne ihbarına, haksız ve dayanaksız davanın usul ve esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 28/11/2019 tarih 2017/1178 Esas – 2019/1218 Karar sayılı kararında; “…Somut olayda, davacı …nin dava dışı … Tic. Ltd. Şti.’nin borcuna kefil olduğu tarih 10.07.2012 olup, kanuni halefiyete dayanarak tescili talep edilen ipotekler 17.12.2012 ve 18.03.2018 tarihlerinde kefalet sözleşmesinden sonra, üçüncü kişi … tarafından tesis edilmiştir. Yukarıda da açıklandığı üzere, davacının kefalet tarihinde var olmayan, sonrak asıl borçlu tarafından verilmeyen bu teminatlara kanuni halef olamaz. Taraflar arasında bunun aksini düzenlendiğini gösteren herhangi bir sözleşme de söz konusu değildir. Bu nedenle, davanın sonradan üçüncü kişi tarafından tesis edilen ipoteklerin devrine yönelik talep bakımından reddine karar vermek gerekmiştir. Aynı gerekçe ile, kefalet anında mevcut olmayan ancak kefalet tarihinden sonra dava dışı asıl borçlu … Tic. Ltd. Şti. Tarafından düzenlenen 23.01.2012 tarihli 200.000 TL bedelli ve 20.12.2013 tarihli 1.500.000 TL bedelli iki adet senet bakımından kefil lehine kanuni halefiyet şartlarının doğduğu anlaşıldığından, davacının talebinin senetlerin kendisine teslimi yönünden kabulüne karar vermek gerekmiştir. Her ne kadar TBK 96 hükmü gereği kefil ifa ettiği miktar nispetinde alacaklıya halef olmuş ise de, senetlerin bölünemeyeceği gözetilerek her iki senedin teslimine de karar verilmiş, halefiyet nedeniyle senetleri teslim alan kefilin senetlerin tahsili neticesinde sebepsiz zenginleştiği olasılıkta, asıl borçlunun sebepsiz zenginleşmeye dayalı rücu hakkının söz konusu olacağı değerlendirilmiştir. Tüm bu nedenlerle; davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine, talebe konu kredi sözleşmesi kapsamında davalı banka lehine dava dışı … Tic. Ltd. Şti.tarafından düzenlenen 1.500.000,00 TL ve 200.000,00 TL tutarındaki 2 adet bononun davacıya teslimine, davacının gayrimenkuller üzerindeki ipotek hakkının adına tescilinin yapılmasına dair talebi ile sair taleplerinin reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur…”gerekçesi ile, 1-Davanın KISMEN KABULÜNE, KISMEN REDDİNE, a) Talebe konu kredi sözleşmesi kapsamında davalı banka lehine dava dışı … Tic. Ltd. Şti.tarafından düzenlenen 1.500.000,00 TL ve 200.000,00 TL tutarındaki 2 adet bononun davacıya teslimine,b) Davacının gayrimenkuller üzerindeki ipotek hakkının adına tescilinin yapılmasına dair talebi ile sair taleplerinin reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili ve davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 31.10.2018 tarihli bilirkişi raporuna karşı beyan dilekçelerinde, müvekkilinin kefil olduğu 10.10.2012 tarihli kefalet sözleşmesinin bağlı olduğu 2012 yılında imzalanan kredi çerçeve sözleşmesinden sonra ikinci olarak 20.12.2013 tarihinde yeni bir kredi çerçeve sözleşmesi imzalandığının fark edildiğini, borçlu şirketin tek ortağı …’ın bu ikinci kredi sözleşmesine tek başına kefil olduğunu, davalının tek suret olarak verdiği kredi sözleşmesinin taraflarına tebliğ olmaması nedeni ile bu durumdan bilirkişi raporu ile haberdar olunduğunu, davalı vekilinin kredi sözleşmelerinde TBK 592 maddeye göre devir yapılacağı açıkça yazmasına rağmen alacağın temliki olarak TBK 183 maddesine göre devir yapmak istemesinin nedeninin ancak o zaman anlaşıldığını, Davalı bankanın davacı müvekkilinden bilgi gizlediği anlaşılması üzerine davacı taraf olarak bağlı olmadıkları bir sözleşmeye kefil olduklarını düşünerek ödeme yapmalarına kasten bilerek neden olunmuş olması ihtimali nedeni ile davacı taraf olarak davalı tarafın TBK gereğince bu konuda bilgi vermesi gerektiğinin mahkeme huzurunda dile getirildiğini, bu gün itibari ile haricen öğrenildiği üzere davalı bankanın, yeni TTK’nın yürürlüğe giriş tarihi olan 1 Temmuz 2012 den sonra TBK’nın da 01.07.202 tarihinde yürürlüğe girmesi nedeni kredi çerçeve sözleşmelerini güncellediğini ve çalışmaya devam ettiği tüm müşterileri ile yeni sözleşme imzaladığını, bu nedenle yargılama esnasında davacı müvekkilinden kefil olarak tahsil edilen kredi borcunun hangi sözleşmeye göre verildiği kredi tahsis tarihi araştırılarak ortaya konulması gerekmekte iken bu hususun yargılamada eksik bırakıldığını, bu konunun araştırılarak, müvekkilinin kefil sıfatıyla bir borcunun olup olmadığının net şekilde ortaya çıkarılması gerektiğini, Ayrıca gayrimenkullerini borca karşılık ipotek veren diğer … isimli kişinin, aynı zamanda borçlu … Ltd. nin tek ortağı olması yanında her iki çerçeve kredi sözleşmesine de kefil olduğunu, bu nedenle borcu ödeyen davacı müvekkilinin ayrıca diğer kefile rücü imkanı olduğunu, mahkemenin müvekkilinin aynı zamanda sözleşmenin diğer kefili olan taşınmazlarına ipotek konulan …a karşı ödediği bedelin yarısı nispetinde 218.700,00TL lik rücü hakkı bulunduğunu gözden kaçırdığını, Yargıtay 19 Hukuk Dairesinin16.06.2016 tarih E. 2016/1731K. 2016/10881 sayılı ilamında, kefilin eda ettiği şey nispetinde alacaklının haklarına halef olduğu/borcu ödeyen kefilin asıl borçluya ödediği miktarın tamamı için diğer müteselsil kefil davalıya ödediğinin yarısı tutarında rücu hakkına sahip olduğunun belirtildiğini, Davalı banka vekilinin ipoteklerin müvekkiline ait olduğunu dile getirdiğini, ipotek devrinden hiç kaçınmadıklarını ve tartışmanın ipotek devrinin TBK 592 mi yoksa TBK 183 göre mi yapılacağı konusunda toplandığını beyan ettiğini, dava konusu olan davalı banka elinde alacağın teminatı olarak bulunan ipotekler konusunda hak sahipliğinin tartışma konusu olmaktan çıkması üzerine mahkemenin ipoteğin ne şekilde devredileceği husunda bilirkişi görüşüne başvurduğunu, ancak düzenlen ek bilirkişi raporunda bilirkişilerin istenilen bu olmamasına rağmen kanunu yorumladıklarını ve davalı vekilinin hak sahibi olunduğu konusundaki beyanına rağmen (kazanılmış hak) ipoteğin devrinin uygun olmayacağını beyan ettiklerini, bu ek bilirkişi raporuna karşı itiraz ettiklerini, mahkemeye Adalet Bakanlığının yazısı üzerine TKGM’nün konu hakkındaki yazısı bulunup bilirkişiye sorulan tapuda devrin ne şekilde yapılacağı hususunun arz edildiğini, Bunun üzerine mahkemenin dosyayı yeni bir bilirkişiye tevdi ederek ilk istinaf nedeni olarak beyan ettikleri üzere iki sözleşme bulunduğu ve ödemenin hangi sözleşmeye istinaden verilen krediye istinaden yapıldığının araştırılması talep edilmiş ise de, bilirkişilerin bu konuda raporlarında beyanda bulunmamakla birlikte ipoteklerin müvekkiline devri gerekeceği ve devrin de bahsettikleri şekilde değil davalı tarafın beyan ettiği şekilde yapılması gerektiğini beyan ettiklerini, yani bu aşamada dahi, kefil olarak ödenilen kredinin hangi sözleşme kapsamında verildiğinin belli olmadığını belirterek, Davalı banka tarafından söz konusu ipoteklerin müvekkiline ait olduğu ikrar ve beyan edildiği de dikkate alınarak kazanılmış hak gereği artık mahkemenin bu hususu tartışamayacak olması ve tartışması gereken hususun ipotek davacı kefile ne şekilde devir edilmelidir ? sorusu olmasına rağmen kazanılmış hak göz ardı ederek karar vermesinin hukuka aykırı olduğunu, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü konu hakkında talimat yayımlamış olduğu dikkate alınarak Tapu Sicil Tüzüğünün 31 maddesine göre, davalı banka elinde bulunan ipoteğin kefil müvekkili adına yaptığı ödeme kadar tescili gerektiğinden mahkeme kararının ipoteğe ilişkin kısımının düzeltilmesini istediklerini, Bu talepleri kabul görmez ise, müvekkili tarafından kefil olunan kredi sözleşmesinin diğer kefili … olduğu ve ödemeyi yapan kefilin diğer kefile rücu hakkı dikkate alınarak asıl borçlu … Ltd. Şti ne 437.400,00 TL rücu yanında bu bedelin yarısı olan 218.700,00TL için diğer kefil …’a TBK 587 madde hükmünce rücu hakkı bulunduğu yerel mahkemece gözden kaçırılması nedeniyle davalı banka elinde bulunan ipoteğin kefil müvekkilince diğer kefil adına yaptığı 218.700,00TL ödeme kadar rücu edilebilmesi için davalı bankanın diğer kefil …’a yönelik haklarına halef olunduğundan diğer kefilin borcu için yapılan 218.700,00TLlik ödemenin karşılığı ipoteğin müvekkil adına tesciline karar verilmesini, davalı banka vekilinin alacağının halen devam ettiği konusunda mahkemeye gerçek dışı bilgi vermesi ve alacağı olsa bile elinde fazla miktarda ipotek teminatı bulunması yanında bu güne kadar böyle bir alacak beyanında bulunmadığı da dikkate alınarak, istinaf taleplerinin reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle;Kefilin ödediği meblağ 437.400,00-TL olduğu halde, 1.500.000,00-TL ve 200.000,00-TL olmak üzere toplam 1.700.000,00-TL meblağlı iki adet bononun devrine karar verilmesinin kefalet miktarını aşması nedeniyle hatalı olduğunu,Müvekkili bankanın bonoların borçlusu … firmasından alacaklarının devam ettiğini, borcunun tamamen sükût etmediğini, devrine karar verilen bonoların tüm alacaklar yönünden teminat niteliğine haiz olduğunun dikkate alınmadığını, Davada 1.700.000,00-TLlik hüküm kurulduğu halde, eksik harcın tamamlattırılmadığını, talebi aşan nitelikte karar verildiğini, Davada asıl talep olan 437.400,00-TLlik ipoteğin nakli talebi yönünden red verildiği halde, lehe vekâlet ücretinin maktu 2.725,00-TL olarak hükmedilmesi ve yargılama giderlerinin yarı yarıya hükmedilmesinin hatalı olduğunu, Davacının, bonoların devri yönünde talebi olmadığı, davanın açılma sebebi bu olmadığı halde, bonoların devrine karar verilmesi hatalı olduğunu, davanın ihtilaf konusunun, kefilin kefil sıfatıyla yaptığı ödemeler akabinde, ihbar olunan …in bankaya verdiği ipoteğin kendisine devredilip devredilemeyeceği ve bu devrin nasıl yapılması gerektiği yönünde olduğunu, bu noktada davacının, ipoteğin kefaletten önce tesis edilmiş olması nedeniyle, ipoteğin kendisine devrini isteyemeyeceğinin tespit edildiğini, ancak mahkemece teminat olarak alınan 2 adet bononun davacıya devrine karar verildiğini, davacının teminat niteliğindeki kambiyo senetlerinin kendisine devri gibi bir talebinin dava öncesinde bulunmadığını, davada da, bu talebini “alacağın ipotekle karşılanamaması halinde” kambiyo vasfındaki evrakların devri şeklinde zikredildiğini, bu haliyle, davacının birincil nitelikteki ipoteğin kendisine devri talebi kabul edilmemişken, buna bağlı ikincil nitelikteki kambiyoların kendisine devri talebinin birincil talebe bağlı olduğu da gözetilerek reddedilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğunu,Kefilin ödediği meblağ 437.400,00-TL olduğu halde, 1.700.000,00-TL meblağlı iki adet bononun devrine karar verilmesinin kefalet miktarını aşması nedeniyle hatalı olduğunu, bu durumun kanunda düzenlenen halefiyet hükmüne açıkça aykırı olduğunu, Ayrıca, davacıya yapılan devrin davacı yönünden sebepsiz zenginleşmeye sebebiyet vereceğini, davacı yönünden 1.500.000,00-TLlik tek bononun devredilmesiyle bile sebepsiz zenginleşme oluşacakken 200.000,00-TLlik ikinci bononun da birlikte devredilmesinin açıkça sebepsiz zenginleşme oluşturacağını, bu nedenle sebepsiz zenginleşmeye sebebiyet veren mahkeme kararının kaldırılması gerektiğini, Müvekkili bankanın, devredilen bonoların borçlusu … Firmasından alacaklarının devam ettiğini, bu nedenle müvekkilinin alacaklarının teminatı niteliğinde olan bonoların devrine karar verilmesinin krediyi teminatsız bıraktığını, davacı firmanın yaptığı 437.400,00-TLlik ödemenin, borcunu tamamen sükût ettirmediğini, mahkemece devrine karar verilen bonoların tüm alacaklar yönünden teminat niteliğine haiz olduğunu, Yargılamaya esas ipoteklerin ve bonoların borçlusu …’ın bankalarından kullanmış olduğu (asaleten/kefaleten) krediler nedeniyle 24/12/2018 tarihi itibariyle bankaları riskinin 73.577,79-TL olduğunu, bunun yanında teminatlar yönünden borçlularla banka arasında yapılan sözleşme gereğince (kredilerin ticari niteliği de gözetildiğinde) ipotek ve teminat limiti kapsamında, borçlunun banka nezdinde doğmuş ve doğacak tüm borç ve riskleri için iş bu ipoteğe ve munzam teminat bonolarına başvurma haklarının saklı olduğunu, bu nedenlerle, üçüncü kişi olan davacı şirketin yaptığı ödeme borcu tamamen sükût ettirmediğinden, teminatların ödemeyi de aşar şekilde müvekkili bankadan alınarak davacıya devredilmesinin tamamen hatalı olduğunu, Mahkemece dava değeri ve talep aşılarak karar verildiğini, eksik harcın tamamlattırılmadığını, mahkemece 1.500.000,00-TL ve 200.000,00-TL olmak üzere toplam 1.700.000,00-TLlik iki adet bononun davacıya devrine karar verildiğini, davanın ise ödeme miktarı esas alınarak 437.400,00-TL üzerinden açıldığını ve harçlandırıldığını, mahkemece talebi ve harçlandırılan dava değerini aşar şekilde hüküm kurulması ve hükmedilen bu kısım yönünden harcın tamamlattırılmamasının hatalı olduğunu, Harçlar Kanunu madde 30 uyarınca işlem yapılması gerektiğini, harç kamu alacağı olduğundan, eksik olan harcın, davacı tarafa tamamlatılmasını talep ettiklerini, Davada asıl talep olan 437.400,00-TL’lik ipoteğin nakli talebi yönünden red verildiği halde, lehe vekâlet ücretinin maktu 2.725,00-TL olarak hükmedilmesinin hatalı olduğunu, yine davada harç ve yargılama giderlerinin yarı yarıya hükmedilmesinin de hatalı olduğunu belirterek, ilk derece mahkemesinin kısmen kabul kararının kaldırılarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, davacı kefilin ödemiş olduğu kredi borcu nedeniyle TBK 592. maddesi uyarınca davalı bankanın kredi borcunun teminatı olarak aldığı gayrimenkuller üzerindeki ipotek hakkının davacı adına devir ve tescili, bono, çek, poliçe gibi kıymetli evrak var ise, davacının kefil sıfatı ile ödediği miktarın ipotek ile karşılanamaması durumunda bu evrakların davacıya teslimi, davalı bankanın elinde bulunan teminatlarda azalmaya neden olması ya da ipoteğin terkin edilmesi halinde davacıdan tahsil edilen bedelin iadesi istemine ilişkindir. Mahkemece yukarıda yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karara karşı taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı tarafça dava değeri 437.400,00-TL olarak gösterilerek, bu miktar üzerinden harç yatırılarak dava açılmış, mahkemece 1.500.000,00-TL ve 200.000,00-TL olmak üzere toplam 1.700.000,00-TLlik iki adet bononun davacıya teslimine karar verilmiştir. Mahkeme kabulüne göre, dava konusu değerin dava dilekçesinde bildirilenden fazla olduğu tespit edildiğine göre Harçlar Kanunu 30. madde uyarınca eksik harcın ikmal edilmesi hususunda gerekli işlemler yapılarak harç ikmali sağlanmadan davanın esası hakkında karar verilmesi; ayrıca HMK’nın 26. maddesi uyarınca mahkemelerin taleple bağlı olduğu göz ardı edilerek talebi aşar şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Öte yandan; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Özen gösterme, rehin ve borç senetlerinin teslimi” başlıklı madde 592 hükmü; “…Alacaklı, borcu ödeyen kefile haklarını kullanmasına yarayabilecek borç senetlerini teslim etmek ve gerekli bilgileri vermekle yükümlüdür. Alacaklı, kefalet sırasında var olan veya asıl borçlu tarafından alacak için sonradan sağlanan rehinleri ve diğer güvenceleri de kefile teslim etmek veya bunların devri için gerekli işlemleri yapmak zorundadır. Alacaklının, diğer alacakları sebebiyle sahip olduğu rehin ve hapis hakları, kefilin haklarından sıraca önce geldikleri ölçüde saklıdır. Alacaklı, haklı bir sebep olmaksızın yükümlülüklerini yerine getirmez, ağır kusuruyla mevcut belgeleri veya rehinleri ya da sorumlu olduğu diğer güvenceleri elinden çıkarırsa, kefil borcundan kurtulur. Bu durumda kefil, ödediğinin geri verilmesini ve varsa ek zararının giderilmesini isteyebilir. ” şeklinde, Aynı yasanın “Kefilin rücu hakkı” başlıklı 596 madde hükmü ise; “… Kefil, aksi kararlaştırılmamışsa, rehin hakları ile aynı alacak için sağlanmış diğer güvencelerden sadece kefalet anında var olan veya bizzat asıl borçlu tarafından, sonradan özellikle bu alacak için verilmiş bulunanlara halef olur. Alacaklıya kısmen ifada bulunan kefil, rehin hakkının sadece bunu karşılayan kısmına halef olur. Alacaklının rehin konusu üzerinde geriye kalan alacak hakkı, kefilin rehin hakkından ön sırada gelir….” şeklindedir. Bilirkişi raporlarından anlaşılacağı üzere, davalı banka ile dava dışı kredi borçlusu/kredi lehtarı … Ltd. Şti. arasında iki adet Genel Kredi Sözleşmesi akdedildiği; davacı … Tic. Ltd. Şti.’nin 10.07.2012 tarihli 1.000.000,00 TL’lik Genel kredi sözleşmesinde müteselsil kefil olduğu, 20.12.2013 tarihinde düzenlenen 1.500.000,00 TL’lik sözleşmede davacının imzasının olmadığı; davacı tarafça kefil sıfatı ile davalı bankaya 27.10.2015 ile 18.08.2017 tarihleri arasında muhtelif meblağlarda toplam 437.400,00 TL ödeme yapıldığı; 17.12.2012 ve 18.07.2013 tarihlerinde dava dışı kredi lehtarı şirketin, tek ortağı ve yetkilisi olduğu beyan edilen üçüncü kişi … tarafından dava dışı şirket borçlarına istinaden davalı banka lehine iki ayrı taşınmaz üzerinde ipotek tesis edildiği, yine dava dışı kredi lehtarı şirket tarafından davalı banka lehine düzenlenen 23.01.2012 tarihli 200.000 TL bedelli ve 20.12.2013 tarihli 1.500.000 TL bedelli iki adet bono verildiği anlaşılmaktadır. Mahkemece alınan bilirkişi raporu doğrultusunda yukarıda yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ise de, yapılan araştırma ve incelemenin karar vermek için yeterli olduğunun kabulü mümkün değildir. Davacı vekili yargılama sırasında ve istinaf dilekçesinde, müvekkilinin kefil olarak yaptığı ödemenin, dava dışı şirkete hangi kredi sözleşmesi kapsamında kullandırılan krediye ilişkin olduğu, müvekkilinin kefil sıfatıyla bir borcunun olup olmadığının net şekilde ortaya çıkarılması gerektiği belirtilmesine rağmen, bilirkişi raporlarında bu hususta bir inceleme bulunmadığı gibi mahkemece yapılmış bir değerlendirme de bulunmamaktadır. Uyuşmazlığın çözümü için, mahkemece, davacı şirket ve davalı banka ticari defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak, gerektiğinde bilirkişilere yerinde inceleme yetkisi de verilmek suretiyle; davalı banka ile dava dışı …. Tic. Ltd. Şti. arasında imzalanan 10.07.2012 ve 20.12.2013 tarihli Genel Kredi Sözleşmeleri kapsamında dava dışı şirketin kullandığı kredilerin tespiti, dava tarihi itibarı ile ayrı ayrı gösterilmek suretiyle söz konusu kredi borçlarının ödenip ödenmediği, her iki krediden dava tarihi itibarı ile ödenmemiş bakiye borç bulunup bulunmadığı, davacı tarafça yapılan ödemelerin hangi kredi sözleşmesi kapsamında verilen krediye istinaden yapıldığı, davacının kefil olarak borcunun bulunup bulunmadığı, dava dışı şirketin davalı bankaya borcu bulunup bulunmadığı, 23.01.2012 tarihli 200.000 TL bedelli ve 20.12.2013 tarihli 1.500.000 TL bedelli iki adet bononun dava dışı şirketin hangi borcuna istinaden davalı bankaya verildiği hususlarında bilirkişi raporu alınarak, yukarıda anılan yasal mevzuat hükümleri, taraf iddia ve savunmaları da değerledirilmek suretiyle varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve inceleme ile karar verilmesi doğru görülmemiştir. HMK.nın (Değişik:22/07/2020-7251/35md.)353/1-a6 maddesinde; “Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması.” hali, kararın kaldırılarak, dosyanın mahkemesine iadesi sebepleri arasında gösterilmiştir. Açıklanan nedenlerle, taraf vekillerinin istinaf başvurularının açıklanan nedenlerle kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a.6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dosyanın davanın yeniden görülmesi için mahkemesine iadesine, taraf vekillerinin sair istinaf sebeplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Tarafların istinaf başvurularının KABULÜ ile; Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 28/11/2019 tarih 2017/1178 Esas 2019/1218 Karar sayılı kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Tarafların sair istinaf sebeplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, 3-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf edenler tarafından yatırılan istinaf karar harçlarının talep halinde iadesine, 5-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 6-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 30/06/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.