Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/953 E. 2022/926 K. 09.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/953 Esas
KARAR NO: 2022/926 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 11/02/2020
NUMARASI: 2017/830 Esas 2020/90 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 09/06/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkili banka tarafından … A.Ş. lehine, … ve …’nın müteselsil kefaletiyle Genel Kredi Sözleşmesine istinaden ticari krediler kullandırıldığını, kredilerin ödenmemesi nedeniyle kredi hesaplarının kat edildiğini, ihtara rağmen borcun ödenmemesi üzerine borçlular aleyhine icra takibine geçildiğini, borçlularca borca itiraz edilmiş olması nedeniyle ilirazın iptali davası açma zorunluluğu doğduğunu, takibin yetkili İcra Müdürlüğünde başlatıldığını, talep edilen faizin sözleşmeye ve yasaya uygun olduğunu, davalıların müteselsil kefil sıfatıyla borcun tamamından sorumlu olduklarını, tek taraflı yapılan bildirim ile kefaletten dönülemeyeceğini, kefillerin müteselsil kefaletlerinin devam ettiğini, borç tasfiye sözleşmesi imzalanmış olmasının borcun yenilenmesi yada borçların sona erdiği anlamına gelmediğini, dava dışı asıl borçlu … A.Ş. tarafından iflas erteleme davası açılıp, tedbir kararı alınmış olmakla dava dışı şirket hakkında takip başlatılmadığını, sözleşme gereği müşteri ve kefiller ile banka arasında çıkacak her türlü anlaşmazlıkta banka kayıtlarının HMK 193. m. si gereği geçerli ve bağlayıcı ve kesin delil olacağının kabul edildiğini,bu nedenlerle itirazın iptaline, takibin devamına ve davalıların %20 ‘den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkumiyetlerine karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesi ile, dava konusu icra takibine karşı borca itirazla birlikte yetki itirazında bulunulduğunu, alacaklı banka ile borçlu …A.Ş. arasında imzalanmış olan 06.01.2017 tarihli borç yenileme sözleşmesinde her ne kadar İstanbul Mahkemeleri ve İcra daire yetkili kılınmış ise de sözkonusu sözleşmenin müvekkillerince imzalanmadığını, kaldı ki sözleşmelerin tacir olmayan müvekkillerince imzalanmış olsaydı bile yetki yönünden hukuki sonuç doğurmayacağını,bu nedenle davanın yetki yönünden reddine karar verilmesi gerektiğini, müvekkillerinin adreslerinin İstanbul Anadolu yakasında bulunduğunu, genel yetki kuralı gereği İstanbul Anadolu icra daireleri ve Mahkemelerinin yetkili olduğunu, müvekkillerinin nakdi ve gayrinakdi kredilere kefaletlerinin bulunmadığını 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren borçlar kanunun 599. m. si hükmüne göre kefillere kefaletten dönme hakkı tanındığını, bu bağlamda davacı bankaya keşide edilen ihtarname ile kefaletten dönme keyfiyetinin iletildiğini, davacı bankaca keşide edilen ihtarnameye itiraz edildiğini, bu nedenle ihtarnamenin kesinleşmediğini, diğer yandan kefaletlerin şekil şartlarına ve eş muvafakatine uygun olmadığını,müvekkillerinin 14.07.2015 tarihli genel kurulda yönetim kurulu üyeliklerinin sona erdiğini, bundan sonra eş muvafakati olmadan kredi sözleşmesinin 06.01.2017 tarihinde yenilendiğini, borçtan müvekkillerinin sorumlu olmadığını, bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesi talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 11/02/2020 tarih ve 2017/830 Esas – 2020/90 Karar sayılı kararında; “…Toplanan tüm delillere ve dosya kapsamına göre; davacı tarafından davalılar aleyhine genel kredi sözleşmesinden kaynaklı toplam 212.191,60 TL alacağın tahsili için icra takibi başlatıldığı ancak davalılar tarafından borca itiraz edildiği, dosya kapsamında toplanan delillerin değerlendirilmesi neticesinde yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda davacı ile dava dışı asıl borçlu şirket tarafından imzalanan ve davalılar tarafından imzalanmayan 18.01.2017 tarihli borç tasfiye sözleşmesinde, borç tasfiye sözleşmesinin hiçbir zaman borcun yenilenmesi olarak kabul edilmeyeceğinin hüküm altına alındığı, borç tasfiye sözleşmesinin feshedilmiş olmasıyla davalılarında müteselsil kefil olarak imzalamış oldukları genel kredi sözleşme hükümlerinin geçerli olacağı, davalıların genel kredi sözleşmelerinde müteselsil kefil olarak imzalarının bulunması nedeniyle taraflar arasındaki uyuşmazlığa genel kredi sözleşmesi hükümlerinin uygulanması gerektiği ve dolayısıyla müteselsil kefil olarak borçtan sorumluluklarının devam edeceği, kefaletin müteselsil kefalet olduğu, kefalet tutarı kadar sorumlu oldukları müteselsil kefaletin kefalet tarihinden önce doğmuş kredilerde dahil olmak üzere ileride doğması muhtemel borçlan da kapsayacağının davalılar tarafından kabul beyan ve taahhüt edildiği, kredi sözleşmeleri karşılıklı taahhütleri içerdiğinden yukarıda belirtilen yargıtay kararlarında da değinildiği üzere asıl borçlu şirketin ortaklığından ayrılma kefilin sorumluluğunu sona erdirmeyeceğinden ve davalıların söz konusu kefaletten dönmeye ilişkin ihtarnamesinin 30.03.2016 tarihinde davacı bankaya tebliğ edildiği, ihtarnamenin davacı bankaya tebliğ edildiği tarihte sözleşmeden doğan kredi borcunun devam ettiği/doğmuş olduğu, geri ödeme planların da davalıların imzalarının mevcut olduğu dikkate alındığında TBK’nın 599. maddesinin uygulanma olanağının bulunmadığı, zira TBK’nın 599. maddesinin gelecekte doğacak bir borca kefaleten dönme ile ilgili hüküm içeren bir madde olduğu, 16.11.2018 tarihli bilirkişi raporunda takip tarihi itibariyle … nolu ticari krediden ve tazmin olan teminat mektubundan kaynaklanan toplam alacak tutarının 206.043,64.-TL, … nolu kurumsal kredi kartından kaynaklanan alacak miktarının 4.453,65 -TL ve çek tazmin bedelinin 1.610,00.-TL olduğunun tespit edildiği anlaşılmakla davanın kısmen kabulü ile davalıların İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında itirazlarının 212.073,80-TL üzerinden iptaline, takibin 143.513,81 TL’lik asıl alacağa (277-7904711, 277-7910833 nolu ticari kredilerden kaynaklanan) takip tarihinden itibaren %48 temerrüt faizi ve faizin % 5’i oranında B.S.M.V. uygulanmak suretiyle, 3.241,25 TL’lik asıl alacağa (5400…9057 no’lu kredi kartından kaynaklanan) takip tarihinden itibaren %28,08 temerrüt faizi ve faizin % 5’i oranında B.S.M.V. uygulanmak suretiyle devamına, fazla talebin reddine, alacağın likid olması nedeniyle davalıların alacağın %20’si oranında icra inkar tazminatına mahkumiyetlerine, koşulları oluşmadığından davacının davalılar aleyhine disiplin para cezası hükmedilmesi talebinin reddine, koşulları oluşmadığından davalıların kötü niyet tazminatı taleplerinin reddine karar vermek yasal ve yerinde görülmüştür…,”gerekçesi ile, Davanın KISMEN KABULÜ ile; 1-)Davalıların İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında itirazlarının 212.073,80-TL üzerinden İPTALİNE, takibin 143.513,81 TL’lik asıl alacağa (277-7904711, 277-7910833 nolu ticari kredilerden kaynaklanan) takip tarihinden itibaren %48 temerrüt faizi ve faizin % 5’i oranında B.S.M.V. uygulanmak suretiyle, 3.241,25 TL’lik asıl alacağa (… no’lu kredi kartından kaynaklanan) takip tarihinden itibaren %28,08 temerrüt faizi ve faizin % 5’i oranında B.S.M.V. uygulanmak suretiyle DEVAMINA, Fazla talebin REDDİNE, 2-)Alacağın %20’si oranındaki 42.414,76 TL icra inkar tazminatının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, 3-)Davacının davalılar aleyhine disiplin para cezası hükmedilmesi talebinin reddine, 4-)Davalıların kötü niyet tazminatı taleplerinin reddine, karar verilmiş ve karara karşı davalılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalılar vekili istinaf dilekçesi ile, Müvekkillerinin dava dışı kredi borçlusuna kefaletinin bulunduğu iddiası ile mahkemenin 2017/830 E ve 2017/831 E. sayılı dosyaları ile ikame edilen itirazı iptali davalarının – birleştirme talebi dikkate alınmadan – ayrı ayrı kabulüne karar verildiğini, kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, Mahkemenin yetkisizliğine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesinin kesin kararı dikkate alınmaksızın yargılama yapıldığı ve esas hakkında karar verildiğini, Davacı tarafından dava konusu ile ilgili olarak İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/879 D.İş sayılı dosyası ile öncelikle ihtiyati haciz kararı talep edildiği, ihtiyati haciz kararına karşı yapılan itirazın reddedilmesi üzerine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 02/04/2018 tarih ve 2018/202 E. 2018/267 K. Sayılı kararı ile (dosyada mübrez) alacaklı banka ile dava dışı borçlu … A.Ş. arasında düzenlenen 06/01/2017 tarihi borç yenileme sözleşmesinde her ne kadar İstanbul Mahkemeleri ile İcra müdürlükleri yetkili kılınmış olmasına rağmen, bu sözleşmenin müvekkillerince imzalanmamış olmaması gerekçesi ile – İstanbul Mahkemelerinin yetkisizliğine kesin olarak karar verildiğini, Mahkemece BAM’ nin kesin kararı dikkate alınmayarak davanın sonuçlandırıldığını, ilk derece mahkemesinin BAM’ nin kesin kararına aykırı yargılama yapması usul ve yasaya aykırı olduğunu, Yetki şartı olsaydı dahi müvekkilleri yönünden geçerli olmayacağını, zira yetki şartı HMK 17. M. uyarınca tacirler arasında geçerli olup, müvekkillerinin tacir olmadığını, bu nedenle, öncelikle, kararın usul yönünden kaldırılarak ilk derece mahkemesinin yetkisizliğine ve dosyanın yetkili İstanbul Anadolu Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerektiğini, Mahkeme kararının gerekçesi HMK 193. 195 ve 222 maddelerine aykırı olduğunu, Mahkeme, sadece davacı banka kayıtlarını esas almak suretiyle bilirkişi incelemesi yaptırdığı ve bu kayıtlara göre karar verdiğini, kararda gerekçe olarak, davacı banka ile dava dışı şirket arasındaki GKS de yer alan delil sözleşmesi gösterilmekte olduğunu, Oysa davacı banka kayıtlar, borcu yapılandırılan ve bu süreç içinde ödeme yaptığı tespit edilen dava dışı kredi borçlusu şirketin ticari defter ve kayıtları ile çelişkili olduğunu, bu hususun delil listesinde belirtilen kredi borçlusu şirketin HMK 195. M. uyarınca defter ve kayıtlarının incelenmesi ile bu hususlar açıklığa kavuşabileceğini, HMK 193/2 maddesinin “Taraflardan birinin ispat hakkının kullanımını imkânsız kılan veya fevkalade güçleştiren delil sözleşmeleri geçersizdir”, 222/3 m. “ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir” hükmünü taşımakta olduğunu, bu itibarla borçlu şirket ile delil sözleşmesi varsa dahi geçersiz olup, banka kayıtlarının dava dışı kredi borçlusu şirketlerin ticari defter ve kayıtları ile birlikte incelenmesi gerektiğini, Dava dışı kredi borçlusu ile davacı arasındaki sözleşmede delil şartı bulunması buna engel olmadığını, (Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin Esas : 2016/9772 Karar : 2017/482 20.02.2017 tarihli kararı, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2012/7407 E. 2012/10608 K. 27/06/2012 tarihli kararı, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2012/6268 E. 2012/17422 K. 21/11/2012 tarihli kararı) Bu nedenle, sadece davacının kayıtlarının esas alınarak delil olarak gösterilen dava dışı kredi borçlusunun defter ve kayıtlarının incelenmemesi sonucu eksik inceleme ile rapor tanzim edilmiş olup, mahkemenin denetimine elverişli olmayan rapora dayanarak karar verildiğini, Ayrıca, tekrar belirtmek gerekir ki, davacı ile dava dışı şirket arasındaki düzenlenen 06/01/2017 tarihi borç yenileme sözleşmesinde her ne kadar münhasır delil şartı varsa da bu sözleşme müvekkillerince imzalanmadığını, Dava sürecinde kredi alacaklısı bankanın alacağını temlik ettiği bildirildiğini, T.B.K. 188. Maddesi “Borçlu, devri öğrendiği sırada devredene karşı sahip olduğu savunmaları, devralana karşı da ileri sürebilir” hükmünü içermekte olduğu, ancak kredi alacaklısına karşı ileri sürülen kefalete ilişkin savunmalar temlik alana karşı dikkate alınmadığını, Davaya cevap dilekçesinde detaylı olarak açıklandığı üzere müvekkillerinin T.B.K. 599. Maddesinin kendilerine tanıdığı kefaletten dönme haklarını kullandıklarını, kefaletten dönme beyanının davacıya iletildiği konusunda ihtilaf bulunmadığını, Mahkemece yeterli görülen bilirkişi raporundaki değerlendirme ve tespit iki yönden hatalı olduğunu, Yasada, kefaletten dönme iradesinin daha sonra doğacak borçlar için geçerli olacağı yönünde bir düzenleme bulunmadığını, aksine B.K. 599/2. Maddesinin “Kefil, alacaklının kefalete güvenmesi sebebiyle uğradığı zararı gidermekle yükümlüdür” hükmü gereği, zararın ve miktarının ortaya çıkması ve kefalete güvenilerek kredi kullandırıldığının ispatı gerekmekte olduğunu, asıl borçlular adına alınmış aciz vesikası veya rehin açığı belgesi gibi belgeler olmadan ve yukarıdaki hususlar ispatlanmadan kefaletten dönenlere başvuru yapılması yasaya açıkça aykırı olduğunu, Bir an için mahkeme kararının dayanağı bilirkişi raporundaki değerlendirmenin doğru olduğu kabul edilse dahi, bu husus maddi olgularla çelişmekte olduğunu, kefaletten dönme beyanının 29/03/2016 tarihinde açıklandığını, bu tarihten sonra, – bilirkişi raporunda da belirtildiği gibi – borcun yenilenmesi sırasında 18/01/2017 tarihinde yeni bir kefalet ilişkisi kurulduğunu, söz konusu kefalette müvekkillerinin imzası bulunmadığını, işbu sözleşmede müvekkillerinin isimleri yer alsa da imzalanmadığı ve dolayısı ile kefaletleri mevcut olmayıp, kefil sadece … olduğunu, Bilirkişi raporunda taleple bağlı kalınarak 206.043,64 TL alacağın dikkate alınması gerektiği belirtilmesine rağmen, taleple bağlı kalınmadığı ve 212.073,80TL üzerinde devamına karar verildiğini, kararın taleple bağlılık ilkesine aykırı olduğunu, Mahkemenin kararında borcun likit olduğu gerekçesiyle %20 oranında icra inkar tazminatına hükmedildiğini, oysa, davanın kısmen kabul edilmiş olması ve kararla bilirkişi raporu arasındaki rakam çelişkisi dahi “likit” bir alacak olmadığını göstermekte olduğunu, Kaldı ki, alacağın bankaca kat edilmemiş olması; müvekkillerimizin kredi borçlusu değil, kefili olduğu; müvekkillerinin, kredi borçlusu dava dışı şirket ile dava tarihi itibariyle yönetici ve/veya hissedarlık ilişkisi bulunmaması; borçlu şirket defterlerinin incelenmemesi gibi olgular dikkate alındığında müvekkillerinin değil bir likit alacaktan, borcun varlığından dahi haberlerinin olmasının mümkün olmadığı anlaşılacağını, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın reddine, %20’ den az olmamak üzere kötüniyet tazminatının davacıdan tahsiline, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, Genel Kredi Sözleşmesi, Kredi Kartı Sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ve karara karşı davalılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Dava sırasında davacı bankanın davaya konu alacağını, … A.Ş.’ye temlik ettiği, temlik alanın buna ilişkin dilekçesini dosyaya sunduğu anlaşılmıştır. Davacı alacaklı bankanın Sahrayıcedit/İstanbul Şubesi ile dava dışı asıl borçlu … A.Ş. arasında 27/06/2014 tarihinde 400.000,00 TL. miktarlı Genel Sözleşmesi ve 14/02/2014 tarihli 100.000,00 USD. Miktarlı sözleşme imzalandığı, sözleşmeleri …, …, …, … A.Ş.’ nin GKS. ni müteselsil kefil sıfatı ile imzaladıkları, her iki GKS. De iş bu GKS. Nin bundan önce oluşmuş tüm kredi borçlarını kapsadığının düzenlendiği anlaşılmıştır. Dava dışı asıl borçlu şirketin sicil kaydı dairemizce İTO internet sayfasından sorgulanıp incelendiğinde, davalı kefillerin sözleşme tarihlerinde asıl borçlu şirketin ortağı / yönetim kurulu üyesi oldukları ve 6098 sayılı TBK’nın 584. Maddesi uyarınca kefaletlerinin geçerli olduğu anlaşılmıştır. Taraflar arasında imzalanan 27/06/2014 tarihli sözleşmenin Diğer Hükümler Başlıklı X-2. maddesinde; ihtilaf halinde Banka defter ve kayıtlarının kesin delil olacağı kabul edilmiştir. Davalıların, davacı bankanın kayıtları aksine ödeme yapıp borçları olmadıklarına yönelik belge sunmadıkları tesbit edilmekle, davalıların dava dışı asıl borçlu şirketin defterleri incelenmeden karar verildiği yönündeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Taraflar arasında imzalanan 27/06/2014 tarihli GKS. nin Diğer Hükümler Başlıklı X- 3. Maddesinde ise, sözleşmeden doğan her türlü uyuşmaslıklarda açıkça İstanbul Merkez mahkeme ve İcra Dairelerinin yetkili kılındığı görülmüştür. Genel kredi sözleşmesinin tarafları tacir olduğundan HMK 17. maddesi gereğince yetki sözleşmesi geçerlidir. Davalı kefiller iş bu sözleşmeyi imzalamış olup her ne kadar tacir değillerse de TTK. 7 maddesinde düzenlenen teselsül karinesi gereğince kredi sözleşmesinin tarafları tacir olduğundan sözleşmede yer alan yetki şartı müteselsil kefil olan davalı kefilleri de bağlayacağından yetkiye ilişkin istinaf sebepleri yerinde değildir. Davacı banka tarafından asıl borçlu ve kefillere karşı Kadıköy … Noterliğinden çekilen 22/07/2016 tarih ve … yevmiye nolu kat ihtarı ile kredi hesaplarının kat edildiği anlaşılmıştır. Davalı kefiller tarafından davacı bankaya Kadıköy … Noterliğinden çekilen 29/03/2016 tarih ve … yevmiye nolu ihtarname ile, Muhatap … A.Ş. Ve … A.Ş. İle idari görevlerimiz ve hissedarlık ilişkimiz sona ermiş bulunmaktadır. Bu kapsamda … A.Ş. Ve … A.Ş. Lehine verilmiş kefalet taahhütlerimiz BK. 599 Madde hükmü uyarınca feshedildiği ihtar edilmiştir. Kredi sözleşmeleri karşılıklı taahhütleri içerdiğinden kefil tek yanlı olarak bildirdiği irade beyanı ile kefaletten vazgeçemez. Bu şekilde bir bildirim akdin diğer tarafınca açıkça kabul edilmedikçe hukuki sonuç doğurmaz. Davalıların kefaletten vazgeçme iradelerinin davacı banka tarafından kabul edildiğine ilişkin delil ve belge ibraz edilmediği ve davalı kefillerin imzaladığı GKS’den kaynaklı borç devam ettiğinden TBK 599. maddesindeki kefaletten dönme koşulu da mevcut olmadığından bu yöndeki istinaf sebepleri yerinde değildir. Davacı banka ile ile kredi borçlusu … A.Ş. arasında 06/01/2017 tarihinde imzalanan BORÇ TASFİYE SÖZLEŞMESİ ile … A.Ş.’nin kullandığı kredilerin tasfiyesi amaçlanmıştır. Sözleşmeyi kredi borçlusu olarak … A.Ş., kefil olarak …, … A.Ş.’ nin imzaladıkları görülmüştür. Sözleşmenin 6.2. maddesinde;” Sözleşme süresince ve kapsamında öngörülen yükümlülüğünden herhangi birini yerine getirmemesi hallerinde, herhangi ihbar ve ihtara gerek kalmaksızın düzenlenmiş GKS. Hükümleri uygulanarak borçlar tüm faizleriyle muaccel hale gelecek ve iş bu protokol feshedilerek alacaklı banka yasal yollara müracat edecektir…,” hükmü düzenlenmiştir. Sözleşmenin 6.5. Maddesinde;” İşbu Borç Tasfiye Sözleşmesi, Garanti ile borçlular arasında daha önce düzenlenen kredi sözleşmelerinin, ipotek akit tablolarının ve diğer belgelerin bir eki niteliğinde olup hiçbir şekilde, borcun yenilenmesi olarak kabul edilmeyecek ve yorumlanmayacaktır. Bu borç tasfiye sözleşmesinde hüküm bulunmayan hallerde, taraflar arasında düzenlenen kredi sözleşmelerinin ve taahhütnamelerinin hükümleri geçerli olacaktır,” hükmü düzenlenmiştir. Yargıtay HGK.nun 13/02/2013 tarih ve 2012/11-666 Esas-2013/238 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere;” Tecdit (yenileme), eski borcun, yeni bir borç meydana getirilerek sona erdirilmesidir.Mevcut borçta herhangi bir değişiklik yapmakla , borç yenilenmiş olmaz. Borç Tasfiye Sözleşmesi adı altında düzenlenen sözleşme içeriği borcun yenilenmesi niteliğinde kabul edilemez. Sözleşmeye göre, ödeme planında belirtilen taksitlerin zamanında ödenmemesi halinde, genel kredi sözleşmesindeki hükümler uyarınca alacağın belirleneceği kararlaştırılmıştır. Somut olaya döndüğümüzde, 06/01/2016 tarihli borç tasfiye sözleşmesindeki borç ödenmediğinden sözleşme hükümleri uyarınca davacı bankanın sözleşme öncesi kredi sözleşmesi hükümlerine göre kefillerden talep hakkı olduğu anlaşılmıştır. Yine 6098 sayılı TBK’nun 586/1 maddesi “Kefil, müteselsil kefil sıfatıyla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girmeyi kabul etmişse alacaklı, borçluyu takip etmeden veya taşınmaz rehnini paraya çevirmeden kefili takip edebilir. Ancak, bunun için borçlunun, ifada gecikmesi ve ihtarın sonuçsuz kalması veya açıkça ödeme güçsüzlüğü içinde olması gerekir.” hükmünü içermektedir. Somut olayda, taraflar arasında akdedilen kredi hesabının kat edilerek, asıl borçlu ve kefillere tebliğ edildiği ve dava dışı kredi borçlusu şirket tarafından borç tasfiye sözleşmesine uygun ödemelerin yapılmamış olması nedeniyle sözleşmenin 6.2. Madde hükmü uyarınca sözleşmenin feshedildiği ve borcun muaccel hale geldiği, Davacı alacaklı banka tarafından davaya dayanak İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyası ile, borçlular … Ve … aleyhine genel kredi sözleşmesi, kredi kartı sözleşmesinden kaynaklı toplam 212.191,60 TL alacağın tahsili için 23.08.2017 tarihinde ilamsız genel haciz yoluyla takibe girişildiği, borçlulara ödeme emrinin tebliğ edildiği ve davalı borçlular tarafından süresi içerisine icra dairesinin yetkisine ve borca itiraz edilmesi üzerine takibin durduğu ve eldeki itirazın iptali davasının açıldığı, Mahkemece, bankacı bilirkişiden alınan kök ve ek raporda; davacı bankanın davalılardan …ticari kredilerden kaynaklı taleple bağlı olarak 206.043, 64 TL. + ….Kredi kartından kaynaklı 4.420, 12 TL. + Çek tazmin bedelinden kaynaklı 1.610,00 TL. Olmak üzere toplam: 212. 073, 80 TL. Alacaklı olduğu tesbit edilmiş ve bu tesbit doğrultusunda mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verildiği anlaşılmakla, davalıların talepten fazlasına hükmedildiğine yönelik istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. İİK’nın 67. maddesinin 2.fıkrası hükmünce, icra – inkar tazminatına hükmedilebilmesi için alacağın likit ve belli olması gerekir. Somut olayda, davaya konu icra dosyasındaki icra takibine dayanak asıl alacak ve ferileri taraflar arasında imzalanan GKS.’den kaynaklı olup likit (bilinebilir, belirlenebilir) ve muayyen nitelikte olduğunun kabulü ile mahkemece davacı lehine icra inkar tazminatına hükmedilmesi usul ve yasaya uygun olduğundan, davalıların bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. (Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2012/13774 Esas- 2013/1542 Karar sayılı kararı benzer mahiyettedir.) Davalıların birleştirilmesini talep ettiği aynı mahkemenin 2017/831 esas sayılı dava dosyasının da aynı taraflarla ilgi olduğu ancak dava dışı asıl borçlu Kırkpınar lokantıcılık … A.Ş. nin kullandığı başka krediler yönünden müteselsil kefil olan davalılar aleyhine takibe girişildiği ve dava açıldığı, her iki dava dosyasının aynı kredi sözleşmesinden kaynaklanmadığı, kredi borçlularının ayrı şirketler olması nedeniyle birlikte görülmesi gerekmediği ve birleştirme şartları oluşmadığından mahkemece verilen birleştirme talebinin reddi ara kararı usul ve yasaya uygun olup bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. İlk Derece Mahkemesine sunulan deliller, hükme esas alınan bilirkişi rapor içeriğindeki tespitler ışığında mahkemece verilen kararda yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, mahkemenin kabulüne yönelik davalılar vekilinin aksi yöndeki istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Sonuç olarak, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre; mahkeme kararı usul ve yasaya uygun olduğundan davalılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalıların istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 14.486,76.TL istinaf karar harcından istinaf edenler tarafından peşin olarak yatırılan 3.621,69.TL harcın mahsubu ile bakiye 10.865,07.TL’nin davalılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf edenler üzerinde bırakılmasına, 5-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde artan gider avansı varsa avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 09/06/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.