Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/925 E. 2022/1389 K. 06.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/925 Esas
KARAR NO: 2022/1389 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2018/455 Esas – 2019/921 Karar
TARİH: 26/12/2019
DAVA: Kayyım Atama
KARAR TARİHİ: 06/10/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, Müvekkilinin davalıların ortağı olduğu … Tic. Ltd. Şti.nin 02.03,1994 yılında 20 yıl süre ile kurulduğunu, süresinin 2014 yılında dolduğunu, tarafların sürenin bittiğinin fark etmediklerini varlık değerlerinin tasfiye edilmesinin zorunlu olduğunu davalı ortakların tasfiye sürecini başlatmadığını davalılara yapılan çağrıya olumsuz cevap verildiğini ve ayrıca İst 16. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/820 esas ve 2017/1172 karar sayılı dosyasında ortaklıktan çıkarma davası açıldığını dâvanın red olduğunu tarafların bir araya gelmesinin mümkün olmadığını belirterek şirketin tasfiyesi için davacı … veya şirket muhasebecisi … ın tasfiye memuru kayyım olarak atanmasına karar verilmesini talep etmiştir. Bir kısım Davalılar vekili 12/06/2018 tarihli savunmasında özetle; davacının davalıların ortaklık payını ödemediğini, yıllar geçtikçe davacının mal varlığının arttığını bunun karşılığında davalının mal varlığının azaldığını müvekkillerinin kontrol için işyerine gittiğinde davacının davalılara hakaret ettiğini davacıdan şikayetçi olduklarını davacının 05/12/2008’de sahte imza ile kendisini 10 yıllığına şirket müdürü olarak atadığını bu konuda yaptıkları şikayetin İstanbul CBS’nin 2017/1304 soruşturma sayılı dosyasında soruşturmanın devam ettiğini belirterek davacının şirketin tasfiye talebinin reddine, dosyanın İstanbul 16 Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/829 Esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine bu talepler kabul edilmezse bekletici sebep yapılmasını, davacı …’m ortaklığın tasfiyesi de dikkate alınarak haklı sebeplerle şirket ortaklığından çıkarılmasına davacının kendisini müdür olarak atadığı toplantı tutanağında imzada sahtecilik söz konusu olduğunu belirterek davacının müdürlüğünün askıya alınarak …’ın dava sonuçlanıncaya kadar yetkili müdür olarak atanmasına ve şirket süresinin uzatılması için ITO’ya başvuru için …’a yetki verilmesi yönünde tedbir kararı verilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 26/12/2019 tarih 2018/455 Esas 2019/921 Karar sayılı kararında; ” açılan dava, tasfiye işlemlerini yapmak üzere kayyım atanması talebine ilişkindir. Dava dışı … Ltd. Şti.’nin 02/03/1994 tarihinde 20 yıl süreyle kurulduğu, şirketin süresinin 02/03/2014 tarihinde sona erdiğinin unutulduğu faaliyetlere devam edildiği, fakat ortakların biraraya gelememeleri nedeniyle tasfiye işlemlerini yapmak üzere kayyım atanması talep edilmiş olup davacı ortak % 50 şirket payına sahip yetkili müdürdür. Uyuşmazlık, şirketin faaliyetlerine devam etmesi nedeniyle 20 yıl sürenin sonunda tasfiye haline girmiş sayılıp sayılmayacağı ve bunun için kayyım atanması gerekip gerekmediği noktasında toplanmakta olup açılan davada TTK 636 mad’de Limited şirketlerinin sona erme sebeplerine bakıldığında sürenin sona erme haline yer verilmediği fakat TTK 636 mad.gerekçesinde belirtildiği üzere anonim şirketlere paralel düzenleme getirilmiş olduğunun vurgulandığı yine aynı şekilde TTK 643 mad.de tasfiye usulünde anonim şirketlere ilişkin hükümlerin uygulanacağının belirtilmiş olduğu, TTK 529/1(a) bendinde “Sürenin sona ermesine rağmen işlere fiilen devam etmek suretiyle belirsiz süreli hale gelme durumuna dikkat çekilmiş olduğu, Ltd.Şti’ler içinde aynı hususun geçerli olabileceği, doktrin ve Yargıtay içtihatlarının bu yönde olduğu, somut davada şirketin süresinin 02/03/2014 tarihinde sona ermesine rağmen halen faaliyetlere devam ettiği, davacının şirket müdürü olduğu dikkate alındığında bu hususun gözden kaçırıldığı iddiasının dinlenemeyeceği, şirketin süresi sona ermesine rağmen iş ve işlemlere devam edilmesine karşın 2018 yılına gelindiğinde bu iddianın öne sürülmesinin MK 2 mad.kapsamında dürüstlük kuralına aykırı olup davacının basiretli bir tacirin göstermesi gereken dikkat ve özeni göstermediğinin anlaşıldığı, açılan dava şirketin feshi davası olmaması nedeniyle davalının davacının ortaklıktan çıkarılma talebinin de bu davayla ilgisinin olmadığı, zaten açılan dava şirketin feshi davası olsaydı bile şirkete karşı açılması gerektiği, dava dışı şirket belirsiz süreli hale geldiğinden tasfiyeye girmiş sayılamayacağı bu nedenle kayyım atanmasını gerektirecek bir durum bulunmadığından açılan davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur….”gerekçesi ile, Davanın REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, davaya konu şirketin 20 yıllık süre ile kurulduğunu, müvekkilinin sürenin dolması nedeniyle buna uyulmasını talep ettiğini davalı tarafın ise buna yanışmadığını bu durumun bir süre devam ettiğini, çözüme ulaşılması için İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/829 Esas sayılı dosyası ile müvekkiline karşı ortaklığın giderilmesi davası açtıklarını, ortakların fiili olarak ortaklıklarının sonlandırıldığını, fiili olarak şirketin de son bulduğunu, Türk Ticaret Kanunu limited şirketlerinin sona erme sebeplerini sınırlı olarak kanunda belirttiğini, Yasa koyucu limited şirketlerin sona erme sebeplerini yazarken anonim şirketlerden ayrı olarak bu hususu düzenlediğini, yerel mahkemenin ise genişletici şekilde yorumlayarak anonim şirketlere dair hususların limited şirketlere uygulanacağı kanaati ile karar verdiğini ve davayı reddettiğini, şirketin faaliyetlerine devam etmediğinin dosyada mevcut bilirkişi raporu ile de anlaşıldığını, şirketin faaliyetine devam ettiği yönünde gerekçe kurularak davanın reddedilmesinin fiili olarak ortaklığı ve faaliyetleri sonlanmış, ortaklığı bitmiş ve ticari işletmesi yok olmuş şirketin durumuna ve tarafların menfaatlerine aykırı olduğunu ileri sürerek yerel mahkeme kararının kaldırılmasını davanın ve taleplerin kabulü yönünde karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava; tarafların ortağı oldukları dava dışı … Limited Şirketi’nin süresinin dolması nedeniyle sona erdiğinin tespiti ile şirkete tasfiye memuru atanması istemine ilişkindir. Mahkemece yukarıdaki gerekçelerle davanın reddine ilişkin verilen karara karşı davacı vekili tarafından süresinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Dava dışı şirketin sicil kayıtları incelendiğinde, şirketin 02/03/1994 yılında 20 yıl süre ile kurulmuş olduğu, şirket süresinin 02/03/2014 tarihinde dört ortaklı şirketin bir ortağının davacı, diğer üç ortağının ise davalılar olduğu, şirketin en son ortaklar kurulu toplantısını 05/12/2008 tarihinde yaptığı, bu toplantıda davacının 10 yıl süre ile şirket müdürü olarak görevlendirildiği, ortaklar kurulu kararının 15/12/2008 tarihinde sicile tescil ve 19/12/2008 tarihinde ilan edildiği, davacının görev süresinin 05/12/2018 tarihinde dolduğu anlaşılmıştır. Her ne kadar eldeki davada husumet şirkete yöneltilmemiş ise de; davanın davacı dışındaki diğer tüm ortaklara yöneltilmiş olması karşısında husumet eksikliğinden bahsedilemez. 6102 Sayılı TTK’nun 636/1 maddesinde limited şirketin sonra erme sebepleri düzenlenmiş olup, şirket sözleşmesinde öngörülen sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesi, genel kurul kararı alınması, iflasın açılması veya kanunda öngörülen diğer sona erme hâllerinden birinin gerçekleşmesi halinde şirket sona erer. Aynı maddeni beşinci fıkrasında sona ermenin sonuçlarına anonim şirkete ilişkin hükümlerin uygulanacağı belirtilmiş, diğer ifade ile limited şirketlerde dona erme sebepleri yönünden anonim şirket hükümlerine atıf yapılmamıştır. 6102 Sayılı TTK’nun anonim şirketlerde sona erme hallerine ilişkin 529. Maddenin 1/a bendine göre anonim şirket sürenin sona ermesine rağmen işlere fiilen devam etmek suretiyle belirsiz süreli hale gelmemişse, esas sözleşmedeki sürenin dolması ile sona erer. Bu hüküm 6762 Sayılı TTK’ 434/1 bendinde yer alan düzenlemeden farklı olarak, sürenin dolmasına rağmen faaliyetlerine devam eden anonim şirketin belirsiz süreli hale geleceğini düzenlemiştir. Maddenin bendinin gerekçesinde; “1) Süresi sona eren anonim şirketlerin, işlere fiilen devam etmeleri halinde süresiz hale geleceklerine ilişkin bir kural getirilerek, 6762 sayılı Kanun dönemindeki tartışmalar sona erdirilmiştir. Gerçekten, öğretiyle Yargıtay kararlarında en çok tartışılan konulardan biri de süresi sona eren anonim şirketlerin, işlere fiilen devam etmeleri halinde, adî şirketlerde olduğu gibi, süresiz hale gelip gelmeyecekleriydi. Yüksek mahkeme, uzun süre bu soruya olumsuz cevap vermiş ve süresi sona eren bir anonim şirketin işlere fiilen devam etmesi ile süresiz hale gelmeyeceğini; aksine şirketin tasfiye haline gireceğini ve ehliyetinin tasfiye gayesi ile sınırlanacağını hükme bağlamıştı. Ancak 1987 tarihli bir Hukuk Genel Kurulu Kararı ile bu içtihattan dönülmüş ve işlere fiilen devam eden şirketlerin süresiz hale gelecekleri kabul edilmişti.2) Öte yandan, yeni hüküm ile getirilen düzenleme, bir noktada Hukuk Genel Kurulu kararıyla kabul edilen çözümden farklıdır. Gerçekten, Hukuk Genel Kurulu kararında, şirketin süresiz hale gelmesinden sonra esas sözleşme değişikliği yapılarak, sözleşmenin fiili duruma uyarlanması gereği belirtiliyordu. Ancak, bazen şirketteki azlık, sahip oldukları hakları kötüye kullanarak, sözleşme değişikliğine olumlu yaklaşmalarının karşılığında belirli haklar veya para gibi haksız kazançlar talep edebiliyor, bunu bir şantaj aracı olarak kullanabiliyor ve Hukuk Genel Kurulunun kararında öngörülen esas sözleşme değişikliği yapılamıyordu. 529 uncu maddede işlere devam ile şirket esas sözleşmesindeki süre maddesinin kendiliğinden değiştiği kabul olunarak, esas sözleşme değişikliğine gerek görülmemiştir.3) Hakim öğretide uzun süreden beri savunulagelen ve şimdi kanuna alınan bu yorum; sözleşme ve özel teşebbüs kurma hürriyetleri ile devletin özel teşebbüslerin güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlama görevini getiren 1982 Anayasasının 48 inci maddesi hükmüne, borçlar hukukunun sözleşmeleri olabildiğince ayakta tutmaya çalışma ve ticaret hukukunun işletmelerin süreklilik ve bütünlüklerini koruma ilkeleriyle uyum içerisindedir.4) Bu yeni düzenleme ile 6762 sayılı Kanun döneminde ancak yargı içtihadı ile benimsenebilen ve genel kabul görmüş olan çözüm, şartları biraz daha iyileştirilerek, kanunî dayanağa kavuşturulmuştur.” denilerek, 6762 Sayılı Kanun döneminde anonim şirketlerde sürenin dolması halinde, şirketin faaliyetlerine devam etmesinin, şirketi belirsiz süreli hale getirip getirmeyeceği hususundaki tartışmalara son verildiği belirtilmiştir. 6102 Sayılı Kanun ile anonim şirketlerde getirilen bu düzenlemeye paralel bir düzenleme limited şirketler açısından getirilmemiştir. TT’nun 636/2 fıkrasında yer alan düzenleme dışında, sona erme sebepleri bakımından 6762 Sayılı TTK’nun 549 maddesi hükümlerinde sayılı sona erme sebepleri korunmuştur.Kanun koyucu anonim şirketlere ilişkin hükümlerin limited şirketlere de tamamlayıcı mahiyette uygulanabileceklerine ilişkin genel bir düzenleme getirmemiş, örneğin TTK’nun 635, 636/5 643, 644 maddelerinde anonim şirketlere ilişkin hangi hükümlerin limited şirketlere uygulanacağını düzenlemiştir. Anonim şirketlerde sürenin sona ermesi halinde ilişkin olarak 6762 Sayılı TTK’dan farklı bir düzenleme getiren kanun koyucunun, limited şirketlerde sürenin sona ermesi haline ilişkin benzer bir düzenleme getirmeyip sessiz kalmış olması, bu konuda menfi bir çözüm benimsediğini göstermektedir. Yukarıda da belirtildiği üzere, limited şirketlerde sona erme hallerine ilişkin özel bir düzenleme getiren kanun koyucu, yalnızca sona ermenin sonuçlarına ilişkin anonim şirket hükümlerine atıf yapmıştır. Şu halde anonim şirketlere ilişkin 529. Maddenin 1/a bendinin kıyasen limited şirketler açısından uygulanması mümkün değildir. Somut olayda; dava dışı şirketin 02/03/1994 yılında 20 yıl süre ile kurulmuş olduğu, şirket süresinin 02/03/2014 tarihinde dolduğu, TTK’nun 636/1-a bendi uyarınca esas sözleşmede öngörülen sürenin dolmasıyla şirketin sona ereceği ve tasfiye haline gireceği, tüzel kişiliğinin tasfiye amacı ile devam edeceği sonucuna ulaşılmıştır. Şirketin 2014 yılından sonra ticari faaliyette bulunmuş olması yukarıda izah edilen gerekçelerle limited şirketi belirsiz süreli hale getirmeyecektir. Şirket genel kurulunun 2014 yılı öncesinde, esas sözleşme değişikliği ile şirket süresini uzatmaya matuf bir karar almamış olduğu da görülmüştür. Bu nedenle, mahkemece anonim şirketlere ilişkin hükümlerin kıyasen uygulanması suretiyle dava dışı şirketin belirsiz süreli hale geldiği yönündeki tespit hatalı olup, davacı vekilinin istinaf sebebi bu yönden haklı bulunmuştur. Şirketin son ortaklar kurulu toplantısını 05/12/2008 tarihinde yaptığı, bu toplantıda davacının on yıllığına şirket müdürü seçildiği, şirket müdürünün görev süresinin 05/12/2008 tarihi itibariyle dolduğu anlaşılmıştır. TTK’nun 643 maddesinde; tasfiye usulü ile tasfiyede şirket organlarının yetkileri hakkında anonim şirketlere ilişkin hükümlerin uygulanacağı düzenlenmiştir. Anonim şirketlerde tasfiye memurlarının atanmasına ilişkin 536/1 fıkrasında ise; esas sözleşme veya genel kurul kararıyla aksi öngörülmedikçe, tasfiyenin yönetim kurulu tarafından yapılacağı düzenlenmiştir. Limited şirketlerde yönetim organı şirket müdürleridir. Dolayısıyla esas sözleşmede aksi öngörülmedikçe, yahut aksine genel kurul kararı bulunmadıkça, sona erme halinde tasfiye şirket müdürleri tarafından yerine getirilir. Dava dışı şirketin sona erme tarihi itibariyle davacı halen şirket müdürü durumundadır. Aksi yönde alınmış genel kurul kararı olmaması, esas sözleşmede de aksi bir düzenleme bulunmaması karşısında, 02/03/2014 tarihi sonrasında davacı şirket müdürünün görevi yasa gereği tasfiye işlemlerinin yürütülmesine dönüşecektir. Davacının şirkete tasfiye memuru olarak kayyım atanması talepli eldeki davayı ikame ettiği tarih ise 22/05/2018’dir. Dava tarihi itibariyle davacının görev süresinin henüz dolmadığı, görev süresinin dava tarihinden sonra 05/12/2018 tarihinde dolduğu, dolayısıyla davacının dava tarihi itibariyle şirkete tasfiye memuru atanmasını talep etmekte hukuki yararının bulunmadığı anlaşılmıştır. Hukuki yarar dava şartı olup, yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilmelidir. İzah edilen gerekçelerle, davacı yanın istinaf başvurusunun usulen kabulüne; İlk Derece Mahkemesi kararının HMK 355 ve 353/1-a4,1/b-2 maddesi uyarınca kaldırılarak dairemizce yeniden hüküm kurulmak suretiyle davanın hukuki yarar dava şartı yokluğundan HMK 114/1-h, 115/2 maddeleri gereğince usulden reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davacı vekilinin istinaf başvurusunun USULEN KABULÜ ile; İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 26/12/2019 tarih ve 2018/455 Esas – 2019/921 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b2 maddesi gereğince KALDIRILMASINA ve dairemizce yeniden esas hakkında hüküm kurularak; 1-Davanın HMK 114/I-h ve 114/2 uyarınca hukuki yarar yokluğundan usulden REDDİNE,
İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN: 2-Karar tarihi itibariyle alınması gerekli 80,70-TL peşin harcın dava açılırken yatırılan 35,90.TL peşin harcın mahsubu ile bakiye 44,80-TL’nin davalıdan tahsiline,3-Davacı tarafından sarf edilen yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,4-Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,5-Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden dairemiz karar tarihinde yürürlükte olan AAÜT’nin 7/2. fıkrası uyarınca hesaplanan 5.100,00.TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 6-Artan gider avansı varsa talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN: 7-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 148,60.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine, 9-Davacı tarafından sarf edilen 148,60.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile 32,50.TL dosyanın istinafa gidiş dönüş gideri olmak üzere toplam: 181,10.TL’ nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 10-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 06/10/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.