Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/916 E. 2020/913 K. 21.09.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/916 Esas
KARAR NO : 2020/913 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 2017/343 Esas – 2018/541 Karar
TARİH: 22/05/2018
DAVA: Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
KARAR TARİHİ: 21/09/2020
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkilinin babası … davacı şirketin ortaklarından olup 15/08/2012 tarihinde vefat ettiğini, terekesinin Bodrum 1 Sulh Hukuk Mahkemesinin 2015/28 tereke sayılı dosyasından açıldığını, davalı şirkete ait 150000 paya tekabül eden hamiline yazılı hisse senetlerinin tereke dosyasında korunduğunu, davalı şirketin 19/06/2014 genel kurul toplantısında ortaklık yapısının gerçeği yansıtmadığını, bu nedenle butlanın tespiti için dava açıldığını, oluşmayan Genel kurulun verdiği tüm kararların yok hükmünde olduğunu, anılan genel kurul da … yönetim kurulu üyesi seçildiklerini, geçersiz genel kurul ile karar alındığından seçilen yönetim kurulunun aldığı tüm kararlarında batıl olduğunu, şirket pay defterinin İstanbul 13 ATM’nin 2016/794 Esas sayılı dosyası içinde olduğunu, pay defterinde hisse devrine ilişkin kayıt bulunmadığını, davalı şirketin hisse senetlerine hamiline bastırdığını, ancak müvekkiline hisse teslimi yapılmadığını, genel kurul toplantılarına pay defterine göre katıldıklarını, davalı şirketin 300.000,00 TL nin nominal bedelli hamiline yazılı hisse senedinin teslimi konusunda uyuşmazlık bulunmadığını, davalı şirketin teslim edilen hisse senetlerinin pay defterinden silinmesi gerekirken bunun yapılmadığını, sermayenin 150.000,00 TL nominal bedelli hisse senedinin terekeye ait olduğunu, bunun yanı sıra davacının da kendisini hamiline yazılan hisse senedi teslim edilmediğinden ortaklık pay defteri uyarnıca; sermayeniin 2.220 TL nominal bedelli hissedarı olduğunu, Genel Kurul Toplantısına katılan kişilerin gerçek hissedar olup olmadığının belirsiz olduğunu, toplantı hesabı oluşmadığından kararın batıl olduğunu bu genel kurul toplantısında seçilen yönetim kurulunun ve yönetim kurulunun toplantılarından alınan tüm kararların yok hükmünde olduğunun tespitine ve iptaline şirkete kayyum atanmasına TTK 439 madddesi gereğince özel denetçi tayinine karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davalı şirketin 300.000,00 Tl Sermaye ile kurulduğunu, şirket ortaklarının vefatı üzerine mirasının davacı ve dava dışı diğer iki çocuğuna kaldığını, 15/06/2016 tarihli genel kurulun iptali konusunda 13 ATM nnin 2016/794 Esas sayılı dosyası ile dava açıldığını ve reddine karar verildiğini, 19/06/2014 tarihli genel kurulun batıl olduğunun tespiti için İstanbul 1 Asliye ticaret Mahkemesinin 2017/350 esas sayılı dosyası ile dava açıldığını ve derdest olduğunu, bu davaya rağmen alınan genel kurul kararı ile seçilen yönetim kurulunun ve kurulca alınan tüm kararların butlanını talep etmekle, davacının güncel bir hukuki yararının bulunmadığını, Genel Kurul Kararının yok hükmünde olduğunun tespiti halinde buna dayalı olarak yönetim kurulu seçimi ve kurulca alınan kararlarında yok hükmünde sayılacağını belirterek derdestlik itirazında bulunmuş, yönetim kurulunun seçimine ilişkin genel kurul kararının ve yönetim kurulunca alınan kararların butlanı gerektirecek bir durumun bulunmadığını, davacının kendisinin katıldığı genel kurullar aleyhine yasal süre içinde dava açmayıp babasının vefatından sonra dava açtığını, ortaklık yapısına ilişkin itirazın yerinde olmadığını, davacının hissesi itibarıyla denetçi tayin edebilmesinin mümkün olmadığını belirterek davanın haksızlığını savunmuş ve reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 22/05/2018 tarih ve 2017/343 Esas – 2018/541 Karar sayılı kararında;”Dava; davalı şirketin 19/06/2014 tarihli genel kurul toplantısında seçilen yönetim kurulunun ve bu kurulca yapılan tüm toplantılarda alınan tüm kararların yok hükmünde olduğunun tespiti, iptali, şirkete kayyum ve özel denetçi atanması istemine ilişkindir. Davalı şirketin dava tarihi itibariyle ticaret sicilinde kayıtlı yasal ikametgahının (şirket merkezinin ) mahkememizin yargı yetkisinin bulunduğu idari sınırlar içinde kaldığı saptandığından , uyuşmazlığın çözümünde HMK. nun 14/2 ve 6102 Sayılı TTK.nun 445. maddesi hükmü gereğince mahkememiz kesin yetkilidir. Davacının davalı şirketin hissedarı olduğu hususunda taraflar arasında uyuşmazlık yoktur. Taraflarca gösterilen deliller toplanmış davalı şirket sicil dosyası, ana sözleşmesi ve 19/06/2014 tarihli ve genel kurul toplantısında alınan karar örneği ile hazirun cetveli dosyaya alınmıştır. Davacı iddiasında; davalı şirketin 19/06/2014 tarihli olağan genel kurul toplantısında alınan tüm kararların ve seçilen yönetim kurulunun seçimine ilişkin kararın yok hükmünde olduğunu, batıl olan yönetim kurulu seçimi nedeniyle oluşan kurulca alınan kararlarında yok hükmünde sayılması gerektiğini ileri sürmektedir. 6102 sayılı TTK nın 391.maddesi hükmüne; pay sahipleri yönetim kurulu kararının batıl olduğunun tespitini mahkemeden isteyebilir. Davacının pay sahibi sıfatı ile bu davayı açmakta taraf ehliyeti bulunmaktadır. Getirtilerek incelenen İstanbul 1 Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/350 Esas sayılı dosyasında davacı tarafından davalı şirketin 19/06/2014 tarihli genel kurul kararının yoklukla malul olduğunun tespitine ilişkin dava açıldığı ve derdest bulunduğu anlaşılmaktadır. Her iki davanın konusu farklı olduğundan davalı yanın derdestlik itirazı yerinde değildir. Ancak 1 Asliye ticaret Mahkemesinin 2017/350 esas sayılı dava dosyasında 19/06/2014 tarihli genel kurul kararının tamamı hakkında talepte bulunulmuş olmakla; yargılama sonucunda verilecek nihai kararla; anılan genel kurul toplantısında yönetim kurulunun seçimi ile ilgili olarak alınan kararda irdelenecek ve yönetim kurulunun seçimine ilişkin kararının yok hükmünde sayılıp sayılmayacağı belirlenecektir. Yönetim kurulu seçimine ilişkin genel kurul kararının yok hükmünde olduğunun tespiti halinde; seçilen yönetim kurulu tarafından alınan tüm kararlar geçmiş etkili şekilde yok hükmünde sayılacaktır. Bu durumda; davacının İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/350 esas sayılı dava dosyasındaki iddiasının görülmekte olan davayı da kapsadığı, yönetim kurulu seçimi ve kararlarının yok hükmünde olduğunun tespiti açısından ayrı bir dava açmakta hukuki yararının bulunmadığı sonucuna varılmıştır. HMK NIN 114/1-h bendi uyarınca; “Hukuki yarar” dava koşulu olup, yargılamanın her aşamasında doğrudan gözetilir. Bu dava koşulu eksikliğinin sonradan giderilmesi de mümkün olmadığından yönetim kurulu kararlarının iptaline ilişkin istem yönünden davanın açıklanan nedenle usulden reddine karar vermek gerekmiştir.Şirketin yönetim kurulu seçiminin butlanı neden ile kayyum istenilmesi istenilmiş ise de; 19/06/2014 tarihli genel kurul toplantısının halen yürürlükte bulunduğu, yönetim boşluğunun söz konusu olmadığı, TTK’nun 364.maddesine göre yönetim kurulunun genel kurul kararı ile görevden alınabileceği, konunun azlık pay sahibi tarafından önce genel kurula buradan alınacak karara göre mahkemeye başvurulması gerektiğinden yasal koşullarının oluşmadığı sonucuna varılmıştır.6102 sayılı TTK nın 439. Maddesi gereğince şirkete özel denetçi atanması isteminde bulunulmuştur. 6102 sayılı TTK nın 438 ve 439 maddeleri kapsamına göre; sermayenin en az 1/10 ini oluşturan pay sahipleri öncelikle genel kuruldan özel denetçi atanması isteminde bulunmalı genel kurulun istemi reddi halinde 3 ay içinde şirket merkezinin bulunduğu yer Asliye Ticaret Mahkemesinden özel denetçi atanmasını istemelidir. Somut olayda, davacının hisse itibarıyla denetçi atanmasının istiyebilmek için TTK 439.maddesinde belirtilen nisaba sahip olmadığı gibi, TTK nın 438.maddesi uyarınca; bu konuda önce şirket genel kurulundan talepte bulunmadığı”gerekçesi ile, 1-Yönetim kurulu kararının iptaline ilişkin istem yönünden hukuki yarar dava koşulu bulunmadığından HMK 114/1-h ve 115/2 maddesi gereğince DAVANIN USULDEN REDDİNE,2-Özel denetçi atanmasına ilişkin istem yönünden TTK 439 maddesindeki koşullar oluşmadığından davanın HMK 114/2 ve115/2 maddesi gereğince DAVANIN USULDEN REDİNE,3-Koşulları oluşmadığından davalı şirkete kayyım atanması isteminin REDDİNE, karar verilmiş, karar karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, Davalı şirketin 19.06.2014 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında, seçilen yönetim kurulunun batıl kararla seçildiği, bu sebeple de seçilen yönetim kurulunun almış olduğu tüm kararların başından beri yok hükmünde olduğunun tespiti talepli açmış oldukları dava İstanbul 6.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 22.05.2018 tarih ve 2017/343 E.-2018/541 K. sayılı kararı ile davanın hukuki yarar yokluğu gerekçesiyle usulden reddedildiğini, Yerel mahkemenin red gerekçesinde belirtmiş olduğu üzere seçimin gerçekleştiği genel kurul kararına karşı da dava açılmış olup, davanın halihazırda istinaf aşamasında olduğunu, İş bu davanın usulden reddi yerine, öncelikle söz konusu genel kurul kararına karşı açılmış olan davanın kesinleşmesinin beklenmesi söz konusu genel kurul butlan davasının iş bu dava için bekletici mesele yapılması gerekirken, usulden red kararı haksız ve hukuka aykırı olup, kararın kaldırılması talebiyle istinaf yoluna başvurmak gerektiğini, Müvekkilinin 300.000 TL sermayeli davalı şirketin 2.220 payına doğrudan kendisi sahip olduğu, Müvekkilinin babası ve murisi olan şirket ortaklarından … 15.08.2015 tarihinde vefat ettiğini, … terekesi için yetkili Bodrum 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin (Tereke Mahkemesi) 2015/28 Tereke Sayılı dosyasından davalı şirkete 01.12.2015 tarihinde … ile ilgili şirketteki hak ve alacakları hususunda müzekkere yazıldığını, Tereke mal varlığının tespiti amacıyla Tereke Mahkemesinin talimatı ile Bursa 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2016/132 Talimat sayılı dosyasında … Bursa Fomara Şubesinde bulunan kiralık kasa 30.05.2016 tarihinde açtırılmış ve içerisinden toplam 150.000 TL nominal bedelli davalı şirkete ait hamiline yazılı hisse senetleri çıktığı, hisse senetlerinin toplamı sermayenin %50’sine tekabül ettiğini, Davalı şirket hissesinin 150.000 paya tekabül eden hamiline yazılı hisse senetleri halihazırda … terekesinin parçası olarak Bodrum 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2015/28 Tereke sayılı dosyasında muhafaza altında olduğunu, Bursa 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2016/132 Talimat sayılı dosyasında 30.05.2016 tarihinde yapılan tespitte 33 Nolu kiralık kasanın ziyaret bilgileri başlığı taşıyan belgede en son olarak kasa sahibi …’nın 31.01.2014 tarihinde saat 15:50’de kasayı ziyaret ettiği tespit edildiğini, Bursa 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2016/132 Talimat sayılı dosyasında merhum … elinde bulunan davalı şirkete ait hamiline yazılı 150.000 TL nominal bedelli şirketin %50 hissesine isabet eden hisselerini 31.01.2014 tarihinden önce elinde bulundurmaya başladığı, Bu durumda davalı şirketin 19.06.2014 tarihli Genel Kurul toplantısına ilişkin hazirun cetvelinde yer alan şirket ortaklık yapısının şirketin ortaklık yapısını yansıtmadığını, Davalı şirket aleyhine 15.06.2016 tarihinde yapılan Olağan Genel Kurul Toplantısının iptali için İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/794 E Sayılı dosyasında açmış olduğumuz davaya, davalı şirketin vermiş olduğu 09.09.2016 tarihli cevap dilekçesinin ekinde, ortakların elinde ilmühaberler olarak tanımlanan bila tarihli davalı şirkete ait hisse senetlerinin … ve … arasında eşit pay edildiğine dair tutanağa yer verildiğini, Dava konusu 19.06.2014 tarihli hazirun cetvelinde yer alan ortaklık yapısının şirketin gerçek ortaklık yapısını yansıtmadığı somut bir şekilde ortaya çıktığını, Emredici hukuk kurallarına aykırı düzenlenen 19.06.2014 tarihli olağan genel kurul toplantısının yok hükmünde olduğunun tespiti için İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/350 E.-2018/705 K. sayılı dosyasında dava açılmış olduğunu, Olmayan, oluşmayan genel kurulun verdiği tüm kararlar batıl olduğu, toplantı nisabı dahi dikkate alınmadan hamiline yazılı hisse senetleri varken kapatılmayan pay defterleri üzerinden genel kurul oluşturulamayacağı, verilen kararlar da genel kurul kararı olamaz, bu toplantı ve verilen kararlar yok hükmünde olduğu, bu sebeple batıl genel kurul kararı ile yönetim kurulu oluşturulamayacağından, seçilen yönetim kurulunun almış olduğu tüm kararlar da batıldır. Yargıtay kararları da benzer yönde olduğu, Bir başka genel kurul kararına karşı açmış olduğumuz davada, davalı şirket tarafından, İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/794 E Sayılı dosyasına sunulan bir kısım pay defterleri incelendiğinde; • Davalı şirketin kuruluşundan itibaren olan pay defterlerinin olmadığı,• İstanbul …. Noterliğinin 25.06.2002 tarih ve … yevmiyesi ile pay defteri niteliği olmayan bir deftere pay defteri olarak tasdik yaptırıldığı, içerisinde şirket ortaklık yapısını gösterir usulüne uygun bir şekilde ortaklık kayıtlarının olmadığı, bilgisayar ortamında neye dayalı olduğu belli olmayan pay defterlerinin özelliklerini taşımayan formatta tabloların defterlere yapıştırıldığı ve pay defteri niteliğinde olmadığı,• Beşiktaş …. Noterliğinin 27.12.2012 tarih ve … yevmiyesi ile yeniden ortaklar pay defteri tasdik ettirildiği, pay defterlerine kaynağı belli olmayacak şekilde doğrudan ortaklık kayıtları yapıldığı • Beşiktaş … Noterliğinin 23.12.2013 tarih ve … yevmiyesi ile yeniden ortaklar pay defteri tasdik ettirildiği, pay defterlerine kaynağı belli olmayacak şekilde doğrudan ortaklık kayıtları yapıldığı,• Beşiktaş … Noterliğinin 30.12.2014 tarih ve … yevmiyesi ile yeniden ortaklar pay defteri tasdik ettirildiği, pay defterlerine kaynağı belli olmayacak şekilde doğrudan ortaklık kayıtları yapıldığı,• Beşiktaş …. Noterliğinin 08.01.2016 tarih ve … yevmiyesi ile son deftere ara tasdik yaptırıldığı,• Pay defterlerinde hisse devrine ilişkin kayıtların bulunmadığı,• Pay defterlerinin ihraç ve teslim edilmiş hamiline yazılı hisse senetleri dikkate alındığında gerçek ortaklık yapısını ispat etmeye elverişli olmadığı ortaya çıktığını, Davalı şirketin ticaret sicil gazetelerinde şirkete ait tüm hamiline yazılı hisse senetlerinin ihraç edilmiş olduğu belirtilmiş olmasına karşın, şirket yönetim kurulunca şirket ortağı olan müvekkile herhangi bir hisse teslimi olmadığından müvekkili kendisine ait payı doğru gösterilen hazirun cetveline itiraz etme gereği duymadığı, kaldı ki, müvekkil hazirun cetvellerine göre şirketin en büyük ortağı görünen … A.Ş.’nin de ortağı olduğunu, 19.12.2012 tarih ve 28502 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Ticari Defterlere İlişkin Tebliğin geçici 3. maddesinde; “ mevcut durumda kullanılmakta olan pay defteri ile genel kurul toplantı ve müzakere defteri yeterli yaprakları bulunmak kaydıyla ve bu tebliğde belirtilen bilgilerden eksik olanların yazılması suretiyle açılış onayı yapılmaksızın kullanmaya devam edileceği” belirtildiğini, Bununla birlikte, Ticari Defterlere İlişkin Tebliğ’in 9uncu maddesinin beşinci fıkrasında, anonim şirketlerde senede bağlanmamış hamiline yazılı payların senede bağlanıp, bu senetlerin pay sahiplerine teslim edildikleri tarihten itibaren 10 gün içerisinde defterde açıklanmak suretiyle pay defterinden silineceği öngörüldüğü, anılan hüküm gereğince hamiline yazılı payların, pay defterine kaydedileceği ve pay senedine bağlanana kadar pay defterinde takip edileceği ve senede bağlandıktan sonra “hamiline yazılı payların bastırılıp sahiplerine teslim edildikleri” yönünde bir açıklama yapılarak teslim tarihinden itibaren 10 gün içerisinde pay defterinden silinmesi gerekmekte olduğu hususu tartışmasız olduğunu, Davalı şirketin hamiline yazılı hisse senedi bastırıp teslim etmiş olduğunu, o halde, teslim edilen hamiline yazılı hisse senetlerinin toplantıya katılmasının TTK 415. maddede yer alan merasime tabi olduğu hususunda da duraksama olmadığını, TTK 417/2. madde gereğince Yönetim Kurulu, kayden izlenmeyen paylar ile ilgili olarak genel kurula katılabilecekler listesini düzenlerken, senede bağlanmamış bulunan veya nama yazılı olan paylar ile ilmühaber sahipleri için pay defteri kayıtlarını, hamiline yazılı pay senedi sahipleri bakımından da giriş kartı alanları dikkate almalısı gerektiğini, o halde, toplantıya katılabilecekler listesi için şirkete ait hisselerin senede bağlanıp bağlanmadığı, senede bağlanmışların hangi tür senede bağlandığı, hamiline bastırılmış senetlerin teslim edilip edilmediği hususlarının ortaya konulması gerekmekte olduğunu, Bursa 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2016/132 Talimat sayılı dosyasında yapılan tespit ile hisse senetlerinin hamiline yazılı surette ihraç edildiğini, davalı şirketin geri kalan hamiline yazılı hisse senetlerinin halihazırda …’da olup olmadığı da belli olmadığını, Davalı şirketin hisse senetlerini hamiline olarak bastırmış olduğunu, ancak, müvekkiline herhangi bir hisse teslimi yapılmadığından doğal olarak müvekkili, genel kurul toplantılarına pay defterlerine göre katıldığı, müvekkilinin, davalı şirketin yönetim kurulu üyesi değildir. Yönetim kurulunun hazirun cetvelini TTK hükümlerine uygun olarak düzenlediğine itimat etmiş ancak Tereke Mahkemesi tespitleri ile durumun böyle olmadığını, Şirket hisseleri hamiline yazılı olmasına rağmen, dava konusu Şirket Genel Kurulu mevcut pay defterlerindeki ortaklık yapısına göre toplanmış ve hazirunlar da ortaklar pay defterindeki hisselere göre teşekkül ettirildiği, oysa ki, Ticari Defterlere İlişkin Tebliğ’in 9 uncu maddesi gereğince hamiline yazılı hisse senetlerinin senetlerin pay sahiplerine teslim edildikleri tarihten itibaren 10 gün içerisinde defterde açıklanmak suretiyle pay defterinden silinmesi gerekmekte olduğu, hamiline yazlı hisse senetleri ihraç edilen şirketler hazirun cetvelini pay defterinde düzenleyebilme olanağı olmadığını, Şirketin 31.01.2014 tarihinden sonraki genel kurul toplantılarında hamiline yazılı hisse senetlerinin temsil edilebilmesi için TTK 415/3. madde merasimine tabi olduğu konusunda duraksama olmadığını, TTK 415/3. maddesinde hamiline yazılı pay senedi sahipleri, genel kurulun toplantı gününden en geç bir gün önce bu senetlere zilyet olduklarını ispatlayarak giriş kartı alacakları ve bu kartları ibraz ederek genel kurul toplantısına katılabilecekleri açıkça belirtilmiştir. Türk Ticaret Kanunu’nda da emredici mahiyetteki usul hükmüne de uyulmadığını, Genel Kurul toplantısı öncesinde hamiline yazılı hisse senetleri ibraz edilmediğinden dava konusu Olağan Genel Kurul Toplantısında %25 asgari toplantı nisabının dahi sağlanamadığı da ortaya çıktığı, Şirket tarafından 31.01.2014 tarihinden önce hisse senetlerinin teslim edildiği kabul edilmiş olduğuna göre şirketin 19.06.2014 tarihindeki Genel Kurul Toplantısı ve bu toplantıda alınan kararlar yok hükmünde olduğu, kamu düzenine, emredici hükümlere, ahlak ve adaba, kişilik haklarına aykırı veya konusu bakımından imkansız sözleşme ve işlemlerin batıl oldukları konusunda bir duraksama olmadığını, kaldı ki, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin kararlarında da görüleceği üzere TTK hükümlerinde belirtilen merasime uygun olarak yapılmayan toplantıların ve bu toplantılarda alınan kararların önce yoklukla malul ardından ise iptal edilebilir olduklarını belirttiğini, Şirketin ortaklık yapısı usulüne uygun bir şekilde tespit edilerek hazirun cetveli düzenlenmediğinden toplantıya katılan diğer kişilerin şirketin ortağı olup olmadıkları dahi belli olmadığı, bu toplantıda alınan tüm kararlar yok hükmünde olduğu, Genel Kurul kararlarının yokluğunun hukuki yararı bulunan herkes tarafından bir süreye bağlı olmaksızın itiraz şeklinde veya dava yolu ile ileri sürülebileceğini, yok olan bir genel kurul kararı şeklen meydana gelmemiş olması nedeniyle başlangıçtan itibaren hiç bir hüküm doğurmamakta olduğu, Geçerli bir genel kuruldan bahsedebilmek için öncelikle hamiline yazılı hisse senedi sahiplerinin toplantıdan en az bir gün önce hisse senetlerini ibraz ile giriş kartlarını almaları ve bu başvurulara göre de yönetim kurulunun hazır bulunanlar listesi hazırlaması gerekmekte olduğu, somut olayda genel kurul için geçerlik şartı olan bu şart sağlanmadığı, zira müteveffa … ait hisse senetleri Banka kasasında bulunmakta ve banka kasası da en son 31.01.2014 tarihinde yani genel kurul tarihinden 4,5 ay önce ziyaret edildiği, müvekkile ve diğer kardeşlerine teslim edilmesi, gereken ancak teslim edilmeyen hisse senetlerinin de yine müteveffa …’ya teslim edildiği de yine davalı şirket tarafından tereke dosyasına verilen cevaptan öğrenildiği, nitekim banka kasasından çıkan 10.000 TL’lik 6 adet , 5.000 TL’lik 12 adet, 1.000 TL’lik 18 adet, 500 TL’lik 21 adet, 100 TL’lik 13 adet, 10 TL’lik 20 adet hamiline yazılı hisse senedi de bu hususu doğruladığını, Davalı şirketin 300.000 TL nominal bedelli hamiline yazılı hisse senedinin teslim edildiği konusunda taraflar arasında bir ihtilaf olmadığı, Davalı şirketin teslim edilen hisse senetlerini ortaklık pay defterinden silmesi gerekirken son tasdik ettirilen ortaklık pay defterlerinde bu işlemlere yer verilmeyerek sanki hisse senetleri hiç teslim edilmemiş gibi kayıt tutularak ortaklık pay defterinin gerçek ortaklık yapısının hukuka aykırı bir şekilde farklı gösterildiği de ortada olduğu, Davalı şirketin Tereke Mahkemesine eski pay defterini göndermeyerek her yıl pay defterini yeniden tasdik ettirmesi ve bunları da TTK hükümleri ve ilgili mevzuata aykırı tutmaları davalı şirketin gerçek ortaklık yapısını şüpheli hale getirmekte olduğu, müvekkilinden başka diğer ortakların hisse senetlerini teslim aldığı iddia edildiğine göre toplantıya katılan ortakların şirket ortağı olduğunu TTK 415. maddesi gereğince ispat etmesi gerektiği, Davalı şirkete ait 300.000 TL’lik sermayenin 150.000 TL nominal bedelli hamiline yazılı hisse senedinin merhum … Terekesine ait menkul kıymet olarak Tereke Mahkemesinde bulunduğu sabit olduğu, bunun yanı sıra müvekkili de kendisine hamiline yazılı hisse senedi teslim edilmediğinden ortaklık pay defteri gereğince sermayenin 2.220 TL nominal bedelli hissedarı olduğu, davalı şirketin toplantıya katılan ve hazirun cetvelinde ortak görünen diğer kişilerin ortak olduğunu ispatlaması gerektiğini, Genel kurul toplantısına katılanların hissedar olup olmadıkları tevsik edilmeden, pay defterindeki hisse durumlarına göre yapılmış ve hazirun bu şekilde oluşturulduğu, Sonuç itibariyle müvekkili haricinde genel kurula katılan kişilerin gerçek hissedar olup olmadıkları hususunun net olduğunu, genel kurul toplantı nisabı oluşmadığı, bu sebeple alınan tüm kararlar da yok hükmünde olduğu, geçersiz hazirun cetveli üzerinden yapılan toplantı butlan ile malul olduğu, Yargıtay’ın müstekar hale gelmiş kararları da açık olduğu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu butlanın re’sen dikkate alınacak kamu düzenine ilişkin olduğunu hem eski hem de yeni TTK döneminde kabul etmekte olduğu, Davalı şirketin 19.06.2014 tarihli Genel Kurul toplantısında alınan kararların tümü yok hükmündedir.Genel kurulda yapılmış seçim de yok hükmünde olduğu, olmayan bir yönetim kurulunun toplantısından ve karar almasından da bahsedilemeyeceğini, Bu nedenle Yönetim Kurulu toplantısında alınan kararların tümünün yok hükmünde olduğunun tespiti ve iptali hukukun ve hakkaniyetin gereği olduğunu, Tüm bu sebeplerle, yerel mahkemenin hukuki yarar olmadığı şeklindeki gerekçesi ve usulden red kararı haksız olduğu, hukuki yarar konusunu tartışabilmek için öncelikle genel kurul kararına karşı açılmış olan davanın sonucunun beklenmesi ve kesinleşmesi durumunda karar verilmesi gerekli olduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın kabulüne, davalı şirketin 19.06.2014 tarihli genel kurul toplantısında batıl kararla seçilen Yönetim Kurulunun ve tüm toplantılarında alınan kararlarının başından beri yok olduğunun tespitine ve iptaline, şirketin Yönetim Kurulu seçiminin butlanı nedeniyle şirkete kayyum atanmasına, davalı şirketin mal varlıklarının korunması ve yetkisiz devrinin engellenmesi için araç ve gayrimenkullerin üzerine tedbir konulmasına, davalı şirketin yetkisiz yönetildiği de dikkate alınarak TTK 439. maddesi gereğince ivedilikle özel denetçi tayin edilmesine, yargılama giderleri ile avukatlık ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına, karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, davalı şirketin 19/06/2014 tarihli olağan genel kurul toplantısında batıl kararla seçilen yönetim kurulunun ve tüm toplantılarında alınan kararların başından beri yok olduğunun tespiti ve iptali davası olup ayrıca şirketin yönetim kurulu seçiminin butlanı nedeniyle şirkete kayyum atanması, davalı şirketin mal varlıklarının korunması ve yetkisiz devrinin engellenmesi için davalı şirketin araç ve gayrimenkulleri üzerine ihtiyati tedbir konulması ve davalı şirketin yetkisiz yönetildiği de dikkate alınarak TTK. 439 Maddesi gereğince şirkete özel denetçi atanması talep ve dava edilmiştir.Mahkemece, 1-Yönetim kurulu kararının iptaline ilişkin istem yönünden hukuki yarar dava koşulu bulunmadığından HMK 114/1-h ve 115/2 maddesi gereğince DAVANIN USULDEN REDDİNE, 2-Özel denetçi atanmasına ilişkin istem yönünden TTK 439 maddesindeki koşullar oluşmadığından davanın HMK 114/2 ve115/2 maddesi gereğince DAVANIN USULDEN REDİNE, 3-Koşulları oluşmadığından davalı şirkete kayyım atanması isteminin REDDİNE, karar verilmiş, karar karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.Temel uyuşmazlık konusu, davalı şirketin 19/06/2014 tarihli genel kurul toplantısında alınan kararların (dava dilekçesinde belirtilen olgular ve istinaf dilekçesinde öne sürülen hususlar doğrultusunda) iptal koşullarının oluşup oluşmadığı- yönetim kurulunun ana sözleşme yahut hukuk kurallarına aykırı oluşup oluşmadığı ve şirkete özel denetçi tayin ve kayyum atanması koşullarının oluşup oluşmadığı konularındadır. Davacı vekilinin yerel mahkemenin red gerekçesinde belirtmiş olduğu üzere seçimin gerçekleştiği genel kurul kararına karşı da dava açılmış olup, İş bu davanın usulden reddi yerine, öncelikle söz konusu genel kurul kararına karşı açılmış olan davanın kesinleşmesinin beklenmesi söz konusu genel kurul butlan davasının iş bu dava için bekletici mesele yapılması gerekirken, usulden red kararı verilmesinin haksız ve hukuka aykırı olduğuna yönelik istinaf sebebi incelendiğinde,Yönetim kurulu kararlarının 6102 Sayılı TTK.nın 391 maddesi uyarınca butlanı nedeni ile iptali talep edilebilir. Davacı 19/06/2014 tarihli olağan olağan genel kurul toplantısındaki yönetim kurulunun seçimine dair kararın yok hükmünde olduğunu, bu sebep ile yönetim kurulu tarafından alınan kararlarında yok hükmünde olduğunu iddia ederek iptalini talep etmiştir. Davacı 19/06/2014 tarihli olağan olağan genel kurul toplantısında alınan kararların da yok hükmünde olduğu iddiası ile İstanbul 1 Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/350 Esas sayılı dosyası ile dava açıldığı ve bu dosyanın kesinleşmediği görülmüştür. Bu dosyanın kesinleşmesi ile dava konusu yönetim kurulu üyelerinin seçildiği 19/06/2014 tarihli genel kurul kararının yoklukla malul olup olmadığı, hazirun cetvelinde gösterilen payların gerçeği yansıtıp yansıtmadığı ve yönetim kurulunun seçiminin yok hükmünde olup olmadığının ortaya çıkacağı, bu davada yönetim kurulu seçiminin yok hükmünde olduğunun tespit edilmesi durumunda yönetim kurulu tarafından alınan kararlarında geçmişe etkili olarak yok hükmünde sayılacağı, davacının aynı gerekçeler ile yönetim kurulu kararlarının yoklukla malul olduğunun tespiti açısından yeni bir dava açmakta hukuki yararı bulunmadığı, hukuki yararın HMK. 114/1-h maddesi uyarınca dava şartı olduğu, dava şartlarının yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden araştırılması gerektiğinden, ilk dereece mahkemesince dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından davacı vekilinin istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Davacı vekilinin mahkemenin kabulüne yönelik diğer istinaf sebepleri incelendiğinde,TTK. da anonim şirketlere kayyum atanmasına ilişkin özel bir düzenleme yoktur. Bu nedenle TMK. 403, 426/3 ve 427/4 hükümleri uygulanır.Somut olayda, davalı şirketin organları mevcut olup dosya kapsamı itibariyle kayyum atanması şartlarının oluşmadığı ve mahkeme gerekçesi ve kararının dosya kapsamına, usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmakla, davacı vekilinin kayyum atanması talebinin reddine yönelik istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. TTK. 439 Maddesinde;” (1) Genel kurulun özel denetim istemini reddetmesi hâlinde, sermayenin en az onda birini, halka açık anonim şirketlerde yirmide birini oluşturan pay sahipleri veya paylarının itibarî değeri toplamı en az birmilyon Türk Lirası olan pay sahipleri üç ay içinde şirket merkezinin bulunduğu yer asliye ticaret mahkemesinden özel denetçi atamasını isteyebilir. (2) Dilekçe sahiplerinin, kurucuların veya şirket organlarının, kanunu veya esas sözleşmeyi ihlal ederek, şirketi veya pay sahiplerini zarara uğrattıklarını, ikna edici bir şekilde ortaya koymaları hâlinde özel denetçi atanır,” hükmü düzenlenmiştir.Somut olayda, davacının hisse itibarıyla TTK 439.maddesinde belirtilen %10 luk nisaba sahip olmadığı anlaşılmış olup ilk derece mahkemesince davacının TTK 439.maddesinde belirtilen nisaba sahip olmadığı gibi, TTK nın 438.maddesi uyarınca; bu konuda önce şirket genel kurulundan talepte bulunmadığı gerekçesi ile verilen ret kararı TTK. 440/2 maddesi uyarınca kesin karar olup istinafa tabi olmamakla beraber verilen kararında usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmıştır.Sonuç itibariyle, Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre; mahkeme kararı usul ve yasaya uygun olduğundan davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 148,60.TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 54,40.TL istinaf karar harcı, istinaf eden tarafından yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, yatırılan harcın hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa, karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1.maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 21/09/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.