Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/911 E. 2022/969 K. 16.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/911 Esas
KARAR NO: 2022/969 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 18/11/2019
NUMARASI: 2017/887 Esas 2019/950 Karar
DAVA TÜRÜ: Alacak
KARAR TARİHİ: 16/06/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili ile dava dışı … Tic.Ltd.Şti. arasında ticari bir ilişki kurulduğunu, dava dışı şirketin borcundan dolayı müvekkili adına … no 30.08.2015 vadeli 10.000 TL bedelli, … no 15.09.2015 vadeli 16.000 TL bedelli, … no 30.09.2015 vadeli 14.000 TL bedelli, … no 30.11.2015 vadeli 11.000 TL bedelli, … no 15.112015 vadeli 11.000 TL bedelli, … no 30,10.2015 vadeli 11.000 TL bedelli, … no 15,10.2015 vadeli 11.000 TL bedelli olmak üzere toplam 84,000 TL bedelli 7 adet bono düzenlendiğini, müvekkilinin bonoları vadeleri geldiğinde ödememe protestosu çekilmek üzere davalı …’ın Bahçekapı Şubesine teslim ettiğini, davalı bankanın iş bu bonoları tahsil cirosu yapılarak 15.06.2015 tarihli senet tevdi bordrosu düzenlendiğini, ancak ödeme vadesi geldiğinde senetler ödenmediği gibi müvekkiline herhangi bir teslim de yapılmadığını, sebebi bankaya sorulduğunda önce bilgi alınamadığını, daha sonra yaşanan hukuki süreçler neticesinde senetlerin bankaca kaybedildiğinin öğrenildiğini, davalı bankaya İstanbul … Noterliği 11.09.2015 tarih ve … yevmiye nolu ve Beyoğlu …Noterliği 21.10.2015 tarih … yevmiye nolu ihtarnamelerinin gönderildiğini, yasal süre geçtikten sonra vekil yerine müvekkili asile hitaben gönderilen İstanbul … Noterliği 12.11.2015 tarihli … yevmiye nolu ihtarname ile, adı geçen 7 adet bono hakkında Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/559 esas sayılı dosyasından iptal davası açıldığının bildirildiğini, asile yapılan bildirimin hukuken geçersiz olduğunu, kendi çabalarıyla senetlerin zayi nedeniyle iptal edildiklerinin öğrenildiğini, senetlerin iptaline dair verilen hüküm neticesinde müvekkili alacağının tahsiline yönelik dava dışı … aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasından 23.06.2016 tarihli ilamsız icra takibi başlatıldığını, müvekkilinin icra yoluna başvurabilmesi için 1 yıl kadar zaman kaybı yaşadığını, takibin kesinleştiğini, şirket adresine fiili haciz işlemi uygulamak üzere talepte bulunulduğunu, şirketin bir malvarlığına veya alacağına rastlanılmadığını, 18.05.2016 tarihinde Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … Talimat dosyasından fiili haciz için gidilen borçlu şirket adresinin boş olarak terk edildiğinin anlaşıldığını ve hacze kabil mal tespit edilemediğini, civar soruşturmada şirketin 1 yıl öncesine kadar faaliyetine devam ettiği ancak daha sonra buradan ayrıldığının öğrenildiğini, alacağın tahsilinin imkansız hale geldiğini, 06.09.2017 tarihinde dava dışı şirket hakkında 110.022,26 TL için “borç ödemeden aciz vesikası” düzenlendiğini, dava dışı şirketin alacağı/malvarlığı olduğunu ve borcunu ödeyebileceği hususunu ispat yükünün artık davalı bankaya geçtiğini, basiretli bir tacir gibi hareket etmek zorunda olan davalı bankanın bu sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiğini belirterek, davalı banka senetleri kaybetmese idi, müvekkilinin tahsil edebileceği aciz vesikasına bağlı alacağı olan 110.022,26 TL’nin aciz vesikası tarihi olan 05.09.2017 tarihinden itibaren ve ayrıca ihtarname masraflarının ihtarname tarihinden itibaren ticari faiz ile birlikte davalıdan tahsiline, bu talepleri kabul görmediği takdirde, senetlerin (Bonoların) bedelleri olan 84.000,00 TL’nin bonoların vade tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalı bankadan tahsiline, ayrıca icra dosyasındaki masraf ve avukatlık ücretinin ve davalıya gönderilen ihtarname bedellerinin de bankaca ticari faizi ile müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın zamanaşımı süresi geçmiş olduğundan reddi gerektiğini, müvekkili bankaya atfedilebilecek herhangi bir kusur bulunmadığını, davanın senet borçlusu aleyhine açılması gerektiğini, bankaya tahsil cirosu ile devredilen senetler ile ilgili olarak kayıp sonrasında yapılması gereken tüm hukuki işlemlerin yapıldığını, “davaya konu edilen zararın meydana gelmesi ile senetlerin davalı banka elinde iken kaybolması” arasında illiyet bağı bulunmadığını, bankanın yapılması gereken tüm işlemleri yaptığını, tahsil cirosu ile devredilen 7 adet bononun iptali hususunda vakit kaybetmeksizin Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/559 esas sayılı dosyası ile senet iptal davası açıldığını ve bu durumun davacıya bildirildiğini, senetlerin banka elinde iken davacının zararının oluşması arasında illiyet bağı bulunmadığını, davacının dava dışı senet borçlusu ile arasında yer alan temel ilişkiden harekete geçme imkanı mevcut iken, bu imkanı kullanmayarak, gerekli tedbirleri almayarak, dava dışı borçlu aleyhinde gecikmiş yasal müracaatlar yaparak, zararın doğmasına bizzat kendisinin sebebiyet verdiğini, davacının tazminat talebinin haksız olarak zenginleşmesine sebebiyet verecek nitelikte olduğunu belirterek, davanın öncelikle zamanaşımı sebebiyle reddine, aksi halde esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 18/11/2019 tarih 2017/887 Esas 2019/950 Karar sayılı kararında; “….Mahkememizce davalıya ait defter ve belgelerin yerinde incelenmesi için ek rapor alınmasın karar verilmiş olup, 06/09/2019 tarihli bilirkişi ek raporu alınmıştır. Bilirkişi tarafından sunulan ek raporda 19/06/2019 tarihinde davalı …nin Bahçekapı Şubesinde yerinde inceleme için davalı vekili Av. … ile hazır bulunulduğunu, dava konusu bonoların teslim alındığı bankada yerinde yapılan incelemede ilgili banka tarafından herhangi bir evrak ve defter sunulmadığı anlaşılmıştır. Mahkememizce yapılan inceleme sonunda, davanın kabulü ile 84.000,00 TL ‘nin … nolu 10.000,00 TL bedelli bono için 30/08/2015, … nolu 16.000,00 TL bedelli bono için 15/09/2015, … nolu 14.000,00 TL bedelli bono için 30/09/2015, … nolu 11.000,00 TL bedelli bono için 30/11/2015, … nolu 11.000,00 TL bedelli bono için 15/11/2015, … nolu 11.000,00 TL bedelli bono için 30/10/2015, … nolu 11,000,00 TL bedelli bono için 15/10/2015 tarihlerinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilerek…”gerekçesi ile, Davanın kabulü ile 84.000,00 TL ‘nin … nolu 10.000,00 TL bedelli bono için 30/08/2015, … nolu 16.000,00 TL bedelli bono için 15/09/2015, … nolu 14.000,00 TL bedelli bono için 30/09/2015, … nolu 11.000,00 TL bedelli bono için 30/11/2015, … nolu 11.000,00 TL bedelli bono için 15/11/2015, … nolu 11.000,00 TL bedelli bono için 30/10/2015, … nolu 11,000,00 TL bedelli bono için 15/10/2015 tarihlerinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davanın öncelikle zamanaşımı süresi geçmiş olduğundan reddi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulmasının hukuka aykırı olduğunu, Müvekkili bankaya atfedilebilecek herhangi bir kusur bulunmadığını, davanın müvekkili banka aleyhine açılmış olmasının hukuka aykırı olduğunu, işbu davanın senet borçlusu aleyhine açılması gerektiğini, müvekkiline yapılan yönlendirmenin TMK 2. maddesinde yazılı hüsnüniyet ilkesi ile bağdaşmadığını, bu sebeple davanın TMK madde 2’ye aykırılıktan ötürü reddi gerektiğini, Müvekkili bankaya tahsil cirosu ile devredilen senetler ile ilgili olarak, kayıp sonrasında yapılması gereken tüm hukuki işlemlerin yapıldığını, “davaya konu edilen zararın meydana gelmesi ile senetlerin müvekkili banka elinde iken kaybolması” arasında illiyet bağı bulunmadığını, Davacının huzurdaki dava ile talep ettiği tazminatın haksız fiile dayandığını, haksız fiilin unsurları bakımından; müvekkili bankanın dava konusu senetlere ilişkin hukuka aykırı fiili bulunmadığını, müvekkili bankanın kusurundan söz edilemeyeceğini, müvekkil bankanın yapılması gereken tüm işlemleri yaptığını, tahsil cirosu ile devredilen 7 adet bononun iptali hususunda vakit kaybetmeksizin Bakırköy 4.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/559E.Sayılı dosyası ile senet iptali davası açıldığını ve bu durumun da davacıya bildirildiğini, senetlerin müvekkili banka elinde iken kaybolması ile davacının zararının oluşması arasında illiyet bağı bulunmadığını, zira, davacının, dava dışı senet borçlusu ile arasında yer alan temel ilişkiden harekete geçme imkanı mevcut iken, bu imkanı kullanmayarak, gerekli tedbirleri almayıp, dava dışı borçlu aleyhinde gecikmiş yasal müracaatlar yaparak, zararın doğmasına bizzat kendisinin sebebiyet verdiğini, Davacının tazminat talebinin haksız olarak zenginleşmesine sebebiyet verecek nitelikte olduğunu, davacının, dava dışı borçlusu ile aralarındaki temel ilişkiden hareket etmeyerek, nasıl olsa banka parasal yönden güçlüdür diyerek, alacağını tahsil yönünde zamanında harekete geçmeyişinin, TMK 2.maddesinde yazılı hüsnüniyet kuralı ile bağdaşmadığını, bu sebepledir ki; müvekkili bankanın senetleri kaybı ile zarar arasında illiyet bağının bu açıdan kurulamayacağını(Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 2010/1214E.-2011/10303K.Nolu 13.09.2011 tarihli kararı), Müvekkili banka tarafından iptal kararı alınması sonrasında yapılan icra takibinin aciz vesikası ile sonuçlanmış olması ile senetlerin müvekkili ekinde iken kaybı arasında nedensellik bağlantısı olmadığını, davaya konu bonolar, kaybedilmemiş ve vadeleri sonunda hemen takibe konulmuş olsa idi, dava dışı senet borçlusunun borcunu ödeyip ödemeyeceğinin mahkemece araştırılması gerektiğini, bu nedenle dava dilekçesinde yer alan “ ki borçlu şirket daha evvel tüm borçlarını müvekkile ödemesine rağmen hali hazırda bonolar olmadığı için cebri icra yoluna başvurulamadığı” beyanının taraflarınca kabulünün mümkün olmadığını, bu beyan dikkate alınırsa ve davacı temel ilişkiden hareketle hemen yasal yollara müracaat ederek, gereken tedbirleri aldırmış olsa idi, iş bu zararın oluşmayacağını ve müvekkilinin illiyet bağının kurulmasında herhangi bir rolü bulunmaması sebebiyle, sorumluluğunun da sözkonusu olamayacağını, Davacı, hemen yasal yollara müracaat edip, borcun tahsili için elinden gelen her şeyi yapmasına rağmen borç tahsil edilemeyecekse yine sırf senetlerin kaybı sebebiyle müvekkili bankanın bu zarardan sorumlu tutulmaması gerektiğini (Yargıtay 11.HD 2011/7913E.-2011/8314K. 05.07.2011 Tarih- Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 2013/14923E-2014/4006 K. 03.03.2014 tarih, Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 2016/693E.2017/3369 K.Nolu 05.06.2017 tarihli kararı, Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 2011/3699E.2012/10226K.Nolu 11.06.2012 tarihli kararı) belirterek, ilk derece mahkemesinin kabul kararının müvekkili lehine bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, dava dışı şirket tarafından davacıya verilen yedi adet bononun davalı bankaca kaybedilmesinden dolayı uğranıldığı ileri sürülen zararın davalıdan tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davalı vekili, süresinde ibraz ettiği davaya cevap dilekçesinde zamanaşımı def’i ileri sürmüştür. Mahkemece gerek yargılama aşamasında gerekse gerekçeli kararda davalı vekilinin zamanaşımı def’i hakkında olumlu/ olumsuz bir değerlendirme yapılmadan yukarıda yazılı şekilde karar verilmiştir. Bir dava hakkında mahkemece karar verilirken öncelikle usul, daha sonra da esas yönünden incelenir. Zamanaşımı defi, bir hakkın ileri sürülmesine engel olgulardandır. Bu nedenle de öncelikle hadise şeklinde çözümlenmesi gerekir. 11/01/1940 T. 15/70 sayılı İçtihatı Birleştirme Kararında da “Zamanaşımı defi davanın esası hakkında her türlü muameleye manidir. Bu sorun halledilmeden davanın esası incelenemez.” denilmiştir. HMK’daki emredici usul kuralı ve İçtihatı Birleştirme Kararı’na göre mahkemenin tahkikatten önce zamanaşımı konusunda olumlu-olumsuz bir karar vermesi zorunlu olup, esasa ilişkin kararın sonucuna göre mahkemenin zamanaşımı defisini “zimnen reddettiğini” kabul etmek de mümkün değildir. Yargıtay’ın değişik daireleri de istikrarlı şekilde zamanaşımı konusunda karar verilmeksizin esasa ilişkin verilen kararların bozulmasına karar vermiştir. (Bknz: Yargıtay 19. HD. 20/06/2013 T. 2013/7760 E. 11536 K., Yargıtay 11. HD. 21/01/2014 T. 2012/10582 E. 2014/1283 K., Yargıtay 4. HD. 19/10/2016 T. 2016/8273 E. 2016/10213 K.) Somut olayda zamanaşımı def’i de davalı tarafından istinaf sebepleri arasında ileri sürülmüştür. İstinafa konu zamanaşımı def’ine ilişkin istinafın incelenmesi için öncelikle ilk derece mahkemesi tarafından zamanaşımı konusunda fiilen verilmiş bir kararın bulunması zorunludur. Dar istinaf kanun yolu isteminde HMK. 341, 353/1-a/6 maddesi uyarınca mahkeme yerine geçerek karar vermek de mümkün değildir. Öte yandan 6100 sayılı HMK’nın 297 ve devamı maddelerinde hükmün nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca düzenlenmiştir. Anılan Yasa’nın 297 ve 298. maddeleri uyarınca mahkeme kararları, asgari olarak iki tarafın iddia ve savunmalarının özetlerini, incelenen maddi ve hukuki olayın özünü, mahkemeyi sonuca götüren gerekçelerin neler olduğu hususlarını ihtiva etmelidir. Anayasa’nın 141. maddesinin 3. fıkrası hükmü de mahkeme kararlarının gerekçeli olması gerektiğini düzenlemektedir. Dolayısıyla gerekçe, bir hükmün olmazsa olmaz unsurudur. Taraflar, ancak kararlara konulması gereken gerekçeler sayesinde hükmün hangi maddi ve hukuki nedene dayandırıldığını anlayabilirler.(Yargıtay 11. HD 2019/3137 Esas 2020/3699 Karar) Ayrıca, karar aleyhine yasa yollarına başvurulduğunda da kanun yolu incelemesi sırasında gerekçe sayesinde kararın usul ve yasaya uygun olup olmadığı denetlenebilir. Somut olayda; gerekçeli kararda bilirkişi raporu ve ek raporu özetlenmiş olup, tarafların iddia ve savunmaları ile ilgili mahkemece yapılmış hiç bir değerlendirme bulunmamaktadır. Davanın hangi gerekçeyle kabul edildiği açıklanmadığı gibi, deliller tartışılarak, hüküm sonucuna ne suretle ulaşıldığı hususlarında bir kanaat bildirilmemiştir. Bu hali ile, mahkemece, davacı talepleri ve davalı savunmalarının dosya kapsamındaki deliller ile birlikte ayrı ayrı değerlendirilerek yeterli ve denetime elverişli gerekçelerle sonuca varılması gerekirken, gerekçesi açıklanmadan yazılı şekilde karar verilmesi, mahkeme kararlarının gerekçeli olması gereğine ilişkin Anayasal ve yasal düzenlemelere aykırılık oluşturmaktadır. HMK.nın (Değişik:22/07/2020-7251/35md.)353/1-a6 maddesinde; “Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması.” hali, kararın kaldırılarak, dosyanın mahkemesine iadesi sebepleri arasında gösterilmiştir. Açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, davalının zamanaşımı def’inin değerlendirilmesi, 6100 sayılı HMK’nın 297 ve 298 maddelerine uygun biçimde gerekçeli karar yazılarak hüküm kurulması bakımından, HMK’nın 353/1-a.6 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın mahkemesine iadesine, kararın kaldırılma sebebine göre, davalı vekilinin sair istinaf sebeplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar verilmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul 18. Asliye Mahkemesi’nin 18/11/2019 tarih ve 2017/887 Esas – 2019/950 Karar sayılı kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a6 maddeleri uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Kaldırma sebebine göre davalı vekilinin diğer istinaf sebeplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, 3-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf talep eden tarafından yatırılan istinaf karar harcının talep halinde iadesine, 5-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 6-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 16/06/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.