Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/903 E. 2022/1215 K. 15.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/903
KARAR NO: 2022/1215
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 18/12/2019
NUMARASI: 2017/214 Esas – 2019/1033 Karar
DAVA TÜRÜ: Alacak
KARAR TARİHİ: 15/09/2022
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, taraflar arasında 09/10/2012 tarihli Acentelik Sözleşmesi’nin akdedildiğini, bu sözleşme kapsamında davacının, davalılar adına sigorta sözleşmelerine aracılık yaptığını ancak davalılar tarafından Beyoğlu … Noterliği’nin 11/11/2016 tarih ve … yevmiye nolu ihtarı ile 16/02/2017 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere sözleşmenin feshedildiğini ve Beyoğlu … Noterliği’nin 15/02/2017 tarih ve … yevmiye nolu ihtarı ile davacının azledildiğini, fesih ihtarında herhangi bir sebep gösterilmediği halde azilnamede belirlenen hedeflerin gerçekleştirilmemesine dayanıldığını, ancak taraflar arasında imzalanan 08/10/2012 tarihli protokolün 2, 3 ve 6. maddeleri ile hedefler öngörüldüğünü ve protokolün ilgili maddesine göre hedeflerin tutturulamamasının fesih sebebi olmadığını, sırf bu sebeple sözleşmenin feshinin haksız olduğunu, bu nedenle davalı tarafın feshin haklı bir sebebe dayandığını ispat yükü altında olduğunu, ülkemizde sigorta hizmetlerinin yaygınlaşması ve zorunlu düzenlemeler getirilmesi nedeniyle sigorta şirketleri arasında ciddi bir rekabet oluştuğunu, davalıların diğer sigorta şirketlerine nazaran bu rekabette geri kalmalarının ürünlerinin satılmasında sıkıntı yarattığını ve düşüşe neden olduğunu, üretimde bir düşüş varsa esas nedenin davalı olduğunu, çünkü 2012 yılında üretimde 1. sırada olan davalının 2017 yılında 5. sıraya gerilediğini, bu sebeple ürün satışındaki düşüşün kendilerine yüklenemeyeceğini, kendilerinin Güney Doğu Anadolu bölgesinde üretim sıralamasında 140. sırada olduklarını, oysa davalıların üretimde kendilerinden daha geride olan acentelerin sözleşmelerini feshetmediğini, bunun da dürüstlükle bağdaşmadığını, sigorta şirketlerinin rapel uygulaması olduğunu, davacının da bu uygulamadan dolayı karlı bir acente olması sebebiyle ödeme aldığını, fesih tarihinden önceki Haziran ve Eylül aylarında davacıya ek komisyon ödemesi yapıldığını ve tebrik mesajı gönderildiğini, üretim raporlarının incelenmesi ile davalının, davacının aracılık ettiği sözleşmelerin fesihten sonra da devam etmesi nedeniyle önemli menfaatler elde ettiğinin görüleceğini beyanla denkleştirme tazminatı olarak 5.000,00 TL’nin fesih tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsilini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davacının, taraflar arasında 09/10/2012 tarihinde imzalanan Acentelik Sözleşmesi’nde belirtilen şartlara, üretim hedeflerine ve davalıların talimatlarına uymamış olması nedeniyle sözleşmenin, Beyoğlu … Noterliği’nin 11/11/2016 tarih ve … yevmiye nolu ihtarı ile 16/02/2017 tarihinde geçerli olmak üzere feshedildiğini ve Beyoğlu … Noterliği’nin 15/02/2017 tarih ve … yevmiye nolu ihtarı ile davacının azledildiğini, bunun üzerine davacının denkleştirme talebi ile işbu davayı açtığını, davacı üretim hedefini tutturamamasının fesih sebebi olmadığını ve sözleşmeyi haksız fesheden davalıların haksız feshin sonuçlarına katlanması gerektiğini beyan etmiş ise de, sözleşmenin iddiaların aksine haklı nedenle feshedildiğini, Acentelik Sözleşmesi’nin amacının karşılıklı kar etmek ve bu nedenle verimli bir çalışma gerçekleştirmek suretiyle üretimi arttırmak olduğu halde bu ilişkiden zarar edildiğini, karlılığın sağlaması için davacının kendisine bildirilen program ve hedeflere bir itirazda bulunmadığını, bildirilen hedeflerin gerçekçi ve ulaşılabilir olduğunu, tüm bunlara rağmen davacı acentenin hedefleri sağlamak için çaba göstermediğini ve üretimini çalıştığı diğer şirketlere kaydırmak suretiyle davalılar ile olan üretiminin düşmesine neden olduğunu, kaldı ki Acentelik Sözleşmesi’nin 22. maddesi ile olağan feshin davalılara bir hak olarak verildiğini, tüm bu sebeplerle sözleşmenin haklı nedenle feshedildiğini, talep edilen tazminatın dayanağının bulunmadığını, davacının TTK m.122 ve Sigortacılık Kanunu m.23/18’de düzenlenen tazminata hak kazanmadığını, davacının bir an için haklı olduğu kabul edilse bile, fesihten sonra devam eden poliçelerin geri dönüş oranının esas alınması gerektiğini, davacı acentenin aracılığıyla yapılan sigorta sözleşmelerindeki müşterilerin esasen acentenin değil sigorta şirketinin müşterisi olduğunu, davacı acentenin aracılık ettiği poliçelerin çok büyük bir bölümünün sözleşmenin feshinden sonra yenilenmediğini, bu nedenle davacı acentenin sağladığı müşterilerden sigorta şirketinin menfaat elde etmediğini, davacı acente diğer birçok sigorta şirketinin acenteliğini yaptığından davalı … şirketleri ile yapılan acentelik sözleşmesinin feshinden dolayı bir zarara uğramadığını, davayı kabul anlamına gelmemekle birlikte davacının talep ettiği denkleştirme tazminatının doğru bir şeklide tespit edilmesi gerektiğini ve faizin davadan önce gönderilmiş herhangi bir ihtar olmadığı için dava tarihinden itibaren başlatılması gerektiğini beyanla davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 18/12/2019 tarih 2017/214 Esas – 2019/1033 Karar sayılı kararında; “Tüm dosya kapsamı nazara alındığında davalıların ilk fesih ihbarı ile olağan yolla sözleşmeyi feshettiği ve ancak ikinci fesih ihbarı ile hedeflerin sağlanamadığı nedenini ileri sürdüğü, bu kapsamda fesih iradesinin inşai nitelikte olması da nazara alındığında feshin ilk fesih ihbarı ile gerçekleştiği ve esasen davalıların kullanmış oldukları bu olağan fesih hakkının haklı bir nedene dayandığını ispat etmeleri gerektiği halde ispat edemedikleri görülmektedir. Kaldı ki dosya kapsamıyla davalı taraf hedeflerin tutturulamadığını da ispat edebilmiş değildir. Bir an için bu husus ispat edilmiş olsa bile salt hedeflerin tutturulamamış olması Yargıtay uygulamaları ile de haklı fesih nedeni olarak kabul edilmemektedir.(bkz. Yargıtay 11. HD. 18/04/2017 tarih – 2015/14094 Esas ve 2017/22015 Karar) Tüm dosya kapsamı, alınan bilirkişi raporu denetime açık ve hüküm kurmaya elverişli olduğundan davanın kabulü ile; 66.539,64 TL’nin 16/07/2017 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalı … AŞ’den tahsili ile davacıya verilmesine, 5.027,03 TL’nin 16/07/2017 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalı … AŞ’den tahsili ile davacıya verilmesi…”gerekçesi ile davanın kabulüne, 66.539,64 TL’nin 16/07/2017 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalı …’den tahsili ile davacıya verilmesine, 5.027,03 TL’nin 16/07/2017 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalı … A.Ş.’den tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiş ve karara karşı davalılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalılar vekili istinaf dilekçesi ile, İlk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, Acentelik sözleşmesinin haklı nedenle feshedilmesi nedeni ile davacı acentenin denkleştirme tazminatı alacağı talebinin bir dayanağı bulunmadığını, Bilirkişi raporunda belirtilen 3 aylık feshi ihbar süresine uyulmadığı yönündeki değerlendirmenin realiteye uygun olmadığını, davacıya gönderilen 01/07/2016 tarihli uyarı yazısı ile sözleşmenin feshedileceğinin önceden bildirildiğini, bu uyarı yazısı üzerine iyileşme görülmediğinden 11/11/2016 tarihli “Fesih İhbarı” ile acentelik sözleşmesinin fesih ihbarını takip eden 3 ayın sonunda feshedileceğinin bildirildiğini, 3 ayın sonunda 15/02/2017 tarihli “Azilname” ve “Fesih İhbarı” ile sigorta sözleşmesinin sona erdirildiğini, Ayrıca davacı acentenin üretim hedeflerinin gerçekleşmesi konusunda hiçbir çaba göstermediğini, üretimini çalıştığı diğer şirketlere kaydırarak müvekkili şirket adına düzenlediği poliçeleri düzenli ve bilinçli bir şekilde azaltarak üretimin düşmesine neden olduğunu, davacı acenteye gerek eğitim gerekse teknik her türlü desteğin verildiğini, davacının üretim ve kendisine verilen hedefleri gerçekleştirme konusunda çaba göstermemesi ve umursamaz davranması nedeniyle acentelik sözleşmesinin “sözleşmenin feshi” başlıklı 22. maddesi uyarınca sözleşmenin haklı nedenle feshedildiğini, Ödenecek tazminat bedelinin tespiti aşamasında bilirkişi heyeti tarafından titiz bir çalışma yapılmadığını, yerleşik Yargıtay kararlarına aykırı, fahiş ve realiteye uygun olmayan bir tazminat bedeli belirlendiğini, müvekkili nezdinde devam eden portföye bakılmaksızın geriye yönelik üretim ve komisyon hesapları esas alınarak bir tazminat hesaplandığını, tazminat hesabı yapılırken acentelik sözleşmesinin sona ermesinden sonra müvekkili şirketin davalı acentenin portföyünden fiilen bir kazanç sağlayıp sağlamadığı araştırılmadan ve davacı acentenin portföyünün %93’ünü acentenin kapatılması ile birlikte götürdüğü göz önüne alınmadan hakkaniyete uygun olmayan bir hesaplama yapıldığını, (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 20/06/1996 T. 1996/2084 E. 4544 K.), Yargıtay kararından anlaşılacağı üzere öncelikle müvekkili şirketin acentelik sözleşmesinin sona ermesinden sonra fiilen bir kazanç sağlayıp sağlamadığının, yani poliçelerin geri dönüş oranının tespit edilmesi gerektiğini, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 10/05/2017 Tarih 2016/2170 E. 2017/2780 K. sayılı ve 09/03/2015 Tarih 2014/16850 E. 2015/3124 K. sayılı kararlarında da belirtildiği üzere portföy tazminatına hükmedilmesi için acentelik sözleşmesinin haksız şekilde feshedilmiş olmasının yeterli olmadığını, TTK’nın 122/1 ve Sigortacılık Kanunu’nun 23/16. maddesinde belirtildiği üzere “önemli menfaat” ve “hakkaniyetin gerektirmesi” hususlarının da somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılması gerektiğini, bilirkişi raporunda müvekkilinin ne gibi menfaatler elde ettiği belirlenmeksizin, geriye dönük 5 yıllık üretimler esas alınarak bir tazminat belirlendiğini, davacının sözleşmenin feshinden sonra müvekkiline önemli menfaat sağlayan sigortalar kazandırmadığını, o bölgedeki müşteri portföyünün fiyat politikası vs sebeplerle acenteyi değil müvekkili …’yı tercih ettiğini, karara dayanak yapılan bilirkişi raporunun belirtilen ve yerleşik hale gelen Yargıtay kararlarına uygun olarak hazırlanmadığını, Yargıtay kararlarında belirtilen hususların incelenmediğini ve hakkaniyete uygun bir denkleştirme tazminatı belirlenemediğini, Her iki davalının da yargılama giderleri ve vekalet ücretinden sorumlu tutulmasının hatalı olduğunu, davalılar arasında müşterek müteselsil sorumluluk bulunmadığını beyanla istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, Türk Ticaret Kanunu’nun 122. maddesi uyarınca acentelik sözleşmesinin haksız şekilde feshi nedeniyle denkleştirme tazminatı talebine ilişkindir. Davacı tarafça, 09/10/2012 yürürlük tarihli acentelik sözleşmesinin, davalılarca hiçbir sebep gösterilmeksizin feshedildiği, azilnamede ise fesih sebebi olarak üretim hedeflerinin tutturulamamasına dayanıldığı, esasen taraflar arasında imzalanan protokolde üretim hedeflerinin tutturulamamasının neticelerinin fesihten farklı olarak düzenlendiği, yıllar içerisinde acenteler arasındaki üretim sıralamasının değişmediği, kendisinden daha alt sırada üretim yapan acentelerin sözleşmelerinin feshedilmediği, iddia edilenin aksine karlı bir acente olması sebebiyle yıllardır rapel ödemeleri aldığı beyan ve iddia edilerek sözleşmenin haksız feshi nedeniyle denkleştirme tazminatına hükmedilmesi talep edilmiştir. Davalı tarafça, acentelik sözleşmesinin, 22. maddesi uyarınca haklı olarak feshedildiği, davacının yapılan ihtar ve uyarılara, gösterilen iyi niyetli tutumlara rağmen üretim hedeflerini gerçekleştiremediği, üretimini çalıştığı diğer şirketlere kaydırdığı, üretimin düşmesine neden olduğu, davacı acentenin aracılık ettiği müşterilerin acenteyi değil, tanınmışlığı ve uygun fiyat politikası nedeniyle sigorta şirketini tercih ettikleri, sözleşmenin feshinden sonra söz konusu müşterilerin çok büyük bir kısmından fiilen kazanç sağlanmadığı, davacının sigortacılık faaliyetine devam ettiği ve denkleştirme tazminatının koşullarının oluşmadığı beyan edilerek davanın reddine karar verilmesi talep edilmiştir. Mahkemece, yapılan yargılama sonucunda dava ve ıslah dilekçesi ile talep edilen miktarlar yönünden her bir davalı yönünden ayrı ayrı davanın kabulüne karar verilmiştir. Davaya dayanak acentelik sözleşmesinin “Sözleşmenin Feshi” başlıklı 23. maddesi ile; “Bu sözleşme acentenin isteğine bağlı olarak üç ay önceden ihbar edilmek koşuluyla her zaman feshedilebilir. Bu sözleşme acentenin sözleşme hükümlerine veya ilgili mevzuat ve teammüllere uygun olarak … tarafından verilen karar, direktif ve genelgelere uymaması halinde, ihbara gerek kalmaksızın her zaman … tarafından feshedilebilir” denilerek fesih şekli ve 24. maddesi ile feshin sonuçları düzenlenmiştir. Davalının sigorta acentesi olması sebebiyle öncelikle uygulanacak 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 23/16. maddesi hükmüne göre, sigorta acentesinin denkleştirme tazminatı talep edebilmesi için; “sigorta acenteliği ilişkisinin sona ermesinden sonra sigortacının acentenin portföyü sayesinde önemli menfaatler elde etmesi, hakkaniyetin tazminat verilmesini gerektirmesi, acentenin haklı bir nedene dayanmaksızın sözleşmeyi feshetmemiş olması yada kendi kusuruyla sözleşmenin feshine neden olmaması” gerekir. Buna göre taraflardan birinin üç aylık ihbar süresine riayet ederek sözleşmeyi feshetmesi halinde acentenin denkleştirme tazminatı talep hakkı düşmez ancak sigortacı haklı nedenle sözleşmeyi feshetmiş ve haklı neden teşkil eden durum acentenin kusurundan kaynaklanmış ise, acentenin tazminat talep hakkı düşer. Acentelik sözleşmesinin feshi ve tazminat koşulları ile ilgili olarak 6207 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda ise, 121/1. maddesi ile “Belirsiz bir süre için yapılmış olan acentelik sözleşmesini, taraflardan her biri üç ay önceden ihbarda bulunmak şartıyla feshedebilir. Sözleşme belirli bir süre için yapılmış olsa bile haklı sebeplerden dolayı her zaman fesih olunabilir.” hükmü getirilmiş, 122. maddesinde ise; “sigortacının acentenin bulduğu yeni müşteriler sayesinde sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra da önemli menfaatler elde etmesi, acentenin, sözleşme ilişkisinin sona ermesinin sonucu olarak, onun tarafından işletmeye kazandırılmış müşterilerle yapılmış veya kısa bir süre içinde yapılacak olan işler dolayısıyla sözleşme ilişkisi devam etmiş olsaydı elde edeceği ücret isteme hakkını kaybetmesi ve somut olayın özellik ve şartları değerlendirildiğinde, tazminat ödenmesinin hakkaniyete uygun düşmesi”, tazminat şartı olarak kabul edilmiş ve hükmedilecek tazminatın üst sınırı, acentenin son beş yıllık faaliyeti sonucu aldığı yıllık komisyon veya diğer ödemelerin ortalaması olarak belirlenmiştir.Somut uyuşmazlıkta, davalı tarafça davacıya gönderilen 11/11/2016 tarihli fesih ihbarı ile, acentelik sözleşmesinin iş bu ihtarnamenin tebliğ tarihinden itibaren 3 ayın sonunda feshedileceği bildirilmiş, herhangi bir fesih gerekçesi gösterilmemiş, 15/02/2017 tarihli azilnamede ise, davalının kendisine yazılı olarak bildirilen hedefleri gerçekleştiremediği, 01/07/2016 tarihli uyarılara rağmen iyileşme sağlayamadığından acentelik sözleşmesinin feshedildiği beyan edilmiştir. Yerel mahkemece feshin 11/11/2016 tarihli ihbarname ile olağan fesih şeklinde yapıldığı kabul edilmiş, davalı taraf ise sözleşmenin 22. maddesi uyarınca sözleşmenin haklı nedenle feshedildiğini beyan etmiş olup, her iki fesih şeklinde de davalı tarafça sözleşmenin haklı nedenle (davacının kusuru nedeniyle) feshedildiğinin ispatı gerekir. Yargılama sırasında alınan bilirkişi kök ve ek raporlarında, TOBB tarafından Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı Sigortacılık Genel Müdürlüğü’ne sorulan hususla ilgili olarak verilen cevap ve taraflar arasındaki acentelik sözleşmesinde, prim üretim ölçütlerinin ve hedeflenen üretimin altında kalınması halinde yaptırımının ne olacağının belirlenmediği gerekçesi ile, üretim hedeflerinin tutturulamamasının haklı fesih sebebi olarak kabul edilemeyeceği, davacının 5 yıllık faaliyeti sonucu almış olduğu komisyon ve diğer ödemeler toplamının 5 yıllık ortalamasını denkleştirme tazminatı olarak olarak talep edebileceği mütalaa edilerek, her bir davalıdan ayrı ayrı talep edebileceği tazminat miktarları tespit edilmiş, yerel mahkemece de kök ve ek rapor hükme esas alınarak, davalı tarafın üretim hedeflerinin tutturulamadığını ispat edemediği, kaldı ki ispat edilse dahi tek başına bu hususun fesih sebebi olamayacağı, sözleşmenin feshinden sonra davalının sağlanan müşteri çevresinden fiilen menfaat temin edip etmediğinin önemli olmadığı, objektif olarak menfaat temin edebilecek durumda olmasının yeterli olduğu kabul edilerek davanın kabulüne karar verilmiş ise de; davalı tarafın aşamalarda beyan ettiği ve dosyaya ibraz ettiği 01/07/2016 tarihli uyarı yazısında ifade ettiği şekilde davacıya 15/03/2016 tarihinde bildirilen hedefler olup olmadığı, davacının bu hedefleri ne kadar gerçekleştirdiği hususunda sözleşmenin 22. maddesi kapsamında bir inceleme yapılmamış, denkleştirme tazminatı talep edilebilmesi için yukarıda anılan hükümlerde yer alan diğer koşulların gerçekleşip gerçekleşmediği tespit edilmediği gibi, davalı tarafın bilirkişi raporuna bu yöndeki itirazları ek raporda karşılanmamış ve ek rapora yapılan itirazlarının karşılanması için de yeniden rapor alınmadan, eksik inceleme, değerlendirme ve yetersiz gerekçe ile karar verilmesi doğru görülmemiştir. Bu durumda mahkemece, HMK’nın 31. maddesinde düzenlenen hakimin davayı aydınlatma ödevi kapsamında, taraflar arasında belirli bir süre için belirlenmiş bir hedef bulunup bulunmadığının tespiti, bilirkişilere yaptırılacak inceleme ile belirlenmiş bir hedef var ise davacının bu kapsamdaki durumu, davacı tarafın dava dilekçesinde beyan ettiği 08/10/2012 tarihli protokolün dosyaya temini ile birlikte değerlendirilmesi, davacı acentenin, davalı adına ne tür poliçeler düzenlediği, bu poliçelerin süreleri, acentenin aracılık ettiği müşteriler dolayısıyla davalının, acentelik ilişkisinin sona ermesinden sonra da prim elde etmeye devam edip etmediği, etmiş ise bu sözleşmelerin sayısı, süresi ve sözleşmeler dolayısıyla elde edilen prim miktarına göre önemli menfaat sayılıp sayılmayacağı, denkleştirme tazminatı ödenmesinin adil bir sonuç olup olmayacağı, bu minvalde taraflar arasındaki acentelik sözleşmesinin süresi, acentenin gelir miktarı, acentenin tek firma-çok firma acentesi olup olmadığı, davalının marka etkisi gibi hususlar da tartışılarak varılacak sonuca göre karar verilmesi, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin de her bir davalı yönünden ayrı ayrı değerledirilmesi gerekmektedir. HMK’nın (Değişik:22/07/2020-7251/35md.)353/1-a-6 maddesinde; “Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması” hali kararın kaldırılarak, dosyanın mahkemesine iadesi sebepleri arasında gösterilmiştir. Açıklanan nedenlerle, davalılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dosyanın davanın yeniden görülmesi için mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalıların istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 18/12/2019 tarih ve 2017/214 Esas – 2019/1033 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, istinaf karar harcının talep halinde davalılara iadesine, 3-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 4-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 5-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 15/09/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.