Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/885 E. 2022/1227 K. 21.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/885 Esas
KARAR NO: 2022/1227 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: KOCAELİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2017/517 Esas – 2019/61 Karar
TARİH: 05/02/2019
DAVA: İtirazın İptali (Ticari İşletmenin Satılması Veya Devrinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 21/09/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, davacı ile davalılardan … dava dışı 3 kişi ile birlikte davalı … şirketini kurduğunu, dava dışı 3 kişinin ortaklıktan ayrılması ile davacı ile davalı … şirketten % 50 şeri hisse ile ortak olduklarını, davacının 15/12/2016 tarihinde hissesini diğer davalının kızı … a devir ettiğini, aynı zamanda … ın da hissesini kızına devir ettiğin ve şirketin tek ortağının … haline geldiğini, yapılan hisse devir sözleşmesi şirket hissesinin nominal değeri üzerinden yapılmış ise de, aynı tarihte yapılan ve limited şirket hisse devri sözleşmesinin eki ve ayrılmaz parçası olarak düzenlenen sözleşmesi ile davacının şirket hissesinin devri karşılığında 25/01/2011 tarihinde 119.000,00TL 25/03/2017 tarihinde 75.000,00TL, 25/04/2017 tarihinde 75.000,00TL, 25/05/2017 tarihinde 75,000,00TL, 25/75/2017 tarihinde 75.000,00TL ödeme yapacakları konusunda … ve …’ın imzaladıklarını, yine ödemelerin herhangi birinin yapılmaması halinde diğer borçların muaccel hale geleceği ve yine borçların zamanında ödenmemesi halinde imza sahibi …’ın tek hissedarı olduğu, … şirketinin de asıl borçlu ve kefil ile birlikte borçlulardan sorumlu olduğunun imza altına alındığını, 25/03/2017 tarihinde yapılacak ödemeye mahsuben 31/03/2017 tarihli çek verildiğini ve ödendiğini, 25/05/2017 tarihli ödemeye karşılık da 31/05/2017 tarihli çek verildiğini, bu çekin henüz tarihinin gelmediğinden tahsil edilemediğini, bu belirtilen ödemelere karşılık 25/01/2017 tarihinde nakit ödenmesi gereken taksitin hiç ödenmediğini ve bu hali ile sözleşme gereği 24/04/2017, 25/07/2017 tarihli taksitlerin de muaccel hale geldiğini, borçların ödenmesi konusunda ihtarname çekildiğini, ancak ödenmemesi üzerine Kocaeli … icra müdürlüğünün … takip sayılı dosyasında ilamsız icra takibi yaptıklarını ancak davalıların bu takibe itiraz ettiklerin ve itirazın durduğunu davalıların itirazlarının haksız olduğunu, davalıların iyi niyetli olmadıklarını, bu durumun davacıyı zora soktuğunu, davalıların mallarını tamamen elden çıkarma ihtimali bulunduğunu bu nedenle öncelikle ihtiyati haciz kararı verilerek davalıların Kocaeli … icra müdürlüğünnü … takip sayılı dosyasına yapılan itirazın iptaline takibin devamına ayrıca asıl alacağın % 20 sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesi ile, davacının 25/03/2017 tarihli vadeye ilişkin olduğunu iddia ettiği ödemenin müvekkil … tarafından asıl pay devri sözleşmesine istinaden yapıldığını, müvekkilerce ödendiği belirtilen borcun da asıl pay devri sözleşmesindeki 50.000,00 TL olduğunu, davacının bu ödemenin varlığını iddialarına konu ettiği halde bir de ödeme belgesi aramasının tutarsız olduğunu, müvekkil …’nın pay devrinden doğan borcunu müvekkil şirkete ait çekle ödemesi şirkete de borcun muhatabı yapmayacağını, aynı durum geçersiz sözleşmeyi geçerli de kılmayacağını, davacının davasına dayanak gösterdiği 15/12/2016 tarihli “Limited Şirket Hisse Devri Sözleşmesi- EK” başlıklı belgenin yasada emredilen şekil şartlarına uymadığı için geçersiz olduğunu, geçersiz sözleşmeye dayalı alacak iddiası haksız olup müvekkil … olmak üzere tüm müvekkilerini dava konusu takibe itirazı yerinde olduğunu, müvekkil şirketin alacak iddiasında ne sıfatla sorumlu tutulduğu ne dava konusu sözleşmeden ne de dava dilekçesinden anlaşılamadığını müvekkil şirketin ancak kefil sıfatını taşıdığı iddia edilebileceğini, dava konusu sözleşmede kefillerin sorumlu olacağı azami miktar ile kefalet tarihi belirtilmediği gibi kefalete ilişkin el yazısı ile yazılmış hiçbir ibare bulunmadığını, ayrıca müvekkil … için eşin rızası şartı da sağlanmadığını bu sebeple müvekkil şirket ve müvekkil …’in iddia edilen alacakta sorumlu tutulmasının haksız olduğunu belirterek davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 05/02/2019 tarih 2017/517 Esas 2019/61 Karar sayılı kararında; “Taraflar arasında Kocaeli … Noterliğinin 15.12.2016 tarihli … yevmiye numaralı limited şirket pay devri sözleşmesi ile davacının 50.000,00-TL bedelle payını devrettiğini ve devir bedelini nakten ve tamamen aldığını beyan ettiği,taraflar arasında yapılan Limited Şirket Hisse Devri Sözleşmesinin adi yazılı şekilde yapıldığından,gerek 6762 sayılı TTK’nın 520. maddesi ve gerekse 6102 sayılı TTK’nın 595. maddesinde, limited şirketlerde pay devrinin imzası noterce onaylanan sözleşme ile yapılması gerektiğinin düzenlendiği, bu düzenlemenin devri taahhüt eden ön akitler açısından da geçerlilik şartı olduğu, somut olayda sözleşmenin adi yazılı şekilde yapıldığı, yasanın öngördüğü şekil şartına uyulmadığından geçersiz olduğu, bu nedenle, geçersiz sözleşmeye dayalı olarak her iki tarafın verdiği şeyleri geri alması mümkün olup, davacının bakiye bedeli talep etmesi ise mümkün bulunmadığından,(Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2014/3828 E 2014/12475 K) davanın davalılar … ve … yönünden reddine, diğer davalı … Makina San. Tic. Ltd. Şti yönünden Limited Şirket Hisse Devri Sözleşmesinde sadece şirket yetkilisi …’ın imzasının olduğu şirketin kaşesi olmadığından,şirketin de sözleşme nedeni ile sorumluluğu bulunmadığından bu davalı içinde davanın reddine, davalı taraf davacının kötü niyetli olduğunu ispatlayamadığından şartları oluşmayan kötü niyet tazminatı talebinin reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir….”gerekçesi ile, Davanın REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, yerel mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, gerekçeli kararda TTK’nın 595. maddesini dayanak göstererek sözleşmenin geçersiz olduğuna hükmettiğini ancak kanunu yorumlama ve tanımlamada hata yapıldığını, Limited şirketin pay devri sözleşmesini usulüne uygun olarak noterde yapıldığını, geçersizliğine karar verilecek bir eksiklik olmadığını, müvekkili ve davalılar arasında yapılan Limited Şirket Pay Devri Sözleşmesinin ek niteliğinde olan ek sözleşmenin resmi şekilde yapılacağına ilişkin bir ibarenin de kanunda bulunmadığını, kanunun gerekçe gösterilerek böyle hüküm kurulmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, Yerel mahkeme kararında ”şirket hisse devri sözleşmesinde sadece şirket yetkilisi …’ın imzasının olduğu şirketin kaşesi olmadığı gerekçesiyle şirketin de sözleşmeyle sorumlu tutulmayacağına” hükmettiğini, Sözleşme anında şirket yetkilisinin müvekkili … olduğunu, şirket hissesi devredildiği tarih ile de yeni müdür atanana kadar yine şirket müdürünün müvekkili olduğunu, hisse devrine ilişkin yapılan noter sözleşmesinden sonra şirket müdürü olarak davalı … atandığını, … Ltd. Şirketinin yeni yetkilisi ve tek ortağI olan … iş bu ihtilaf konusu aşamaların hiçbirinde 15.12.2016 tarihinde imzalanan EK sözleşmedeki imzasını da inkar etmediğini, dolayısıyla her halükarda şirketin imza yetkililerinin bağlandığı sözleşme şirketi de bağlayacağını, sözleşmede şirketin kaşesi olmamasının sözleşmenin sıhhatini etkileyen bir durum olmadığını, şirketin kaşesi; sözleşmelerde sözleşmenin sıhhat şartı olduğuna ilişkin bir yasal düzenleme olmadığını, taraflar arasında yapılan EK sözleşmenin başına “aynı tarihte yapılan hisse devir ana sözleşmesindeki nominal değer üzerinde bir bedel ile müvekkilime ait hissenin devrinin yapıldığı ve bu değerin üzerinde bir bedel karşılığı hissenin devredildiği” yazıldığını, sözleşmenin ikinci sayfası son paragrafında ”yukarıda vadeleri belirtilen ödemelerin yapılmaması halinde….Limited şirketin tek ortağı haline gelen devralan’ın yanında devir konusu Şirket’in de bu borçtan sorumlu olacağı ”açık olarak yazıldığını, Şirketin eski ve yeni ortaklarının sözleşmeyi birlikte imzaladıklarını ve sözleşmede de şirketin sorumlu olduğunu kabul ettiklerini, davalı tarafından ihtarnamede ve icra takibine yaptığı itirazda sözleşmenin geçersizliğine ilişkin bir beyanda bulunmadığını, Düzenlenen 15/12/2016 tarihli ek sözleşmede vade tarihlerinin belirlendiğini, bu vadelerde ödenecek bedellerden sadece ilk vade tarihi olan 25/03/2017 tarihli ödemenin davalı tarafça ödendiğini, tarafların hem sözleşmenin geçersizliğini iddia etmeleri hem de sözleşmede belirtilen ödemelerden bir kısmını yapmış olmaları kalan borçtan kurtulmak amacıyla kötü niyetle hareket ettiklerinin ispatı olduğunu, Müvekkilinin edimini ifa ettikten sonra şekil şartlarının ileri sürülerek sözleşme ile bağlı kalmaya çalışması TMK 2’deki iyi niyet ve dürüstlük kuralları ile bağdaşmadığını ve aynı maddenin ikinci fıkrası hükmüne göre açık aykırılık teşkil ettiğini, Yerel mahkemenin gerekçesinde bahsettiği Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2014/3828 Esas ve 2014/12475 Karar sayılı ilamının iş bu karara emsal olamayacağını; kararın taşınmaz harici satımı ile ilgili olduğunu dava konusu ile ilgisinin bulunmadığını, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2002/7353 Esas, 2002/10021 Kararı emsal alındığında, davalı tarafın tüm savunmaları ve yerel mahkemenin gerekçesini boşa çıktığını, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2018/2459 Esas, 2018/6906 Karar, 08.11.2018 karar sayılı ilamından da anlaşılacağı üzere şirketin tamamının cüz’i miktar olan 50.000,00.TL nominal değerle devredilmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, istinaf incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava; hisse devir bedeli alacağının tahsili amacıyla başlatılan ilamsız takibe itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş, davacı tarafından karara karşı istinaf yoluna başvurulmuştur. Davacı ile davalı … arasında yapılan Kocaeli … Noterliğinin 15/12/2016 tarihli … yevmiye numaralı düzenleme şeklinde limited şirket pay devri sözleşmesi incelendiğinde; davacının tek ortağı olduğu, davalı … San. Tic. Ltd Şti’de bulunan 200 adet payının tamamını 50.000,00-TL bedelle davalı …’a devrettiği, sözleşmede bedelin nakden ve tamamen alındığının yazılı olduğu anlaşılmıştır. Davalı Şirketin sicil kayıtları incelendiğinde, pay devrinin şirket pay defterine de kaydedildiği, davalı …’ın takip ve dava tarihi itibariyle şirketin tek ortak ve yetkilisi olduğu anlaşılmıştır. Taraflar arasındaki 15/12/2016 tarihli “Limited Şirket Hisse Devri Sözleşmesi- Ek” başlıklı sözleşme incelendiğinde; davacının davalı şirkette bulunan 50.000,00-TL nominal değerli paylarının tamamını 419.000,00-TL bedelle davalı …’a devretmeyi, davalı …’ın da devir bedelinin 119.000,00-Tl’sini en geç 25/01/2017 tarihinde, kalan 300.000,00-TL’yi ise 25/03/2017 tarihinde 75.000,00-TL, 25/04/2017 tarihinde 75.000,00-TL, 25/05/2017 tarihinde 75.000,00-TL, ve 25.07.2017 tarihinde 75.000,00-TL olmak üzere taksitler halinde ödemeyi taahhüt ettiği, taksitlerden birinin vadesinde ödenmemesi halinde herhangi bir ihtara gerek kalmaksızın tüm borcun muaccel olacağı hususunda tarafların anlaştıkları, sözleşmeyi davacının devreden, davalı …’ın devralan ve davalı …’ın kefil sıfatıyla imzaladıkları, bu sözleşmenin 15/12/2016 tarihinde imzalanan hisse devir sözleşmesinin ayrıntıları ve yükümlülüklerini düzenlemek üzere hisse devri sözleşmesinin ayrılmaz parçası olarak düzenlendiği hususunun sözleşmeye dercedildiği görülmüştür. Davacı ile davalı … arasında yapılan Kocaeli … Noterliğinin 15/12/2016 tarihli … yevmiye numaralı düzenleme şeklindeki limited şirket pay devri sözleşmesinin geçerliliği uyuşmazlık konusu olmayıp, uyuşmazlık bu sözleşmeye ek 15/12/2016 tarihli adi yazılı sözleşmenin geçerli olup olmadığı, sözleşmenin geçerli kabul edilmesi halinde, davalı …’nın devir bedeli borcu bulunup bulunmadığı, davalı şirket ve davalı …’ın bu borçtan kefil sıfatıyla sorumlu olup olmayacakları hususundadır. 6100 Sayılı TTK’nun 595/1 fıkrası uyarınca; limited şirketlerde, esas sermaye payının devri ve devir borcunu doğuran işlemler yazılı şekilde yapılır ve tarafların imzaları noterce onanır. Ayrıca devir sözleşmesinde, ek ödeme ve yan edim yükümlülükleri; rekabet yasağı ağırlaştırılmış veya tüm ortakları kapsayacak biçimde genişletilmiş ise, bu husus, önerilmeye muhatap olma, önalım, geri alım ve alım hakları ile sözleşme cezasına ilişkin koşullar da belirtilir. TTK’nun 595/1 maddesinde aranan şekil geçerlilik şeklidir. Hükmün gerekçesinde de belirtildiği üzere limited şirketlerde esas sermaye payının devri sözleşmesi, yazılı şeklin ve imza onanmasının; hem ispat yönünden gerekli oluşu, hem güvenliği sağlaması, hem de tarafları, devir, özellikle ek ödeme ve yan edim yükümlülükleri ve diğer sözleşmesel borçlar bakımından düşünmeye yöneltmek için uygun bir araç niteliğine sahip bulunması nedenleriyle, yazılı şekle bağlanmış ve 6762 sayılı Kanunda olduğu gibi imzaların noterce onayı da aranmıştır. Hükümde yer alan “hem esas sermaye payının devri hem de devir borcunu doğuran işlemler”in yazılı şekle bağlandığı belirtilerek, “devir vaadi”, “ön sözleşme”, “borçlanma işlemi” gibi terimler söz konusu edilerek açılan tartışmalara son verilmek istenmiştir. Devir borcunu doğuran işlem bir sözleşme veya tek taraflı bir işlem, meselâ taahhütname olabilir; bu taahhütname de aynı şekle tabidir. Bu sebeple şekil hükmünü koyan birinci cümlede geniş kapsamlı “işlem” terimi kullanılmıştır. Buna karşılık devir, sözleşme şeklinde yapılmalıdır. Davacı ile davalı … arasında yapılan Kocaeli … Noterliğinin 15/12/2016 tarihli … yevmiye numaralı düzenleme şeklinde limited şirket pay devri sözleşmesi’nin anılan hüküm çerçevesinde geçerli olduğu açıktır. Uyuşmazlığın konusunu teşkil eden, taraflar arasındaki 15/12/2016 tarihli “Limited Şirket Hisse Devri Sözleşmesi- Ek” başlıklı sözleşmesi ise; ilk derece mahkemesi kararında belirtildiği üzere; noterde onaylama şeklinde yapılmaması nedeniyle geçersiz olup, sözleşmenin tarafları ancak geçersiz sözleşmeye dayalı olarak verdiklerinin iadesini talep edebilirler. Davacı geçersiz sözleşme kapsamında davalı …’tan bakiye devir bedelini talep edemez. Davacı yanın buna yönelik istinaf talebi yerinde görülmemiştir. 6098 Sayılı TBK’nun 538 maddesi uyarınca; kefalet sözleşmesi yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olduğu azami miktar ile kefalet tarihi kefilin el yazısı ile belirtilmedikçe kefaletin geçerli olmayacağı, davalı …’ın 15/12/2016 tarihli ek sözleşme altında yalnızca imzasının bulunduğu; geçerli bir kefaletin mevcut olmadığı; öte kefaletin fer’i niteliği gereği kefalet sözleşmesi şekil şartlarına uygun olarak yapılmış olsa idi dahi, kefil olunan sözleşmenin geçersizliği nedeniyle, kefaletin de geçersiz olduğu, zira feri hakkın geçerli olarak doğup varlığını sürdürebilmesinin, asıl alacağın geçerli olarak doğmasına ve varlığını devam ettirmesine bağlı olduğu, geçerli olarak doğmamış bakiye devir bedeli borcundan bu davalının kefil sıfatıyla sorumlu tutulamayacağı anlaşıldığından, davalı …’a karşı açılan davanın reddine dair ilk derece mahkemesi kararında usul ve kanuna aykırılık mevcut değildir. Buna yönelik istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. TTK’nun 629/1 fıkrası atfı ile TTK’nun 372/1 fıkrası uyarınca şirket adına imza atmaya yetkili kişiler şirketin ünvanı altına imza atarlar. TTK’nun 40/2 fıkrası uyarınca tüzel kişi tacirlerde, şirketi temsil ve ilzama yetkili kişilerin noter onaylı imza sirkülerlerinin sicile verilmesi zorunludur. Somut olayda 15/12/2016 tarihli ek sözleşme altında, davalı şirket ünvanı veya kaşesi yer almadığı gibi, sözleşme tarihi itibariyle şirketin tek ortağı ve müdürü olan davacı tarafından, davalı şirket ünvanı altına ve davalı şirket adına atılmış bir imza da mevcut değildir. Davacının sözleşme altındaki tek imzası devreden sıfatıyla ve kendi ismi altına attığı imzadır. Davalı şirketin garanti eden sıfatıyla bu ek sözleşmeye dayalı sorumlu tutulabilmesi, davacı ile davalı arasında yapılmış bir garanti sözleşmesinin varlığına bağlı olduğundan, yukarıda izah edilen gerekçe ile davalı şirketin tarafı olduğu ve davacı ile yapılmış bir garanti sözleşmesinin varlığından bahsedilemeyeceğinden, davalı şirkete karşı açılan davanın reddine dair ilk derece mahkemesi kararında usul ve kanuna aykırılık mevcut değildir. Buna yönelik istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, ilk derece mahkemesi hüküm ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilerek, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70.TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 44,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30.TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 5-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde artan gider avansı varsa avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 21/09/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.