Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/827 E. 2022/914 K. 09.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/827 Esas
KARAR NO: 2022/914 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 22/11/2016
NUMARASI: 2015/1253 Esas 2016/875 Karar
DAVA: Alacak
KARAR TARİHİ: 09/06/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalıların müvekkili bankada genel müdür, yönetim kurulu üyesi, koordinatör ve diğer üst düzey yönetimde bulundukları tarihte, ayrıntıları 01.14/99-150/31 (16) sayılı Başbakanlık teftiş Kurulu raporunda açıklandığı üzere bankaca gerçekleştirilen (… 2. Etap İnşaatları) projesinde, yasaların ve yönetmeliklerin kendilerine yükledikleri sorumlulukları görevleri gereği yerine getirmeyerek ve müddebir bir tacir gibi davranmayarak 24.01.2000 tarihi itibariyle 25.648.385 -TL’na baliğ olan banka zararına yol açtıklarını belirterek, bu zararın 24.01.2000 tarihinden itibaren Merkez Bankası reeskont faiz haddi oranı üzerinden faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar …, … ve … vekili, davalılar … ve … vekili ile davalı … vekili tarafından ibraz edilen ayrı ayrı cevap dilekçelerinde özetle; davanın zamanaşımına uğradığını, müvekkillerinin eylemi ile meydana gelen zarar arasında illiyet bağı bulunmadığını ve davanın haksız olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 22/11/2016 tarih 2015/1253 Esas 2016/875 Karar sayılı kararında; “…İddia, savunma, dosya içeriği deliller ve alınan bilirkişi raporlarına göre; davalıların davacı bankadan genel müdür, yönetim kurulu üyesi, koordinatör ve diğer üst düzey görevlerde bulundukları dönemde … II Etap İnşaatları Projesi’nin ihalesinin yapıldığı, bu işlemde bankanın zarara uğratıldığı iddiası ile görülmekte olan davanın ikame edildiği, davanın dayanağının 01.07.1999 tarih ve 14/99-150/31 (16) sayılı Başbakanlık Teftiş Kurulu raporuna dayanıldığı ve davalıların bankada görevli oldukları sürede anılan projede yasaların, yönetmeliklerin, kendilerine yüklediği sorumlulukları, görevleri gereği gibi yerine getirmedikleri iddiası ile 24.01.2000 tarihi itibariyle 25.648.385 -TL zarara yol açtıkları ileri sürülmüştür. Davalıların projenin gündeme geldiği dönemde geçerli olan alım- satım- yapım hizmet ihale yönetmeliğine aykırı olarak ihale konusunu oluşturmadıkları, doğrudan … firmasının teklifi ile işin bu firmaya ihale edildiği, tüm proje finansmanının bankaya ait olarak işlem yapıldığı, 1989 yılında yapılan 1. Fizibilitede kar oranı %19,2 iken 1990 yılında yapılan 2. Fizibilitede kar oranının %7,86 olmasına karşın, yatırım programında bulunmayan bir projeye girişildiği, tahmini bedele bağlı olarak uygun bedel çalışmalarının yapılmadığı, herhangi bir keşif çalışmasına dayanmayan kabullerin sağlıksız olduğu, inşaat maliyetlerinin yükseltildiği ve bu şekilde bankanın zarara uğratıldığı ileri sürülmüştür. Davacı bankanın genel muhasebe kayıtlarına göre anılan projeden zarar edilmediği, kar edildiği tartışmasızdır. Geçici kabulden sonra projenin üretim süreci sona ermiş olup, bundan sonraki aşama konutların pazarlanması ile ilgili bir süreçtir ve pazarlama işlemi doğrudan davalılarla ilgili değildir. Dava konusu olayda yapılan tercihlerin bankayı zarara uğratmadığı, kasıt, ihmal veya ağır kusurları ile davalıların bankanın zararına sebebiyet vermedikleri belirlenmiştir. Konutlar satılıncaya kadar geçecek sürede karın tamamen yok olacağı ve zarara dönüşeceği şeklinde iddiada bulunulmuş ise de, bunun davalıların eylemi ile bağlantısının bulunmadığı, konut birim fiyatlarının tespitine yönelik bir çalışma olarak değerlendirilmesi ve buna göre konut satış fiyatlarının belirlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.Gerçek kar/zarar durumu anılan projedeki en sonra bağımsız bölümün satılarak muhasebe kayıtlarına intikal etmesinden sonra belirlenebilecektir. Bu belirlemede konutların satış fiyat ve koşullarının önemli rol oynayacağı, davalıların bu durumu etkilemesinin söz konusu olmadığı kabul edilmelidir. Davacı bankanın tüm faaliyetleri Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurumu, TBMM, Kamu İktisadi Komisyonunun denetimine tabi olup, söz konusu proje ile ilgili faaliyetlerin bu denetimden geçtiği ve 1997 yılı hesaplamaları ile birlikte ibra olunduğu anlaşılmaktadır. Saptanan ve hukuksal durum bu olunca davacı bankanın “… II. Etap İnşaatları Projesi” işinden dolayı zararın ve davalıların ağır kusur, ihmal, kasıtları ile banka zararına yol açtıkları iddiasının kanıtlanamadığı, kaldı ki banka zararının tüm konutların satışından sonra belirlenebileceği, konutların pazarlanması aşamasında meydana gelebilecek zararlara davalıların etkide bulunmasının söz konusu olamayacağı…”gerekçesi ile, Davanın reddine karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili ve davalılar … ile … vekili tarafından (katılma yoluyla) istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı Vekili İstinaf Dilekçesi İle, Derdest davanın, banka eski Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu üyeleri hakkında ikame edildiği, görevlerini ifa etmekte iken görev gereklerine ve banka menfaatlerine aykırı olarak ifa ettikleri eylemler nedeniyle neden oldukları banka zararının tazmini amacını taşıyan mali sorumluluk davası olduğunu, derdest davanın esasını Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun 01.07.1999 tarih 14/99-150/3 (16) sayılı teftiş raporunun oluşturduğunu, Davalıların, dava konusu etmiş oldukları toplu konut projesinde ihale komisyonu oluşturulmaksızın, projenin davadışı şirket olan …’ya yaptırılmasına neden olduklarını, proje faaliyetleri sürdürülürken tüm finansmanın müvekkili bankaya yüklendiğini, kar oranının düşük gerçekleşeceği belli iken yatırım programında olmayan projeye girişilmesi ve tahmini bedel – uygun bedel çalışması yapılmaması sonrasında Banka zararına yol açıldığını, Dava dosyası kapsamında alınan bilirkişi heyet raporları yetersiz olmasına ve taraflarınca itiraz edilmiş olmasına karşı yeniden heyet raporu alınması taleplerinin kabul edilmediğini, hatta 06.09.2016 tarihinde yeniden heyet raporu alınması talebi yinelenmesine karşın talepleri reddedilmekle bir sonraki celsede 22.11.2016 tarihinde davanın haksız ve hukuka aykırı olarak reddedildiğini, Dava dosyası içerisinde 22.04.2004 tarihinde bilirkişi heyetinden alınan raporda banka kar ettiği tespiti yapılmışsa da kaynak maliyeti hesaplaması gözardı edilmekle hesaba katılmadığını, finansman maliyetinin dikkate alınmadığını, bu tespitlerin kabulünün mümkün olmadığını, çünkü Tasfiye süreci öncesinde …. Bankası A.Ş.’nin, konut üretmek ve konut üretimini desteklemenin yanında ayrıca Bankacılık faaliyeti de yapan ticari bir işletme olduğunu, yani … Bankası A.Ş.’nin, aynı anda iki ayrı sektörde yer alan özel statülü bir banka olarak faaliyet gösterdiğini, yani konut üretmek ve bankacılık faaliyeti yürütmenin … Bankası A.Ş. için iki ayrı iş olmadığı gibi iki ayrı hukuki sonuçta doğurmadığını, bankanın mevduat toplayıp, topladığı mevduat ile de konut inşaatını finanse edeceğini, dolayısıyla, yasal bir zorunluluk olarak tüm faaliyetlerin, Bankacılık sistemi içinde tek bir bilançoda gösterildiğini, bankanın, toplamış olduğu mevduat ile inşaat projelerini finanse ettiğini, bu nedenle de inşaat hesapları ile mevduat hesaplarının ayrı ayrı değerlendirilmesinin adaletsiz bir sonuca yol açtığını, dolayısıyla, Bankacılık faaliyetleri ile inşaat işlerinin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğini, oysaki bilirkişi raporunda, bu bütünlüğün gözönüne alınmadığını, iki ayrı iş ve iki ayrı hukuki sonuç olarak değerlendirildiğini, bu nedenle muhasebe kayıtlarında kar görünüyor olmasının, projeden zarar edilmediği anlamını taşımadığını, Bir projeye ait maliyet analizi yapılırken, o inşaata ilişkin tüm harcamaların ve elde edilen hasılatın aynı kriterler kullanılarak analizin yapıldığı tarihe çekilmesinin esas olduğunu, inşaatların tamamlanarak geçici kabullerinin yapıldığı zaman tamamının satılmamış olması ve geçici kabul tarihi baz alınarak finansman faizinin durdurulması halinde, bu işlemden sonra gerçekleşen satış hasılatına finansman faizi yürütülmesi ya da hasılatın gerçekleştiği tarihteki tutar üzerinden analize dahil edilmesi yönteminin, birbirine denk olmayan kavramların kararlaştırılması sonucunu doğuracağından, gerçekçi bir maliyet analiz tekniği olarak kabul edilemeyeceğini, bu nedenle hem inşaata ilişkin tüm harcamaların hem de satış hasılatının aynı kriter ve finansman faiz oranları uygulanarak analiz tarihine çekilmesi şeklinde özetlenebilecek olan ve Fiyat Analiz Müdürlüğü tarafından da, Bankanın tüm projelerinde uygulanan yöntemin gerçeğe uygun ve enflasyonun etkisini dikkate alarak projenin gerçek kar/zararını ortaya çıkarmakta olduğunu, İtirazları sonrasında 14.03.2006 tarihinde farklı bilirkişi heyetinden rapor alınmasına karar verilmişse de farklı bilirkişilerden oluşan uzman heyet üyelerinin önceki bilirkişi heyeti tarafından ifade edilen görüşleri tekrarladığını, itirazların gözetilmediğini, Ayrıca gerekçeli karar içerisinde belirtilen müvekkili bankanın 1997 yılı faaliyetlerinin ibra edildiği hususunun red gerçekçesi yapılmasının da hukuka aykırı olduğunu, zira KİT niteliğinde olan bankanın Başbakanlık Yüksek Murakabe Kurulunun denetimine tabi olduğunu, bu denetim sonucu verilecek rapor ile ibranın gerçekleşeceğininin kural olarak kabul edildiğini, Davanın temel dayanağını oluşturan raporun, gerekçeye esas alınan bilirkişi heyetinin ibra yetkisini kabul ettiği mekanizma tarafından oluşturulduğunu, bu nedenle bilirkişi heyetinin “söz konusu proje ile ilgili faaliyetlerin bu denetimlerden geçtiği ve bir eleştiri almadığı, sonuç olarak dava konusu projenin 1997 yılı hesapları ile birlikte ibra olunduğu” şeklinde ki beyanlarına, denetime konu kişilerin ibrası anlamını yüklemenin, açıkça temelsiz ve zorlamalı bir yorum olduğunu, bu nedenle bilirkişi heyetinin bu görüşüne ve esas alındığı gerekçeli karara da katılmadıklarını, Yargıtay 11.Hukuk Dairesi tarafından benzer bir başka dava dosyasında yerel mahkeme tarafından finansman maliyetleri gözardı edilerek verilen red kararın temyiz incelemesinde lehlerine verilen bozma kararı bulunduğunu, (Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 2016/13781 Esas, 2016/9848 Karar ve 28.12.2016 tarihli kararı) Dolayısıyla, Bankacılık faaliyetleri ile inşaat işlerinin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğini, yani davalıların banka zararına sebebiyet verip vermedikleri değerlendirilirken, dava konusu inşaatlar için ayırılan kaynağın getirisini, paranın Bankaya olan maliyeti ile kıyaslamak gerektiğini ve hatta zaruri olduğunu, iddiaları davalıların görevlerinin gereği olan dikkat ve özeni göstermeden, almış oldukları kararlar sonucu, paranın bankaya olan maliyetini karşılamayan projeler üretmeleri ve bu şekilde banka zararına sebebiyet vermiş olmaları olduğunu, bu nedenle muhasebe kayıtlarında kar görünüyor olması, projeden zarar edilmediği anlamını taşımadığını, “Paranın Bankaya maliyeti hususu” dikkate alınmaksızın, ısrarla muhasebe tekniğinden ve muhasebe kayıtlarından yola çıkarak zararın gerçekleşmediği sonucunda ısrar edilmesini kabul etmediklerini, Davalıların kusurlu davranışları ile müvekkili zararı arasında sebep-sonuç ilişkisi bulunduğunu, müvekkili banka tasfiye halinde olup, faaliyetinin alacaklarını tahsil ve borçlarını tasfiye amacıyla sınırlı olarak devam ettiğini, böyle bir durumda tüm alacak tahsili işlemlerinin hayati bir önem kazandığını, davanın reddi kararının, mevzuat hükümleri ve somut uyuşmazlığa aykırı olduğunu belirterek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.Davalılar … İle … Vekili İstinaf Dilekçesinde özetle; Mahkeme tarafından her ne kadar davanın reddine karar verilmiş ise de, kararın gerekçe kısmında davanın zamanaşımına uğradığı hususunun ayrıca belirtilmediğini, 233 Sayılı KHK. ‘ye bağlı olarak çıkartılan 399 Sayılı KHK’nın 1/a maddesinde yer alan “…teşebbüse ,….verdikleri zarardan dolayı özel hukuk hükümlerine tabidirler.” tarzındaki düzenlemeye nazaran, müvekkilleri aleyhine ikame olunan işbu davada, özel hukuk hükümlerinin uygulanması gerektiğini, görülmekte olan işbu davada eski TTK’nın Yönetim Kurulu Üyelerinin sorumluluğuna ilişkin özel surette 309 -319 ve 3336./b.5 -338. madde hükümlerinin atfı suretiyle, eski BK’nın 126 maddesinin 4’üncü fıkrasında ifade edildiği üzere “…bir şirketin müdürleri, temsilcileri murakıpları ile ŞİRKET veya ortaklar arasındaki davalar vekalet aktinden… doğan bütün davalar … “beş yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğunu, bu sürenin davanın açıldığı tarihte dolduğunu, Davacı banka ile müvekkilleri arasındaki hukuki ilişkinin “Vekalet Akdi” hükümlerine tabi bir hukuki ilişki olarak değerlendirilmesi gerektiğini, bu kapsamda da müvekkilinin davacı bankadaki Yönetim Kurulu Üyelikleri Şubat 1992 ayı başı itibariyle sona erdiğini ve görev sürenin sona erdiği tarihle iş bu davanın açıldığı 27/01/2000 tarihine kadar da 5 yıllık zaman aşımı süresi dolduğunu, Bu hukuki durumun aksi , davacı tarafin 31/08/2000 tarihli dilekçesinde hiçbir şekilde ileri sürülmeyerek, sırf zaman aşımı yönünden 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğundan davacı banka ile müvekkilleri arasındaki hukuki ilişkinin “hizmet akti” gibi göstermek istendiğini, bu iddiaya itibar edilemeyeceğini, Diğer taraftan, davacı tarafın iddiasının bir haksız fiil sorumluluğu kapsamında da değerlendirilemeyeceğini, bu şekilde de hukuki bir değerlendirme yapılmış olsa bile, haksız fiilin öğrenilmesinden itibaren, yasanın öngörmüş olduğu 1 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu, davacı taraf her ne kadar Fiyat Analiz Müdürlüğü tarafından hazırlanan maliyet analiz tablosu ile 15.09.1997 tarihi itibariyle zarar kapsam ve miktarının öğrenilmiş olmasına rağmen bu tarihten itibaren 1 yıllık zamanaşımı süresinin işlemeye başlamayacağını, çünkü zarardan sorumlu olan kişilerin öğrenilmediğini iddia etmişse de, bu yöndeki bir iddianın, davada ileri sürülen sorumluluk sebebi ile gerek hayatın olağan akışına, gerekse ilgili yasal düzenlemelerle çakışmadığını, dava konusu somut olayda zamanaşımı süresinin dolduğunu, Mahkeme tarafından davanm esastan reddine karar verilmesine rağmen, vekalet ücretinin nispi olarak değil de maktu olarak 1.800,00.TL olarak hükmedilmesinin yasalara ve usule aykırı olduğunu belirterek, İlk derece mahkemesi kararının, zamanaşımı gerekçesi eklenerek ve maktu olarak hesap edilen vekalet ücretinin nispi esasa göre yeniden hesaplanarak düzeltilerek onanmasına; düzeltilerek onama yönündeki talepleri yerinde görülmez ise kararın istinaf sebepleri uyarınca kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, banka çalışanı olan davalıların hukuka aykırı işlemleri nedeniyle alacak istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekili ile davalılar … ve … vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davalılar …, … ve … vekili, davalılar … ve … vekili ile davalı … vekili tarafından ibraz edilen ayrı ayrı cevap dilekçelerinde zamanaşımı def’inin ileri sürüldüğü, mahkemece davalıların zamanaşımı def’i hakkında gerek yargılama aşamasında gerekse gerekçeli kararda olumlu veya olumsuz bir değerlendirme yapılarak karar verilmediği görülmektedir. Bir dava hakkında mahkemece karar verilirken öncelikle usul, daha sonra da esas yönünden incelenir. Zamanaşımı defi, bir hakkın ileri sürülmesine engel olgulardandır. Bu nedenle de öncelikle hadise şeklinde çözümlenmesi gerekir. 11/01/1940 T. 15/70 sayılı İçtihatı Birleştirme Kararında da “Zamanaşımı defi davanın esası hakkında her türlü muameleye manidir. Bu sorun halledilmeden davanın esası incelenemez.” denilmiştir. HMK’daki emredici usul kuralı ve İçtihatı Birleştirme Kararı’na göre mahkemenin tahkikatten önce zamanaşımı konusunda olumlu-olumsuz bir karar vermesi zorunlu olup, esasa ilişkin kararın sonucuna göre mahkemenin zamanaşımı defisini “zimnen reddettiğini” kabul etmek de mümkün değildir. Yargıtay’ın değişik daireleri de istikrarlı şekilde zamanaşımı konusunda karar verilmeksizin esasa ilişkin verilen kararların bozulmasına karar vermiştir. (Bknz: Yargıtay 19. HD. 20/06/2013 T. 2013/7760 E. 11536 K., Yargıtay 11. HD. 21/01/2014 T. 2012/10582 E. 2014/1283 K., Yargıtay 4. HD. 19/10/2016 T. 2016/8273 E. 2016/10213 K.) Somut olayda, zamanaşımı def’inin gerekçede ayrıca belirtilmediği hususu istinaf başvurusunda bulunan davalılar tarafından istinaf sebepleri arasında ileri sürülmüştür. İstinafa konu zamanaşımı def’ine ilişkin istinafın incelenmesi için öncelikle ilk derece mahkemesi tarafından zamanaşımı konusunda verilmiş bir kararın bulunması zorunludur. Dar istinaf kanun yolu isteminde HMK. 341, 353/1-a/6 maddesi uyarınca mahkeme yerine geçerek karar vermek de mümkün değildir. Açıklanan nedenlerle, davalılar … ve … vekilinin istinaf başvurularının kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının zamanaşımı def’inin değerlendirilmemesi nedeniyle 353/1-a.6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, kararın kaldırılma sebebine göre adı geçen davalıların sair istinaf sebepleri ve davacı vekilinin istinaf sebeplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, dosyanın davanın yeniden görülmesi için mahkemesine iadesine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalılar … ve … vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul 6. Asliye Mahkemesi’nin 22/11/2016 tarih ve 2015/1253 Esas – 2016/875 Karar sayılı kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a6 maddeleri uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-İstinaf başvurusunda bulunan davalıların diğer istinaf sebepleri ve davacının istinaf sebeplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, 3-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf talep edenler tarafından yatırılan istinaf karar harçlarının talep halinde ilgili tarafa iadesine, 5-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 6-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 09/06/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.