Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/811 E. 2022/903 K. 01.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/811 Esas
KARAR NO: 2022/903 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 17/12/2019
NUMARASI: 2019/378 Esas 2019/1157 Karar
DAVANIN KONUSU: Alacak (Tellallık Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 01/06/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı şirket … A.Ş. (“….”)’nin hem ortağı hem de münhasıran yetkilileri … ve …’nun, müvekkili ile iletişime geçerek … A.Ş (Eski Unvan: … A.Ş.)’nin hisselerinin satışını istediklerini, müvekkili tarafından … Şirket yetkilisi olan … ile şirket ortağı …’a satışı istenilen … A.Ş. ve şirketin giderleri hakkında bilgi verildiğini, taşınmazın görülmesi için tarih ve saat ayarladığını, bu bilgiler doğrultusunda alıcı ve satıcı arasında anlaşma sağlanarak şirketin hisse devrinin gerçekleştiğini, 9 Kasım 2018 tarihli ticaret sicil evraklarından görüleceği üzere … A.Ş’nin yönetim kurulu üyeliğinden … ve …’nun istifa ederek yerine …’in yetkili kılındığını, ayrıca … A.Ş.’nin %100 hissedarı olan … A.Ş. (“… A.Ş.”) nin hisselerinin tamamının …’e devredildiğini, bu kapsamda şirketin hissedarının … olduğunu, müvekkilinin simsarlık hizmeti vererek alıcı ile satıcı arasında hisse devri sözleşmesinin kurulmasını sağladığını, hisse devirlerinin gerçekleştirildiğini, müvekkilinin davalı şirketin tüm taleplerini karşıladığını, emek harcadığını, başarılı sonuca ermiş olmasına rağmen davalı şirket yetkililerinin müvekkili ile irtibatı kestiğini, müvekkile ödeme de yapılmadığını, İst. 15 ATM’nin 2016/262 E. Sayılı dosyası ile dava ikame edildiğini, ancak müvekkili ile iletişime geçen davalı şirket yetkilileri olduğu ve şirket hisse devri yapıldıktan sonra şirketin satış bedelini şirket ortakları alacakları için simsarlık ücretinin de şirket ortaklarından talep edildiğini, ancak dava incelemesi sırasında …/… A.Ş.’nin hissedarının davalı şirket olduğunun öğrenildiğini, satıcı olan … A.Ş.’nin hisselerini devreden … A.Ş.’ye simsarlık ücretinin tespiti amacıyla işbu davanın açıldığını belirterek, müvekkilinin verdiği simsarlık hizmet ücretinin, …’in …’ın çalışanı ve imza yetkilisi olduğunun, …’in …’in eski iş ortağı ve yakın arkadaşı olduğunun, … ile …’un bağlantısının, …’in çalıştığı …’e “… A.Ş.” tarafından komisyon ücreti ödendiğinin tespiti ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000 TL simsarlık ücretinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının 15 ATM’de açmış olduğu dava da simsarlık hizmeti verdiği iddia ettiğini, o davada edindiği bilgileri bu davada kullanarak bu defa hukuki dayanağını değiştirdiğini, maddi menfaat elde etmek gayesiyle ya tutarsa mantığı ile hareket ettiğini, davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasının mümkün olmadığını, davacının harcı tamamlaması gerektiğini, derdestlik itirazlarının da bulunduğunu, taraflar arasında akdedilmiş bir simsarlık sözleşmesinin de bulunmadığını belirterek, davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 17/12/2019 tarih 2019/378 Esas 2019/1157 Karar sayılı kararında; “…Hisse devrine ilişkin olarak simsarlık hizmeti verildiği beyanı ile bu hizmet nedeniyle davacı tarafça alacak talebinde bulunulmuş ise de dava dilekçesindeki anlatımlarda şirkete ait taşınmazın görülmesinin sağlandığı, taşınmazların fotoğraflarının davalı şirket talebi doğrultusunda alıcı ile paylaşıldığı, binanın alıcılara gezdirildiğinden bahsedilmiştir. Delil olarak dosyaya sunulan mail yazışmalarında da binaya ilişkin açıklamaların yer aldığı görülmüştür. Dosya kapsamından anlaşıldığı üzere davacı tarafça aslında taşınmaz satışına ilişkin bir çalışma yürütüldüğü anlaşılmaktadır. Böylece taraflar arasındaki uyuşmazlık konusunun hisse devrinden ziyade taşınmaz devrine ilişkin simsarlık hizmeti verilip verilmediği, davacının bu nedenle ücret talebinin haklı olup olmadığı noktasında toplandığı anlaşılmıştır. İstanbul 15. ATM’nin 2016/262 esas sayılı dosyasındaki davacı vekilinin bila tarihli beyan dilekçelerinde, son zamanlarda şirket hisse devirlerinin esasen gayrimenkul devrini sağlamak için yapıldığı, müvekilin hizmet verdiği kişilerin tamamının gayrimenkulün satışı ile ilgili olduğundan bunun ortaya konulmasının eldeki dava bakımından esaslı unsur olduğu ve şirketin gayrimenkulden başkaca varlığı ve iştigal konusunun bulunmadığının beyan edildiği görülmekle davacı tarafça yine taşınmaz devrinin simsarlık hizmetinin asli hedefi olduğunun kabul edildiği anlaşılmıştır. TBK’nun 520/3. maddesinde “Taşınmazlar konusundaki simsarlık sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça geçerli olmaz.” hükmü düzenlenmiştir. Geçerlilik koşuluna uyulmadan yapılan sözleşme geçersizdir. Hukuk düzeninde sonuç doğurmaz. Nitekim davacı tarafça bu şekil şartına uyularak yapılan bir sözleşme dosyaya ibraz edilmemiştir. Taraflar arasındaki mail yazışmaları da imza içermediğinden yazılılık şekline uyularak yapılmış bir sözleşme niteliğinde kabul edilemeyeceğinden geçersiz sözleşme nedeniyle davacının simsarlık ücreti alacağının doğmadığı saptanmakla…”gerekçesi ile, Davanın REDDİNE, davacı yanın tespit taleplerinin REDDİNE karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, Dava dilekçesindeki beyanlarını tekrarla, ilaveten; mahkeme kararının yerinde olmadığını, davanın, şirket ticaret sicil gazeteleri, şirket defterleri, tapu bilgileri araştırılmadan dosya bilirkişi marifetiyle incelenmeden iki celsede sonuçlanmasının mümkün olmayacağını, iddiaları ve hukuki nitelemelerinin hiçbir surette araştırılmadığını ve esasa ilişkin olarak sunulan delillerin incelenmediğini, dosyaya sunulan Ticaret Sicil Gazeteleri ile, dava konusu …/…’un hisse devir işlemi gerçekleştirdiğinin ortada olduğunu, ancak mahkemece, ne ticaret sicil kayıtlarının ne de davalının defterlerinin incelenmediğini, gerekçeli kararda belirtilen taşınmazın tapu bilgilerinin dahi incelenmediğini, zira taşınmaz satış işlemi gerçekleşmiş olsaydı vergi vb. harçların ödenip ödenmediğinin de incelenmesi gerekeceğini, dosya kapsamında böyle bir inceleme mevcut olmadığını, mahkemece eksik inceleme yapıldığını, Prof. Dr. …’nun da “İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Usul Hukuku” kitabının İstinaf başlıklı kısmında belirttiği üzere “İlk derece mahkemesinin vakıaları ve delilleri yanlış değerlendirmiş olması, istinaf sebebidir. Çünkü, istinaf incelemesinin temel özelliği “maddi vakıaların denetimi ve delil değerlendirilmesidir.” aynı şekilde, taraflardan birinin davasını ispat için dayandığı delillerin kanuni bir sebep olmaksızın kabul edilmemesi de bir istinaf sebebidir.”(m.371/c kıyasen) diyerek iddia edilen vakıaların ve hukuki ilişkilerinin saptanması için mahkeme tarafından esaslı bir inceleme yapılması gerektiğini belirttiğini, bu durumun hem uyuşmazlığın çözümü hem de hukuk devleti ilkeleri gereğince büyük bir önem arz ettiğini, kanun koyucunun, istinaf mahkemelerince bu güvenliği sağlamak için Hukuk Muhakemeleri Kanununda bu durumu hüküm altına alma gereği duyduğunu, (HMK 353/6 mad.), Bölge Adliye Mahkemelerince de, davanın esasını etkileyecek delillerin toplanmamasının dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesi için yeterli görüldüğünü (İstanbul BAM 9. HD, 22.03.2017, 103/125 (KİBB) sayılı kararı- Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 9. HD. 28.02.2017, 349/367 (KİBB) sayılı kararı), Somut olayda hiçbir şekilde ne tarafların dinlendiğini, ne de taşınmazın tapu kayıtlarının incelenmediğini, ilk derece mahkemesi tarafından iddia edilen vakıaların sabitliği incelenmeden iki duruşmada karar verilmesinin hukuk devleti ve yargılamanın selameti açısından isabetli olmadığını, belirtilen delillerin incelenmemesi nedeniyle dosyanın ilk derece mahkemesine iadesi aksi halde ise Bölge Adliye Mahkemesi tarafından bu eksikliklerin giderilerek karar verilmesi gerektiğini, Yerel mahkeme tarafından müvekkili ile davalılar arasındaki sözleşmenin hukuki olarak hatalı nitelendirildiğini, müvekkili ile davalı şirket arasında taşınmazın satışından kaynaklı bir simsarlık alacağı değil, şirket hisselerinin devrinin sağlanmasından kaynaklanan bir simsarlık alacağı mevcut olduğunu, bu nedenle işbu simsarlık alacağı herhangi bir taşınmaz satışı gibi değerlendirilemeyeceği için yazılılık şartı aranmaması gerektiğini, kanunda açıkça taşınmaz simsarlığı için sözleşmenin yazılı olması gerektiğinin düzenlendiğini ancak şirket hisse satışları için herhangi bir düzenleme bulunmadığını (6098 sayılı TBK 520, 525 mad.) Müvekkilinin söz konusu alıcı ve satıcının sözleşme kurmaları için elinden gelen emeği gösterdiğini, sözleşmenin kurulabilmesi için uygun ortamı sağladığını, sözleşmenin hukuki olarak şirket hisselerinin devrini gerektirdiğinden ve ayrıca TBK gereği şirket hisse devri sözleşmesinde simsarlık ücretine hak kazanmak için yazılılık şartı aranmadığından müvekkiline hak ettiği simsarlık ücretinin ödenmesi gerektiğini, ancak davalılar tarafından bu ücretin müvekkiline ödenmesinden imtina edildiğini, Söz konusu hukuki ilişki şirket hisselerinin devrinden ibaret olup, taşınmaz simsarlığından tamamen farklı olduğunu, halk arasında genellikle emlakçı olarak bilinen taşınmaz simsarlarının gerçekleştirdikleri taşınmaz sözleşmeleri için yazılılık şartı arandığını ve kanunda bunun açıkça hüküm altına alındığını, oysa ki diğer simsarlık ilişkileri açısından işbu yazılılığa ilişkin geçerlilik şartı mevcut olmayıp her türlü sözlü ya da başkaca yollarla kurulabildiğini, şirket hisse devirlerinin de bu kapsamdaki sözleşmelerden biri olduğunu, Türk Borçlar Kanunu gereğince şirket hisse devri, taşınmaz devri olarak tanımlanmadığından sözleşmenin yazılı olarak yapılmasına gerek olmadığını, Mahkeme tarafından tespit edileceği üzere, taraflar arasında hisse devir işlemlerinin yapıldığını, TTK hükümleri uyarınca yapılan devir işleminin de ticaret siciline tescil ve ilan edildiğini, bu noktada şirketin taşınmazı olması ve taşınmazının alıcılara gezdirilmesi, taşınmazın fotoğraflarının gösterilmesinin aradaki hukuki ilişkiyi değiştirmediğini, burada verilen hizmetin, hisse devrine ilişkin verildiği tüm ticaret sicil kayıtlarında sabitken taşınmaz satışına ilişkin ne bir tapu devri ne de bir veri bildirimine ilişkin bilgi olmadan hukuki ilişkinin taşınmaz satışına ilişkin olduğunun ileri sürülmesinin mümkün olmadığını, Dava konusunda değerlendirme yapılırken mevcut delillerin incelenmesi, araştırılması, resmi kurumlardaki bilgiler ve belgeler doğrultusunda sonuca ulaşılması gerektiğini, mahkemenin kararındaki taşınmaz satışına ilişkin bir belgenin dosyada mevcut olmadığını, taşınmaz satış işlemi yapılmadığını, bu noktada simsarlık hizmetine ilişkin, taşınmaz satışı olarak yorumlanmasının taraflarınca kabul edilmesinin mümkün olmadığını belirterek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, simsarlık hizmet bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı tarafça, davalı … A.Ş.’nin %100 hissedarı olduğu … A.Ş. (… A.Ş.)’nin hisselerinin, dava dışı … şirketine devrinde simsarlık yapıldığı, ancak simsarlık ücretinin ödenmediği belirtilerek, simsarlık hizmet bedelinin davalı şirketten tahsiline karar verilmesi talep edilmiştir. Davacı tarafça işbu davadan önce davalı şirket yetkilileri aleyhine İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/262 E.sayılı dosyası ile dava açılmış, mahkemece yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiş, karar henüz kesinleşmemiştir. İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/262 E.sayılı dosyasına davacı tarafça ibraz edilen dava dilekçesinde; “Esasen satıcılar ile alıcılar arasında kurulan sözleşme bir satış sözleşmesidir. Zira sözleşme konusu bina topyekun alıcılara devredilmiş olup sadece şekli açıdan hisse devri sözleşmesi yapılmıştır. Kaldı ki taraflar arasındaki hisse devrinin esasında bir taşınmaz satışı olduğu ve bina devri gerçekleştirilmek istendiği davalılar tarafından emlakçı müvekkile başvurulmasından da açıkça anlaşılmaktadır. Karışıklığı mahal vermemesi açısından dilekçemiz devamında söz konusu taşınmaz satış sözleşmesini hisse devir sözleşmesi olarak belirtmeye devam edeceğiz. ” şeklinde, Yine aynı dosyaya davacı vekilince ibraz edilen ikince cevap dilekçesine karşı beyan dilekçesinde; “Esasen şirketin dava konusu gayrimenkulden başkaca bir mal varlığı ve iştigal konusu yoktur. Şirketin satın alınması için dava konusu gayrimenkulün değer tespiti yeterli olacaktır. Şirketin defterlerinde yapılacak kısa bir inceleme ile başkaca bir faaliyeti olmadığı görülecektir. Ancak hukuki olarak yapılan bir şirket hisse devridir.” şeklinde beyanda bulunduğu görülmektedir. TBK’nın 520. maddesi uyarınca; simsarlık sözleşmesi, simsarın taraflar arasında bir sözleşme kurulması imkânının hazırlanmasını veya kurulmasına aracılık etmeyi üstlendiği ve bu sözleşmenin kurulması hâlinde ücrete hak kazandığı bir sözleşmedir. Simsarlık sözleşmesine kural olarak vekalete ilişkin hükümler uygulanır.Taşınmazlar konusundaki simsarlık sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça geçerli olmaz. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanak ve gerekçe içeriğine göre, mahkemece ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, mahkeme gerekçesi ve verilen kararın mahiyetine göre, dosya kapsamındaki deliller değerlendirilerek ve gerekçesi de yazılmak suretiyle hüküm kurulduğu; her ne kadar şirket hisse devri sözleşmesi kurulmasına yapılan aracılık faaliyeti nedeniyle simsarlık ücreti talebi için sözleşmenin yazılı olması geçerlilik koşulu değil ise de, dosya kapsamı ve davacı vekilinin yukarıda belirtilen beyanları dikkate alındığında, hisse satışının asıl amacının, hissesi devredilen şirketin maliki olduğu taşınmazın dava dışı şirkete devredilmesi, satılması olduğu, dolayısıyla taraflar arasındaki uyuşmazlığın da, hisse devrinden ziyade taşınmaz devrine ilişkin simsarlık hizmeti verilip verilmediği noktasında toplandığı, dava dışı … (…) firması hisselerinin, davalı şirket tarafından, dava dışı bir şirkete devredildiği hususunda bir ihtilaf bulunmadığı, davalı tarafça davacı iddiaları kabul edilmemiş olup, taraflar arasında yazılı olarak yapılmış bir simsarlık sözleşmesi bulunmadığı ve davacı tarafça yemin deliline de dayanılmadığı göz önünde bulundurulduğunda, dosya kapsamı ile davacı iddialarının ispatlanamadığı; ilk derece mahkemesi hüküm ve gerekçesinde davacı vekilinin istinaf nedenlerinin ayrıntılı olarak karşılandığı, yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak, aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcından istinaf eden davacı tarafından peşin olarak yatırılan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 26,3 TL’ nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden davacı üzerinde bırakılmasına, 5-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde artan gider avansı varsa avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 01/06/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.