Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/801 E. 2020/628 K. 18.06.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/801
KARAR NO : 2020/628
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİH: 25/02/2020 (Ara karar)
NUMARASI : 2020/16
TALEP: Şirkete Denetim Kayyımı Atanması
KARAR TARİHİ : 18/06/2020
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; 6102 sayılı TTK.nun 531.maddesi hükmü uyarınca davalı anonim şirketin feshini taleple dava açmış, davalı tarafın bugüne değinki uzlaşmaz, bilgi ve belge saklayan, müvekkilinin hakkını vermeye yönelik hiçbir girişimde bulunmayan tutumu karşısında müvekkilinin pay sahibi olduğu şirketlerinin değerlerinin sistematik yöntemlerle hakim ortak tarafından yargılama süreci içerisinde düşürülebileceğini, davalı şirketin en büyük ekonomik değere sahip varlıklarının kurulu gücü rüzgar enerji santralleri ile sahip olduğu lisanslar ve bunların şerefiye bedelleri olduğunu, bu varlıkların herhangi bir şekilde elden çıkartılması, üçüncü kişilere muvazaalı yollarla devri, kullandırılması gibi müvekkilinin paylarının değerini azaltacak eylemlerin davalı şirketten bugüne değin dışlanmış olan müvekkili tarafından tespitinin, engellenmesinin de mümkün olmadığını iddia ederek davalı şirkete yargılama süresince görev yapmak, şirketin iş ve işleyişini denetleyerek düzenli olarak rapor vermek üzere denetim kayyımı atanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 25/02/2020 tarih ve 2020/16 Esas sayılı ara kararında; “Davacının davalı şirkete denetim kayyımı atanması talebinin dosyaya sunulan deliller itibariyle HMK 390/3 maddesindeki koşullar oluşmadığı…”gerekçesi ile, ” Denetim kayyımı atanması talebinin reddine, ” karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; Müvekkili ile davaya konu şirketin, onun hakim şirketi olan … ve bu şirketin de bağlı olduğu ….Anonim Şirketi’nin hakimi konumunda olan … ailesi ile uzun yıllara sari bir hukukunun bulunduğunu ve bu hukuka dayanarak rüzgar enerjisi sektöründe … ailesi ile ortaklık yaptığını, ortaklığın başlangıcından bugüne kadar müvekkilinin mali ve idari hakları sürekli olarak ihlal edildiğini, 2007 senesinden bugüne kadar; Türkiye’nin rüzgar enerjisi sektörünün en az %7 payına sahip bir grubun ortağı olan müvekkili tek bir kuruş dahi kar elde edemediğini, bunun yanı sıra ortaklık hukukunun başlangıcı olan ve dava dilekçesinde ayrıntıları izah edilen Ön Sözleşme’den doğan mali haklarına tam anlamıyla kavuşamadığını, ortağı olduğu şirketlerin sürekli ya zararda ya da kar etmemiş durumda gösterildiğini, müvekkilinin şirket iş ve işleyişini denetlemesi, yönetim süreçlerine katılmasının çeşitli yollarla engellendiğini ve en sonunda müvekkilin artık bu durumu ciddi olarak sorgulamaya başlaması ile de şirket ile olan fiili bağları kopartılmaya çalışıldığını, Müvekkilin bilgi edinme taleplerinin reddedilmesi ve üstelik paylarını satıp devretmek istemesi karşısında hakim ortak … tabiri caizse komik bir bedel teklif ettiğini, payları alma iradesi göstermeyerek müvekkili ile arasındaki pay alım sürecini sürüncemede bırakması karşısında TTK md. 531 kapsamında işbu davanın ikame edildiğini, Müvekkiline karşı takınılan tavır, ülkenin en büyük ve karlı gruplarından birinin nasılsa hiç kar elde etmiyor görünmesi, mali konular hakkında soru sorulduğunda bunların cevapsız bırakılması veya reddediliyor olması karşısında müvekkilin, dava konusu şirketteki paylarının değerini azaltacak veya tüketecek davranışları hakim ortak … Enerji’den beklemesi ve bundan endişe etmesinin gayet makul ve hayatın olağan akışına uygun bir durum olduğunu, hakim ortak … Enerji’nin bugüne kadar sergilediği tutum ve şirket payları hakkında çok düşük bedeller teklif etmesi de dava süresince müvekkilin şirketteki paylarının değerine halel getirecek davranışlarda bulunabileceğini gösterdiğini, En önemli nokta ise hakim ortak … Enerji %90 pay sahibi konumunda olduğunu, burada azlık konumunda olan müvekkilinin haklarının müdafaa edilmesinin gerektiğini, talep ettikleri hakim ortağın iş ve işlemlerin denetleyecek, mahkemeye düzenli olarak raporlayacak bir denetim kayyımı atanmasından ibaret olduğunu, Ön sözleşme ile müvekkiline vaat edilen ödemeler aksatıldığını; ön sözleşme ile taahhüt edilen ayrıntılı sözleşme hiç bir zaman yapılamadığını, Hakim taraf, yapılan ön sözleşmeye dahi aykırı hareket ettiğini, Müvekkili şirketlerin ve proje süreçlerinin iş ve işleyişi hakkında sistematik olarak karanlıkta bırakıldığını, Müvekkili, bir yandan şirket iş ve işleyişinden uzaklaştırılırken diğer yandan da baskı altında tutulmaya çalışıldığını, Hakim taraf şirketlerin yönetiminde tek başına hareket etmekte, yönetim kurulu toplantıları göstermelik olarak yapılmakta, müvekkili ile hiçbir bilgi paylaşılmamakta, şirket çalışanlarının dahi müvekkiline saygısızca davrandığını, Maruz kaldığı muameleye rağmen müvekkilinin ortaklığı ayakta tutmaya çalıştığını, Müvekkili, ortaklığın gelişimi için tüm gayretiyle çalıştığını, Hakim taraf, müvekkilinin mali olarak sıkıntılı olduğu bir dönemde, ortaklık ile elde ettiği ve elde etmeyi haklı olarak beklediği tüm kazanımlarını elinden almaya yönelik protokoller imza ettirdiğini, TTK md. 530/2 hükmünde, organ eksikliğine dayanan fesih davasında mahkemenin, taraflardan birinin talebi üzerine gerekli tedbirleri alabileceğinin öngörüldüğünü, benzer şekilde limited ortaklıkların sona ermesine ilişkin TTK md.636/4 hükmünde herhangi bir sebeple açılan fesih davasında mahkemenin taraflardan birinin talebi üzerine gerekli tedbirlere karar verebileceğinin öngörüldüğünü, bu hükümler gereğince mahkeme kayyım tayini ve benzeri tedbirlerin uygulanmasına karar verebileceğini, (Şahin, Anonim Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi, Doktora Tezi, s.314). Nitekim TTK md. 530/2’nin gerekçesinde de tarafların talebine gerek kalmaksızın, hakimin gerekli görmesi halinde kayyım tayini gibi tedbirleri alabileceğinin ifade edildiğini, TTK’da haklı sebeple fesih davasında ihtiyati tedbire ilişkin özel olarak bir düzenleme bulunmadığı için mahkeme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (“HMK”) md. 389 vd. hükümlerine uygun olarak ihtiyati tedbirlere karar verebileceğini, nitekim mehaz öğretide de davada hakime fesihten başka çözümlere karar verme yetkisinin tanınmış olması sebebiyle, ihtiyati tedbirlerin geniş uygulanma alanı bulabileceğini, bu davaya özgü farklı tedbirlere karar verilebileceğinin belirtildiğini, (Kunz, “Zur Auflösunsgklage gemäss Art. 736 Ziff. 4 OR -Garant für ein indirektes Austrittsrecht?” in: Aktienrecht 1992-1997: Versuch einer Bilanz Zum 70. Geburtstag von Rolf Bär, 1998). Tedbirlere örnek olarak; genel kurul kararının yürütülmesinin kısmen durdurulması veya belirli bir kararın ticaret siciline tescil edilmesinin geçici olarak yasaklanmasının gösterilebileceğini, yine mehaz öğretide yönetim kurulunun yönetim ve temsiline ilişkin tedbirler veyahut orrtaklık varlığının korunmasının güvenceye alınmasına ilişkin tedbirlerin mahkemece alınabileceğini, hatta mahkemenin aktiflerin bir kısmının veya tamamının devrinin yasaklanmasını tedbiren öngörebileceğinin kabul edildiğini, (Kunz, Die Klagen im Schweizer Aktienrecht, 1997). HMK’nın ihtiyati tedbirlerin sınırlarını oldukça geniş tutma ve sınırlandırma getirmeme yönündeki yaklaşımı dikkate alındığında hakimin sakıncayı ortadan kaldıracak ve zararı engelleyecek her türlü tedbire karar verebileceğinin açık olduğunu, TTK’da azlık haklarının ihlalini önlemek amacıyla getirilen düzenlemelerin olduğunu (TTK md. 366 – TTK md. 412 – TTK md. 438/2) Dava konusu olayda TTK md. 531 ışığında davalı şirketin feshi için haklı sebeplerin oluştuğunu, mezkur olayda görüleceği üzere hakim taraf gücünü kötüye kullanarak müvekkili bu ortaklıktan dışladığını, bilgi alma hakkını engellediğini, müvekkili için artık ortaklık çekilmez hale geldiğini, denetim kayyım atanmasına yönelik ihtiyati tedbir talebinin reddedilmesinin hukuka aykırı olduğunu, HMK md. 389’da belirtilen şartların sağlandığını, dava konusu olayda, davada hakim tarafın kötü niyetli olduğu düşünüldüğünde, şirketin feshi davası devam ederken şirketin mal varlığında kötü niyetle yapılabilecek muvazalı satışlar, gizli kazanç aktarımları, müvekkilinin paylarının değerinin düşürülmesi gibi telafisi mümkün olmayan sonuçlardan korunmak maksadıyla bir denetim kayyımı atanmasının gerekli olduğunu, İleri sürerek, istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi 25/02/2020 tarihli ara kararının kaldırılmasına, tedbiren dava konusu şirkete denetim kayyımı atanmasını; vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’ nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, anonim şirketin haklı nedenle feshi ve tasfiyesi, bu talebin kabul görmemesi halinde davacı paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerinin hesaplanarak davalı şirket tarafından satın alınarak şirket ortaklığından ayrılmasına karar verilmesi istemine ilişkindir. Davacı vekilinin ihtiyati tedbir talebi üzerine mahkemece, 25/02/2020 tarih ve 2020/16 Esas sayılı ara kararı ile; Denetim kayyımı atanması talebinin reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Temel uyuşmazlık konusu, istinaf olunan ara kararının dosya içeriğine, usul ve yasaya uygun olup olmadığı noktasındadır. 6102 sayılı TTK’ nın 530/2. maddesinde; ” Dava açıldığında mahkeme, taraflardan birinin istemi üzerine gerekli önlemleri alabilir,” hükmünün düzenlendiği, İhtiyati tedbir genel olarak HMK’nın 389 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir. İhtiyati tedbir için yaklaşık ispat yeterli görülmüş olup sunulan belgelerle talep eden, davada haklılığını yaklaşık olarak ispat etmesi halinde diğer şartlarında varlığı halinde ihtiyati tedbir kararı verilebilecektir. TTK’ nın 530 ve 531. maddelerine dayanan fesih davası açısından verilebilecek önlemler konusunda bir düzenleme yapılmamış olup mahkemece resen bu maddelere uyan önlemler alabilir. Alınacak tedbirler davalı şirketin ticari faaliyetini engelleyecek ve iflasına neden olacak mahiyette olmamalıdır. Yöneticilerin sorumluluğu davasına konu olabilecek hususlar, şirkete yönetim ve denetim kayyımı atanmasını ve davanın konusu itibariyle istenilen ihtiyati tedbir kararlarının verilmesinin gerekçesi olamaz. Şirketi yönetenlerin şirkete ve paydaşlara verdikleri zararların tazmini, açılabilecek bir sorumluluk davasında her zaman hükme bağlanabilir. Davalı şirketin ticari faaliyetlerine devam etmesi, şirketin ticari faaliyetlerinin hacmi, davacı iddialarının yargılamayı gerektirip henüz yaklaşık olarak ispatlanamamış olması, dosya kapsamı ve yargılamanın bulunduğu aşama dikkate alındığında, yargılamayı yürütüp uyuşmazlığı esastan karara bağlayacak olan ilk derece mahkemesinin takdirine göre mahkemece verilen karar gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden davacı vekilinin istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Sonuç olarak, istinaf nedenleri yerinde olmadığından, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’ nun 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 148,60 TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 54,40 TL istinaf karar harcı istinaf eden davacı tarafından peşin olarak yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, yatırılan harcın hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın İlk Derece Mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 18/06/2020 tarihinde HMK’ nun 362/1-f maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.