Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/798 E. 2022/851 K. 01.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/798 Esas
KARAR NO: 2022/851 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2017/993 Esas – 2019/1040 Karar
TARİH: 06/11/2019
DAVA: Tazminat (Şirket Yöneticisinin Sorumluluğundan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 01/06/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde, davalının ortağı ve yetkilisi olduğu şirket adına mal almak üzere müvekkili ile imzalamış olduğu sözleşme gereğince müvekkilince davalı şirkete mal satışı ve teslimi yapıldığını, mal bedelinin ödenmemesi üzerine borçlu şirket ve sözleşme gereği birlikte sorumluluğu kabul eden davalı hakkında ilamsız icra takibi başlatıldığını, ancak takibin davalı tarafın haksız itirazı ile durduğunu, borçlu şirket hakkında itirazın iptali istemiyle açılan davada itirazın iptaline karar verildiğini, şirket hakkında sürdürülen takipte hiç bir mal ve alacağının tespit edilememesi üzerine, Antalya 5. İcra Ceza Mahkemesinin 2013/17 Esasında yetkilisi olduğu şirketin borcumu ödememek suçundan (İİK.m.333/a) davalı hakkında yapılan şikayet sonucu vergi dairesinin dosyaya gönderdiği 30/06/2014 tarihli cevapla borçlu şirketin 31/12/2010 tarihinde re’sen kapatıldığının öğrenildiğini, yine davalı hakkında belirtilen takibe komu borçtan dolayı Antalya 3. İcra Ceza Mahkemesinin 2014/443 Esas sayılı dosyasına ticaret sicil müdürlüğünden gelen 24/0/.2014 tarihli cevaptan, şirketin 15/1/.2013 tarihinde resen terkin edildiğinin öğrenildiğini, davalının Antalya 5.İcra Ceza Mahkemesinin 2013 /17 Esasında görülen dava nedeniyle alınan ifadesinde borçlu şirketin vergi kaydının resen kapatıldığını, şirketin faaliyetinin olmadığını beyan etmediğini, aksine borcu kabul ettiğini, davacıyı zarara uğratma kastının olmadığını, borcu ödeyeceğini bildirdiğini, bu beyanın aksine icra takibine kötüniyetli itirazla oyalama yoluna gidilirken diğer yandan borçlu şirketin içinin boşaltıldığını, faaliyetinin terk edildiğini, açılan iptal davası aşamasında da şirketin kapatıldığının haricen ve yeni öğrenildiğini, borçlu şirketin borcunu ödememek için faaliyetine son veren, mal bedelinin şirketten tahsilini imkansız hale getiren, aldığı mallar bedelini ödemeyerek alacaklının doğrudan zarar görmesine sebep olan davalının borçlu şirketi ve doğrudan zarar gören alacaklıyı zarara uğrattığını, dolayısıyla müvekkilinin alacak ve ferileri tutarında verdiği zarardan dolayı müvekkiline karşı şahsen sorumlu olduğunu ileri sürerek davalının icra takibine konu edilen tutar, açılan itirazın iptali davasında hükmedilen inkar tazminatı ve yargılama gideri tutarına mahsuben 8.960,00 TL alacak karşılığı zarardan sorumlu olduğunun tespiti ile belirlenen tutarda tazminatın, ayrıca takip dosyası üzerinden asıl alacağa takip tarihinden itibaren ayrıca işleyen ve işleyecek aylık 04 sözleşme vade farkı * 18 KDV, si , takip masrafları ve takip vekalet ücreti, Antalya 1. Sulh Hukuk Mahkemesinde görülen davada hükmedilen mahkeme masrafları ve yargılama gideri ile icra inkar tazminatının ise bu alacaklara ayrıca karar tarihinden itibaren işleyen ve işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, takip dosyasına takibin kesinleşmesinden sonra yapıldığı anlaşılan kısmi ödeme infazda dikkate alınmak üzere TBK.m.l00 hükmü gereği öncelikle vade farkı ve faize mahsubuna karar verilmesini talep ve dava etmiş, cevaba cevap dilekçesinde ise davacının uğradığı zararın davalıdan tazmini ile davacıya, olmadığı takdirde davalının yetkilisi olduğu borçlu şirket ödenmesine karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili, söz konusu borçla ilgili kesinleşmiş bir mahkeme kararı ve derdest bir icra takibi bulunması nedeniyle davacının bu davayı açmakta hukuki yararının bulunmadığını, borcun şirkete ait olduğunu, müvekkiline ait şahsi bir borç olmadığını, TTK 573/2 m. uyarınca limited şirket ortaklarına kamu alacakları haricinde şirketin borçlarından dolayı dava açılamayacağını, davacının iddialarını ispat edecek somut bir delil sunmadığını, müvekkilinin kanuna veya esas sözleşmeye aykırı bir davranışının bulunmadığını, davacının müvekkilinin alacaklıyı zarara uğratmak için şirket mevcudunu eksiltmek suçunu işlediği iddiasıyla yapmış olduğu şikayetler sonucu açılan davalarda şikayet haklarının düşürülmesine karar verildiğini, kaldı ki davacının tazminat talebinin zamanaşımına uğradığını, alım satım işlemi 2008 yılında yapılmış olup müvekkilinin şahsi sorumluluğunun 2013 yılına kadar olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 06/11/2019 tarih ve 2017/993 Esas 2019/1040 Karar sayılı Kararı ile; “….somut uyuşmazlığa konu olaylar 6762 sayılı TTK’nun yürürlük sırasında meydana geldiğinden 61013 sayılı kanunun 2/1 a maddesi uyarınca 6762 sayılı TTK nun hükümlerinin uygulanması gerekmiştir. Davalı taraf 6762 sayılı TTK nun 309/4 maddesi uyarınca davacının zararı ve mesul olan kimseyi öğrendiği tarihten itibaren 2 yıl ve her halde zararı doğuran fiilin meydana geldiği tarihten itibaren 5 yıl geçmekle zaman aşımına uğrar şeklindeki hüküm uyarınca davacı alacağının zaman aşımına uğradığını savunmuştur. İşbu dava Antalya 1 Asliye Ticaret Mahkemesinde 06.01.2015 tarihinde açılmıştır. Dava dışı … Limited Şirketi’nin 2013 yılında sicilden terkini ile tüzel kişiliği sona ermiş ve davacının böylece alacağını şirketten tahsil etme imkanı kalmamıştır. Dava dışı şirketin vergi kaydı 2010 yılında kapatılmış ise de bu tarihten sonraki aşamada ticaret sicilde şirketin merkezinin taşınması gibi bazı kararlar alınarak sicile tescil ettirildiğinden 3. Kişilere karşı şirketin faal olduğu izlenimi yaratılmıştır. Dosya kapsamındaki yazılardan dava dışı şirketin İstanbul Ticaret Sicilinden resen terk edildiğine ilişkin yazı 24.06.2014 tarihi olup bu tarihli yazı Antalya 3. İcra Ceza Mahkemesinin 2014/443 Esas sayılı dosyasına gönderildiği açıktır. Bu durumda davacının şirketin sicilden terkin edildiğini, dolayısıyla tüzel kişiliği kalmayan 3. Şirketten alacağını tahsil edemeyeceğini bu tarihte öğrenmiş sayılması gerekmektedir. Kaldı ki şirketin sicilden terkin edildiğini bu tarihten önce davacının öğrendiğine dair bir iddia ve delil bulunmamaktadır. Bu nedenle 6762 sayılı TTK’nun 309/4 maddesindeki zaman aşımı süresinin dolmasından önce davanın açıldığı anlaşılmakla davalının zaman aşımı itirazına mahkememizce itibar edilmemiştir. … somut uyuşmazlığın konusu kuruluş aşamasındaki bir eksiklik veya yolsuzluk nedeni ile uğranılan bir zarar değildir.Dolayısıyla somut olayda davalının 6762 sayılı yasanın 309. Maddesinden doğan bir sorumluluğu söz konusu değildir. 6762 sayılı TTK da yönetim kurulu üyelerinin kural olarak şirket adına yaptıkları işlemlerden şahsen sorumlu olmayacakları düzenlenmiş olsa da TTK 336/1 maddesinde 5 bend şeklinde hangi durumlarda şahsen sorumlu olacakları düzenlenmiştir….TTK 336 maddesindeki davranışlardan birini gerçekleştiren yönetim kurulü üyesinin kusurlu olduğu yönünde yasal bir karine vardır. …. Bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde davalının savunmasına göre çocuğunun hastalığı nedeni ile ticaret ile uğraşamadığı, günlerinin tamamını hastanede çocuğu ile birlikte geçirdiğini dosya kapsamında toplanan pek çok belgede tekrarladığı ancak şirket tüzel kişiliği yasada öngörülen şekilde sona erdirilmediği sürece şirketin hak ve borçları devam ettiği gibi fiilen organ görevini yerine getirmeyen organların da sorumluluğunun devam ettiği açıktır. Buna göre dava dışı … Ltd Şti’nin 15.11.2013 te 6102 sayılı TTK nun geçici 7 maddesi uyarınca ticaret sicil müdürlüğü tarafından resen sicilden terkin edildiği, davalı …’in 24.02.2008 tarihinde 2008/1 sayılı kararı ile dava dışı … Şti’nin tek yetkili müdürü olarak atandığı, davalının dava dışı şirket ile davacının yaptığı mal alım satım sözleşmesinden kaynaklı borç ödenmediği için davacının başlattığı ilamsız takibe haksız yere ve kötü niyetli olarak itiraz ettiği Antalya 1 Sulh Hukuk Mahkemesinin 2010/63 Esas 2011/1645 karar sayılı kararı ile sabit olduğu açıktır. Dava dışı şirketin tasfiyesinin gerçekleşmeden 6102 sayılı TTK nun geçici 7. Maddesi uyarınca resen sicilden terkini şirketin borçlarını ödemeden terkin işlemine ilişkindir. 6102 sayılı TTK nun geçici 7 maddesindeki resen terkin şartları ve 30.12.2012 tarih 28513 sayılı resmi gazetede yayınlanan “Münfesih Olmasına Veya Sayılmasına Rağmen Tasfiye Edilmemiş Anonim ve Limited Şirketler İle Kooperatiflerin Tasfiyelerine ve Ticaret Sicil Kayıtlarının Silinmesine İlişkin Tebliğ” incelendiğinde resen terkinin gerçekleşmesi için şirketin sicil müdürlüğünce yapılan ihtara rağmen şirket yetkilileri ve ya ortaklar tarafından bir tasfiye memuru bildirilmemiş olması gerekir. Bu bağlamda tasfiye memurunun bildirilmemiş olması nedeni ile şirketin tasfiyesine başlanamadığı için şirketin borçları ödenmeden anılan tebliğin 13. Maddesi uyarınca tüzel kişi şirket sicilden terkin edilerek tüzel kişiliği son bulur. Tüzel kişiliği son bulduğu içinde alacaklılarının şirkete karşı takip yapmaları imkanı ortadan kalkar. Yapılan yargılama sonucunda dosya kapsamındaki tüm delillere, alınan raporlara göre davalının 6762 sayılı TTK’nun 336/1 maddesindeki 5. Bentte anılan sorumluluk halinin gerçekleştiği, kanun ve esas sözleşmeye aykırılık nedeni ile davalının sebep olduğu zarar bakımından kusurlu olmadığı yönünde bir delil sunamadığı dolayısıyla 6762 sayılı TTK’nun 338 maddesindeki ispat koşulunu yerine getiremediğinden davalının kusurlu olduğu ve davacının 5.617,11 TL asıl alacak ve Sulh Hukuk Mahkemesince belirlenen icra inkar tazminatından doğan alacağı ile bu alacak için dava tarihine kadar kesinleşen 4.917,05 TL faizi talep edebileceği sonuçlarına varılarak davacının talebi ile bağlılık ilkesi de nazara alınarak aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir..” gerekçeleri ile; “Davalının zaman aşımı itirazının REDDİ ile; davanın KABULÜNE, 8.960,00 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine,” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle: Borcu kabul anlamına gelmemek kaydıyla davacının tazminat isteme hakkının zamanaşımına uğramış olduğunu, çünkü sözleşmeye göre satış bedelinin ödenme süresinin fatura tarihinden itibaren 60 gün şeklinde düzenlenmiş olduğunu, şirketin satış bedelini ödeme borcunun 27/10/2008 ve 31/10/2008 tarihlerinden itibaren 60 gün sonrasında muaccel hale geldiğini, dolayısıyla 2 ve 5 yıllık sürelerin geçirildiğini, mahkemenin 2 yıllık süre için öngördüğü 2014 yılındaki Vergi Dairesinden şirketin vergi dairesince re’sen kapatıldığına dair gelen cevabının veya 5 yıllık süre bakımından şirketin adresinin nakledilmesi kararının baz alınmasının hatalı olduğunu, çünkü davacının müvekkilini şahsi sorumluluk altında göstermek için ileri sürdüğü nedenin 2008 yılında oluşan borcun ödenmemesi olduğunu, İtirazın iptali davasında verilen karar üzerine davacının şirkete yönelik takibe devam ettiğini, borcun şirkete ait olduğunu, müvekkilinin şahsi borcu olmadığını, TTK m.309 uyarınca müvekkilinin sorumlu olabilmesi için, zarara sebebiyet verecek kanunda yazılı sebeplerden birinin somut olarak gerçekleşmesinin gerektiğini, TTK 309.m. uyarınca müvekkilinin dava dışı şirketin davacıya olan borcundan dolayı alacaklıya değil, kanunda yazılı sebeplerden dolayı şirkete karşı sorumlu olabileceğini, sırf şirket borcunun ödenmemiş olmasının kanunda sorumluluk gerektiren hallerden sayılmadığını, Mahkemenin hükme esas aldığı bilirkişi raporunun hatalı olduğunu, bir icra takibine itiraz etmenin aleyhine icra takibi yapılan herkesin yasal hakkı olduğunu, bir kişi yasal hakkını kullanıyor diye kötüniyetli kabul edilemeyeceğini, yine ceza yargılaması sırasındaki beyanları nedeniyle müvekkilin şirketin faal olduğu ve borcun ödeneceği intibası uyandırdığı tespitinin de hatalı olduğunu, ceza yargılamasında sanığın savunma hakkı kapsamında istediği şekilde savunma yapma hakkına sahip olduğunu, kaldı ki ceza yargılamaları sırasında zaten şirketin resen terkin edildiğine dair belgelerin sözkonusu dosyalara kurumca bildirilmiş olduğunu, dosyalarda şirketin terkin edildiğine dair resmi belge varken sırf sanığın beyanı nedeniyle şirketin faal olduğu yönünde intiba uyandırdığı tespitinin kabul edilemeyeceğini, ayrıca müvekkilinin tasfiye memuru bildirmeyerek sicilden resen terkine neden olmasının da şahsi sorumluluğunu gerektiren bir neden olmadığını, tasfiye memuru bildirilmesi yükümlülüğü kanunla verilmiş bir görev olmayıp raporda belirtilen Tebliğin bir maddesinde tasfiye memuru belirtilmezse resen terkin edileceğinin bildirilmiş olduğunu belirterek hükmün kaldırılmasını ve davanın reddini istemiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, 6762 sayılı TTK 309 vd m. uyarınca şirket yöneticisinin sorumluluğuna dayalı olarak oluşan zararın tazmini ile davacı alacaklı şirkete ödenmesi, mümkün olmaması halinde dava dışı borçlu şirkete ödenmesi istemine ilişkin olup, mahkemece yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın kabulü ile davacı zararının davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmiştir. Davacı, davalının yetkilisi olduğu dava dışı şirketin sözleşmeden kaynaklanan borcunu ödememesi üzerine şirket ve sözleşme uyarınca sorumlu olan davalı hakkında başlatılan icra takibinin davalı tarafın haksız itirazı ile durduğunu, takip sırasında şirketin hiçbir malvarlığının bulunmadığının tespiti üzerine davalı hakkında icra ceza mahkemesine şikayette bulunulduğunu, icra takibi başlatıldıktan sonra şirketin vergi kaydı kapatıldığı ve şirketin resen ticaret sicilinden terkinine karar verildiği halde bu durumun davalı tarafın gizlendiğini, davalı tarafça şirketin borcunu ödememesi için şirketin içi boşatılarak faaliyetinin terk edildiğini, bu nedenle oluşan zarardan şirket yetkilisi olan davalının şahsen sorumlu olduğunu ileri sürmüş, davalı, davacı talebinin zamanaşımına uğradığını, kesinleşmiş bir mahkeme kararı ve derdest bir icra takibi bulunması nedeniyle davacının bu davayı açmakta hukuki yararının bulunmadığını, kanuna veya esas sözleşmeye aykırı bir davranışının bulunmadığını savunmuştur. Davacı ile dava dışı … Tic. Ltd. Şti. arasında 10/09/2008 tarihli mal tedariki sözleşmesi akdedilmiş olup, sözleşme aynı zamanda şirket yetkilisi olan davalı tarafından da şahsen imzalanmış ve 11.m. ile sözleşmeyi imzalayan yetkililerin de müşterek ve mütesesil sorumlu oldukları kabul edilmiştir. Davacı tarafça sözleşme ilişkisi kapsamında düzenlenen fatura bedellerinin ödenmediği iddiasıyla 01/06/2009 tarihinde dava dışı … San. Tic. Ltd. Şti., davalı ve dava dışı … hakkında sözleşme ve faturalara dayalı olarak 4.857,99 TL asıl alacak, 1.040,62 TL işlemiş faiz ve 187,30 TL vade farkının KDV’si olmak üzere toplam 6.085,91 TL üzerinden icra takibi başlatılmış, İcra Müdürlüğü’nün 30/12/2009 tarihli kararında belirtildiği üzere takibe tüm borçlular tarafından itiraz edilmiş, itiraz üzerine sadece şirket hakkında 14/01/2010 tarihinde açılan itirazın iptali davasında yapılan yargılama sonucunda Antalya 1.Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 22/11/2011 tarih 2010/63 E., 2011/1645 K. sayılı kararı ile, davalının ticari defterlerini sunmadığı, davacının usulüne uygun tutulmuş olan ticari defter kayıtlarına göre 4.857,99 TL alacaklı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, davalı şirketin icra dosyasına yapmış olduğu itirazın iptali ile takibin devamına, asıl alacağın %40’ı oranında icra inkar tazminatına karar verilmiştir. Dosyada kesinleşme şerhine rastlanılmamış ise de, kararın kesinleşmiş olduğu tarafların kabulündedir. Dosya kapsamında mevcut İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün Antalya 3.İcra Ceza Mahkemesi’nin 2014/443 E.sayılı dosyasına hitaben 24/06/2014 tarihli yazısında ve iş bu dava dosyasına sunulan 17/05/2016 tarihli yazısında, … Tic. Ltd. Şti.’nin 6102 sayılı TTK’nun Geçici 7.m. uyarınca 15/11/2013 tarihinde re’sen terkin edildiği belirtilmiştir. Yine Kartal Vergi Müdürlüğü’nün Antalya 3.İcra Ceza Mahkemesi’nin 2014/443 E.sayılı dosyasına hitaben 30/06/2014 tarihli yazısında ve iş bu dava dosyasına sunulan 11/05/2016 tarihli yazısında, …Genelgesi gereğince şirketin vergi mükellefiyetinin 31/12/2010 tarihinde kapatıldığı belirtilmiştir. Dosya kapsamında mevcut İstanbul Anadolu 11.İcra Ceza Mahkemesi’nin 2013/23 Tal. Sayılı 21/05/2013 tarihli duruşma tutanağı incelendiğinde, sanığın (dosyamız davalısı) borcu kabul ettiği, karşı firmayı zarara uğratmak gibi bir niyetinin olmadığını, ödeme gücü olduğunda ödeme yapacağını beyan ettiği görülmüş, yine İstanbul Anadolu 12.İcra Ceza Mahkemesi’nin 2014/47 Tal. Sayılı 01/07/2014 tarihli duruşma tutanağı incelendiğinde, kızının rahatsızlığı nedeniyle işi bıraktığını, eşinin ilgilenmekte olduğunu, şirketin şu anda hiçbir ticari faaliyetinin bulunmadığını, kızının rahatsızlığı nedeniyle işlere ara verildiğini, ticaretin terk edilmediğini beyan ettiği görülmüştür. Antalya 5.İcra Ceza Mahkemesi’nin 15/04/2014 tarih 2013/17 E., 2014/549 K. sayılı kararı ve 3.İcra Ceza Mahkemesi’nin 28/11/2014 tarih 2014/443 E., 2014/1276 K. sayılı kararı ile sanık (davalı) hakkındaki davanın takip edilmemesi nedeniyle düşürülmesine karar verilmiştir. Yine dosya kapsamında mevcut icra dosyasına sunulduğu anlaşılan davalı imzalı 07/04/2014 tarihli yazıda, şirketinin borçlusu olduğu icra dosyasındaki borcu kızının rahatsızlığı nedeniyle ticaretle ilgilenemediğinden ödeyemediğini, ancak yine de imkanı olduğunda ödeyeceğini, 1.500,00 TL ödeme yaptığını, kalan borcu ödeyebilmesi için gerekli kolaylığın sağlanmasını talep ettiğini belirtmiştir. Somut olayda, davacı tarafça davalının zarar verici eylemlerinin başladığı ileri sürülen 2010 yılı itibariyle yürürlükte olan 6762 sayılı TTK’nun 309 vd m. hükümleri uygulama alanı bulacak olup, TTK 309.m. “ (1)Şirketin 305, 306, 307 ve 308 inci maddelerde yazılı fiillerle ızrar edilmesi halinde, bundan, dolayısiyle zarar gören pay sahipleri ve şirket alacaklılarının dava hakları vardır. Ancak, hükmolunacak tazminat şirkete verilir…… (4)Mesul olan kimselere karşı tazminat istemek hakkı davacının zararı ve mesul olan kimseyi öğrendiği tarihten itibaren iki yıl ve her halde zararı doğuran fiilin vukuu tarihinden itibaren beş yıl geçmekle müruruzamana uğrar. Şu kadar ki; bu fiil cezayı müstelzim olup Ceza Kanununa göre müddeti daha uzun müruruzamana tabi bulunuyorsa tazminat davasına da o müruruzaman tatbik olunur.” hükmünü haiz olup, somut olayda 305-308 m. uyarınca şirketin kuruluşundan doğan sorumluluğa yönelik bir iddia bulunmamaktadır. Nitekim mahkemece de isabetli olarak davacı iddialarının TTK 336.m. kapsamında değerlendirilmesi gerektiği kabul edilmiştir. TTK 336.m. uyarınca idare meclisi azaları şirket namına yapmış oldukları mukavele ve muamelelerden dolayı şahsan mesul olamazlar. Ancak maddede 5 bent halinde belirtilen hallerde gerek şirkete gerek münferit pay sahiplerine ve şirket alacaklılarına karşı müteselsilen mesuldürler. “gerek kanunun gerek esas mukavelelerinin kendilerine yüklediği sair vazifelerin kasden veya ihmal neticesi olarak yapılmaması” da bu haller arasında düzenlenmiş, TTK 338.m. uyarınca bu maddede belirtilen eylemlerde kusuru bulunmadığını ispat eden üye sorumlu olmayacaktır. TTK 340.m. uyarınca bu madde gereğince idare meclisi azalarına yükletilen mesuliyet hakkında 309 uncu madde hükmünün de uygulanacağı kabul edilmiştir. Bu durumda öncelikle TTK 309/4 m. uyarınca davalının zamanaşımı def’inin değerlendirilmesi gerekirse, davacı tarafça davalının şirketi zarara uğrattığını iddia ettiği eylemleri 31/12/2010 tarihi itibariyle borçlu şirketin vergi kaydının kapatılmış olmasına rağmen davacıya bildirilmemesi, 2013 yılında şirketin ticaret sicil kaydının terkinine neden olunması ve bunun bildirilmemesi, yine 2013 ve 2014 yıllarında da bu eylemin devam ettirilmesi, ayrıca nedeni ve tarihi somutlaştırılmayan şirketin içinin boşaltılması şeklinde tanımlanmış olup, dosya kapsamında mevcut bilgi ve belgelerden şirketin vergi kaydının ve sicil kaydının terkininin davacı tarafça icra ceza mahkemelerine gönderilen Haziran 2014 tarihli yazı içerikleri ile öğrenildiği anlaşılmış olmakla, iş bu dava tarihi olan 06/01/2015 tarihi itibariyle, gerek öğrenme tarihinden itibaren 2 yıllık zamanaşımı süresinin gerekse zarar verici eylemlerin başlangıç tarihi olarak kabul edilebilecek 31/12/2010 tarihinden itibaren 5 yıllık zamanaşımı süresinin dolmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır. İşin esasına yönelik değerlendirme yapılması gerekirse; davacı, kendisine ödememe yapılmaması için şirketin içinin davalı tarafça boşaltıldığını ileri sürmüş ise de, bu iddiasını somutlaştırmadığı gibi, dosya kapsamında da bu yönde bir bilgi veya belgeye rastlanılmamış, kaldı ki icra ceza mahkemelerinde “alacaklıyı zarara uğratmak için mevcudu eksiltmek” suçundan yürütülen davaları da takip etmemiş olması nedeniyle davalar düşürülmüştür. Yine davacı tarafça yargılama sırasında davalının şirket hakkında açılan dava sırasında ticari defterlerini sunmayarak da kanuna aykırı davrandığı ileri sürülmüş ise de dilekçeler teatisi aşamasında ileri sürülmeyen bu iddiaya da itibar edilmemiştir. Öte yandan davalının borçlu şirket hakkında açılan davadan haberdar olmasına rağmen, dava devam ederken şirket faaliyetlerine devam etmeyerek ihmali davranışı ile şirketin vergi kaydının kapatılmasına neden olması ve mahkemece şirket aleyhine verilen kararın kesinleşmesinden sonra icra takibi devam ederken kanunun kendisine yüklediği sorumluluğu yerine getirmemesi nedeniyle şirketin ticaret sicil kaydının terkinine neden olması, icra ceza mahkemesinde sanık sıfatıyla alınan beyanlarında bu işlemlerden söz etmemiş olması şeklindeki davranışları ile borçlu şirketin borcunu ödeme kabiliyetini ortadan kaldırarak davacı şirketin dolaylı olarak zarara uğramasına neden olduğu sonuç ve kanaatine varılmış, bu itibarla mahkemenin 6762 sayılı TTK’nun 336/1 maddesindeki 5.bentte anılan sorumluluk halinin gerçekleştiği, davalının kusurlu olduğu yönündeki gerekçesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Bununla birlikte mahkemece oluşan zararın niteliği hususunda bir değerlendirme yapılmamış olması doğru görülmemiş olmakla birlikte, dosya kapsamı dikkate alındığında, davalı tarafın borcun varlığını kabul etmesine rağmen icra takibinde borca itiraz etmiş olması, borcun kaynağı olan sözleşmede şirketle birlikte müteselsil sorumlu olması ve sonraki beyanlarında borcu üstlenmiş olması dikkate alındığında, zararın alacaklının doğrudan zararı niteliğinde olduğu, dolayısıyla zarar tutarının davacı alacaklıya ödenmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır. O halde mahkemenin kararında sonucu itibariyle usul ve yasaya aykırı bir yön görülmediğinden, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden taraftan alınması gereken 612,05.TL istinaf karar harcının istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan toplam 153,00.TL harcın mahsubu ile bakiye 459,05.TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 01/06/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.